14- AHKAMI RİDDET VE MUREDDİN KATLİ 2

Ahkam-i Riddet ve Murteddin Katli 2

İlgili Hadisler 2

Müctehid İmamların Görüş ve İstidlalleri 2

Tahliller ve Rivayetler 3

Çıkarılan Hükümler 4

Kafir Ne İle Müslüman Olur?. 4

İlgili Hadisler 5

Müctehid ve İlim Adamlarının Görüş ve İctihadları 5

Tahliller ve Rivayetler 6

Çıkarılan Hükümler 7

Fasid (Bozuk, Geçersiz)  Şartla İslama İntisabı Kabul Etmek. 8

İlgili Hadisler 8

Tahliller ve Sonuçları 8

Çıkarılan Hükümler 9


14- AHKAMI RİDDET VE MUREDDİN KATLİ

 

Ahkam-i Riddet ve Murteddin Katli

 

Murted, müslüman olduğu halde dinden dönüp küfre giren kimse demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de murteddin durumu belirtilirken şöyle bu-yurulmaktadır: "Sizden kim dininden döner de kâfir olduğu halde ölürse, artık böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa gitmiştir ve işte cehennemlikler ve orada devamlı kalıcılar bunlardır." [1] Bu âyetin ışığında Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz: "Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz..." buyurmuştur. [2]

Bu âyet ve ilgili hadîse dayanan, yani bunlarla istidlal ve ihticac-da bulunan ilim adamları murteddin katlinin vacip olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Muâz, Ebû Musa ve îbn Abbas (Allah hepsinden razı olsun) da aynı görüş ve ictihad-dadırlar. Böylece bu mesele hakkında icma' vaki olmuş oluyor.

Dinden dönen kimsenin öldürülmesi için akıl ve baliğ olması şarttır. Aksi halde sadece te'dib cezası uygulanabilir. Bu da baliğ olma­yan çocuklar hakkında söz konusudur.

Riddet, İslâm hukukunda önemli bir yer işgal eder. Hemen hemen bütün müctehid imamlar bunu ayrı bir başlık altında ele alıp incelemiş ve açıklamışlardır. Zira islâm'a mensup olup sonra bu dinden döneri kimse önce münafık olduğunu ilân ediyor, sonra da hem itikadı zayıf kimselere, hem de islâm'a ısınan gayr-i müsiimlere kötü örnek oluyor. O bakımdan hakkında ağır bir müeyyide söz konusu olmuştur. [3]

 

İlgili Hadisler

 

Tabiinden İkrime'den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle haber vermiştir:

"Birkaç zındıkı alıp mü'minlerin emîri Hz. Ali'ye (r.a.) getir­diler. Hz. Ali onları ateşte yakıp hayatlarına son verdi. Bu haber ve olay İbn Abbas'a (r.a.) ulaşınca şöyle dedi: "Eğer ben (yetkili) olsaydım, onları yakmazdım. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendi­miz "Allah'ın ta'zibiyle azab etmeyin" buyurarak insanları ateşte yakmayı men'etmiştir. Onları elbette Öldürürdüm. Çünkü Resûlüllah (s.a.v.) "Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz" buyur­muştur. [4]

Ebû Musa'dan (r.a.) yapılan rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) ona şöyle emir vermiştir; "Yemene git..." Sonra da arkasından Muâz b. Cebel'i (r.a.) göndermiştir. Muâz Yemen'e ulaşıp Ebû Musa'nın yanına girince, ona bir yastık hazırlayıp koydu ve 'İn otur" dedi. O sırada Ebû Musa'nın yanında bağlı bir adam bulunuyor­du. Muâz (r.a.): "Bu nedir?" diye sordu. O da: "Bu yahudi idi İslâm'a girdi ve sonra (pişman olup) tekrar yahudi dinine dön­dü" diye cevap verdi. Muâz (r.a.) "Allah ve Resulünün hükmet­tiği şekilde bu adam öldürülmedikçe ben oturmam " dedi. [5]

Ahmed b7 Hanbel'in rivayetinde ise hadîsin son kısmı şu lâfızla tesbit edilmiştir: "Allah ye Resulünün dininden dönen kimseyi öldürün diye hükmetmiştir..."

Ebû Davud'un rivayetinde ise şöyle denilmektedir: "Ebû Musa'ya İslâm'dan dönen bir kişi getirildi. O da onu yirmi gece veya ona yakın bir süre İslâm'a davet edip dönüş yapmasını telkin etti ve sonra da Muâz geldi, o da onu İslâm'a davet .ettiyse de adam dönmekten kaçındı ve bunun üzerine (Ebû Musa veya Muâz).onun boynunu yurdu (katletti)."

Muhammed b. Abdillah b. Abdilkarî'den yapılan rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: "Ebû Musa (r.a.) tarafından bir adam Hz. Ömer b. Hattab'a gelmiş bulunuyordu. Ömer  (r.a.)  ondan (Yemen'deki) insanların durumundan sordu, o da haber verdi. Sonra Ömer (r.a.) ona:

- "Yeni bir haber var mıdır?" diye sordu. O da:

- "Evet vardır; bir adam İslâm'a girdikten sonra dönüp kâfir oldu" diye cevap verdi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) ona:

- "Peki ona ne yaptınız?" diye sordu. O da:

- "Onu yakınımıza çekip boynunu vurduk" diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a.)ı

- "Onu üç gan hapsedip ona her gün bir ekmek verseydiniz ve tevbe etmeye davette bulunsaydınız ya, belki tevbe edip Al­lah'ın emrine dönerdi. Allah'ım, ben (olaya) hazır olmadım ve haber bana ulaşınca razı da olmadım" dedi. [6]

 

Müctehid İmamların Görüş ve İstidlalleri

 

a) Hanefîlere göre, dinden dönen kimseye Önce İslâmiyet arzedi-. Ur. İsterse bu dönüş birkaç defa tekrar etmiş olsun, İslâm'a dönmesi is-tihbaben kendisine telkin ve tavsiye edilir.

