17- ÇALGI ALETLERİ 2

Çalgı Aletleri 2

Çalgı ve Çalgı Aletleri: 2

Konuyla İlgili Hadisler 3

Müctehidlerin İstidlal ve Görüşleri 4

Tahliller ve Rivayetler 4

Çalgıya, Musikîye Cevaz Verenlerin Yorum ve Görüşü: 7

Çıkarılan Hükümler 7

Gurbette Olan Yakının Tef Çalarak Karşılama. 8

Konuyla İlgili Hadis. 8

İlim Adamlarının İstidlal ve Yorumları 8

Tahliller 8

Çıkarılan Hükümler 9


17- ÇALGI ALETLERİ

 

Çalgı Aletleri

 

Daha çok müzik sesleri çıkaran aletlere bu isim verilmiştir. Arapça'da buna "aletü'1-lehv" denilir. Çalgı aletlerinin tarihi çok gerilere uzanır. Yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. III. bin yıldan kalma kral mezarlarında çok çeşitli çalgı aletlerine rastlanmıştır. Taş, kemik tahta, kiriş, demir, kurutulmuş topraktan çeşitli çalgı aletleri ortaya çıkmıştır. Eski çağlarda Çinliler ve Hintliler, ortaçağda ise Araplar çalgı aletleriyle geniş çapta meşgul olmuş ve birtakım sınıflandırmalar yapmışlardır.

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında araplar, arasında telli ve derili birçok çalgı aleti kullanılıyordu. Günümüzde de nefesli, dilli, ağızhklı, klavyeli gibi birçok çalgı aleti bulunuyor.

Hadislerde ise çalgı aletleri maazif, mizmar, zemare, dufuf, kûbe, tabi, gubeyra gibi isimlerle anılmıştır. Ayrıca kanin ve tanbur isimlerine de yer verilmiştir.

Meazif: Ma'zefin çoğuludur. Bu kimine göre, bütün çalgı aletlerinin ortak ismidir. Kimine göre ise, şarkı ve türkü gibi seslendirmeleri içine alan "gina" anlamına gelir.

Mizmar: Zurna, düdük, kaval fülüt gibi çalgı aletlerine verilen bir isimdir.

Zemare de üflenen çalgı aletleri demektir.

Dufuf: Defin çoğuludur. Türkçe mi z de hem def, hem de tef şeklinde telaffuz edilmekte olup deri kaplı çalgı aletleri demektir.

Tabi: Daha çok davul manasına delâlet eder. Gubeyrâ: Tanbur ve ud gibi aletler demektir.

Kanin: Rumların kumar oynamada kullandıkları bir çeşit çalgı aleti veya kanun adlı çalgı aletine Arapların verdiği bir isim olabilir. Diğer bir rivayete göre, Habeşliler tanbur adlı çalgıyı bu isimle anarlar.

Kûbe: Ibni Arabiye göre bu tavla oyununun bir başka adıdır. Bazısına göre ise, "kanin" veya telli sazlardan ud'un ayrı bir ismi olarak kullanılmıştır. [1]

 

Çalgı ve Çalgı Aletleri:

 

İslâm'a göre çalgı ve çalgı aletleri haram mıdır? Çalgı çalıp şarkı türki söyleyenler günah mı işliyorlar? Buna cevap vermeden önce çalgı aletlerini sınıflandırmamız ve çalındığı, yani icra edildiği yeri ve dinleyici kitlesini belirtmemiz gerekmektedir.

Çalgı aletlerinin deri kaplı olan tef ve benzeri aletlerin Resûlüllah (a.s.) Efendimiz zamanında kullanıldığını ve Efendimiz'in buna ruhsat verdiğini görüyoruz. Musikiye gelince, genel anlamda duygu ve düşünceleri sesle ifade etme sanatıdır diyebiliriz. Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Medine'ye hicret ettiğinde Medine'liler O'nu tef çalıp neşide yani manzume, nağme, ezgi ile karşıladılar ve Efendimiz onların bu davranışını engellemedi. Sahih kaynaklarımız bu olayı çok detaylı biçimde aksettirmekte olup ilim adamları Resûlüllah'm musikinin bu kadarına ruhsat verdiğini istinbat etmektedirler.

O halde gerek deri kaplı tef ve benzeri çalgı aletlerini kullanmaya, gerekse nağme, ezgi ve benzeri sesli neşideler söylemeye bir ölçüde ruhsat verilmiş bulunuyor. Ancak bu ölçünün sınırı nedir? Müstehcen olmadığı, ahlaki değerlere ters düşmediği, şer'i ölçüleri aşmadığı, aile yapısını zedelemediği, toplumu ve aileyi gayesizliğe, havailiğe sürüklemediği, kadınlarla erkekleri birarada bulundurmadığı taktirde islâm'ın verdiği ruhsat geçerliliğini korur.

Kur'an'da Eğlenilip Güldürücü Anlamda Söz ve Nağmeden Bahsedilmiştir:

Çalgı ve çalgı aletleriyle ilgili sarih (açık, net) anlamda bir âyet yoktur. Ancak insanları güldürüp eğlendiren söz ve ses üzerinde durulmuş ve bu anlamda kapsamlı bir ifade kullanılmıştır:

'İnsanlardan bir kısmı bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve Allah sözünü eğlence edinmek için sözün alaylı (güldürücü, eğlendirici) olanını edinip (söyler). İşte onlar için aşağılayıcı, rüsvay edici bir azab vardır." [2]

Kur'an'daki bu âyetle daha çok üç husus üzerinde durulmuştur:

a) Lehve'l-hadis

b) Bilgisizce Allah yolundan saptırmak.         .

c) Allah sözünü alaya almak.

Birincisi, oyun ve eğlenceyi doğuran Lehv tabiri ile belirtilmiştir. Lehv: Oyun, faydasız ve yaramaz iş, güldürücü, eğlendirici müstehcen çalgı ve nağme gibi manalara delalet eder. Allah sözünü alaya alanlarla halkı müstehcen ve çılgınca eğlendirmek için cazlı sazlı, sesli eğlencede bulunanlar arasında bir bağ kurulmuştur.

