NAMAZ KİTABI9

1. Namazların Fazileti Hakkında. 9

2. Namazın Vakitleri Hakkında. 10

3. Ezan’ın Başlangıcı Hakkında. 11

4. Sabah Ezanı’nın Vakti Hakkında. 12

5. Sabah Ezanında Çağrıyı Tekrar Etmek: “Tesvîb”. 13

6. Ezan İkişer İkişer, Kamet Birer Birer (Okunur)13

7. Ezanda Şehâdet Cümlelerini Yüksek Sesle Tekrar Etmek: "Tercî’"14

8. Ezanda Dönmek Hakkında. 15

9. Ezan Esnasında Dua Yapmak. 15

10. Ezan Okunurken Denilecek Şeyler15

11. Şeytan Ezanı İşitince Kaçar16

12. Ezanın Okunmasından Sonra Camiden Çıkmanın Mekrûhluğu. 16

13. Öğlenin Vakti Hakkında. 17

14. Öğleyi Serinliğe Bırakmak. 17

15. İkindinin Vakti18

16. Akşamın Vakti18

17. Akşamı Geciktirmenin Mekrûhluğu. 18

18. Yatsının Vakti18

19. Yatsıyı Geciktirmenin Müstehab Olması19

20. Sabah’ı Alaca Karanlıkta Kılmak. 20

21. Sabah’ı Ortalık Aydınlanınca Kılmak. 20

22. Kim Bir Namazın Bir Rekâtına Kavuşursa O (Namaza) Kavuşmuş Olur20

23. Namazlara Devam Etmek. 21

24. Namazı Vakti Başında Kılmanın Müstehablığı21

25. Namazı Vaktinden Geciktirenlerin Arkasında Namaz Kılmak. 22

26. Bir Namazı (Kılmadan) Uyuya Kalan Veya Onu Unutan Kimse (Ne Yapar?)23

27. İkindi Namazını Kaçıran Kimse Hakkında. 23

28. Orta Namaz Hakkında. 23

29. Namaz Kılmayan Hakkında. 24

30. Kıble'nın Beytu'l-Makdîs'ten (Kudüs) Kabe'ye Çevrilmesi Hakkında. 24

31. Namaza Başlama Hakkında. 25

32. Namaza Başlama Esnasında Elleri Kaldırmak. 25

33. Namaza Başlamadan Sonra Söylenecek Şeyler26

34. Bismillahirrahmanirrahim’i Sesli Okumanın Mekrûhluğu. 26

35. Namazda Sağ Elin Sol Eli Kavraması27

36. Namaz Ancak "Kitâb'ın Fatihası" İle (Sahih Olur)27

37. İki Susuş Hakkında. 27

38. “Amin” Demenin Fazileti Hakkında. 28

39. “Amin”i Sesli Söylemek. 28

40. Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbîr Getirmek. 28

41. Rükû’ Ve Secdelerde Elleri Kaldırmak Hakkında. 29

42. İmamlığa Kim Daha Lâyıktır?. 29

43. İmamla Beraber Namaz Kılanın Tek Olduğu Zaman Yeri30

44. İmamın Arkasında İmam Oturuyorken Namaz Kılanlar Hakkında. 31

45. İmam Bir Topluluğa Onlardan Daha Yüksekte İken Namaz Kıldırabilir32

46. İmama Namazı Hafif Kıldırması Hakkında Emredilenler32

47. Namaza Kamet Getirildiğinde Cemaat Ne Zaman Kalkar?. 33

48. Safları Doğrultmak Hakkında. 33

49. Namazda Safı Bitiştirenlerin (Dolduranların) Fazileti34

50. İlk Safın Fazileti Hakkında. 34

51. Cemaatden İmamın Arkasında Duracak Olanlar34

52. Kadın Saflarının Hangisi Daha Faziletlidir.35

53. Münafıklara Hangi Namaz Daha Ağır Gelir?. 35

54. (Cemaatle) Namazdan Geri Kalan Kimseler Hakkında. 36

55. Yolculukta Yağmur Olduğu Zaman Cemaate Gitmeme Hususunda Müsâade. 36

56. Cemaatle Namaz Kılmanın Faiseeti Hakkında. 36

57. Kadınları Camilere (Gitmekten) Menetmenin Yasaklanması Ve Onlar Dışarı Çıktıklarında Nasıl Çıkarlar?  37

58. Akşam Yemeği Hazır Olduğu, Namaza da Kamet Getirildiği Zaman (Nasıl Hareket Edilir?)37

59. Namaza Nasıl Gidilir?. 37

60. Camilere (Gitmek İçin Atılan) Adımların Fazileti Hakkında. 38

61. Kişinin Safın Arkasında Tek Başına Namaz Kılması Hakkında. 38

62. Öğle Namazında Kıraat Miktarı39

63. Öğle Ve İkindide Kıraat Nasıl Yapılır?. 40

64. Akşamdaki Kıraat Miktarı Hakkında. 41

65. Yatsıda Kıraat Miktarı41

66. Sabahta Kıraat Miktarı42

67. Namazda Gözü Göğe Dikmenin Mekrûhluğu. 42

68. Rukû'daki Hareket (Şekli)43

69. Rükû'da Denilecek Şeyler43

70. Rükû'da (Kolların Yanlardan) Ayrılması44

71. Başı Rukû'dan Kaldırdıktan Sonra Söylenecek Söz. 44

72. Rukû'a Ve Secdeye İmamlardan Önce Gitmenin Yasaklanması45

73. Yedi Kemik Üzerine Secde Yapma Ve Secdede Nasıl Hareket Edileceği?. 46

74. Secde Yapmak İstediğinde İnsandan Yere Varacak İlk Şey. 46

75. (Secdede Kolları Yere) Yaymanın Ve Karganın Gagalaması (Gibi Çabuk Rükû' Ve Secde Yapmanın) Yasaklanması47

76. İki Secde Arasında Söz Söylemek. 47

77. Rükû’ Ve Secdede Kur'an Okumanın Yasaklanması48

78. Rükû Ve Secdeyi Tam Yapmayan Kimse Hakkında. 48

79. Secdede (Karnın Ve Kolların) Ayrılması49

80. Hz. Peygamber -Sallallahu Aleyhi Ve Sellem-; Başını Kaldırdıktan Sonra Ne Kadar Beklerdi?  50

81. Namazın Bir Kısmında (Cemaate) Kavuşamamış Olan Kimse (Mesbûk) Hakkındaki Sünnet50

82. Bez Üzerine Sıcakta Ve Soğukta Secde Etmeye Müsâade. 51

83. Teşehhüdde İşaret Etmek. 51

84. Teşehhüd Hakkında. 52

85. Hz. Peygambere -Sallallahu Aleyhi Ve Sellem-Salât Getirmek. 53

86. Teşehhüdden Sonra Dua Etmek. 54

87. Namazın (Sonunda) Selâm Vermek. 55

88. Selâmdan Sonra Söylenilecek Söz. 55

89. (Kişi) Namazdan Hangi Yanından Ayrılır56

90. Namazın Ardında Tesbîhat Yapmak. 56

91. Kıyamet Gününde Kulun Kendisinden Hesaba Çekileceği İlk Şey. 57

92. Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Namazının Şekli57

93. Namazda (Namaz Dışı) İş Yapmak. 58

94. Namazda Selâm Nasıl Alınır?. 59

95. "Sübhanellah" Demek Erkekler İçin, El Çırpmak Kadınlar İçin. 59

96. Nafile Namazı Hangi Yerde (Kılmak) Daha Faziletlidir?. 60

97. (Kişinin) Namazları, Evinde Kıldıktan Sonra Cemaatle Yeniden Kılması60

98. İçinde Bir Defa (Cemaatle) Namaz Kılınmış Olan Bir Mescidde (İkinci Defa) Cemaatle Namaz Kılmak  60

99. Tek Bez İçinde Namaz Kılmak. 61

100. Sağır Bürünüşün Yasaklanması61

101. Seccade Üzerinde Namaz Kılmak. 62

102. Kadın Giysilerinin İçinde Namaz Kılmak. 62

103. Pabuçlarla Namaz Kılmak. 62

104. Namazda "Sarkıtma”nın Yasaklanması63

105. Saçların Bağlanıp Toplanması Hakkında. 63

106. Namazda Esnemek. 64

107. Uykusu Bastıranın Namaz Kılmasının Mekrûhluğu. 64

108. Oturarak Kılanın Namazı Ayakta Kılanın Namazının Yarısına Eşittir64

109. Oturarak Nafile Namaz Kılmak. 65

110. (Namaz Kılarken) Çakıl Taşlarını Silip Yok Etmekten Men'65

111. Mezarlıklar Ve Hamamlar Dışında Yeryüzünün Hepsi Temiz Ve Temizleyicidir65

112. Koyun Ve Keçilerin Yatak Yerleri İle Devlerin Yatak Yerlerinde Namaz Kılmak. 66

113. Kim Allah İçin Bir Mescid Yaparsa. 66

114. Mescide Girdiğinde İki Rekât Namaz Kılmak. 67

115. Mescide Giriş Esnasında Söylenilecek Söz. 67

116. Mescide Tükürmenin Mekrûhluğu. 67

117. Mescidde Uyumak. 68

118. Mescidde Bağırarak Kayıp Eşya Arayıp Soruşturmaktan Ve Alış-Veriş Yapmaktan Men'68

119. Mescidde Silâh Taşımaktan Men'68

120. Kabirleri Mescid Edinmekten Men’69

121. Mescide Çıkıldığında Parmakları Birbirine Kenetlemekten Men'69

122. Namazı Beklemek Üzere Mescidde Oturanın Fazileti70

123. Mescidleri Süslemek Hakkında. 70

124. Bir Sütreye Doğru Namaz Kılmak. 70

125. Namaz Kılanın Sütreye Yaklaşması Hakkında. 71

126. Deveye Doğru Namaz Kılmak. 71

127. Kadın, Namaz Kılanın Önünde Olabilir (mi)?. 71

128. Namazı Kesen Şeylerle Onu Kesmeyen Şeyler71

129. Namazı (Namaz Kılanın Fi'li Dışında) Hiç Bir Şey Kesmez. 72

130. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Mekrûhluğu. 72

131. Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti73

132. Deve Palanları Sadece Üç Mescide (Gitmek İçin) Bağlanır73

133. Mescidlere Karanlıklarda Gitmenin Fazileti74

134. Namazda Yüzü Sağa Sola Çevirmenin Mekrûhluğu. 74

135. Hangi Namaz Daha Faziletlidir?. 74

136. Sabah Namazı İle İkindi Namazının Fazileti75

137. Namazda Küçük Ve Büyük Abdestin Sıkıştırmasından Men'76

138. Namazda Elleri Böğrüne Koymaktan Men'76

139. Yatsıdan Önce Uyumanın, Ondan Sonra Konuşmanın Menedilmesi76

140. Müşrikin Mescid-i Harama Girmesinin Yasaklanması76

141. Çocuk Namaz Kılmakla Ne Zaman Emrolunur?. 76

142. Hangi Vakitte Namaz Kılmak Mekruh Olur?. 77

143. İkindiden Sonra İki Rekât Namaz Hakkında. 77

144. Sünnet Namaz Hakkında. 78

145. Akşamın (Farzından) Önce İki Rekât (Namaz Kılmak)78

146. Sabahın İki Rekât Sünnetinde Kıra’at79

147. Sabahın İki Rekât Sünnetinden Sonra Konuşma. 80

148. Sabahın İki Rekât Sünnetinden Sonra Yan Üstü Yatma. 80

149. Namaza Kamet Getirildiğinde Artık Bu Farzdan Başka Hiç Bir Namaz Kılınmaz. 81

150. Günün Başında Dört Rekât (Namaz Kılmak) Hakkında. 82

151. Kuşluk Namazı82

152. Bu (Kuşluk Namazdndaki Mekrûhluk Hakkında Gelen (Haberler)83

153. Evvâbûn Namazı Hakkında. 83

154. Gece Ve Gündüzün (Nafile) Namazları İkişer İkişer (Kılınır)84

155. Gece Namazı Hakkında. 84

156. Gece Namazının Fazileti84

157. Allah İçin Bir Secde Yapan Kimsenin Fazileti85

158. Şükür Secdesi85

159. Bir (Mahlûka) Secde Edilmesinden Men’85

160. Necm (Sûresinde) Secde Etmek. 86

161. Sâd (Sûresinde) Secde Etmek. 86

162. İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) Secde Etmek. 87

163. İkra' Bi'smi Rabbike (Sûresinde) Secde Etmek. 87

164. Secde (Âyetini) İşitip de Secde Etmeyen Kimse Hakkında. 87

165. Rasûlallah'ın (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) (Gece) Namazının Şekli87

166. Hangi Gece Namazı Daha Faziletlidir?. 89

167. (Kişi) Geceki Mu'tâd İbâdetini, Uyuyakalıp (Yapamadığı) Zaman?. 89

168. Allah Dünya Semâsına (Alt Göğe) İner90

169. Teheccüd Esnasında Yapılacak Dua. 91

170. Bakara Sûresinin Sonundaki İki Âyeti Okuyan Kimse. 91

171. Kur'an'ı Güzel Okumaya Çalışmak "Kur'an İle Teğannî"91

172. Ümmü'l-Kur'an (Fatiha Sûresi), İşte Seb'-i Mesânî O'dur93

173. Kur’an Kaç (Günde) Hatmedilir (Meselesi) Hakkında. 93

174. Adam Üç (Rekât) Mı, Yoksa Dört (Rekât) Mı Kıldığını Bilmez (İse?)93

175. Ziyâde (Ekleme)den Dolayı (Yapılan) Sehiv Secdesi94

176. Namazda Bir Noksanlık Olduğu Zaman. 95

177. Namazda Konuşmaktan Men'95

178. Namazda Yılan Ve Akrebin Öldürülmesi96

179. Yolculukta Namazın Kısaltılması96

180. Bir Beldede İkamet Etmek İsteyen Kimsenin, Namazı Kısaltması İçin (Orada En Fazla) Ne Kadar İkamet Edebileceği Hakkında. 97

181. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Namaz Kılmak. 98

182. İki Namazı Birleştirmek "Cem’"98

183. Müzdelife'de İki Namazı Cem' Etmek. 99

184. Yolculuğundan Dönüp Geldiğinde Kişinin Kılacağı Namaz Hakkında. 100

185. Korku Namazı Hakkında. 100

186. Namazdan Alıkonulmak. 101

187. Güneş Ve Ay Tutulması Esnasında Namaz Kılmak. 101

188. Yağmur İsteme Namazı103

189. Yağmur Duasında Elleri Kaldırmak. 103

190. Cuma Günü Gusül Yapmak. 103

191. Cuma (Günü) İle Bu (Günde) Gusül Yapma Ve Güzel Koku (Sürünmenin) Fazileti Hakkında  104

192. Cuma Günü Sabah Namazında Okunan (Sûreler)104

193. Cumaya Erken Gitmenin Fazileti104

194. Cumanın Vakti Hakkında. 105

195. Cuma Günü Hutbe Esnasında (Hutbeyi) Dinlemek Ve Susmak. 105

196. Cuma Günü İmam Hutbe Okuyorken Camiye Giren Kimse Hakkında. 106

197. Cuma Günü Hutbede Kur'an Okuma Hakkında. 107

198. Hutbede Konuşmak. 107

199. Hutbenin Kısa Tutulması Hakkında. 107

200. İki Hutbe Arasında Oturmak. 108

201. İmam Hutbede Nasıl İşaret Eder?. 108

202. Hutbe Okuduğu Zaman İmamın Yeri109

203. Cuma Namazında Kıraat109

204. Cumada (Esnasında Duaların Kabul Edildiği) Zikredilen Vakit110

205. Özürsüz Olarak Cumayı Kılmayan Kimse Hakkında. 110

206. Cumanın Fazileti Hakkında. 111

207. Cumadan Sonraki Namaz Hakkında Gelen (Haberler)111

208. Vitir (Namazı) Hakkında. 111

209. Vitre Teşvik. 112

210. Vitir Kaç (Rekâttır?)113

211. Vitrin Vakti Hakkında Gelen (Haberler)114

212. Vitir (Namazında) Kıraat114

213. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Vitir Namazı (Kılmak)114

214. Kunût (Vitir Namazında) Dua. 115

215. Vitirden Sonra İki Rekât (Namaz Kılmak) Hakkında. 115

216. Rükû'dan Sonra Kunût Okumak. 116

İKİ BAYRAMLA İLGİLİ BABLAR.. 117

217. Bayram Günü (Evden) Çıkıştan Önce (Bir Şey) Yemek Hakkında. 118

218. İki Bayram Namazını Ezansız Ve Kametsiz Kılma İle Bu Namazların Hutbeden Önce Kılınması118

219. Bayram (Namazından) Önce de Sonra da (Başka Bir) Namaz (Kılınmaz)119

220. İki Bayramdaki Tekbirlerin (Sayısı)119

221. İki Bayramda Kıraat119

222. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Hutbe Okumak. 119

223. Kadınların İki Bayramda (Bayram Yerine) Çıkması119

224. Bayram Günü Sadaka Vermeye Teşvik. 120

225. İki Bayram Bir Günde Birleştiği Vakit?. 120

226. (Bayramda) Namazgahtan, (Oraya) Gittiği Yoldan Başkasından Geri Dönmek. 121


NAMAZ KİTABI

 

 

1. Namazların Fazileti Hakkında

 

1186. “Bize Ya'lâ b. Ubeyd haber verip (dedi ki); bize el-A'meş, Ebû Sufyân'dan, (O da) Câbir'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:”

"Farz namazların durumu, birinizin kapısının önünden akan, ondan her gün beş defa yıkandığı (suyu) hoş bir nehrin durumu gibidir."[1]

1187. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki); bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Yezîd b. Abdillah, Muhammed b. İbrahim'den, (O) Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O, Rasûlullah'ı -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururken işitti:”

"Bana söyler misiniz, şayet birinizin kapısının önünde, (içinde) her gün beş defa yıkandığı bir nehir bulunsa, ne zannedersiniz, bu (nehir) onun kirinden bir şey bırakır mı?" (Sahâbe-i Kiram);

"Onun kirinden bir şey bırakmaz" de­diler. O zaman (Hz. Peygamber) şöyle buyurdu:

"İşte beş (vakit) na­mazın durumu da bunun gibidir, Allah onlarla günâhları siler, yok eder.”[2]        

 

Açıklama

 

Namaz, Allah'ın, imandan sonra en büyük armağanıdır. Mu’minin mi'racı, kalbinin nuru, gönlünün sevinç kaynağı olan namaz, canlı-cansız bütün yaratıkların ibadetleri ile ibadet şekillerini kendinde toplayan en büyük ibadettir. Şüphe yoktur ki bütün ibadetler Allah'ın (Celle Celaluhu) emrini yerine getirmek ve O'nun rızasını kazanmak için yapılmalıdır. Bununla beraber, nice hikmet ve fay­daları olan ibadetlerin bu yönlerini araştırmak, üzerlerinde dü­şünmek de gerekir. Namazın da pek çok hikmeti, müslümanm ve İslâm Cemiyetinin, (dolayısıyla tüm insanlığın) maddi ve mânevi varlığı için bir çok faydası vardır. Herşeyden önce namaz, kul ile Rabb'i arasında kuvvetli bir bağ teşkil eder. Hayatın bin türlü sıkıntı ve belâları ile karşı karşıya olan insan, namazla Rabb'inin manevî huzuruna çıkınca en büyük sığınağı ve desteği bulur; mânâ alemine yükselir, ilâhî yardımı alır, huzura ve doygunluğa kavuşur. Bu hali anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. Günde en az beş defa tekerrür eden bu "Huzûr-i İlâhî"ye çıkış, insan için bir nefis muhasebesi ve murakabesi de sağlar. Böylece namaz insanı fenalıklara, kötülüklere, her türlü olumsuzluklara; kısaca günâhlara karşı uyarır, korur ve canlı tutar. Yukarıdaki hadislerle şu âyet-i kerime bu hususa işaret etmiş olmalıdırlar: "Sana vahyedilen kitabı oku. Namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz edebsizlikden ve akıl ve şeriat'a uymayan her şey­den alıkoyar."[3] Namazın icra ettiği ameliyye fertte kalmaz. O, top­lumun bir ferdi olan müslüman insanı eğitme, iyiye doğru değiştirme ve geliştirme yanında, cemaatle kılman namazlarda madden, di­ğerlerinde manen yanyana duran müslümanlar arasındaki rabıtanın, cemaat ruhunun ve birliğin en büyük sağlayıcısı olur. Söy­lemeye gerek yoktur ki, namaz bu ve benzeri ulvî neticeleri ancak Allah (Celle Celaluhu) ve Rasûl'ünün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) istediği şekil ve mânâda, yani "dosdoğru" kılınınca verir. Namazın, zikredilebilecek daha pek çok hikmeti yanında bedenin maddî sağlığı için sağladığı bazı faydalar da sözkonusu edilebilir.

Mü'minin ilâhi huzura çıkış vesilesi olan namazın, önceki din­lerde; Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecûsîlik'te de bulunduğu nak­ledilmektedir.[4] Kaynakları semavî olan veya -Mecûsîlik'teki gibi-semâvî dinlerden etkilenmiş olması muhtemel olan dinlerde benzer müesseselerin olması çok tabiîdir. Ancak İslâm, bu dinlerde tebdil ve tağyire uğratılmış, tahrif edilmiş yönleri ıslah ve tecdid ederek na­maza, aslına uygun yüce mevkiini kazandırmıştır.

İslâm tarihinde namazın teşri seyri ise şöyle olmuştur: Farklı gö­rüşler olmakla beraber, müslümanlığın başlangıcında, biri güneşin doğmasından, diğeri batmasından önce olmak üzere iki vakit na­mazın farz kılındığı umûmen kabul edilmektedir. İlgili rivayetlerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk olarak, Müddessir Sûresi'nin ilk âyetlerinin inişinden sonra Cebrail'in -Aleyhisselâm- tarifi ile abdest alıp namaz kılmıştı. O zaman Hz. Peygamber 43 yaşlarında, gün ise Pazartesi sabah vakti idi. Aynı günün sonlarına doğru Hz. Peygamber, Hz. Hatice'ye abdest aldırmış ve ilk cemaat namazını kılmışlardı. Rivayete göre ertesi gün cemaat, Hz. Ali'nin katılmasıyla üç kişi olmuştu. Böylece günde iki vakit namaz kılınmaya başlanmıştı. Alak Sûresi'ndeki; "Bir kulu namaz kılarken men edeni gördün mü?"[5] âyetleriyle işaret edilen ve bir çok hadiste tafsilatıyla anlatılan.[6] Ebû Cehil ve arkadaşlarının Hz. Peygamber'e namazda iken sataşma ve O'nu rahatsız etme olay­ları bu dönemlerde olmalıdır. Farz olarak iki vakit kılman namaza daha sonraları, Müzemmil Sûresi'nin baş tarafının inişiyle, gece na­mazı da eklenmişti. Tahminen bi'setin 10. yılında farz kılman bu gece namazının farzlığı, bir sene sonra aynı sürenin sonundaki âyetle kaldırılmış, daha sonra ise Mi'rac gecesinde beş vakit namaz farz kı­lınmıştı. Mi'rac hâdisesi ise, en makbul görüşe göre hicretten bir-buçuk sene kadar önce vukubulmuştu. Mi'rac gecesinin ertesi günü öğleyin Cebrail Aleyhisselâm gelip imam olarak Hz. Peygamber'e beş vakit namazı kıldırmıştı.[7] Beş vakit namazın Mi'rac gecesinde farz kılındığında ihtilâf yoksa da, vakit namazlarının o zaman kaçar rekât farz kılındığında ihtilâf vardır. Bazı rivayetler, beş vaktin o zaman, şimdiki rekâtlarıyla farz kılındığı şeklindedir. Diğer bazı rivayetler ise, namazların önce her vakitte ikişer rekât olmak üzere farz kılındığını, hicretten sonra, sabah ve akşam namazları hariç, bunlara ikişer rekât daha eklendiğini göstermektedir. İbn Hacer bu sonuncu görüşü tercih etmektedir. Daha sonra da yolcular için na­mazları kısaltma emri (veya ruhsatı) gelmişti.[8]

 

2. Namazın Vakitleri Hakkında

 

1188. “Bize Hâşim İbnu'l-Kasım haber verip (dedi ki); bize ı'be, Sa'd b. İbrahim'den (naklen) rivayet etti. (Sa'd) dedi ki, Muhammed b. Amr İbni'l-Hasan b. Alî'nin şöyle dediğini işit­ti:”

“Câbir b. Abdillah'a el-Haccâc'ın -ki O, namazı vaktinden geriye bırakırdı- (valiliği zamanında, namazların vakitlerini) sormuştuk da Cabir şöyle demişti: Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) le namazını, güneşin (tam tepeden) inişi zamanında; ikindi namazını, o (güneş) canlı -veya tertemiz- iken; akşam namazını, güneş örtüldüğü zaman kıldırır, yatsıyı ise bazan (vaktinin başında) hemen kıldırır, bazan geciktirirdi. Cemaat toplandığı zaman (vaktinin ba­nda) hemen kıldırır, geciktikleri zaman ise geciktirirdi. Sabah namazını ise çoğu zaman (veya bazan) gecenin sonundaki karanlıkta kıldırır -veya kılarlardı.”[9]

 

Açıklama       

 

Tercümede iki çizgi (- -) arasında verdiğimiz tereddütlü rivayetler, ravi Muhammed b. Amr'ın şüphesinden kaynaklanmıştır. O, Câbir'in, çizgi arasındaki kelimeyi mi, ondan öncekini mi söylediğinde şüphe etmiş ve bu şüphesini, görülen şekilde açıklamıştı.