İkinci defa dinden döndükten sonra tevbe ederse, imam (sultan veya hakim) onun hakkında dayak cezası uygular. Sonra da salıverir. Üçüncü defa dinden dönerse dayaktan sonra hapsedilir. Bu durumda halisane bir niyet ve tavırla İslâm'a dönerse artık serbest bırakılır. Bir daha dinden dönerse aynı şey uygulanır. Ama İslama dönmemekte inad ederse artık öldürülür. [7]

Hz. Ömer,"Hz. Ali ve İbn Ömer'e göre, üçüncü'dönüşten sonra tev-besi kabul olunmaz. Çünkü o bu durumda alaycı, olayı hafife alıcıdır, gerçek anlamda tevbe edici değildir. Ve öldürülür.

İslâm'dan dönüp küfre giderse yakalanır ve tevbe etmesi teklif ed­ilir. Mühlet isterse, üç giın hapsedilir. Üç günden sonra tevbe edip iki şehadet kelimesini açık ve net biçimde söylerse, artık öldürülmeyip serbest bırakılır.

Murteddi, İslâm'a dönmesini arzetmeden öldürmek,, mendup olanı terketmek olur. Bundan dolayı tazminat ve diyet gerekmez.

Kişi İslâm'dan dönüp küfre girince mülkü de kendisinden zail olur. Çünkü bu durumda o ölmüş hükmündedir, islâm'a dönerse mülkü kendisine avdet eder. İmameyne göre mülkü zail olmaz.

Murteddin İslâm dininde bağlı bulunduğu süre içinde kazandığı mal vârislerine verilir. Murted olduktan sonra kazandıkları beytülmale intikal ettirilir. İmameyne göre, bu da vârislerine intikal eder. Diğer üç mezhebe göre, müslümanlara fey' olup beytülmale intikal eder. [8]

b) Şâfiîlere göre, riddet (dinden dönme) niyet ile İslâm'dan kopup ayrılmakla ve bir de küfre delâlet eden bir söz veya fiille gerçekleşir. İsterse küfre açık biçimde delâlet eden sözü istihza veya inat veya itikat yoluyla söylemiş olsun farketmez. Meselâ kâinatı ya­ratıp düzen ve dengede tutan o yüce kudret sahibi Allah'ı veya peygam­berleri inkâr eden veyahut Peygamberi yalanlayan veya haramı helâl sayan kimse dinden çıkıp murted olur.

Ancak bu belirtilen durumlarda kişinin murted olabilmesi için aklî melekesi yerinde ergen bir mükellef olması şarttır. O bakımdan çocuğun, delinin ve tehdit edilip zorlananın riddeti sahîh değildir.

Sarhoşun riddeti sahihtir. Kendine gelip sarhoşluk hali gelince İslâm'a dönmesi teklif edilir.   .

Riddet konusunda şahitlerin şehâdeti yeterli sayılır. Riddet eden adamın bu durumunda red ve inkâr etmesine itibar edilmez. Şahitlikle hükmedilir.

Dinden dönen erkek ve kadının tevbe edip İslâm'a dönmeleri teklif edilir. Bu bazı fakihlere göre vâcib, bazısına göre ise müstehabdır. Diğer bir kavle göre murted ve murtedde üç gün bekletilir, bu süre içinde tevbe edip dönüş yaparsa serbest bırakılır; küfürde ısrar ve inad ederse katledilir.

Murteddin çocuğu müslüman sayılır. Bununla beraber bu mesele hakkında farklı görüş ve içtihatlar vardır. [9]

c) Hanbelîlere göre, riddet Allah'a ortak koşmak,  O'nun rübubiyetini inkâr etmek veya sıfatlarından bir sıfatı kabul etmemek veya Allah'a evlâd ve eş nisbet etmek veya bir peygamberi veya semavî kitabı inkâr etmek veya Kur'ân'dan bir âyeti red ve inkâr etmek veya Allah'a ve Peygambere sövmekle gerçekleşeceği gibi farz ibadetleri ka­bul etmemek, haram olan bir fiili helâl saymakla da gerçekleşir. [10]

d) Mâlikîlere göre, dinden dönüp murted olan kimse henüz baş kaldırmadan yakalanırsa erkek ise hemen öldürülür. Kadın ise cumhu­ra göre tevbe edip İslâm'a dönmesi teklif edilir. Kabul etmediği taktirde öldürülür. İmam Mâlik'ten yapılan bir rivayete göre, erkek olsun kadın olsun tevbe teklif edilmeden öldürülmez. Bu şarttır.

Irtidat eden, yani dinden dönen kimse baş kaldırıp savaşmaya başlarsa, artık yakalandığı taktirde tevbe teklif edilmeden Öldürülür. [11]

 

Tahliller ve Rivayetler

 

3 no'lu İkrime rivayeti sahihtir. Hadîs, ateş ile ceza vermenin har­am veya mekruh olduğuna delalet etmektedir.

Zindîk, Ebû Hatim Sicistanî'ye göre Farsça'dır, sonradan Arap-caya geçmiştir. Aslı "zende" , "kerd" dir. Daha çok hakkı red ve inkar edip kâinatın öncesizliğini ve sonrasızlığını inkâr eden mülhid hak­kında kullanılır. Bazı ilim adamlarına göre Allah'la birlikte başka ilâhların varlığına itikat eden kimse hakkında da kullanıldığı vakidir. Bunu Manî ve Mazdek itikadına bağlı olanlar, nur ve zulmete inanıp bu ikisinin birleşmesiyle kâinatın meydana geldiğini iddia edenlere nis-bette bulunanlar da olmuştur. Kısacası her müşrik hakkında kullanılabilir.

4 no'lu Ebû Saîd hadîsinin senedi hasendir. Bu konudaki ihtilafı bertaraf etmede delil olarak gösterilebilir. Nasıl zina, hırsızlık, kazf konularında kadın ile erkek arasında fark gözetilmemişse, riddet konu­sunda da gözetilmemelidir. Nitekim Ebû Saîd hadîsi buna açık biçimde delâlet etmektedir. Ayrıca Hafız İbn Hacer de aynı görüşü izhar etmiştir. [12]

Riddetten maksat, İslâm'dan çıkıp başka bir dine intisab etmek veya dinsiz kalmayı yeğlemektir. Zira    küfür tek bir millettir. O bakımdan yahudi veya hırıstiyan vatandaşın kendi dininden dönüp İslâm'a girme veya kendi dinini bırakıp başka bir dine intisap etmesi  riddet sayılmamıştır.