Asrın Kur'an Tefsiri adlı 14 ciltlik eserimizde bu âyeti şöyle yorumlamış bulunuyoruz: "Kur'an'ı Kerim ilgili âyetle, bütün aşırılık, çılgınlık ve ölçüsüzlüğe yol açacak olan müstehcen anlamdaki çalgı, eğlence ve güldürü sahneleri üzerinde duruyor. Şehveti tahrik eden, ibadetten alıkoyan, kadm-erkek ayırımı yapmaksızın hepsini aynı çatı altında toplayıp yine şehevi ve gönül eğlendirici anlamda eğlenceler tertip ederek Allah yolundan çeviren her fiil ve davranışı "lehve'l-hadis" kapsamına alıp takbih ediyor. Zira insanoğlunun şu dünyaya çok daha önemli ve yararlı işlerle meşgul olup olgunlaşmak,ve bu düzeyde Hakk'm rızasını kazanıp salih emellerde bulunmak üzere getirildiğinde hiç şüphe yoktur, Cenab-ı Hak bu hususu şöyle açıklamaktadır: "And olsun kî ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibâdet etsinler diye yarattım..." [3]

Oysa günümüzdeki düğün, dernek, sünnet ve benzeri adetler ibâdet ölçülerinin çok dışına itilmiş, daha çok havai ve şehevi doğrultuda gönül eğlendirecek bir kalıba sokulmuştur. Kitap ve sünnet bir tarafa itilerek günlük hayatla ilgisi kesilmiştir. Kıyamet gününde, adı maslüman olup Kur'an ve sünnet ile yaşamayanlardan Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şikayetçi olacak ve herkes ne yaptığını, ne olduğunu çok daha iyi anlama imkanı bulacak, buna işaretle Cenab-ı Hakk, müslümanlan uyarır anlamda şöyle buyurmaktadır:

"O gün zalim zorba ellerini ısırıp "keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım" diyecek. Eyvah, yazıklar olsun bana! Keşe falanı dost edinmeseydim? And olsun ki bana Kur'an geldikten sonra o dost (dediğim kimse) beni saptırdı. Şeytan ise insanı aşağılık halde yapayalnız bırakandır."

"Peygamber de (şikayetle) dedi (diyecek) ki, Ey Rabbim! Şüphesiz ki kavmim (ümmetimin çoğu) bu Kur'an'ı (bir kenara itip) terkettUer." [4]

 

Konuyla İlgili Hadisler

 

Abdurrahman b. Gunm'dan yapılan rivayette, adı geçen diyor ki: Ebû Amir  veya Ebâ Mâlik  bana Peygamberimizin (a.s.) şöyle buyurduğunu duyduğunu haber verdi: 'İleride ümmetimden bir kavim olacak (ortaya çıkacak) ferci (zinayı), ipeği, alkollü içkiyi ve caz, saz gibi Çalgıları helal sayacaklar." [5]

Diğer bir lafızla şöyle buyurmuştur:

'İleride ümmetimden birçok insanlar alkollü içki içip buna isminden başka bir ad takacaklar. Çalgı ve çalgı aletleri, şarkı türki söyleyen kadınlar bunların başları üzerinde (üst nahiyelerinde) çalıp teğannide bulunacaklar. Yer onlarla birlikte batacak ve onlardan maymunlar ve domuzlar meydana getirilecek." [6]

(Yani maymunlar ve domuzlar gibi yaşayan bir nesil meydana gelecek.)

Nafi'den yapılan rivayette deniliyor ki: İbni Ömer (r.a.) bir çobanın kaval (veya zurna) sesini duyunca iki parmağını kulaklarının deliğine tıkayarak bineğini o yoldan başka tarafa çevirdi ve şöyle diyerek uzaklaşıyordu: "Ya Nafi1 işitiyor musun?" Ben de ona: "Evet..." diyordum. Böylece o uzaklaşmaya devam ediyor ve sık sık soruyordu. Derken ben artık ona: "Hayır artık duymuyor, işitmiyorum" dedim. O da ellerini yukarıya doğru kaldırdı ve bineğini yola doğru çevirdi ve sonra şöyle dedi: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'i, bir çobanın zurna (veya kaval, düdük) sesini duyunca böyle yaptığını gördüm." [7]

Abdullah b. Amr (r.a) dan yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki Allah alkollü içkiyi, kumarı, ud ve kanunu, tavlayı tanburu haram kılmıştır. Sekir veren (sarhoş eden) her şey haramdır." [8]

Başka bir lafızla şöyle buyurulmuştur:

"Şüphesiz ki Allah ümmetime alkollü içkiyi, kumarı, ekşitilmiş arpa şırasını, tavla ve udu, kumar oynamada kulanılan çalgı aletlerini haram kılmıştır." [9]

îmran b. Husayn (r.a.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Bu ümmette yere batma, mesha uğrama ve (çeşitli suç ve günahları biribiri üzerine) atma olacaktır." Bunun üzerine bir adam sordu: 'Ya Resûlallah! Bu ne zaman olacaktır?" Efendimiz cevap verdi: "Çalgı aletleri, çalgıcı ve şarkı türki söyleyenler ortaya çıktığı, alkollü içkiler içildiği zaman." [10]

Ebû Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Ganimet ve haraç (zenginler arasında) elden ele dolaşan bir servet edinildiği, emanet ganimet misali yağmalandığı, zekât (ödenmesi güç) bir borç telakki edildiği, din ve dindarlıktan başka maksat için eğitim ve öğretim yapıldığı, erkeğin kadınına itaat ettiği, kişi anasına karşı gelip onu dinlemediği, dostuna daha çok yaklaşıp babasından uzaklaştığı, camilerde (dünya işleriyle ilgili) sesler yükseldiği, kavim ve kabileler ahlaksız aşağılık kimseleri başlarına (emir) seçtikleri, kavim ve milletin sözcüsü onların en rezili bulunduğu, adama şerrinden korkulduğu için ikram edilip saygı gösterildiği, çalgı, caz, saz, şarkıcı ve türkücüler çoğalıp ortaya çıktığı, alkollü içkiler (bolca) içildiği ve bu ümmetin sonra gelenleri önce gelenleri lanetlediği zaman artık kızıl bir (felaket) rüzgarını, depremleri, yere batma olaylarını, mesha uğramaları, (birbirlerini suçlayıp iftira) atma olaylarını... bekleyin." [11]

