3- ZEKAT.. 3

İslam’da Zekatın Yeri Ve Önemi 3

Zekâtın Faydaları 3

Zekat Önemiyle İlgili Hadisler 3

Hadislerin Işığında Müctehidlerin Tesbit Ve İhticacları 4

Diğer Rivayetler Ve Tahliller: 4

Çıkarılan Hükümler 5

Binek Ve Davarların Zekatı 5

Konuyla İlgili Hadisler: 5

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İhticac Ve İctihadları 7

Diğer Rivayetler Ve Tahliller 7

Çıkarılan Hükümler 8

Köle, At Ve Eşeğin Zekatı Verilir Mi?. 9

Konuyla İlgili Hadisler 9

Konu Hakkında Müctehidlerin İstidlal Ve İhticacları 9

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 10

Çıkarılan Hükümler 10

Altın Ve Gümüşün Zekatı 10

Konuyla İlgili Hadisler 10

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İctihad Ve İhticacları 11

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 11

Çıkarılan Hükümler 12

Ekin Ve Meyvanın Zekatı 12

Konuyla İlgili Hadisler 12

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İstinbat Ve  İhticacları 13

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 14

Çıkarılan Hükümler: 14

Bal Ürününden Zekat Gerekir Mi?. 14

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler 15

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların  İctihadları 15

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 15

Çıkarılan Hükümler: 16

Maden Ve Rikazın Zekatı 16

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler 16

Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 16

Tahliller Ve Rivayetler 17

Çıkarılan Hükümler: 17

Tahakkuk Eden Zekati Vermekte Acele Etmek. 18

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 18

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 18

Çıkarılan Hükümler: 19

Zekatı Başka Yere Göndermeyip Belde Fakirlerine Vermek. 19

Konuyla İlgili Hadisler 19

Rivayetlerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 19

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 20

Çıkarılan Hükümler: 20

Zekatın Sarf Ciheti 20

Fakir, Miskin Ve Zengin. 21

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 21

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 22

Çıkarılan Hükümler: 22

Zekat Toplamakla Görevlendirilenler 22

İlgili Hadis Ve Rivayetler 23

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 23

Tahliller Ve Diğer Rivayetler 23

Çıkarılan Hükümler: 24

Müellefetü’l-Kulüb. 24

Konuyla İlgili Rivayetler 24

Çıkarılan Hükümler: 25

Kölelik Kaydı Altında Olanlara  Zekat Verilir Mi?. 25

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler 25

Tahliller 26

Çıkarılan Hükümler 26

Borçlu Olup Ödeme İmkanı Olmayana Zekat Vermek. 26

Konuyla İlgili Hadisler 26

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İctihad Ve İhticacları 27

Tahliller Ve Rivayetleri 27

Çıkarılan Hükümler: 27

Zekatı Allah Yolunda Ve Yolda Kalmışlar Harcamak. 27

Konuyla İlgili Hadisler, Rivayetler 27

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların Görüş Ve Tesbitleri 28

Tahliller 28

Çıkarılan Hükümler: 28

Haşim Oğullarının Zekat Alması Haramdır 29

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler 29

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların  İhticacları 29

Çıkarılan Hükümler: 30

Zengin Verdiği Zekati Satın Alabilir Mi?. 31

Konuyla İlgili Hadisler 31

Kadının Kendi Kocasına Ve Evindeki Yetimlere Zekat Ve Sadaka Vermesi 31

Konuyla İlgili Hadisler 31

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları 32

Tahliller 32

Zekatü’l-Fıtr (Fitre) 32

Konuyla İlgili Hadisler 32

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İhticac Ve İstidlalleri 34

Tahliller 34

Çıkarılan Hükümler: 34


3- ZEKAT

 

İslam’da Zekatın Yeri Ve Önemi

 

Zekat, İslamın beş şartından biridir. Farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur. O bakımdan inkarı küfür, terki büyük günahtır.

Zekat'ın hicri ikinci yılda veya Ramazan Orucu'nun farziye-tinden sonra farz kılındığı belirtilmektedir. "İkinci yılında farz kılınmıştır" diyenler ise, çoğunluktadır.

Zekat, Arapça bir kelime olup mali ibadetin ismidir. Kök mana olarak "artma ve çoğalma" demektir. Aynı zamanda temiz­lik, arınma, artma, salah-i hal gibi manalara da delalet ettiği bi­linmektedir.

Terim olarak, belirlenmiş nisaba erişen para, ticaret malı, ürün, altın ve gümüş, aynı zamanda davar gibi maddelerden belir­li bir nisbeti çıkartıp müstahik olanlara verilen sadakadır... Yerd­en çıkan ürünler ve bir de sene başında nisaba ermiş mal ve para­ya sene ortalarında ilave edilen, katılan mal ve paralar dışında diğerlerinin sahiplerinin nezdinde üzerinden kameri bir yılın geçmesi şarttır. Yerden çıkan ürünlerin senesinin dolması beklenilmeden harmanda iken çıkarılıp verilir. Bunun gibi, sene başında nisaba ermiş para ve ticari mala sene ortasında veya so­nuna doğru katılan para ve ticari malların da senesinin dolması beklenmez, senesi dolan nisaba tabi olup hepsinin senesi dolmuş kabul edilerek zekatı çıkarılıp verilir.

 

Zekâtın Faydaları

 

Zekatın ferdi, ailevi, ictimai birtakım faydaları söz konusudur:

Önce zekat, ferdi yardıma alıştıran, maddeyi amaç olmaktan uzak tutan araç olarak belirleyen; ruhu arındıran, vicdanı huzura kavuşturan, kişinin saygınlığını ve güvenirliğini artıran, yalnız kendisi için değil, aynı zamanda ailesi, çevresi ve toplum için çalıştığını öğreten mali bir ibadettir.

Aile fertlerini yardıma, yardımlaşmaya, dayanışmaya alıştıran, komşular arasında sevgi ve saygı bağlarını oluşturan, zayıf unsurları takviye edip muhtaç durumdan kurtarmaya yönelik hikmeti taşımaktadır.

Toplum yapısında zenginle fakir arasındaki mesafeyi kısaltan, boşluğu kapatan; sosyal adaletin sağlanmasında nazım rol oynayan ilahi emirlerden biridir. O bakımdan zekatla vergiyi birbirine karıştırmamak ve bunları eş anlamlı kelime veya terim sanmamak gerekir. Vergi, devletin mükelleflerden alıp ülke düzenini ve refahını sağlamaya yönelik bir anlam taşır, bunun nisbetini artırmak veya eksiltmek devletin iradesine bağlıdır. Ze­kat ise, toplumu kaynaştırıp kötülükleri önlemeye; iç huzur ve dayanışmayı sağlamaya, sosyal adaleti kurmaya, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmeye, sınıf farkını kaldırmaya yönelik bir hikmeti yansıtır.

Aynı zamanda zekatın verilecek nisbeti tahdid edilmiştir.

O bakımdan Kitap ve Sünnet'te bu mali ibadet üzerinde ye­terince durulmuş ve gereken her türlü açıklama yapılmış; tahrik ve teşviklerde bulunulmuş; vermeyenler için ebedi azab ile tehdit­ler yapılmıştır.

Böylece zekat ve sadaka, mal ve servetin amaç değil araç olduğunu vurgulamakta ve kişisel çıkarın ön plana alınma he­vesini kırmakta, ferdin toplumdan kopmaz bir parça olduğunu kalp ve kafalara işlemektedir.

 

Zekat Önemiyle İlgili Hadisler

 

İbn Abbâs (r.a.) dan yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde ona şöyle (talimatta bulunarak) buyurdu ki:

"Şüphesiz sen, kitap ehlinden bir kavme gidiyorsun. Onları önce Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Ra­sulüllah bulunduğuma şehadette bulunmaya çağır. Eğer bu hususta sana itaat ederlerse, bu defa onlara, Allah'ın üzerlerine her gün ve gecede beş vakit namaz farz kıldığını bildir. Bu hususta sana itaat ederlerse, Cenab-ı Hakk'ın, zenginlerinden alınıp fakirlerine çevrilecek (verilecek) sadakayı, (yani zekatı) farz kıldığını bildir. Bu hususta da sana itaat ederlerse, artık onların nefis (çok kıymetli) mal­larından sakın ve zulme uğrayanın bedduasından kork. Çünkü onun bedduasıyla Allah arasında (engel) hiçbir hi­cap yoktur."[1]

Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle anlatıyor:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz vefat edince, Ebu Bekir (r.a.) (Onun yerine geçip) halife oldu. Araplardan ise inka­ra sapanlar sapmaya başladı. Ebu Bekir (r.a.) onları tenkil etmeyi, gerekirse kılıç kullanmayı kararlaştırdı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) ona:

"Sen nasıl olur da şu insanlar­la savaşırsın? Oysa Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buy­urmuştur:

"İnsanlarla, La ilahe illallah demelerine kadar savaşmakla emrolundum. Artık kim bu sözü söylerse, canını ve malını benden korumuş olur; ancak (İslam huku­kuna göre, öldürülmesi gereken) haklı bir sebep müstesna. Hesabı ise Allah'a aittir."

Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.) şöyle cevap verdi:

"Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekat arasını ayıran kimselerle savaşacağım. Çünkü zekat, mal­dan verilen bir haktır. Yine Allah'a yemin ederim ki, eğer onlar Rasulüllah'a (s.a.v.) verdikleri bir oğlağı benden men'edip vermezlerse onlarla savaşırım."

Hz. Ömer (r.a.) diyor ki:

"Allah'a and olsun ki, bu an­cak Allah'ın Ebu Bekir'in göğsünü (kalbini haklı bir) savaşa açması idi ve ben anladım ki Ebu Bekir haklıdır, hak üzeredir..."[2]

 

Hadislerin Işığında Müctehidlerin Tesbit Ve İhticacları

 

a) Hanefîlere göre: "Zekat" kavramı, biri farz, diğeri vacip olmak üzere iki kısma ayrılır. Farz olanı, nisaba eren malın ze­katıdır; vacip olanı, sadaka-î fıtr'dır.

Nisaba eren malın -ister ticaret malı olsun, ister nakit ol­sun- zekatını senesi dolunca hemen vermek gerekir. Sene geçtiği halde vermeyen kimse günah işlemiş sayılır. Bu, İmam Kerhi'nin görüş ve ictihadıdır. İmam Muhammed de aynı görüştedir. Hatta bu imama göre, zekat vermeyenin şahitliği kabul olunmaz. Aynı zamanda geciktirilmesi caiz değildir. Nitekim İmam Şafii'nin de mezhebinin zahirine göre de hüküm böyledir.

Ebu Bekir el-Cessas'a göre: Bir malın senesi dolunca ze­katı farz olmakla beraber hemen verilmesi gerekli değildir; bir süre geciktirdikten sonra verilebilir.

el-Cessas'ın delili ise şöyledir: Mal, üzerinden kameri yıl geçmeden önce helak olur, elden çıkarsa, kişi onun zekatını ver­mekle yükümlü tutulmaz. Eğer zekat fevri (yani hemen verilmesi gerekli) olsaydı, o malın da zekatını vermek gerekirdi. Böylece an­cak senesi dolan malın zekatı farz olur ve kişi ömrünün sonuna kadar bunu ödemekle yükümlü tutulur.

İmam Maturidi'ye göre: Zekatı mümkün olduğu vaktin he­men evvelinde vermek vaciptir.[3] Nitekim ileride bu konuya geniş yer verilecektir.

Zekatın vücubunun şartları, yani bir kimsenin zekat vermes­inin vacip (farz) olabilmesi için şartların gerçekleşmesi söz konu­sudur: Akıl, buluğ (ergenlik), hürriyet, nisaba malik olmak, üzerinden kameri bir yılın geçmesi, borçtan fariğ olması, asli ih­tiyaç dışında kalması ve takdiren bile olsa nami (üreyip artma) durumunda bulunması ve tam mülk olması...[4]

b) Şafiilere göre: Zekat vermenin bir kimseye farz olabil­mesi için, İslam, hürriyet, nisap ve yılın dolması, yani üzerinden bir yılın geçmesi şarttır. O bakımdan zengin olan çocuğun ve de­linin de malından zekat çıkartıp vermek vaciptir.[5]

Aynı zamanda süresi dolunca hemen verilmesi gerekir. Aksi halde mal sahibi günahkar olur.

c) Hanbelilere göre: Diğer mezheplerde olduğu gibi, ze­katın farziyeti kitap, sünnet ve icma' ile sübut bulmuştur. Farziyetini inkar eden müslüman murted olur ve hakkında murted hükmü icra edilir. Terkeden kimse günahkar olur; aynı zamanda İslam Devleti yetkisini kullanarak ondan zekatını alıp gereken yerlere dağıtır.

Zekat ancak şu beş şartın gerçekleşmesiyle farz olur: İslam, hürriyet, nisaba malik olmak, mülkün tamam olması, üzerinden bir yılın geçmesi.[6]

Böylece bu mezhebe göre de zengin olan çocuğun ve akli den­gesi bozuk olanın malından zekatı çıkartıp vermek vaciptir.

d) Malikilere göre: Bu mezhep imamları da Şafii ve Hanbelilerle aynı görüş ve ictihaddadırlar.[7]

 

Diğer Rivayetler Ve Tahliller:

 

150 nolu İbn Abbas hadisi sahihtir. Rasulüllah'ın (s.a.v.) Hz. Muaz'a olan bu talimatının, Tebuk Seferinden dönüşünde gerçekleştiği söylenmektedir. Böylece hicri dokuzuncu yıla te­sadüf ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim aynı hususu Vakıdi de Ka'b b. Malik (r.a.) den yapılan rivayetle tesbit edip belirlemiştir.

Rasulüllah'ın (s.a.v.) talimatında önce iki şehadet üzerinde durulmuştur. Çünkü bu ikisi dinin aslı ve temelidir. Onlarsız hiçbir ibadet sahih olmaz. Böylece kafirlerin füruatla muhatab tu­tulmayacaklarına delil var. Öyle ki, iki şehadeti getirip itaat ettik­leri takdirde namaz ve sonra da zekatla mükellef ve muhatab tu­tulacakları söz konusudur.

Beş vakit namaza davet edilmeleri emredilirken, bundan "vitir namazı"nm farz olmadığı ortaya çıkıyor.                        

Hadisin son bölümünden ise, İslam Hükümdarının yetkili organı vasıtasıyla zekatı alıp fakirlere dağıtma yetkisinin bulun­duğu anlaşılıyor. Ancak hükümdarın devlet yetkisini kullanarak zenginin en nefis malını alıp dağıtmasının uygun olmayacağı da tenbih mahiyetinde beyan buyurulmuştur.

Sonuç olarak, İbn Abbas hadisi sahih ve ihticaca salihtir.

151 nolu Ebu Hüreyre hadisi de sahihtir ve ihticaca salih görülmüştür.

Rasulüllah'ın (s.a.v.) vefatından sonra dinden çıkanlar üç grupta toplanır:

1- Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğini red ve inkar edip peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme ve Esved el-Anesi'yi peygamber kabul edenler.

2- Dini hükümlerin çoğunu, mesela namaz, zekat ve diğer umuru red ve inkar edip yeryüzünde ancak şu üç mescidde Allah'a secde edilebileceğini iddia edenler:

a) Mescid-i Mekke,

b) Mescid-i Medine,

c) Mescid-i Abdilkays.

3- Namazla zekat arasını ayırıp "Biz namaz kılarız, ama ze­kat vermeyiz. Bugüne kadar Hz. Muhammed'in (s.a.v.) şahsiyetinden dolayı zekat veriyorduk; bundan böyle vermemize gerek görmüyoruz" diyenler.

Ebu Bekir Sıddik (r.a.) ilk iş olarak iki yalancı ve sahtekar olup peygamberlik iddiasında bulunan ve halkı ifsad edip kar­gaşalık çıkartan Müseyleme ile Esved el-Anesi'yi tenkil ve yok et­mek üzere asker gönderdi. Allah'ın izniyle kısa zamanda bunlar imha edilerek büyük bir fitne ateşi söndürüldü.

İkinci grup üzerine de ordu gönderip tevbe edenleri bağışladı, etmeyenleri kılıçtan geçirmek suretiyle bastırdı.

Üçüncü grubu da ihmal etmedi ve hadiste ifadesini bulduğu gibi, onları da tenkil edip İslamın farzlarını yerine getirmeleri için asker gönderdi ve kısa zamanda çoğunu İslam çizgisine getirmeyi başardı.

Bütün bu olaylar zekatın önemini, İslam nazarında işgal ettiği yeri göstermektedir.

Zira farzların hepsi iki şehadet kelimesiyle içiçedir. Bunları birbirinden ayırmak, dinin bütünlüğünü zedelemek olur. Allah'a ve Peygamber'e dosdoğru iman, imanın diğer şartlarını kapsadığı gibi, İslami ahkamın, farz ve vaciplerinin hepsini de kapsayıp içine almaktadır. O bakımdan Ebu Bekir Sıddik (r.a.), Ra­sulüllah'ın (s.a.v.) "Ümirtu en ukatile'n-nas..." hadisini böyle açıklamış ve uygulamıştır. Nitekim başta Hz. Ömer (r.a.) olmak üzere ashabın tamamı onun bu açıklama ve uygulamasını tasvip edip desteklemişler ve böylece hadisin delalet ettiği hüküm üzerinde ashabın icmaı oluşmuştur. Artık o hadisi başka türlü bir yoruma tabi tutmak, icmaa ters düşer.

Bu babda zekatı kabul etmeyip vermeyenlerle savaşılması hakkında sahih rivayetler vardır. Abdullah b. Ömer (r.a.), Pey­gamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle buyurduğunu belirtmiştir:

"İnsanlar Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edinc­eye; bana ve getirdiğim şeylere (dini ahkama) inanıncaya kadar onlarla savaşmakla emrolundum. Böyle yaparlarsa, artık kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar; an­cak haklı bir sebeple (mallarının alınması ve öldürülmeleri) bu genellemenin dışında kalır. Hesapları ise Allah'a aittir."

Buhari, Müslim ve Nesai'nin rivayet ettiği bu hadis de sahih rivayetlerden biridir ve ihticaca salihtir.

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Küfür diyarına tebliğ ve irşad için giden mü’minlerin önce onları Allah'ın varlığına ve birliğine ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın son peygamberi olduğuna davet etmeleri vaciptir.

2- Bu iki şehadeti getirip inandıkları takdirde, önce onlara beş vakit namaz kılmaları emredilir ve bunun faydaları anlatılır.

3- Bunu kabul ettikleri takdirde, zekat vermeleri emredilir. Böylece kademeli bir irşad ve tebliğ sürdürülür.

4- Allah'a ve peygamberine iman edip müslüman olduktan sonra zekat vermeyenlerden İslam hükümdarı zorla zekatı alıp fa­kirlere dağıtır. Bu, vaciptir.

5- Zekatını gönül hoşnutluğu ve rahatlığıyla veren kimseler ise bu hususta kendi hallerine terkedilebilir.

6- Zekat konusunda zenginlerin en nefis ve lüks malı alınıp dağıtılmaz. Zira böyle bir uygulama nefret doğurabilir; aynı za­manda zekatın hikmetine ters düşer.

7- Zekatın farziyeti kitap, sünnet ve icma' ile sübut bul­muştur. O bakımdan terki büyük günah, inkarı küfürdür ve inkar edenler hakkında İslam hükümdarı murted ahkamını uygular.

 

Binek Ve Davarların Zekatı

 

Zekata tabi olan binek hayvanları ile eti yenen davarlara Arapça'da "Mevaşi" denir. "Binek hayvanları" denilince, at, katır, deve, eşek ve beygir akla gelir. Ancak bunlardan daha çok at ve devenin zekatı söz konusudur. Katır ve eşeğin zekatı verilmez. Katır hem üreme fonksiyonu yoktur, hem de yük taşımakda kullanılır. Eşek her ne kadar üreme fonksiyonuna sahipse de daha çok yük taşıdığı ve fazla üretilmediği için zekat kapsamına alınmamıştır.

Deve ile at zekat kapsamına alınmıştır. Ancak bu iki binek hayvanından zekat verebilmek için birtakım kıstas ve şartların gerçekleşmesi gerekir. İleride bu konuya yer verileceğinden bura­da üzerinde durmaya lüzum görmüyoruz.

 

Konuyla İlgili Hadisler:

 

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre, Ebu Bekir (r.a.) onlara bu konuda şöyle yazmıştır:

"Şüphesiz bu, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin müslümanlara farz kıldığı sadaka (zekat) ile ilgili farzlardır ki, Allah ve Rasulü bununla emretmiştir. Artık müslümanlardan kimden bu sadaka (zekat) belirlenen ölçüde istenilirse onu versin; kimden de belirle­nen ölçünün üstünde istenirse, (mesela) yirmi beş deveden az de­vesi olandan (zekat olarak bir deve istenirse) vermesin. Beşten ona kadar devede bir koyun zekat verilir. Develer yirmi beş olun­ca, ta otuzbeşe kadar bir tane bir yaşını bitirip ikinci yaşına giren dişi deve verilir. Eğer bu yaşta dişi deve bulunmazsa, o takdirde üç yaşına ayak basmış bir erkek deve verilir. Develer otuzaltı olur­sa, kırkbeşe kadar zekat olarak üç yaşına ayak basmış bir dişi deve verilir. Kırk altıya ulaşırsa, altmışa kadar ondan dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Develer altmışbire ulaşırsa, yetmiş beşe kadar ondan bir tane beş yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Develer yetmişaltıya ulaşınca doksana varıncaya kadar ondan iki yaşına ayak basmış iki tane dişi deve verilir. Doksan bire ulaşırsa, yüzyirmiye kadar ondan iki tane dört yaşına girmiş ve iyice gelişmiş dişi deve verilir. Develer yüzyirmiyi aşınca, o zaman her kırk deveden bir tane üç yaşına ayak basmış dişi deve verilir. Her, elli deveden dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir.

Zekat farzında zekat olarak verilecek develerin yaşları (mevcut sayısına) uygun düşmezse,  artık kimin yanında beş yaşına girmiş bir dişi deve bulunmazsa, yanında dört yaşına gir­miş dişi deve bulursa, şüphesiz o kendisinden kabul edilir, ancak kendisi için kolayına gelip mümkün olursa bir de iki koyun verir veya yirmi dirhem verir. Kimin de yanında dört yaşına girmiş bir dişi deveyi gerektiren nisbette deve bulunur, ancak dört yaşındaki deve temin edemezse, beş yaşına girmiş bir dişi devesi olursa, onu verir ve o ondan kabul edilir; ancak zekatı alan kimse ona ya iki koyun, ya da yirmi dirhem verir. Kimin de yanında, dört yaşına girmiş bir dişi deveyi zekat verecek nisbette deve bulunur da, dört yaşına girmiş deve bulamaz, sadece üç yaşına girmiş bir dişi deve bulunursa, bu ondan kabul edilir ve onunla birlikte -kolayına ge­lirse- iki koyun veya yirmi dirhem daha verir. Kimin yanında üç yaşına girmiş bir dişi deveyi zekat olarak gerektirecek sayıda deve bulunur, ancak üç yaşında değil dört yaşına girmiş dişi deve bulu­nursa, o kendisinden kabul edilir ve zekatı alan kimse ya ona yir­mi dirhem, ya da iki koyun verir. Kimin yanında üç yaşına girmiş bir dişi deveyi zekat gerektirecek sayıda deve bulunur, ama üç yaşına girmiş dişi devesi olmaz da iki yaşına ayak basmış bir dişi deve bulunursa, o kendisinden kabul edilir ve ancak onunla bir­likte -kolayına gelirse- iki koyun veya yirmi dirhem verir. Kimin yanında üç yaşına girmiş dişi deveyi zekat olarak verecek sayıda deve bulunur, ama üç yaşına girmiş dişi devesi olmaz da sadece üç yaşına girmiş erkek deve bulunursa, bu ondan kabul edilir ve bu­nunla birlikte başka bir şey vermez. Kimin de yanında sadece dört devesi bulunursa, onlarda zekat olarak birşey yoktur; meğer ki on­ların sahibi kendi arzusuyla bir şey vermek istesin...