Yapılan rivayete göre, birkaç kişi Hz. Ali'ye (r.a.) gelip şu haberi verdiler:

-  "Ya Emîrel-mü'minîn! Mescidin kapısında beklemekte olan bir­kaç kişi bulunuyor ki, bunlar senin Rab olduğunu iddia ediyorlar ve Ali bizim Rabbımızdır diyorlar." Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) onları çağırdı ve:

- "Veyl olsun size, neler söylüyorsunuz?" dedi. Onlar da:

-  "Sen bizim rabbımızsm,  halıkımızsm, razıkımızsm" diye cevap verdiler. Hz. Ali (r.a.) onlara:

- "Yazıklar olsun size, ben de sizin gibi bir kulum; sizin gibi yemek yerim, sizin gibi su içerim. Allah'a itaat edersem, inşallah sevaba erişirim. O'na isyan edersem Onun azabından korkarım. Artık Al­lah'tan korkun ve islâm'a dönün" diye uyarıda bulundu.. Buna rağmen onlar islâm'a, Tevhîd'e dönmekten kaçındılar. Ertesi gün olunca Kam­ber gelip onların aynı şeyi iddia ettiklerini haber verdi. Hz. Ali (r.a.):

- "Onları benim yanıma getir" diye emretti. Aynı şeyleri hatırlatıp uyanda bulundu. Üçüncü gün yine uyarısını tekrarladı ve: "Eğe'r vaz-geçmeyip aynı iddiayı tekrarlarsanız sizi en kötü şekilde öldürtürüm" diye son ihtarını yaptı.  Onlar yine Hakk'a, Tevhîd'e dönmekten kaçındılar, Bunun üzerine Hz. Ali Mescid'le kendi konağı arasında bir çukur kazdırdı. Bol miktarda odun getirip yaktırdı ve o kişileri ateşe atıp yaktı."

Hafız Ibn Hacer bu rivayetin isnadının sahîh olduğunu belirt­miştir.

Müctehidlerin çoğuna göre zindîk de önce tevbe etmeye, pişmanlık duymaya çağrılır.. Inad ederse o taktirde öldürülür. Nitekim imam Şâfıî ile imam Ebû Hanîfe'nin görüş ve içtihadı bu anlamdadır. Ebû Hanîfe'den bunun hilâfına bir diğer rivayet daha bulunuyor.

-Hz. Ömer (r.a.) Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in: "Dinini değiştireni Öldürünüz" mealindeki hadîsini şu manada anlayıp yorumlamıştır: "Dini değiştirip dönüş yapmayanı öldürünüz." Nitekim 5 no'lu Mu-hammed b. Abdillah rivayeti bu manayı desteklemekte ve Hz. Ömer'in (r.a.) "Onu üç gün hapsedip her gün bir ekmek yedirseydiniz ve tevbe etmesi için teklifte bulunsaydınız ya... Umulur ki tevbe edip Allah'ın emrine dönerdi..." diyerek uygulamanın.böyle olmasını istemiş bulu­nuyor. Hanefî ile Şâfîî de bu rivayet ile istidlal etmişlerdir. Zira Hz. Ömer'in bu görüş ve içtihadına karşı sahabe-i kiram susarak katılmışlar ve böylece belirtilen görüş ve ictihad cumhurun görüş ve iç­tihadı olmuştur. [13]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Dinden dönüp murted olan kimseye tevbe edip islâm'a dönmesi teklif edilir. Böyle yapmak müstehabdır.

2- islâm'a döndükten sonra yine irtidad ederse, yine tevbe edip islâm'a rücu' etmesi teklîf edilir... Bu daha çok Ebû Hanîfe'nin görüşüdür.

3- ikinci defa irtidad edeni yetkili makam dayak ile cezalandırır. Tevbe edep islâm'a dönerse salıverir.

4- Üçüncü defa irtidad ederse, bu defa hem dayak, hem de hapisle cezalandırır. Tevbe edep islâm'a dönerse salıverir. Bu sayıyı artırmak mümkün...

5-  îrtidad eden tevbe etmeyip murted kalmakta ısrar ederse öldürülür,

6- Hz. Ömer, Hz. AH ve îbn Ömer'e göre, üçüncü defa irtidad ederse artık tevbesi kabul olunmaz ve öldürülür.

7- Murteddi, islâm'a dönmesini teklif etmeden Önce öldürmekten dolayı tazminat gerekmez. Çünkü bu teklif sadece müstehabdır.

8- irtidad edenin mülkü kendisinden zail olur. Çünkü o artık ölmüş hükmündedir. İslâm'a dönerse mülkü kendisine avdet eder.

9- Murteddin  irtidaddan  önce  kazandıkları  vârislerinedir. Irtidaddan sonra kazandıkları beytülmale intikal eder. (Bu maddeler Ebû Hanîfe'ye göredir).

10- îmameyn'e göre irtidaddan önce ve sonraki kazancının tamamı vârislerinedir.

11- Riddet niyet ile ve bir de küfre açık şekilde delâlet eden söz veya fiil ile gerçekleşir.

12- Küfre delâlet eden söz isterse alay, isterse inad, isterse itikadî anlamda olsun farketmez.

13-  Sarhoşun irtidadı sahihtir. Sarhoşluk hali geçince tevbe et­meye ve islâm'a dönmeye çağrılır.

14- Riddet konusunda şahitlerin şehadeti yeterli kabul edilir.

15- Riddei konusunda kadın ile erkek eşittirler.

16- Murteddin çocuğu müslüman sayılır.

17- imam Mâlik'e göre, irtidad eden erkek ise, tevbe teklif edil­meksizin öldürülür. Kadın ise tevbe teklif edilir, İslâm'a dönmesi teklif edilir.

18- irtidad eden kimse henüz yakalanmadan devlete baş kaldırırsa, o taktirde yakalanınca tevbe teklif edilmeden öldürülür.

19-  Allah'ın varlığını ve birliğim kabul etmemek küfürdür. Kişi bununla murted olur.

20- Allah'ın sıfatlarından bir sıfatını kabul etmemek de böyle...

21- Allah'a evlâd veya eş nisbet etmek de küfürdür.

22- Allah'a veya Peygamberine sövmek de küfür olup irtidadı sahîh kılar.

23- Dinen haram  olan  şeyi helâl  saymak, kabul  etmek de küfürdür.

24- Kur'ân'ı   küçümsemek,   hafife   almak  veya     bir   âyeti küçümsemek, beğenmemek de küfürdür.