El-Haccâc b. Yûsuf, h. 64 yılında Medine'ye vali tayin edilmişti. iğer Emevi idarecileri gibi O'nun da namazları vakitlerinden geciktirerek kıldırdığı nakledilmektedir. O'nun bu tatbikatı üzerine Muhammed b. Amr, Câbir b. Abdillah'a namazın asıl vakitlerini sormuş, O da yukarıdaki hadisi rivayet etmişti.[10]

 

1189. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd el-Hanefi haber verip (dedi ki), bize Mâlik, İbn Şihâb'dan (naklen) rivayet etti ki, Ömer b. Abdilaziz bir gün namazı geciktirmişti de, Urve İbnu'z-Zübeyr, huzuruna çıkıp O'na haber vermişti ki, el-Muğîre b. Şu'be bir gün namazı geciktirmişti de Ebû Mes'ûd el-Ensâri O'nun huzuruna ' çıkıp şöyle demişti”:  

"Nedir bu, ey Muğîre!  Bilmiyor musun ki, Cebrail, Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) inmiş ve namaz kılmış, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)de (O'nunla beraber) namaz kılmıştı. Sonra (tekrar) namaz kılmış, Rasûlullah (Sallallahu - Aleyhi ve Sellem) de (O'nunla beraber) namaz kılmıştı. Sonra (tek­rar) namaz kılmış, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (O'nunla beraber) namaz kılmıştı. Sonra (tekrar) namaz kılmış, Rasûlullah i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de (O'nunla beraber) namaz kılmıştı.  (Cebrail) sonra da;

"Bununla emredildim (-veya emredildin-)" demişti. . Bunun üzerine (Ömer) şöyle demişti:

"Ne anlattığına iyi bak, ey Urve! Namazların vaktini Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Cebrâîl mi belirlemiş di?" O da şöyle karşılık vermişti:

"Beşir b. Ebî Mes'ûd, babasından böyle rivayet ederdi."[11]

Urve (sözüne devamla) dedi ki, vallahi Hz. Aişe (r.a.) de bana rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ikindi na­mazını, güneş odasında (hücresinde) bulunuyorken yükselmeden (yani güneş ışıkları odasından çıkıp da içeriyi gölge kaplamadan) önce kılardı).[12]

 

Açıklama              

 

Emevi idarecilerinin, genel olarak, namazları vakitlerinden ge­ciktirerek kıldırdıkları nakledilmektedir, Sebebini tesbit ede­mediğimiz bu zulümde bilhassa Haccâc meşhur olmuştu. Yukarıda zikredilen olayın cereyanı esnasında Ömer b. Abdilazîz (r.a.), Emevî halifesi Velîd b. Abdilmelîk'in Medine valisi bulunuyordu. O da, bu haberden anlaşıldığına göre namazları geciktirmeyi âdet haline ge­tirmemiş idiyse de, bir gün namazı (bazı rivayetlerde bunun ikindi namazı olduğu açıklanmaktadır) geciktirerek, yani efdal olan ilk vak­tinden sonraya bırakarak kıldırmış ve Urve'nin (r.a.) i'tirazıyla kar­şılaşmıştı. Urve (r.a.) O'na, namaz vakitlerinin ilk tayin zamanını hatırlattıktan sonra, asıl, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ikindi namazını ilk vaktinde hemen kıldığını belirten ve bu haberin devamı olan bundan sonraki hadisle cevap vermişti. Öyle an­laşılıyor ki, Ömer b. Abdilazîz (r.a.), o zamana kadar, namazların ilk veya son vakitlerinde kılınmalarında bir fark görmüyor ve namazları ilk vakitlerinde kılmaya çok özen göstermiyordu. Urve'nin (r.a.) rivayetini yadırgaması ise, O'nun, Cebrail'in (a.s.), İsra Gecesi'nin er­tesi günü gelip Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) imam olarak namaz kıldırması konusunda bir bilgisi olmadığını gös­termektedir. Ancak bu olaydan sonra, istikbalin alim ve âdil halifesi Ömer b. Abdilaziz'in (r.a.), artık namazları ilk vakitlerinden geriye hiç bırakmadığı nakledilir.

Haberde geçen ikinci namaz geciktirmeyi el-Muğîre b. Şu'be (r.a.) yapmıştır. O, bunu yaptığında Emevî halifesi Muâviye b. Ebî Süfyân'ın Küfe valisi bulunuyordu. BirSahâbi olan Muğîre'nin (r.a.) bu hareketinden, O'nun da, namazların ilk ve son vakitlerinde kılınmaları arasında fark görmediği anlaşılmaktadır.[13]

 

3. Ezan’ın Başlangıcı Hakkında

 

1190. “Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize Seleme rivayet edip (dedi ki), bana Muhammed b. İshak rivayet edip dedi ki:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oraya -Ebu Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, yani Medine'ye- geldiğinde O'nun yanına, namaz kılmak maksadıyla (namaz) va­kitlerinde çağrısız olarak toplandırmış. Bu sebeple Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem), yahûdilerin, (halkı) namazlarına kendisiyle çağırdıkları boruları gibi bir boru yaptırmayı düşünmüş, sonra bunu hoş bulmamış. Ardından, müslümanların namaza (çağrılmalarında) çalınması için (tahtadan) bir çanın oyulmasını em­retmiş. Onlar bununla (meşgul) iken, el-Hâris İbnu'l-Hazrecoğullarından olan Abdullah b. Zeyd b. Abdi Rabbih (bir rüya) görüvermiş. O da hemen Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip;

"Ya Rasûlallah, demiş, durum şu ki, beni bu gece bir dolaşan dolaştı, (başıma bir hâdise geldi. Şöyle ki); yeşil iki elbise giyinmiş, elinde de bir çan bulunan bir adam bana rastladı. Ben de;

"Ey Allah'ın kulu! Bu çanı satar mısın?" dedim. O da;

"Onu ne ya­pacaksın?" dedi.

"Onunla (müslümanları) namaza çağıracağız" dedim.. (O zaman) o;

"Sana bundan daha hayırlısını göstereyim mi?" dedi. Ben;

"Nedir o?" dedim. Dedi ki,

"Şöyle dersin: Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber; Eşhedu En Lâ İlahe İl-lellah, Eşhedu En Lâ İlahe İllellah; Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah, Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah; Hayya Ale's-Salâh, Hayya Ale's-Salâh; Hayya ale'l-Felâh, Hayya Ale'l-Felâh; Al­lahu Ekber, Allahu Ekber; Lâ İlahe İllellah". Sonra o biraz geriledi. Ardından, söylediklerinin aynısını, (cümleleri) tek yaparak söyledi. Şu kadar var ki, o (bu sefer);

"Kad Kameti's-Salâh, Kad Kameti's-Salâh, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ İlahe İllellah" dedi. (Ab­dullah) bunu Rasûlullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haber verince O şöyle buyurmuş:

"Şüphe yok ki bu, inşaallah, bir hak rüyadır. Binaenaleyh Bilâl'le kalk da bunu ona anlat. Çünkü onun sesi seninkinden daha gür ve güzeldir." Bilâl de ezanı okuyunca bunu Ömer İbnu'l-Hattâb (r.a.) -(ravi) dedi ki, O evinde iken- duymuş ve hemen peştemalini çeke çeke (gelip) Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) huzuruna şöyle diyerek çıkmış:

"Seni hakla gönderen (Allah'a) yemin olsun ki, onun gördüğü rüyanın aynısını gördüm." O zaman Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:

"Hamdolsun Allah'a! işte bu, (Allah'ın rızasının bunda olduğunu) daha da te'yid ediyor.[14]

Muhammed b. Humeyd dedi ki, onu (yani bir önceki haberi) bana Seleme rivayet edip (dedi ki);

"Onu bana İbn îshak rivayet edip (dedi ki), bana bu hadisi Muhammed b. İbrahim İbni'l-Hâris et-Teymi, Muhammed b. Abdillah b. Zeyd b. Abdi Rabbih'ten, (O da) babasından (naklen) rivayet etti."[15]

1191. “Bize Muhammed b. Yahya haber verip (dedi ki), bize Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd rivayet edip (dedi ki), bize babam, ibn İshâk'tan rivayet etti (ki, O şöyle demiş):”

“Bana Muhammed b. İbrahim İbni'l-Hâris et-Teymî, Muhammed b. Abdillah b. Zeyd b. Abdi Rabbih'ten rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana babam Ab­dullah b. Zeyd rivayet etti. O:”

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) çanın (yapılmasını) emredince..." dedi ve onun (yani 1190. haberin) benzerini zikretti.[16]

 

Açıklama

 

Ezan, İslâmî bir ıstılah olarak, namazın vakitlerini muayyen la­fızlarla bildirmek demektir. Müslümanlar namaza, önceleri, so­kaklarda birinin dolaşıp  "es-Salâh,  es-Salâh: Namaza, Namaza!"a "es-Salâte câmiatan: Cemaatle namaza!" diye bağırmasıyla çağ­rılırlardı. Hicretin birinci yılında Mescid-i Nebi'nin bitirilişinden sonra ise, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Abdullah Zeyd'in (r.a.) rüyasını tasvip edişiyle ezan meşru kılınmıştı. Bu lezanın, aynı anda vahy-i ilâhi ile te'yid edildiği de nakledilmektedir. Fakat Kur'an'da ezanın tasvibine açık işaretler vardır. Bir âyet meali şöyledir: "Namaza çağırdığınız zaman onu eğlence ve oyun yerine koydular. Düşünmez bir topluluk oldukları için böyle yaptılar"[17] Ezanın meşru kılınması üzerine Hz. Bilâl (r.a.), Neccarlı bir kadının Mes­cid-i Nebî civarındaki oldukça yüksek evinin damına çıkmış ve ilk ezanı okumuştu. Daha sonra Mescid'in dışında yüksekçe bir yer ya­pılmış ve Hz. Bilâl (r.a.) ile Hz. Abdullah b. Ümmi Mektûm (r.a.) ora­dan ezan okumuşlardı. Ezan okumak için minare ise çok sonraları, h. 58 tarihinde ilk olarak Mısır'da Amr İbnu'1-Âs camisine yapılmıştı.

Ezanda, namaz vakitlerini bildirme ve müslümanları namaza ça­ğırma yanında İslâm'ın temel inançlarını i'lân etme de vardır. Bunun için ezan, müslümanlığın bir şiarı (parolası), bir yer ahalisinin müslümanlığının bir alâmeti sayılmıştır. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bir yere akın için gönderdiği kimselere sabahı bek­lemelerini, ezan duyarlarsa akından vazgeçmelerini emir buyururdu. Bu mühim İslâmî şiarın, ilk olarak Sahâbilerin rü'yasında gö­rülmesini hikmet-i ilâhi gereği gören merhum Ahmed Na'îm, bunu, Hz. Peygamber'in isim ve şânının yüceltimesini ihtiva eden ezanın başkası tarafından görülmesinin daha uygun olacağı şeklinde izah etmiştir.[18]

Ezanın hükmüne gelince: Hanefi ve Şafîîler onun Sünnet ol­duğunu, Hanbeliler edâ edilen beş vakit namazda erkekler için farz-ı kifâye olduğunu, Malikiler ise şehirlerde vâcib-i kifâye, cemaat mescidlerinde Sünnet-i kifâye olduğunu söylemişlerdir.[19]

 

4. Sabah Ezanı’nın Vakti Hakkında

 

1192. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki); bize İbn Uyeyne, ez-Zührî'den, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki O, sözü Hz. Peygamber'e nisbet ederek "ref’ederek" şöyle dedi:”

"Şüphe yok ki Bilâl ezanı gece okur. Bi­naenaleyh, İbn Ümmi Mektûm (r.a.) ezan okuyuncaya kadar yiyiniz, içiniz.[20]

1193. “Bize İshak haber verip (dedi ki), bize Abde rivayet edip (dedi ki), bize Ubeydullah, Nâfi'den, (O) İbn Ömer'den; ve el-Kâsım'dan, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) haber verdi (ki, İbn Ömer ve Hz. Aişe) şöyle dediler:” Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki müezzini vardı: Bilâl ve İbn Ümmi Mektûm. Bu sebeple Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu:

"Şüphe yok ki Bilâl ezanı gece okur. Binaenaleyh ibn Ümmi Mektûm'un ezanını işitinceye kadar yiyiniz, içiniz".[21]

(Rivayetinin) sonunda el-Kâsım şöyle dedi:

"(Ezanlarının) ara­sında da ancak birinin (ezan yerinden) inip diğerinin çıkması kadar (bir zaman) vardı."[22]

 

Açıklama

 

Kasım b. Muhammed'in açıklamasından da anlaşıldığı gibi, Bilâl (r.a.) fecr-i sâdıkta, İbn Ümmi Mektûm (r.a.) ise fecr-i kâzibde ezan okurmuş. Bu hadise dayanarak, sabah namazının vaktinin başladığı fecr-i sâdık'tan önce sabah ezanının okunabileceğini söyleyen alimler vardır. Malik, Şafiî, Ahmed ve Ebû Yûsuf bu görüştedirler. Ebû Hanife, Muhammed, Züfer ve Sufyân Sevri'ye göre ise, diğer na­mazlarda vakitten önce ezan okumak caiz olmadığı gibi, sabah eza­nının da fecr-i sâdıktan önce okunması caiz değildir. Onlara göre bu hadiste bahsedilen Bilâl'in (r.a.) ezan okuması, vaktin girdiğini belirtmek için değil, uykuda olanın uyanması, oruç tutacak olanın sa­hurunu yemesi, gece namazında olanın kısa kesip vitrine başlaması içindir. Nitekim, Bilâl'in (r.a.) ezanının zikredilen gayeler için ol­duğunu bizzat Hz. Peygamber açıklamıştır.[23] Diğer taraftan bu ikili ezanın sadece Ramazan ayında okunduğu da söylenmiştir.

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'deki sü­rekli müezzinleri, bu haberde ismileri geçen Bilâl ve İbn Ümmi Mektüm'dur (Radıyallahu anhumâ). Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellim), bunlar dışında zaman zaman ezan okumuş olan müezzinleri de vardı. Bunlar Ebû Mahzûre (r.a.), Sa'd b. Âiz (Sa'du'l-Karaz) (r.a.), Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâ'î (r.a.), Abdulazîz İbnu'l-Asamm  (r.a.)  -ki  (bunun,  İbn Ümmi  Mektûm  olduğu  söylenir)-,Rasûlullah'm âzâdlısı Sevbân (r.a.) ve Hz. Osman b. Affân'dır (r.a.). Bilâl (r.a.), Hz. Peygamber'in vefatından sonra Medine'yi terkedip Şam'a gitmiş ve artık hiç kimse için ezan okumamıştı. Ondan sonra Mescid-i Nebî'de daha önce Kubâ Mescidi'nde ezan okuyan Sa'du'l-Karaz (r.a.) ezan okumaya başlamıştı. Ebû Mahzûre ise Hz. Pey­gamber için Mekke'de ezan okumuş ve orada ezan okumakla gö­revlendirilmişti.[24]

 

5. Sabah Ezanında Çağrıyı Tekrar Etmek: “Tesvîb

 

1194. “Bize Osman b. Ömer b. Fâris haber verip (dedi ki), bize Yûnus, ez-Zühri'den, (O da) Hafs b. Ömer b. Sa'd el-Müezzin'den (naklen) rivayet etti ki:”

Sa'd (Sa'du'l-Karaz), Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mescidi'nde ezan okur­muş. Hafs (bir de şunu) söyledi: Bana yakınlarım rivayet etti ki, Bilâl (r.a.) (bir defasında) Rasûhıllah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), O'nu sabah namazına çağırmak için gelmiş de:

"O uyuyor!" demişler. Bunun üzerine Bilâl (r.a.) en yüksek sesiyle;

"es-Salâtu Hayrun Mine'n-Nevm = Namaz uykudan hayırlıdır" diye seslenmiş. Bundan sonra (bu cümle) sabah namazının ezanında sabit kılınmış.[25] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"(Müezzin Sa'd'a), Sa'du'l-Karaz, denilir".[26]

 

Açıklama

 

Ezan, hem namaz vaktinin girdiğini bildirme, hem de namaza bir davettir. Ezandan sonra namaz için ikinci bir çağrıya "tesvîb" denir. Bu haberde, öyle anlaşılıyor ki, böyle bir "tesvîb"den bah­sedilmektedir. Müezzinlerin ezandan sonra cemaati namaza ça­ğırmalarına, sabah ezanında "Hayya Ale'l-Felâh"tan sonra iki kere "es-Salâtu Hayrun Mine'n-Nevm" demelerine, namaz için kamet ge­tirilmesine de "tesvîb" denir. Sabah ezanmdaki "tesvîb'le kametler dışındaki her türlü "tesvîb"in bid'at olduğu söylenmiştir.[27]

 

6. Ezan İkişer İkişer, Kamet Birer Birer (Okunur)

 

1195. “Bize Sehl b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Ca'fer, Müslim Ebu'l-Musenna'dan, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ezan, Rasûlullah zamanında ikişer ikişer, kamet ise bbier birer (okunurdu). Şu kadar var ki, (müezzin);

"Kad Kameti's-Salâh" dediğinde, bunu iki kere söylerdi. Biz de kameti işitince bi­rimiz abdest alır, (namaza) çıkardı.”[28]

1196. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî ve Affân haber verip de­diler ki, bize Şu'be, Halid el-Hazzâ'dan, (O) Ebu Kılâbe'den, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

"Bilâl'e ezanı çift, kameti tek yapması emredilmişti."[29]

1197. “Bize Süleyman b. Harb rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Simâk b. Atıyye'den, (O) Eyyûb'dan, (O) Ebû Kılâbe'den, (O da) Enes'ten naklen rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

"Bilâl'e ezanı çift, kameti ise, "Kad Kamati's-Salâh" hariç, tek yapması emredilmişti."[30]

1198. “Bize Muhammed b. Yûsuf, Sufyân'dan, (O) Hâlid'den, (O) Ebû Kılâbe'den, (O da) Enes'ten (naklen), onun (yani bir önceki hadisin) benzerini haber verdi.”[31]

 

Açıklama

 

Enes b. Mâlikin (r.a.) bu rivayetine göre Hz. Peygamber (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Bilâl'e (r.a.) ezan cümlelerini ikişer, kamet cümlelerini ise, biri hariç, birer defa okumasını emretmişti. Ezan ve kamet cümlelerinin değişik sayılarda okunduğunu gösteren diğer sahih hadisler de vardır. Bunlara dayanarak Medine'lilerin, Mekke'lilerin, Kûfe'lilerin ve Basra'lılann ezanları sayı bakımından farklı olmuştur. Şöyle ki, Malikilerin kabul ettiği Medine ezanında ilk tekbir iki, şehâdetler dört, diğer cümleler iki defa söylenir. Şafî'înin benimsediği Mekke ezanında ilk tekbir ve şehâdetler dört, geri kalan cümleler iki defa okunur. Ebû Hanife'nin benimsediği Küfe ezanında ilk tekbir dört, diğer cümleler iki defa okunur. Basra ezam ise biraz daha değişiktir. Buna göre ilk tekbir dört, sonraki cümleler, "Hayya Ale'l-Felâh"a kadar birer defa söyleyip, tekrar baş­tan almak suretiyle üç defa okunurlar. Bunu Hasan Basrî (rh.a.) ve Muhammed b. Şirin (rh.a.) benimsemişlerdi. Ezanın son cümlesinin bütün ezanlarda bir defa okunduğu anlaşılmaktadır. Kamet'te de farklı görüşler vardır: Ebû Hanife'ye (rh.a.) göre ilk tekbir dört, diğer cümleler iki, son cümle ise bir defa okunur. Böylece kamet cümleleri onyedi cümle olur. Malik'e (rh.a.) göre kamet on cümledir. Yani tek­birler hariç diğer cümleler birer defa okunur. Şafiî (rh.a.) ise kametin onbir kelime olduğunu söylemiştir. Buna göre tekbirler ve "Kad Kameti's-Salâh" cümleleri ikişer, diğer cümleler birer defa oku­nur. Ahmed (rh.a.) de bu görüştedir. Çok yaygın bir mesele hak­kındaki bu ihtilaflar, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem), ezan ve kamet cümlelerinin farklı sayıda tekrarlanmalarına müsaade ettiğini göstermektedir.[32]

 

7. Ezanda Şehâdet Cümlelerini Yüksek Sesle Tekrar Etmek: "Tercî’"

 

1199. “Bize Sa'id b. Âmir, Hemmâm'dan, (O) Âmir el-Ahvel'den, (O) Mekhûl'dan, (O) İbn Muhayrîz'den, (O da) Ebû Mahzûre'den (naklen) haber verdi ki:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yirmi kadar adama emredip ezan okumuşlardı da Ebû Mahzûre'nin sesi hoşuna gitmişti. Bu sebeple ezanı O'na (şu şe­kilde) öğretmişti: "Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Eşhedu En Lâ İlahe İllallah, Eşhedu En Lâ İlahe İllallah, Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah, Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah, Eşhedu En Lâ İlahe İllallah, Eşhedu En Lâ İlahe İl­lallah, Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah, Eşhedu Enne Mu­hammeden Rasûlullah, Hayya Ale's-Salâh, Hayya Ale's-Salâh, Hayya Alel-Felâh, Hayya Ale'l-Felâh, Allahu Ekber, Allahu Ekber, Lâ İlahe İllallah.." Kameti ise ikişer ikişer (öğretmişti).[33]

 

Açıklama                           

 

Ezanda şehâdet cümlelerini alçak sesle ikişer defa söyledikten sonra yüksek sesle bir daha söylemeye "terci"' denir. Terci', Şafiî ve Hanbelilere göre Sünnet, Malikilere göre ise mendûbtur. Bazı alim­lere göre ise müezzin isterse terci' yapar, isterse yapmaz. Hanefi Mezhebine göre ise, ezanla ilgili diğer hadislerde zikredilmemiş olan terci' meşru' değildir. Ebû Hanife, yukarıdaki haberde Hz. Peygamber'in öğretmek maksadıyla öyle tarif yaptığını söylemişti.[34]

 

1200. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî ve Haccâc İbnu'l-Minhâl haber verip dediler ki, bize Hemmâm rivayet edip (dedi ki), bize Amir el-Ahvel rivayet etti -Haccâc, rivayetinde "Amir b. Abdilvâhid" dedi-, (O dedi ki), bana Mekhûl rivayet etti ki:”

İbn Muhayrîz O'na rivayet etmiş ki, Ebû Mahzûre O'na rivayet etmiş ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O'na ezanı on dokuz cümle, kameti ise on yedi cümle olarak öğretmişti.[35]

 

8. Ezanda Dönmek Hakkında

 

1201. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Avn b. Ebî Cuhayfe'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki:” O, Bilâl'in ezan okuduğunu görmüştü. (Ebû Cuhayfe) dedi ki:

“O zaman ben O'nun ağzının, ezan sebebiyle şuraya bu­raya (dönüşünü) takip etmeye başlamıştım.”[36]

1202. “Bize Abdullah b. Muhammed haber verip (dedi ki), bize Abbâd, Haccâc'dan, (O) Avn b. Ebî Cuhayfe'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki:”

"Bilâl (bir defasında) kısa mızrağı (yere) saplamış ve parmaklarını kulaklarına koyarak ezan okumuştu da ben O'nu, ezanında dönerken görmüştüm."[37] Abdullah (ed-Dârimi) dedi ki;

"(Bir önceki Sufyân) es-Sevrî'nin rivayeti daha sahihtir."[38]

 

Açıklama

 

Ezan okurken başını sağa sola çevirmek veya dönmek, parmakları kulaklara koymak, ezanı uzaklara işittirmek içindir. Müezzin mi­narede ezan okuyorsa döner. Başka bir yerde okuyorsa "Hayya Ale's- Salâh" ve "Hayya Ale'l-Felâh"larda başını sağa-sola çevirir. Ebû Hanife (rh.a.) ve bir rivayete göre Ahmed'in (rh.a.) görüşü böyledir. Malik (rh.a.) de, sadece sesi uzaklara işittirmek maksadıyla başın sağa-sola çevrilebileceği veya dönülebileceği görüşündedir. Şafi'ı (rh.a.) ise, nerede olursa olsun ezan okurken, vücûd ve ayaklar kıb­leden dönmeksizin, sadece boynun çevrilmesinin müstehab olduğunu söylemiştir. Ezan okurken (şehâdet) parmaklarını kulaklara koymak da müstehab görülmüştür.[39]                

 

9. Ezan Esnasında Dua Yapmak

 