Yılın çoğunu otlakta otlayıp karnını doyuran koyunların sayısı kırk olursa, yüz yirmiye kadar ondan zekat olarak bir ko­yun çıkarılıp verilir. Yüzyirmiyi aşarsa, ta ikiyüze kadar iki ko­yun zekat olarak verilir. İkiyüz biri bulursa, ta üçyüze kadar üç koyun çıkartıp zekat olarak verir. Üçyüzü aşınca artık her yüz koyuna karşılık bir koyun hesap edilerek verilir. Zekat olarak çok yaşlısı, gözünü kaybetmişi, erkek keçi alınmaz; ancak zekatı alan kimse böyle arzu ederse mesele yok...

Ayrı ayrı zekata giren baş hayvanları olan iki kimse, zekat nisbetini düşürmek için hayvanlarını birleştiremezler. (Mesela her birinin kırk koyunu bulunan üç kişi bunları biraraya getirmek suretiyle bir koyun zekat veremezler.) Bunun gibi davarlarda or­tak olanlardan her biri zekat için kendi hissesini ayırıp ona göre zekat takdir edemez. (Mesela iki kişinin ortak olarak ikiyüzbir koyunu bulunuyor ki bunlara karşılık üç koyun zekat vermeleri gerekir. Hisselerini ayırdıkları takdirde her birinin bir koyun ver­mesi gerekir.)

İki ortağa ait olan hayvanların zekatında, ikisi arasında eşit olarak bir düzenleme yapılır. (Mesela her ortağın yirmi koyunu bulunuyor. Böylece iki ortağa ait kırk koyunda bir koyun zekat ol­arak verilir. Kalan 39 koyundan yirmisi birine bırakılınca, o zekat olarak verilen koyunun değerinin yarısını nakit olarak, kendisine 19 koyun kalan ortağına öder.)

Adamın sadece yılın çoğunu otlakta otlayarak karnını do­yuran 39 koyunu bulunursa, zekat olarak onda bir şey yoktur; an­cak mal sahibi arzu ederse bir şey verebilir.

Halis gümüşte ise (ikiyüz dirhem nisbetinde olursa) kırkta bir olarak hesaplanıp zekatı verilir. Ancak yanında yüzdoksan di­rhem bulunursa, onun zekatı yoktur. Meğer ki mal sahibi bir şey vermeyi arzu etsin."[8]

Muaz b. Cebel (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz beni Yemen'e gönderdi ve her otuz sığırdan bir yaşını doldurmuş bir erkek veya dişi buzağı; her kırk sığırdan iki yaşını doldurmuş bir inek ve (İslama girmeyen) her ergen (vatandaş) dan bir dinar veya o nisbette Meafîr kumaşı alırsın, diye emretti."[9]

Yahya b. Hakem'den yapılan rivayette, Muaz b. Cebel'in (r.a.) şöyle dediğini haber vermiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendi­miz, Yemenlilerden zekat almam üzere beni gönderdi. Her otuz sığırdan bir yaşını doldurmuş bir buzağı ve her kırk sığırdan iki yaşını doldurmuş bir inek almamı emretti. Yemenliler kırkla elli sığır; altmışla yetmiş; seksenle dok­san arasındaki sığırdan da zekat almamı teklif ettiler. Ben (o nisbeti almadım) ve Medine'ye döndüğümde durumu Peygamber (s.a.v.) Efendimize bildirdim. Efendimiz sözünü ettiğim iki sayı arasındaki nisbetten bir şey almamamı em­retti." Böylece Muaz iki farz arasındaki nisbette zekat ol­madığını zu'metti."[10]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İhticac Ve İctihadları

 

a) Hanefilere göre: Yılın çoğunu atlayarak geçiren beşden az sayıdaki devede zekat farz değildir. Çünkü devenin zekat ni­sabı beştir. Böylece yılın çoğunu otlayarak geçiren beş devede bir koyun zekat verilir. Bu dokuza kadar böyledir. Çünkü bir koyun bir devenin kırkta birine tekabül etmektedir. On devede iki koyun verilir ve bu ondörde kadar böyle devam eder. Develer onbeş olun­ca, ondokuza kadar üç koyun verilir; Develer yirmi olunca, yirmi dörde kadar dört koyun verilir. Develer yirmibeş olunca, otuz beş deveye kadar iki yaşında bir dişi deve verilir. Otuzaltıdan kırkbeşe kadar bir tane üç yaşında dişi deve verilir. Kırkaltıdan altmışa kadar dört yaşında bir dişi deve verilir. Altmışbirden yetmişbeşe kadar beş yaşında bir dişi deve verilir. Yetmiş altıdan doksana kadar iki tane üç yaşında dişi deve verilir...

Koyun ve keçiden en az kırk tane olursa zekat gerekir. O bakımdan kırk koyundan bir koyun verilir ve bu nisbet yüzyirmiye kadar böyledir. Yüzyirmibir olunca, ikiyüze kadar iki koyun verilir. İkiyüzbirden dörtyüze kadar üç koyun ve dörtyüz olunca dört koyun verilir. Sonra her yüz koyuna karşılık bir koyun hesap edilerek verilir.

Bu hususta koyun ve keçi müsavidir, yani aynı nisab ve nisbete dahildirler.

Sığırda ise, yine senenin çoğunu otlayarak geçiriyorsa, nisap otuzdur. Böylece sığırlar otuz tane olunca, bir yaşını bitirmiş bir buzağı zekat verilir. Bu otuzdokuza kadar böyledir. Kırk olunca altmışa kadar iki yaşını tamamlamış bir inek verilir. Altmış olun­ca, bir yaşını tamamlamış iki tane buzağı verilir.[11]

b) Şafîilere göre: Ganem olarak sadece deve, sığır, koyun ve keçi zekata tabidir. Atta ve koyunla geyiğin çiftleşmesinden doğan hayvanda zekat yoktur. Devede ancak beş tane olunca bir koyun zekat verilir. On devede iki koyun, onbeş devede üç koyun, yirmi devede beş koyun, yirmi beş devede bir yaşını doldurmuş bir dişi deve; otuzaltı devede iki yaşında bir dişi deve; kırkaltıda üç yaşında bir dişi deve; altmış bir devede dört yaşında bir dişi deve; yetmiş altıda iki tane iki yaşında dişi deve; doksan birde iki tane üç yaşında dişi deve; yüzyirmibirde üç tane iki yaşında dişi deve verilir. Sonra da her kırk devede bir tane iki yaşında dişi deve ve her elli tanede üç yaşında bir dişi deve verilir.

Belirlenen yaşta deve bulunmazsa, ondan bir yukarı veya aşağı yaşta olan verilir ve arta kalan veya eksik olan nisbet para olarak karşılanır. Tıpkı Ebu Bekir (r.a.) ın tesbitinde belirtildiği gibi...

Nisaba eren koyun veya keçiden zekat çıkartılıp verilir. Koy­un türünden keçi veya keçi türünden koyun çıkartılıp verilirse bu caiz olur. Ancak kıymeti göz önüne alınarak noksan kalan tarafı parayla karşılanır.

Koyun keçi karışık bir vaziyette olup nisaba ererse, hangisi daha çoksa, zekat o türden çıkartılıp verilir.

Sığır ancak otuz tane olursa nisaba erişir ve zekatı gerekir. Otuz sığırda bir yaşında bir sığır (inek) verilir. Sonra her otuzda bir tane bir yaşında sığır (inek); her kırk tanede iki yaşında bir inek verilir.[12]

Koyunların da nisabı, Hanefilerde olduğu gibidir.

c) Hanbelilere göre: Bu mezhep imamları, yukarıda nak­lettiğimiz hadislerle istidlal ve ihticacda bulunmuşlardır. Farklı bir tesbit ve ictihadları söz konusu değildir.[13]

d) Malikiler de bu konuda daha çok Şafiilerle aynı görüştedirler. Çıkarılan zekatın erkek veya dişi olması hususunda az farklı değişik tesbit ve görüşleri vardır.[14]

 

Diğer Rivayetler Ve Tahliller

 

774 nolu Enes hadisini aynı zamanda İmam Şafii, Beyhaki ve Hakim tahric etmişlerdir. İbn Hazm ise bu hadis hakkında şöyle demiştir:

"Bu kitap (mektup) son derece sahihtir ki Hz. Ebu Bekir Sıddik (r.a.) onunla amel etmiş ve hazır olan ilim adamlarından hiç kimse ona muhalefet etmemiştir."[15] Aynı za­manda İbn Hibban bu rivayeti  sahihlemiştir. O bakımdan hadis istidlal ve ihticaca salihtir. Nitekim müctehidlerin hemen hepsi bunu dikkate alarak hüküm çıkarmıştır.

775 nolu Muaz hadisini aynı zamanda İbn Hibban tahric etmiş ve sahihlemiştir. Darekutni de öyle... İbn Abdilber, et-Temhid'de bu hadisin isnadının muttasıl ve sahih olduğunu belirt­miştir.

İbn Hacer ise et-Telhis'de, Bezzar ve Darekutni'nin İbn Abbas (r.a.) tarikıyla şu lafızla olayı nakletmiş tir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde, her otuz sığırdan bir yaşında bir dişi veya erkek sığır zekat olarak almasını veya üç yaşma girmiş bir dişi sığır veya erkek sığır almasını emretti."

Ancak bu hadisin zayıf olduğu tesbit edilmiştir.

776 nolu Muaz hadisini aynı zamanda Hafız Bezzar tahric etmiştir. Ancak isnadında Hasan b. Ammare bulunuyor ki bu zat zayıftır.[16] Ahmed b. Hanbel onun metruk olduğunu belirtirk­en İbn Main onun hadisinin bir şey olmadığına dikkat çekmiştir. Diğer bir cemaat de onun metrukü’l-hadis olduğunu söylemiştir ki, Ebu Hatim, Müslim ve Darekutni onlardan bir kısmıdır.[17]

Konuyla ilgili diğer hadislerle daha detaylı bilgi verilmekte ve zekatın İslamdaki yeri ve önemi üzerinde durulmaktadır:

"Sıîr" denilen bir adamdan, o da Rasulüllah'ın (s.a.v.) iki ze­kat tahsildarından rivayetle, o iki zat şöyle demiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz karnında yavrusu olan hayvanı zekat ola­rak almamızı yasakladı."

Süveyd b. Gafele anlatıyor:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin zekat tahsildarı bize geldi ve onun şöyle dediğini işittim:

"Bize verilen emirde ve alınan sözde, süt emen hayvanı zekat olarak almamamız; şirket anlamında bir araya getirilen davarları ortaklar adına ayırmamamız ve her ortağa ait davar belirlenip ayrılmışsa, onları biraraya getirmeme­miz söz konusudur." Nitekim o tahsildara büyük hörgüçlü gösterişli bir deve getirildiğinde almadı."[18]

Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz bu konuda ayrıca şöyle bu­yurmuştur:

"Üç  şey  var ki, kim onları işlerse,  imanın tadını (gerçekten) almış olur:

1- Kim yalnız Allah'a ibadet eder, ki O'ndan başka ilah yoktur.

2- Gönül hoşluğuyla malının zekatını verir, her yıl be­lirlenmiş şekilde bu farzı yerine getirir,

3- Malın zekatını verirken yaşlanmışını, uyuzunu, has­tasını, küçücük sıska kısır olanını vermez.

Ama siz malınızın vasatından (orta hallisinden) çıkartıp veriniz. Çünkü Allah onun hayrını sizden isteme­mekte ve şerrini emretmemektedir."[19]

Ubey b. Kab (r.a.) diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz beni zekat tahsildarı olarak gönderdi. Bir adama uğradım, malında (zekat olarak) ancak iki yaşında bir dişi deve bulabildim. Ona, bu deveyi zekat olarak ver­mesini söyledim. O da bana:

"Bunun ne sütü var, ne de sırtı. Ben Allah'a, Onun rızasını tahsil için sütü ve sırtı olmayan bir deveyi veremem; ama şu benim semiz bir devem var, onu al götür" dedi. Ben de ona dedim ki:

"Emrolunmadığım bir şey alacak değilim. İşte Rasulüllah (s.a.v.) sâna yakın bulunuyor. Birlikte çıkıp o sem­iz deveyi de yanımıza alarak Rasulüllah'a (s.a.v.) gittik. Durumu O'na arzettik. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"O ilk deve senin üzerine gereken zekat nisbetidir. Ama bununla sen nafile bir hayır yapmak istiyorsan sen­den kabul ederiz ve ecrin de Allah'a aittir."

Adam, Peygamberin (s.a.v.) bu beyanı üzerine:

"Ya Rasulallah! Bu deveyi benden alıp kabul et" dedi. Rasulüllah (s.a.v.) o de­venin kabul edilmesini emretti ve adama bereketle dua etti."[20]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Deve, sığır ve koyun ile keçinin zekat kapsamına girebil­mesi için yılın çoğunu otlakta geçirmeleri gerekir.

2- Yılın çoğunu ağılda, çiftlikte yem ve ot vermek suretiyle geçiren davarlardan zekat vermek gerekmez.

3- Deve, sığır, koyun ve keçinin zekat nisabı kesin şekilde belirlenmiştir. Ona göre hesaplanıp zekatları verilir.

4- Müslümanlar tarafından işgal edilen gayr-i müslim bir ülkede yaşayan her ergen gayr-i müslim vatandaştan yılda bir di­nar cizye alınır.

5- Zekat toplamak için tahsildar tutup görevlendirmekte bir sakınca yoktur.

6- İslam Devleti, fakirlerin hakkını korumak için dilerse ze­katı ayrı bir fonda toplayıp öylece yerine ulaştırır. Bunun için tah­sildar ve benzeri görevliler ihdas edebilir.

7- Gebe olan hayvanı zekat olarak almak men'edilmiştir. Çünkü bu, zekat verenin aleyhine olur.

8- Henüz süt emmekte olan kuzuların, buzağı ve oğlakların zekatı alınmaz. Bunun için Rasulüllah (s.a.v.) zekata tabi hayvan­ların süt emme dönemini aşmasına dikkat edilmesini tenbih buy­urmuştur.

9- İki veya daha fazla ortağın biraraya getirdikleri sürüden zekat alınırken, hepsi tek adamın malıymış gibi hesaplanır. Bu, daha çok mal sahiplerinin lehine bir hükümdür.

10- Ortaklardan her biri kendi hissesini ayırıp belirlemişse, artık onlardan her birinden kendi nezdindeki davar sayısına göre zekat alınır; bu durumda ortakların davarları birleştirilerek zekat nisbeti takdir edilmez.

11- Zekat alınacak mal ve hayvanın vasat (orta) kalitede ol­masına dikkat etmek sünnettir.

12- Malın en iyi ve en kalitelisini zekat olarak seçip almak sünnete aykırıdır.

13- Mal ve davardan zekat verilirken yaşlı, uyuz, hasta, sa­kat ve benzerini seçip vermek doğru değildir; böyle yapmak mek­ruhtur.

14- Malın en kalitelisini ve en lüksünü zekat vermek iste­yen kimse, bu hususta fazla olan nisbeti tasadduk etmiş olur.

15- Görevli tahsildar zekat olarak alacağı malın vasat kali­tede olanına dikkat eder. Daha üstün olanını isteme hakkına sa­hip değildir.

 

Köle, At Ve Eşeğin Zekatı Verilir Mi?

 

At ve eşek mülk sayıldığı gibi, köle de efendisinin mülkü sayılır. Bu kurala bakılınca, sözü edilen üç şeyden zekat vermek gerekir. Ancak dini hükümler bizim ferdi mantığımıza göre değildir. Allah ve peygamberi nasıl buyurmuş, nasıl belirlemişse öyledir ve ona göre uygulanır.

O bakımdan köleden zekat verilmez. At ve benzeri binek hayvanından verilip verilmeyeceği ihtilaf konusudur. Eşekten de zekat verilmeyeceğine dair ictihadlarda ittifak vardır. Ancak ticari amaçla edinilenler bu hükmün dışındadır.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Müslümana, kölesinden ve atından zekat çıkartıp vermek gerekli değildir."[21]

Ebu Davud'un yaptığı rivayette, şu farklı sözler yer almak­tadır:

"Atta, kölede zekat yoktur, ancak (kölede) zekat-ı fıtr (fitre) vardır."

Müslim ve Ahmed ise şu rivayeti nakletmişlerdir:

"Kölede zekat yoktur, sadece sadaka-i fttr (fitre) vardır."

Ömer (r.a.) den yapılan rivayette deniliyor ki:

"Şam halkı Hz. Ömer'e (r.a.) gelerek dediler ki:

"Şüphesiz biz hayli köle ve at edindik. Arzu ediyoruz ki bunlarda zekat ve malımızı temizleme olsun." Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):

"İki sahibim (yakın ve gönül dos­tum Rasulüllah ile Ebu Bekir) bu konuda ne yaptılarsa ben de onu yapacağım" dedi ve Muhammed (s.a.v.) in ashabıyla bu konuyu istişare ederek görüştü; Aralarında Hz. Ali (r.a.) da bulunuyordu. Hz. Ali söz alıp şöyle dedi:

"Bunlardan ze­kat vermek güzel şeydir; eğer senden sonra bunu (yanlış bir uygulamaya çevirip) kesin bir cizye şeklinde kendile­rinden alınmaya başlanmazsa."

Ebu Hüreyre'den yapılan rivayete göre:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizden eşeklerde zekat olup olmadığından soruldu. Efendimiz şu cevabı verdi:

"Bu hu­susta bana bir hüküm inmemiştir; ancak şu ayet inmiştir: "Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse onu (onun karşılığını) görür; kim de zerre ağırlığınca şer işlerse, onu (onun karşılığını) görür."[22]

 

Konu Hakkında Müctehidlerin İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefîlere göre: Katır, beygir ve eşekte zekat yoktur. İsterse bunlar yılın çoğunu otlaklarda otlamak suretiyle geçirmiş olsunlar. Çünkü bu türden maksat, binek olarak kullanmak ve yük taşımaktır. Ancak bunlar ticari amaçla beslenir ve üretilirse o takdirde ticari mal kapsamına girer ve zekatları gerekir.[23]

At ise ya alef (ahırda yem vermek suretiy) le beslenir, ya da otlaklarda otlamak suretiyle beslenir. Binmek, yük taşıtmak veya cihad için yem vermek suretiyle beslenirse onda zekat yoktur, yani gerekmez. Çünkü o bu durumda bir ihtiyaç için beslenmektedir. Zekata tabi mal ise, nami (artıp gelişen) maldır ve aynı za­manda ihtiyaçtan fazla olması söz konusudur. Bunlar ticari amaçla yem verilip besleniyorsa, bilicma' zekat gerekir.

Kırda, bayırda, otlakta binmek, cihad ve savaş için besleniy­orsa, onda zekat yoktur. Ticari amaçla besleniyorsa, zekat gerekir. Üretmek amacıyla otlakta besleniyorsa ve aynı zamanda erkek ve dişi karışık vaziyette ise, Ebu Hanife'ye göre onda zekat vaciptir. Bu durumda o atların sahibi isterse her at başına bir dinar verir, isterse kıymetini takdir edip her ikiyüz dirheme karşılık beş di­rhem zekat verir.[24]

Bu günkü para birimine göre, atı kıymetlendirir ve kaç lira takdir ederse kırkta birini zekat olarak verir.

İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed'e göre, her hal-ü kar­da atta zekat yoktur.[25]

b) Şafîilere göre: Maşiye denilen hayvanlarda zekatın ge­rekli olması için "neam" olması, yani deve, sığır, koyun ve keçi ol­ması şarttır. Bunlar dişi olsun, erkek olsun nisaba erdikleri tak­dirde zekatları gerekir.

Bunların dışında kalan yani "neam" olmayan at, katır, bey­gir ve eşek gibi evcil olan hayvanların zekatı gerekmez.[26]

c) Hanbelilere göre: Deve, sığır, koyun ve keçi dışında kalan hayvanlarda zekat gerekli değildir. O bakımdan at ve eşeğin ze­katı yoktur.[27]

d) Malikilere göre de, deve, sığır, koyun ve keçi dışında kalan diğer hayvanlar ticaret malı anlamında beslenmediği sürece zeka­ta tabi değildir. Yani onlardan zekat vermek gerekmez. Hatta dağ keçisi ve benzeri hayvanları ehlileştiren kimseye de ehlileştirdiği hayvanların zekatını vermek gerekmez.[28]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

787 nolu Ebu Hüreyre hadisinin ricalinin hepsi sahihtir ve sıka (güvenilir) dir.

Gerek bu hadis, gerekse Ebu Davud'un isnad-ı hasenle Hz. Ali (r.a.) den rivayet ettiği "At ve kölenin zekatını affettim" mealindeki hadis, diğer üç mezhebin ictihadına dayanak sayılmakta ve İmam Ebu Hanife'nin görüşüne muhalif bir hüküm taşımaktadır.

Ancak Ebu Hanife'nin görüşünü kuvvetlendiren bir hadisi Darekutni, Beyhaki ve el-Hatib rivayet etmiştir. Şöyle ki Rasulüllah (s.a.v.) buyuruyor ki:

"Her atta, saime olursa, bir di­nar veya on dirhem (zekat) gerekir."

Ne var ki, bu hadisle ihticac doğru kabul edilmemiştir. Zira hem Beyhaki, hem de Darekutni bu hadisin zayıf olduğunu belirt­miştir; sahih hadisle muaraza edecek güçte değildir. Aynı zaman­da Hz. Ömer'in bu konuda bir ikrarı söz konusudur. Şöyle ki:

"Ne Rasulüllah (s.a.v.), ne de Ebu Bekir (r.a.) attan zekat almamıştır." Nitekim bu husus ilgili hadis bölümünde belirtilmiş bulunuyor.

789 nolu Ebu Hüreyre hadisi, birinci hadisi kuvvetlendirip tamamlamaktadır. Böylece bu hadisle istidlal edenler, eşek türünde zekatın vacib olmadığını söylemişlerdir. Ancak ticaret için olursa, müctehidlerin çoğuna göre, zekatı gerekir.

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Zekat kapsamına giren hayvanlar sadece deve, sığır, koy­un ve keçidir. Bu, üç mezhebin görüş ve tesbitidir. Ebu Hanifeye göre, bazı şartlarla atın zekatı gerekir.

2- Kölenin de zekatı vacip değildir. Sadece sadaka-i fıtri ve­rilmesi gerekir.

3- At ve benzeri hayvanlardan sadaka çıkartıp vermek hasendir, sevap kabul edilir.

4- Eşeğin de zekatı yoktur. Ancak gerek at, katır ve beygir gerekse eşek ticari amaçla alınıp  besleniyorsa, o  takdird müctehidlerin çoğuna göre, zekatı gerekir.

 

Altın Ve Gümüşün Zekatı

 

Altın ve gümüşün gerek sosyal, gerek ticari, gerekse süs eşyası olarak hayatımızdaki yeri ve önemi inkar edilemeyecek ka­dar büyüktür. Tarih boyunca bu iki kıymetli maden hep yerini ve önemini korumuş ve birçok çağlarda para birimi olarak kul­lanılmıştır.