25- Nass ile sabit olan bir hükmü red ve inkar etmek de küfürdür.

26- Peygamber   (s.a.v.)   Efendimize   hakaret   etmek,   O'nu küçümseyip alaya almak da küfürdür. [14]

 

Kafir Ne İle Müslüman Olur?

 

Şüphesiz İslâm dini her konuda olduğu gibi bu konuda da büyük bir rahatlık getirip sağlamıştır. Bir kâfirin İslâm'a girip müslim sayılması için sıkıcı bir merasime yer verilmemiştir. Çünkü İslâm'a göre niyet ve amel yeterlidir. Kişi diliyle İslâm'a girdiğini söylemesiyle veya iki şehadet kelimesini teleffuz etmesiyle müslüman kabul edilir. Bu arada yani müslüman olunca gusletmesi ve sünnet olması müs-tehabdır. Bununla beraber gusül ve sünnet hususunda birtakım farklı içtihatlar da ortaya çıkmıştır. Yeri gelince gereken açıklama yapılacaktır.

Hatta hadîslerin zahirinden, bir kâfirin "Ben şehadet ediyorum ki sen Allah'ın Resulüsün" demesiyle küfürden kurtulup İslâm'a girdiği anlaşılmaktadır. [15]

 

İlgili Hadisler

 

îbn Mes'ûd'dan (r.a.) yapılan rivayette adı geçen şöyle demiştir:

"Şüphesiz ki'azîz ve celîl olan Allah bir adamı cennete sok­mak için Peygamberini gönderdi. Peygamber (s.a.v.) kenîse (havra)ya girdi. Orada bir çok yahudiye tevrat okuyan bir yahu-di ile karşılaştı. Tevrat'ta Peygamber (s,a.v.) Efendimiz'in sıfa­tından söz eden âyetlere gelince okumayı kesip durdular. Yanı başlarında bir de hasta bir adam bulunuyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz onlara: "Size ne oldu da okumayı kesip durdunuz?" diye sorunca o hasta adam şöyle dedi: "Onlar bir peygamberin sıfatını açıklayan yere gelince okumayı kesip durdular" dedi ve sonra o hasta adam emekleyerek yaklaştı. Tevrat'ı alıp okumaya başladı, tâ ki Peygamber (s.a.v.) Efendi­miz'in sıfatıyla ilgili âyetlere geldi ki orada hem O'nun hem de ümmetinin sıfatları anılıyordu. Hasta adam: 'İşte bu sizin ve ümmetinizin sıfatıdır. Ben şehadet ediyorum ki Allah'tan başka ilâh yoktur ve sen de O'nun Resulüsün." Bunun üzerine Peygam­ber (s.a.v.) Efendimiz ashabına şöyle buyurdu: "Bu karde-şinizin durumuyla ilgilenin, ona sahip çıkın..." [16]

Ebû Sahr el-Ukaylî'den yapılan rivayette, adı geçen şöyle demiştir:

"Bedevilerden bir adam bana haber vererek dedi ki: Resû-lüllah (s.a.v.) Efendimiz hayatta iken, satmak üzere birşey (da­var veya herhangi bir madde) alıp Medine'ye getirdim. Satışımı tamamladıktan sonra kendi kendime "And olsun ki bu adam (Peygamber)le karşılaşıp O'ndan bir şeyler dinleyeceğim" de­dim ve derken Peygamber'e (s;a.v.) Ebû Bekir ile Ömer arasında birlikte yürürken rastladım. Onları arkadan takip etmeğe baş­ladım. Tâ ki yahudîlerden bir adama vardılar ki adam Tevrat'ı açmış, ölmek üzere olan, gençlerin en güzeli ve en yakışıklısı oğlundan ötürü okuyor ve kendi kendini ta'ziyede. bulunuyordu, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz o adama: 'Tevrat'ı indiren Al-lah için sana and veriyorum söyle, şu kitabında benim sıfat ve çıkışımla ilgili bir ayet buluyor musun?" diye sordu. O da başını yukarıya doğru kaldırıp "Hayır" diye cevap verdi. Bunun üzerine ölmek üzere olan oğlu şöyle dedi: "Evet Tevrat'ı indiren Allah'a yemin ederim ki biz kendi kitabımızda senin sıfatını ve çıkışını buluyoruz. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yok,tur ve Sen de O'nun Resulüsün..." Bunun üzerine Resû­lüllah (s.a.v.) Efendimiz yanındaki ashabına: "Şu yahudiyi (İslâm'a giren) kardeşinizin yanından kaldırıp uzaklaştırın" buyurdu ve sonra onun defin ve kabir işiyle meşgul olup na­mazını kıldı. [17]

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre, yahudi olan bir adam, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e: "Ben şehadet ediyorum ki sen Al­lah'ın Resulüsün" dedi ve bir süre sonra vefat etti. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ashabına: "Arkadaşınızın namazını kılın" diye buyurdu. [18]

îbn Ömer (r.a.) dan yapılan rivayette,- adı geçen diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Halid b. Velîd'i Benî Cüzeyme kabilesine gönderdi. Hâlid b. Velid (r.a.) onları İslâm'a davet etti. Onlar da "biz müslüman olduk" demesini iyi beceremedikleri için Onun yerine "Sa-be'nâ, sabe'nâ" (Sabia dinine girdik) dediler. Bunun üzerine Hâlid b. Velîd (r.a.) harekete geçip onları öldürdü ve esir aldı ve bizden her biri­mize esirini verdi. Tâ ki sabah oldu, Hâlid b. Velîd (r.a.) bizden her bi­rimizin kendi esirini öldürmesini emretti. Bunun üzerine ben: 'Vallahi ben kendi esirimi öldürmem ve arkadaşlarımdan da hiç biri kendi esiri­ni öldürmeye çektir" dedim ve tâ ki Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e vardık. (Durumu ona arz ettiğimizde) şöyle buyurdu: "Allah'ım Hâlid'in işlediği fiilden dolayı sana yönelip kendimi berî kılarım" ve bu cümleyi iki defa söyledi. [19]

 

Müctehid ve İlim Adamlarının Görüş ve İctihadları

 

