Bâb: Cehennemin Sıfatı; O Bir Mahlûktur
Bâb: İblis Ve Askerlerinin Sıfatı
286- Yahya
b. Bükeyr bize anlatarak dedi ki: el-Leys bize Ukayl'dan, o İbni Şihâb'dan, o Urve'den, o Âişe'den (r.anhâ) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
güneş tutulduğu gün kalktı ve tekbir getirdi. Oldukça uzun bir kıraatte
bulundu. Ardından tekbir getirerek rükûya gitti. Uzun
bir rükû (idi). Sonra 'Semiallâhü limen
hamiden' diyerek rükûdan doğruldu. Secdeye gitmeden uzunca bir kıraat daha
okudu. Bu kıraat ilkinden daha kısaydı. Yine uzunca bir rükûya
gitti. Bu, ilkinden daha kısaydı. Sonra secdeye kapandı. Uzun bir secde idi.
Son rekatta da aynen
böyle yaptıktan sonra selam verdi. Bu arada güneş ortaya çıkmıştı. İnsanlara güneş
ve ay tutulması hakkında şöyle hitap etti:
O ikisi (güneş ve ay)
Allah'ın ayetlerindendir. Her hangi birinin ölümü ve hayata gelmesi sebebiyle
tutulmazlar. Onları (tutulmuş olarak) gördüğünüzde namaza sığının.[1]
Şerh
Bu hadis-i şerifin
şerhi ve hükümleri, güneş tutulması bölümünde tafsilatlı olarak
zikredilmiştir.
Hadise bu bölümde yer
verilme sebebine gelince, güneş ve ayın tutulması gibi yaratılışla ilgili bir
bilgiyi içermesinden dolayıdır.
287- Ahmed b. Yûnus bize anlatarak dedi ki; İbrahim b. Sa'd bize Ebû Seleme ve el-A'rac'dan, o ikisi Ebû Hüreyre'den (ra) şunu
naklettiler:
Allah Resulü (sav)
şöyle buyurdu: Cuma günü olduğunda mescidin kapılarından her biri üzerinde
melekler bulunur ve girenleri sırayla yazarlar. İmam minbere oturduğunda
defterleri dürer ve gelip zikri (hutbe) dinlerler.[2]
Şerh
Hadisin şerhi için 97 no.lu hadis-i şerife bakınız. Hadise bu bapta yer verilme
nedeni, meleklerin görevleriyle ilgili bir boyut içermesinden dolayıdır.
288- İbrahim
b. el-Münzir bize anlatarak dedi ki: Muhammed b. Fuleyh bize babasından, o Hilâl b. Ali'den, o Abdurrahman b. Ebî Amre'den, o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: Namaz kendisini alıkoyduğu müddetçe sizden biri namazda saydır.
Namazından kalkmadıkça ve abdestini bozmadıkça
melekler "AHahım! Onu bağışla! Ona merhamet
et" diye niyaza devam ederler.[3]
Şerh
Melekler "Allahım! Onu bağışla!- Ona merhamet et!" diye niyaz
ederler" ifadesi, meleklerin görevlerinden birine ve inançlı insanlara
karşı tavırlarına dair bir bilgi içermektedir.
Hüküm
İmam Buhârî meleklerle insanlar arasındaki ilişkinin bir
boyutuna temas etmesi itibarıyla hadis-i şerife bu bapta yer vermiştir.
289- Ebu'l-Yemân bize anlatarak dedi
ki: Şuayb bize ez-Zührî'den,
o Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan,
o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: Cehennem Rabbine "Ey Rabbim! Bir kısmım, bir kısmımı
yedi" diye şikâyette bulunmuş, bunun üzerine cehenneme, bir nefes kış
ayında, bir nefes de yaz ayında olmak üzere iki nefese izin verilmiştir.
Duyduğunuz sıcağın en şiddetlisi ile soğuğun en şiddetlisi (zemheri) işte
budur.[4]
Şerh
Cehennem, Rabbine
şikâyette bulundu" ifadesinden, cehennemin konuşma yeteneği olan bir
varlık olduğu anlaşılmaktadır.
Derin kuyu, ahrette
kâfirlerin ve günahkârların azap çekecekleri yerdir. Yüce Allah cehennemi diğer
yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır. Şu
ayetler bunu çok iyi ifade etmektedir:
"Artık o ateşten
sakının ki, onun tutuşturucu odun (kâfir) insanlarla taşlardır. O (ateş)
kâfirler için hazırlanmıştır." (Bakara,24)
"Kâfirler için
hazırlanan ateşten korkun." (Âli İmrân, 131)
Ders
İnancımızın en temel
esaslarından birini oluşturan ahiret hayatının iki
ekseninden biri cehennemdir. Cehennem, canlı bir varlıktır.. Rabbinin emriyle
sürekli genişleyecek, kâfir ve günahkârlarla doldukça "daha yok mu? Daha
yok mu?" diyecek bir azap evidir. Oraya girenler, acının en görülmemiş
biçimlerini, zillet ve aşağılanmanın en fenasını yaşayacaklardır. Ne yakıcı
ateşe, ne de dondurucu soğuğa dayanabilen bu nazik tenlerimizin orada ne
hâllere düşebileceğini düşünmeli, ona atılmaktan Yüce Rabbimize siğınma-lıyız. Orası gerçekten
kötü bir sığınak, can yakan bir yuvadır.