1203. “Bize Muhammed b. Yahya haber verip (dedi ki), bize Sa'id b. Ebî Meryem rivayet edip (dedi ki), bana Musa -ki O, İbn Ya'kûb ez-Zem'î'dir- haber verip (dedi ki), bana Ebû Hâzim b. Dînar rivayet edip (dedi ki), bana Sehl b. Sa'd haber verdi ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"İki şey var ki, geri çevrilmezler -veya çok az geri çevrilirler-: Ezan esnasında yapılan dua ve (Hak yolundaki savaşta) savaş kı­zıştığı zaman yapılan dua."[40]

 

10. Ezan Okunurken Denilecek Şeyler

 

1204. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Yûnus, ez-Zühri'den, (O) Atâ' b. Yezîd'den, (O da) Ebû Sa'id'den (naklen) haber verdi ki, Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Müezzinin (ezanını) işittiğiniz zaman, dediğinin aynısını söyleyin."[41]

1205. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki), bize Hişâm d-Destuvâ'î, Yahya'dan, (O) Muhammed b. İbrahim İbni'l-Hâris'ten, (O da) Isa b. Talha'dan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Muâviye'nin huzuruna girmiştik. Derken müezzin ezan okumaya başladı ve:

"Allahu Ekber, Allahu Ekber" dedi. Muâviye de:

"Allahu Ekber, Allahu Ekber" dedi. (Müezzin);

"Eşhedu En Lâ İlahe İllallah = Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehâdet ederim" dedi. (Muâviye);

"Ben de, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehâdet ederim" dedi. (Müezzin);

"Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah = Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederim" dedi. (Muâviye);

"ben de, Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederim" dedi. Yahya şöyle dedi:

“Arkadaşlarımızdan birisi bana haber verdi ki, O (yani Muâviye), (müezzin);

"Hayya Ale's-Salâh = Haydi Namaza!" de­diğinde, "Lâ Havle ve Lâ Kuvvete illâ Billah = Bütün güç ve kuv­vetler ancak Allah'ın yardımı iledir" demiş. Sonra Muâviye sözüne şöyle devam etmiş:

"Peygamberinizi, bunu söylerken işitmiştim."[42]

1206. “Bize Sa'id b. Âmir haber verip (dedi ki), bize Mu­hammed b. Amr, babasından, (O da) dedesinden (naklen) rivayet etti ki:”

Muâviye, müezzinin "Allahu Ekber Allahu Ekber" dediğini işitmiş, Muâviye de:

"Allahu Ekber Allahu Ekber" demişti. Sonra müezzin:

"Eşhedu En Lâ İlahe İllallah, Eşhedu En Lâ İlahe İl­lallah" demiş; Muâviye de:

"Eşhedu en lâ ilahe illallah, eşhedu en lâ ilahe illallah" demişti. Sonra müezzin:

"Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah" demiş, Muâviye de;

"Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah Eşhedu Enne Mu­hammeden Rasûlullah" demişti. Sonra müezzin, "Hayya Ale's-Salâh Hayya Ale's-Salâh" demiş, (Muâviye) ise;

"Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İlla Billah" demişti. Sonra müezzin; "Hayya Ale'l-Felâh Hayya Ale'l-Felâh" demiş, (Muâviye) ise;

"Lâ Havle ve Lâ Kuvvete İllâ Billah" de­mişti. Sonra müezzin;

"Allahu Ekber Allahu Ekber, Lâ İlahe İllallah" demiş; (Muâviye) de;

"Allahu Ekber Allahu Ekber, Lâ İlahe İllallah" demiş ve sözüne şöyle devam etmişti:

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle yapmıştı."[43]                        

 

Açıklama

 

Bu hadisler, müezzin ezan okurken, söylediklerinin cümle cümle tekrar edileceğini göstermektedirler. Bu, Hanefi Mezhebine göre vâcib, diğer mezheblere ve alimlerin ekserisine göre ise müstehab (sünnet)dir. Müezzine icabet ederken, onun söyledikleri, baştan sona aynen tekrar edileceği gibi, "Hayya"larda "Lâ Havle ve Lâ Kuvvete illa Billah" da denilebilir.[44]

 

11. Şeytan Ezanı İşitince Kaçar

 

1207. “Bize Vehb b. Cerîr haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya'dan, (O) Ebû Seleme'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:” "Namaz için ezan okunduğunda şeytan, ezam işitmemek için osurarak arkasını dönüp gider. Ezan bitirilince döner, gelir. Kamet getirildiğinde (yine) arkasını dönüp gider. Kamet bitirilince (namaz kılarken) kişi ile nefsi arasına ves­veselerini sokmak için döner, gelir ve (insanın) daha önce hatırına gelmeyen şeyler için, "Şunu şunu hatırla!" diyerek (bunları ona ha­tırlatır)."[45] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"(Hadisin metninde geçen) "suvvibe", "(namaz için) kamet getirildi" demektir."[46]

 

Açıklama

 

Ezan ve kametle, namaza çağrının yanında dinin temel esasları da ilân edilir. Şeytanı ve şeytan tabiatlı insanları çileden çıkaran, budur. Ezan sesi ile ilâhi hakimiyetin ilanını duyan şeytan neye uğ­radığını şaşırır, korku ve dehşete kapılır. Ansızın böyle hallere düşen insanın altına etmesi gibi o da, sesli sesli yellenerek kaçıp gider. Böy­lece hem ezanı duymamağa çalışır, hem de ortalığı kokutur. Bu tem­sil, şeytanın ve şeytan tabiatlıların en güzel şeyler karşısında bile, ortalığı kokutmaktan, kirletmekten başka bir şey yapmayacaklarına da işaret etmektedir.[47]

 

12. Ezanın Okunmasından Sonra Camiden Çıkmanın Mekrûhluğu  

 

1208. “Bize Sa'id b. Âmir, Şu'be'den, (O) İbrahim İbnu'l-Muhâcir'den, (O da) Ebu'ş-Şa'sâ' el-Muhâribi'den (naklen) haber verdi ki:”

Ebû Hureyre, bir adamın, müezzin ezan okuduktan sonra camiden çıktığını görmüştü de şöyle demişti:

"Ne olursa olsun, bu (adam), muhakkak ki Hz. Ebu'l-Kâsım (Muhammed'e) (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) karşı gelmiştir."[48]

 

Açıklama

 

Sahabenin bu kabil sözleri, tercih edilen sahih görüşe göre merfû hükmündedirler. Çünkü bunlar, şahsi re'yle söylenemezler. Bu hadis, zahirî manasıyla, ezan okunduktan sonra namazı kılmadan camiden çıkmanın haram olduğunu gösterir. Hanbelilerin görüşü de böyledir. Malikiler, ezandan sonra çıkmanın mekruh, kametten sonra çıkmanın haram olduğunu söylemişlerdir. Hanefi ve Şafiîlere göre ise, ezandan sonra camiden çıkmak mekruhtur. Bu hükümler, ezandan sonra bir zaruret olmadan camiden çıkan kimseler içindir. Abdest tazelemek, acil bir işin çıkması, camide bir bidatin işlenmesi, imamın gayr-ı meşru bir durumu gibi bir sebeple çıkmak ise caizdir. İbn Battal'in işaret ettiği gibi, ezandan sonra camiden çıkan kimse, ezam duyup da kaçan şeytanınkine benzer bir hareket yapmış ol­maktadır. Kınamanın sebeplerinden biri bu olmalıdır. Bu bakımdan Dârimi'nin bu hadisi, şeytanın ezanı duyunca kaçtığını belirten bir hadisten sonra zikretmiş olması manidardır.[49]

 

13. Öğlenin Vakti Hakkında

 

1209. “Bize el-Hakem b. Nâfi' haber verip (dedi ki), bize Şuayb, ez-Zühri'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): “Bana Enes b. Mâlik haber verdi ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) güneş batıya meylettiğinde (evinden) çıkmış ve onlara öğle namazını kıldırmıştı.”[50]

 

Açıklama

 

Öğlenin vaktinin güneşin tam tepeden batıya meylettiğinde ("zeval" vaktinde) başladığında alimlerin ittifakı vardır. Dârimi'nin, namaz vakitleri ile ilgili hadisleri zikretmeye, öğle namazının vak­tiyle ilgili olandan başlaması, İsra Gecesi'nde beş vakit namazın farz kılınmasının ertesi günü, Cebrâ'il'in gelip Hz. Peygamber'e kıldırdığı ilk namazın öğle namazı olmasından dolayı olmalıdır. Buhâri, Müs­lim ve Nesaî de aynı şekilde hareket etmişlerdir.[51]

 

14. Öğleyi Serinliğe Bırakmak

 

1210. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana İbn Şihâb, Sa'id İbnul-Museyyeb ve Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan, (onlar da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki:”  Rasûlullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Sıcak şiddetlendiği zaman, (öğle) namazını serinliğe bırakınız. Çünkü sıcağın şiddeti Cehennemin kaynamasındandır.”[52] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki:

"Bu, bana göre, (insanlar) sı­caktan zarar gördükleri zaman (öğle namazını, ilk vaktinden) son­raya bırakmakdan (kinayedir).[53]

 

Açıklama

 

"Namazı serinliğe bırakınız" cümlesini, "namazı serinlikte kılınız" şeklinde anlamak da mümkündür. Bu sebeble bazı alimler bu ifa­deden namazın hemen yani serin, taze iken kılınmasını an­lamışlardır. Dârimi gibi alimlerin çoğu ise bu ifadeden (öğle) na­mazının, havanın biraz serinlemesine kadar geciktirilmesini anlamışlardır. Namazları ilk vakitlerinde kılmak efdal olduğu halde şiddetli sıcaklıklarda öğle namazını serinliğe bırakmak, bu hadis se­bebiyle, müstehabdır. Yani hadisdeki emir, müstehablık ifade eder. Bununla beraber, bu durumda da, öğle namazını, ikindinin vaktinin girmesinden önce kılmak gerekir. Hadiste geçen, "sıcağın şiddeti, Cehennem'in kaynamasmdandır" ifadesi, "sıcağın şiddeti âdeta cehennemin kaynamasından kay­naklanıyor. Onun zararlarından korunun. Aksi halde sizi çarpar, hu­zurunuzu bozar" şeklinde anlaşılabilir.[54]                    

 

15. İkindinin Vakti

 

1211. “Bize Ubeydullah b. Musa, İbn Ebî Zi'b'den, (O) ez-Zühri'den, (O da) Enes'ten (naklen) haber verdi ki:” Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ikindiyi kıldırırdı. Sonra bir kimse Avâli'ye[55] giderdi de, güneş henüz yüksekte iken oraya varırdı.[56]

 

Açıklama

 

Bu haberden, Hz. Peygamber'in ikindi namazını ilk vaktinde, yani eşyanın gölgesi, fey'-i zevâlin[57] üzerine bir misli olduğunda kıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü namazdan sonra, en yakın yeri iki mil mesafede olan bir bölgeye gidildiğinde güneşin hâlâ yüksekte bulunması için ikindi namazının, uzun günler dışında bu ilk vakitte kılınması gerekir. Bu vakte "asr-ı evvel" denilmektedir. Diğer taraftan bu haber, zikredilen zamanda ikindinin vaktinin girmiş olduğunu da gösterir ki, Hanefi Mezhebi dahil, alimlerin cumhurunun görüşü de böyledir. Ebû Hanife (rh.a.) ise, "öğleyi serine bırakma" hadisine da­yanarak, ikindinin vaktinin, eşyanın gölgesi fey-i zeval üzerine iki misli olduğunda girdiğini söylemiştir. Bu vakte "asr-ı sani" de­nilmektedir.[58]

 

16. Akşamın Vakti

 

1212. “Bize İshak -ki O, İbn İbrahim el-Hanzalî'dir- haber verip (dedi ki), bize Safvân b. İsa, Yezîd b. Ebî Ubeyd'den, (O da) Seleme İbnu'l-Ekva'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam namazını güneşin battığı saatte, onun üst tarafı battığı zaman kıldırırdı.”[59]

 

17. Akşamı Geciktirmenin Mekrûhluğu

 

1213. “Bize İbrahim b. Musa, Abbâd İbnu'l-Avvâm'dan, (O) Amr b. İbrahim'den (O) Katâde'den, (O) el-Hasan'dan, (O) el-Ahnef b. Kays'tan, (O) el-Abbâs'tan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) haber verdi ki, O şöyle buyurdu:

"Ümmetim, akşam (namazını kılmada), yıldızların ço­ğunun doğup birbirine karışması (zamanını) beklemedikleri sürece hayırda olmaya devam edecektir."[60]

 

18. Yatsının Vakti

 

1214. “Bize Yahya b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den, (O) Beşîr b. Sâbit'ten, (O) Habîb b. Sâlim'den, (O da) en-Nu'mân b. Beşîr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

"Vallahi şüphesiz ben şu namazın -yani yatsı na­mazının- vaktini en iyi bilen insanım. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu, (yeni) ayın üçüncü (gecesinde) batışı zamanında kıldırırdı."[61] Yahya dedi ki,

"(Ebû Avâne) onu bize kitabından; "Beşîr b. Sâbit'ten (naklen)" diye yazdırmıştı."[62]

 

Açıklama

 

Yatsı namazının vakti, şafakın kaybolması ile başlar. Bu şafak, alimlerin ekserisine göre akşamleyin ufakta meydana gelen kı­zartıdır. Ebû Hanife'ye (rh.a) göre ise, bu kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktır. Bu hadisten anlaşıldığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yatsı namazını ilk vaktinde kıl­dırıyordu. Fakat bu hadis, hangi şafağın kaybolmasından sonra kıl­dırdığı konusunda sarih değildir. Çünkü üçüncü gecesinde ayın bat­ması aylara göre değişmektedir. Diğer taraftan Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yatsıyı hep ilk vaktinde kıldırmamıştı. Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), duruma göre yatsı namazım bazan ilk vaktinde hemen kıldırdığına, bazan da ge­ciktirdiğine dair birçok haber vardır.

Yahya b. Hammâd'm, haberin sonundaki açıklaması Hadis Tarihi açısından mühimdir. Hadislerin senedlerini inceleyenler, ilk bakışta, onların nesil be nesil kulaktan kulağa rivayet edildiklerini zan­nederler. Gerçekten de senedde kullanılan, "haber verdi", "rivayet etti", "falandan naklen" gibi kalıp ifadelere bakıldığında böyle bir zanna kapılmamak elde değildir. Fakat Yahya'nın mezkûr açık­laması gösteriyor ki, hadisçiler, hadisleri yazılı olarak aldıklarında da söz konusu kalıp ifadeleri kullanmışlardı. Nitekim Yahya, yazılı olarak aldığım açıkladığı yukarıdaki hadisi, "bize haber verdi" sigasıyla nakletmiştir. Bu, o zaman, kitaba atıf yerine şahsa atıf yap­maya ve hadisi hocadan bizzat almaya verilen ehemmiyetin do­ğurduğu bir özel durumdur. Binaenaleyh seneddeki sözkonusu ifa­deler, hadisin sadece sözlü olarak nakledildiği kadar; hem sözlü hem yazılı olarak nakledildiğini de gösterebilirler.[63]

 

19. Yatsıyı Geciktirmenin Müstehab Olması

 

1215. “Bize Haccâc b. Minhâl ve Amr b. Âsim haber verip de­diler ki, bize Hammâd b. Seleme rivayet edip (dedi ki), bize Âsim b. Behdele, Ebû Salih'ten, (O da) Ebû Hureyre'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi:” “Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gece yatsı namazını geciktirmişti. Öyle ki, neredeyse ge­cenin üçde biri veya ona yakım geçmişti. Derken gelmişti. Ama ce­maatin içinde uyuklayanlar vardı. Onların kimileri (caminin orasına burasına) dağılmış, kimileri ise halka halka olmuşlardı. Bunun üze­rine kızıp şöyle buyurmuştu: "Şayet bir adam insanları, etinin çoğu alınmış bir kemik parçasına veya iki paçaya davet etse -Amr, (rivayetinde) "insanları... teşvik edip çağırsa..." demiştir- ona icabet ederler. Halbu ki onlar bu namazdan geri kalıyorlar. Andolsun ki ben bir adama, cemaate namaz kıldırmasını emretmeyi, sonra şu evlerin, bu namazdan geri kalan sakinleri için (namazdan) geri kalmayı ve (gidip) o (evlerini) ateşlerle üzerlerine yakmayı düşünmüşümdür."[64]

1216. “Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'lâ, Ma'merden, (O) ez-Zühri'den, (O) Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gece) yatsıyı geciktirmişti. Nihayet Ömer İbnu'l-Hattâb (r.a.) O'na;

"Kadınlar ve çocuklar uyudu!" diye seslenmişti de Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çıkıp şöyle buyurmuştu:

"Hakikaten durum şu ki, yeryüzü ahalisinden şu na­mazı sizden başka kılan hiç kimse yoktur."

O zaman, Medine ahalisinden başka namaz kılan hiç kimse yoktu.[65]

1217. “Bize İshak rivayet edip (dedi ki), bize Muhammed b. Bekr rivayet edip (dedi ki), bize İbn Cureyc haber verip (dedi ki), bize el-Muğîre b. Hakim haber verdi ki, Ümmü Külsûm bint Ebî Bekr O'na, Hz. Aişe'den (naklen) haber vermiş ki, O şöyle demiş:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)bir gece (yatsı namazını) geciktirmişti. Öyle ki (âdeta) gecenin tamamı geçmiş ve camidekiler uyumuşlardı. Nihayet çıkıp O (yatsı) namazını) kıldırmış ve şöyle buyurmuştu:

"Doğrusu, ümmetime meşakkat vermeyeceğimi bilsem, bu (geç vakit), onun (tam) vaktidir."[66]

1218. “Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Amr'dan, (O) Atâ'dan, (O da) İbn Abbâs'tan ve İbn Cureyc'den, (naklen) haber verdi ki:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gece (yatsı) namazını geciktirmişti de;

"Ya Rasûlallah, denmişti, namaza! Kadınlar ve çocuklar uyudu!" Bunun üzerine O, suyu (yüzünün) etrafından sile sile ve:

"Bu, tam va­kittir, ümmetime meşakkat vermeyeceğimi bilsem!" buyurarak (evin­den) çıkıp (gelmişti).[67]

 

20. Sabah’ı Alaca Karanlıkta Kılmak

 

1219. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î rivayet edip (dedi ki), bana ez-Zühri rivayet edip (dedi ki), bana Urve, Hz. Aişe'den rivayet etti ki, O şöyle demiş:”

“Hz, Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadınları, sabah'ı Hz. Peygamberle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (camide) kı­larlar, sonra da, (karanlık sebebiyle) tanınmadan önce çarşaflarına bürünmüş olarak (evlerine) dönerlerdi.”[68]

 

21. Sabah’ı Ortalık Aydınlanınca Kılmak

 

1220. “Bize Haccâc b. Minhâl rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Muhammed b. İshak'tan, (O) Asım b. Ömer b. Katâde'den, (O) Mahmûd b. Lebîd'den, (O) Râfi1 b. Hadîc'den (O da) Hz, Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (nak­len) rivayet etti ki;” O şöyle buyurdu:

"Sabah namazını ortalık ay­dınlanınca kılınız. Çünkü bunun sevabı daha büyüktür."[69]

1221. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyan, İbn Aclân'dan, (O) Asım b. Ömer b. Katâde'den, (O) Mahmûd b. Lebîd'den, (O da) Râfi’ b. Hadic'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:” Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Sabah namazını ortalık ışıyınca kılınız. Çünkü bunun sevabı daha büyüktür."[70]

1222. “Bize Ebû Nuaym, Sufyân'dan, (O da) İbn Aclân'dan (naklen) onun, (yani bir önceki hadisin) benzerini veya "... or­talık aydınlanınca kılınız" (şeklindekini) haber verdi.”[71]

 

22. Kim Bir Namazın Bir Rekâtına Kavuşursa O (Namaza) Kavuşmuş Olur

 

1223. “Bize Muhammed b. Kesir, el-Evzâ'î'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Ebû Seleme'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) haber verdi ki:” O şöyle buyurdu:

"Kim bir namazın bir rekâtına kavuşursa, o (namaza) kavuşmuş demektir."[72]

1224. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne rivayet edip (dedi ki), bana ez-Zühri, Ebû Se­leme'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O) Hz. Peygamber'den (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen), onun (yani bir önceki ha­disin) aynısını rivayet etti.”[73]

 

Açıklama

 

Umûmî bir ifade taşıyan bu hadis bir kaç şekilde anlaşılabilir: Cemaatle kılman namazın bir rekâtını imamla kılmaya kavuşan kimse, cemaat sevabını kazanır. Vaktin çıkmasına bir rekât kılacak kadar bir zaman kala, özrün bitmesi, bulûğa erme, müslüman olma gibi bir sebeple üzerine namaz farz olan kimsenin o vaktin namazını kılması farzdır. Bir vaktin sonuna doğru o vaktin namazının bir rekâtını vakit çıkmadan kılan kimse, o namazı tamamlar ve böylece onu edâen kılmış olur. Cuma namazının son bir rekâtım imamla kıl­maya kavuşan kime, cuma namazına kavuşmuş olur, imamın selâmından sonra kalkıp bir rekât kılarak namazını bitirir. Bununla beraber bu meselelerde, ilgili diğer deliller de gözönüne alınarak farklı görüşler serdedilmiştir.[74]

 

1225. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verip (dedi ki) bize Mâlik, Zeyd b. Eslem'den, (O da) Atâ b. Yesâr, Busr b. Sa'id ve Abdurrahman İbnu'l-A'rec'den (naklen) rivayet etti ki, onlar O'na Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet ediyorlarmış ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim sabahın bir rekâtına, güneşin doğmasından önce kavuşursa, o (sabah namazına) kavuşmuş olur. Kim de ikindinin bir rekâtına, gü­neşin batmasından önce kavuşursa, o (ikindi namazına) kavuşmuş olur."[75]

 

Açıklama

 

Bu hadis, ikindinin bir rekâtını kıldıktan sonra vaktin çıkması, sabahın bir rekâtını kıldıktan sonra güneşin doğması halinde na­mazın bozulmayacağını, tamamlanması gerektiğini göstermektedir. Malik (rh.a.), Şafiî (rh.a.) ve Ahmed (rh.a.), bu hadisin zahiriyle amel etmişlerdir. Ebû Hanife (rh.a.) ikindi namazı konusunda aynı görüşte ise de, sabah namazı kılınırken güneşin doğması halinde na­mazın bozulacağını söylemiştir. Hanefüer bu hususta, güneş do­ğarken namaz kılmanın yasak olduğunu bildiren hadislerle amel etmiş, bu ve benzeri hadislerin ise ya mensûh olduklarını veya özür sahipleri, buluğa erenler gibi kimseler hakkında olduklarım söy­lemişlerdir.[76]

 

23. Namazlara Devam Etmek

 

1226. “Bize Abdullah ibnu'z-Zübeyr el-Humeydî haber verip (dedi ki), bize Abdullah b. Vehb, Amr İbnu'l-Hâris'ten, (O) Derrâc Ebu's-Semh'den, (O) Ebu'l-Heysem'den, (O) Ebû Sa'id el-Hudrî'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Bir adamın camiye gidip gelmeyi âdet edindiğini gördüğünüz zaman onun ima­nına şahitlik edin. Çünkü Allah  şöyle  buyuruyor:  "Allah'ın  mescidlerini ancak iman eden kimseler mamur eder, (şenlendirirler)."[77]

1227. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Ebû Sehl'den rivayet etti... (Dârimî) dedi ki, bize Ebû Nuyam da haber verip (dedi ki), bize Sufyan, Osman b. Hakîm'den, (O) Abdurrahman b. Ebî Amra'dan, (O da) Hz. Osman'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim yatsı na­mazını cemaatle kılarsa, bir gecenin yarısını ihya etmiş, (namazla, ibadetle geçirmiş) gibi olur. Kim de sabah namazını cemaatle kılarsa bir geceyi ihya etmiş gibi olur.”[78]

 

24. Namazı Vakti Başında Kılmanın Müstehablığı

 

1228. “Bize Ebul-Velîd et-Tayâlisi haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip dedi ki, el-Velîd b. Ayzâr bana haber verip dedi ki, ben Ebû Amr  eş-Şeybâni'yi,  şöyle  derken işittim:”

“Bana, -eliyle Abdullah'ın evini işaret ederek- şu evin sahibi rivayet etti ki, O, Hz. Peygambere (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);

"Hangi amel daha faziletlidir -veya Allah'a daha sevimlidir-?" diye sormuş. (Hz. Peygamber de);

"Vaktinde kılman namaz" buyurmuş.[79]

 

Açıklama

 

Namazı vaktinde kılmak, vakti belirlenmiş bir ibadet olması ha­sebiyle Allah'ın (Celle Celaluhu) emirlerine hemen uymanın bir ala­metidir. Bu sebeple Allah'ın (Celle Celaluhu) en sevdiği, O'nun ka­tında en üstün olan amel, vaktinde kılman namazdır. "Vaktinde kılınan namaz" ifadesinden ise, namazın, vakti girince hemen kılınması anlaşılabileceği gibi, vaktinin ileriki dakikalarında, yani ka­zaya bırakmadan kılmak da anlaşılabilir. Dârimi, koyduğu başlıkla birinci anlayışı tercih ettiğini belirtmek istemiş olmalıdır. Nitekim hadisin bazı rivayetleri, "vaktinin başında, ilk vaktinde kılınan namaz" şeklindedir. Her iki ihtimal şöylece birleştirilebilir: Namazı, vakti girince hemen kılmak, ileriki dakikalara bırakmaktan; vakti çıkmadan ileriki dakikalarda kılmak diğer amellerden daha fa­ziletlidir.