Bir müslüman irtidad ettikten sonra tekrar'îslâm'a dönmek is­terse Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmesi kâfidir. Samimi olup olmadığı araştırılmaz. Bir kâfirin durumu da böyledir. Şehadet getirdikten sonra başka bir ik­rarına lüzum görülmeksizin şehadeti kabul edilir. Nitekim Resûlüllah  (s.a.v.) Efendimiz: "insanlarla, la ilahe illalllah demelerine ka­dar savaşmakla emrolundum. La ilahe illallah deyince artık kanlarım ve mallarını benden korumuş olurlar..." buyurmuştur. [20]

a) Hanefîlere göre. irtidad eden kimse, dönüş yapıp kelime-i şehadeti getirdiği taktirde islâm'a yeniden girmiş kabul edilir. [21]

Kafir olarak tanınan bir kişinin müslüman cemaatiyle birlikte na­maz kıldığı görüldüğünde onun müslüman olduğuna hükmedilir, imam Muhammed'e göre, yanlız başına İslâm kıblesine yönelmiş halde namaz kıldığı görülürse yine de müslüman olduğuna hükmedilir. en-Nâtıfî'ye göre, kâfir bir kişi namaz vaktinde münferiden olsa bile Kabe'ye müteveccihen namaz kılarsa islâm'a girdiğine hükmedilir.

Bunun gibi zinamı (gayr-i müslim vatandaş) bir müslümana uyup namaz kılarsa onun da İslâm'ı kabul ettiğine hükmedilir. Bu görüş daha çok Ebû Bekir Muhammed b. Fazl'a aittir.

Bezzaziye'de deniliyor ki: "Ölen bir hıristiyan için bir müslüman şehadette bulunarak onun İslâm'a girdiğini söylerse artık o müslüman sayılır. Ama ölen bir müslümanm murted olarak öldüğüne şehadet ederse, bu husustaki şehadeti kabul olunmaz. Zira müslümanlar haber-i vahide dayanarak onun namazını terketmezler.

İki hıristiyan ölen bir hıristiyamn islâm'a girdikten sonra öldüğüne şehadet ederlerse şahitlikleri kabul olunur. [22]

Böylece Hanefî mezhebine göre, kâfir kelime-i şehadeti getirme­kle islâm'a girmiş kabul edileceği gibi, cemaatle namaz kıldığı veyahut yalnız başına Kabe'ye yönelip namaz kıldığı görülürse, müslüman olduğuna hükmedilir.

Bir putperest "lâ ilahe illallah" derse müsîüman olur. Sonra bun­dan rücu' ederse hakkında murted hükmü uygulanır.

Yahudi ve hıristiyan kimselerin sadece "lâ ilahe illallah" demeleri yeterli kabul edilmez. Zira onlar zaten Allah'a inanıyorlar. Buna "Muhammedün Resûlüllah" cümlesini de eklerlerse ancak müslüman olduklarına hükmedilir.              

el-Hâniye kitabında meşayih-i fukahanın bir kısmından şöyle rivayet edilmiştir: "Bir yahudi "ben islam dinine girdim" derse, artık onun islâm olduğuna hükmedilir. Mecûsî de "ben müslümanım" derse onun da islâm olduğuna hükmedilir. Ve aynı zamanda bir kâfir, "Hz. Muhammed'in inandığına ben de inandım" derse o da müslüman olmuş kabul edilir. Yine bir kâfir "Allah birdir" derse müslim kabul edilir. Ama bir müslümana  "senin  dinin  haktır"  derse  İslâm'a  girmiş sayılmaz." [23]

b) Hanbelîlere göre kişinin riddeti sübut bulduktan sonra Al­lah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de (s.a.v.) Allah'ın pey­gamberi bulunduğuna şehadet etmesiyle islâm'a dönmüş olur. Artık bu dönüşüyle samimi olup olmadığı araştırılmaz.

Bir kâfir de böyle şehadette bulunursa İslâm'a girmiş kabul edilir. Kâfirin sadece Muhammed'in Resûlüllah olduğuna şehadet etmesi yet­erli midir? Bu hususta iki rivayet mevcuttur. Birine göre İslâm'a girmiş kabul edilir. Diğerine göre, Allah'ın birliğine de şehadet etmesi gerekir. [24]

İslâm'a giren tevhîd ehlinden değilse, sadece Hz. Muhammed'in ri-saletini tasdik etmeleri yeterli olmaz. Allah'ın birliğine de şehadet et­mesi gerekir. Sahîh olan da budur.

Kâfir olan kişi ister darü'l-harpte, ister darü'l-islâmda olsun, ce-matle veya münferiden namaz kıldığı takdirde İslâm'a girdiğine hükmedilir.

Zekât, oruç ve hac ise kişinin İslâm'a girdiğine kesin delil sayılmaz. O bakımdan hacca giden veya oruç tutan veyahut zekât veren bir kâfirin İslâm'a girdiğine hükmedilmez. Namazı ise kıblesiyle, rüku' ve secdeleriyle yerine getirdiği taktirde hükme medar olur, yani İslâm'a girdiğine hükmedilir. [25]

c) İmam Şafiî'ye göre, kâfir kişi dârü'l-harpte namaz kılarsa islâm'a girdiğine hükmedilir. Dârü'l-İslâm'da namaz kılarsa İslâm'a girdiğine hükmedilmez. [26]

Böylece İmam Şafiî namaz kılmayı hükme medar saymamıştır. Daha çok kelime-i şehadeti getirmesi söz konusudur. [27]

 

Tahliller ve Rivayetler

 

12 no'lu îbn Mes'ûd hadîsini aynı zamanda Taberânî tahrîc etmiştir. Mecmeu'z Zevâid'de, hadîsin,isnadında Atâ ibn Sâib bulun­duğu ve bu zatın bazan hadîsleri birbirine karıştırdığı belirtilmiştir. [28]

Ata' aslında Tabiînin ileri gelen ilim adamalarından biridir. Ne var ki Ömrünün sonuna doğru hafızası kısmen değişmiştir. O bakımdan Ahmed b. Hanbel: "Ata'dan daha önceleri yapılan rivayet sahihtir. Son­raları yapılan rivayete itibar edilmez" demiştir. Yahya b. Maîn ise onun rivâyetiyle ihticac olunmaz diyerek görüşünü belirtmiştir. Buharı de onun hafızası değişikliğe uğramadan önceki hadîsleri sahihtir diyerek sonraki hadîslerinin sahîh olmayacağına işarette bulunmuştur.