Umame (r.a.) den yapılan rivayete göre, Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: tfÜmmetimden bir taife (bir grub) yeme, içme, oyun, eğlence ile gecelerler ve sonra maymunlar ve domuzlar olarak sabahlarlar. Onların kavim ve kabileleri üzerine bir (felaket) rüzgarı gönderilir de, onlardan Öncekiler içkiyi helal saydıklarından, tef ve benzeri çalgı aletlerini (durmadan) çalıp eğlendiklerinden ve birçok çeşit saz, caz aletleri edindiklerinden dolayı nasıl darmadağın edildüerse, bu rüzgar da bunları darmadağın eder." [12]

Ubeydullah b. Zahr'ınAli b. Yezid'den, onun da Ebû Ümame (r.a.) den yaptığı rivayete göre, Peygamber (a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: 'Şüphesiz ki Cenab-ı Hakk beni alemlere rahmet ve doğru yolu gösterici olarak gönderdi ve zurna ve benzeri çalgı aletlerini, tef ve benzeri aletleri ve putları ortadan kaldırıp gidermemi

emretti." [13]

 

Müctehidlerin İstidlal ve Görüşleri

 

Çalgı çalmak, şarkı, türki söylemek hakkında farklı ictihad ve görüşler ortaya çıkmıştır. Bunların hepsini biraraya getirip te'lif etmek istediğimizde şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Edep, terbiye, ahlak ve mahremiyet sınırlarını aşan, müstehcen hareketler doğuran, şehveti tahrik eden, kadın ve erkeklerin birarada toplanıp eğlenmesine yol açan, kişiyi namaz ve ibadetten, Allah'ı anmaktan alıkoyan her oyun ve eğlence, her çalgı ve şarkı ve türki haramdır. Derecesine göre mekruh olanı da söz konusudur.

Şer'i sınırları aşmayan, ahlaki değerleri tahribe yönelmeyen, edep ve terbiye sınırlarım aşmayan, mahremiyeti ihlâl etmiyen, kadın ve erkeklerin bir araya gelmesine imkan vermeyen, namaz ve ibadetlere engel teşkil etmeyen çalgılardan bir kısmına şarkı ve türki, şiir ve ezgiye ruhsat verilmiştir

a) Bazısına göre teğanni (şarkı, türki, ezgi ve benzeri şeyler) haramdır. Bunları dinlemek günahı gerektirir.

b) Kafiye düzenliyen, güzel konuşmayı ilham eden teğanni (şarkı, türki, ezgi ve benzeri şeyler) de bir sakınca yoktur. Bunun gibi yalnızlığın verdiği sıkıntıyı gideren teğanni de caizdir.

Şemsüleimme el-Hulvani de bu görüşe meyletmiştir. [14]

c) Söylenen şiirlerde (teğanni şeklinde ifade edilenlerde) ibret, hikmet ve dünya ile ahirete yarayacak bilgi ve mana yer alırsa, kerahet kalkar. et-Tebyin'de de buna yer verilmiş bulunuluyor.

d) el-Hulvani'den kendilerini sofi diye adlandıran ve kendilerine has elbise giyinip çalgı ve raks ile ayin yapan ve böylece kendilerine bir. menzil ve makam iddia edenler hakkında soruldu: O da şu cevabı verdi: "Allah'a karşı yalan uyduruyorlar." Yine aynı zattan soruldu: "Sözü edilen sofiler tarik-i müstakim (dosdoğru şeriat yolundan) kayıp ayrılırlarsa bulundukları beldeden başka bir yere sürülmeleri caiz olur mu?" Bu soruya şu cevabı verdi: "Eziyet veren şeyi gidermek onu korumaktan daha çok amaca götürücüdür ve diyanet hususunda daha güzel misal teşkil eder. Aynı zamanda habisi iyi ve güzelden ayırd etmede olumlu sonuç verir."

Şemsüleimme el-Hulvani'ye göre, sofilerin icra ettiği sema', raks ve benzeri hal ve hareketler, bununla ilgili sözler haramdır, bu hususta onlara meyletmek, toplantılarına katılmak caiz değildir. Onların bu tavrıyla teganni de bulunup çalgı çalmak arasında pek fark yoktur. [15]

d) İmam Ebû Yusuftan, "düğün dışında tef çalmak, mesela kadının şer'i sınırları aşmadan çocuklar için tef çalması mekruh mudur?" diye sorulmuş, imam şu cevabı vermiş: "Ben bunu mekruh görmüyorum. Ama oyun ve eğlencöyi had safhaya vardıran tef çalma ve benzeri aletleri kullanmayı mekruh görüyorum." [16]

Bayram günleri yine şer'i sınırları aşmamak kaydıyla tef ve benzeri deri kaplı aletleri çalmakta bir sakınca görülmemiştir. [17]

 

Tahliller ve Rivayetler

 

386 no'lu Abdurrahman hadisi sahihtir. Ibni Mâce bu hadisi Muhayriz'den, o da Sabit b. es-Simt'ten rivayetle tahriç etmiştir. Ayrıca Ebû Dâvûd da tahriç etmiş ve Ibn Hibban sahihlemiştir.

Ancak Buhari'nin tahririyle Ibn Mâce'nin tahrici arasında lafız farkı bulunmaktadır. Hadis, islâm aleminin gayr-i müslimlerin kültürüne hayranlık duyup kendi Öz değerlerini bir tarafa iteceklerine ve zinayı, içkiyi, çılgınca eğlenmeyi mubah sayacaklarına delalet etmekte ve müslümanlarm geleceğinden haber vermektedir.