Burada şu hususa da işaret etmek faydalı olacaktır: Hadislerde, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), "Hangi amel daha üstündür?" sorusuna farklı cevaplar verdiği görülmektedir. Bunun sebebi, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), zamanın ve muhatabın durumuna göre cevap vermiş olmasıdır. Çünkü bir işin ehemmiyeti, zamana ve muhataba göre değişir. Hz. Peygamber (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) de, buna göre en uygun cevabı verdiği için, cevaplarında farklılık görülmüştür. Bu, bir doktorun hastalarına ver­diği ilâçlardaki farklılığa benzetilebilir.[80]

 

1229. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Abdurrahman -ki O, İbnu'n-Nu'mân el-Ensâri'dir- rivayet edip  (dedi ki), bana İshak b. Sa'd b. Kâb b. Ücra el-Ensâri, babasından, (O da) Kâ'b'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Biz yedi kişi camide iken Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) yanmaza çıkıp geldi. Bunlardan üçü bizim Araplardan, dördü ise âzâdlılarımızdan -veya dördü bizim Araplardan, üçü ise âzadlılarımızdan- idiler. (Kâ'b) dedi ki, her neyse, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evlerinden birinden yanımıza çıkıp geldi ve yanımıza oturdu. Sonra,

"Burada niçin oturuyorsunuz?" bu­yurdu.

"Namazı beklemek için!" dedik. (Kâ'b) dedi ki, (Hz. Pey­gamber) bunun üzerine parmağıyla yere (bir şeyler) çizdi ve bir müd­det başını eğip durdu. Sonra da başını bize doğru kaldırıp şöyle buyurdu:

"Biliyor musunuz, Rabb'iniz ne buyuruyor?"

"Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!" dedik. Sözüne şöyle devam etti:

"O, buyuruyor ki, kim namazı vaktinde kılar, sonra da onun sınırını korur, (ona devam eder, ona uygun hareket ederse), bundan dolayı onu Cennet'e sokacağıma dair ona ahdim vardır. Kim de namazı vaktinde kılmaz ve onun sınırım korumaz, (ona uygun hareket etmezse) ona, katımda (verilmiş) hiçbir söz yoktur. Dilersem onu Cehennem'e sokarım, di­lersem Cennet'e sokarım."[81]

 

25. Namazı Vaktinden Geciktirenlerin Arkasında Namaz Kılmak

 

1230. “Bize Sehl b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Budeyl'(den, (O) Ebu'l-Aliye el-Berrâ'dan, (O) Abdullah İbnu's-Sâmit'ten, (O da) Ebû Zerr'den (naklen) rivayet etti ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Namazı vaktinden geciktirecek bir topluluğun içinde kaldığında halin nasıl olacak?"

"Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dedi(m). Şöyle buyurdu:

"Namazı vaktinde kıl ve dışarı çık. Şayet sen camide iken namaz kılınırsa, onlarla beraber (tekrar) kıl."[82]

1231. “Bize Yezîd b. Harun İmrân el-Cevnî, Abdullah İbnu's-Sâmit'ten, (O da) Ebû Zerr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"Ebû Zerr! Namazı vaktinden geciktirecek âmirlere, (ida­recilere) kavuştuğun zaman nasıl yapacaksın?" Dedim ki;

"Ya Rasûlallah, ne emir buyurursunuz?" Şöyle buyurdu:

"Namazı vak­tinde kıl ve (daha sonra) onlarla beraber kılacağın namazını nafile yap.”[83]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"İbnu's-Sâmit, Ebû Zerr'in kardeşinin oğludur."[84]   

 

Açıklama   

 

Bu Hadisler, imam, namazı vaktinin başında kılmayıp ge­ciktirdiğinde, namazın, ilk vaktinde tek başına kılınmasının müstehab olduğunu göstermektedir. Camide kılınması halinde imamla kılınacak namaz nafile, ilk namaz ise farz yerine geçer. Hadislerin zahirine göre bütün vakitlerde, vaktin başında tek başına kılınan namaz, sonra imamla tekrar kılınabilir. Ancak Hanefi Mezhebi alim­leri, sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile namaz kılmanın mekruh olduğunu bildiren hadislere dayanarak, bu iki vakitte mün­feriden kılınan vakit namazının daha sonra imamla tekrar kı­lınamayacağım söylemişlerdir.

Bu hadislerde Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ön­ceden işaret ettiği vakıa, bazı Emevi idarecilerinin namazları geç kıl­dırma zulümleriyle tahakkuk etmiştir. Bilindiği gibi gaybı sadece yüce Allah (Celle Celaluhu) bilir. Hz. Peygamber'in bu çeşit gaybî ha­berleri de Allah'ın bildirme siyledir. Nitekim yüce Allah (Celle Ce­laluhu), Kur'an-ı Kerim'de, gaybî bilgileri "beğenip seçtiği Pey­gamber'e muttali kılacağını[85] beyân buyurmuştur.[86]         

 

26. Bir Namazı (Kılmadan) Uyuya Kalan Veya Onu Unutan Kimse (Ne Yapar?)

 

1232. “Bize Sa'id b. Amir, Sa'id'den, (O) Katâde'den, (O da) Enes'ten (naklen) haber verdi ki, Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim bir namazı unutur veya onu (kılmadan) uyuya kalırsa, onu hatırladığında kılsın. Çünkü yüce Allah şöyle buyurur: "Benim (namazım) hatırlandığında namazı dos­doğru kıl.”  [87]

 

Açıklama

 

Bu hadis, vaktinde kılınamayan namazın kaza edilmesi ge­rektiğini göstermektedir. Bu konuda bir ma'zeret sebebiyle kılamayan ile bile bile kılmayan birdir. Hepsinin kaza etmesi gerekir. Çünkü hadiste, uyku ve unutma gibi bir mazeret sebebiyle kılamayanın kaza etmesi gerektiği açıklandığına göre, bile bile kıl­mayanın kaza etmesi öncelikle gerekir. Bununla beraber, namazı vaktinde bile bile kılmayana, kaza etmenin gerekmiyeceğini söy­leyenler de vardır. Bu görüşte olanlar, öyle anlaşılıyor ki, namazı vaktinde bile bile kılmamanın, onu sonra kaza etmekle kurtulunmayacak büyük günâh olduğunu düşünmüşlerdir.

Zikredilen âyetteki "li-zikrî" kelimesinin, yedi kıraatte olmayan li'z-zikra" okunuşu da nakledilmektedir.[88] Bu okunuşa göre âyetin mânâsı; "Hatırlanıldığında namazı dosdoğru kıl" şeklinde olmakta ve hiçbir takdir yapmaksızın hadisteki sibakına uygun düşmektedir.[89]

 

27. İkindi Namazını Kaçıran Kimse Hakkında

 

1233. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, ez-Zühri'den, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O, sözü Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nisbet ("ref") ederek şöyle dedi:”

"Şüphe yok ki, o namazı (yani ikindi namazını) kaçıran kimse, sanki ailesi ve malı noksanlaştınlmış (veya elinden kaçırılmış) gibidir."[90]

1234. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyan, Ubeydullah'tan, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim ikindi namazını kaçırırsa, onun sanki ailesi ve çocukları -(Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki: "veya malı")- noksanlaştınlmış (veya elinden kaçırılmış) gibi olur."[91]

 

28. Orta Namaz Hakkında

 

1235. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki), bize Hişâm b. Hassan, Muhammed b. Ubeyde'den, (O da) Hz. Ali'den (nak­len) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem), Hendek (savaşının bir) gününde şöyle bu­yurmuştu:

"Onlar, güneş batıncaya kadar bizi ikindi namazından alıkoydukları (ve böylece bağrımızı yaktıkları) gibi, Allah da onların kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun."[92]

 

Açıklama

 

"Orta namaz" hakkında Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'ın (huzuruna) tam huşu ve taatle durun.”[93] Burada ve bazı hadislerde geçen "orta namaz", alimlerin çoğunluğuna göre ikindi namazıdır. Bununla beraber onun, öğle namazı veya sabah namazı yahut akşam namazı yahut yatsı na­mazı... olduğunu söyleyen alimler de vardır. Bu farklı görüşlerden dolayı "orta namaz"m, her bir insanın mesleğine göre işlerinin en yoğun olduğu vakte rastlayan, dolayısıyle, işlerine dalıp kaçırma ih­timali kuvvetli olan namaz olduğu da söylenmiştir. Dârimi zikrettiği hadisle, hem bir vakit bu namazı kılamamaktan Hz. Peygamberin duyduğu teessüre, dolayısıyla bu namazın önemine, hem de, "orta namaz"ın ikindi namazı olduğuna işaret etmektedir.[94]

 

29. Namaz Kılmayan Hakkında

 

1236. “Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): Bize Ebu'z-Zübeyr rivayet etti ki, O Câbir'i, şöyle derken işitmiş -veya Câbir şöyle demiş-: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Kul ile şirk arasında -veya küfür arasında-, başka bir şey değil, sadece namaz kılmamak vardır"[95]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Kul, o (namazı) özürsüz ve sebepsiz olarak bıraktığı, (kılmadığı) zaman, "onda küfür var" de­nilmesi gerekir." Bununla beraber o (yani ed-Dârimi); "küfr"ün vas­fını (yani inkâr mânâsına mı, nankörlük mânâsına mı olduğunu) söy­lemedi.[96]

 

Açıklama

 

İnsan namazla günde beş defa Allah'ın (Celle Celaluhu) huzuruna çıkarak O'na imanını ve teslimiyetini tazelemektedir. Namaz kul ile Rabb'i arasında en büyük rabıtadır. Bu rabıtayı kesenin, aynı za­manda küfre düşme tehlikesi vardır. Bu sebeple hakkıyla kılman namaz, insanı küfre düşmekten koruyan en büyük engeldir. Yu­karıdaki hadisi bu şekilde anlamak mümkündür. Namaz kılmayanın hükmüne gelince, namazın farzlığım inkâr ederek kılmayanın kâfir olacağında hiçbir ihtilaf yoktur. Fakat farzlığını kabul etmekle be­raber, tembellikten kılmayanın durumu hakkında farklı görüşler vardır. Hanefi'lere göre böyle bir kimse fasık sayılır ve kıhncaya kadar hapsedilir ve dövülür. Malikiler ve Şafiîlerle, alimlerin cumhuru da onun fasık sayılacağını, ama tevbe edip kılmazsa ceza olarak öldürüleceğini söylemişlerdir. Hanbehler ise onun kâfir sa­yılacağı, tevbe etmesi üç gün istendikten sonra tevbe edip kılmazsa öldürüleceği görüşündedirler.[97]

 

30. Kıble'nın Beytu'l-Makdîs'ten (Kudüs) Kabe'ye Çevrilmesi Hakkında

 

1237. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sü­leyman b. Bilâl, Abdullah b. Dinar'dan, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, 0 şöyle dedi: Bir ara cemaat Küba'da sabah namazında iken bir adam onlara gelip şöyle demiş:

"Mu­hakkak ki Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Kur'an indirildi ve (namazda) yüzünü Kâ'be'ye döndürmesi emredildi. Binaenaleyh siz de yüzlerinizi ona döndürünüz" (veya "Bunun üzerine onlar da yüzlerini ona döndürmüşler").  Cemaatin yüzü Şam'a doğru imiş; Bunun üzerine dönmüş ve Kâ'be'ye yönelmişler.”[98]

 

Açıklama                             

 

Yüce Allah (Celle Celaluhu) namazda belli bir yöne yönelmeyi farz kılmıştır ki, bu yöne "kıble" denir. Aslında Kur'an-ı Kerim'de; "Doğu da Allah'ındır, batı da. Onun için nereye döner, yönelirseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır."[99] Buyrulmaktadır. Diğer bir âyetin meali de şöyledir: "Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik (taat) değildir.”[100] O halde niçin bir kıbleye yönelerek namaz kıl­mamız emredilmiştir? Her şeyden önce bu Allah'ın (Celle Celaluhu) emridir. O emrettiği için öyle yaparız. Bununla beraber Allah'ın (Celle Celaluhu) her emrinde bulunan birçok hikmeti düşünmek ve araştırmak için de bir mani yoktur. Allah'ın (Celle Celaluhu) kıbleye dönerek namaz kılma emrinde de, müslüman ve İslâm için faydalar, hikmetler olmalıdır.

Bunlardan bir kaçı şunlar olabilir: Her insanda tabiî olarak bir "yönelme" arzusu vardır. İnsan sevdiği şeye, kimseye "yönelir". Bu sebeple insan, Allah'ın (Celle Celaluhu) istediği bir yöne madden yö­nelmekle daha samimi ve huşûlu ibadet yapar. İnsan kıbleye yö­nelmekle, dünyanın dörtbir tarafında, ibadetlerinde aynı yöne yö­nelen bir ümmetin mensubu olduğu şuurunu tazeler, pekiştirir. Bu, inananlar arasında kardeşlik ve birlik bağlarını da kuvvetlendirir. Böylece İslâm'ın "Tevhid" dini oluşu burada da tezahür eder. Kıble aynı zamanda bir alâmet, bir nişandır: Dinin, dini birlik ve kar­deşliğin nişanı. Hikmetleri ne olursa olsun, kıbleye yönelmekle, sadece, o tarafa yönelmemizi emreden Allah'a (Celle Celaluhu) ibadet ederiz.

İslâm'ın son ve ebedi kıblesi Kâ'be'dir. Müslümanlar Kâ'be'den önce bir müddet Kudüs'e (Beytu'l-Makdis'e) doğru namaz kılmışlardı. Âyet-i kerime'de "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu, (gökten haber beklediğini) görüyoruz. Elbette seni, hoşlanacağın bir kıbleye döndüreceğiz."[101] buyrulmasından anlaşılıyor ki, önceleri kıble olarak Kudüs'e yönelme, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) içtihadıyla değil, Allah'ın (Celle Celaluhu) emriyle ol­muştu. Zira ictihadla olsaydı, yine ictihad yapılarak Kudüs'ten Kâ'be'ye dönülebilirdi. Namazlarda Kudüs'e yönelme emri "vahy-i gayr-ı metlüvv = okunmayan vahiy"le verilmiş olmalıdır. Müs­lümanlar için Kudüs'ün kıbleliği hicretten sonra da 16-17 ay kadar daha devam etmiş, sonra, en makbul görüşe göre h. 2. yılın 15 re­cebinde Bakara Sûresinin 144. âyetinin inişiyle Mescid-i Haram (Kabe) kıble oldu. Kâ'be ve Beytu'l-Makdis, İslâm'dan önce Millet-i İbrahim'in iki ayrı kıblesi olmuşlardı. Fakat Kâ'be, Kur'an'da açık­landığı gibi "insanlar için konulan ilk ev"[102] dünyadaki en eski mâbeddir. Bu yönden Kabe'nin kıble olmada bir önceliği vardı. Ama, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Peygamberliğinin başlangıcında o, putperestlerin kıblesi haline gelmişti. Beytu'l-Makdis ise, o zaman da yahûdilerin kıblesi idi. Müslümanlığın ilk muhataplarının tamamına yakım putperestler olduğu için, önce on­ları, putperestliklerine alet yaptıkları her şeyden ayırmak ge­rekiyordu.[103] Nitekim önceleri kabir ziyaretleri de, muhtemel se­beplerinden biri olarak, bu gayeyle yasaklanmıştı. Fakat ilâhi hikmet, ibadetlerde mutlaka bir kıbleye yönelmeyi gerektirdiği için, o zaman, İbrahimi geleneğin, muharref de olsa, devamı olan ya-hudilerin kıblesine yönelme emredilmişti. Bu şekilde, o zaman put­perest Araplar üzerinde büyük mânevi nüfuzları olan yahudiler de onurlandırılmış, belki de sempatileri kazanılmaya çalışılmış oluyyordu. Medine'deki putperestlerin çoğu müslüman olunca "ilk mâbed"e yönelinebilirdi. "İlk mabed", bütün müesseselerini kurmaya başlamış olan hak dinin bir "şiâr"ı, bir alâmeti de olacaktı. Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bunu arzu ediyordu. Ne­ticede vahiy geldi ve İslâm'daki ilk nesih olarak Kâ'be, kıble yapıldı. Kıblenin Kâ'be'ye çevrilmesi, Seleme oğulları yurdunda, "Mescidu'l-Kıbleteyn=İki Kıbleli Mescid" diye meşhur olan camilerinde, öğle namazının iki rekâtı kılınmış olduğu esnada emredilmiş, bunun üzerine namazda iken, camideki erkekler arkaya arkadaki kadınlar öne gelerek tam ters istikametteki Kâ'be'ye dönüşmüşdü. Hz. Peygamber'in (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) tamamıyla Kabe'ye doğru ilk kıldığı namaz ise müteakib ikindi namazı idi. Bunu Mescid-i Nebî'de kıldırmıştı. Kıble'nin Kabe'ye çevrildiği haberi aynı gün Medine dahilindeki diğer mescidlere de ulaşmış, Medine dışındaki yerlere ise ertesi gün ulaşabilmişti. Şimdi Medine'nin bir kenar semti olan Kubâ da, o zaman Medine dışında bir yerdi.[104]

 

1238. “Bize Ubeydullah b. Musa, İsrâ'ilden, (O) İkrime'den, (O da) Ibn Abbâs'tan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

"Ya Rasûlallah, denmiş, Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılıyorlarken ölen kimseler hakkında ne buyurursun?" Bunun üzerine yüce Allah şu âyeti indirmiş: "Allah imanınızı[105] zâyî edecek değildir."[106]

 

31. Namaza Başlama Hakkında

 

1239. “Bize Ca'fer b. Avn, Sa'îd b. Ebî Arûbeden haber verdi (ki, O şöyle demiş): Budeyl el-Ukaylî, Ebu'l-Cevzâ'dan, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaza tekbirle ("Allahu Ekber" di­yerek) başlardı. Kırâata (namazda Kur'an okumaya) ise "el-Hamdu Lillahi Rabbi'l-Alemin" (yani Fatiha Sûresi) ile başlar ve onu (yani namazı) selâm vermekle bitirirdi.”[107]

 

32. Namaza Başlama Esnasında Elleri Kaldırmak

 

1240. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid el-Hanefi haber verip (dedi ki), bize İbn Ebî Zi'b, Muhammed b. Amr b. Atâ'dan, (O) Muhammed b. Abdirrahman b. Sevbân'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaza kalkmazdı ki, ellerini uzatarak kaldırmış olmasın.”[108]

 

33. Namaza Başlamadan Sonra Söylenecek Şeyler

 

1241. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Abdillah b. Ebî Seleme, amcası el-Mâcişûn'dan, (O) el-A'rac'dan, (O) Ubeydullah b. Ebî Râfi'den, (O da) Hz. Ali b. Ebî Tâlib'den -Yüce Allah O'ndan razı olsun- (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) na­maza başladığı zaman tekbir getirir, sonra şöyle derdi:

"Ben bir hanif (sadece hakka eğilen biri) olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var etmiş olana yönelttim ve ben, ortak koşanlardan değilim. Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim. Allahım! Sensin hükümdar. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen Rabbimsin, ben ise senin kulunum. Ben nefsime zulmettim, günâhımı i'tirâf ettim. Artık bana bütün günâhlarımı bağışla. Günâhları, başkası değil ancak sen bağışlarsın. Beni en güzel ahlâka ilet. O (ahlâkın) en güzeline, baş­kası değil sadece sen iletirsin. O (ahlâkın) kötüsünü de benden gider. Onun kötüsünü, başkası değil, ancak sen giderirsin. Ben sürekli sana itaatteyim, daima senin hizmetindeyim. Hayrın tamamı senin (kud­ret) ellerindedir. Kötülük sana nisbet edilemez (veya "kötülükle sana yaklaşılamaz") Benim (varlığım) sendendir ve (dönüşüm yine) sa­nadır (veya, "senden yardım diler, sana sığınırım"). Hayır ve ihsanın, bereketin pek çoktur ve sen yücesin. Senden mağfiret diliyor, sana tevbe ediyorum. "[109]

1242. “Bize Zekeriyya b. Adîyy haber verip (dedi ki), bize Ca'fer b. Süleyman, Ali b. Ali'den, (O) Ebu'l-Mutevekkil'den, (O da) Ebû Sa'îd'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geceleyin (namaza) kalkıp da tekbir getirdiğinde şöyle derdi:

"Seni tenzih ve tesbih ederim, Allah'ım! Ve sana, hamdınla hamdederim. Senin ismin büyük ve be­reketlidir. Sânın yücedir. Ve senden başka hiçbir ilah yoktur. Ko­vulan -hep taşlanan- şeytandan, onun sıkıştırmasından ("hemz"), üfürmesinden ("nefs") ve üflenıesniden ("nefti") her şeyi işiten ve her şeyi bilen Allah'a sığınırım!"

Ca'fer dedi ki; Matar, bu (hadisi) şöyle açıkladı: Onun "hemz'ı, bir nevi deliliktir; (çünkü, bir açıklamaya göre delilik, şeytanın insan kalbini dürtüp sıkmasından meydana gelir). Onun "nefs"i, (gayr-ı meşru) şiirdir; (çünkü bu tür şiirleri şaire şeytan üfürür). Onun "nefh'ı kibirdir; (çünkü büyüklük taslama, şeytanın üflediği bir kuruntudur).[110]

 

34. Bismillahirrahmanirrahim’i Sesli Okumanın Mekrûhluğu

 

1243. “Bize Müslim b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Katâde'den, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Ebû Bekir' Hz. Ömer ve Hz. Osman (Allah onlardan razı olsun) kıraate "el-Hamdu Lillahi Rabbi'l-Alemin'le başlarlardı.[111]

Ebû Muhammed (ed-Darimi) dedi ki;

"Biz, bu (hadisin delâlet et­tiği) görüşü kabulleniriz. Ben, (imamın, Fatihanın başında)

"Bismillahirrahmanirrahim'i sesli okuması görüşünde değilim!"[112]

 

Açıklama

 

Bu Hadisin zahirine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve üç halifesi namazlarda, Fatiha'nın başında besmele oku­muyorlardı. Malikiler bununla amel etmiş ve farz namazlarda Fa­tiha'nın başında besmele çekmenin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre besmele ne Fatiha'nın, ne de diğer sûrelerin başında Kur'an'dan bir âyet değildir. Besmele sadece Nemi suresinin 30. âyetinde Kur'an'dan bir âyettir. Alimlerin çoğunluğu ise namazda Fatiha'nın başında besmele okunacağı görüşündedir. Hanbeliler ve Hanefiler onu gizli okumanın Sünnet olduğunu söylemişlerdir. Onlar, ne Fatiha'nın, ne de diğer sûrelerin başlarındaki besmelelerin onlardan bir âyet olmadığım, besmelenin teberrük ve sûreleri bir­birinden ayırmak için indirilmiş müstakil bir âyet olduğunu da söy­lemişlerdir. Şafiîler ise namazda Fatiha'nın başında besmele oku­manın vâcib ve besmelenin, ihtilafsız olarak, Fatiha'nın ve Nemi Sûresinin birer âyeti olduğu görüşündedirler. Buna göre yukarıdaki hadisin mânâsı, "Hz. Peygamber ve üç halifesi namazda kıraate Fatiha Sûresi ile başlarlardı" demek olur. Fatiha Sûresi denince, bes­mele de ona dahildir. Fakat onlar besmeleyi sesli okumazlardı. Enes'in (r.a.) anlatmak istediği budur. Dârimi de, koyduğu başlıkla hadisi böyle anladığını göstermiştir.[113]

 

35. Namazda Sağ Elin Sol Eli Kavraması

 

1244. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Zübeyr, Ebû İshak'tan, (O) Abdülcebbâr b. Vâil'den, (O da) ba­basından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (namazda) sağ elini, bileğe yakın yerde solun üzerine koyduğunu görmüştüm.”[114]

 

Açıklama     

 

Bu hadis namazda, sağ el sol el üzerine konularak ellerin bağ­lanacağını göstermektedir. Hanefiler, Şafiîler ve Hanbelîler de, bu ve benzeri hadislere dayanarak namazda ellerin bağlanacağını söy­lemişlerdir. Eller, Hanefi'lere göre göbeğin altına Şafîîlere göre göğ­sün üstüne veya altına bağlanır. İmam Malik'ten (rh.a.) bu konuda farklı rivayetler vardır. O'ndan gelen meşhur rivayete göre namazda eller bağlanmaz, yana salınır. Ancak namazın uzun sürmesi halinde dinlendirmek için sağ el sol el üzerine konulabilir. Bununla beraber, Mahmûd es-Sübkî'nin tahkikine göre Malik'ten (rh.a) gelen sahih rivayet, ellerin bağlanacağı şeklindedir.[115]

 

36. Namaz Ancak "Kitâb'ın Fatihası" İle (Sahih Olur)

 

1245. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Yûnus, ez-Zühri'den, (O) Mahmûd İbnu'r-Rebi'den, (O da) Ubâde ibnu's-Sâmit'ten (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim Ümmü'l-Kitâb'ı (yani Fatihayı) okumazsa, onun namazı (sahih) olmaz."[116]

 

37. İki Susuş Hakkında

 

1246. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Se­leme, Humeyd'den, (O) el-Hasan'dan, (O da) Semure b. Cündüb'den (naklen) rivayet etti ki;”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (namazda ayakta iken) iki defa susarmış:Namaza girdiği zaman ve kıraati bitirdiği zaman... İmrân b. Husayn da bunu ya­dırgamış. Bunun üzerine Übeyy b. Kâ'b'a yazıp (sormuşlar), O da on­lara;

"Semure doğru söyledi" diye cevap yazmış.[117] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"Katâde, (namazda) üç su­suşun olduğunu söylerdi. Halbuki merfû (yani Hz. Peygambere nisbet edilen) hadiste iki susuş vardır."[118]            

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), namazın birinci rekâtında ayakta iken, bazı rivayetlere göre Fâtiha'dan önce ve Fâtiha'dan sonra, diğer bazılarına göre ise Fâtiha'dan önce ve rukûdan önce olmak üzere iki yerde susardı. Bu susuşların bi­rincisinde Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sessizce Sübhâneke'yi veya "Veccehtü" gibi duaları okurdu. Diğer susuşları ("sekteleri") ise namazın iki fiilini birbirinden ayırmak ve ne-feslenmek için yapıyordu.