O bakımdan İslam dini, bu iki madeni zekat kapsamına sok­muş ve fakirden yana sosyal adaleti sağlamaya yönelik hükümler koymuştur.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Hz. Ali (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Ben sizin için at ve kölenin sa­dakasını, yani zekatını affettim, (bunların zekatı yoktur.) Ama sikke (damgalanmış basılı para) nin zekatını veriniz: Her kırk dirhemden bir dirhem (hesaplayıp fakire veriniz). 190 dirhemde (fazla olarak bir nisbet) yoktur; 200 dirhem olunca onda beş dir, hem zekat söz konusudur."[29]

Diğer bir rivayette ise, şu lafızlar yer almaktadır:

"Ben sizin için at ve köleden sadaka vermeyi affettim; (sikkenin) iki yüzden aşağı olan nisbetinde zekat yoktur."[30]

Cabir (r.a.) den yapılan rivayette, Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Gümüşten beş okiyyeden daha az nisbette sadaka (zekat) yoktur. Beş deveden aşağı sayıda zekat yoktur. Hurmadan da beş veskden aşağı nisbette zekat yoktur."[31]

Ali b. Ebi Talib (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Senin ikiyüz dirhemin bu­lunur ve üzerinden tam bir yıl geçerse, onda (zekat olarak) beş dirhem vardır. Altında ise ancak yirmi dinar olunca ondan zekat ver­men gerekir. Böylece altın yirmi dinar olur ve üzerinden tam bir yıl geçerse, onda (zekat olarak) yarım dinar vardır."[32]

O dönemde bir dinar, bir miskale tekabül etmekteydi.

 

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İctihad Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Altın ve gümüşün madrup olanında ve olmayanında, süs eşyası yapılanında ve kap, kaçağında -ticarete niyet edilsin edilmesin- nisaba erdiği takdirde zekat vacip olur.

Altın ile gümüş birbirine eklenerek nisap miktarı sağlanabilir. Bu ekleme ya kıymet, ya da ecza cihetiyle olabilir. Mesela birinin on miskal altını ve on mıskal değerinde gümüşü olursa, ikisi birbirine eklenerek zekatı verilir. Bu İmam Ebu Hanife'ye göredir. İmameyne göre, her birinin nisabı ayrıdır; o bakımdan zekat gerekmez.

Altının nisabı yirmi miskaldır ve bunda yarım miskal zekat vardır. Sonra her dört miskalde iki kıyrat zekat vardır. Gümüşün nisabı ise, ikiyüz dirhemdir ve bunda kırkta bir hesabıyla beş di­rhem zekat söz konusudur. Sonra nisap üzerine eklenen her kırk dirhem için bir dirhem hesap edilerek zekat verilir. Bu, İmam Ebu Hanife'ye göredir.[33]

Altın ve gümüş karışımı veya altın ile bakır veya gümüş ile başka bir maden karışımı söz konusu olduğunda, hüküm eksere göredir; yani karışımda nisbeti çok olan altın ise, hepsi altın kabul edilerek; gümüş karışımı fazla ise hepsi gümüş kabul edilerek ze­katı çıkarılır.

b) Şafiilere göre: Gümüşün nisabı ikiyüz dirhem, altının nisabı yirmi miskaldır. Bu da Mekke tartı birimine göre belirlenir. Mağşuş (başka maden veya altın ile gümüş karışımın) da, altın veya gümüş nisbeti nisaba ulaşmadıkça zekat gerekmez.

Kullanılması dinen haram olan altın ve gümüş kap-kacağın zekatı gerekir. Kullanılması mübah olanının ise zekatı gerekmez. Mesela kadınların süs olarak kullandıkları bilezik, kolye, yüzük, halhal ve benzeri altın ve gümüşün zekatı vacip değildir.

Aynı zamanda altın ve gümüşün üzerinden tam bir yıl geçmesi gerekir.[34]

c) Hanbelilere göre: Diğer mezheplerde olduğu gibi, altın ancak yirmi miskalı, gümüş de ikiyüz dirhemi bulduğu takdirde nisaba ermiş sayılır ve kırkta bir nisbeti dikkate alınarak yirmi miskalden yarım miskal, ikiyüz dirhemden beş dirhem zekat çıkarılıp verilir.

Karışım halinde olan altın ve gümüşten her biri nisap mik­tarına ulaşmadıkça zekat gerekmez. Mesela dokuz miskal altın ile 150 dirhem gümüş karışımından oluşan bir madenden zekat ge­rekmez; ikisi birbirini tamamlayamaz, çünkü cinsleri değişiktir.

d) Malikilere göre: Diğer mezheplerde olduğu gibi, altının nisabı yirmi miskaldır; gümüşün nisabı ikiyüz dirhemdir. Bu iki madenden mübah olan süs eşyasında zekat yoktur. Mesela kadının takındığı bilezikler, kılıcın kabzasına nakşedilen altın ve gümüş, bunlarla kaplanan diş, takılan burun bu cümledendir. Kullanılması haram olan altın ve gümüşten mamul süs eşyasında zekat gerekir. Kap-kacak, sürmedanlık, mil ve benzeri şeyler bu cümledendir. Ancak bunların zekatında muteber olan tartıdır, kıymet değildir.

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

796 nolu  Ali  hadisinin  üç  tarikten  rivayet  edildiğini görüyoruz. Asım b. Dümre, Hars el-A'ver ve Ebu Avane'den nak­len aynı anlamda tesbitler yapılmıştır. İmam Buhari'den bu hadis hakkındaki görüş ve tesbiti sorulunca,  "Her iki rivayet de benim yanımda (görüş ve tesbitime göre) sahihtir" diye cevap vermiştir. Nitekim Hafız İbn Hacer de bu hadisi hasenlemiştir. Darekutni ise hadisin mevkuf olduğunu belirtmiştir.

Böylece hadis ihticaca salih kabul edilmiş ve gümüşün ze­katının vücubuna delalet ettiği dikkate alınarak bu konuda daya­nak seçilmiştir. Aynı zamanda zekat nisbetinin kırkta bir olarak belirlenmesi söz konusudur. Nitekim bu hususta icma' vaki olmuştur; yani gerek gümüşün nisap miktarı, gerekse kırkta biri üzerinden hesaplanıp zekatının verilmesi hakkında farklı görüş izhar eden olmamıştır. Ancak İbn Hacer, Endülüslü İbn Habib'in buna muhalefet ettiğini belirterek, adı geçenin dirhem birimi hakkında her beldenin kendi birimine göre amel edebileceğini söylemiştir.

Diğer yandan gümüşün mağşuş olmayıp halis olması da söz konusudur. Ancak İmam Ebu Hanife, "mağşuş (karışım) durumda olduğu takdirde hüküm çok olana göredir" diyerek diğer imamlar­dan ayrılmıştır.

797 nolu Cabir hadisinin bir benzerini İmam Ahmed ve Buhari ayrıca Ebu Said'den rivayet etmişlerdir ki, hadis sahihtir ve ihticaca elverişlidir.

793 nolu Ali hadisi de sahihtir.

Fıkhi ölçüler:

Dirhem               3,207 gr.

Miskal                1,5 dirhem  4.807 gr.

Okka                  400 dirhem  1283 gr.

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- At, zekat kapsamı dışında tutulmuştur; yani ticari amaç dışında tutulan atlardan zekat gerekmez. Ancak İmam Ebu Ha­nife ye göre, bazı şartlar dikkate alınarak atın zekatı gerekir.

2- Kölede zekat yoktur.

3- Gümüş madeni ikiyüz dirhemi bulunca nisaba ulaşır ve zekatı gerekir.

4- Karışım durumda olan gümüşün kendisi nisap miktarını bulmadığı takdirde zekatı verilmez. İmam Ebu Hanife'ye göre, karışım durumda olan madende gümüş çoğunu oluşturuyorsa ze­katı gerekir.

5- Altın ve gümüşün zekatında, üzerlerinden tam bir yılın geçmesi şarttır.

6- Altının nisabı yirmi miskaldır.

7- Altın ve gümüşün zekatı tartı olarak kırkta bir nisbeti üzerinden verilir.

8- Hanefilere göre, altın ve gümüşten imal edilip kullanılan süs eşyası, tartı itibarıyla zekata tabidir; kadının takındığı altın ve gümüşten mamul bilezik, küpe, yüzük, kemer ve benzeri şeylerin zekatı gereklidir.

Diğer üç mezhebe göre, kadınların altın ve gümüşten mamul süs eşyasından -nisap miktarını bulsa bile- zekat gerekmez. Er­keklerin mübah kapsamına giren konularda kullandıkları altın ve gümüş de zekat kapsamına alınmaz. Diş kaplaması, takılan burun ve benzeri şeyler bu cümledendir.

9- Kullanılması haram olan altın ve gümüş kapların ve ben­zeri şeylerin zekatı gerekir.

 

Ekin Ve Meyvanın Zekatı

 

Zekat konusunda genellikle zekatı verilecek bir şeyin üzerinden tam bir yılın geçmesi söz konusu iken, ekin ve meyvanın zekatında ise, devşirilip elde edilmesi söz konusudur.

Unutmamak gerekir ki, elde edilinilen ürünlerin yani yi­yecek maddelerinin -bazı istisnalarla- hemen hepsi topraktan çıkmaktadır. İslam, insanın beslenmesiyle içice olan bu madde­lerden de zekat verilmesini farz kılarken, topraksız fakirlerle, arazi sahibi zenginler arasında ekonomik denge kurmayı ve sos­yal adaleti sağlamayı planlamıştır.

Ancak yerden çıkan her ürünün zekatı gerekli midir? Bu hu­susta birtakım farklı tesbit ve ictihadlar vardır. İlgili hadisleri ve müctehid imamların ictihad ve istinbatlarını nakledince konu kendiliğinden belirlenip anlaşılır.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Cabir (r.a) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Irmak ve yağmurun suladığı ekinde uşür vardır. Deve (ve benzeri bir hayvanın taşıdığı su ile, çevirdiği do­lap) ile sulanan ekinin nısfü'1-uşür nisbetinde zekatı vardır."[35]

İbn Ömer (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Göğün, (gökten inen yağmurun) ve kaynak suların su­ladığı ekinde veya kökünün su emmesiyle yetişen veya su birikintilerinden beslenip yetişen ekinde uşür vardır. (Herhangi bir hayvan veya alet ile bir kaynaktan su çekilerek) sulanan ekinden nısfü'1-uşür zekat verilir."[36]

Uşür'den maksat, elde edilen ekinin onda biridir; "nısfü'l uşür"den maksat, yirmide biridir.

Ebu Said (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Beş veskden aşağı tahılda zekat yoktur. Aynı zaman­da beş okiyyeden az olanında da zekat yoktur. Beş deveden az olan sayıda da zekat yoktur."[37]

Ahmed, Müslim ve Nesai'nin rivayetinde ise şu lafızlara yer verilmiştir:

"Beş veskten az hurma ve tahılda zekat yoktur."

Ebu Said'den yapılan bir diğer rivayette, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Vesk, altmış sa’dır."

Ahmed ve Ebu Davud'un yaptığı rivayette ise şöyle buyurmuştur:

"Beş veskden aşağı nisbete zekat yoktur. Vesk, altmış mahtûm (sa’) dır."

Âta' b, Saib (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir:

"Abdullah b. Muğire, Musa b. Talha'nın toprağında yetişen hudrevat (sebzeler) den zekat almak istedi. Bunun üzerine Musa b. Talha ona dedi ki:

"Böyle bir zekat almaya hakkın yoktur. Çünkü Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:

"Bunlarda zekat yoktur."[38]

Hz. Aişe (r.a.) den yapılan rivayette, diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, Abdullah b. Revaha'yı görevlendirip gönderirdi; o da henüz yenilecek duruma gelmeden mevcut hurmayı takdir edip belirler; sonra da Yahudi'yi o hurmaları satın almalarında serbest bırakır veya hurma sahipleri bu takdire göre onlara verirlerdi. Ta ki meyva yenilmeden ve dağıtılmadan zekat nisbeti hesa­planıp tesbit edilirdi."[39]

Attab b. Esid (r.a.) den yapılan rivayette:

"Peygamber (s.a.v.), mevcut bağlardaki üzüm ve meyvaları tesbit edip ne kadar zekat gerektiğini takdir etmek üzere (bağ ve bahçe sahibi) insanlara görevli kişiler gönderirdi."[40]

Yine Attab b. Esid (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, hurma oluşup henüz ye­nilmeden nasıl tesbit ve zekat nisbetinin takdir edilmesini emrettiyse, üzümün de tesbit ve takdirini emrederdi. Böylece üzümün zekatı zebîb (kuru üzüm) olarak alınırdı; nasıl ki hurmanın da zekatı temr (kuru hurma) olarak alınırdıysa..."[41]

Zükri'den, o da Ebu Ümame b. Sehl'den, o da babasından yaptığı rivayette, şöyle demiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz zekat konusunda cu'rûr (kötü, işe pek yaramaz hurma) dan ve bir de levn-i hubeyki (çok adi hurma) dan alınmasını ya­sakladı."[42]

 

Hadislerin Işığında Müctehidlerin İstinbat Ve  İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Ekin ve meyvaların zekatı kitap, sünnet ve icma' ile sabit olmuştur.  Ebu Hanife'ye göre, hudravat denilen meyva ve sebzelerin zekatı onda bir nisbetinde devşirildiği gün verilir. Ancak Rasulüllah'ın (s.a.v.) açıklamasından anlıyoruz ki, yerden çıkan ekin ve sebzeler yağmur ile sulanıyorsa, onda biri zekat olarak verilir. Irmak ve akarla sulananlar da öyle. Kuyu­dan, dolap ve kova, benzeri şekilde sulananların ise yirmide biri zekat olarak verilir.

Dağda kendiliğinden yetişen meyvanın da onda biri zekat ol­arak verilir. Yerden çıkan sebze ve meyvenin azlığına, çokluğuna bakılmaz; çürümeden bir süre muhafaza edilip edilmemesi de söz konusu olmaksızın zekatı verilir ve bu hadiste belirtildiği üzere yağmur, ırmak ve akar suyuyla sulanıyorsa, onda biri, diğer şekilde sulanıyorsa yirmide biri zekat olarak verilir.

İmameyne göre: Elde edilen meyva ve sebzenin bir yıl dayan­acak türden olması halinde uşr kapsamına girer, yani onda veya yirmide biri verilir. Bir yıl dayanabilecek vasıfta ise, beş vaska ulaştığı takdirde zekatı verilir. O halde bir yıl dayanamayan mey­va ve sebzeden hiçbirinin zekatı gerekmez. Böylece İmameyne göre, hudravattan hiçbir şeyin zekatı gerekmemektedir.[43]

b) Şafiilere  göre: Bedenin  direncini ve beslenmesini sağlayan gıda maddesinden zekat verilir. Bu da meyvalardan hurma ve üzümün, tahıldan buğday, arpa, pirinç, mercimek ve benzeri maddeleri kapsamaktadır. Diğer meyva ve sebzelerden ze­kat verilmez.

Sözü edilen kut özelliğindeki yiyecek maddeleri ancak beş vesk (altmış sa') miktarını bulunca zekatı gerekir. Bu nisbetten az olanda zekat gerekmez.

Üzüm ile hurmaya gelince, bunları kurutma söz konusu olduğu takdirde, kurutulduktan sonra, böyle bir ameliye söz konu­su olmadığı takdirde tazesinden zekat verilir.

Kut niteliğinde olan iki madde biraraya getirilerek nisap sağlanmaz. Her cinsin ve türün kendi özelliğine göre nisaba ulaşması gerekir.[44]

c) Hanbelilere göre: Allah'ın yeryüzünde çıkardığı nesne­lerden (gıda maddelerinden) kurutulup bir süre kaldırılmaya elve­rişli olan ve beş vesk nisbetine ulaşan meyva ve tahılların zekatı gerekir. Yağmur, ırmak ve akarla sulanıyorsa, onda biri, dolap, kuyu ve benzeri ameliyeyle sulanıyorsa, yirmide biri zekat olarak çıkarılır.

Kurutulup muhafazaya elverişli olan hurma, üzüm, ceviz, badem, fıstık ve benzeri meyvalar ile ölçek kapsamına girip depolanabilen buğday, arpa, pirinç, darı, mısır, fasulye, mercimek, no­hut, susam ve benzeri tahıl zekat kapsamına girer.[45]

d) Malikilere göre: Meyvalardan kurutulup depolanabilen maddeler zekat kapsamına girer. Ancak devşirildiği günden hesa­planarak üzerinden bir yıl geçmesi gerekir.

Bunun gibi baklagillerden ve tahıl kapsamına girenlerden de zekat gerekir.

Kurutulup depolanmaya elverişli olmayan sebzelerde zekat gerekmez.[46]

Diğer bir tesbite göre: Kurutulup depolanmaya elverişli olan meyva ve sebzeler olgunlaşıp yenilecek duruma gelince zekatı gerekir. Ancak nisbet olarak beş veska, yani altmış sa'a ulaşması söz konusudur.[47]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

805 nolu Cabir hadisi, 801 nolu İbn Ömer hadisi ve 802 nolu Ebu Said hadisi sahihtir; aynı zamanda müctehidlerin çoğuna göre ihticaca salihtir.

808 nolu Ata’ b. Saib hadisini, aynı zamanda Darekutni ve Hakim tahric etmiştir.

Hafız İbn Hacer bunun zayıf olduğuna dikkat çekmiş ve Tirmizi de "Talha'nın böyle bir hadisi Peygamber (s.a.v.) den murselen rivayet etmesi sahih değildir" diyerek bu rivayetle amel edilemeyeceğine işarette bulunmuştur.

İbn Abdilber de, "Musa her ne kadar Tabiîndense de Muaz'a ulaşmamıştır" demiştir, Ebu Zür'a da aynı görüştedir.

Sözü edilen hadisi Bezzar ve Darekutni, Hars b. Nebhan tarikiyle Ata' b. Saib'den, o da Musa b. Talha'dan, o da ba­basından şöyle rivayet etmiştir: "Hudravatta zekat yoktur." İbn Adiy bu rivayetin de zayıf olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Darekut­ni bu anlamda bir diğer hadisi Ali (r.a.) den rivayet etmiştir ki, senedinde Sakar b. Habib bulunuyor ve bu zat cidden zayıftır. Zehebi onun maruf olmadığını nakletmiştir.[48]

Bu babda bir diğer hadisi Darekutni Muhammed b. Cahş'den rivayet etmişse de isnadında Abdullah b. Şebib bulunuyor ki bu zatın hadis çaldığı söylenir.[49]

Zehebi onun vahi olduğunu, Ebu Ahmed ise onun "zahibü'l-hadis" ile bilindiğini belirtmiştir.[50]

Yine bu babda Darekutni'nin Hz. Aişe (r.a.) den yaptığı bir rivayet vardır ki, senedinde Salih b. Musa bulunuyor ve bu zat zayıf kabul edilmiştir.

809 nolu Hz. Aişe hadisinin senedinde İbn Cüreyc ile Zühri arasında bir vasıta bulunuyor ki o, maruf değildir. Abdurrezzak ile Darekutni aynı hadisi, arada sözü edilen vasıta ile rivayet etmişlerdir.

810 nolu Attab b. Esid hadisini Ebu Davud ile İbn Hibban tahric etmişlerdir. Nesai ise ikinci lafızla onu rivayet etmiştir. Said b. Müseyyeb'in Attab'dan rivayet ettiği şüpheyle karşılanmış ve Ebu Davud, onun Attab'dan duymadığına dikkat çekmiştir.

İbn Kani' ise, Said'in Attab'a yetişmediğini söylemiştir, el-Münzeri de bunu teyid ederek diyor ki: "Zira Said b. Müseyyeb, Hz. Ömer'in hilafetinde doğmuştur. Attab b. Esid ise, Ebu Bekir Sıddik'in (r.a.) vefat ettiği yıl vefat etmiştir."

812 nolu Zühri hadisi hakkında Ebu Davud ve el-Münzeri susup bir şey dememiştir. Ancak isnadındaki ricalin hepsi sahih­tir. O bakımdan müctehid imamlar tarafından istidlal ve ihticaca salih görülmüştür.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Yerden çıkan ekinde, yağmur, ırmak, akar ve benzeri şeyle sulanıyorsa onda bir; dolap ve benzeri külfetli şeylerle su­lanıyorsa yirmide bir zekat gerekir.

2- Elde edilen ürünün miktarı beş vesk (60 sa') olursa zekatı gerekir. Daha az olursa zekat gerekmez.

3- Sebze ve meyvelerin zekatı, az olsun, çok olsun bir ayrım yapmadan İmam Ebu Hanife'ye göre zekatı gerekir.

4- Diğer müctehid imamlara göre, meyvelerden kurutulup depolanmaya elverişli olan hurma, üzüm ve benzeri şeyler zekata tabidir.

5- Hanbeli ve Maliki mezhebine göre: Ceviz, badem, fındık, fıstık ve benzeri maddeler de zekat kapsamına girer. Ebu Hanife ile arkadaşları da aynı görüşü izhar etmişlerdir.

6- Tahıl kapsamına giren maddelerin hepsinden zekat ver­mek gerekir. Ancak nisap miktarına, yani   beş veska (60 sa'a) ulaşması söz konusudur.

7- Hurma ve üzüm gibi zekata tabi olan meyvalar henüz devşirilmeden, tahsildar ondaki zekat nisbetini tesbit eder.

8- Meyva ve tahıldan zekat çıkarılıp verilirken işe yaramaz kötüsünden vermek doğru olmaz. Malın vasatından (orta hallisin­den) çıkartılıp verilmesi sünnete daha uygundur.

9- Meyva, sebze ve tahılın zekatı, bu maddeler yetişip olgunlaştığı veya devşirildiği zaman verilir. İmam Malik'ten bir rivay­ete göre, kurutulup kaldırılmaya elverişli olanların, olgunlaştığı günden hesaplanarak bir yıl geçmesi beklenir.

Bu rivayet ağırlık kazanmamıştır.

 

Bal Ürününden Zekat Gerekir Mi?

 

Bal her ne kadar arıların sistemli faaliyetiyle elde ediliyorsa da kendine göre birtakım külfetleri ve masrafları söz konusudur. Arılar için müsait yer seçmek, petek, kovan hazırlamak ve para­zitlerden korumak için ilaçlamak bu cümledendir.

O bakımdan müctehidlerin bir kısmı ilgili hadisleri dikkate alarak bu üründen zekat vermenin gereğini belirtirken çoğu da bunun hilafına bir ictihadda bulunmuştur.

Birincilerin ictihadı fakirlerden yanadır ve uygulanmasında birçok faydalar vardır.

 

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler

 

Ebu Seyyare el-Mû'temmî (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle anlatmıştır:

"Rasulüllah'a (s.a.v.) dedim ki:

"Ya Rasulallah! Doğrusu benim bir miktar bal arılarım vardır." Bu­nun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) bana:

"O halde onun uşrünü, yani onda birini (zekat olarak) öde!" diye buyurdu. Ben de:

"Ya Rasulallah! Arıların bulunduğu dağı benim himayeme koruluğuma ver" dedim. Bunun üzerine efendimiz o dağı benim himayeme verdi."[51]

Amr b. Şuayb'den, o da babasından, o da dedesinden, o da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den rivayetle, Rasulüllah'ın (s.a.v.) baldan zekat aldığını belirtmiştir."[52]

Diğer bir rivayette Beni Mutan kabilesinden Hilal adında bir adam kendisine ait bal arılarından (onlardan elde ettiği baldan) zekat olarak ayırdığı uşrü Peygamber (s.a.v.) Efendimize getirdi ve (arılarını beslediği) Selebe vadisinin kendi koruluk ve himayesine bırakılmasını istedi. Arzusu yerine getirilerek vadi onun himaye­sine verildi.

Hz. Ömer (r.a.) hilafet makamına oturunca, Süfyan b. Vehb, Hz. Ömer'e (r.a.) bir mektup yazarak balla ilgili zekatı sordu. Bu­nun üzerine Hz. Ömer ona şöyle cevap verdi:

"Eğer Rasulüllah'a (s.a.v.) verdiği uşrü sana verirlerse, bu durumda sen de Se­lebe vadisini onun himayesine bırak. Vermediği takdirde (üzerine varma). Çünkü bal arısı sadece yağmur zübabıdır, yani yağmur ıslaklığının bulunduğu yerleri kasdeder ve onun balından isteyen yiyebilir."[53]

Bu konuda Ebu Davud'un yaptığı rivayette şu fazlalık vardır:

"Her on kırbadan bir kırba uşür alınır."