Günümüzde bu hadisin mu'cizevi beyanı gerçekleşmiş ve islâm ülkelerinde sözü edilen menhiyatı helâl sayanların yer yer ortaya çıktıkları görülmüş ve görülmektedir.

Böylece Resûlüllah (a.s,) ahlaki değerleri yıkan, dini inancı zayıflatan üç büyük günaha dikkat çekmiş bulunuyor: Zina, içki ve caz-saz eşliğinde çılgınca eğlence... Şüphesiz bu üç haram nerede yaygınlaşırsa, orada ahlak ve fazilet dumura uğrar, kitap ve sünnet terkedilir. Müslümanlar kendi benliklerinden uzaklaşır, yabancıların kültürüne kapılarını açmak suretiyle şahsiyetlerini yitirirler.

İkinci rivayette, alkollü bütün içkileri içine alan "hamr" kavramı yerine çeşitli içkilere çeşitli isimler verileceği belirtiliyor, içinde yaşadığımız çağda olduğu gibi... Kadınlardan olan ses sanatkarları, dansözler, şantözler ve dansçıların çoğalacağı, bu yüzden dini ve ahlaki sınırları aşan eğlencelerin tertipleneceği haber veriliyor. Yerin onlarla çökeceği, onların maymunlaşıp domuzlaşacakları, yani yaşayışları bu iki canlının hayatına benzer çizgiye geleceği ise, üzerinde önemle durulacak bir mesajdır.

Akimi, ruhunu, kalbini ve vicdanını cinsel konularla meşgul edip ondan başka bir şey düşünemeyenler bir bakıma maymunlaşırlar. Karısını, kızını, kızkardeşini kıskanmayan, onların tenlerim, mahrem yerlerini teşhirlerine göz yumanlara gelince onlar da bir bakıma domuzlaşmış sayılırlar. Hadis bilhassa bu inceliğe dokunmakta ve mecazi bir anlatımla daha dikkatli düşünmemizi ilham etmektedir.

388  no'lu Ibn Ömer hadisi NaiV tarikiyle rivayet edilmiştir. Ibn Hacer bu hadise yer vermekle beraber üzerinde durup da bîr görüş beyan etmemiştir. Ebû Dâvûd ise bu hadisin münker olduğunu belirtmiştir. O bakımdan istidlale salih görülmemiştir.

389  nolu Abdullah b. Ömer hadisinin isnadında Velid b. Abede bulunuyor. Ebû Hatim bu zatın meçhul olduğunu, el-Münziri bunun mâlül bulunduğunu belirtmiştir. Ancak diğer sahih rivayetlerden bunun şahidi vardır. [18]

Zehebi de bu zatın meçhul olduğunu kaydetmiştir. [19]

Hem îbn Ömer'in (r.a.) kaval veya zurna veyahut benzeri bir çalgının sesini duymamak için kulalarını tıkadığı, ama yanında bulunan azadh kölesi Nâfî'nin dinlemesine engel olmadığı anlaşılmakta ve îbn Ömer'in böyle yapmasının tahrime değil takvaya yönelik bulunduğu söz konusu olmaktadır.

391  dipnotlu Imran hadisini Tirmizi tahriç ettikten sonra garip olduğunu belirtmiştir. Bu manada rivayet edilen diğer hadislerle kuvvetlenmektedir.

Hadis, bu ümmette üç olumsuz olayın meydana geleceğini haber veriyor: Yere batma, ruhen, tab'an maymunlaşıp domuzlaşma ve (insanların birbirine suç ve günah isnad edip) iftira atma...

392 dipnotlu Ebû Hüreyre hadisini Tirmizi tahriç ettikten sonra bunun da garip olduğunu belirtmiştir. Garip olması, bir raviden veya bir topluluktan bir tek kişinin rivayet etmesi demektir. Bununla teferrüd arasında pek fark yoktur.       

Hadis kıyamete yakın islâm ümmeti arasında kitap ve sünnet dışı bir çok olayların meydana geleceğine, aile ve toplumun ahlaken, kokuşacağına delalet etmektedir.

Hadisin delalet ettiği onbeş kadar günah ve sapıklık günümüzde bütünüyle meydana gelmiş bulunuyor. Bunları kısaca nakledip ifadeyi anlaşılır şekle sokmamızda fayda var:

1- Devlet malı çar-çur edilecek, kul ve millet hakları tecavüze uğrayacak,

2- Emanete riayet edilmeyecek. Emanet mal, ganimet misali yenilip zimmete geçirilecek,

3- Zekât verenler azalacak, vermek isteyenler de borcunu ödemek istemeyen kimse misali ödemek istemeyecek,

4- îlim tahsili sırf dünyalıktan yana olacak, din ve diyanetten yana tahsil edenler pek azalacak,

5- Kadınlar ön plana alınacak, erkekler kadınların emrine girecek ve evdeki koca karısının birçok gayr-i meşru isteklerine uyacak,

6- Ana-babaya itaat ve saygı azalacak, toplumun önemli kesiminde yaşlanan ana ve babalar bir tarafa itilecek, kalbleri kırılıp horlanacak,

7- Kişi kendi dostuna daha çok yaklaşacak, babasından uzaklaşacak, dostuna göstereceği ilgiyi ve yakınlığı babasına göstermeyecek,

8- Camilerde dünyalıktan yana sesler yükselecek, zaman zaman kavga ye gürültü ile bu kutsal yerlerin kutsallığı zedelenecek,

9- Kabile ve toplumlar, mahalle ve bölgeler, ülke ve milletler daha çok fasıkları (dini sınırları aşıp günah işleyenleri) getirip başlarına geçirecek,

10- Kavim, kabile, toplum, ülke ve milletin sözcüsü, onların en rezillerinden olacak,

11- Şerirler çoğalacak ve masum insanlar onlardan korktukları için onlara ikramda bulunacak,

12- Caz, saz, çalgı aletleri, muganniyeler çoğalacak, aile ve toplum gayesizliğe doğru itilecek,

13- Alkollü içkiler yaygınlaşacak,

14- Bu ümmetin sonra gelenleri dede ve babalarını lanetleyecek, tarihi gerçeklerle yeni kuşaklar arasında engeller, tabular konulacak,

15- Ve işte böyle bir devir ve çağda kızıl rüzgar her tarafı alt-üst edecek, depremler birbirini izleyecek, yer batma olayları olacak...