Herhalde ilk râviler, bu sonraki sektelerin, kısa oldukları için, bazan birini bazan diğerini söylemişler, onlardan duyanlar da duydukları gibi naklettikleri için mezkûr rivayet farkları ortaya çıkmış. Katâde'nin söylediği "üç susuş" da bu rivayetlerin mecmuundan an­laşılan üç yerdeki susuşlardır.[119]

 

1247. “Bize Bişr b. Âdem haber verip (dedi ki), bize Abdulvâhid b. Ziyâd rivayet edip (dedi ki), bize Umâre ibnu'l-Ka'kâ', Ebû Zur'a b. Amr'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tekbir ile kıraat arasında güzelce bir -(Ebû Zur'a şöyle dedi: Zannediyorum ki, Ebû Hureyre) "kısa bir müddet" dedi- susardı. Bundan dolayı O'na dedim ki,

"Anam babam sana kurban olsun, ya Rasûlullah, söyler misin, tekbir ile kıraat arasındaki şu susuşunda ne diyorsun?". Buyurdu ki;

"Şunu diyorum: Allah'ım! Benimle günâhlarımın arasını, doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır! Allah'ım! Beni günâhlarımdan, beyaz elbisenin kirden te­mizlenmesi gibi temizle! Allah'ım! Beni günâhlarımdan kar, su ve dolu ile yıka!"[120]

 

38. “Amin” Demenin Fazileti Hakkında

 

1248. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Okuyan kimse (yani imam) "Gayri1 l-Mağdûbi Aleyhim ve Le'd-Dâllîn"[121] deyip de arkasında olan kimse "amin" dediği ve bu, gök ehlinin (amini) ile rastlaştığı zaman, onun geçmiş günâhları bağışlanır."[122]

1249. “Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'la, Ma'mer'den (O) ez-Zühri'den, (O) Sa'id İbnu'l-Müseyyeb ve Ebû Seleme'den, (onlar da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"İmam, "Gayri'l-Mağdûbi Aleyhim ve Le'd-Dâllîn" deyince, siz de "amin" deyiniz. Çünkü melekler de "amin" der, imam da "amin" der. İşte kimin amin demesi, meleklerin amin demesi ile rastlaşırsa, onun geçmiş günâhları bağışlanır."[123]

 

39. “Amin”i Sesli Söylemek

 

1250. “Bize Muhammed b. Kesîr haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Sa'id, Seleme b. Küheyl'den, (O) Hucr İbnul-Anbes'ten, (O da) Vâ'il b. Hucr'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "Ve Le'd-Dâllîn'i okuyunca, yüksek sesle, "Amin" derdi.”[124]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, Fâtiha'nın bitiminde "amin"i sesli söylemenin meşruluğunu göstermektedir. Âhmed b. Hanbel ile Şafiîler bu ha­disin zahirine uygun görüş beyân etmişlerdir. Hanefi'ler ve bir rivayete göre Mâlik (rh.a.) ise, "amin"in daima gizli okunacağım söy­lemişlerdir. Hanefi'ler bu konuda, yukarıdaki hadisin "...alçak sesle 'amin' derdi" şeklindeki rivâyetleriyle, "amin"in gizli söyleneceğini gösteren diğer hadislerle amel etmişlerdir.[125]

 

40. Her Eğiliş Ve Doğruluşta Tekbîr Getirmek

 

1251. “Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'lâ, Ma'mer'den, (O) ez-Zühri'den, (O) Ebû Bekr b. Abdirrah-man'dan ve Ebû Seleme'den, (onlar da) Ebû Hureyre'den (naklen rivayet ettiler ki;”

İkisi (yani Ebû Bekr ve Ebû Seleme), Ebû Hüreyre'nin arkasında namaz kılmışlardı da O, rukû'a gidince tekbîr getirmişti. Sonra başını kaldırınca "Semi'al'llahu Limen Hamideh (= Allah kendisine hamdedene icabet edip hamdini kabul et­miştir)" demiş, ardından da "Rabbena Ve Leke'1-Hamd (ey Rabbimiz, hanıd de sana mahsustur)" demişti. Sonra secdeye gitmiş ve tekbir getirmişti. Sonra başını kaldırmış ve tekbir getirmişti. Sonra iki rekâtın (oturuşundan) ayağa kalkınca tekbir getirmişti. O sonunda da şöyle demişti:

"Canım (kudret) elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, şüphesiz ben sizin (namaz kılmakta) Resûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en çok benzeyeninizim!. Bu (kıldığım şekildeki namaz), dünyadan ayrılıncaya kadar O'nun namaz (şekli) olmaya devam etmişti."[126]

1252. “Bize Ebu'l-Velid et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Ebu Hayseme haber verip (dedi ki), bize Ebû Ishak, Abdurrahman İbnu'l-Esved'den, (O) babasından ve Alkame'den, (onlar da) Abdullah'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

"Rasulullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her doğruluş, eğiliş, ayağa kalkış ve oturuşta tekbir getirdiğini gördüm."[127]

 

41. Rükû’ Ve Secdelerde Elleri Kaldırmak Hakkında

 

1253. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Mâlik, ez-Zühri'den, (O) Sâlîm'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi ki:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaza girdiği zaman tekbir getirir ve ellerini, omuzlarının hizasına kaldırırdı. Rukû'a gittiği zaman tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı. Başını rukû'dan kaldırdığı zaman bunun aynısını yapardı. O iki secde ara­sında -veya secdelerde- (ellerini) kaldırmazdı."[128]

 

Açıklama    

 

Bu hadis, namaza başlama ("iftitâh") ve rükû' tekbirleri ile rukû'dan kalkarken ellerin kaldırılacağını göstermektedir. İftitah tekbirinde ellerin kaldırılması konusunda ihtilâf yok gibidir. Rukû'a giderken ve rukudan kalkarken elleri kaldırma konusunda ise iki görüş vardır. Şafiî (rh.a.), Ahmed (rh.a.) ve bir rivayete göre Mâlik (rh.a.) buralarda ellerin kaldırılacağını söylemişlerdir. Bu görüşte olan alimlerin delilleri yukarıdaki hadis ile benzerleridir ki, bu ko­nudaki hadisler mütevâtirdirler. Hanefilere göre ise bu iki yerde eller kaldırılmaz. Onlar bu meselede Berâ’ b. Azib'in rivayet ettiği ve Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iftitah tekbirinden başka yerlerde ellerini kaldırmadığını belirten bir hadise[129] dayanmış ve bu iki yerde ellerin kaldırılacağını gösteren hadislerin mensûh olduğunu söylemişlerdir.[130]

 

1254. “Biz Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, (O) Nasr b. Asım'dan, (O da) Malik İbnu'l-Huveyris'ten (naklen) rivayet etti ki:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (namaza başlarken) tekbir getirdiği zaman, el­lerini, kulaklarının hizasına getirinceye kadar kaldırırdı. O, rukûa gitmek istediği zaman da, başını rukû'dan kaldırmak istediği zaman da (bunun aynısını yapardı).”[131]

1255. “Bize Sehl b. Hammâd haber verip (dedi ki), biz Şu'be, Amr b. Murre'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Ebu'l-Bahterî, Abdurrahman el-Yahsubi’den, (O da) Vâ'il el-Hadramî'den (naklen) rivayet etti ki:”

“O, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber namaz kılmıştı. (Hz. Peygamber) eğil­diğinde ve kalktığında tekbir getirir, tekbir esnasında ellerini kaliırır ve (namazın sonunda) sağına ve soluna selâm verirdi.” (Abdurrahman) dedi ki;

"Yüzünün beyazı görününceye kadar (başını sa­ğına soluna döndürüp selâm verirdi, değil mi?)" dedim, (Vâ'il de); 'Evet" dedi.[132]

 

42. İmamlığa Kim Daha Lâyıktır?

 

1256. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Vuheyb b. Hâlid rivayet edip (dedi ki), bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den, (O da) Malik İbnu'l-Huveyris'ten (naklen) rivayet etti (ki, Malik şöyle dedi):”

Kabilemden, genç olan beş-on kişi ile Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelmiş ve yanında yirmi gece kalmıştık. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kavrayışlı ve lütufkâr idi. Ailelerimizi özlediğimizi görünce şöyle buyurmuştu:

“Ailelerinize dönünüz ve onların yanında bulununuz da onlara (iyiligi) emrediniz, onlara öğretiniz ve beni namaz kılarken gördüğünüz gibi namaz kılınız. Namaz vakti girince de, biriniz size ezan okusun, sonra en büyüğünüz size imam olsun."[133]

 

Açıklama

 

İmamlığa kimin daha lâyık olduğu konusundaki diğer bir hadis şöyledir: "Bir topluluğa, Kur'an'ı en iyi (en çok) okuyanları, sonra (Kur'an) okumaya en önce başlamış olanları imam olsun. Eğer oku­mada eşit olurlarsa onlara, en önce hicret etmiş olanları imam olsun. Eğer hicrette de eşit olurlarsa, onlara en yaşlıları imam olsun."[134] Yukarıdaki hadiste ise "en büyüğünüz size imam olsun" buy-rulmuştur. Bunun sebebi, o gruptaki Sahâbilerin Kur'an'ı okuma, an­lama ve hicret vasıflarında eşit seviyede olmalarıydı. Onlar Me­dine'ye aynı zamanda gelmiş, aynı şeyleri öğrenmiş ve birlikte aynı zamanda geri dönmüşlerdi. Bu sebeple mezkûr vasıflarda aralarında bir fark yoktu. Bu durumda ise yaş farkına bakılır.

Malik İbnu'l-Huveyris'in, beraberlerinde geldiği grup, Leysoğulları heyetiydi. Bu heyet Medine'ye, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tebûk seferine (h. 9. yıl) hazırlanırken gelmişti.[135]

 

1257. “Bize Affân  haber  verip (dedi  ki),  bize  Hemmâm, Katâde'den, (O) Ebû Nadra'dan, (O da) Ebû Sa'îd el-Hudri'den naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:

 Rasûlulah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Üç kişi bir araya gelince, iç­lerinden biri onlara imam olsun. Onların imamete en lâyık olanları ise, (Kuranı) en iyi, (en çok) okuyanlarıdır."[136]

 

Açıklama

 

"Akra' " kelimesi "en iyi okuyan", "en çok okuyan" mânâlarına ge­lebilmektedir. Burada mücerret bir okumadan ziyâde, okuyup an­lama, bilme ve ona uygun yaşama söz konusudur. Sahabe içinde Kur'an'ı en çok ve en iyi okuyanlar, onun hükümlerini en iyi bi­lenlerdi. Bu sebeple Hanefi alimleri imamlığa en lâyık olanın, açık ahlâksızlıklardan kaçınmakla beraber dinin hükümlerini en iyi bi­lenin olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre bundan sonra sırasıyla Kur'an'ı en güzel ve en iyi okuyan, en muttaki olan, en önce müslüman olmuş olan, en yaşlı olan imamlığa daha lâyıktır. Malik (rh.a.) ve Şafiî (rh.a.) de, imamlığa, dinin hükümlerini daha iyi bi­lenin ("efkah") daha lâyık olduğu görüşündedirler. Hanbelilere göre ise imamlığa en lâyık olan, dini hükümleri en iyi bilen ve Kur'an'ı en iyi okuyan kimsedir.[137]

 

43. İmamla Beraber Namaz Kılanın Tek Olduğu Zaman Yeri          

 

1258. “Bize Ebul-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, el-Hakem'den rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Sa'id b. Cübeyri, ibn Abbâs'tan şöyle rivayet ederken işittim: (İbn Abbâs) demiş ki:”

“Ben teyzem Meymûne'nin yanındaydım. Derken yat­sıdan sonra Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelmiş ve dört rekât namaz kılmıştı. (Sonra da yatıp uyumuştu). Daha sonra kalkmış ve

"Çocukcağız uyudu mu?" veya bunun gibi bir söz söy­lemişti. Ardından kalkıp namaza durmuştu. Ben de (kalkıp) sol ta­rafına durmuştum da, elimden tutup beni sağ tarafına geçirmişti.”[138]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, imamın arkasında namaz kılan bir kişi olduğu zaman, imamın sağında duracağını göstermektedir. Alimlerin çoğuna göre, bu durumda Sünnet olan budur. Cemaat birden fazla olursa, imamın arkasında saf tutarlar. Yukarıdaki hadis, mümeyyiz çocukla cemaat yapılabileceğine de delâlet etmektedir. Şafiî'nin (rh.a.) görüşü, bu Hadisin zahirine göredir. O bu hususta farz ve nafile namaz arasında da fark görmez. Mâlik (rh.a.) ve bir rivayete göre Ebû Hanife (rh.a.) ise, mümeyyiz çocukla nafile namazlarda cemaat yapılabileceğini söylemişlerdir.

İbn Abbâs'ın (r.a.) naklettiği mezkûr olay, O on yaşındayken vuku bulmuştu ki, bu da h. 7. yıla tesadüf eder.[139]

 

44. İmamın Arkasında İmam Oturuyorken Namaz Kılanlar Hakkında

 

1259. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize Mâlik, İbn Şihâb'dan, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) bir ata binmişti. Derken ondan düşmüş ve sağ tarafı zedelenmişti. Bu se­beple namazlardan birini oturarak kıldırmıştı. Biz de O'nunla be­raber oturarak namaz kılmıştık. Sonra (Hz. Peygamber, namazdan) ayrılınca şöyle buyurmuştu:

''İmam ancak kendisine uyulması için imanı yapılmıştır. Binaenaleyh ona muhalefet etmeyin. O ayakta namaz kıldığı zaman siz de ayakta namaz kılın. O rükûa gittiği zaman siz de rükûa gidin. O (rükûdan) doğrulduğu zaman siz de doğ­rulun. O,

"Semia'llahu Limen Hamideh" deyince siz,

"Rabbena Ve Leke'l-Hamd" deyin. O oturarak namaz kılarsa, sizin tümünüzde otu­rarak namaz kılın.”[140]

1260. “Bize Ahmed b. Yûnus haber verip (dedi ki), bize Zaide rivayet edip  (dedi ki), bize İbn Ebî Aişe, Ubeydullah'tan, O'nun şöyle dediğini rivayet etti:” (Bir gün) Âişe'nin huzuruna girip;  

"Bana Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) has­talığından bahsetmez misin?"demiştim, O da;  

"Olur" demişti. "Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (hastalığı) ağırlaşmıştı. Bir ara;

"Cemaat namaz kıldı mı?" buyurmuş, biz de;

"Hayır, onlar seni gözlüyorlar, ya Rasûlullah!" demiştik. Bunun üzerine;

"Benim için leğene su koyun" buyurmuştu. (Hz. Aişe) dedi ki, biz de, (bu­yurduğunu) yapmıştık. O da gusül yapmış, sonra kalkmak için dav­ranmış, fakat bayılmıştı. Daha sonra ayılmış ve:

"Cemaat namazı kıldı mı?" buyurmuştu. Biz de,

"Hayır, onlar seni gözlüyorlar, ya Rasûlallah!" demiştik. O zaman;

"Benim için leğene su koyun" bu­yurmuştu. Biz de (buyurduğunu) yapmıştık. (O da gusül yapmış), sonra kalkmak için davranmış, ama bayılmıştı. Daha sonra ayılmış:

"Cemaat namaz kıldı mı?" buyurmuştu. Biz de;

"Hayır, onlar seni gözlüyorlar, ya Rasûlallah!" demiştik. (Hz. Aişe) dedi ki, insanlar da, camide toplanmış, yatsı namazı için Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gözlüyorlardı. (Hz. Aişe)  dedi ki, bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cemaate namazı kıldırması için Ebû Bekir'e haber göndermişti. (Hz. Aişe) dedi ki, haberci de O'na gelip;

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sana, cemaate namaz kıldırmanı emrediyor" demişti. O zaman Ebû Bekir -ki O, yu­muşak kalbli bir adamdı-;

"Ya Ömer, cemaate namazı sen kıldır!" demiş, Ömer de O'na;

"Buna sen daha lâyıksın." karşılığını vermişti. (Hz. Aişe) dedi ki, bunun üzerine o (hastalık) günlerinde onlara na­mazı Ebû Bekir kıldırmıştı. (Hz. Aişe) dedi ki, sonra Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) kendinde bir hafiflik hissetmiş ve biri el-Abbâs olan iki adamın arasında, Ebû Bekir cemaate namaz kıldırıyorken öğle namazına çıkmıştı. Ebû Bekir O'nu görünce geri çe­kilmeye davranmıştı da Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O'na geri çekilmemesi için işaret etmişti. (Hz. Peygamber) o iki (ki­şiye de);

"Beni O'nun yanına oturtun" buyurmuş, onlar da O'nu Ebû Bekir'in yanına oturtmuşlardı. (Hz. Aişe) dedi ki, o zaman, Hz. Pey­gamber (Sallallabu Aleyhi ve Sellem) oturmuş olduğu halde Ebû Bekir ayakta Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) na­mazına, cemaat de Ebû Bekir'in namazına uyarak namaz kılmaya başlamışlardı.

Ubeydullah dedi ki, bundan sonra Abdullah b. Abbâs'ın huzuruna girmiş ve O'na;

"Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hastalığı hakkında Âişe'nin bana anlattıklarını sana arzedeyim mi?" de­miştim. O,

"Söyle bakalım" demişti. Ben de O'nun anlattıklarını O'na arzetmiştim de O, onlardan hiçbir şeyi yadırgamamıştı. Sadece;

"O, el-Abbâs'la beraber olan adamın ismini sana söyledi mi?" demiş, ben de

"Hayır" demiştim. O da; "O, Ali b. Ebî Tâlib'di" demişti.[141]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefatı ile sonuçlanan son hastalığında, Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) imamlığında namaza baş­lamış olan cemaate gelip oturarak imam olmuş, Hz. Ebû Bekir (r.a.) de O'nun tekbirlerini yüksek sesle cemaate duyurarak namaza devam edilip bitirilmişti. Hadisteki, cemaatın Hz. Ebû Bekir'e (r.a.), Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) de Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) uyması meselesinin mahiyeti budur.

Bu bölümde, namazı oturarak kıldıran imamın arkasındaki ce­maatin nasıl davranacağı konusunda iki hadis zikredilmiştir. Gö­rüldüğü gibi bunlar arasında zahiri bir zıtlık vardır. Ebû Hanife (rh.a.), Şafiî (rh.a.) ve bir rivayete göre Malik (rh.a.), cemaatın, otu­rarak namaz kıldıran imama ayakta uymaları gerektiğini söylemiş ve son hadisi delil getirmişlerdir. Bu görüşte olanlara göre, tarih ba­kımından daha eski bir vakayı anlatan önceki hadis mensûhtur. Ahmed (rh.a.) ve bir rivayete göre Mâlik (rh.a.) ise oturarak namaz kıldıran imama, cemaatın da oturarak uyacağı görüşündedirler. Ahmed b. Hanbel (rh.a.), mezkûr iki hadisin iki ayrı durumla alâkalı olduğunu ve aralarında bir neshin olmadığını söylemiştir. O'na göre, iyileşmesi umulan bir hastalıktan dolayı oturarak namaz kıldırmaya başlayan bir imama cemaat de oturarak uyar. Namaz kıldırmaya ayakta başlamış olan bir imamın cemaatı ise, sonradan imamlarının oturmasını gerektirecek bir durum ortaya çıksın veya çıkmasın, imama ayakta uymaya devam ederler. Yukarıdaki son hadiste de ce­maat namaza Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) uyarak ayakta başlamış, sonra Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip oturarak imam ol­duğunda da namaza ayakta devam etmişlerdi.[142]

 

45. İmam Bir Topluluğa Onlardan Daha Yüksekte İken Namaz Kıldırabilir

 

1261. “Bize Ebû Ma'mer İsmail b. İbrahim, Abdulazîz b. Ebî Hâzim'den, (O) babasından, (O da) Sehl b. Sad'dan (naklen) haber verdi ki O şöyle dedi:”

Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) minberin üzerine çıktığını görmüştüm. O tekbir almış, ce­maat de peşinden tekbir almıştı. Sonra, minberin üzerinde iken rükûa gitmiş, daha sonra ise (rukûdan) başını kaldırmış ve gerisin geri aşağı inip minberin dibinde secde etmişti. Sonra, namazını bi­tirinceye kadar aynı şekilde hareket etmişti.[143]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, bu (hadiste) imamın ce­maatinden daha yüksekte olmasına ruhsat vardır. Namazda bu kadar amel yapmak da (caizdir).[144]

 

Açıklama

 

Bu Hadisin diğer rivayetlerinde, namazın sonunda Hz. Pey­gamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğu mezkûrdur:

"Ben bunu bana uyasınız ve namazını öğrenesiniz diye yaptım". Buna göre bu hadis, söz konusu gayelerle imamın cemaatten daha yüksek bir yerde durup namaz kıldırabileceğini göstermektedir. Şafiî (rh.a.) ve Ahmed (rh.a.) de bu hadisin zahirine uygun görüş beyan etmiş ve ihtiyaç olmadığında imamın cemaatten daha yüksekte dur­masının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Hanefi'lere göre ise, imam cemaatten bir adam boyu daha yüksek bir yerde olursa kılacakları namaz caiz olur. Bir rivayete göre Malik (rh.a.) de, imamın ce­maatten biraz yüksekte durmasının caiz olduğunu söylemiştir.