Ata'm her gece bir hatim yaptığı söylenir. Hafızası değişikliğe uğramadan hep sika olarak anılmıştır. Ebû Hatim ile Nesâî de aynı görüştedirler. [29]

O bakımdan ibn Mes'ûd hadîsi istidlale pek sâlih görülmemiştir. Ancak bunu destekler anlamda Sahr ve Enes hadîsleri bulunuyor.

13 no'lu Sahr el-Ukaylî hadîsine gelince, Mecmeu'z-Zevâid'de, Ebû Sahr'in maruf olmadığı kaydedilmiştir. Ama geriye kalan ricalinin hep­si rical-i sahîhtir.

Buharî, Müslim ve îbn Hibban ise, Ebû Sahr'in Resûlüllah'm (s.a.v.) sohbetine eriştiğini kesin bir anlatımla belirtmişlerdir. O bakımdan bu hadîsin istidlale salîh olduğu söylenir.

14 no'lu Enes hadîsini aynı zamanda Ebû Yala tahrîc etmiş bulu­nuyor, îsnadındaki ricalin hepsi sahîhtir. Böylece bu baptaki hadîslerin biri diğerine şehadet etmekte ve kuvvetlendirmektedir.

Bu bapta birkaç rivayet daha bulunuyor:

imam Mâlik'in ensardan bir zattan tahrîc ettiği bir hadîs de deni­liyor ki: "Ensardan bir adam kendisine ait bir cariye ile birlikte Pey­gamber (s.a.v.) Efendiiniz'e geldi ve şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Benim üzerime vâcib olan bir mü'mine cariye azad etmekliğim vardır; bu ca­riyeyi azad edeyim mi?" Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o cariyeye sordu:

- Allah'tan başka ilâh olmadığına şehadet ediyor musun?

- Evet, ediyorum diye cevap verdi.

- Muhammed'in Resûlüllah olduğuna şehadet ediyor musun?

- Evet ediyorum...

- Ölümden sonra dirüip kalkmaya imân ediyor musun?

- Evet ediyorum...

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o adama: "Sen bu cariyeyi azad et (hürriyetine kavuştur)" buyurdu. [30]

Buna benzer bir diğer hadîsi Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Bir adam Arap olmayan siyahı bir cariyeyle birlikte Peygam-ber'e (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Doğrusu üzerimde vacip olarak bir mü'mine cariyeyi azad etmekliğim var (ne buyurursu-ruz)?" Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o cariyeye sordu: "Allah nered­edir (yani Allah'ı biliyor musun)?11 O da şehadet parmağıyla göğe işaret etti. Sonra Resûlüllah (s.a.v.) ona: "Ben kimim?" diye sordu. Cariye yine şehadet parmağıyla önce Resûlüllah'ı sonra da göğü gösterdi, bununla O'nun Resûlüllah olduğunu anlatmak istedi. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o adama: "Bu cariyeyi azad et" diye buyurdu. [31]

Ayrıca Müslim, Malik, Ebû Dâvud ve Nesâî'nin tahrîc ettikleri Muâviye b. Hakem es-Sülemî'nin rivayetinde deniliyor ki: "Muâviye b. Hakem'in bir keffaretten dolayı azad etmek istediği bir cariyeye Resûlüllah (s.a.v.) sordu:

- Allah nerede?

- O göktedir (yani saltanatını gök üzerine kurmuştur).

- Ben kimim?

- Sen Resûlüllahsın, dedi.

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) o adama: "Bunu azad et" diye buyurdu. [32]

15 nolu İbn Ömer hadîsi sahihtir. Metinde geçen "sabe'na, saba'na'" lafızları "sabia dinine girdik, sabia dinine girdik" demektir. Zira cahiliye devri insanları İslâm'a girenler için "sâbiûn, sabiîn sıfatlarını kullanmışlardır. Bununla "Biz müslüman olduk" demek iste­mişlerdir. Ne var ki Hâlid b. Velîd bu sözü ciddiye almayarak onlardan bir kısmını öldürmüş bir kısmını da esir almıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) onların bu kelimeyle ne kasdettiki erini çok iyi bildiğinden Hâlid'in ne kadar fahiş bir hata yaptığına işarette bulunmuş ve aynı za­manda onun bu fiilinden Allah'ı şahit tutarak taberri etmiştir. (Bu olayı sevmediğim bildirmiştir.) [33]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Irtidad eden kimse kelime-i şehadeti getirdiği taktirde İslâm'a girmiş kabul edilir.

2- Kâfir bir kişinin cemaate katılıp namaz kılması islâm'a gir­diğine yeterli delil sayılır ve müslümn olduğuna hükmedilir.

3-Yalnız başına İslâm kıblesine yönelip rüku' ve secdeli namaz kılan kâfir de islâm'a girmiş kabul edilir. Bu imam Muhammed'e göredir,

4- Zimmî (gayr-i müslim) vatandaş bir müslümana uyup namaz kılarsa, islâm'a girmiş kabul edilir.

5- Ölen bir hıristiyanm islâm'a girdikten sonra öldüğüne bir müslüman şehadette bulunursa, şehadeti kabul edilir.

6- Ölen bir müslümanın murted olarak öldüğüne bir kişi şehadet ederse kabul olunmaz.

7- İki hıristiyan ölen bir hıristiyanm islâm'a girdikten sonra öldüğüne şehadet ederse, kabul edilir. Bütün bu maddeler Hanefîlerin görüşüdür.

8- Bir putperest sadece "lâ ilahe illallah" derse, müslüman olduğu kabul edilir.

9- Bir yahudî veya hıristiyan sadece "Muhammedün Resûlüllah" deyip şehadette bulunursa, müslüman olduklarına hükmedilir. Çünkü zaten Allah'a inanıyorlardır.

10- Bir yahudî veya mecusî "Ben islâm dinine girdim" derse bu yeterli sayılır.

11- Bir kâfir "Hz. Muhammed'in inandığına ben de inandım" derse, onun müslüman olduğuna hükmedilir.

12- Tevhid ehlinden olmayan bir kişinin sadece Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul etmesi yeterli değildir. Tevhîd ehlinin ise yeter­lidir.

13- Zekât, oruç ve hac ibâdetini yerine getiren bir kâfirin müslüman olduğuna hükmedilmez.