393 dipnotlu Ebû Umame hadisi üzerinde duranlar olmuştur. Zira isnadında Ferkad es-Sabahi bulunuyor. İmam Ahmed bu zatın kavi olmadığını, İbn Main- ise sika olduğunu söylemiştir. Yahya b. Said'in de bu zat hakkında bir şeyler söylediğini Tirmizi kaydetmiştir. [20]

Buhari, bu zatın .hadislerinde münkerler bulunduğunu belirtmiştir. Nesâi de bunun sika (güvenilir) olmadığına temas etmiş, Dârekutni bunun zayıf olduğunu söylemiştir. [21]

Böylece konumuzla ilgili hadislerin bir kısmı istidlale salihse de bir kısmı salih değildir. Ebu Umame hadisi de bunlardan biridir.

394 dipnotlu Ubeydullah hadisi üzerinde de durulmuştur. Buhari bunun ravilerinden Ubeydullah'm sika olduğunu, Ali b. Zeyd'in ise zayıf sayıldığını kaydetmiştir. Ayrıca ravilerinden Kasım b. Abdirrahman da sikadır. Bu isnadla rivayet edilen hadisin meali şöyledir:

"Çalgı aletlerini satmayın, onları satın almayın ve kullanıp çalmayı kimseye öğretmeyin. Bunlarda yapılan ticarette hiçbir hayır yoktur. Elde edilen para haramdır. İşte bu ve benzeri şeylerle ilgili şu âyet inmiştir; 'İnsanların bir kısmı bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve Allah sözünü eğlence edinmek için sözün alaylı (güldürücü, eğlendirici) olanını edinip (söylerler)." [22]

Bu bapta Ebû Dâvûd ile Beyhaki şu lafızla merfuan rivayette bulunmuşlardır: "Sazlı sözlü eğlence kalbde nifak yeşertir."

Ancak bu rivayetin isnadında adı anılmayan bir şeyh bulunuyor. Bu bakımdan da Beyhakî mevkufen rivayet etmiştir. Ibn Adiy ise bu anlamda Ebû Hüreyre hadisinden tahrîcde bulunmuştur. Ebû Yakub Muhammed b. îshak en-Nisabûrî ise Enes'den şunu rivayetle tahrîc etmiştir; "Kim dinlemek üzere çalgıcı ve şarkıcının yanında oturursa, kulağına kıyamet günü kurşun akıtılır."

îbn Mes'ud'dan yapılan rivayeti aynı zat şöyle tahrîc etmiştir: 'Peygamber (a.s.) Efendimiz geceleyin bir adamın şarkı türki söyleyip saz çaldığını duyunca şöyle buyurdu: "Onun hiçbir namazı yoktur, hiçbir namazı yoktur, hiçbir namazı yoktur (kıldığı hiçbir namazı makbul değildir)..."

Bu konuda daha birçok rivayetler bulunuyor. Çoğu zayıftır. O bakımdan kitabımıza nakletmekte fazla fayda görmedik.

Tarihçi ve vakanüvislerin naklettiklerine göre:

Abdullah b. Zübeyr'in (r.a.) birkaç tane şarkı türkü söyleyen, saz çalan cariyesi bulunuyordu. Ihni Ömer (r.a.) Abdullah'ın yanma girince Abdullah'ın yanında bir ud vardı. Abdullah o udu kaldırıp Ibni Ömer'e uzattı ve: "Ey Resûlüllah'm (a.s.) sahabisi bu nedir?" diye sordu. O da biraz düşündükten sonra: "Şam terazilidir ki akıllar bununla tartılır..."

îbni Hazm'ın îbni Sirîn'den yaptığı rivayete göre, adı geçen şöyle demiştir: "Bir adam birkaç cariye jile birlikte Medine'ye geldi ve Abdullah b. Ömer'e konuk oldu. O cariyeler arasında tef ve benzeri şeyleri çalan biri vardı. Başka bir adam geldi, o cariyeleri bir bir gözden geçirdi ve hiçbirine azıcık olsun gönlü yatmadı. Sonra o cariyelerin sahibine şöyle dedi: "Sen kalk da senden daha çok bu hususta tecrübe ve yetenekli olan bir adama git." O da: "Sözünü ettiğin adam kimdir?" diye sordu. O da: "Abdullah b. Cafer'dir" diye cevap verdi. Adam cariyeleri alıp Abdullah b. Cafer'e arzetti. O da cariyelerden birine eline ud almasını emretti. Cariye de udu eline alıp bir güzel söyledi ve çaldı. Bunun üzerine onun ahm-satımını sağladı.

Allâme Edîb Ebû Ömer el-Endülisî'den yapılan rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Abdullah b. Ömer (r.a.) bir gün Ali b. Cafer'in yanma girdiğinde, orada kucağında ud bulunan bir cariye ile karşılaşmıştı. Ali b. Cafer, Abdullah b. Ömer'e soruyor: "Bunda, yani cariyenin ud çalıp şarkı söylemesinde bir sakınca görüyor musun?" O da: "Hayır, bir sakınca görmüyorum" diye cevap veriyor. [23]

Maverdî'den yapılan rivayette adı geçen şu bilgiyi vermiştir:

"Muaviye ile Amr b. As (r.a.) İbni Cafer'in yanına gidip orada çalman ud ve şarkıyı dinlemişlerdir."

Ebû'l-Ferec el Esbehanî'den yapılan rivayette ise şöyle denilmiştir: "Ashabdan Hasan b. Sabit, kendi şiirini besteleyen kişiden onu musikisiyle dinlemiş ve bir sakınca olduğunu söylememiştir."

Ömer b. Abdilazîz de halîfe seçilmeden önceki yıllarında kendi cariyelerinin çalgı ve şarkısını dinlemekte bir salonca görmemiştir.