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların  İctihadları

 

a) Hanefîlere göre: Bal, dağdan veya üşrî olan araziden alınırsa, ondan zekat olarak üşür verilmesi gerekir. Araz-yi haraciye'den ise balın zekatı gerekmez. Çünkü o araziden haraç alınmaktadır. Bu, İmam Ebu Hanife'ye göredir ve onun ictihadına göre, elde edilen bal az olsun, çok olsun zekatı verilir. İmam Muhammed'e göre: Elde edilen bal beş "ferek"a ulaşırsa, nisaba ulaşmış olur ve o takdirde zekat gerekir. İmam Ebu Yusuf’a göre: Elde edilen bal on kırbeye ulaştığı takdirde nisaba ermiş olur ve bir kırbe zekatı gerekir.[54]

"Ferek" 36 rıtldır. Kırbe ise, 50 mendir. Rıtl, 130 dirhemdir. Kamus'da ise, bir ritim 12 okıyye olduğu ve her okıyyenin 40 di­rhem ağırlığında bulunduğu belirtilmiştir. Men ise iki rıtldır.

b) Şafiilere göre: Bal zekat kapsamına girmeyen ürünlerden biridir. Ancak İmam Şafii Kavl-i Kadim'inde, zeytin, zaferan, vers ve bal maddelerinden de zekat verileceğini belirt­mişse de Kavl-i Cedid'inde bu görüş ve ictihadından rücu' etmiştir.[55]

c) Hanefilere göre: Balda üşür gerekir. Yukarıda belirtil­diği gibi, balda nisap 10 ferektir.[56]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

821 nolu Ebu Seyyare hadisini Ebu Davud ve Beyhaki tahric etmiştir. Ancak bu hadis "munkatı"dır. Çünkü bu Süleyman b. Musa'nın Ebu Seyyare'den rivayetiyle belirtilmiştir. Oysa Süleyman b. Musa, ashabdan hiçbirine ulaşmamıştır. Nitekim İmam Buhari de aynı görüştedir. O bakımdan bal ürününde ze­katın gerektiği hakkında sahih bir rivayetin olmadığını belirtenler çoğunluktadır.[57]

822 nolu Amr b. Şuayb hadisi hakkında Darekutni şöyle demiştir:

"Abdurrahman b. Hars'den ve İbn Lehia'dan, onlar da Amr b. Şuayb'den müsneden rivayet etmişlerdir. Yahya b. Said ise aynı hadisi Amr b. Said'den murselen rivayet etmiştir." Hafız İbn Hacer bu rivayetleri dikkate alarak, "İşte hadisin illeti budur. Zira Abdurrahman ve İbn Lehia itkan ehlinden değildir. Ancak bu iki­sine tabi olan Amr b. Hars sıkattan yanı güvenilir ravilerden bi­ridir."

Bu babda Tirmizi'nin İbn Ömer (r.a.) den yaptığı rivayette Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Balın her on zıkta bir zık zekatı vardır."

Ancak bu hadisin isnadında Sadaka b. Abdillah es-Semin bulunuyor. İmam Ahmed ve İmam Buhari onun zayıf olduğunu tesbit etmiştir. Ebu Zür'a ise, onun Kaderi olduğunu ancak bu konuda aşırı bir tutum içinde bulunmadığını belirtmiştir. İbn Nümeyr de onun zayıf olduğuna dikkat çekmiştir. Yahya, Nesai ve Darekutni de onun zaafına değinmişlerdir.[58]

Beyhaki'nin Sa'd b. Ebi Ziab'dan yaptığı rivayette, "Peygamber (s.a.v.) Sa'd'i kendi kavmine tahsildar olarak göndermiş ve Sa'd da kendi kavmine baldan üşür vermelerini söylemiştir." Ancak bu rivayetin isnadında Münir b. Abdillah bu­lunuyor ki, İmam Buhari, el-Ezdi onun zayıf olduğunu belirtmişlerdir.[59]

Böylece baldan üşür verileceği hakkındaki rivayetlerin he­men hepsi zayıftır. O bakımdan fakih müctehidlerin çoğu bu ha­dislerle ihticac etmemiş ve bunları delil olarak seçmemişlerdir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- İmam Ebu Hanife'ye göre: Elde edilen bal az olsun, çok ol­sun zekatı gerekir.

2- Araziyi Haraciye'de elde edilen baldan zekat alınmaz. Çünkü o araziyi kullananlardan haraç alınmaktadır.

3- İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf’a göre: Baldan ze­kat gerekmesi için nisaba ermesi şarttır.

4- Hanbelilere göre de balda zekat olarak üşür gerekir.

5- Şafiilere göre: Bal ürününde zekat gerekmez.

 

Maden Ve Rikazın Zekatı

 

İslam her vesileyle fakiri ve muhtacı korumuş; sosyal ad­aleti sağlamayı temel prensip olarak ele almış ve bu hususta birtakım kükümler koymuştur. Yeraltı ve yerüstü ham maddesinden elde edilen altın ve gümüşten zekat verilmesini emrederken cahiliye devrinde toprağa gömülen veya önceki kavimler tarafından kalan altın, gümüş ve bu ikisinden imal edilen zinet eşyasından da beşte bir zekat çıkartılıp verilmesini farz kılmıştır.

 

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler

 

Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Dört ayaklı hayvanların yaralaması cubar (heder) dır. Maden de cubar (heder) dir. Rikaz (define olarak bulunan altın, gümüş ve bunlardan imal edilen süs eşyasın) dan beşte bir (zekat olarak) verilir."[60]

Rebia b. Abdirrahman'dan, o da birkaç raviden rivayet etmiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, Kabel toprağındaki ma­denleri Bilal b. Haris'e ıkta’ yoluyla verdi ki bu yer Fer’ nahiyesinde (Medine ile Nahle arasında deniz kenarına yakın kesimde) idi. İşte oradaki madenlerden sadece zekat alınmaktadır ve elyevm devam etmektedir."[61]

 

Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Maden ile rikaz aynı şeydir. Şeriatte ise, yer altında bulunan madenlerdir. Bunlar ister kendiliğinden hılkatan oluşan madenler olsun, isterse kafirlerin gömdüğü ha­zine olsun fark etmez. O bakımdan sözü edilen maden ve rikazdan çıkartılıp verilen nisbete gerçekte "zekat" denilmez. Çünkü ze­katta şart olan şeyler bunda şart değildir.

Madenler genellikle üç kısma ayrılır:

a) Ateşte eriyip şekillenebilen

b) Sıvı halde olan

c) Erimeyen ve sıvı olmayan...

Eriyip şekillenebilenler altın, gümüş, bakır, kurşun ve demir gibi madenlerdir. Sıvı halde olan ise, zift, neft, ham petrol, tabii gaz ve benzeri maddelerdir. Hem erimeyen, hem de sıvı olmayanı ise, arsenik, cevherler ve yakutlardır.

Ateşte eriyip şekillenebilen madenlerden beşte bir çıkarıp (zekat olarak) vermek vacibdir. Sarf  mahalli ise, ganimetten çıkartılıp verilen humus (beşte bir) in sarf yeridir.

Bu madenlerden beşte biri çıkarılıp verildikten sonra gerisi onu bulana aittir. Ancak şu şartla ki, onu bir kimsenin mülkü ol­mayan bir arazide bulması söz konusudur. Mesela sahrada, dağda ve benzeri yerlerde bulunan madenler bu cümledendir.

Define olarak bulunan madeni eşyadan beşte bir çıkartıp verebilmek ve gerisine sahip olabilmek için, üzerinde cahiliye dev­ri alameti bulunması gerekir. İslam ehline ait bir alamet taşıyan maden, define yitik eşya gibidir ve o bakımdan hem onu bulan ona sahip çıkamaz, hem de beşte biri çıkartılıp verilmez. Ancak üzerindeki damga ve belirtide şüphe doğar, kesinlikle hangi devre veya kavme ait olduğu bilinmezse, cahiliye devrinden kalma olduğu varsayılarak ona göre işlem yapılır. Başkasına ait bir ara­zide bulunanından beşte biri çıkartılır ve gerisi mülk sahibine kalır.

Kendi evinde veya bağ ve bahçesinde madene veya rikaza rastlayan kimse, onun beşte birini çıkartıp vermekle yükümlü tu­tulmaz, yani beşte birini vermesi vacip değildir. Böylece tamamı ev ve mülk sahibine kalır.

Sıvı halde bulunan maddelerde ise beşte bir veya zekat va­cip değildir. Bunun gibi erimeyen ve sıvı da olmayan maddelerden de bir şey çıkartılıp verilmez.

Denizden çıkarılan anber, inci, mercan ve balıktan da beşte bir verilmez. Ancak bunları ticari amaçla çıkarırsa, o takdirde ti­cari mal kapsamına girer.[62]

b) Şafiilere göre: Maden, hilkaten yaratılan ve öylece raslanan maddedir. Bu konuda maden denilince, sadece altın ve gümüşle ilgili bir anlam taşımaktadır. O bakımdan demir, bakır, kurşun ve benzeri madenlerden bir şey çıkartıp (humus veya ze­kat olarak) vermek vacip değildir. Aynı zamanda rastlanan bu maddeler ister ateşte eriyip şekillenebilen türden olsun, ister sıvı, isterse ne sıvı, ne de eriyen bir madde olsun fark etmez.

Bulunan altın ve gümüş madeninden "rüb'u'1-üşür" yani kırkta biri zekat olarak verilir. Altın ve gümüş zekatında olduğu gibi aynı şartlar bunlarda da aranır, ancak üzerinden bir yıl geçmesi şart değildir.

Bu konuda bir şart daha söz konusudur; o da: Bulunan mad­enin mübah bir arazide veya bulan kimsenin mülkünde olmasıdır.[63]

c) Hanbelilere göre: Yerden çıkıp toprak cinsinden olma­yan her şey "maden" kapsamına girer. Çıkarılan şey ister altın, gümüş, billur, akik, bakır ve benzeri madenler gibi katı madde ol­sun, isterse neft, yani petrol ve benzeri bir şey olsun onun üşrü, yani onda biri zekat olarak verilir. Ancak elde edilen maddenin üşrünün verilebilmesi için şu iki şartın gerçekleşmesi söz konusu­dur: Tasfiye edildikten sonra nisaba ulaşması veya kıymetinin ni­sap miktarına erişmesi gerekir.[64]

d) Malikilere göre: Maden, Cenab-ı Hakk'ın yerde ya­rattığı altın, gümüş ve benzeri maddelerdir.

Bunlardan sadece altın ve gümüşün zekatı vaciptir. O da, ze­kat konusunda belirtilen şartlara göre çıkarılıp verilir.[65]

 

Tahliller Ve Rivayetler

 

830 nolu Ebu Hüreyre hadisinin birçok tariki ve elfazı vardır. Hadis sahihtir ve istidlal ve ihticaca elverişlidir. Nitekim üç me­zhep bu rivayeti dikkate alarak bu konuda hüküm vaz'etmişlerdir.

831 nolu Rebia hadisini aynı zamanda Hakim ve Beyhaki tahric etmişlerdir. Böylece maden konusunda Rasulüllah'ın (s.a.v.) sadece ikta'da bulunduğu tesbit edilmiş ve madenlerden beşte bir zekatın çıkarılıp verilmesi hakkında Rasulüllah (s.a.v.) dan bir ri­vayet tesbit edilememiştir. İmam Şafii de aynı görüşü izhar etmiştir.

Sözü edilen bu hadisi ayrıca Dareverdi, Rebi'a'dan mevsulen rivayet etmiştir.

Bu anlamda bir hadisi de Ebu Uveys, Kesir b. Abdillah'dan ve nihayet İbn Abbas (r.a.) dan rivayet etmiştir.

Rikaz konusunda müctehidlerin tarif ve tesbitleri farklıdır:

İmam Malik ile İmam Şafii, bu kavramın cahiliyet devrinde yere gömülen altın, gümüş ve kıymetli madenlere delalet ettiğini belirtmiştir. İmam Ebu Hanife ve İmam Sevri, yerden çıkarılan her maden bu kavramın kapsamına girer demişlerdir. Cumhur ise bunlara muhalefet etmiş ve "maden"e "rikaz" denilmez diyerek Ebu Hüreyre (r.a.) hadisiyle istidlal ve ihticacda bulunmuştur.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Yerden çıkan altın ve gümüş dışındaki madenlerin zekatı gerekmez.

2- Cahiliye devrinde yere gömülen altın, gümüş ve bunlar­dan imal edilen zinet eşyasının beşte bir zekatı verilir.

3- Madenler, "rikaz" kapsamına girmez.

4- İmam Ebu Hanife'ye göre: Yerden çıkıp ateşte erime özelliği taşıyan madenlerden zekat vermek gerekir. Nisbeti ise, beşte birdir. Ganimetten ayrılan "humus" nereye sarfedilirse, bu da oraya sarfedilir.

5- İmam Şafii'ye göre: Yerden çıkarılan madenlerden sadece altın ve gümüşün zekatı vaciptir. Bu da kırkta bir nisbetindedir.

6- İmam Malik de İmam Şafii ile aynı ictihad ve görüştedir.

7- Hanbeli İmam Ahmed'e göre: Yerden çıkan bütün maden­lerin, -ister sıvı, ister katı olsun- zekatı gerekir. Bunun nisbeti onda birdir.

Günümüzde başta petrol olmak üzere yeraltından çok zengin maden kaynakları tesbit edilip çıkarılmakta ve ülkelerin kalkınmasında çok nazım rol oynamaktadır. O bakımdan sosyal adaleti sağlamaya yönelik olarak bu konuda Hanbelilerin ictihad ve tesbitleri çok daha uygundur.

İctihad ictihadı nakzetmeyeceğine göre, diğer müctehidlerin ictihadıyla da amel etmekte bir sakınca yoktur.

 

Tahakkuk Eden Zekati Vermekte Acele Etmek

 

Zekat, Cenab-ı Hakk'ın zengin müslümanın malında belir­leyip vermesini farz kıldığı belirli bir nisbettir ve fakirin hakkıdır. O bakımdan zekatla geçinen fakirleri bekletmek doğru değildir. Hatta bir kısım ilim adamlarına göre, zekatı geciktirmekte vebal vardır.

Bu konuda bizi aydınlatan üç rivayet söz konusudur:

Ukbe b. Haris (r.a.) den yapılan rivayette, deniliyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz ikindi namazını kıldırıp ta­mamlayınca yerinden süratle kalkıp evine gitti ve çok geçmeden çıkıp geldi. Ben veya başka biri bunun sebebini sorduğumuzda, buyurdu ki:

"Evde zekat olarak medrup ol­mayan bir miktar altın bırakmıştım. Onu (fakir ve muh­taçlara vermeden) gecelemeyi hoş görmedim ve o sebeple (muhtaçlara) dağıttım."[66]

Hz. Aişe (r.a.) dan yapılan rivayette, Rasulüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittiğini haber vermektedir:

"Zekat bir mala karışmaya görsün, mutlaka onu yok eder."[67]

Hz. Ali (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir:

"Abdulmuttalib oğlu Abbas (r.a.), Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizden, henüz senesi dolmamış malın zekatını vermek için ruhsat istedi. Rasulüllah (s.a.v.) bu hususta ona ruhsat verdi."[68]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Senenin sonunda zekatı vermek gere­kir. Geciktirilmesi doğru olmaz. Nitekim el-Kerhi zekatı ödemenin fevri (yani senesi dolunca hemen çıkarılıp verilmesinin gerekli) olduğunu belirtmiştir. Hatta İmam Muhammed: "Vakti geldiği halde zekatını ödemeyenin şahitliği kabul olunmaz" demiştir. Ebu Bekir el-Cessas ise geciktirmenin caiz olduğuna kaildir.[69]

Senesi henüz dolmadan zekatı çıkarıp muhtaçlara vermek caizdir. Ancak bu suretle sene sonunda elde kalan nakit veya tica­ret malı nisaba ulaşmazsa, verilen zekat, tatavvu’ olur, sadaka ye­rine geçer. Verilen zekatla birlikte kalan nisbet nisaba erişse bile hüküm değişmez. İmam Şafii'ye göre, bu durumda zekat yerine geçer.[70]

b) Şafii ve Hanbeli mezhebine göre: Eldeki nakit para, altın ve gümüşün, aynı zamanda ticaret malının henüz senesi dol­madan zekatını çıkartıp vermek caizdir.

c) İmam Malik'e göre: Senesi dolmadan yermek zekat ye­rine geçmez. Süfyan es-Sevri, Davud ez-Zahiri ve Ebu Ubeyd b. el-Hars'in ictihadı bu doğrultudadır.[71]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

836 nolu Ukbe hadisi sahihtir ve ihticaca elverişlidir. Aynı zamanda zekatın senesi dolunca hemen verilmesinin vücubuna delalet etmektedir.

837 nolu Hz. Aişe hadisi de birinci hadisi desteklemektedir.

838 nolu Hz. Ali hadisini aynı zamanda Hakim, Beyhaki, ve Darekutni tahric etmiştir. Ancak bu hadis hakkında ihtilaf vaki olmuştur. Darekutni onun mursel olduğunu (senedinde bir sahabinin düştüğünü) belirtmiş, Ebu Davud da bu tesbiti tercih etmiştir. İmam Şafii ise, bunun sabit olup olmadığını bilemediğini belirt­miştir.

Bununla beraber Beyhaki'nin yine Hz. Ali'den tahric ettiği bir diğer hadis buna şahitlik etmektedir. Şöyle ki: Peygamber (s.a.v.) buyurdu:

"Doğrusu biz, ihtiyaç vaki oldu da Abbas'dan iki yılın zekatını (vakti girmeden) aldık."

Yapılan tesbitlere göre, bu rivayetin ricali sıkat (güvenilir) dir. Ancak hadiste bir inkita' söz konusudur.

Bu konuda Taberani ve Bezzar'ın İbn Mes'ud (r.a.) den rivay­et ettikleri bir hadis daha var. Deniliyor ki:

"Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Abbas'tan iki yılın zekatını (henüz yıllanmadan peşin) aldı."

Ancak bunun isnadında Muhammed b. Zekvan bulunuyor ki, bu zat zayıftır.[72]

Bezzar ise bu hadisi Musa b. Talha'dan, o da babasından ri­vayet etmiştir ki, onun da isnadında zayıf kabul edilen Hasan b. Umare bulunuyor. Araştırıcıların çoğu onun metruk olduğunu be­lirtmiştir.[73]

Diğer yandan aynı rivayeti Darekutni İbn Abbas'dan (r.a.) nakletmiştir ki, onun da isnadında Mendel b. Ali ve el-Arzemi bulunuyor ki, hadis alimlerine göre ikisi de zayıftır.[74] Ne var ki bu rivayet üzerinde en doğru tesbit, onun mursel olduğudur. Özellikle Ahmed b. Hanbel, Mendel'in zayıf olduğuna dikkat çekmiştir.

Hz. Ali'nin hadisi, henüz senesi dolmayan bir malın zekatını önceden verebilmenin cevazına delalet etmektir ki, İmam Şafii, İmam Ahmed ve İmam Ebu Hanife'nin de ictihadları bu doğrultudadır.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Nisaba eren malın zekatını sene sonunda vermek vaciptir. Geciktirilmesi doğru değildir. Diğer üç imama göre, caizdir.

2- İmam Muhammed'e göre, geciktirilmesi caiz değildir. Böyle yapanın şahitliği kabul olunmaz.

3- Hanefilerden Ebu Bekir el-Cessas'a göre, geciktirilmesi caizdir.

4- İmam Malik'e göre, zekatın senesi dolunca verilmesi gere­kir.

5- Senesi dolmadan nisaba erişen mal ve nakdin zekatını vermek caizdir. Ancak İmam Malik'e göre, bir, iki gün kala ver­mekte bir beis yoktur. Daha önce vermek zekat yerine geçmez. Zira senesi dolmadan vermek, vakti girmeden farzı yerine getir­mek olur; nasıl öğle vakti girmeden öğle farzını kılmak caiz değilse, zekat da öyle..[75]

6- Diğer üç mezhebe göre, senesi dolmadan malın zekatını vermek caizdir.

 

Zekatı Başka Yere Göndermeyip Belde Fakirlerine Vermek

 

Her mahalle, kasaba, köy ve şehirdeki zenginler, yaşadıkları yerin fakirlerinden yana sorumludurlar. O bakımdan kendi belde veya kasabasında fakir ve muhtaçlar dururken kişinin zekatını başka bir belde veya kasabaya göndermesinde kerahet vardır. An­cak başka yerde bulunan yakın hısımların bu genellemenin dışında tutulmasında bir sakınca görülmemiştir.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Ebu Cuhayfe (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçenin şöyle dediği belirtilmiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimizin musaddıkı (zekat top­lamakla görevli adamı) bize geldi ve zenginlerimizden aldığı zekatı fakirlerimize verdi. O sırada ben yetim bir çocuk olarak bulunuyordum, bana da ayakları uzunca bir deve verdi."[76]

İmran b. Husayn (r.a.) zekat toplamakla görevlendirilmişti. Görevini yaptıktan sonra dönüp gelince, ona:

"Topladığın zekat malı nerede?" diye soruldu. O da:

"Mal için beni gönderdiniz. Biz, Rasulüllah (s.a.v.) zamanında onu nered­en aldıysak, oraya koyardık (kasabanın zengininden ahr, yine o kasabanın fakirlerine dağıtırdık)" diye cevap verdi.[77]

Tavus'dan yapılan rivayete göre, şöyle demiştir:

"Muaz'ın (r.a.) mektubunda şu yazılı bulunuyordu:

"Kim bir yöre veya bölgeden çıkar, başka bir yöre ve bölgeye giderse, onun ze­kat ve üşrü kendi bölgesindeki kabile ve hısımlarına ait­tir."[78]

Muaz b. Cebel (r.a.) den yapılan rivayete göre: Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz onu Yemen'e gönderdi ve şu talimatı ver­di:

"Tahıl zekatını tahıldan, koyun zekatını koyun ve keçiden, deveyi deveden, ineği sığırdan al."[79]

 

Rivayetlerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Zekatı bir beldeden diğerine nakletmek mekruhtur. Ancak gönderilecek belde veya kasabada zekat veren kişinin fakir hısımları bulunur veya o beldedeki fakirler daha çok muhtaç durumda olurlarsa, o takdirde nakletmekte bir sakınca görülmemiştir.[80]

b) Şafîilere göre: İmam Şafii'nin bu konuyla ilgili görüş ve ictihadının en açık olanı şudur: Zekat ve fitreyi başka bir beldeye nakletmek caiz değildir. Ancak Tuhfe ve Nihaye kitaplarında, bir­birine çok yakın komşu olan iki beldenin istisna teşkil edeceği be­lirtilmiştir.[81]

c) Hanbelilere göre: Aralarında kasr-i salat yapılacak kadar birbirinden uzak olan iki belde arasında zekat nakletmek caiz değildir. Ancak belde halkı zekattan müstağni bulunursa, o tak­dirde ona muhtaç durumda olan başka belde halkına göndermek caiz olur. Aynı zamanda adam bir beldede, malı da başka beldede olursa, en uygun olanı, zekatı malın bulunduğu belde halkına vermektir.

Bulunduğu beldede zekatın bir kısmını verdikten sonra ona muhtaç kimse bulunmazsa, kalan kısmını sırayla o beldeye, en yakın olan kasaba ve beldelerdeki fakirlere göndermek müstehab olur.[82]

d) Malikilere göre: Zekat kapsamına giren şeylerin zekatı, o şeylerin bulunduğu belde halkından muhtaç olanlara verilir. Bir miktar artacak olursa, en yakın beldeye nakledilir.