14- imam Şafiî'ye göre, kâfir bir kişi darü'l-harpte namaz kılarsa islâm'a girmiş kabul edilir. Darü'l-Islâm'da kılarsa islâm'a girmiş ka­bul edilmez.

Böylece imam Şâfıî sadece namaz kılmayı yeterli bulmuyor; darü'l-islâm'da zevahiri kurtarmak için kılmış olabileceği ihtimalinin ağır bastığım belirtiyor. [34]

 

Fasid (Bozuk, Geçersiz)  Şartla İslama İntisabı Kabul Etmek

 

îslam dini bütün esas ve kurallarıyla ilâhîdir. Kitap ve Sünnet bu dinin değişmez iki ana kaynağıdır. Bu kaynakları tahribe, değiştir­meye, bozmaya ve kendi mantık ve aklına göre yorumlamaya kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur. Ancak îslâm fıkhı fer*î meseleleri kendinden to­playan bir bölümdür. Kitap ve sünnette açık ve net şekilde çözümünü bulamadığımız bir meseleyi ya ana kaideye çevirmek veyahut ona yakın bir asla kıyas etmek suretiyle çözme sistemi, ümmete rahatlık ve ko­laylık sağlansın ve ilmî araştırmalar dondurulmasın, ortaya çıkacak olan yeni yeni mesele ve olayların çözümü kolaylaşsın diye kurul­muştur. Ve bu sistem kıyamete kadar geçerliliğini koruyacaktır.

Böylece îslâm fıkhı (hukuk sistemi) iki asıl kaynak olan kitap ve sünnete ve fer'î kaynak sayılan icma' ve kıyasa, sağlam ve yararlı örfe dayanmaktadır. Kitap ve sünnetteki nassa dayalı olan hükümleri asla değişmez ve değiştirilemez. Örfe dayalı olan hükümleri örfün değişmesiyle değişebilir.

Ayrıca islâm'a kalbi ısınıp kendi istek ve iradeleriyle bu dine inti­sap etmeyi bazı fâsid (bozuk ve geçersiz) şart veya şartlarla kabul edebileceğini taklîf eden gayr-i müslimlere ilk adımda bir kolaylık ve rahatlık göstermek, onları ürkütmemek için ileri sürdükleri fasid şart veya şartlar uygun kabul edilebilir. Zira henüz îslâm esaslarını bilmeyen, taşıdığı hükümlerin bütünüyle adalet, denge ve düzeni ayak­ta tutmaya yönelik bulunduğundan habersiz olan, sonra da bazı farz veya vacibleri kendi kısır mantığına sığdıramayanlar îslâmiyeti kabul ettikten sonra yavaş yavaş kalbinde kök salan imânı onu salîh amellere heveslendirir ve İslâmın ilâhî olan sistemine kalbini ve kafasını açık tutmaya yönlendirir. Böylece ileri sürdüğü fasid şart kendiliğinden geçersiz ve anlamsız kalır.

Bu din adına bir taviz sayılmaz, dine yaklaştırıp ısındırma ve her yanı ve yönüyle rahmet olan sistemin ferahlatıcı havasına sokma hik­metini yansıtır.

îslâm ülkesinde doğmuş, müslüman bir ana ve babadan dünyaya gelmiş bir müslümana böylesine fâsid bir şart kapısı açmak, din adına taviz olur ve bu çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. [35]

 

İlgili Hadisler

 

Nasr b. Asım el-Leysî'den yapılan rivayette, adı çeçen de kendi kabilelerinden bir adamdan rivayetle şu haberi vermiştir: "Adam kalkıp Peygamber (s.a.v.) Efendimize gelerek müslüman oldu. Ancak şu şartı ileri sürdü: Sadece İki vakit namazı kılmakla (yetineceğim). Peygamber (s.a.v.) Efendimiz onu İslâm'a bu şart ile kabul etti."[36]

Diğer bir rivayette ise "sadece bir vakit namaz kılmak üzere... " diye şart koştu.

Vehb'den yapılan rivayette, adı geçen diyor ki: i/z. Câbir'den Sakîf kabilesi bey'at ettiği zaman takındıkları tavırdan sordum. Câbir (r.a.) şu cevabı verdi: ITBu kabile Peygamber (s.a.v,) Efen-dimiz'e karşı zekâtsız ve cihadsız olmak üzere bey'ati şart koştular." Hem Câbir (r.a.) bu bey'atten sonra Peygamber'in (s.a.v.) şöyle dediğini duymuştur: "Onlar ileride hem zekât ve­rirler, hem de cihada katıldılar..." [37]

Enes (r.a.) den yapılan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, bir adama: "islâm'a intisap edip müslüman ol" dedi. O da (çaresizlik içinde): "Kendimi istemiyerek kerhen girmiş görüyorum" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ona: isteksiz de olsan İslâm'a gir" diye buyurdu. [38]

 

Tahliller ve Sonuçları

 

Bu üç hadîs, kâfirin îslâmiyeti veya Hz. Peygamber'e (s.a.v.) bey'ati bâtıl bir şart ileri sürmek suretiyle kabul etmeye yanaşacağını üeri sürmesinin caiz olduğuna delâlet etmektedir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz îslâmiyetin derin hazzını henüz almayan, onun rah­met havasını dosdoğru teneffüs etmeyen bu kişilere karşı çok mülayim davranmış ve ileri sürdükleri fâsid ve batıl şartı kabul buyurmuştur. Aynı zamanda şart ve ortamın tesiri altında kalıp istemiyerek, kerhen İslâm'a giren bir kişinin de bey'atini kabul etmenin caiz olduğu anlaşılıyor.