Bunun için Revyânî'nin el-Kaffal'dân yaptığı rivayete göre, împm Mâlik çalgı aletleri eşliğinde söylenen şarkının mubah olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda bu mezhebe göre ud çalmakta da bir sakınca olmadığı rivayetler arasında bulunuyor. [24]

Ünlü mutasavvıf Ebû Talib el-Mekkî, Kutu'l-Kulûb'de Şu'be'den yaptığı rivayette adı geçen, Minhal b. Amr el-Muhaddis'in evinde tanbur çalındığını ve onu dinlediğini söylemiştir. [25]

Mâverdî, Şâfulerden bir kısmının bir çalgı aleti olan ud hakkında cevaz verdiklerini belirtmiştir. Hicaz ehlinin bu tür çalgı aletlerine cevaz verdikleri rivayetler arasında bulunuyor.

Ashab-ı kiramdan meşru ölçüler içinde çalgı çalmaya cevaz verenler şunlardır: Ömer b. Hattab, Osman b. AfVan, Abdurrahman b. Avf, Ebû Ubeyde b. Cerrah, Sa'dib. Ebî Vakkas, Ebû Meş'ud el Ensarî, Bilâl, Abdullah b. Erkam, Üsame b. Zeyd, Hamza, îbni Ömer, Berâ' b, Mâlik, Abdullah b. Cafer, Abdullah b. Zübeyr, Hasan b. Sabit, Muğîre b. Şu'be, Amr b. As, Hz. Aişe ve er-Rebî'. [26]

Tabiînden ise şu ilim adamları şer'î ölçüleri aşmamak kaydiyle çalgıya ve musikiye cevaz vermişlerdir: Saîd b. Müseyyeb, Salim b. Ömer, Ibni Hasan, Hârice b. Zeyd, Kadı Şüreyh, Saîd b. Cübeyr, eş-Şa'bî, Abdullah b. Ebî Atiyk, Atâ b. Ebî Rebah, Muhammed b. Şihab ez-Zührî, Ömer b. Abdilazîz, Saîdb. İbrahim ez-Zührî... [27]

Ayrıca dört mezheb imamlarının da şer'î ölçüler çerçevesinde çalgıya, musikiye cevaz verdikleri muhtelif rivayetlerle belirtilmiştir. Ayrıca îbni Uyeyne de cevaz verenler arasında bulunuyor. Ancak bunlardan bir kısmının çalgının mubah olduğunu, bir kısmı da mekruh olduğunu belirtmiştir. Şer'î çizgiyi aşmayan çalgıyı haram kılmamışlardır. [28]

 

Çalgıya, Musikîye Cevaz Verenlerin Yorum ve Görüşü:

 

Güzel ahenkli bir sesi musiki aleti eşliğinde dinlemenin haram olduğuna açık ve kesin biçimde delâlet eden ne bir âyet, ne de sahîh hadîs bulunuyor. Bu konudaki hadîslerin çoğu zayıftır ve bir kısmı haber-i ahad, bir kısmı da sahîh olmakla beraber belirtilen anlamda musikiyi dinlemenin haram olduğunu ifade etmemektedir.

Musikiyi, çalgı aletini ve şarkı ve türküyü dinlemenin mekruh veya haram olduğunu iddia edenler ise 386 nolü Ebû Amir veya Ebû Mâlik hadîsiyle istidlal etmişlerdir. Bu hadîsi sahîh kabul edenler olmakla beraber hadîsin hem metni, hem de sened bakımından, muzdarip olduğu kesindir. Önce râvîsînin isminde tereddüt edilmiş ve hadîsin başında şöyle bir ifâde kullanılmıştır: "Ebû Amir veyahut Ebû Mâlik" Sonra da metninde tereddüt ortaya çıkmış, birinde "yestehillûne" diye kaydedilirken diğer rivayetinde bu kelimeye yer verilmemiştir. O bakımdan sened ve metninde istırab bululanan bir hadîsle istidlal edilmez. Hem imam Ahmed ile Ibni Ebî Şeybe'nin tahrîcinde "yestehillûne" kelimesi yerine "leyeşrebenne ünasm" kelimeleri bulunuyor.

Yine hadîs metninde "hir" kelimesi bulunuyor. Rivayetin birinde bu lafız kullanılırken diğerinde (h) ve (r) harfleri noktasız değil noktalı olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda Ebû Davud'un rivayetinde, esas istidlale medar olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda Ebû Davud'un rivayetinde, esas istidlale medar olan "meâzif kelimesi zikredilmemiştir. Hem Ebû Bekir Arabî "yestehillûne" yani "helal sayacaklar" sözünden kesin haram kılındığı hükmü anlaşılmaz demiştir. Sonra da "meâzif tabiri birçok manalara delâlet etmektedir. Meselâ çalgı aletleri, gına1 (şarkı, türkü) tef ve benzeri aletler bu cümledendir.

Sahih olduğu söylenen hadîslere gelince, hasen derecesine varmaktadır. Ayrıca bu konuda birçok hadîsler daha rivayet edilmiş bulunuyor. Ne ver ki.Zahirîler, Mâlikîler, Hanbelî ve Şâfîîler bunların zayıf olduğuna dikkat'çekmişlerdir. [29]

Kasas sûresi 55. âyeti bu konuya hamledenlerin görüş ve yorumu fazla itibara mazhar olmamıştır. Zira âyetin meali şöyledir: "(Gerçek ınü'minler) boş ve anlamsız söz işittiklerinde (vakar ile) ondan yüz çevirirler..."

Böylece âyetin musikiyle ilgili olduğuna, delâlet eden bir karine dahi yoktur. Müfessirler bu âyeti dört şekilde tefsîr etmişler ki, hiç biri çalgı ile alâkalı bulunmuyor. Zira "boş ve anlamsız 'söz" -ile mealini verdiğimiz "lağv" kelimesi, daha çok bâtıl, anlamsız, boş, faydasız, incitici, kırıcı gibi mânalara delâlet etmektedir.