Adam Mısırlı olur, ama Medine'de bulunuyorsa, Mısır'daki malının zekatının Medine muhtaçlarına dağıtılmasına İmam Ma­lik cevaz vermiştir.[83]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

846 nolu Ebu Cuhayfe hadisinin ricalinin hepsi sıka (güvenilir) dir. Ancak ravilerinden Eş'as b. Sevvar hakkında hayli şeyler söylenmiştir.[84] Buna rağmen yıllarca kadılık  yaptığı ve kadri yüce bir zat olduğu söylenir. O bakımdan müctehidlerin çoğu onun bu hadisiyle istidlal ve ihticacda bulunmuşlardır.

847 nolu İmran hadisi hakkında Ebu Davud ve el-Münzeri bir şey söylememiştir. Ricalinin hepsi sıka (güvenilir) dir. Ravileri arasında  İbrahim  b.  Ata'  da  bulunuyor  ki,  bu  zat  saduk (rivayetleri doğru olarak tesbit edip nakleden bir ilim adamı) dır.[85]

848 nolu Tavus hadisim aynı zamanda Said b. Mansur, isnad-ı sahih ile Tavus'dan rivayet etmiştir. O bakımdan ihticaca salih görülmüştür.

Bu babda Buhari ve Müslim'in Muaz (r.a.) den rivayet ettik­leri diğer bir hadis şöyledir: Peygamber (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'e gönderdiğinde, ona, şöyle de buyurmuştu:

"Zekatı onların zenginlerinden al   ve yine onların fakirlerinin (yararlanmasına) bırak."

Böylece Muaz hadisi, bir belde veya bölgede toplanan ze­katın, yine devletin yetkili organı vasıtasıyla o beldenin fakir ve muhtaçlarına dağıtılmasının meşruiyetine delalet etmektedir. Nitekim müctehid imamların hemen hepsi bu hadisle ihticac etmişlerdir. O kadar ki, İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Sevri, zekatın başka bir beldeye naklini caiz görmemişler, diğer imamlar bunu mekruh saymışlardır..

İkincilerin ictihadını kuvvetlendiren birtakım rivayetler vardır; onlardan biri şöyledir: Rasulüllah (s.a.v.) badiye halkından toplattığı zekatı Medine'ye getirtip Ensar ve Muhacir'den muhtaç olanlara dağıtırdı.

849 nolu Muaz hadisini Hakim sahihlemiştir. Ancak is­nadında Ata' bulunuyor ki, bu zatın Muaz'dan işittiği söylenemez. Çünkü yapılan tesbitlere göre, Ata'nın Muaz (r.a.) ın vefatından sonra doğduğu anlaşılıyor. Nitekim Bezzar da: "Biz Ata'nın Muaz (r.a.) dan işittiğini bilmiyoruz" diyerek bu tesbiti doğrulamıştır.[86]

Bu hadisle istidlal eden ilim adamları, aynî olan şeyin ze­katını aynî olarak vermenin vacip olduğunu belirtmişler ye böylece onun kıymetlendirilerek para olarak verilmesini caiz görmemişlerdir. Ancak ayn olarak o ve cinsi bulunmazsa, o tak­dirde kıymeti takdir edilerek verilir. Nitekim İmam Şafii'nin icti­hadı da böyledir. imam Ebu Hanife'ye göre, kişi ayn ve kıymet ola­rak vermekte serbesttir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Zekat daha çok devletin yetkili kıldığı organ tarafından toplanır. Ancak İslam Devleti, zekatı bütünüyle kendi tekelinde bulundurmaz, mal sahibinin de dağıtmasına fırsat verir.

2- Zekat, toplandığı beldenin fakirlerine dağıtılır. Ancak fa­kir ve muhtaçlar gözetildikten sonra geriye bir miktar artarsa, onu en yakın komşu beldenin fakirlerine göndermekte bir sakınca yoktur.

3- Koyun ve keçinin zekatı yine ayn olarak koyun ve keçiden; deve ve sığırın da zekatı yine ayn olarak deve ve sığırdan verilir. Ancak İmam Ebu Hanife'ye göre, bunların kıymeti nakit olarak verilebilir; bunda bir sakınca söz konusu değildir.

Böylece İmam Ebu Hanife, bu konuda Muaz hadisiyle değil, hilafında olan diğer rivayetleri dikkate alarak ictihadda bulun­muştur.

 

Zekatın Sarf Ciheti

 

İslam, zekatı farz kılarken onun gelişigüzel dağıtılmasına ce­vaz vermemiş, İslam cemaati arasında sosyal adaleti sağlamayı; zenginle fakir arasındaki uçurumu kapamayı ve din kardeşliğini sağlam temeller üzerinde devam ettirmeyi amaçlamıştır. O bakımdan Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de zekatın nereye, kimlere verileceğini açıklayarak konuyu sağlam esasa bağlamıştır:

"Zekatlar, Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere (yoksullara), (zekat toplamakla görevli) tahsildarlara; kalpleri (İslama) alıştırılıp ısındırılanlara; (hürriyetlerine kavuşturulacak) kölelere, esirlere; borçlulara; Allah yolunda (lüzumlu görülen) yerlere, ciha­da çıkanlara ve yolda kalmışlaradır. Allah her şeyi en iyi bilen, her şeyi hikmetle uygulayandır."[87]

 

Fakir, Miskin Ve Zengin

 

Zekatın sarfedileceği birinci ve ikinci sınıf, fakir ve yoksul­lardır. Ancak "fakir" ve "miskin" kime denir? Bu husustaki ri­vayetler şöyledir:

Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Miskin, şu bir veya iki hurmayla veya bir, iki lokmay­la geri çevrilen değil; (gerçek) miskin, taaffüf (haramdan sakınıp yüz suyu dökmeyen iffet) gösteren kimsedir. İsterseniz Allah'ın şu ayetini okuyunuz: "(Sadakalarınızı), kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşmayan (kapı kapı gezmeyen) fakirlere (verin) ki, onlar yüzsuyu dökmediklerinden, durumlarını bilmeyen, onları zengin sanır. Onları (siz Allah yolunda olanlar) çehrelerinden tanırsınız; insanlardan yüzsüzlük ederek istemezler."[88]

Diğer bir lafızla konu şöyle rivayet edilmiştir:

"Miskin, insanların etrafında dönüp dolaşan ve bir, iki lokmayla veya bir, iki hurmayla geri çevirilen kimse değil; ama (gerçek) miskin, kendisini doygun kılacak bir zenginlige sahip olmayan ve (muhtaç olduğu) bilinmediği için kendisine zekat ve sadaka verilmeyen; aynı zamanda kalkıp insanlardan bir şey istemeyen kimsedir."[89]

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur:

"Dilenmek ancak şu üç kimse için helaldir:

1- Kupkuru toprağa yapışırcasına fazla fakir olana,

2- Aşırı borçlu olup ödeme imkanı olmayan borçluya,

3- Diyet ödemekle yükümlü bulunup çok acınacak du­rumda olan katile."[90]

Abdullah b. Amr (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Sadaka (zekat), zengine ve bir de azası yerinde olup (çalışıp kazanacak) güç ve kuvvete sahip olana helal olmaz."[91]

Ubeydullah b. Âdiy b. el-Hıyar (r.a.) anlatıyor:

"İki kimse bana şunu haber verdi: Onlar kalkıp Rasulüllah (s.a.v.) Efendimize gitmişler ve O'ndan sadaka (zekat) istemişler. Bunun üzerine Efendimiz onlara şöyle bir göz atmış ve ikisini de güçlü, kuvvetli görmüş ve şöyle buyurmuştur:

"İsterseniz size (zekat) vereyim, ama zengi­nin zekatta bir payı yoktur; aynı zamanda çalışıp kazana­cak güç ve kuvveti olanın da onda bir payı yoktur."[92]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Zekat verilecek kişinin fakir olması gerekir. O bakımdan zekatı zengine vermek caiz değildir. Meğer ki zengin kişi, zekat toplamakla görevlendirilmiş tahsildar olsun, o takdirde toplanan zekattan onun ücreti karşılanabilir.

Zira Kur'an'da zekatın sarf ciheti açıklanırken ihtisas ifade eden (lam) harfiyle başlanmıştır. Böylece sözü edilen sekiz sınıf ancak zekat almakta istihkak sahibidir, başkaları değil. Eğer ze­katı bu sekiz sınıfın dışına sarfetmek caiz olsa, o takdirde (lam) harfinin delalet ettiği ihtisas hükümsüz kalmış olur ki bu da caiz değildir.[93]

Fakir ile miskin kavramları hakkında farklı tarifler yapılmıştır. Onlardan bir kısmı şöyledir:

a) el-Hasan'a göre: Fakir, el açıp dilenmeyendir. Miskin ise, dilenen kimsedir. Böylece miskinin daha muhtaç durumda olduğu anlaşılıyor.

b) Katade'ye göre: Fakir, kendisinde kötürüm olup ihtiyacı olandır. Miskin, kendisinde kötürüm olmayıp muhtaç durumda bulunandır.

Bu tarife göre, fakir, miskinden daha muhtaç olandır.

c) Bazı alimlere göre: Fakir, az bir şeye malik olandır. Mis­kin ise, hiçbir şeyi olmayandır.[94]

d) Şafîilere göre; Fakir, hiç malı olmayan ve helal kazanç sağlayamayan kimsedir. Veya malı ve helal kazancı olup kifayet miktarının yarısından az nisbette imkana sahip olan kimsedir. Aynı zamanda kendisine yetecek kadar nafaka veren yakını da bulunmuyor.

Miskin ise, ömrünün çoğunda mal ve kazancı ancak, kendisine yetecek nisbetin yarısını karşılayacak kadar olan kimsedir.[95]

c) Hanbelilere göre: Zekat ancak Kur'an'da açıklanan sekiz sınıfa verilir. Nitekim Ziyad b. Haris diyor ki:

"Rasulüllah'a (s.a.v.) gelip bey'at ettim. O sırada bir adam gelip:

"Ya Rasulallah! Zekattan bana da ver" diyerek istekte bulundu. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) ona şöyle buyurdu:

"Doğrusu Cenab-ı Hak, zekat konusunda ne bir peygamberin, ne de başkasının hükmüne razı olmayıp kendisi bizzat onu sekiz cüze ayırıp (sekiz sınıfa) verilmesini emretmiştir. Eğer sen o sekiz cüz'den biriysen o takdirde hakkını vereyim."[96]

Bundan dolayı zekatı, Allah'ın belirlediği sekiz sınıftan başka yerlere sarfetmek caiz değildir. Mesela cami ve mescid inşasına, köprü ve su kanallarına, yol yapımına, açılan gedikleri kapamaya, ölüyü tekfine zekat vermek, yani zekatı bu gibi konu­lara sarfetmek caiz olmaz.[97]

d) Malikilere göre: Zekat ancak Kur'an'da belirtilen sekiz sınıfa verilir. Bu sekiz sınıftan yalnız biri mevcut olursa, zengin zekatını ona verir. Nafakaları kendisine gerekli olan yakınlarına, muhtaç da olsalar zekat vermesi caiz değildir. Aynı zamanda ze­kat ölünün kefenine de sarfedilmez. Çünkü zekat ancak hayatta olan fakir ve miskinlerin hakkıdır. Ölülere harcanamayacağı gibi, cami inşasına ve benzeri konulara da sarfedilmesi caiz değildir.

Zekat mecusiye, hristiyana, yahudiye ve köleye de verilmez. (Ancak köle, kendisiyle akd-i kitabet yapılmışsa, o takdirde ona da verilmesi caiz olur.)[98]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

859 nolu Ebu Hüreyre hadisinin isnadı sahihtir ve ihticaca elverişlidir.

860 nolu Enes hadisini İmam Tirmizi hasenlemiştir. Ancak isnadında Ahdar b. Aclan bulunuyor ki, bu zat hakkında bazı şeyler söylenmiştir. Bununla beraber Yahya b. Main, "O salihtir" demiş ve Ebu Hatim er-Razi: "Onun hadisi yazılabilir" diye tez­kiyede bulunmuştur.[99]

861 nolu Abdullah b. Amr hadisini de İmam Tirmizi hasenle­miştir. Ancak isnadında Reyhan b. Yezid bulunuyor ki, Ebu Hatim er-Razi onun meçhul bir şeyh olduğunu belirtirken Yahya b. Main onun sıka (güvenilir) olduğuna dikkat çekmiştir. İlim adam­larından bir kısmı ise, sözü edilen hadisin isnadının sahih ol­madığını belirtmiş ve mevkuf olduğunu söylemiştir.[100] Bunun­la beraber mezkur hadisin birçok şevahidi bulunuyor. O bakımdan istidlale salih görülmüştür.

862 nolu Ubeydullah hadisini aynı zamanda Darekutni tahric etmiş ve İmam Ahmed "Ne güzel hadistir bu" diyerek ihticaca, salih olduğuna işarette bulunmuştur.[101]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Zekat ancak Kur'an-ı Kerim'de belirtilen sekiz sınıfa veri­lir.

2- Zekat verecek durumda olan kimse, mevcut zekatını bu sekiz sınıfa taksim edebileceği gibi, onlardan bir veya ikisine de verebilir.

3- Zengine zekat vermek caiz değildir.

4- Gücü, kuvveti yerinde olup normal çalıştığı halde rızkını kifayet miktarı te'nıin edemeyen kimseye de zekat verilir.

5- Gücü, kuvveti yerinde olup çalışma imkanına sahip olan kimse buna rağmen çalışmayıp şunun, bunun eline bakmakla karnını doyurmayı tercih ediyorsa, öylesine zekat vermek caiz değildir.

6- Daha çok ortalıkta dolaşıp dilenenlere değil, yüzsuyu dökmekten hicap duyduğu ve vakarına yediremediği için halini başkasına arzedemeyen fakir ve muhtaçları bulup zekatı onlara vermek çok daha uygun olur.

 

Zekat Toplamakla Görevlendirilenler

 

İslam Devleti, vergi konusuna yöneldiği kadar zekat konusu­na da yönelir ve lüzum gördüğü yer ve bölgelerdeki zenginlerin ze­katını toplayıp Kur'an'da belirtilen sekiz sınıfa dağıtmak üzere tahsildarları görevlendirir. Böylece görevli kimsenin fakir ve muh­taç olmasa bile, topladığı zekattan ücretini karşılamak caiz olur. Bu konuda müctehidler arasında az farklı ictihad ve görüş söz ko­nusu olmakla beraber, ekserin re'yi ve ictihadı belirttiğimiz doğrultudadır.

 

İlgili Hadis Ve Rivayetler

 

Büsr b. Said'den yapılan rivayete göre: İbn Sa'd el-Maliki ona şöyle haber vermiştir:

"Ömer (r.a.) beni zekat toplamakla görevlendirdi. Toplayıp işimi tamamladığımda getirip hep­sini Hz. Ömer'e teslim ettim. O, bu husustaki hizmetime karşılık o zekattan ücret almamı emretti. Ben de:

"Ben an­cak Allah için bu hizmeti gördüm" dedim. O bana:

"Sana verileni al" buyurdu ve şöyle ilave etti:

"Çünkü ben de Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz zamanında bu hizmeti yaptım ve O benim hizmetime karşılık (topladığım zekattan) ücretimi verdi. Ben de senin dediğin gibi söyledimse de, Efendimiz: "Sen istemeden sana bir şey verilirse onu ye ve tasaddukta bulun!" buyurdu.[102]

Muttalib b. Rebi'a b. Haris b. Abdilmuttalib'den yapılan ri­vayete göre:

"Kendisiyle Fazl b. Abbas kalkıp Rasulüllah'a git­mişler ve şöyle istekte bulunmuşlar:

"Ya Rasulallah! Bizi şu zekat toplama konusunda görevlendirmen için size gel­miş bulunuyoruz; diğer insanların sağladığı menfaati biz de sağlamak arzusundayız. Diğerlerinin toplayıp size ge­tirdiklerini biz de toplayıp getiririz." Bunun üzerine Rasulüllah onlara şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz ki sadaka (zekat) Muhammed'e ve Onun aline uygun ve layık değildir. Çünkü zekat (bir bakıma zengin) kimselerin kiri­dir."[103]

Büreyde (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Biz kimi bir iş (zekat toplama ve benzeri bir amel) için görevlendirir ve bundan dolayı onu güzel bir rızık (ücret) le rızıklandırırsak, artık onun bun­dan başkasını ve fazlasını alması hiyanet olur."[104]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Âmile, yani zekat toplamakla görevli kimseye, onun yardımcılarına ve çoluk-çocuklarına vasat şekilde yetecek kadar, topladığı zekattan ücretleri verilir. Şayet amil top­ladığı zekatı zayi' eder, yani o mal bir felakete uğrar veya zekat doğrudan devlet reisine getirilip teslim edilirse, bu durumda görevli tahsildara bir ücret ödenmez, yani istihkak olarak o ze­kattan ona bir pay ayrılmaz.

Görevli tahsildar zengin bile olsa, yine de onun ücreti top­ladığı zekattan çıkartılıp verilir. Ancak görevli kimse Haşimi olur­sa, o takdirde topladığı zekattan ona, fakir bile olsa verilmez.[105]

b) Şafiilere göre: Zekat toplamakla görevli olan kimse, top­ladığı zekattan ancak kendisine takdir edilen nisbeti alabilir. Bu arada görevli bulunduğu için hiç bir zenginden hediye de kabul edemez. İmam Şafii el-Ümm'de  "Babü'l-Hediyeti Li'1-Vali bisebe-bi'l-Velayeti" faslında bu konuya geniş yer vermiş ve birkaç sahih rivayet naklederek Rasulüllah'ın (s.a.v.) bu hususta ne kadar duyarlı davrandığını yansıtmıştır.[106]

c) Hanbelilere göre: Zekat toplamakla görevli kimse köle bile olsa, topladığı zekattan kendi ücretini alması caizdir. Bazıları bu görevli kimse kafir bile olsa, yine topladığı zekattan onun ücretini ödemenin caiz olduğunu söylemişse de bu doğru değildir. Çünkü görevli tahsildarda aranan şartlardan biri, emin bir kimse olmasıdır; küfür ise emanete münafîdir, yani onunla uyuşmaz. Aynı zamanda tahsildarın zengin olmasında da bir sakınca yok­tur. Çünkü o ancak yaptığı hizmete karşılık ücret almaktadır.

Yetkili organ görevlendirdiği tahsildarın ya ücretini önceden belirler, ya da hizmet sonunda misline verilen ücreti takdir eder; yani yetkili organ bu hususta muhayyer bırakılmıştır.[107]

d) Malikilere göre: Görevli tahsildara topladığı zekattan, isterse o zengin olsun ücretini vermek caizdir. Çünkü o bu ücrete, ortaya koyduğu emeğinden dolayı müstahık olmaktadır; fakir olduğu için değil... Ancak görevlendirilen kimsenin adil ve arif ol­ması, yani hem adil davranması, hem de bu hükümleri iyice bil­mesi şarttır. O bakımdan zekat toplamakla görevlendirilen kimse­nin kafir, fasık ve cahil olmaması söz konusudur.[108]

 

Tahliller Ve Diğer Rivayetler

 

872 nolu Büsr hadisi sahihtir; aynı zamanda istidlale salihtir. Görevli fakir olduğu takdirde, kendisine yapılan teberruu ka­bul edebilir. Ancak görev esnasında bundan kaçınması daha uy­gun görülmüştür.

873 nolu el-Muttalib hadisi de sahihtir. Böylece Haşim oğulları'nın zekat kabul etmesi caiz değildir. Cumhur da bu görüştedir. Ebu Hanife'nin ictihad ve re'yi de böyledir. İmam Şafii'den bu hususta farklı iki görüş nakledilmiştir.

874 nolu Büreyde hadisinin isnadındaki rical sahihtir ve sıkattır. Ancak Ebu Davud ile el-Münzeri bu konuda bir görüş izhar etmemişlerdir.

Hadis, zekatla görevlendirilen kimsenin kendisine takdir edilen ücretten fazlasını, ayırmasının caiz olmadığına delalet et­mektedir. Nitekim müctehid imamların da görüş ve tesbiti budur. Tahsildar kendisine takdir edilen ücreti topladığı zekattan ayırabilir; bunda bir sakınca yoktur. Çünkü o ücretle çalışmakta ve emeğinin karşılığını almaktadır.[109]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- İslam hükümdarının zekat toplamak için bazı kimseleri ücretle tutup görevlendirmesi meşrudur.

2- Görevlendirilecek kimsenin güvenilir, adil ve müslim ol­ması şarttır.

3- Aynı zamanda görevlendirilecek kimsenin zekat ahkamını bilmesi de şarttır.

4- Bu  hususta  kafirin,  kitap  ehlinin,  cahilin,  fasıkın görevlendirilmesi caiz değildir.

5- Tahsildar zengin bile olsa, topladığı zekattan takdir edilen ücretini ayırıp alabilir.

6- Tahsildarın görev esnasında teberru kabul etmesi doğru değildir. Ancak fakir olup zekata müstahık bulunursa, o takdirde, istemediği halde kendisine teberru'da bulunan şeyi müctehidlerin bir kısmına göre kabul edebilir.

7- Zenginlerin gereken zekatlarını tahsildara değil de doğrudan hükümdara getirip teslim etmeleri caizdir ve bu durum­da o zekattan tahsildara bir ücret verilmesi caiz görülmemiştir.

 

Müellefetü’l-Kulüb

 

Bu kavram üzerinde hayli durulmuş ve birtakım az farklı tarif ve yorumlarda bulunulmuştur. Kur'an-ı Kerim'de ise sadece bir yerde geçer; zekatın sarf ciheti belirtilirken onlardan birinin de "Müellefetü'l-Kulûb" olduğu zikredilir.

Farklı tarif ve yorumlara gelince, şöyle bir sıralamada bulu­nabiliriz:

1- İslam'in ilk yıllarında, yani Medine döneminde yeni müslüman olanlarla ilgili bulunuyor. Onların kalbini İslam'a daha iyi ısındırmak için kendilerine zekat verilmesi emredilmiş veya bu anlamda ruhsat verilmiştir.

2- İmam Zühri'ye göre: Yahudi ve hristiyanlardan İslam'a yeni girenler kastedilmiştir. Bunlar zengin de olsalar yine de kal­plerini son dine iyice ısındırmak ve yatıştırmak için kendilerine zekat verilmesi caizdir.

3- Henüz İslama girmeyen gayr-i müslimlerden İslama az-çok ilgi duyanlara işarettir. Bunları İslama sokmak için kendile­rine zengin bile olsalar zekat verilmesi uygun görülmüştür. Çünkü gayr-i müslimlerden öylesi var ki ancak bu yoldan İslam'a ısınıp girmesi söz konusudur.

4- Dış görünüşüyle İslam'a giren, fakat kalben henüz yete­rince ona ısınmayan kimselere işarettir.  Bunları  daha  iyi ısındırmak ve kalplerindeki şüphe ve tereddüdü gidermek için kendilerine zekat verilmesi emredilmiştir. Zengin olmaları buna engel teşkil etmez.

5- Bu terkip ve kavramdan gayr-i müslimlerin ileri gelenleri kastedilmektedir. Çevrelerindeki insanların İslam'a ısınmalarına engel olmamaları için, kendilerine zekat verilmesi caiz görülmüştür.[110]

Bütün bu yorum ve rivayetler birbirine yakınsa da, en uygun olanı, İslama girdiği halde kalbi henüz ona tamamen yatışmayan kişilere işaret edilenini gösterebiliriz. Veya İslama girmeyi düşünüp yakın ilgi içinde bulunan kişiler de söz konusu olabilir. Nitekim Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz ganimet malını dağıtırken Ensar'a şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu ben, daha yeni müslüman olmuş, küfürden daha yeni kopmuş kişilere, kalplerini İslama ısındırmak için (daha çok) veriyorum"[111]

Yapılan sahih rivayetlere göre: Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, İslama meyledip bu inanç henüz kalplerinde tam anlamıyla kök salmayan Ebu Süfyan'a, Safvan b. Ümeyye'ye, Uyeyne b. Hısn'e, Akra' b. Habis'e ve Abbas b. Merdas'a yüzer deve vermek suretiyle kalblerini daha çok yatkınlaştırmayı dilemiştir.