Bu Hadis, namazda, ondan olmayan bir miktar amelin namazı bozmayacağını da göstermektedir. Bu miktar umûmen "amel-i kalîl" olarak isimlendirilmiştir. Hattâbî, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), üç basamaklı minberin muhtemelen ikinci ba­samağında bulunduğunu, bu sebeple inip çıkarken sadece iki adım atmış olduğundan namazın bozulmadığını söylemiştir. Namazda bir adımdan fazla yürümenin namazı bozacağını söyleyen alimler ise, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazmdaki fi­illerin namazın yararına olmaları hasebiyle namazın bozulmadığını söylemişlerdir. Nitekim, safların arkasında tek başına kalan birinin, önündeki saftan yanma çektiği kimsenin namazı da, bu kimse birden fazla adım atmış olsa bile, bozulmaz.[145]

 

46. İmama Namazı Hafif Kıldırması Hakkında Emredilenler

 

1262. “Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki), bize İsmail b. Ebû Hâlid, Kays'tan, (O da) Ebû Mes'ûd el-Ensârî'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Bir adam Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip;

"Ya Rasûlallah! Vallahi ben sabah na­mazından, falanın onu bize uzun kıldırması sebebiyle geri ka­lıyorum" demişti de ben, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hiçbir vaazda o günkünden daha çok kızdığını görmemiştim.” O vakit O şöyle buyurmuştu:

"Ey insanlar! Şüphe yok ki içinizde nef­ret ettirenler var! Bu sebeple, kim cemaate namaz kıldırırsa hafif kıldırsın, (kısa tutsun). Çünkü onların içinde yaşlı, zayıf ve ihtiyaç sa­hibi kimseler vardır."[146]

1263. “Bize Hâşim İbnu'l-Kâsım haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, şöyle dediğini rivayet etti: Enes'i, şöyle der­ken işittim:”

"Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), tam kıl­dırmakla beraber, insanların en hafif namaz kıldıranı idi."[147]

 

Açıklama

 

İmam, namazın uzunluğunu ve kısalığını cemaatinin durumuna göre ayarlamalı ve cemaati camiden uzaklaştıracak hareketlerden kaçınmalıdır. Bununla beraber namazın bütün âdâb ve erkânına uy­ması da şarttır.[148]                                 

 

47. Namaza Kamet Getirildiğinde Cemaat Ne Zaman Kalkar?

 

1264. “Bize Vehb b. Cerîr haber verip (dedi ki), bize Hişâm rivayet edip dedi ki, bana Yahya b. Ebî Kesîr, Abdullah b. Ebî Katâde'den, (O da) babasından (naklen) yazdı ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:”

"Namaza çağrıldığı, (ezan okunduğu) zaman beni görmedikçe ayağa kalkmayın."[149]

1265. Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Hemmâm haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Ebî Kesîr rivayet edip (dedi ki), bize Abdullah b. Ebî Katâde rivayet etti ki, babası ona rivayet etmiş ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:”

"Namaza kamet getirildiği zaman, beni görmedikçe ayağa kalkmayın.”[150]

 

Açıklama

 

Kamet (ikamet), namazın başlayacağını bildirmek için getirilir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ezanın okunmasından sonra Sünnet namazlarını, caminin bitişiğindeki evlerinde kılar ve müezzinin kamet sesini duyunca namazı kıldırmaya çıkardı. Bu se­beple, kametin getirilmesi esnasında bir iş zuhur ettiğinde cemaatın ayakta çok beklememesi için böyle buyurmuşlardı. Şafiî (rh.a.) ile bazı alimler de, kamet bitmeden cemaatın kalkmamasını müstehab görmüşlerdir. Ahmed b. Hanbel (rh.a.), müezzin "Kad Kameti's-Salâh" dediğinde; Ebû Hanife (rh.a.), müezzin "Hayya Ale's-Salâh" dediğinde cemaatın kalkacağı görüşündedirler.[151]      

 

48. Safları Doğrultmak Hakkında

 

1266. “Bize Hâşim İbnu'l-Kasım ve Sa'îd b. Âmir, Şu'be'den, (O) Katâde'den, (O da) Enes'den (naklen) rivayet ettiler ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Saflarınızı düzeltin. Çünkü safları düzeltmek, namazın tamam ol­ması (gereklerindendir)."[152]

 

Açıklama

 

Safları düzeltmekten maksat, aynı hizada durulması, boşlukların doldurulması, birinci safta yer varken ikinci safın yapılmaması de­mektir. Müslümanların birlik ve düzenlerinin bir tezahürü de olan safları düzeltme, alimlerin çoğunluğuna (cumhura) göre Sünnettir. Hz. Bilâl’in (r.a.) cemaatın omuzlarını düzelttiği, safları düz tut­maları için ayaklarına vurduğu, Hulefâyı Râşidin'in de bu hususta titizlik gösterdiği nakledilmektedir. Hz. Ömer'in (r.a.), safları dü­zeltmesi için birini görevlendirdiği de rivayet edilir.[153]

 

49. Namazda Safı Bitiştirenlerin (Dolduranların) Fazileti

 

1267. “Bize Ebu'l-Velîd haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip (dedi ki), bana Talha b. Musarrif haber verip dedi ki, ben Abdurrahman b. Avsece'yi, el-Berâ' b. Azib'den (naklen anlatırken) işittim ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:”

"Saflarınızı düzeltiniz ki kalbleriniz ihtilâfa düşmesin." (Hz. Peygamber) şöyle de buyururdu:

"Şüphe yok ki, Allah ve melekleri ilk saftakilere -veya ilk saflardakilere- salât eder, (onları över, şanlarını yüceltirler)."[154]

 

50. İlk Safın Fazileti Hakkında

 

1268. “Bize Vehb b. Cerîr haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya'dan, (O) Muhammed b. İbrahim'den, (O) Halid b. Ma'dân'dan, (O da) İrbâd b. Sâriye'den (naklen) rivayet etti ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk saftakiler için üç, ikinci saftakiler için bir defa (Allah'dan) bağış dilerdi.”[155]

1269. “Bize el-Hasan b. Ali haber verip (dedi ki), bize el-Hasan b. Musa el-Eşyeb'den, (O) Şeybân'dan, (O) Yahya'dan, (O) Muhammed b. İbrahim'den, (O) Halid b. Ma'dân'dan, (O) Cubeyr b. Nufeyr'den, (O) Irbâd b. Sâriye'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti.”[156]

 

51. Cemaatden İmamın Arkasında Duracak Olanlar

 

1270. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, el-A'meş'den, (O) Umâre b. Umeyr'den, (O) Ebû Ma'mer'den, (O da) Ebû Mesûd el-Ensâri'den (naklen) rivayet etti ki, o şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazda omuzlarımıza dokunur ve şöyle buyururdu:”

"Dü­zensiz durmayınız. Sonra kalpleriniz de düzensizliğe düşer. Benim arkamda mutlaka teennili ve aklı başında olanlarınız, sonra (bu yön­lerden) onların ardından gelenler, daha sonra da (bu yönlerden) bun­ların ardından gelenler dursun." Ebû Mes'ûd dedi ki,

“İşte bugün siz çok fazla düzensizsiniz.”[157]

1271. “Bize Zekeriyyâ b. Adiyy haber verip (dedi ki), bize Yezid b. Zurey', Hâlid'den, (O) Ebû Ma'şer'den, (O) İb­rahim'den, (O) Alkame'den, (O da) Abdullah'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellenı) şöyle buyurdu:”

"Benim arkamda mutlaka teennili ve aklı başında olanlarınız, sonra (bu yönlerden) onların ardından gelenler, daha sonra da (bu yönlerden) bunların ardından gelenler dursun. Düzensiz de durmayınız. Sonra kalpleriniz de düzensizliğe düşer. Çarşı pazarların karmakarışık (toplantılarına kapılmaktan veya ca­mide onlar gibi düzensiz durmaktan) da sakının.”[158]

(Dârimi) dedi ki: "Hevşât (= karışıklıklar)", toplanma, toplantı de­mektir.[159]                     

 

Açıklama                   

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) saflar hakkındaki bu emrinin bir hikmetini, Enes b. Malik'in -Allah O'ndan razı olsun-rivâyet ettiği bir haber izah etmektedir. O diyor ki:

"Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) arkasında, kendisinden (namazın erkân ve âdabım) bellemeleri için Muhacirlerle Ensarın dur­masından hoşlanırdı."[160] Bu emrin ayrıca, imamın unutma ve hanetalarını ona hatırlatma, bir özür halinde imamın namazdan ay­rılması gerektiği zaman onun yerine geçme, fazilet sahiplerine ön­celik tanıma, ikramda bulunma gibi hikmetleri de zikredilmektedir. Cemaatın bu şekilde ilim ve fazilete göre sıralanması Sünnettir. Diğer meclislerde buna uyulması da Sünnettir.[161]

 

52. Kadın Saflarının Hangisi Daha Faziletlidir.

 

1272. “Bize Ebû Asım, İbn Aclân'dan, (O) babasından, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) (naklen) haber verdi ki, O şöyle buyurdu:”

"Erkek saflarının en hayırlısı ilkleri, en şerlisi sonuncularıdır. Kadın saf­larının ise en hayırlısı sonuncuları, en şerlisi ilkleridir."[162]

 

Açıklama

 

Nevevî'nin (rh.a.) açıklamasına göre bu Hadiste, kadın saf­larından, erkeklerle beraber cemaat olan kadınların safları kas­tedilmiştir. Bu durumda erkeklerin son safı ile kadınların ilk safi birbirine, diğerlerinden daha yakın olur; birbirlerinin seslerini işitir, hareketlerini görürler. Bu da, bu saftakilerin namazlarının huşu ve Sükûnetini bozar ve neticede, sevaplarının azalmasına sebep olur.[163]

 

53. Münafıklara Hangi Namaz Daha Ağır Gelir?

 

1273. “Bize Sa'îd b. Amir haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû İshâk'tan, (O) Abdullah b. Ebî Basîr'den, (O da) Ubeyy b. Kâ'b'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) sabah namazını kıldırmış, sonra da yüzünü bize çevirip, bir grup münafık hakkında şöyle bu­yurmuştu:

"Falan gelmiş mi?"

"Hayır, (gelmemiş.)" demişlerdi. Bu sefer;

"Falan gelmiş mi?" buyurmuş,

"Hayır, (o da gelmemiş.)" de­mişlerdi. O zaman (Hz. Peygamber) şöyle buyurmuştu:

"Şüphe yok ki, bu iki namaz, münafıklara en ağır gelen namazlardır. Halbuki onlar, o ikisindeki (fazilet ve sevabı) bilseler, emekleyerek de olsa, on­lara gelirlerdi.”[164]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Abdullah b. Ebî Basîr şöyle dedi: (Bu hadisi) bana babam, Ubeyy'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet eti!. Ben onu (doğ­rudan) Ubeyy'den de işittim."[165]

1274. “Bize Ebû Gassân haber verip (dedi ki), bize Züheyr, Ebû İshâk'tan, (O) Abdullah b. Ebî Basîr'den, (O) babasından, (O) Ubeyy b. Kâ'b'dan, (O da) Hz. Peygamberden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) bunun (yani bir önceki hadisin) aynısını rivayet etti.”[166]

1275. “Bize Sa'id b. Amir, Sa'id b. Ebi Arûbe'den, (O) Halid b. Meymûn'dan, (O) Ebû İshâk'tan, (O) Abdullah b. Ebî Basîr'den, (O) babasından, (O) Ubeyy b. Kâ'b'dan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun (yani 1273. hadisin) aynısını haber verdi.”[167]

1276. “Bize el-Hasan İbru'r-Rebî’ haber verip (dedi ki), bize Ebu'l-Ahvas, el-A'meş'den, (O) Ebû Salih'ten, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

 "Vakıa şu ki, münafıklara yatsı namazı ile sabah namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. Halbuki onlar o ikisindeki (fazilti ve sevabı) bilseler, emek­leyerek de olsa, onlara gelirlerdi!"[168]                           

 

Açıklama

 

Münafık, içi-dışı bir olmayan, içten kâfir olduğu halde dıştan müs-lüman görünen kimsedir. Münafıklar, yerine göre müslüman veya kâfir görünen tutarsız, dengesiz, hasta tiplerdir. Bunların en belirgin vasıflarından biri, namaz hususunda gösterdikleri tembelliktir. Yüce Allah, onların bu yönünü şöyle beyân eder:

"Münafıklar (akıllarınca) Allah'a oyun etmek isterler. Halbuki o, kendi oyunlarını başlarına ge­çirendir. Onlar namaza kalkdıkları vakit üşene üşene kalkarlar, in­sanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı pek az anarlar. "[169]

"Onlar namaza üşene üşene gelirler ve istemeye istemeye sadaka verirler. "[170] Bu âyetler de gösteriyor ki, namaz hususunda gösterilen tembellik, asıl olarak münafıklarda bulunan kötü bir vasıftır. Bu vasıf, müslümanda görüldüğü zaman onda da, bir münafıklık vasfı var de­mektir. Müslümamn bu durumuna "ameli nifak" denmektedir. Yani böyle bir müslüman, her ne kadar inanç bakımından samimi ise de, söz ve işi birbirini tutmayan, amel bakımından gerçek münafıkların vasıflarından birini taşıyan hatalı, günahkâr bir müslümandır. Münafıklara yatsı ve sabah namazları ise, diğer namazlardan daha ağır gelir. Çünkü yatsı istirahat vakti, sabah tatlı uyku zamanıdır.[171]

 

54. (Cemaatle) Namazdan Geri Kalan Kimseler Hakkında

 

1277. “Bize Ebû Asım, İbn Aclân'dan, (O) babasından, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Andolsun, içimden öyle geçti ki, gençlerime emredeyim de odun toplasınlar. Bir adama da, cemaate namazı kıldırmasını emredeyim. Sonra ben, şu namazdan geri kalan kimselerin arkasından gidip ev­lerini üzerlerine yakayım. Etli bir kemik parçası veya iki kepçe (yemek) olsa, bunlara katılırlardı. Halbuki onlar, o (yatsı ve sabah namazlarındaki fazilet ve sevabı) bilseler, emekleyerek de olsa, onlara gelirlerdi"[172]

 

55. Yolculukta Yağmur Olduğu Zaman Cemaate Gitmeme Hususunda Müsâade

 

1278. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki:” O, Dacnân'a[173] soğuk bir ge­cede inmişti de bir müezzine emretmiş, o da (ezanın sonunda);

"Na­mazı, bulunduğunuz yerlerde (kılın!)" diye bağırmıştı. Sonra O, baber vermişti ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yol­culukta soğuk bir gece veya yağmur (olduğunda) bir müezzine em­rederdi de, O, (ezanın sonunda)

"Namazı, bulunduğunuz yerlerde (kılın!)" diye bağırırdı.[174]

 

56. Cemaatle Namaz Kılmanın Faiseeti Hakkında

 

1279. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Dâvûd b. Ebî Hind haber verip dedi ki:” Sa'id İbnu'l-Müseyyib'e;

"Na­mazını evinde kılmış olan bir adam, sonra, namaz kıldırıyorken imama kavuşsa onunla beraber (tekrar) namaz kılar mı?" diye sor­muştum, O da,

"Evet, (kılar)" demişti. Ben;

"Bu iki (namazın) han­gisinden (daha çok) sevap umar?" demiştim, O da şöyle cevap ver­mişti:

"İmamla beraber kıldığından; Çünkü Ebû Hureyre bize rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Ki­şinin cemaatle kıldığı namaz, tek başına kıldığı namazından yirmi küsur parça daha fazla (sevaplıdır)."[175]

1280. “Bize Musedded haber verip (dedi ki), bize Yahya, Ubeydullah'tan rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Nâfi’ Ab­dullah'tan (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kişinin cemaatle kıldığı namaz tek başına kıldığı namazından yirmi yedi derece daha fazla (sevaplıdır).”[176]

 

57. Kadınları Camilere (Gitmekten) Menetmenin Yasaklanması Ve Onlar Dışarı Çıktıklarında Nasıl Çıkarlar?

 

1281. “Bize Muhammet! b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'i rivayet edip (dedi ki), bana ez-Zührî, Sâlim'den, (O da) ibn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Birinizden ha­nımı, camiye (gitmek için) izin istediği zaman onu menetmesin." [177]

1282. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Allah'ın kadın kullarını, Allah'ın camilerinden menetmeyin! Onlar da, dışarı çıktıkları zaman koku sü­rünmemiş olarak çıksınlar."[178]

1283. “Bize Sa'id b. Amir, Muhammed b. Amr'dan (naklen) bunun, (yani bir önceki hadisin) senediyle bu (yani bir ön­ceki) hadisi haber verdi.” (Dârimi) dedi ki, "Sa'id b. Amir şöyle dedi:

“(Hadisin metninde geçen) "tefile" kelimesi, "hiçbir güzel koku (sürünmüş) olmayan kadın" demektir."[179]                  

 

58. Akşam Yemeği Hazır Olduğu, Namaza da Kamet Getirildiği Zaman (Nasıl Hareket Edilir?)

 

1284. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyâiı, Hişâm'dan, (O) babasından, (O da) Hz. Aişe'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Akşam yemeği konduğu, namaz vakti de gel­diği zaman önce akşam yemeğini yiyin."[180]                       

1285. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne ve Süleyman b. Kesîr, ez-Zührî'den, (O da) Enes b. Malik'ten (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Akşam yemeği hazır olduğu, na­maza da kamet getirildiği zaman, önce akşam yemeğini yiyin."[181]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu emri, alimlerin çoğunluğuna göre mendûbluk ifade eder. Yani söz konusu durumda önce yemeği yemek mendûbtur. Bu emrin hikmeti, namazın huşûlu bir şekilde kılınmasını sağlamaktır. Çünkü böyle bir durumda, bil­hassa aç insanın aklı fikri yemekte kalır ve namazını huzurlu bir şe­kilde kılamaz. İbn Abbâs'ın (r.a.) da;

"Gönlümüzde bir şey varken na­maza kalkmayız" dediği nakledilir. Ebû Hanife'nin (rh.a.) şu sözü de Hadisin bu hikmetine işaret etmektedir:

"Bütün yemeğimin namaz olması benim için bütün namazımın yemek olmasından daha makbuldür." Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu em­rinin illeti de bu, yani kalbin namaz dışı şeylerle meşguliyetini gidermek olunca, namaz vakti ile yemek çakıştığında buna göre ha­reket edilir.[182]

 

59. Namaza Nasıl Gidilir?

 

1286. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize İbn Uyey­ne, ez-Zühri'den, (O) Sa'id İbnu'l-Müeyyeb'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Namaza geldiğinizde, ona, koşarak gelmeyin, (normal) yürüyerek gelin, vakar ve sükûnet içinde olun. Sonra kavuştuğunuzu (imamla) kılın, kaçırdığınız (rekâtları ise, tek başınıza) ta­mamlayın "[183]

1287. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Şeybân, Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O) Abdullah b. Ebî Katâde'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Namaza geldiğiniz zaman, vakar ve sükûnet içinde olmalısınız. Sonra, kavuştuğunuzu (imamla) kılınız, geçirdiğiniz (rekâtları ise tek başınıza) ta­mamlayınız."[184]

 

60. Camilere (Gitmek İçin Atılan) Adımların Fazileti Hakkında

 

1288. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize et-Teymî, Ebû Osman'dan, (O da) Ubeyy b. Kâ'b'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Medine'de bir adam vardı. Medine'de, kıbleye namaz kılanlardan evi camiye ondan daha uzak kimse tanımıyorum. O halde de o, namazları Rasûlullah ile (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beraber (camide) kılardı. Bu yüzden ona denmişti ki;

"Sı­cakta ve karanlıkta bineceğin bir eşek satın alsan!" O da şu karşılığı vermişti:

"Vallahi, evimin, camiye bitişik olması beni sevindirmez!" Sonra bu, Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haber ve­rilmişti de, (Hz. Peygamber) ona bunu sormuş, o da şöyle demişti:

"Ya Rasûlallah! Yürüyüşümün, adımlarımın, aileme dönüşümün, gelip gi­dişimin (sevap defterime) yazılması için (böyle yapıyorum)." -Veya o, buna benzer bir söz söylemişti-, O zaman Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) şöyle -veya buna benzer bir söz- buyurmuştu:

"Allah sana bunların hepsini versin, sana umduklarının tamamını ihsan etsin!"[185]

 

61. Kişinin Safın Arkasında Tek Başına Namaz Kılması Hakkında

 

1289. “Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki), bize Ebû Zeyd -ki O, Abser İbnu'l-Kasım'dır-, Husayn'dan, (O da) Hilâl b. Yesâf dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ziyâd b. Ebî'1-Ca'd elimi tutup beni, Esedoğulların'dan, Vâbısa b. Ma'bed denilen yaşlı birinin karşısına dikti ve şöyle dedi:”

Bana bu, -(yaşlı) adam da dinliyordu- rivayet etti ki, kendisi Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) görmüş, arkasında bir adam saflara bitişmeksizin namaz kılmış da, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona na­mazı tekrar kılmasını emretmiş.[186] Ebu Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Ahmed b. Hanbel, Amr b. Murre'nin rivayetinin sabit olduğunu söylüyordu, ben ise Yezîd b. Ziyâd b. Ebi'l-Ca'd'ın rivayetini kabul ediyorum."[187]

 

Açıklama

 

Bu hadisin, Ahmed b. Hanbel (rh.a.) tarafından tercih edilen Amr b. Murre (rh.a.) rivayetini Ebû Dâvûd (rh.a.)[188] Tirmizi (rh.a.)[189] ve Ahmed b. Hanbel (rh.a.)[190] kitaplarına almışlardır. Amr'ın se­nedi "Hilâl b. Yesâf dan, (O) Amr b. Râşid'den, (O da) Vâbısa'dan" şeklindedir. Tirmizî (rh.a.) bazı alimlerin Amr b. Murre rivayetinin, -diğer bazı alimlerin ise- Dârimi'nin (rh.a.) yukarıya aldığı Husayn rivayetinin daha sahih olduğunu söylediklerini nakletmekte, ken­disinin de Husayn'ın rivayetini tercih ettiğini belirtmektedir. O, buna sebep olarak, Husayn'ın rivayetinin mütâbilerinin bulunmasını göstermiştir. Tirmizi'nin (rh.a.) bahsettiği bu hadisin mütâbi'lerinden biri, Dârimi'nin (rh.a.) tercih ettiği Yezîd b. Ziyâd rivayetidir. Amr b. Murre ile Hilâl'in rivayetlerinde hocaları Hilâl hadisi; bazan Amr b. Râşid, bazan Ziyâd vasıtasıyla Vabısa'dan, bazan ise vasıtasız olarak doğrudan Vabısa'dan nakletmektedir. İşte Dârimi (rh.a.), bu rivâyetlerdeki bu ihtilâftan ("ızdırâb"dan) dolayı Yezîd'in rivayetini tercih etmiş olmalıdır. Ahmed Muhammed Şâkir ise, tahkikinde bu senedlerin arasında ızdırâb bulunmadığı, hepsinin sahih olduğu sonucuna varmıştır. Ona göre Hilâl bu hadisi önce Amr b. Râşid'den duymuş, sonraVâbısa'nın huzurunda Ziyâd'dan duymuş, bu durumda Vabısa'dan da duymuş sayılacağı için hadisi bazan Amr, bazan Ziyâd vasıtasıyla, bazan da doğrudan Vabısa'dan rivayet et­miştir.[191]

 

1290. “Bize Musedded haber verip (dedi ki), Bize Abdullah b. Dâvûd rivayet edip (dedi ki), bize Yezîd b. Ziyâd, (amcası) Ubeyd b. Ebi'l-Ca'd'dan, (O) Ziyâd b. Ebi'l-Ca'd'dan, (O da) Vâbısa b. Ma'bed'den (naklen) rivayet etti ki:”

“Bir adam safların arkasında (imama uymakla beraber safa girmeksizin) tek başına namaz kılmıştı da, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona, (namazı) tekrar kılmasını emretmişti.”[192]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, "ben bu görüşü ka­bulleniyorum."[193]

 

Açıklama

 

Bu hadis, safların arkasında tek başına namaz kılanın namazının bâtıl (geçersiz) olduğunu göstermektedir. Ahmed b. Hanbel (Rh A) ve Dârimi (rh.a.), bu hadisin zahirine göre görüş beyân etmişlerdir. Ahmed'in (rh.a.) meşhur olan görüşüne göre ise bir kimse safların arkasında tek başına namaza başlayabilir ama, imam rukû'a gitmeden önce safa girmesi gerekir, aksi halde namazı geçersiz olur. Alimlerin çoğuna göre ise, safların arkasında tek başına namaz kıl­mak mekruh ise de, bu şekilde kılman namaz sahilidir. Bu görüşte olan alimler, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mezkûr Hadisteki namazı tekrar kılma emrinin müstehablık ifade ettiğini ve şahsın bir daha öyle yapmaması için ona namazı tekrar kılmasını emrettiğim söylemişlerdir. Yani böyle bir kimsenin, namazı tekrar kılması müstehabdır. Son safta yer kalmadığında tek kalan kimsenin ne yapacağı konusunda da farklı görüşler vardır. Malik (rh.a.) ve Şafiî (rh.a.), bu durumda tek kalan şahsın, ön saftan birini yanma çekmeksizin namazı tek başına kılması gerektiğini söylemişlerdir. Ahmed'e (rh.a.) göre ise, ön saftan birini yanına çekmek mekruhtur. Ebû Hanife (rh.a.) ise;

"Böyle bir kimse, imam rukû'a varıncaya kadar birinin gelmesini bekler, o zamana kadar kimse gelmezse ön saftan birini yanına çekip namazı onunla beraber kılar" demiştir.[194]

 

1291. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize Malik, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, (O da) Enes b. Malik'ten (naklen) rivayet etti ki:”

O'nun nenesi Muleyke (bir gün) Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yapmış olduğu bir yemeğe davet etmiş. (Rasûlullah da gelip) yemiş, sonra;

"Kalkın da size namaz kıldırayım!" buyurmuş. Enes demiş ki,

"ben de kalkıp, uzun zaman kullanılmasından dolayı kararmış olan bir hasırımızı (aldım) ve su serpip (temizledim). Sonra Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) onun üzerinde namaza durdu. Benimle yetim çocuk onun arkasında, ihtiyar kadın da bizim arkamızda saf tuttuk ve (Hz. Peygamber) bize iki rekât namaz kıldırdı, sonra da dönüp (gitti)."[195]

 

62. Öğle Namazında Kıraat Miktarı

 

1292. “Bize Yahya b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Ebû Avâne, Mansûr b. Zâzân'dan, (O) el-Velîd Ebû Bişr'den, (O) Ebu's-Sıddik'tan, (O da) Ebû Sa'id'den (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğlenin ilk iki rekâtında otuz âyet (okuyacak) kadar, son ikisinde bunun yarısı kadar; ikindinin (ilk iki rekâtında) ise, öğlenin son iki (rekâtındaki) kadar, son iki (rekâtında) bunun yarısı kadar ayakta duruyordu.[196]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), diğer namazlarda olduğu gibi, öğle namazında okuduğu sûreler veya âyet miktarları hakkında da Sahabenin farklı rivayetleri vardır. Bunlardan an­laşılıyor ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cemaatın durumuna ve zamana göre kıraati uzun veya kısa tutuyordu. Hatta bizzat Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), uzun okumaya niyet ettiği bazı namazlarda, arkadan bir çocuğun ağlamasını duymasıyla, namaz kılmakta olan annesinin bundan müteessir olacağını düşünerek, okumayı kısa tuttuğunu açıklamışlardır. Binaenaleyh imam, cemaatın durumuna göre, onların içinde zayıf, hasta, ihtiyaç sahibi kimselerin bulunabileceğini düşünerek kıraatinin uzunluğunu ayarlamalıdır.