28 no'lu Nasr hadîsini Ahmed b. Hanbel tahrîc etmiştir. Bu hadîsin zayıf olduğuna dair bir tesbite rastlanmamıştır. O bakımdan hasen-sahîh olduğu anlaşılıyor. Ancak bu hadîsin, Ebû Davud'un tahrîc ettiği hadîsle te'lîfi gerekmektedir. Zira Ebû Davud'un tahririnde şöyle denilmektedir: "Sakif kabilesinden temsilci olarak gelen Peygamber (s.a.v.) Efendimizin huzuruna varınca, Efendimiz onları kalpleri daha incelsin diye- Mescid'e indirdi. Onlar da (İslam'a girmek ve bey'at et­mek için) cihada çıkmamaları, uşur (zekât) vermemeleri,, ve namaz kılmamaları şartını ileri sürdüler. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de: "Cihada çıkmamanızı, uşur (zekât) vermemenizi sizden yana kabul ediyorum. Ama-içinde rüku" (namaz) olmayan bir din (ve dindarlık) da hayır yoktur" buyurdu. [39]

Nasr hadîsinde ise iki veya bir vakit namaz kılmayı şart koştukları ve Peygamberin de onların bu şartını kabul ettiği belirtiliyor. O halde hayrın olumsuzluğu namaz kılmamayı şart koşanın İslâm'a girmesini kabul etmenin caiz olmadığını gerektirmeyeceği sonucu or­taya çıkıyor.

29 no'lu Vehb hadîsinin isnadında bir beis yoktur. Ebû Davud'un yukarıda tahrîc ettiği hadîsi ise Hasan el-Basrî Osman b. Ebî As'dan rivayet etmiştir. Bazı ilim adamlarına göre, Hasan eî-Basrî hadîsi Os­man b. Ebî As'dan işitmemiştir. Bununla beraber ilim adamlarının çoğu hadîsi istidlale salîh görmüşlerdir. [40]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- İslâm bütün esaslarıyla ilâhîdir.

2- Nassa dayalı hükümlerde içtihada cevaz yoktur.

3- Örfe dayalı hükümler örfün değişmesiyle değişebilir.

4- Henüz İslâm'ın derin hazzını almamış gayr-i müslimler bir­takım bâtıl şartlarla İslâm'a girmeyi ileri sürerlerse kabul edilebilir.

5- Mesalâ hac veya zekât farzlarını yerine getirmemek şartıyla İslâm'a girerim diyen kimsenin bu şartı kabul edilir.

6- Namaz kılmamak şartıyla derse, ilim adamlarının farklı görüş ve içtihatları vardır: Kimine göre kabul edilir, kimine göre kabul edil­mez...

7- İslâm'a göre ileri sürülen bu ve benzeri şartlar fâsid ve bâtıldır. Gerçekte bir hüküm ifade etmez.

8- Önce birtakım şartlarla İslâm'a giren kimse, sonra bu dinin ilâhî havasını safıyetiyle teneffüs etmeye başlayınca kendiliğinden ileri sürdüğü şartın anlamsızlığım ve geçersizliğini anlar.

9- Nitekim Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ileri sürülen bâtıl şartı kabul ettikten sonra, "bunlar yakında yapmayacağız, yerine getirme­yeceğiz dedikleri farzları yapmaya başlıyacaklardır" buyurarak konuyu neticesiyle değerlendirmiştir.

10- İslâm'a girdikten veya İslâm ülkesinde müslüman ana-babadan dünyaya gelip ergen olduktan sonra şu farzı yaparım, şu farzı yapmam diye bir şart ileri süremez, buna cevaz yoktur.

11- İslâm'a girdikten sonra birtakım bâtıl şartlar ileri sürenler tevbeye ve bu sözlerinden rücu'a davet edilirler. İnad ettikleri taktirde haklarında murted hükmü uygulanır.

12- İslâmı din olarak seçtikten sonra bir kavim veya millet İslâm'ın bazı şart ve hükümlerini yerine getirmeyeceğini ilân ederse, tenkil edilirler. Yani ibret-i müessire olacak bir ceza verilir. [41]

 



[1] Kur'an-ı Kerim, Bakara Suresi: 217

[2] Buharî/cihad: 149, İ'îisam: 28, İstitabe:2. Ebû Davud/hudûd:1. Tirmizî / hudûd: 25. Nesâî/tahrîm: 14. tbn Mâce/hudüd: 2. Ahmed: 1/2,7,282. 5/231.

[3] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[4] Buharî / murteddîn: 2

[5] Buharî / istitabe: 2. Müslim/imaret: 15. Ebû Davud/hudûd: 1. Ahmed: 4/409.

[6] Şafiî. Neylü'l-evtâr: 7/217.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[7] Mecmeu'l-enhur: 1/620,621

[8] Mecmeul-enhur: 1/620,622.

[9] Ebû Zekeriya Nevevî / Minhacütîalibîn: 12. Şeyhülislam Zekeriya Ensarî /Menhec: 114. Mısır:?

[10] Şemsüddin İbn Kudama /eş-Şerhülkebîr: 10/74,75. Beyrut: 1403

[11] İbn Rüşd / Bidayetü'l-Müctehid; 2/459. Beyrut:1398.1978

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[12] Bilgi için bkr. Neylü'l-evtâr: 7/219

[13] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[14] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[15] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[16] Ahmed:6/25

[17] Ahmed: 5/411. Tirmizî /adâhî: 7

[18] Ahmed: 2/290,381.3/296.

[19] Buharı/ahkâm: 35, cizye: 11, meğâzî: 58. N/kudat: 17

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[20] Buharî / iman: 18,28, salât: 28, zekât: 1, i'tisam: 2,28. Müslim / iman:32,36. Ebû Davucl/cihad:95. Tirmizî/tefsir: 1,3. Dâremî/siyer: 10. Ahmed:4/8

[21] Mecmeu'l-enhür: 1/6330

[22] Mecmeu'l-enhür: 1/627

[23] Mecmeu'l-enhür: 1/627,628.

[24] İbn Kudama/el-Muğnî: 10/101.

[25] Bilgi için bkz: İbn Kudama / el-Muğnî: 10/100-103.

[26] İbn Kudama/ei-Muğnî: 10/103

[27] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[28] Şevkânî / Neylül-evtâr: 7/223.

[29] Zehebî/Mîzanü'l-i'tidal: 3/70-5641 no'lu Ata'

[30] Ahmed: 3/451. Taberânî /ıtık: 9..Muvatta

[31] Taberânî/ıtık: 8,9. Dâremî / nuzûr: 10. Ahmed: 2/291, 3/451, 6/263.

[32] Neylü'l-evtâr: 7/223

[33] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[34] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[36] Müsned-i-Ahmed: 5/363.

[37] Ebû Davud / imaret: 26. Ahmed: 3/341

[38] Ahmed: 3/109,181

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[39] Ahmed: 4/218. Ebû Davud. Neylü'l-evtâr: 7/226

[40] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[41] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/