290-
Muhammed b. Yusuf bize anlatarak dedi ki: el-Evzâî
bize Yahya b. Ebî Kesîr'den, o Ebû
Seleme'den, o Ebû Hüreyre'den (ra) şunu nakletti:
Allah Resulü (sav)
buyurdu ki: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: Namaz için ezan okunduğu zaman
şeytan yellenerek uzağa çekilir. Müezzin sustuğunda geri gelir. Namaza kamet
getirildiğinde tekrar dönüp çekilir. Kamet bittiğinde tekrar gelir. Sonunda
kişi ile kalbi arasına girer ve "Şunu hatırla, bunu hatırla" diye
telkin eder. Tâ ki adam, üç rekat mı dört rekat mı kıldığını bilemez olur.Üç
rekat mı dört rekat mı kıldığını bilemez olunca iki a$et sehiv secdesi yapar.[5]
Şerh
şeytan yellenerek
uzağa çekilir" ifadesinde, İblis ve askerlerinin ezanla ilgili tepkileri
haber verilmektedir. O ve ordusu, ezan sesini duymamak için yüksek sesle
yellenerek uzaklaşırlar. Bu yellenme, onların da yiyip içen üreyen bir organizmeye sahip olduklarını göstermektedir.
Hüküm
Arapça "şetane" kökünden rahmetten uzaklaştı, haktan uzak
oldu; "Şâta" kökünden ise, öfkeden tutuştu,
helak olacak hale geldi gibi anlamlara gelip insan, cin ve hayvanlardan isyan
eden ve zarar veren her şeyin adı olmuştur. Bu anlamda bir canavar veya yılana
da şeytan denilir. Aynı şekilde haset, öfke gibi insana mahsus olan her kötü
huy ve davranış da şeytan diye isimlendirilmiştir.
Dinî bir kavram
olarak, Yüce Allah'ın Âdem'e secde emrine karşı gelip isyan ettiği için ilâhi
rahmetten kovulan ve insanların amansız düşmanı olan, cin taifesinin inkarcı
kesiminden gizli bir varlıktır.
Hz. Âdem'e (as), onun topraktan kendisinin ateşten
yaratıldığı iddiasıyla secde etmekten imtina eden şeytan, kendisine insanların
tekrar diriltilecekle-ri ana kadar süre verilmesi
üzerine, onları saptırıp Hak yoldan çıkaracağına dair yemin ederek yeryüzüne
atılmıştır. Şeytan, isimlerinden biri olan "Garûr"
yani aldatıcıcı isminin de ifade ettiği şekilde insanoğlunu aldatıp kandırmak
ve Rabbinin rahmet havzasından cehenneme çekebilmek için her tür yalan ve
dalavereyi mubah sayan bir varlıktır. O, bu uğurda hiçbir ilke tanımaz ve tek
gayesi insanları cehennem çukurlarından birine tıkmaktır. Kendisi de böyle bir
çukuru boylayacağını bile bile bu duruma düşmesinden
sorumlu tuttuğu can düşmanı insanı karanlık ve elim bir sona sürükleyebil-mek için elinden gelen hiçbir şeyi ardına koymayacaktır.
Yüce Allah bizi onun ve askerlerinin şerrinden korusun.
[1] Bkz. 124 no.lu
hadis-i şerif.
[2] Buharı, cum'a/832, 877, bed'ul-halk/2972; Müslim,cum'a/1403,
1416-1417, edâhî/3622; Tirmizî,
cum'a/459; Nesâî,
imâmet/854, cum'a/1368-1371; Ebû
Dâvud, tahâret/297; İbn Mâce, ikâmetu's-salât/1082; İbn Hanbel. bakî musnedi1!-müksirîn/6960,
7206, 7362, 9,517, 9546, 10069, 10164, 10234; Mâlik, nidâ/209; Dârimî, salât/1499.
[3] Buhârî, vudû/170,
sal ât/426-427, ezân/611-612, 619, buyû/1976, bed'ul-halk2990,
tefsîru'f-Kur'ân/4348;
Müslim, mesâcid/1034-1037, 1059-1063; Tirmizî, salât/199-200; Nesâî, mesâcid/725, imâmet/829; Ebû Dâvud, salât/396-398,
472; İbn Mâce, mesâcid/778-779; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-müksirîn/6888, 7108, 7121, 7268, 7296, 7553, 7773, 7898,
7999,8756, 8786, 9005, 9084, 9483, 9731, 9769, 9909, 9916, 10090, 10116, 10379,
10461, 10481; Mâlik, nidâ/265, 344-345, 347; Dârimî, salât/1245.
[4] Buhârî, mevâkîtu's-salât/502, 504, bed'ul-halk/3020;
Müslim, mesâcid/973-975, 977-979; Tirmizî,
salât/145, sıfatu
cehennem/2517; Nesâî, mevâkît/496;
Ebû Dâvud, sa-lât/341; İbn Mâce,
salât, 669-670, zühd/4310; İbn Hanbel, bakî musnedi'l-müksirîn/6833, 6948,
7İ61, 7295, 7397, 7495, 7874, 8229, 8545, 8742, 8825, 8967, 9576, 10102, 10134,
10187, 1L072; Mâlik, vukûtu's-salât/25-26;
Dârimî, 1181, rikâk/2722.
[5] Bkz. 151 no.lu
hadis-i şerif.