Bu hadis, dört rekâtlı namazların son iki rekâtında da, Fâtiha'dan sonra ek sure okunacağını göstermektedir. Şafiî'nin (rh.a.) son gö­rüşü, bu Hadisin zahirine uygun olarak, dört rekâtlı namazların son iki rekâtları ile üç rekâtlıların üçüncü rekâtında ek sûre okumanın müstehab olduğu şeklindedir. Alimlerin cumhuru ise, konuyla ilgili diğer hadislere dayanarak, dört rekâtlı namazların son iki rekâtlarında ek sûre okunmayacağını söylemişlerdir. İlk iki rekâtlarda Fâtiha'dan sonra ek sûre okumak ise, cumhura göre Sün­net, Hanefîlere göre vâcibtir.

Bu hadis, ayrıca, birinci rekâtın, daha fazla veya daha yavaş Kur'an okumak suretiyle, ikinci rekâttan daha fazla uzatılacağını da göstermektedir. Malikiler, Şafîîlerin çoğu ve Hanefilerden Muhammed (rh.a.), bunun bütün namazlarda müstehab olduğunu söy­lemişlerdir. Ebû Hanife (rh.a.) ile Ebû Yûsuf a (rh.a.) göre ise bu, sa­dece sabah namazında müstehabdır. Onlar diğer namazlarda birinci ve ikinci rekâtlardaki kıraat miktarının eşit olmasının müstehab ol­duğunu, yukarıdaki Hadiste bahsedilen birinci rekatın uzunluğunun ise, bu rekâtte okunan dualardan ileri geldiğini söylemişlerdir. Bi­rinci rekâtı daha uzun tutmanın hikmetine gelince, bu, cemaatın namaza kavuşmasını sağlamak, cemaatın daha dinç ve huşûlu olduğu birinci rekâtta daha fazla Kur'an okumak şeklinde izah edilmiştir.[197]

 

1293. “Bize Amr b. Avn haber verip (dedi ki), bize Hüşeym, Mansûr'dan, (O) el-Velîd Ebû Bişr'den, (O) Ebu's-Sıddîk'dan, (O da) Ebû 'Sa'id'den (naklen), onun (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti ve ona;”

"Elif-Lâm-Mim Tenzîl'i, yani Secde (Sûresini) okuyacak kadar (ayakta dururdu.)" cümlesini ekledi.[198]

1294. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Hamnıâd b. Seleme, Simâk b. Harb'dan, (O da) Câbir b. Semure'den (naklen) rivayet etti ki:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle ve ikindide "Ve's-Semâ'i ve't-Târık" ile "Ve's-Semâ'i Zâti'l-Burûc" (Sûrelerini) okurdu.”[199]

 

Açıklama

 

Hz. Peyamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), öğle ve ikindi na­mazlarında başka sûreler okudukları da nakledilmektedir. Bi­naenaleyh bunlardan herhangi birini, "Sünnettir" diye devamlı oku­mak, Hz. Peygamber'in tatbikatına aykırıdır. Sahabe, kıraatin açıktan olmadığı öğle ve ikindi namazlarında, Hz. Peygamber'in oku­duğu Sûreleri, Ebû Katâde'nin bir rivayetinden[200] anlaşıldığına göre, bazı âyetleri, sesini yükselterek okumasından anlamaktaydı.[201]

 

63. Öğle Ve İkindide Kıraat Nasıl Yapılır?

 

1295. “Bize Ebu'l-Muğire haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya'dan, (O) Abdullah b. Ebî Katâde'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle namazı ile ikindi namazının ilk iki rekâtlarında Ümmü'l-Kur'an (Fâtiha'yı) ve onlarla beraber iki sûre okur, (okuduğu) bir âyeti bize bazan işittirir ve birinci rekâtta (ayakta durmayı) uzatırdı.[202]

1296. “Bize Ebû Asım, el-Evzâ'î'den, (O da) Yahya'dan (nak­len), senediyle onun (yani bir önceki hadisin) benzerini haber verdi.”[203]

1297. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki),  bize emmâm haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Ebî Kesîr rivayet edip (dedi ki), bize Abdullah b. Ebî Katâde rivayet etti ki, ba­bası O'na rivayet etmiş ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle namazının ilk iki rekâtında Ümmü'l-Kitâb (Fatiha) ile iki sûre, sön ikisinde ise (sadece) Ümmü'l-Kitâb'ı okurdu. O, (okuduğu) bir âyeti (bazan) bize işittirirdi. Birinci rekâtta da, (kıyamı), ikin­cisinde uzatmadığı kadar uzatırdı. O, ikindi namazında da böyle, sabah namazında da böyle (yapardı).”[204]

 

64. Akşamdaki Kıraat Miktarı Hakkında

 

1298. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Yûnus, ez-Zührî'den, (O) Ubeydullah b. Abdülah b. Utbe'den, (O) İbn Abbâs'tan, (O da) Ümmü'l-Fadl'dan (naklen) haber verdi ki:

O, Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam (namazında) el-Mürselât (sûresini) okurken işitmişti.[205]

1299. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, ez-Zührî'den, (O) Muhammed b. Cübeyr b. Mut'ım'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki:”

O, Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam (namazında) et-Tûr (sûresini) okurken işitmişti.[206]

 

65. Yatsıda Kıraat Miktarı

 

1300. “Bize Sa'îd b. Amir, Şu'be'den, (O) Amr b. Dinar'dan, (Oda) Câbir b. Abdillah'tan (naklen) haber verdi ki:” Muâz, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber namaz kılar, sonra topluluğuna gelir, onlara namaz kıldırırdı. İşte o, bir gece gelip yatsıyı kıldırmaya ve Bakara (sûresini) okumaya (başlamıştı). Ensâr'dan bir adam da gelip (tek başına) namazı kılıp gitmişti. Sonra ona ulaşmış ki, Muâz (bu yüzden) kendisine kötü söz söylemiş. Bunun üzerine O, bunu Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şikâyet etmişti de Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Muâz'a,

"Fitneci mi (oldun?), fitneci mi (oldun?), fitneci mi (oldun?) -veya, çok fitneci mi (oldun?), çok fitneci mi (oldun?), çok fitneci mi (oldun?)-" buyurmuş, sonra O'na, mufassal (sûrelerin) ortasından iki sûre (oku­masını) emretmişti.[207]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, "biz bu (hadisin delâlet ettiği mânâyı) benimseriz."[208]

 

Açıklama

 

"Fitneci" diye tercüme ettiğimiz "fâtin" kelimesi, nefret ettirici, saptırıcı, azdmcı, işkenceci gibi mânâlara da gelmektedir.

Bu Hadis; imamın, kıraatin uzunluğunu cemaatın durumuna göre ayarlaması ve onları bıktıracak, namazdan uzaklaştıracak derecede namazı uzatmaması gerektiğine delâlet etmektedir İmamın bu şe­kilde hareket etmesi müstehabdır. Bu hadis, farz namaz kılanın nafile kılana uyabileceğini de göstermektedir. Çünkü Muâz'ın (r.a.), Hz. Peygamberle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldığı namaz farz, daha sonra kabilesi olan Selimeoğulları cemaatine kıldırdığı namaz nafile idi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de O'nun böyle kıldırmasına bir şey dememişti. Şâfiiler, bu hadisin zahirine uygun görüş beyân etmişlerdir. Hanbeliler, Malikiler ve Hanefiler ise, farz kılanın nafile kılana uyamayacağını söylemiş, yukarıdaki hadisi de muhtelif şekillerde izah etmeye çalışmışlardır.

Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Muâz b. Cebele -Allah O'ndan razı olsun-, okumasını emrettiği sûreler, bu rivayette ismen belirtilmemiştir. Hadisin diğer bazı rivayetlerinde bunların Burûc, Târik, A'lâ, Şems, Leyi, Duha ve Alak Sûreleri olduğu tasrîh edilmektedir ki, bu sûreler mufassal sûrelerin orta kısımlarını teşkil ederler. Mufassal sûreler, Kur'an-ı Kerîmin son taraflarında yer alan sûrelerdir. Bu sûrelere bu ismin verilmesi, aralarının bes­melelerle sıkça ayrılmış olmasındandır. Mufassal sûrelerin hangi sûreden itibaren başladığı konusunda farklı görüşler vardır. Bunlara göre bu sûreler Sâffât, Saff, Câsiye, Kıtal, Feth, Hucurât, Kâf, Rahman, Tebâreke, İnsan veya Duha Sûrelerinden biriyle başlar. Mu­fassal sûreler kendi aralarında üç kısma ayrılırlar.

1) Tıvâlu'l-Mufassal: Mufassal sûrelerin ilki kabul edilen sûreden Nebe' (veya Burûc) sûresine kadar;

2) Evsâtu'l-Mufassal: Tıvâl'ın bitiminden Duha (veya Beyyine) sûresine kadar;

3) Kısâru'l-Mufassal: Duha (veya Beyyine) sûresinden Kur'an-ı Kerîmin sonuna kadar.

Hadiste, namazı tek basma kılıp ayrılan Sahâbi'nin Hazm b. Ebî Ka'b (r.a.) veya Haram b. Milhân (r.a), yahut Süleym b. Haris (r.a.) olduğu söylenmiştir.[209]

 

66. Sabahta Kıraat Miktarı

 

1301. “Bize Ebu'1-Velîd haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Ziyâd b. Ilâka'dan, şöyle dediğini rivayet etti: Amcamı şöyle derken işittim:”

O, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber namaz kılmıştı da O'nu, sabahın iki rekâtının birinde,[210] (âyetinin bulunduğu sûreyi) okurken işitmişti.

Şu'be dedi ki, O'na (yani Ziyâd'a bunu) başka bir sefer yine sor­muştum da O şöyle demişti:

"O'nu, Kâf (sûresini) okurken işitmiştim."[211]

1302. “Bize Kabisa haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Ziyâd b. Ilâka'dan, (O da amcası) Kutbe b. Mâlik'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah (namazında) birinci rekâtta[212] (âyetinin bulunduğu sûreyi) okurken işitmiştim.”[213]

1303. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize   el-Mes'ûdî, el-Velîd b. Serî'den, (O da) Amr b. Hureys'den (naklen) rivayet etti ki:”

“O, Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazında (sûresini) okurken işitmişti. (Amr dedi ki, Hz. Peygamber);[214] (âyetine) vardığı zaman kendi kendime,  ne demektir, de­meye başlamıştım.”[215]

1304. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Mis'ar, el-Velîd'den, (O da) Amr b. Hureys'ten (naklen) onun, (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti.”[216]

1305. “Bize Sa'îd b. Amir haber verip (dedi ki), bize Avf, Seyyar b. Selâme'den, şöyle dediğini rivayet etti:” “Babamla bir­likte Ebû Berze el-Eslemî'nin huzuruna girmiştik. O, kamıştan ya­pılmış yüksek (bir oturağın) üzerinde idi. Babam O'na, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazlarının vakitlerini sormuştu, O da şöyle demişti:

"O, öğle dediğiniz el-Hecîr (namazını), güneş tam te­peden batıya döndüğü zaman kıldırrdı. İkindiyi ise, kıldırırdı da, sonra birimiz, Medine'nin en uzak yerinde bulunan ailesine, güneş hâlâ diri, (ışınları etkileyici) iken gidebilirdi." -(Seyyar) dedi ki,

“Akşam hakkında anlattığı şeyi unuttum. (Hz. Peygamber), yatsı de­diğiniz el-Işâ' namazını ise biraz geciktirmeyi tercih ederdi. O, sabah namazını, adam, yanında oturan (bir tanıdığını, yüzünden) tanıyacak (kadar ortalık ağarmış) iken bitirirdi ve onda, altmış (âyetten) yüz (âyete) kadar Kur'an okurdu.”[217]

 

67. Namazda Gözü Göğe Dikmenin Mekrûhluğu

 

1306. “Bize İsmail b. Halil haber verip (dedi ki), bize Ali b. Müshir rivayet edip (dedi ki), bize el-A'meş, el-Museyyeb b. Râfi'den, (O) Temîm b. Tarafe'den, (O da) Câbir b. Semure'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün, Sahâbe-i Kiram) gözlerini na­mazda göğe dikmişler iken Mescid'e girmişti de (onları o şe­kilde görünce) şöyle buyurmuştu:

“Ya (bundan) vazgeçersiniz yahut gözleriniz size bir daha dönmez, (kör olursunuz)."[218]

1307. “Bize Osman b. Muhammed haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Bişr, Sa'id'den, (O) Katâde'den, (O) Enes'ten, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurmuştu:” "Bazı kimselere ne oluyor da namazlarında gözlerini göğe dikiyorlar!" (Enes dedi ki, Hz. Pey­gamber) bu husustaki sözünü o kadar şiddetlendirmişti ki, sonunda şöyle buyurmuştu:

"Ya bundan vazgeçersiniz yahut Allah gözlerinizi çekip alır (da kör olursunuz).” [219]

 

Açıklama

 

Hz. Peyamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu Hadislerinde, namaz kılarlarken gözlerini göğe dikenlere çok büyük bir tehdit var­dır. Bu sebeple bazı alimler, namazda gözleri göğe dikmenin haram olduğunu, bunun namazı bozacağını söylemişlerdir. Alimlerin cumhuru ise bunun mekruh olduğu görüşündedir. Namazda gözleri göğe dikmenin menedilmesindeki hikmet, bu halin namazın huşu ve huzurunu bozmasıdır. Namaz kılanın ise huşûlu yani kalbi Allah korkusuyla dolu, bütün ilgisini namaza hasretmiş, saygı ve tevazu içinde olması gerekir. Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de; "Namazlarında huşû'lu olan mü'minlerin kurtuluşa ereceği"[220] beyân edilmiştir. Rivayete' göre Sahâbe-i Kiram mezkûr âyetin inişinden sonra artık namazlarında gözlerini önlerine eğip secde yerinden ayırmamışlar.

Yukarıdaki Hadiste Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) güzel bir âdetini de görmekteyiz. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), mezkûr olayda olduğu gibi, bir kimsede veya bazı kimselerde gördüğü bir hatayı onların yüzlerine doğrudan vurmaz, "bazıları şöyle yapıyor..." gibi ifadelerle isim vermeksizin dolaylı bir şekilde uyarıda bulunurdu. Böylece hem onları mahcûb düşürmemiş, hem de daha etkili ve genel bir şekilde bir hatanın düzeltilmesini sağlamış olurdu.[221]

 

68. Rukû'daki Hareket (Şekli)

 

1308. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İsrâ'il rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Ya'fûr el-Abdî rivayet edip (dedi ki), bana Mus'ab b. Sa'd rivayet edip dedi ki:”

“Ab­dullah b. Mes'ûd'un oğulları rukû'a gittiklerinde ellerini uy­luklarının arasına korlardı. Ben de (babam) Sa'd'ın yanında namaz kılıp böyle yaptım da O, ellerime vurdu. Sonra (namazdan) çıkınca da şöyle dedi:”

"Yavrum, ellerinle dizlerini tut!" Bundan bir gün sonra onu bir defa daha yaptım. Onun yanında namaz kılmıştım. O, yine ellerime vurdu. (Namazdan) çıkınca da şöyle dedi:

"Bunu (önceleri) yapardık. (Sonra) bize, avuçlarımızla dizlerimizi tutmamız em­redilmişti.”[222]

1309. “Bize Muhammed b. Yûsuf, İsrail'den, (O) Ebû İshâk'tan, (O da) Mus'ab'dan (naklen) senediyle onun, (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti.”[223]

1310. “Bize Ebû'l-Velîd haber verip (dedi ki), bize Hemmâm rivayet edip (dedi ki), bize Atâ' İbnu's-Sâ'ib, Salim el-Berrâd'dan -(Atâ') dedi ki:”

“O, nazarımda benim kendimden daha güvenilir biri idi-, şöyle dediğini rivayet etti: Ebû Mes'ûd el-Ensârî (bir gün) bize şöyle dedi:”

"Size, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldırdığı namaz gibi namaz kıldırayım mı?" (Salim) dedi ki, bunun üzerine O, tekbir getirdi, rukû'a gitti ve el­lerini dizlerinin üzerine koydu, parmaklarının arasını açtı, öyle ki (vücûdunun) her şeyi (yerine) yerleşti, (karar ve sükûnet buldu).[224]

 

69. Rükû'da Denilecek Şeyler

 

1311. “Bize Abdullah b. Yezîd el-Mukrî haber verip (dedi ki), bize Musa b. Eyyûb rivayet edip (dedi ki), bana amcam İyâs b. Âmir rivayet edip dedi ki, Ukbe b. Amir'i, şöyle derken işittim.”

"O halde büyük Rabbinin adıyla tesbih et"[225] âyeti indiği zaman, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize; "Bunu rükûlannıza toyun, (yani rükûda Sübhane Rabbiye'1-Azîm deyin)" buyurmuştu.

Sonra “Yüce Rabb'inin adını tesbit et”[226] âyeti inince de, "Bunu secdelerinize koyun, (yani secdede Sübhane Rabbiye'1-A'lâ deyin) buyurmuştu.[227]

1312. Bize Sa'id b. Amir, Şu'be'den, (O) Süleyman'dan, (O) el-Mustevrid'den, (O) Sıla b. Züfer'den, (O da) Huzeyfe'den (naklen) haber verdi ki, O, bir gece Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz kılmıştı. (Hz. Peygamber) rükûunda "Sübhane Rabbiye'1-Azîm: Büyük Rabbimi teşbih ederim", secdelerinde "Sübhane Rabbiye'1-A'lâ: Yüce Rabbimi teşbih ederim." dermiş. O, hiçbir rahmet âyetine gelmezmiş ki, onda durup, (onu Yüce Allah'tan) istemiş olmasın. Hiçbir azâb âyetine de gelmezmiş ki, (ondan Allah'a) sığınmış olmasın.[228]

 

Açıklama

 

Bu hadiste, namazda okunan âyetlerde istenilecek bir şey ol­duğunda, o esnada onu Allah'tan (Celle Celaluhu) istemenin, sı­ğınılacak bir şey olduğunda ise ondan Allah'a (Celle Celaluhu) sığınmanın meşru olduğuna bir işaret vardır. Şafiîler bunun her türlü namazda, Hanefiler sadece nafile namazlarda yapılabileceğini sö-lemişlerdir. Malikilere göre de, farz namazlarda bunu yapmak mekruhtur. Onlara göre farz namazlarda, imam değil de, cemaat bu söylenenleri yapabilir, yani kıraatte Hz. Peygamberin zikri geçince cemaat salâtü selâm okuyabilir, iyi şeyler geçince bunları Allah'tan (Celle Celaluhu) isteyebilir, kötü şeyler geçince de bunlardan Allah'a (Celle Celaluhu) sığınabilir.[229]

 

70. Rükû'da (Kolların Yanlardan) Ayrılması

 

1313. “Bize İshak b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Ebû Amir el-Akadî rivayet edip (dedi ki), bize Fuleyh b. Süleyman, Abbâs b. Sehl'den, şöyle dediğini rivayet etti:” Muhammed b. Mesleme, Ebû Useyd, Ebû Humeyd ve Sehl b. Sa'd (bir gün) top­lanmış ve Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazını ko­nuşmuşlardı. Ebû Humeyd şöyle demişti:

“Ben, Rasûlullah'ın (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) namazını sizin en iyi bileninizim.” Gerçekten Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) kalktı, tekbir getirdi ve ellerini kaldırdı. Sonra, rüku için tekbir getirdiğinde ellerini (yine) kaldırdı. Sonra rukû'a gitti ve ellerini diz­lerinin üzerine koydu. Sanki O, onları avuçlamıştı. Ellerini yay kirişi gibi gerdi ve onları yan taraflarından ayırdı. O, (rukû'da) başını ne aşağı eğmiş, ne yukarı kaldırmıştı.[230]

 

71. Başı Rukû'dan Kaldırdıktan Sonra Söylenecek Söz

 

1314. “Bize Hâlid b. Mahled haber verip (dedi ki), bize Malik, İbn Şihâb'dan, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaza başladığı zaman ellerini omuzlarının hizasına kal­dırırdı. Rukû'a gittiğinde de bunun aynısını yapardı. Başını rukûdan kaldırdığı zaman da, bunun aynısını yapar ve "Semia'llahu Limen Hamiden, Allahumme Rabbena ve Leke'1-Hamd" derdi. O, bunu sec­delerde yapmazdı.[231]

1315. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Malik b. Enes, ez-Zühri'den, (O) Sâlim'den, (O) İbn Ömer'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun, (yani bir önceki hadisin) aynısını haber verdi. Şu kadar var ki, O (yani Osman b. Ömer, rivayetinde Hz. Peygamber'in) "Rabbena Ve Leke'1-Hamd" (dediğini) söyledi.”[232]

1316. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize Malik, İbn Şihâb'dan, (O) Enes'ten, (O da) Hz. Pey­gamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

“İmam "Semia'llahu Limen Hamideh" de­diğinde ise, siz "Rabbena Ve Leke'l-Hamd" deyin."[233]

1317. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi kî), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İmam ancak kendisine uyulması için imam yapılmıştır. Binaenaleyh o tekbir getirdiği zaman tekbir getirin, rükua gittiği zaman rükua gidin, secdeye gittiği zaman sec­deye gidin. "Semia'llahu Limen Hamideh" dediği zaman ise, siz "Allahumme Rabbena Leke'l-Hamd" deyin. O, ayakta namaz kıldığı zaman, siz de ayakta namaz kılın, o, oturarak namaz kıldığı zaman, sizin tümünüz de oturarak namaz kılın.”[234]

1318. “Bize Sa'id b. Amir, Sa'id b. Ebî Arûbeden, (O) Katâde'den, (O) Yûnus b. Cübeyr'den, (O) Hıttân b. Abdillah er-Rekâşî'den, (O da) Ebû Musa'dan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Muhakkak ki Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) (bir gün) bize hutbe irad buyurup namazımızı öğretti, Sün­netimizi açıkladı. (Ebû Musa) dedi ki, (bu hutbede) O'nun şöyle bu­yurduğunu zannediyorum:”

"Namaza kamet getirildiği zaman biriniz size imam olsun da, o tekbir getirdiğinde siz de tekbir getirin. O, "Ğayri'l-Mağdûbi Aleyhim Ve Le'd-Dâllin" dediğinde siz "Amin!" deyin ki, Allah sizin duanıza karşılık versin. O tekbir getirip rukûa gittiğinde, siz de tekbir getirip rüku a gidin. Çünkü imam sizden önce rukû'a gider, sizden önce (başını rüku’dan) kaldırır." Hz. Nebiyyullah (sözünün burasında) şöyle buyurdu:

"(İmamın) bu, (sizden önce rukudan doğrulusu), buna (yani sizden önce rukû'a gidişine) mukabildir, (binaenaleyh sizin ve onun rukûları eşit olur). O, "Semia'llahu Limen Hamideh" dediğinde ise, siz, 'Allahumme Rab­bena Leke'l-Hamd" deyin -veya (sadece) "Rabbena Leke'l-Hamd" (deyin) buyurdu.” Çünkü Allah, Peygamberinin dilinden, "Allah, ken­disine hamdedenin hamdini kabul eder" buyurmuştur."[235]

1319. “Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki), bize Said b. Abdilaziz, Atıyye b. Kays'tan, (O) Kaza'a'dan, (O da) Ebû Sa'id el-Hudri'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başını rukudan kaldırınca şöyle derdi:

"Rabbimizi Gökler dolusu kadar, yer dolusu kadar ve artık dilediğin şey dolusu kadar hamd olsun sana, ey övgü ve ululuğa lâyık olan! Bir kulun -ki, hepimiz sana kuluz- söylemesine en uygun söz şudur: Allahım! Verdiğine engel olup (vermemezlik edecek) hiç kimse yoktur. Engel olup (vermediğini) verecek hiç kimse de yoktur. (Dünyevî) varlık sahibine varlığı senin katında fayda vermeyecektir, (onu ancak senin rahmetin kurtaracaktır) ."[236]

1320. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Ebî Seleme, amcası el-Mâcişûn'dan, (O) el-A'rec'den, (O) Ubeydullah b. Ebî Rafi'den, (O da) Hz. Ali b. Ebî Tâlib'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başını rüku dan kaldırdığında şöyle derdi:

''Allah, kendisine hamdedenin hamdini kabul eder. Rabbimiz! Göklerle yer dolusu, (göklerle yerin) aralarının dolusu ve artık dilediğin şey do­lusu hamd olsun sana.”[237]

Abdullah (ed-Dârimi'ye); "bu (hadisin zahiren delâlet ettiği mânâyı) kabul eder misin?" dendi, O da;

"Hayır" dedi. O'na;

"bunu farz (namazda) söyler misin?" de denildi, O da;

"Belki?" dedi. O,

"Bun­ların hepsi güzeldir" de dedi.[238]

 

Açıklama

 

Bu Hadisler rukû'dan doğrulurken "Semi'allahu Limen Hamideh", ardından da "Rabbena Leke'1-Hamd" denileceğini göstermektedirler. Bu cümleleri söylemek müstehabdır. Namazı tek başına kılan kimse bu cümlelerin ikisini de söyler. Namaz cemaatle kılındığında ise Ha­nefi ve Malikilere göre imam "Semia'llahu Limen Hamiden", cemaat "Rabbena Leke'1-Hamd" der. Hanbeliler'e göre ise imam her ikisini, cemaat sadece "Rabbena Lekel-Hamd" cümlesini, Şaflilere göre ise, hem imam hem cemaat, her iki cümleyi de söyler.