 

Konuyla İlgili Rivayetler

 

Enes (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şu haberi ver­miştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz İslam adına kendisinden ne istendiyse, onu mutlaka (imkanları nisbetinde) isteyene vermiştir. Bir defasında bir adam gelip O'ndan bir şey iste­di. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) zekat koyunlarından iki dağ arasında otlatılıp korunanlarından bir haylisinin ona verilmesini emretti. Adam koyunları alıp kendi kav­mine dönünce onlara şöyle dedi:

"Ey kavmim! İslam'a girin. Çünkü gerçekten Muhammed (s.a.v.) fakirlik ve ihtiyaçtan endişe duymayacak kadar kişiye bağışta bulunuyor."[112]

Amr b. Tağlib (r.a.) den yapılan rivayete göre, şöyle haber vermiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimize bir miktar mal veya esir ve ganimet getirildi. Efendimiz onu bazı adamlara ver­di; bazısına da vermeyip onları gözardı etti. Kendilerine vermediği kimselerin, bu davranışından dolayı Rasulüllah'ı (s.a.v.) kınadıkları haberi Rasulüllah'a (s.a.v.) ulaştı. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) kalkıp Allah'a hamd-u senada bulundu ve sonra şöyle buyurdu:

"Allah'a and olsun ki ben birine veriyorum, birine vermiyorum; ama kendisine vermediğim adam benim yanımda bana ötekinden çok daha yakın ve sevimlidir. Doğrusu ben bâzı kavimlere, kalplerinde sabırsızlık ve tereddüt, hırs ve kar­arsızlık görüyorum da o yüzden onlara (ganimet ve zekat­tan) veriyorum."[113]

Müellefetü'l-Kulûb ile alakalı bu hüküm her de­virde cari midir?

İslam Dini güç bulup ülkeleri fethettikten sonra bu sınıfa zekat verilip verilmeyeceği hakkında farklı ictihad ve yorumlar or­taya çıkmış bulunuyor:

a) Hz. Ömer, el-Hasan ve Şa'bi'ye göre: İslam'ın izzet ve üstünlük sağlamasıyla bu sınıf zekat kapsamı dışında tutul­muştur.

Nitekim İmam Ebu Hanife ve İmam Malik'in de görüş ve ictihadı bu doğrultudadır.

b) İmam Zühri'ye göre: Bu sınıfa zekat verilmesiyle ilgili hükmü nesheden, yani onu kaldıran bir emir ve hüküm mevcut değildir. İslam devleti ihtiyaç duyduğu takdirde yine bu sınıfı İslama ısındırmak için zekat verebilir. Hz. Ömer kendi devrinde o günkü şart ve ortamı dikkate alarak bu sınıfa zekat vermedi. Nitekim Kaadı Abdülvahab ve Kaadı İbn Arabi de aynı görüştedirler. Öyle ki, ihtiyaç hissedildiği zaman bu sınıfa zekat verilebilir.

c) Ebu Cafer en-Nuhas da bununla ilgili hükmün baki olduğunu belirtmiştir.[114]

d) Ahmed b. Hanbel'e göre: İslam hükümdarı ihtiyaç duy­duğu zaman bu sınıfa zekat verebilir.

e) İmam Şafii'ye göre: Kalplerini İslama ısındırmak için ze­kat kafirlere verilmez. Ama içi, dışı bir olmayan ve İslamı tam an­lamıyla içine henüz sindirmeyen kararsızlara verilebilir.[115]

882 ve 883 nolu hadisler sahihtir ve istidlale elverişlidir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- İslamı zahiren kabul edip kalbi henüz tam anlamıyla İsla­ma ısınmayanlara   -zengin bile olsalar- zekat vermek caizdir.

2- Kafirler İslama ısınıp girsinler diye kendilerine zekat ver­mek -müctehidlerin çoğuna göre- caiz değildir.

3- İslam hükümdarı uygun gördüğü zamanlarda sözü edilen sınıfa -zengin oldukları takdirde- zekat vermeyebilir.

4- İmam Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre:  İslamın yayılıp güç bulmasıyla bu sınıfa zekat verme hükmü sakıt olmuştur.

 

Kölelik Kaydı Altında Olanlara  Zekat Verilir Mi?

 

Köle, başkasının mülkü olup kendine ait bir mülkü söz konu­su olmadığı için zekata müstehik değildir. Ancak esir misali, kölelik kaydından kurtulabilmek için efendisiyle akd-i kitabet ya­pan ve teklif edilen meblağı ödediği takdirde hürriyetine kavuşma imkanı bulunan "mükateb köle"ye zekat vermek meşru ve caizdir.

Nitekim Kur'an-ı Kerim'de zekatın sarf ciheti belirlenirken sekiz sınıftan birinin "rikab" olduğu açıklanmaktadır.

Ancak ayette geçen "rikab" kavramı üzerinde durulmuş ve farklı tarif ve yorumlar yapılmıştır:

a) Ali b. Ebi Talib (r.a.), Said b. Cübeyr, el-Leys, İmam Sevri, İmam Ebu Hanife ve İmam Şafii'ye göre: Bundan maksat, ken­disiyle akd-i kitabet yapılan kölelerdir. Efendisiyle yaptığı yazılı sözleşmeye göre, takdir edilen mal veya parayı temin edip getir­diği takdirde hürriyetine kavuşturulacaktır. Böylece muhtaç du­rumda olan bu köleleri hürriyetlerine kavuşturmak için zekat ver­mek caiz ve meşrudur.

b) İbn Abbas, Hasan el-Basri, İmam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Sevr ve Ebu Ubeyd'e göre: Bundan maksat, kendi­siyle akd-i kitap yapılan köleler değildir. Çünkü onlar "ğarimin" yani borçlular kapsamına girmektedir. Burada "rikab"ın delalet ettiği mana, zekat parasıyla köle satın alıp azad etmektir.

c) İmam Zühri'ye göre, bu kavram her iki yorumu da kapsa­maktadır. O halde zekat hem kendisiyle akd-i kitabet yapılan köleye, hem de bu parayla köle satın alıp azad etmeğe sarfedilebilir.

 

Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler

 

İbn Abbas (r.a.) diyor ki:

"Müslüman zenginin malından çıkardığı zekatla köle azad etmesinde bir sakınca yoktur."[116]

Bera' b. Azib (r.a.) diyor ki:

"Bir adam Peygamber (s.a.v.) Efendimize geldi ve şöyle dedi:

"Ya Rasulallah! Beni cen­nete yaklaştıracak, cehennem ateşinden uzaklaştıracak bir amele irşad eyle, yol göster." Rasulüllah (s.a.v.) ona şöyle buyurdu:

"Bir can (bir insan) azad et ve köle (ve esirin) bağını çöz (hürriyetlerine kavuştur)".

Bunun üzerine adam:

"Ya Rasulallah! Neseme ile rakabe bir değil mi?" diye sordu. Efendimiz ona:

"Hayır, bir canı (insanı) azad etmek, onu yalnız başına hürriyetine kavuşturmandır. Köle (veya esirin) bağını çözüp hürriyetine kavuşturmak ise, ona ödenecek para konusunda yardımcı olmandır."[117]

Ebu Hureyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Üç kimse vardır ki, on­ların hepsine yardım etmek Allah üzerine bir haktır: Allah yolunda gazada bulunan (savaşıp cihad eden); yapılan sözleşme gereği istenilen meblağı efendisine ödemeğe çalışan mukateb (köle) ve iffet ve namusunu korumak için evlenen kimse."[118]

Mezhep imamlarının hemen hepsi, zekat ile köle azad etme­nin ve kendini azad ettirmek için belirlenen meblağı temine çalışan köleye zekat vermenin caiz olduğunu belirtmişlerdir. An­cak bu iki şıktan birine cevaz verip diğerinde tereddüt izhar edenler de olmuştur. Cumhurun ise birinci görüşü benimsediği bilin­mektedir.

 

Tahliller

 

887 nolu Bera' hadisinin ricalinin hepsi sıkat (güvenilir) dir. O bakımdan istidlal ve ihticaca salih görülmüştür.

888 nolu Ebu Hüreyre hadisi de sahihtir ve istidlale, ihticaca elverişlidir.

Cenab-ı Hakk'ın bu üç kimseye yardımda bulunmasına ge­lince: Her biri hakkında sebepleri kolaylaştırması demektir. Onla­ra yardımı üzerine hak olarak alması, sünnetullah gereği bir düzenlemedir.

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Kölelik kaydı altında olup azad adilmek üzere belirlenmiş bir meblağı temine çalışan köleye zekat vermek caizdir.

2- Müctehidlerin çoğuna göre, zekat parasıyla köle satın alıp azad etmek de caizdir.

 

Borçlu Olup Ödeme İmkanı Olmayana Zekat Vermek

 

Cenab-ı Hak, zekatın sarf cihetini açıklarken sekiz sınıftan birinin de "ğarimin" olduğunu belirtmiştir. Şüphesiz faizsiz ödünç vermek ne kadar faziletli ve uhrevi sevabı mucipse, borcu za­manında ödemek de o kadar önemli ve faziletlidir. Ancak borçlu bütün iyi niyet ve azmine rağmen borcunu ödeme imkanını bulamıyorsa, o takdirde onu borçtan kurtarmak için müslüman zen­ginlerin zekat vermek suretiyle ona bu konuda yardımcı olmaları gerekir. Zira zekatın birçok sosyal faydaları yanında bir de ekono­mik dengeyi, gelir dağılımını ayarlamayı ve toplum bünyesindeki aşırı ekonomik açıklığı kapamayı sağlamak söz konusudur.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre; Peygamber (s.a.v.) Efen­dimiz şöyle buyurmuştur:

"Dilenmek, (yardım istemek) ancak şu üç kimse için helaldir:

1- Aşırı borçlu olup ödeme imkanı olmayan borçluya

2- Kupkuru toprağa yapışırcasına fazla fakir olana

3- Diyet ödemekle yükümlü bulunup çok acınacak du­rumda olan katile..."[119]

Kabisa b. Muharik el-Hilali (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle haber vermiştir:

"Kan davası veya başka bir fitneden dolayı araları açılan iki kavim veya iki ailenin arasını düzeltmek için aralarına girip mali destekte bulunmayı kendi üzerime almış bulunuyordum. Bu sebeple Rasulüllah'a (s.a.v.) gelip bu hu­susta Ondan (maddî) istekte bulundum. Bana: "Biraz bekle de bize zekattan getirilecek ve ondan sana verilmesini em­redeceğiz" buyurdu ve arkasından şunu ilave etti: "Ya Kabîse! Şüphesiz dilenmek (mali yardım istemek) ancak şu üç kimse için helal olur:

1- İki kavim veya iki ailenin arasını düzeltmek için maddî yardımda bulunmayı kendi üzerine alan üçüncü şahsın dilenmesi helal olur, ta ki bu hususta gerekeni te'min edince artık istemekten vazgeçer.

2- Malının başına bir felaket inip mali imkanı elinden giden adamın da dilenmesi helal olur. Geçimini sağlayıp ayakta duracak duruma gelinceye kadar (zekat ve sadaka) isteyip alabilir.

3- Kendisine şiddetli fakirlik dokunup da kavminden az da olsa aklı eren üç kişinin "falan adama şiddetli fakirlîk dokunmuş" diye hakkında görüş izhar ettikleri kimseye de dilenmek helal olur. Geçimini sağlayıncaya kadar bu onun için mübah sayılır.

Artık bu üçünden başkasının dilenmesi, Ya Kabîse! haramdır, dilenip yiyen kimse haram yemiş olur."[120]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İctihad Ve İhticacları

 

a) Hanefilere göre: Hangi cihetten olursa olsun borçlu bu­lunan ve onu ödeme imkanı bulamayan kimseye zekat verilir.[121] Borçlu, asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı malı ve parası olmayan kimsedir.

b) Hanbelilere göre: Borç altında olup ödeme imkanı elde edemeyen kimseye zekat vermek caizdir. Bununla beraber, zekatı doğrudan alacaklıya verip borçlunun borcuna mahsup etmesi şeklinde de bir uygulama caizdir.

İmam Ahmed'den rivayet edilen bir diğer kavle göre: Borçlunun aldığı zekatı borcuna değil, başka konularda harcaması söz konusu olduğu takdirde, zekatı doğrudan alacaklısına vermek daha uygun olur. Borçlu dürüst bir kimse olup aldığı zekatı borcu­nu kapamaya sarfederse, o takdirde zekatı ona vermek daha uy­gun olur.[122]

c) Şafiilere göre: Borçluya zekat vermek caizdir. Ancak borçlu kimsenin şu iki durumdan biriyle mevsuf olması gerekir: Kendi öz ihtiyacından dolayı borçlanmış olması veya toplum ve ai­lenin maslahatı söz konusu olduğu için onların arasını düzeltmeye, kan pahasını ödemeye yönelmiş bulunması...

Ayrıca borçlu olan kimsenin mübah bir şeyden dolayı borçlanmış olması söz konusudur. Zina ve benzeri bir haramı işlemek için borçlanan kimseye zekat verilmez. Diğer bir husus da şudur: Borçlunun zekat alabilmesi için borcunun vaadesi gelmiş olmalıdır. Henüz vaadesi gelmeyen bir borç için önceden zekat al­ması caiz görülmemiştir.[123]

d) Malikilerin görüş ve ictihadı, Hanbelilerinkine çok yakın bulunmaktadır.

 

Tahliller Ve Rivayetleri

 

889 nolu Enes hadisi, 854 nolu hadisin aynıdır ve gerek tahlil orada yapılmış bulunuyor.

890 nolu Kabîse hadisi de sahihtir ve ihticaca elverişlidir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Borç altında olup ödeme imkanı olmayan kimseye zekal vermek caizdir.

2- Borçlu kimsenin zekat alabilmesi için, asil ihtiyacındar fazla nisap miktarı mal ve parasının bulunmaması gerekir.

3- Haram işlemek için borçlanmış olmaması da şarttır. Han­belilere göre, haram işledikten sonra tevbe edip pişmanlık duyar ve borcundan kurtulmaya azmeder, bununla beraber ödeme im­kanı bulamazsa, o takdirde ona zekat vermek caizdir. İmam Şafii ise, öylesine zekat vermenin caiz olmadığını belirtmiştir.

4- Borçlu müsrif veya aldığı zekatı borcuna'değil başka yere harcayan bir kimse ise, müctehidlerin bir kısmına göre, zekatı ona değil alacaklısına vermek daha uygun olur.

5- Katilden dolayı diyet gerektiğinden, katilin baba ta­rafından olan yakını kan diyetini ödemek için sıkıntıya düşer veya iki cemaat, iki aile arasını bu ve benzeri konuda düzeltmeyi amaçlar da o yüzden paraya ihtiyacı olur ve bunu karşılayacak maddi güce sahip olmazsa, o takdirde zekat alması, yani zenginle­rin o gibilere zekat vermesi caizdir.

 

Zekatı Allah Yolunda Ve Yolda Kalmışlar Harcamak

 

Farz kılınan zekatın sarf cihetinden biri "fi-sebili'llah"tır, diğeri "İbn-i Sebîl"dir. Bu iki terkip, kavram üzerinde durulmuş ve farklı yorumlar yapılmıştır. Ancak cumhura göre: Birincisi Allah yolunda gaza eden, cihada katılan demektir, ikincisi, evin­den, yurdundan, yakınlarından kopup seferde parasız kalan kim­sedir.

Bu durumda olan iki sınıfa, zengin bile olsalar zekat vermek caizdir.

 

Konuyla İlgili Hadisler, Rivayetler

 

Eba Said (r.a.) den yapılan rivayete göre: Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle, buyurmuştur:

"Sadaka (zekat) zengine helal olmaz, ancak Allah yo­lunda (gaza ve cihad için) bulunan zengine ve bir de yolda kalmış zengine verilebilir ve bir de fakir olan komşuya ver­ilir ki, ona zekat verildiğinde, o ya onu sana bağışlar veya senin için dua eder."

Diğer bir lafızla şöyle rivayet edilmiştir:

"Zekat ancak şu beş kimseye helal olur:

1- Zekat toplamakla görevlendirilen tahsildara,

2- Aldığı zekatı başkasına mal karşılığında satan fa­kire,

3- Borçlu durumda bulunana,

4- Allah yolunda savaşana,

5- Kendisine zekat verilip onu bir zengine bağışlayan miskine"[124]

İbn Labis el-Huzai (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen diyor ki:

"Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz bizi, zekat olarak verilen bir deveye bindirip hacca gönderdi."[125]

Ümmü Ma’kıl el-Esediyye (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçenin kocası genç bir deveyi Allah yoluna vakfetmiş bulunuyordu. Kadıncağız da umre yapmak istiyordu. Bunun için kocasından o genç deveyi istediyse de kocası ona vermedi. Bunun üzerine kadın kalkıp Rasulullah’a (s.a.v.) geldi ve durumu arzetti. Peygamber (s.a.v.) onun kocasına, Allah yoluna vakfettiğigenç deveyi umre için karısına vermesini emretti ve şöyle buyurdu:

"Şüphesiz hac ve umre Allah yolunda bulunmaktır."[126]

Yusuf b. Abdisselam’dan o da nenesi Ümmü Ma’kıl’dan rivayet etmiştir. Ümmü Ma’kıl (r.a.) şöyle demiştir:

"Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz veda haccına giderken bizim de bir devemiz bulunuyordu ki Ebu Ma’kıl onu Allah yoluna vakfetmiş idi. Hastalık gelip bize çattı ve Ebu Ma’kıl (r.a.) vefat etti. Peygamber (s.a.v.) (Medine’den) çıkıp hareketle (Mekke’ye) yöneldi. Haccını tamamlayıp (döndüğünde) kendisini ziyarete gittim. Bana şöyle sordu:

"Ya Ümmü Ma’kıl! Benimle birlikte hacca çıkmaktan seni alıkoyan neydi?"

"And olsun ki biz de hazırlanıyorduk; derken Ebu Ma’kıl vefat etti ve üzerine binip haccettiğimiz bir devemiz bulunuyordu ki, Ebu Ma'kıl onu Allah yolunda kullanılmak üzere vasiyet etti. (O bakımdan sizinle birlikte haccedeme­dim), dedim. Buyurdu ki:

"O deveye binip hacca çıksaydın ya... Çünkü hac iba­deti de Allah yolunda bulunmak demektir."[127]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların Görüş Ve Tesbitleri

 

a) Hanefilere göre: "Fi sebilillah"; Allah yolunda olup savaşmak isteyen, fakat nafaka ve bineklerini kaybettiklerinden dolayı fakir kalıp gazilere arkadan yetişemeyen şahıslardır. Bun­lara, kazanmak güçleri olsa bile zekat vermek helal olur. Çünkü savaş günlerinde onların kazanç elde etmeye çalışmaları kendile­rini cihaddan alıkoyar.

"İbn Sebil" ise, yolculuk halinde olan kimse demektir. Va­tanında malı, yetecek kadar imkanı varsa da ona hemen ulaşma imkanı olmadığından, zengin de olsa, kazanma gücü de bulunsa, yine de kendisine zekat vermek caiz olur. Ancak öylesi için evla olanı şudur: Mümkünse istikrazda bulunur ve vatanına dönünce aldığı borcu gönderir.[128]

b) Diğer üç mezhebin de ictihad ve görüşü bu doğrultudadır.

O bakımdan "fî-sebilillah" terkibini, savaş ve hac yolunun dışına çıkarıp diğer hayır işlerine teşmil etmek doğru olmaz. Dört mezhebin ittifakı söz konusudur.

 

Tahliller

 

894 nolu Ebu Said hadisini aynı zamanda Ahmed, İmam Ma­lik, Bezzar, Abd b. Humeyd, Ebu Ya'lâ ve Beyhaki tahric etmiş; Hakim de sahihlemiştir. Bazıları ise aym hadisin irsalinde ta'lîl yaparak Ata' b. Yesar'dan rivayet etmişlerdir. Ancak ilim adam­larının çoğu bunu Ebu Said'den rivayet ederek bu tarika ağırlık kazandırmışlardır.

Hadis sahih kabul edildiğinden müctehidlerin çoğu onunla istidlalde bulunmuştur.

895 nolu İbn Lâbis hadisi üzerinde hayli durulmuş ve farklı tesbitler yapılmıştır. O bakımdan müctehidlerin çoğu onunla ihticacda bulunmamıştır.

896 nolu Ümmü Ma'kil hadisine gelince: 884 de olduğu gibi Ebu Davud, Nesai, Tirmizi ve İbn Mace tahric etmişlerdir. Ancak isnadında meçhul bir adam bulunuyor ve aym zamanda isnadında İbrahim b. Muhacir b. Cabir el-Becelî  el-Kufî  bulunuyor ki bu zat hakkında hayli şeyler söylenmiştir:

a) İbnü'l-Medeni onun kırk kadar hadis rivayet ettiğine dik­kat çekerken,

b) Yahya b. Said onun kavi olmadığını belirtmiştir.

c) İmam Ahmed, onun rivayetinde bir sakınca olmadığım söylerken,

d) İbn  Adiy,  onun hadisleri  zuafa  arasında  zikredilir demiştir.[129]

Bu sebeple müctehidlerin çoğu bu hadisle de ihticac etme­miştir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Allah yolunda savaşa çıkan ve bu sebeple silah, binek, yiy­ecek maddelerine ihtiyaç hisseden gazilere zekat vermek caizdir.

2- Allah yolunda savaşan gazilerin çalışıp kazanma güçleri olsa bile, öyle günlerde dünya işlerine dönüp kazanç sağlamaya çalışmaları onları savaştan alıkoyacağından zekatla takviye edil­melerine cevaz verilmiştir.

3- Memleketinde malı ve serveti olup seferde iken parasız kalan yolculara da zekat vermek caizdir.

4- Bunun gibi Hac yolunda parasını kaybeden veya sıkıntıya düşen kimseye de zekat verilebilir. Bununla beraber gerek bunun, gerekse diğer yolcuların ödünç almaları daha uygun kabul edil­miştir.

5- Hac için bineğe muhtaç olanların, zekat veya vakıf binekleriyle haccetmelerine fukahadan bir kısmı cevaz vermiştir.

 

Haşim Oğullarının Zekat Alması Haramdır

 

Zekat, servetin biriken kiri, fakir ve muhtaçların hakkı, ekonomik dengenin kurulması, fakirle zengin arasındaki mesafe­nin kısaltılması anlamında dini bir vergidir. İnsanları Allah yoluna davet edip Cenab-ı Hakk'ın son mesajını O'nun kullarına tebliğ eden Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, bu ulvî ve çok şerefli hizmeti ve vazifeyi kimseden bir karşılık beklemeden, bir ücret talep etmed­en yerine getirmekle mükellef bulunuyordu. Böylesine yüce bir makamı ve şerefi ihraz eden bir peygamberin insanlara el açması, onlardan zekat ve sadaka alıp geçimini sağlaması elbette ki bir nakise ve itibarını zedeleyen bir leke olurdu.

Zaten hizmetlerin en güzeli, en şereflisi, Allah rızası için, kimseden bir ücret ve karşılık beklemeden yerine getirileni değil midir?

O bakımdan Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, gerek kendi salısına, gerekse ailesine zekat ve sadakayı uygun görmemiş, sa­dece getirilen hediyeleri kabul etmek nezaketini göstermiştir.