İslâm fıkhını çok iyi bilen ashabdan Ibni Ömer (r.a.) şer'î çizgiyi aşmayan, yani şer'i hükümleri ihlâl etmeyen musikide bir beis olmadığını mükerreren beyan etmiştir. [30]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Şer'i ölçülere ters düşmeyen musikî muhabtır.

2- Musikî: Duygu ve düşünceleri sesle vezinli, düzenli bir biçimde ifade etme sanatıdır. Aynı zamanda çalgı takımı anlamına da gelir.

3- İslâm ruha gıda, kalbe şifa, vicdana serinlik veren güzel, ahenkli, vezinli ve düzenli sesi mubah saymıştır.

4- Ancak İslâm'a göre hür kadının erkeklere karşı şarkı, türkü söylemesi haram kılınmıştır. Bunun gibi erkeğin de kadınlara karşı şarkı, türkü söylemesine cevaz verilmemiştir.

5- Şehveti tahrik eden, nefsani temayülleri azdıran müstehcen şarkı ve türkü haram kılınmıştır.  Bu tarz bir musikiye cevaz verilmemiştir.

6- Şer-i ölçülerin dışına taşan musikiyi icra etmek've dinlemek tahrimen mekruhtur.

7- Mahremiyet    sınırlarını    aşan,    kadın-erkek    ihtilatma (karışıklığına) sebep olan musikiye de bu şekliyle cevaz verilmemiştir.

8- Aile içinde mahremiyet sınırlarını aşmayan ve müstehcen olmayan musikiyi icra edip dinlemek de bir sakınca görülmemiştir.

9- Namaza ve Allah'ı anmaya engel teşkil eden, kişiyi işinden, günlük hizmetlerinden alıkoyan çalgı, şarkı ve türküyü dinlemek mekruh kılınmıştır.                     '

10- Çevredeki insanları, komşuları rahatsız edecek şekilde evin içinde şarkı türkü söylemek, musiki aletleri çalmak mekruhtur.

11- îçki içilen, haram işlen'en, ilâhi yasaklar ihlâl edilen bir yerde icra edilen musikiyi icra etmek haram olduğu gibi gidip o yerlerde onu dinlemek te haram kılınmıştır.

12- Radyodan müstehcen olmayan, îmânı ve ahlâkı tahrip etmiyen ölçü ve anlamda şarkı, türkü dinlemekte bir sakınca görülmemiştir.

13- Televizyona gelince: Görüntüsüyle birlikte sunulan şarkı, türkü  ve  çalgıda  kadının  mahrem  yerleri  teşhir  edildiğinden seyredilmesi caiz değildir.

14- Ashab-ı Kiramdan birçok ileri gelen zatlar şer'i sınırları aşmayan musikiye cevaz vermişlerdir. îbn Ömer, Osman (r.a.) başta olmak üzere buna cevaz verenler, konuyla ilgili hadislerin çoğunun da zayıf olduğunu dikkate alırsak bir rahatlık getirmişlerdir.

15- Sofîleriri çalgılı, sesli, rakslı ayinleri sünnete aykırı olup caiz değildir. Zira İslâm cazlı sazlı bir ibadet şekli meşru kılmamıştır. Sema've benzeri ayin şekilleri sünnete uygun değildir. Ve bir Islâmi ölçü de sayılmaz. Sofilerin kendi anlayışlarıyla ilgilidir. [31]

 

Gurbette Olan Yakının Tef Çalarak Karşılama

 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere islâm, musikiyi Her yanı ve yönüyle yasaklayan bir din değildir. Kur'an'm ahenkle okunmasıyla musiki arasında az da olsa bir bağ bulunuyor.

Resûlüllah (a.s.) Efendimiz bazı özel durumlarda kadınların tef çalıp neşide söylemelerine engel olmamıştır. Zira icra edilen o tarz bir musiki şer'i ölçüleri hiçbir zaman aşmamıştır. Allah'tan en çok korkup haşyet-i ilahiyeyi bir an olsun kalbinden çıkarmayan Resûlüllah (a.s.) Efendimiz her konuda ümmeti için mutlak anlamda örnek ve misaldir. Biz dini ancak Ondan öğreniyoruz. Şu şahsın, bu şahsın yorumu bizi daha fazla bağlamamaktadır. [32]

 

Konuyla İlgili Hadis

 

Büreyde (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen diyor ki: "Resûlüllah (a.s.) Efendimiz gazalarından bir kısmına çıkmış bulunuyordu. Gaza sona erip döndüğünde siyahi bir cariye çıkageldi ve şöyle dedi: 'Ya Resûlallah! Doğrusu ben, Eğer Allah sizi sağ selîm, başarılı geri çevirirse senin huzurunda tef çalıp şarkı söyleyeceğimi adadım." Bunun üzerine Resûlüllah (a.s.) ona: "Eğer böyle bir adakda bulunduysan çal, değilse çalma" diye buyurdu. Cariye de tefi çalmaya başladı. Çok geçmeden Ebû Bekir içeri girdi, o çalmasını sürdürdü. Az sonra Ali (r.a.) içeri girdi. O yine çalmasını sürdürdü ve arkasından Osman (r.a.) içeri girdi. O yine çalıyordu. Derken Ömer (r.a.) geldi. Cariye Ömer'i (r.a.) görünce tefi arkasına atıverdi ve üzerine oturdu. Bu manzara karşısında Resûlüllah (a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu: 'Ya Ömer! Doğrusu şeytan senden korkar. Ben burada otururken cariye çalıyordu. Ebû Bekir, (r.a.) içeri girdi, o yine çalıyordu. Sonra Ali girdi, o yine çalıyordu. Arkasından Osman (r.a.) girdi, o yine çalıyordu. Ama sen girince o tefi elinden atıverdi. [33]

 

İlim Adamlarının İstidlal ve Yorumları

 

îlim adamları bu hadis üzerinde durarak, bazı hallerde tef çalıp şarkı söylemenin caiz oduğunu belirtmişlerdir. Zira günah işlenmek üzere yapılan bir nezir (adak) geçerli değildir ve o bakımdan da caiz görülmemiştir. Kişi günah işlemeyi adarsa, bu adağını yerine getirmesi gerekli değildir. Tef çalmayı ve şarkı söylemeyi adayan cariyenin bu adağı dinen geçersiz olsaydı, Resûlüllah (a.s.) Efendimiz ona: "Eğer adadınsa, onu yerine getir..." diye buyurmazdı.