Ancak Rasulüllah'ın (s.a.v.) "âl"i kimlerdir? Bu hususta ilim adamlarının ve müctehid imamların az farklı tesbit ve yorumları vardır ki, onların görüş ve ictihadlarını belirtirken buna yer ve­receğiz.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    Konuyla İlgili Hadis Ve Rivayetler

 

Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir:

"Hz. Ali'nin (r.a.) oğlu Hz. Hasan, sadaka (zekat) hur­malarından bir tane alıp ağzına koydu. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz ona: "Kin kih!..." diye seslendi ve şunu ilave etti:

"Bizim sadaka (zekat) yemediğimizi bilmez misin?"[130]

Rasulüllah'ın (s.a.v.) (azadlı) kölelerinden Ebu Rafi' (r.a.) Benî Mahzun kabilesinden bir adamı zekat toplamak üzere gönderdi. O adam, Ebu Rafı'a şöyle öneride bulundu:

"Zekattan sana da bir şey isabet etsin diye benimle arka­daşlık et, yanımda bulun!" Ebu Rafi' ona:

"Hayır, Rasulüllah'a gidip O'ndan sormadıkça sana bu hususta arka­daşlık edemem" diye cevap verdi ve kalkıp Rasulüllah'a (s.a.v.) geldi, durumu sordu. Efendimiz ona:

"Şüphesiz sada­ka (zekat) bize helal değildir ve kavmin azadlı köleleri on­ların nefislerinden sayılır" buyurdu.[131]

Cüveyriye bint el-Haris (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen şöyle haber vermiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz onun yanına (bulunduğu hücreye) giriyor ve ona:

"Yiyecek bir şey var mıdır?" diye soruyor. O da:

"Hayır vallahi bir şey bulunmuyor, sadece cariyeme zekat olarak verilen bir parça kemikli koyun eti var" diye cevap veriyor. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) ona:

"Onu getir de önümüze koy, çünkü o   (zekat olarak) asıl yerine ulaşmış bulunuyor (ve onu alan ona sahip olunca bir miktarını hediye olarak göndermiş bulunuyor.)"[132]

Ümmü Atıyye (r.a.) den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle anlatıyor:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz bana zekat malından bir koyun gönderdi. Ben de ondan bir miktarını ayırıp Hz. Aişe'ye (r.a.) gönderdim. Bir süre sonra Rasulüllah (s.a.v.) eve geliyor ve Hz. Aişe'ye:

"Yanınızda yiyecek bir şey var mıdır?" diye soruyor. O da:

"Hayır, sadece senin Nüseybet'eye gönderdiğin koyundan onun bize gönderdiği bir parça et bulunuyor" diye cevap veriyor. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.):

"Şüphesiz o zekat koyunu asıl yerine ulaşmış bulunuyor" (o, o kadının mülkiyetine intikal edince, onun malı oluyor ve o da bize ondan biraz hediye göndermiş bulunuyor) "buyurdu."[133]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların  İhticacları

 

a) Hanefîlere göre: Haşim Oğullarının zekat alması haram kılınmıştır. Haşim oğulları: Al-i Abbas, Âl-i Ali, Al-i Cafer, Âl-i Akiyl ve Abdülmuttalib oğlu Haris'in çocuklarıdır. Nitekim el-Kerhî de aynı isimler üzerinde durup kapsamlı bir tarif yapmıştır.[134]

b) Şafiilere göre: Cumhur-i Şafîiyye, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin ehl-i beytine zekat verilmesinin caiz olmadığında ittifak etmiştir. İsterse onlar, ganimetten kendilerine ayrılan beşte birin beşte birinden mahrum edilsinler, yine de kendilerine zekat verilmez. Ancak müteehhirinden bazı zatlar ki, Herevî, İbn Yahya ve İbn Ebi Hüreyre onlara dahil bulunuyor, ehl-i beytin hakkı beşte birin beşte biri kendilerine verilmediği takdirde muhtaç du­rumda iseler zekat verilmesine cevaz vermişlerdir. Nitekim Fahri Râzî, Kaadı Hüseyin, İbn Şekîl ve İbn Ziyad da buna fetva veren­ler arasında bulunuyor.[135]

c) Hanbelilere göre: Haşim oğullarına zekatın helal ol­madığında ihtilaf yoktur, yani buna muhalefet eden olmamıştır.

Çünkü zekat, Rasulüllah'ın (s.a.v.) ifadesiyle, insanların kiri ve pasıdır.

Aynı zamanda Haşim oğullarının azatlı kölelerine de zekat helal değildir. Ancak ilim adamlarının çoğuna göre, azatlı kölelerine zekat vermek caizdir. Zira onlara ganimetin humusü'l-humusu (beşte birinin beşte biri) verilmemektedir.

Muttalib oğullarına gelince: Onların zekat alıp alamayacağı hakkında farklı iki rivayet vardır. Onlardan biri, Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah'ın görüşüdür ki, ona göre, Muttalib oğullarına da zekat almak helal değildir. Çünkü Haşim oğulları ile Muttalib oğulları aynı ağacın iki dalı mesabesindedir. İkinci rivayet ise, Ebu Hanife'nin kavlidir ki, ona ve onun ekolünde olanlara göre, Muttalib oğulları, muhtaç durumda iseler fakir ve miskin kapsamına girmektedir; o bakımdan zekat almaları helaldir.[136]

d) Malikilere göre: Peygamberin (s.a.v.) âlinden maksat burada sadece Haşim oğullarıdır. Böylece Malikilerle Hanefılerin görüş ve tesbitleri aynı noktada birleşmiş oluyor.[137]

900 nolu Ebu Hüreyre Hadisi sahihtir. Ancak Müslim'de "Bizim sadaka (zekat) yemediğimizi bilmez misin?" cümlesi ye­rine, "Şüphesiz sadaka (zekat) bize helal değildir" cümlesi yer almaktadır.

İmam Ahmed ve Tahavî ise, son cümleyi şu lafızla rivayet etmişlerdir:

"Muhammed'in âline sadaka (zekat) helal ol­maz."

Hafız İbn Hacer bu hadisin isnadının kaviy olduğunu belirt­miştir. Ayrıca bu mealde bir diğer hadisi Taberani ile Tahavi, Ebu Leyla el-Ansarî'den rivayet etmiştir.

Haşimi'nin Haşimi olan zata zekat vermesi helal olur mu?

Bu konuda Hakim'in Hz. Abbas'tan tahric ettiği şu rivayeti dikkate alanlar, bunun caiz olduğuna kail olmuşlardır, Abbas b. Abdilmuttalib (r.a.) anlatıyor:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimize de­dim ki:

"Ya Rasulallah! Sen insanların zekatını bize haram kıldın; ama bizim birbirimize zekat vermemiz helal olmaz mı?" Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi:

"Evet, helal olur."

Bu hadisin ravilerinden bir kısmı ittiham edilmiş ve isnadı üzerinde durulmuştur. O bakımdan müctehid imamların çoğu bu­nunla istidlal ve ihticac etmemişlerdir.

Haşim oğullarına zekat haram kılınırken, tetavvu' an­lamında olan sadaka helal mıdır? Şafiilerle Hanbelilere göre, te­tavvu' anlamında sadaka almaları helaldir. İmam Ebu Yusuf’a göre, o da helal değildir.[138]

901 nolu Ebu Rafı' hadisini aynı zamanda İbn Huzeyme ve İbn Hibban tahric edip sahihlemişlerdir. Ayrıca bu konuda bir ha­disi Taberani, İbn Abbas (r.a.) dan rivayet etmiştir.

902 nolu Cüveyriye hadisi ile 903 nolu Ümmü Atıyye hadisi kimine göre sahih, kimine göre hasendir ve istidlale salihtir. Nite­kim bu babda Buhari'nin Hz. Aişe (r.a.) dan rivayet ettiği şu hadis olayı kuvvetlendirmekte ve gerek Peygamber'in (s.a.v.) gerekse Haşim oğullarının, zekat alan bîrinden aldığı zekattan yaptığı bağışı kabul etmelerinde bir sakınca olmadığına açık biçimde de­lalet etmektedir: Hz. Aişe (r.a.) diyor ki:

"Rasulüllah'a (s.a.v.) bir miktar et getirildi. Ben de (durumu bildiğim için) peygamber'e (s.a.v.):

"Bu Berîre'ye verilen sadaka (zekat) tır" de­dim. Peygamber (s.a.v.):

"Bu ona zekat ve bizim için de bir

hediyedir" buyurdu. [139]

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Peygamber  (s.a.v.) Efendimize ve  âline zekat helal kılınmamıştır.

2- Peygamber'in (s.a.v.) alinden maksat, müctehidlerin çoğuna göre, Haşim oğullarıdır; bir kısmına göre ise, Muttalib oğulları da buna dahildir.

3- Haşim oğullarının azat ettikleri kölelere zekatın helal olup olmadığı ihtilaf konusudur. Ebu Rafı' hadisinden onlara da helal olmadığı anlaşılıyor. Ancak müctehidlerin biv kısmı bu konu­da başka delil ve  rivayetler toplayarak farklı bir hüküm çıkarmışlardır.

4- Peygamber (s.a.v.) Efendimizin  zevceleri ile  Haşim oğullarının zevceleri bu hükmün kapsamına girmekte midir? İbn Battal, fukahanın bu konuda görüşünü naklederken, zevcelerin bu hükmün dışında kaldığını belirtmişse de İbn Kudame el-Muğni'de, Hz. Aişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet etmiştir:

"Şüphesiz ki biz Muhammed'in aline zekat helal değildir."  

Hafız İbn Hacer bu hadisin Hz. Aişe'ye isnadının hasen olduğunu belirt­miştir. İbn Münîr de İbn Battalın görüşüne katılarak onlara zekat vermenin haram olmadığına dikkat çekmiştir.

 

Zengin Verdiği Zekati Satın Alabilir Mi?

 

Zekat ve sadaka iman doğrultusunda gönül hoşluğuyla veril­diği nisbette hikmetine yönelik anlam taşır. Verdiği akit ve mala gözünü takıp kalbî temayülünü bir türlü koparamayan kimse bir bakıma o zekat veya sadakayı kerhen vermiş sayılır. Cenab-ı Hak ise, "Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda, O'nun rızası uğrunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe erişemezsiniz, Her ne harcarsanız elbette Allah onu bilir" buyurmaktadır.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

O halde verilen zekat ve sadaka, yapılan yardım ve sağlanan destek her yanıyla gönül rahatlığı ve o yardımı yapabilmenin ve­receği vicdan huzuru içinde gerçekleşmeli ve fakir ve muhtaçlara verilen zekat ve sadakayı veren kimse onlardan satın almaya kalkışmamalıdır.

Ömer b. Hattab (r.a.) den yapılan rivayete göre şöyle haber vermiştir:

"Atımı Allah yolunda kullanılmak üzere (bir adama) verdim. Atımı kendi yanında tutan adam onu zayi' edecek bir çizgiye getirmiş oldu. O bakımdan atı ondan satın al­mak istedim ve onun o atı ucuz bir fiatla satacağını sanıyordum. Durumu Peygamber (s.a.v.) Efendimize sor­dum, bana şöyle buyurdu:

"Onu satın alma ve verdiğin sa­daka (zekata avdet etme, isterse onu sana bir dirheme ver­sin geri dönüp alma. Çünkü sadaka (zekat) (gibi bir hayrına pişman olup) dönen kimse, kusmuğuna dönen gibidir."[140]

İbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Hz. Ömer' (r.a.) bir atı Allah yolunda (kullanılmak üzere bir adama) verdi veya onu Allah yolunda tasadduk eyledi. Sonra da o atın satışa çıkarıldığını görünce, onu satın almak istedi. Bunun üzerine durumu Hz. Peygambere (s.a.v.) arzedip sordu. Peygamber (s.a.v.) ona: "Verdiğin sadakaya dönme" diye emretti...[141]

İlim adamları bu hadisleri yorumlarken farklı hükümler or­taya koymuşlardır. Çoğuna göre, farz olan zekatı kişi muhtaç kim­seye verdikten sonra, bu onun malı olur ve o kimse aldığı zekatı satmakta serbesttir. Zekatı veren kimse isterse, onu satın alabilir. Nitekim bir önceki konuda buna yakın bir anlatım söz konusudur. Ömer ve İbn Ömer hadislerinde ise, farz olan zekattan söz edilme­mekte, Allah yolunda yapılan tasadduk konu edilmektedir. O bakımdan verilen sadakayı, tasaddukta bulunan kimsenin satın almasının mekruh veya haram olduğu söylenebilir. Kusmuk har­am olduğundan, dönüp satın almanın tahrimine hükmedilmiştir. Bu anlatımın tenfîr anlamında belirtildiğini dikkate alanlar ise, dönmenin mekruh olduğuna kaildirler.

 

Kadının Kendi Kocasına Ve Evindeki Yetimlere Zekat Ve Sadaka Vermesi

 

Şüphesiz sadakanın en üstünü, kişinin kendi yakınlarının ihtiyacını karşılaması ve karınlarını doyurmasıdır. Nitekim zekat konusunda da fakir olan akrabaya öncelik tanınması bundandır. Ancak kocanın kendi karısına, kadının da kendi kocasına farz olan zekatı vermesi caiz midir, değil midir? Müctehid imamların tesbit ve ictihadları farklıdır. Ama bunların birbirlerine tasaddukta bu­lunmasına genel anlamda cevaz verildiğini biliyoruz.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Abdullah b. Mes'ud'un (r.a.) eşi Hz. Zeyneb (r.a.), Rasulüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber veriyor:

"Ey kadınlar topluluğu! Tasaddukta bulunun, isterse bu sizin takındığınız zinet eşyasından olsun."

Zeyneb devamla diyor ki:

"Bu hadisi dinledikten sonra ko­cam Abdullah'a döndüm ve ona dedim ki:

"Sen eli hafif bir adamsın (elinde avucunda yetecek kadar mali im­kanın yoktur). Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz ise bize tasad­dukta bulunmamız için emretti. O bakımdan git de Rasulüllah'a sor: Sana vermem eğer yetecekse (tasadduk olarak yerini bulacaksa) vereyim, değilse sizden başkasına harcayayım?"

Kocam Abdullah bana: "Sen git sor" dedi. Bunun üzerine kalkıp gittim, o sırada Ensar'dan bir kadının Hz. Peygamberin kapısının önünde beklemekte olduğunu ve aynı hususu sormak üzere geldiğini gördüm. Rasulüllah'ın (s.a.v.) üzerinde bir mehabet bulunuyordu; derken Bilal dışarı çıkıp ne istediğimizi sordu. Ona:

"Rasulüllah'a git de iki kadının kapıda beklediğini ve kendileri için kocalarına tasaddukta bulunmanın kafi gelip gelmeyeceğim sorduk­larını söyle; ama bizim kim olduğumuzdan söz etme" dedik. Bilal içeri girdi ve konuyu sordu. Peygamber (s.a.v.) ona:

"O iki kadın kimlerdir?" diye sordu. O da:

"Ensardan bir kadın ile Zeyneb..." diye cevap verdi. Peygamber (s.a.v.) ona:

"Hangi Zeyneb?" diye sordu. O da:

"Abdullah'ın eşi Zeyneb" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Onlar için iki ecir (sevap ve mükafat) vardır: Biri yakınlık ecri, diğeri sadaka ecri."[142]

Buhari ise son cümleyi şöyle rivayet etmiştir: 

"Zinetimi koc­ama ve evimdeki yetimlere infak etmem benim için kafi gelir mi?"

Selman b. Amir (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Miskine sadaka vermek sadece bir sadakadır; ama onu hısımlara vermek iki sada­kadır; Biri sadaka, diğeri sıla-i rahm."[143]

Ebu Eyyüb (r.a.) dan yapılan rivayete göre, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Sadakanın en üstünü, içinde kin ve düşmanlık tutan hısımlara verilenidir."[144]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İstidlal Ve İhticacları

 

a) Hanefîlere göre: Evli çiftlerin birbirine zekat vermesi caiz değildir. Özellikle adamın kendi eşine zekat vermesi ittifakla caiz değildir; ama kadının kendi eşine zekat vermesi imameyne (İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed) göre caizdir. İmameyn bu husustaki Zeyneb hadisini farz olan zekatla değil, tatavvu' olan tasaddukla yorumlamışlardır.[145]

b) Şafiilere göre: Adamın kendi eşine zekat vermesi caiz değilse de, kadının kendi kocasına zekat vermesi caizdir. İmam Şafii bu hususta Zeyneb hadisiyle istidlal ve ihticacda bulun­muştur. İmam Sevri de aynı görüş ve ictihaddadır.[146]

c) Hanbelilere göre: Erkeğin kendi eşine zekat vermesi bilicma' caiz değildir. Çünkü eşine nafaka vermek erkek üzerine va­ciptir. Kadının kendi eşine zekat vermesine gelince: Bu hususta iki rivayet vardır: Birine göre caiz değildir ki Ebu Bekir bu rivaye­ti ihtiyar etmiştir. İkinci rivayete göre, caizdir. Nitekim İmam Şafîi, İbn Münzir ve ilim ehlinden bir cemaatin ictihadı bu doğrultudadır. Bunların delili, Zeyneb hadisidir.[147]

d) Malikilere. göre: İbn Kasım'dan yapılan rivayette, kadının kendi kocasına zekat vermesi caiz değildir. Aynı zamanda kocanında kendi karısına zekat vermesi caiz değildir. Çünkü kadının nafakası erkek üzerine vaciptir.

Sahnûn bu meseleyi İbn Kasım'dan sorarken, İmam Malik'ten duyup duymadığını da soruyor. İbn Kasım ona: "Bu mesele o kadar açık ve nettir ki, İmam Malik'ten sormaya gerek görmedim." diyor.[148]

 

Tahliller

 

912 nolu Zeyneb hadisi sahihtir ve istidlale salihtir. Ancak hadiste geçen "tasadduk"tan maksat hem farz, hem de tatavvu’ olan sadaka mıdır, yoksa sadece tatavvu' olan mıdır? Bu hususta farklı yorumlar yapılmıştır.

913 nolu Selman hadisini aynı zamanda Nesai, İbn Hibban, Darekutni ve Hakim tahric etmiştir; İmam Tirmizi'de hasenlemiştir.

 

Zekatü’l-Fıtr (Fitre)

 

İslamın muhtaçlardan yana gerçekleştirdiği yardım kol­larından biri de "Zekatü'1-Fıtr" veya "Sadaka-i Fıtr" diye anılan "Fitre"dir. Buna "Sadaka-i Re's" yani "Kişinin başının sadakası"da denilmiştir.

Bayram namazından önce çevredeki fakir ve muhtaçlara, sabah-akşam doyuracak şekilde mali yardımda bulunmanın sayılmayacak kadar faydaları vardır. En azından ekonomik denge­nin sağlanmasına destek olur, fakirle zengin arasındaki mesafeyi iyice kısaltıp kardeşlik duygularını geliştirir.

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

İbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle ha­ber vermiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, ramazandan ramazana fakir ve muhtaçlara verilmek üzere zekat-ı fıtri müslümanlardan köle, hür, erkek, kadın, küçük ve büyük (nisaba malik olan) her kişi üzerine hurma veya arpadan bir sa’ (olarak belirleyip) farz kıldı.[149]

Buhari'nin rivayetine göre: Ashab-ı Kiram Fıtr sadakasını bayramdan bir gün veya iki gün önce verirlerdi.

Said (r.a.) diyor ki:

"Biz zekat-ı fıtri yiyecekten veya arpadan veya hurma­dan veya kurutulmuş yoğurttan veya kuru üzümden bir sa' olarak çıkartıp (muhtaçlara verirdik)."[150]

Diğer bir rivayette ise, Ebu Said'in (r.a.) şöyle dediği tesbit edilmiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz aramızda iken biz zekat-ı fıtri taamdan bir sa' veya hurmadan bir sa' veya arpadan bir sa' veya kuru üzümden bir saf veya kurutulmuş yoğurttan bir saf çıkartıp (verirdik). Bizim bu şekil çıkarıp vermemiz Muaviye'nin Medine'ye gelmesine kadar sürdü. O şöyle dedi: "Ben Şam buğdayının iki müddünü bir sa’ hurmaya muadil görüyorum!" Böylece halk onun bu sözüyle amel etmeye başladı. Ben ise öteden beri neden ne kadar çıkartıp veriyordumsa yine öyle vermeye devam et­tim."[151]

Nesai ise Ebu Said'in (r.a.) şöyle dediğini nakletmiştir:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz sadaka-i fıtri taamdan bir sa' veya arpadan bir sa' veya hurmadan bir sa' veya kurutulmuş yoğurttan bir sa' farz kıldı."

Böylece fıtr konusunda "ekıt" yani kurutulmuş yoğurdun da asıl olduğu anlaşılıyor.

Darekutni'nin İbn Uyeyne tarikiyle Ebu Said'den yaptığı ri­vayette, adı geçenin şöyle dediğini nakletmiştir:

"Biz, Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz zamanında (sadaka-i fıtr olarak) sadece undan bir sa' veya hurmadan bir saf veya sülttan bir sa' (buğdaya benzer bir tür arpa), veya kuru üzümden bir sa' veya arpadan bir sa' veya kurutul­muş yoğurttan bir sa' çıkartıp (verirdik)."

Bunun üzerine İbnü'l-Medînî, Süfyan b. Uyeyne'ye diyor ki:

"Hiç kimse bu konuda undan söz etmiyor." Süfyan b. Uyeyne şu cevabı veriyor:

"Hayır, un da bu konu içindedir, yani sadaka-i fıtrda asıl olan maddelerden biridir."

Bu rivayetle ihticac eden Ahmed b. Hanbel, undan sadaka-i fıtr verileceğini belirtmiştir.

İbn Ömer (r.a.) diyor ki:

"Şüphesiz Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz sadaka-i fıtrin insanlar henüz (bayram) namazına çıkmadan önce ödenmesini emretti."[152]

İbn Abbas (r.a.) diyor ki:

"Rasulüllah (s.a.v.) Efendimiz, sadaka-i fıtri oruçluyu boş ve anlamsız söz ve davranışların (kir ve pasından) arındırmak, haya dışı şeylerin (is ve izinden) temizlemek ve miskinlere taam olmak üzere farz kıldı. Artık kim onu (bayram) namazından önce verirse, o makbul bir sadaka olur; kim de (bayram) namazından sonra verirse, o sadece sadakalardan bir sadaka olur."[153]

İshak b. Süleyman er-Râzî anlatıyor:

"Malik b. Enes'e: "Ya Eba Abdillah! dedim. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sa'ının miktarı ne idi?" Cevap verdi:

"Irak rıtlıyla beş rıtl ve bir de rıtlın üçte ikisi idi. Bunun bu kadar olduğunu ben takdir ettim."  Bunun üzerine ona dedim ki: 

"Ya Eba Abdillah! Sen kavmin şeyhine, ileri gelen fakihine muhalefet etmiş oldun" O da bana:

"Sözünü ettiğin şeyh kimdir?" diye sor­du. Ben de:

"Ebu Hanife'dir. O, bir sa'ın sekiz rıtl olduğunu söylemiştir." Bunun üzerine İmam Malik fazlasıyla öfkelendi ve sonra yanında oturanlara şöyle seslendi:

"Sen dedene ait sa'ı, sen amcana ait sa'ı, sen de nenene ait sa'ı getir!" Böylece birçok sa' (sa' miktarı ölçek) biraraya toplanmış oldu. Sonra İmam Malik o sa'ları getirenlere sordu:

"Bunlar hakkında hafızanızda ne gibi bilgi var?" Onlardan biri şöyle dedi:

"Babam, kendi babasından naklen bana haber verdi ki, dedem, Peygamber (s.a.v.) zamanında sadaka-i fıtri bu sa' ile verirmiş." Bir diğeri şöyle dedi:

"Babam, kendi kardeşinden naklen bana şöyle haber verdi:

"O, Peygamber (s.a.v.) zamanında bu sa' ile fıtrayı verirmiş." Bir üçüncüsü ise şöyle dedi:

"Babam kendi anasından rivayetle bana şu haberi ver­di: Annem fıtrayı bu sa' ile Peygamber, (s.a.v.) Efendimize teslim edermiş..."