Aynı zamanda Buhari ve Müslim'in Hz. Aişe (r.a.) dan yaptıkları sahih rivayette, adı geçen şu bilgiyi vermiştir: "Ebû Bekir (r.a.) içeri girdiğinde yanımda ensardan şarkı söylemekte olan iki cariye bulunuyordu.. Daha çok Buâs savaşında ensarm karşılıklı söyledikleri kahramanlık ve ağıt mısralarını ahenkli şekilde söylüyorlardı. Aslında o iki cariye muganniye değillerdi. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.) "Resûlüllah'ın (a.s.) evinde şeytan çalgıcı ve teğannisü."diyerek sert bir çıkışta bulundu. O gün de bayram idi. Resûlüllah (a.s.) şöyle buyurdu: "Ya Ebû Bekir, her kavmin bir bayramı var, bu da bizim bayramımızdır..."

el-Müberrid ve Beyhaki'nin el-Ma'rife'de yaptıkları rivayete göre, Hz. Ömer (r.a.) kendi evine girince bir iki beyt terennüm ederek tegennide bulunurdu.                            .

Nesâi'nin tesbit ve rivayetine göre, Resûlüllah 'a.s.) (daha çok savaş günlerinde) Abdullah b. Revaha'ya: "Şu topluluğu (savaşa) tahrik et" diye emrederdi. O da birkaç mısra' terennüm edip ahenkli şekilde sesini yükseltirdi." [34]

 

Tahliller

 

409 no'lu Büreyde hadisini aynı zamanda ibn Hibban ve Beyhaki tahric etmişlerdir. Bu babda Ebû Dâvûd, Abdullah b. Amr'den, Fakihani Mekke tarihinde Aişe (r.a.) den rivayette bulunmuşlardır.

Şer-i çerçeve içinde çalgıya, şarkı türküye cevaz verenler bu hadisle de istidlal etmişler ve sadece seferden dönen bir kimseyi karşılamak için değil aşırı olmamak kaydıyla istenilen zamanlarda çalgı çalmak, şarkı türkü söylemek ve bunları dinlemekte bir sakınca olmadığım belirtmişlerdir. Genel anlamda buna cevaz vermeyenler ise hadiste belirtildiği gibi, seferden dönenler için tef çaldırıp şarkı söyletmenin mubah olduğunu söylemişlerdir,

Tirmizi bu hadisi sahihlemiştir. O bakımdan istidlale salihtir.[35]

 

Çıkarılan Hükümler

 

1- Bayramlarda, şenlik günlerinde şer'i sınırlar dahilinde tef ve benzeri çalgı âletleri çalmak, şarkı, türkü söylemek caizdir.

2- Cariyenin veya ev halkından birinin çalgı çalmasına, şarkı türkü söylemesine cevaz verilmiştir.

3- Erkeklerin cariyenin söylediği neşide, şarkı ve çaldığı tef ve benzeri aletleri dinlemesi caizdir. Ancak bunu belli ölçüler ve sınırlar içinde tutmak gerekir.

4- Hür bir kadının yabancı erkeklere karşı çalgı çalıp şarkı söylemesi caiz değildir.

5- Evde çalınan çalgı, söylenen şarkı ve türkü mahremiyet sınırları içinde tutulmalıdır. [36]

 



[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[2] Lukman Sûresi: 6

[3] Zâriyat Sûresi: 56

[4] Furkan Sûresi: 27-30

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[5] Buhart/eşribe: 6. Ebû Dâvud/libas: 6. Tirmizî/fiten: 38. Dâremî/eşribe: 8

[6] Ibn Mâce/fiten: 22

[7] Ebû Dâvud/edeb: 52

[8] Ebû Dâvud/eşribe: 5, 7. Ahmed: 1/274, 350, 2/158,165,167,171,172,3/422

[9] Müsned-i Ahmed: 2/165,167,172

[10] Tirmizî/fiten: 21, 38, kader: 16. Ahmed: 2/163

[11] Tirmizî/fiten: 38.

[12] Ebû Dâvud/melâhim: 10. Ahmed: 5/229, 259

[13] Müsned-i Ahned: 5/257, 268

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[14] Fetâvâ-ı Hindiyye: 5/351, babu's-sabi'aşerfi'l-ğınâi

[15] Bilgi için bkz: Fetavâ-ı Hindiyye: 5/352

[16] Serahsî/el-Muhît. Fetavâyı Hindiyye: 5/352

[17] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[18] Şevkanî/Neylü'l-Evtar: 8/106.

[19] Zehebî/Mîzanü'l-ftidat: 4/341, 938 no'lu Velîd

[20] Neylü'l-Evtar:8/111

[21] Zehebî/Mîzanül-ltidal: 3/345, 6699no'lu Farkad.

[22] Lukman Sûresi: 6.

[23] Bilgi için bkz: Neylü'l-Evtar: 8/114

[24] Bilgi için bkz: Neytü'l-Evtar: 8/ 114.

[25]  Kutu'l-Kulûb/Hayatü'l-Kulûb/ma yukbahu ve yuzemmu min efâli'l-cevârih.

[26] İbn Abdiberr. Beyhakî. Ebû Nuaym. Ebû Talib el-Mekkî. Mâverdî. Buharî ve bunlardan nakleden Neylü'l-Evtar: 8/115

[27] Şevkanî/Neylü'l-Evtar: 8/115

[28] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[29] Geniş bilgi için bkz: Neyiü'l-Evtar: 8/112-117

[30] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[31] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[32] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[33] Tirmizî/menakıb: 17. Ebû Dâvud/eymsm: 22. Ahmed : 5/353, 356.

Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[34] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[35] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/

[36] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkâm Hadisleri, Uysal Kitabevi: 6/