Bunun üzerine İmam Malik devamla şöyle dedi:

"İşte ben bu sa’ların her birini beş rıtl ve bir de bir rıtlın üçte ikisi olarak hesaplayıp takdir ettim."[154]

 

Hadislerin Işığında Müctehid İmamların İhticac Ve İstidlalleri

 

a) Hanefilere göre: Sadaka-i fıtr (fitre) her hür olan müslümana, asıl ihtiyacından fazla nisaba malik olduğu takdirde vaciptir. Bunun nisabında nema (artma ve çoğalma) itibar edil­mez. Kurbanın vücubu ile akrabaya nafaka da aynı nisaba bağlı bulunuyor.

Sadaka-i fıtri, sadece şu dört maddeden vermek vaciptir: Buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm.

Buğdaydan yarım sa', diğerlerinden birer sa' verilir. Aynı za­manda buğday ve arpa unundan da verilebilir. Bunlardan aynen verilebileceği gibi, kıymetleri takdir edilerek nakit olarak da veri­lebilir.

Bir sa', Bağdad rıtlıyle yirmi estardır. Estar ise dört buçuk miskaldır.[155]

Sadaka-i fıtrin vücup vakti, bayram günü fecr-i sadık doğunca başlar. O bakımdan fecirden önce ölen kimsenin fitresi gerekmez; ama fecirden önce doğan veya İslama giren kimse için gerekir. Bununla beraber bayramdan bir gün veya birkaç gün önce vermekle bu vücup yerine gelmiş olur.[156]

b) Şafiilere göre: Ezher olan kavle göre, bayramın ilk gece­si vacip olur. Böylece güneş battıktan sonra ölen kimsenin fitresi çıkartılıp verilir; ama sözü edilen vakitte doğan çocuğun fitresi ge­rekmez. Bayram namazından sonraya geciktirilmemesi sünnettir. Bayram gününden sonraya bırakmak ise haramdır.

Kafir kimsenin fitre vermesi gerekmez; ancak müslüman kölesi ve müslüman yakını varsa, onların fitresini vermesi gere­kir. Kölenin de fitre vermesi gerekmez. Bayram gecesi ve bayram günü kendisinin ve nafakası vacip olanların nafakasından fazla bir yiyecek maddesi olmayan kimsenin fitre vermesi gerekmez. Aynı zamanda fitre olarak verilecek nisbetin, kişinin evinden, muhtaç olduğu hizmetçisinden fazla olarak artması şarttır.

Fitre verilen maddenin cinsi, üşür kapsamına giren şeylerdir. Aynı zamanda kurutulmuş yoğurttur. Bunlardan belde­nin kut'u [157] ana gıda ve geçim maddesi hangisi ise ondan ver­mesi vacip olur.[158]

Kut niteliğinde olan maddeden bir şa' verilir. Bir sa', 693 di­rhemdir ve böylece bir sa', iki kilo ikiyüz yirmibeş gram eder.[159]

c) Hanbelilere göre: Sadaka-i fıtr, müslüman olup bir gün ve bir gecelik yiyeceğinden fazla gıda maddesi bulunan kimseye farzdır. Aynı zamanda kişinin hem kendi fitresini, hem de nafa­kası kendisine vacip olan yakınlarının ve çocuklarının fitresini vermekle mükelleftir.

Sadaka-i fıtr, kut olarak belirlenen maddeden, ister buğday, ister arpa, ister hurma ve üzüm olsun bir sa' verilmesi gerekir. Kut olarak kurutulmuş yoğurtla geçinenler fitrelerini bu madded­en verirler. Aynı zamanda buğday ve arpa unundan da verilebilir. Kut olarak belirlenen maddelerin kendisi değil kıymetini takdir edip vermek caiz değildir.

Bayram namazına çıkmadan önce fitreyi vermek müstehabdır. Vücup vakti ise, ramazanın son günü güneş batınca başlar. Güneş batmadan önce doğan çocuğun ve İslama giren gayr-i müslimin fitre vermesi vacip olur. Güneş battıktan sonra ise vac­ip olmaz.

Bununla beraber fitreyi henüz vücup vakti girmeden bir, iki gün önce vermekle farz yerine gelmiş olur.[160]

d) Malikilere göre: Sadaka-i fıtr hür olup ödeme imkanı bulunan her müslümana vaciptir. Kendi kut'undan ve nafakası, kendisine gerekli olan yakınlarının nafakasından fazla bir miktar elinde bulunuyorsa, o takdirde vermesi vacip olur. Ancak bu faz­lalığın sırf bayramın birinci gününün kut'undan arta kalan nisbet olması söz konusudur.

Sadaka-i fıtır, kut olarak kullanılan şu dokuz maddeden ver­ilir:

"Buğday, arpa, buğdaya benzer bir tür arpa, darı, çavdar, pi­rinç, hurma, kuru üzüm, kurutulmuş yoğurt, kurutulmuş süt...

Bayram günü fecir doğunca fitrenin vücup vakti girmiş olur. Bayram namazından önce verilir. Bununla beraber bayramdan bir, iki gün önce vermek de kafi gelir, iki günden önce vermek ise, caiz değildir.[161]

Sözü edilen maddelerden kut olarak hangisi kullanılıyorsa, ondan bir sa' olarak çıkartılıp verilmesi gerekir.

 

Tahliller

 

919 nolu İbn Ömer hadisi sahihtir ve ihticaca salihtir. Sada­ka-i fıtrin farziyetine delalet etmektedir. Ancak İmam Ebu Hanife bunu vücuba hamletmiştir.                     .

922 nolu İbn Ömer hadisi sahihtir. İmam Şafii bayram na­mazına çıkmadan önce verilmesini istihbab anlamına hamlet­miştir.

 

Çıkarılan Hükümler:

 

1- Sadaka-i fıtr vacip veya farzdır. Davud ez-Zahiri'ye göre, müekked sünnettir.                                               

2- Sadaka-i fıtr'ın farz olduğunu belirtenlerin tesbit ve icti­hadı ağırlık kazanmıştır.

3- Sadaka-i fıtr yılda bir defa ramazandan ramazana verilir.

4- Bayram sabahı fecrin doğmasıyla farziyeti tahakkuk eder.

5- Bayram namazından önce verilmesi sünnet veya müstehabdır.

6- Bayramdan bir, iki gün önce verilmesinde bir sakınca yok­tur.

7- İmam Malik'e göre, iki günden daha fazla bir süre önce ve­rilmesi caiz değildir.

8- Sadaka-i Fıtr, asıl ihtiyaçtan fazla nisaba ulaşan nakit veya gayr-i menkulden verilmesi gerekir.

9- Müctehidlerin bir kısmına göre, asil ihtiyacından sonra bir günlük ve bir gecelik nafakası olan kimsenin vermesi gerekir. Birincilerin görüş ve ictihadı daha sahih ve isabetli kabul edil­miştir.

10- Asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı varlığı olan kimse hem kendinin, hem  de nafakası kendi üzerine gerekli olan yakınlarının fitresini vermekle yükümlüdür.

11- Sadaka-i Fıtr, fakir ve muhtaçların hakkıdır.

12- Vaktinde ödenmeyen sadaka-i fıtr kişinin üzerinde borç olarak kalır.

13- Sadaka-i fıtr, buğday arpa, hurma ve kuru üzümden ver­ilir. Ancak Ebu Hanife'ye göre, bu dört maddeden biri verile­bileceği gibi, bunların kıymeti takdir edilerek de verilebilir.

14- Diğer imamlara göre, bu dört maddeye kurutulmuş yoğurt, darı ve benzeri maddeler de dahildir.

15- İmam  Ebu  Hanife'ye  göre,  buğdaydan  yarım  sa', diğerlerinden bir sa’ verilmesi gerekir. Diğer imamlara göre hep­sinden de birer sa' verilmesi gerekir. Şöyle ki: Beldenin kut'u, yani ana gıda maddesi buğday ise, ondan, hurma veya kuru üzüm, ya da kurutulmuş yoğurt ise ondan verilmesi daha uygundur. Buğday, arpa ve benzeri hububatın unundan da verilebilir.

 



[1] Buhari, zekat: 41, 63, meğazi: 60, tevhid: 1, Müslim, iman: 29, 31, Ebu Davud, zekat: 5, Tirmizi, zekat: 6, Nesai, zekat: 46, İbn Mace, zekat: 1, Daremi, zekat: 1, 9, Ahmed: 1/233.

[2] Buhari, zekat: 1, murteddîn: 3, istisna': 2, Müslim, iman: 32, Ebu Davud, zekat: 1, Tirmizi, iman: 1, Nesai, zekat: 3, cihad: 1, Ahmed: 1/11, 19, 36, 48, 2/423.

[3] Kasani, Bedayiu's-Sanayi': 2/2, 3'den özetlenerek.

[4] Mecmeu'l-Enhür: 1/192, 193.

[5] Şeyhülislam Zekeriya el-Ansari, Minhacü't-Talibin: 29.

[6] Muvafakuddin İbn Kudamî, eş-Şerhül-Kebir: 2/436-440.

[7] Abdurrahman el-Ceziri, el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l- Arbaa: 1/591.

[8] Buhari,  Ebu Davud/zekat: 5. Nessi/zekat: 5, 10. Ahmed: 1/100, 102, ,110,119

[9] Ebu Davud/zekat: 5/12. Nesai/zekat: 8. Ahmed: 5/230, 233, 240, 248, ' 288

[10] Ebu Davud/zekat: 5, 12. Nesai/zekaî: 8. Ahmed: 5/230, 233, 240, 248, 288.

[11] Mecmeu'l-Enhür: 1/197-200.

[12] el-Gamravi, es-Siracü'l-Vehhac Ala Metni'l-Minhac: 116-119'dan özetlenerek.

[13] Bilgi için bak: İbn Kudame, el-Muğni: 2/439-472.

[14] Bilgi için bak: Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 2/306- 314.

[15] Bilgi için bak: Zadü'l-Mead, zekat bahsi

[16] Şevkani, Neylü’l-Evtar: 4/149.

[17] Zehebi, Mizanü'l-İ’tidal: 1/514, 1918 nolu Hasan.

[18] Nesai, zekat: 12. Ahmed: 4/315.

[19] Nesai, zekat: 12, Ebu Davud, zekat: 5, Ahmed: 4/315.

[20] Müsned-i Ahmed: 5/142.

[21] Müslim, zekat: 9, Ebu Davud, zekat: 11, Nesai, zekat: 16, 17, İbn Mace, zekat: 15, Ahmed: 2/249, 279, 470, 477.

[22] Buhari, Müslim, Müsned-i Ahmed, Neylü'l-Evtar: 4/153.

[23] Kasani, Bedayiu's-Sanayi': 1/35.

[24] Kasani, Bedayiu's-Sanayi’:1/34.

[25] Kasani, Bedayiu's-Sanayi': 1/34.

[26] Ebu Yahya Zekeriya Ensari, Fethü'l-Vehhab: 1/102.

[27] İbn Kudame, el-Muğni: 2/491'den özetlenerek.

[28] Abdurrahman el-Ceziri, el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa: 1/596.

[29] Tirmizi, zekat, Ebu Davud, zekat: 5, 11, Nesai, zekat: 18, İbn Mace, zekat: 4, 15, Daremi, zekat: 7, Ahmed: 1/18,92, 113, 121, 132, 145, 146, 148.

[30] Müsned-i Ahmed, Nesai.

[31] Müslim, zekat: 3, 6, Ebu Davud, zekat: 2, Nesai, zekat: 5, 18, 23, 24, İbn Mace, zekat: 6, 9, Daremi, zekat: 11, Taberani, zekat: 1, 2, Ahmed: 2/402, 403, 3/6, 30, 45, 49.

[32] Ebu Davud.

[33] el-Mevsalî, el-İhtiyarli-Ta'lîli'l-Muhtar: 1/110, 111.

[34] el-Gamravi, es-Siracü'l-Vehhac: 124.

[35] Müslim, zekat: 8, Ahmed: 3/341.

[36] Buhari, zekat: 55, Müslim, zekat: 8, Ebu Davud, zekat: 5,12, Tirmizi, zekat: 14, Nesai, zekat: 25, İbn Mace, zekat: 17, Daremi, zekat: 29, Ahmed: 1/ 145, 3/341, 353, 5/233.

[37] Müslim, zekat: 3, 6, Ebu Davud, zekat: 2, Nesai, zekat: 5, 18, 23, 24, İbn Mace, zekat: 6, 9, Daremi, zekat: 1, 2, Ahmed: 2/402 ,403, 3/16, 20, 45, 59, 73, 74,  79, 86.

[38] Sünen-i Esrem, Neylü'l-Evtar: 4/159.

[39] Ebu Davud, büyû’: 35, İbn Mace, zekat: 18, Taberani, müsakai: 1, 2, Ahmed: 2/24, 226, 367, 6/163.

[40] Tirmizi, zekat: 17, İbn Mace, zekat: 18.

[41] Tirmizi, zekat: 17, Nesai, zekat: 100.

[42] Ebu Davud, zekat: 17, Nesai, zekat: 27, Taberani, zekat: 34.

[43] Bilgi için bak: Kasani, Bedayiu's-Sanayi’: 2/53, 56, Mecmeu'l-Enhür: 1/215.

[44] Bilgi için bak: Ebu Zekeriya Yahya Nevevi, Minhacü't-Talibin: 27.

[45] Bilgi için bak: İbn Kudame, el-Muğni: 2/548-550.

[46] Bilgi için bak: Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 1/294.

[47] Bilgi için bak: el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa, 1/619.

[48] Zehebi, Mizanü'l-İ’tidal: 2/317, 3092 nolu Sakar.

[49] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/160.

[50] Zehebi, Mizanü'l-İ'tidal: 2/438, 4376 nolu Abdullah.

[51] İbn Mace, zekat: 20, Ahmed: 4/236.

[52] İbn Mace, zekat: 20, 21.

[53] Ebu Davud, zekat: 13, Nesai, zekat: 29.

[54] Mecmeu'l-Enhür: 1/217.

[55] Bilgi için bak: Ebu Zekeriya Nevevi, Minhacü’t-Talibin: 28.

[56] İbn Kudame, el-Muğni: 2/577, 578.

[57] Bilgi için bak: Neylü'l-Evtar: 4/164.

[58] Zehebi, Mizanü'l-İ'tidal: 2/310, 3872 nolu Sadaka.

[59] Bilgi için bak: Zehebi, Mizanü'l-İ’tidal: 4/193, 8810 nolu Münir.

[60] Buhari, zekat: 66, diyat: 28, 29, musakat: 3, Müslim, hudud: 45, 46, Ebu Davud, diyat: 27, Tirmizi, zekat: 16.

[61] Ebu Davud, imaret: 36, Taberani, zekat: 8, Ahmed: 1/306.

[62] el-Fıkhu Ala’l-Mezahibi'l-Arbaa: 1/614.

[63] el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa: 1/615.

[64] el-Fıkhu Alal-Mezahibi'l-Arbaa: 1/614.

[65] el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa: 1/613.

[66] Buhari, zekat: 20.

[67] Şafii, Buhari, kendi tarihinde.

[68] Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, Daremi, zekat: 12.

[69] Kasani, Bedayiu's-Sanayi': 2/33.

[70] Kasani, Bedayiu's-Sanayi': 2/51.

[71] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/170.

[72] Şevkani, Neylül-Evtar: 4/169.

[73] Bilgi için bak: Zehebi, Mizanü'l-İ’tidal: 1/513-515, 1918 nolu Hasan.

[74] Bilgi için bak: Zehebi, Mizanü'l-İ’tidal: 4/180, 8757 nolu Mendel.

[75] Geniş bilgi için bak: Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 1/284.

[76] Tirmizi, zekat: 21.

[77] Ebu Davud, İbn Mace, zekat: 41.

[78] Sünen-i Esrem, Neylü'l-Evtar: 4/170.

[79] Ebu Davud, İbn Mace, zekat.

[80] Feteva-yi Hindiyye: 1/190.

[81] Abdurrahman b. Muhammed (Buğyetü'l-Müşterşidin): 1/105.

[82] İbn Kudame, el-Muğni: 2/531, 532.

[83] Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 1/286, 287.

[84] Bilgi için bak: Zehebi, Mizanü'l-İ'tidal: 1/263, 264, 996 nolu Esas.

[85] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/170.

[86] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/171.

[87] Tevbe: 9/60.

[88] Bakara: 2/273.

[89] Buhari, zekat: 53, tefsir: 2, 48, Müslim, zekat: 101, 102.

[90] Ebu Davud, zekat: 26, Tirmizi, zekat: 23, İbn Mace, ticaret: 25, Ahmed: 3/ 114, 127.

[91] Ebu Davud, zekat: 24, Tirmizi, zekat: 23, Nesai, zekat: 90, İbn Mace, zekat: 26, Daremi, zekat: 15, Ahmed: 2/164, 192, 5/326.

[92] Ebu Davud, zekat: 24, Nesai, zekat: 91, Ahmed: 1/202, 4/224, 5/290, 362.

[93] Kasani, Bedayi': 2/43.

[94] Kasani, Bedayi': 2/43'den özetlenerek.

[95] Abdurrahman el-Ceziri, el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa: 1/625.

[96] İbn Kudame, el-Muğni: 2/526, 527, Ebu Davud.

[97] İbn Kudame, el-Muğni: 2/527.

[98] Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 1/297-299'dan özetlenerek.

[99] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/179.

[100] Bilgi için bak: Mizanü'l-İ'tidal: 2/62, 2816 nolu Reyhan.                                                    

[101] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/179.

[102] Müslim, zekat: 12, Ebu Davud, zekat: 28, imaret: 10, Nesai, zekat: 94, Ahmed: 1/52.

[103] Müslim, zekat: 167, Ahmed: 4/166.

[104] Ebu Davud, imaret: 10.

[105] Mecmeu'l-Enhür Şerhu Mülteka'l-Ebhur: 1/220.

[106] Bilgi için bak: el-Ümm: 2/58.

[107] İbn Kudame, el-Muğni: 2/517, 518’den özetlenerek.

[108] Abdurrahman el-Ceziri, el Fıkhu Ala'l mezahibi'l-Arbaa: 1/623'den özetlenerek.

[109] Bilgi için bak: Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/186.

[110] Bilgi için bak: C. Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı: 2/173.

[111] Sahih-i Müslim, zekat: 139.

[112] Müsned-i Ahmed: 7108 İsnad-ı sahih ile...

[113] Buhari, cumua: 29, humus: 19, fezail-i ashab: 9. Ahmed: 3/57, 76, 246.

[114] el-Cami'u li-Ahkami'l-Kur'an: 8/179, 180.

[115] Bilgi İçin bak: Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı: 2/174-706.

[116] Buhari, zekat: 49.

[117] Darekutni, Müsned-i Ahmed: 4/299.

[118] Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, nikah: 5, cihad: 12, İbn Mace, ıtk: 3.

[119] Ebu Davud, zekat: 26, Tirmizi, zekat: 23, İbn Mace, ticaret: 25, Ahmed: 3/ 114, 127.

[120] Müslim, zekat: 109, Ebu Davud, zekat: 26, Nesai, zekat: 80, Daremi, zekat: 37, Ahmed: 3/477, 5/60.

[121] Mecmeu'l-Enhür: 1/221.

[122] İbn Kudame, el-Muğni: 2/705'den özetlenerek.

[123] Abdurrahman, Buğyetü'l-Müsterşidîn: 105.

[124] Ebu Davud, Zekat: 25, İbn Mace, Zekat: 27, Taberani, Zekat: 29; Ahmed: 3/59.

[125] Buhari, Ta’likan.

[126] Müsned-i Ahmed, Ebu Davud, Menasik: 79.

[127] Ebu Davud, menasik: 79, 80.

[128] Haşiyetü't-Tahtavi: 392, Bedayiu's-Sanayi': 2/46.

[129] Zehebi, Mizanü'l-İ'tidal: 1/67, 225 nolu İbrahim.

[130] Buhari, zekat: 60, cihad: 188, Daremi, zekat: 16, Ahmed: 2/409, 44/4, 476.

[131] Tirmizi, zekat: 25, 60, Nesai, zekat: 97, Ahmed: 4/186.

[132] Buhari, zekat: 61, İbn Mace, libas: 25, Müslim, zekat: 169, hayz: 101, 102, Nesai, feri': 4, Ahmed: 6/429, 430.

[133] Buhari, Müslim: Ümmü Atıyye'den.

[134] Kasani, Sedayiu's-Sanayi': 2/49'dan özetlenerek.

[135] Abdurrahman, Buğyetü'l-Müsterşidîn: 106, 107'den özetlenerek.

[136] İbn Kudame, el-Muğni: 2/519'dan özetlenerek.

[137] Bilgi için bak: Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/193.

[138] Bilgi için bak: Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/195.

[139] Buhari, zekat: 61, 62, hibe: 7, nikah: 18, talak: 14, 17, feraiz: 19.

[140] Buhari, hibe: 30, cihad: 137, fezail-i ashab: 56. Müslim, hibat: 2, 4.

[141] Buhari, hibe: 30, cihad: 137, fezail-i ashab: 56, Müslim, hibat: 2, 4. Ebu Davud, zekat: 10, adahî: 20, Tirmizi, zekat: 32, Nesai, zekat: 100, İbn Mace, sadakat: 2, Ahmed: 2/7, 50.

[142] Buhari, hayz: 6, Müslim, iman: 132, lydeyn: 4, zekat: 46, 47, Tirmizi, zekat: 12, iman: 6, Nesai, zekat: 82, İbn Mace, fiten: 19, Daremi, zekat: 23, Ahmed: 1/376, 6/423.

[143] Müsned-i Ahmed, İbn Mace, Tirmizi.

[144] Buhari, nefakat: 2, Müslim, zekat: 95, Ebu Davud, zekat: 39, Nesai, zekat: 6, 53.

[145] Mecmeu'l-Enhür: 1/224.

[146] Şevkani, Neylü'l-Evtar: 4/199.

[147] İbn Kudame, el-Muğni: 2/513.

[148] Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra: 1/298'den özetlenerek.

[149] Buhari, zekat: 70, 71, 78, Müslim, zekat: 12, 13, 16, Ebu Davud, zekat: 18, İbn Mace, zekat: 21, Daremi, zekat: 27.

[150] Buhâri/, zekat: 73, Tirmizi, zekat: 35, Nesai, zekat: 33, 38, İbn Mace, zekat: 21, Ahmed: 6/347, 359.

[151] Nesai, zekat: 31, 33, Ahmed: 2/102, 137.

[152] Buhari, zekat: 74, 76, Müslim, zekat: 15, 22, 23, Ebu Davud, zekat: 19, 20, İbn Mace, zekat: 21, Ahmed: 2/21.

[153] Ebu Davud, zekat: 18, İbn Mace, zekat: 61.

[154] Darekutni, Neylü'l-Evtar: 4/207.

[155] Bir miskal, birbuçuk dirhem ve 4.8 gramdır. Böylece bir sa' yaklaşık ola rak üç kilo altıyüz küsur gram eder.

[156] Fetevay-i Hindiyye: 1/191, 192'den özetlenerek.

[157] Beldenin temel gıda maddesi.

[158] el-Gamravi, es-Siracü'l-Vehhac: 129, 130'dan özetlenerek.

[159] el-Gamravi, es-Siracü'l-Vehhac: 130.

[160] İbn Kudame, el-Muğni: 2/645-680’den özetlenerek.

[161] el-Fıkhu Ala'l-Mezahibi'l-Ârbaa: 1/629, 630'dan özetlenerek.