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rukûdan doğrulduğunda söylediği cümleleri de söylemek müstehabdır. Ancak Şafiî ve Hanbelilere göre bu zikir cümlelerini, farz-nâfile her na­mazda söylemek müstehab olduğu halde, Hanefilere göre sadece nafile namazlarda söylemek müstehabdır.[239]

 

72. Rukû'a Ve Secdeye İmamlardan Önce Gitmenin Ya­saklanması

 

1321. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize el-Leys b. Sa'id, Muhammed b. Aclân'dan, (O) Muhammed b. Yahya b, Hıbbân'dan, (O) İbn Muhayrîz'den, (O da) Muâviye'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Doğrusu ben yaşlandım. Binaenaleyh ne rükû'a, ne secdeye benden önce gitmeyin. Çünkü ben, rükua gittiğimde sizden ne kadar önce gidersem, doğrulduğumda siz (o kadar geç doğrularak) bana ulaşırsınız. Secdeye gittiğimde de siz­den ne kadar önce gidersem, doğrulduğumda siz (o kadar geç doğ­rularak) bana ulaşırsınız, (böylece rükû' ve secdelerimiz eşit olmuş olur.)”[240]

1322. “Bize Hâşim İbnu'I-Kâsım rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Muhammed b. Ziyâd'dan, şöyle dediğini rivayet etti: Ebû Hureye'yi şöyle derken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Sizden biri, başını imamdan önce kaldırdığında, Allah'ın, onun başını eşek başı -veya suratını eşek suratı- yapmasından korkmuyor mu? -Veya sizden biri... korkmaz mı?” [241]

1323. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Zâ'ide rivayet edip (dedi ki), bize el-Muhtâr b. Fulful, Enes b. Mâlik'ten (Radıyallahu Anh) (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları namaza teşvik etmiş ve onlara imam olduğu zaman rukûya ve secdeye kendisinden önce git­melerini, namazdan ayrılmasından önce (namazdan) ayrılmalarım menetmiş ve şöyle buyurmuştu:

"Muhakkak ki ben sizi arkamdan ve önümden görürüm."[242]

 

73. Yedi Kemik Üzerine Secde Yapma Ve Secdede Nasıl Hareket Edileceği?

 

1324. “Bize Ebu'n-Nadr Hâşim İbnu'l-Kasım haber verip (dedi ki), bize Şube, Amr b. Dinar'dan rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Tâvûs'u, İbn Abbâs'tan şöyle rivayet ederken işit­tim. (İbn Abbâs) demiş ki:”

Peygamberimizi yedi kemik üzerine secde yapması emredildi. O'na, (namazda) ne saç, ne elbise top­lamaması da emredildi.

Şu'be dedi ki, O bunu bana başka bir kere de şöyle rivayet etti: Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Ben, secde yapmakla ve ne saç, ne de elbise toplamamakla emrolundum."[243]

1325. “Bize Müslim b. İbrahim ve Yahya b. Hassan haber verip dediler ki, bize Vuheyb rivayet edip dedi ki, bize İbn Tâvûs, babasından, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurmuş:

"Bana yedi kemik, yani alın -Vuheyb dedi ki, (bunu söylerken) eliyle burnuna işaret etmişti.-, eller, dizler ve ayakların uçları üzerine secde etmem ve ne elbisenin, ne de saçların toplanılmaması emrolundu."[244]

 

Açıklama

 

Namazın farzlarından biri de secde yapmaktır. Bu Hadiste Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Allah'ın (Celle Celaluhu) kendisine, secdeyi yedi organ üzerine yapmasını emrettiğini bil­dirmektedir.

Binaenaleyh, söz konusu organların her biri üzerine secde yapmanın hükümleri hakkında alimlerin farklı görüşleri varsa da, Sünnete uygun secde, bu organların tümü üzerine yapılır.

Bu Hadiste namaz için veya namazda iken elbise ve saçları top­lamanın yasaklandığı da bildirilmektedir. Bunun için bu toplama ha­reketi mekruhtur. Zira bu, bir kibir belirtisi ve namazın huşûunu bozabilecek bir davranıştır. İnsan namaz kıldığında kendini tamamen namaza vermeli; huşu, sükûnet ve tevâzû içinde bulunarak şahsıyla ilgili şeylerle de ilgilenmemelidir.[245]

 

74. Secde Yapmak İstediğinde İnsandan Yere Varacak İlk Şey

 

1326. “Bize Yezîd b. Hârûn haber verip (dedi ki), bize Şerik, Asım b. Küleyb'den, (O) babasından, (O da) Vâ'il b. Hucr'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gördüm, secdeye gittiği zaman dizlerini ellerinden önce (yere) kordu, (secdeden) kalkdığı zaman ise ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.[246]

1327. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Muhammed, Muhammed b. Abdillah İbni'l-Hasan'dan, (O) Ebu'z-Zinâd'dan, (O) el-A'rec'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Biriniz namaz kıldığı zaman, (yere) devenin çökmesi gibi çökmesin, ellerini dizlerinden önce (yere) koysun."[247]

Abdullah (ed-Dârimi ye) dendi ki,

"(Bu hadisler hakkında) ne der­sin?" O da;

"Hepsi iyidir!" diye cevap verdi. O (ayrıca) şöyle dedi:

"Kûfe'liler, birinci (hadisi) tercih ederler."[248]

 

Açıklama

 

Namazda secdeye nasıl gidileceği hakkındaki bu iki Hadis ara­sında ihtilâf vardır. Birinci Hadisten; önce dizlerin, sonra ellerin yere konulmasının müstehab olduğu anlaşılmaktadır ki, alimlerin cumhurunun görüşü de böyledir. Bu görüşte olan alimler, Ebû Hureyre'nin (r.a.) yukarıdaki rivayetinin mensûh olduğunu, sened ve metninin muallel olduğunu, ekseri Sahabenin tatbikatına aykırı ol­duğunu, şahidinin olmadığını söyleyerek mercûh addetmişlerdir. Bununla beraber, İmâm Mâlik (rh.a) gibi bazı alimler de Ebû Hu-reyre'nin (r.a.) rivayetini râcih görüp onunla amel etmişlerdir.[249]

 

75. (Secdede Kolları Yere) Yaymanın Ve Karganın Gagalaması (Gibi Çabuk Rükû' Ve Secde Yapmanın) Yasaklanması

 

 

1328. “Bize Hâşim İbnu'l-Kâsım ve Sa'îd İbnu'r-Rebî1 haber verip dediler ki, bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Enes b. Mâlik'i şöyle derken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Rükûda ölçülü du­runuz ve hiç biriniz kollarını, köpeğin yayması gibi (yere) yaymasın!”[250]

1329. “Bize Ebû Asım, Abdulhamîd b. Ca'fer'den, (O) ba­basından, (O) Temîm b. Mahmûd'dan, (O da) Abdurrahman b. Şibl el-Ensâri'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (secdede kolları) yırtıcı hay­vanların (kollarını yaymaları gibi yere) yaymaktan, karganın ga­galaması (gibi çabuk rükû' ve secde yapmaktan) ve kişinin (camideki bir yeri), devenin (bir yere alışıp devamlı orayı kendisine çökme) yeri edinmesi gibi, kendine yer etmesinden menetti.[251]

 

Açıklama

 

Bu hadisler, namazın, acele etmeksizin sükûnet içinde kı­lınmasının, rükû ve secdelerde vücûd âzalarının uyum içinde ölçülü bir halde bulunmasının müstehab olduğunu göstermektedir. Secdede kolların yere yayılması; bu şekil, tembellik ve namazı önemsememe belirtisi olduğu için mekruh görülmüştür. Camide namazı devamlı bir yerde kılmanın yasaklanmasının hikmeti ise, bunun, cemaat için­de tanınmaya, dolayısıyla şöhret ve riyakârlığa sebep olması endişesi olmalıdır.[252]

 

76. İki Secde Arasında Söz Söylemek

 

1330. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Züheyr, el-Alâ' ibnu'l-Müseyyeb'den, (O) Amr b. Murre'den, (O) Talha b. Yezîd el-Ensârî'den, (O da) Huzeyfe'den (naklen) rivayet etti ki:” Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki secde ara­sında; "Rabbi'ğfir Lî: Ya Rabbi, beni bağışla!" derdi.[253]

Bunun üzerine Abdullah (ed-Dârimi'ye);  

"Sen bunu söylüyor musun?" denildi. O da;

"Bazan söylerim, bazan susar, (söylemem) karşılığını verdi.[254]

 

77. Rükû’ Ve Secdede Kur'an Okumanın Yasaklanması

 

1331. “Bize Muhammed b. Ahmed haber verip (dedi ki), bize tbn Uyeyne, Süleyman b. Sühaym'dan, (O) ibrahim b. Abdillah b. Ma'bed'den, (O) babasından, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:” Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (son hastalığında evi ile cami arasındaki) perdeyi, cemaat Ebû Bekr'in arkasında saf bağlamış bir halde iken açtı ve şöyle buyurdu:

"Ey cemaat! Durum şu ki, Pey­gamberlik müjdecilerinden sadece, müslümanın gördüğü veya ona gösterilen salih rü'ya kalmıştır. İyi bilin ki, ben, rukûda iken veya secdede iken (Kur'an) okumaktan rnenedildim. Şu halde siz rükûda Rabbinizi ta'zîm edin, secdede ise çok dua yapmaya gayret gösterin. Zira (secde halinde iken yapacağınız duanın) sizden kabul olunması umulur."[255]

1332. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne ve İsmail b. Ca'fer, Süleyman b. Sühaym'dan, (O) İbrahim b. Abdillah b. Ma'bed b. Abbâs'tan, (O) babasından, (O da) Ibn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"Muhakkak ki ben, rukûda iken veya secdede iken (Kur'an) okumaktan menedildim. Şu halde rukûda Rabb'ı tazim edin, secdede ise çok dua yapmaya gayret gösterin. Zira (secde halinde iken ya­pacağınız duanın) sizden kabul olunması umulur.”[256]

 

Açıklama

 

Rükû ve secdede Kur'an okuma yasağının hikmeti şu şekilde izah edilir: Rükû ve secde, tevazu, hakirlik ve boyun eğme halleridir. Bi­naenaleyh bu hallerde kulun, Allah'ı (Celle Celaluhu) teşbih etmesi, yüceliğini dile getirmesi daha uygundur. Diğer taraftan, Kur'an oku­yan, Kur'an'ın yüksek mertebesine uygun olarak yüksek bir halde ol­malıdır ki, bu da namazda ayakta olma ("kıyam") halidir. Bu sebeple Kur'an okuma kıyam halinde emredilmiş, rükû ve secdeler ise Allah'ı (Celle Celaluhu) zikir ve tesbîhe ayrılmışlardır.

Alimlerin cumhuru, rükû ve secdede Kur'an okuma yasağından bunun mekruh olduğunu anlamışlardır. Ebû Hanîfe (rh.a.) ise rükû ve secdede dalgınlıkla Kur'an okuyan kimsenin sehiv secdesi yap­ması gerektiğini söylemiştir.[257]

 

78. Rükû Ve Secdeyi Tam Yapmayan Kimse Hakkında

 

1333. “Bize Ya'lâ b. Ubeyd haber verip (dedi ki), bize el-A'meş, Umâre'den -ki O, İbn Umeyr'dir-, (O) Ebû Ma'mer'den, (O da) Ebû Mes'ûd'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Ki­şinin, rükû ve secdede belini doğrultmamış olduğu namaz, yeterli (sahih) olmaz.”[258]

1334. “Bize el-Hakem b. Musa haber verip (dedi ki), bize el-Velîd b. Müslim, el-Evzâ'î'den, (O) Yahya b. Kesîr'den, (O) Ab­dullah b. Ebî Katâde'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

"İnsanların hırsızlıkta en kötüsü, namazından çalan kimsedir." (Sahâbe-i Kiram);

"Ya Rasûlallah, dediler, na­mazından nasıl çalar ki?" Şöyle buyurdu:

"O, ne rukûunu, ne sec­desini tam olarak yapmaz.”[259]

1335. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Hemmâm rivayet edip (dedi ki), bize İshak b. Abdülah, Ali b. Yahya b. Hallâd'dan, (O) babasından, (O da) amcası Rifâ'a b. Râfi'den -Râfi'in oğulları Rifâ'a ve Mâlik, Bedir savaşına ka­tılanlardan iki kardeş idiler- (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Bir ara biz, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) et­rafında oturuyorduk -veya biz etrafında iken Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oturuyordu. (Hemmâm, şüphe etmiştir.)- Derken bir adam içeri girdi ve kıbleye dönüp namaz kıldı. Namazı bitirince gelip Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve topluluğa selâm verdi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de;

"(Allah'ın selâmı) senin de üzerine olsun. (Ama) dön ve namazını (yeniden) kıl. Çünkü sen namazı (tam) kılmadın" buyurdu. Bunun üzerine adam döndü ve namazı (yeniden) kıldı. Biz ise, (Hz. Peygamber'in), neyini kusurlu bulduğunu anlamayarak onun namazını gözetlemeye koyulduk. O namazı bitirince (yine) gelip Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) ve topluluğa selâm verdi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) de;

"(Allah'ın selâmı) senin de üzerine olsun. (Ama) dön ve na­mazını (yeniden) kıl. Çünkü sen namazı (tam) kılmadın." buyurdu. -Hemmâm dedi ki, artık bilmiyorum, ona bunu iki defa mı, yoksa üç defa mı emretmişti?-. (O zaman) adam şöyle dedi:

"Elimden geleni yaptım. Artık namazımın neyini kusurlu bulduğunu bilemiyorum!". Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:

"Şu muhakkak ki, hiçbirinizin namazı, şöyle yapmadıkça tamam olmaz: Abdesti, kendisine Allah -Azze ve Celle- emrettiği gibi tam alır; yani yüzünü ve dirseklere kadar ellerini yıkar, başına mesheder, ayaklarını topuklara kadar (yıkar), sonra Allah'ı ulular (tekbir getirir), O'na hamdeder, Kurandan, Allah'ın kendisine izin verdiği, (müyesser kıldığı kadar bir miktar) okur, sonra tekbir getirip rüku a gider ve eklem yerleri sükûna erip kendilerini bırakıncaya kadar avuçlarını dizlerinin üzerine kor, "Semiallahu Limen Hamideh" deyip dikelerek belini tamamen doğrultup her kemik yerini alıncaya kadar doğrulur, sonra tekbîr getirip secdeye gider ve eklem yerleri sükûna erip kendilerini bırakıncaya kadar yüzünü -Hemmâm dedi ki, belki de "alnını..." buyurmuştu- yere yerleştirir, sonra tekbîr getirip oturağının üzerine oturarak doğrulur ve belini tamamen doğrultur." İşte (Hz. Peygamber) namazı bu şekilde dört rekât tarif etti ve sözünü şöyle tamamladı:  

"Hiçbirinizin namazı bunları yapmadıkça tamam olmaz".[260]

 

Açıklama

 

Bu Hadisler, "ta'dil-i erkân" denilen namazın kıyam, rükû', secde gibi her rüknünü sükûnet ile yerine getirmenin, bu rükünler ya­pılırken her uzvun hareketten kesilip istikrar bulmasının farz ol­duğunu göstermektedir. Alimlerin cumhuru, bu meyânda Malik (rh.a.), Şafiî (rh.a.), Ahmed (rh.a.) ve Hanefi fakihlerden Ebû Yûsuf un (rh.a.) görüşü böyledir. Bu sebeple bu alimlere göre "ta'dil'i erkân"a riâyet edilmeksizin kılman bir namazın yeniden kılınması gerekir. Ebû Hanîfe (rh.a.) ve talebesi Muhammed (rh.a.) ise na­mazda ta'dil-i erkânın vâcib olduğunu söylemişlerdir. Bu iki alimin bu konuda dayandıkları delillerden biri, "Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin"[261] mealindeki âyettir. Onlar bu âyetteki rükû ve secde kelimelerini sözlük mânâlanyla anlamışlardır. "Rükû", "eğil­mek"; "sucûd (secde)" ise "aşağı inmek, çökmek" mânâlarına geldiği için, onlara göre herhangi bir "eğilme" ve "çökme" ile bu farzlar ye­rine gelir. Netice olarak Kur'an'da rüku' ve secde mutlak olarak emredildiği için mutlak olarak rükû ve secde etmek farzdır. Hadislerde belirtilen şekilde rükû' ve secde etmek ise, bu Hadisler "haber-i âhad" oldukları için, vâcibtir. Ebû Yûsuf (rh.a.) ise âyetteki "rükû" ve "secde" kelimelerini Şer'î mânâlarında anlamıştır. Bu kelimelerin Şer'î mânâları da Hadiste açıklanmıştır.[262]

 

79. Secdede (Karnın Ve Kolların) Ayrılması

 

1336. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Ca'fer b. Burkan rivayet edip (dedi ki), bize Yezîd İbnu'l-Asamm, Hz. Meymûne bintu'l-Hâris'ten, şöyle dediğini rivayet etti:” 

“Hz.Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman (kol­larını) öyle ayırırdı ki, arkasında olan kimse onun koltuk altlarının aydınlığını (yani beyazlığını) görürdü.”[263]

1337. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne ve İsmail b. Zekeriyyâ, Ubeydullah b. Abdillah İbni'l-Assamm'dan, (O) amcası Yezîd İbnu'l-Assam'dan, (O da) Hz. Meymûne'den (naklen) rivayet ettiler ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman (karnını kasıklarından, dirseklerini kaldırarak yanlarından) öyle ayı­rırdı ki, şayet bir kuzu, altından geçmek isteseydi geçebilirdi.”[264]

1338. “Bize İshak b. İbrahim rivayet edip (dedi ki), bize Mervân rivayet edip (dedi ki), bize Ubeydullah b. Abdillah İbni'l-Asamm, Yezîd İbnu'l-Asamm'dan, (O da) Hz. Pey-gamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı Hz. Meymûne'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman kollarını (yan­larından) öyle uzaklaştırırdı ki -yani dirseklerini yerden kaldırarak öyle açardı ki-, arkasından koltuk altlarının aydınlığı (yani beyazlığı) görülürdü. O, oturduğu zaman ise sol uyluğunun üzerine dayanıp otururdu.”[265]

 

Açıklama

 

Bu hadislerin gösterdiği şekilde, secdede erkeklerin dirseklerini yerden kaldırarak açmaları, karınlarını da kasıklarından ayırmaları Sünnettir. Kadınlar ise böyle yapmayıp, uzuvları toplu bir şekilde secde ederler.[266]

 

80. Hz. Peygamber -Sallallahu Aleyhi Ve Sellem-; Başını Kaldırdıktan Sonra Ne Kadar Beklerdi?

 

1339. “Bize Said İbnu'r-Rebî' haber verip (dedi ki), bize Şube, el-Hakem'den, (O da) İbn Ebî Leylâ'dan (naklen) rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana el-Berâ' rivayet etti ki:”

Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), rükû ettiği vakit rükû'u, başını rüku’dan kaldırdığında (dikelişi = kavmesi), secdesi ve sedeler arasındaki (oturuşu) hemen hemen birbirine eşit idi.[267]

1340. “Bize Amr b. Avn haber verip (dedi ki), bize Ebu Avâne, Hilâl b. Humeyd el-Vezzân'dan, (O) Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, (O da) el-Berâ'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah’ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazında gö­zetledim de, kıyamını, rükû'unu, rükudan sonra doğrulusunu ar­dından secdesini, sonra iki secde arasındaki oturuşunu, sonra (tekrar) secdesini ve selâm vermekle kalkıp gitmek arasındaki oturuşunu hemen hemen birbirine eşit buldum.”[268]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Hilâl b. Humeyd'in, Ebû Humeyd el-Vezzân olduğu görüşündeyim."[269]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, "Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bazı na­mazlarında böyle yapardı", şeklinde anlaşılmıştır. Çünkü birçok Ha­diste Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıyamı uzattığı, hatta sabah namazlarında bazan 60-100 kadar âyet okuduğu bil­dirilmiştir.[270]

 

81. Namazın Bir Kısmında (Cemaate) Kavuşamamış Olan Kimse (Mesbûk) Hakkındaki Sünnet

 

1341. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys b. Sa'd rivayet edip (dedi ki), bana Ukayl, İbn Şihâbdan rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Abbâd b. Ziyâd, Urve İbnul-Muğîre ile Hamza İbnu'l-Muğîre'den   (naklen)   haber verdi ki:”

Onlar, el-Muğîre b. Şu'be'den duymuşlar, O anlatıyormuş ki, (Rasûlullah, Tebûk seferinde bir sabah vakti kazâ-i hacete çıkmış, el-Muğîre de O'na abdest suyu götürmüştü. Kazâ-i hacetinden sonra da el-Muğire'nin döktüğü su   ile abdest almıştı. Daha sonra) Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dönüp gelmiş, el-Muğîre b. Şu'be de O'nunla beraber gelmiş ve cemaatı, namaza, yani sabah na­mazına başlamış bir halde bulmuşlardı. Onlar, kendilerine namazı kıldırması için Abdurrahman b. Avfı öne geçirmişler, Abdurrahman b. Avf da, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelmeden önce onlara sabah namazından bir rekat kıldırmıştı. Sonra Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelmiş ve cemaatle beraber, Abdurrahman'm arkasında ikinci rekâtta saf tutmuştu. Abdurrahman (namazı bitirip) selâm verince, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) kalkmış ve (kavuşamamış olduğu ilk rekâtı) kılmıştı. Cemaat ise bundan dolayı korkuya kapılmış ve çokça teşbih getirmiş, (Sübhanellah, demişlerdi). Nihayet Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) namazını bitirince ("kaza edince") cemaate; "Doğru yaptınız -veya güzel yaptınız-" buyurmuştu.[271]

1342. “Bize Müsedded haber verip (dedi ki), bize Yezîd b. Zürey1 rivayet edip (dedi ki), bize Humeyd et-Tavîl rivayet edip (dedi ki), bize Bekr b. Abdillah el-Muzenî, Hamza İbnu'l-Muğîre'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Sonra biz topluluğun yanına  vardık. Onlar namaza kalkmışlardı. Kendilerine Abdurrahman b. Avf namaz kıldırıyordu ve rukûa gitmişlerdi. (Abdurrahman), Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (geldiğini) hissedince geri çekilmeye kalkışmıştı da, (Hz. Peygamber) eliyle ona (devam et, diye) işaret etmiş, O da onlara namazı kıldırmıştı. O (namazı bitirip) selâm verince, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayağa kalkmıştı. Ben de kalkmıştım ve kavuşamamış olduğumuz rekâtı kılmıştık.”[272]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"Ben, (imama sonradan ka­vuşup da onunla kılmamamış olan rekâtların) kaza edilmesi, (kı­lınması) konusunda, Kûfelilerin, (mesbûkun) namazdan kaçırdığı (rekâtların) kaza sayılması" şeklindeki görüşlerini kabulleniyorum.”[273]

 

Açıklama

 

İmama, namazın başında değil de arasında veya sonunda yetişip uyan kimseye "mesbûk" denir. Mesbûkun, imamla kılamamış olduğu rekâtları "kaza" şeklinde mi, yoksa "tamamlama" şeklinde mi kı­lacağı konusunda ihtilâf edilmiştir. Bu ihtilâf, konuyla ilgili bazı ha­dislerin lafızlarından doğmuştur. Şöyle ki, sözkonusu hadislerin bi­rine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mesbûka;

"Yetişebildiğini (imamla) kıl, kavuşamadığını ise kaza et' [274] diğer birine göre ise;

"Yetişebildiğinizi (imamla) kılın, kaçırdığınızı ise (imamdan sonra kendi başınıza) tamamlayın"[275] buyurmuştur. İşte bazı fakîhler, bunlardan "...kaza edin," rivayetini esas almış ve mesbûkun, imamla kılamamış olduğu rekâtları kaza edeceğini söy­lemişlerdir. Yani mesbûkun imamla kıldığı rekât(lar), namazın son rekât(ları), imamdan sonra kalkıp kılacağı rekât(lar) ise namazın ilk rekât(ları) sayılacaktır. Ebû Hanîfe (rh.a.) ve Ahmed'in (rh.a.) gö­rüşleri böyledir. Dârimî (rh.a.) de, "Kûfelilerin görüşü" dediği bu gö­rüşü benimsediğini yukarıda açıklamıştır. Onun bu görüşü tercihi, yukarıdaki hadislerin birincisinde (1341. hadis) geçen "...kaza edince..." cümlesinden dolayı olmalıdır. Mesbûk hakkındaki hadislerden "...tamamlayın" rivayetini esas alan alimler ise şöyle demişlerdir: Mesbûkun imamla kıldığı rekât(lar), namazın ilk rekât(ları)dır, imamdan sonra kalkıp kılacağı rekâtlar ise, son rekât(ları)dır. Şafiî'nin (rh.a.) görüşü budur. Malik'in (rh.a.) görüşü ise mezkûr iki görüşün ortası bir görüştür. Şöyle ki, O'na göre mesbûkun imamla beraber kıldığı rekât(lar), fiillere nisbetle namazın ilk rekât(ları), kı­raat gibi sözlü hususlara nisbetle ise son rekât(ları)dırlar. Bi­naenaleyh yetişemediği rekât(lar)daki kıraati kaza eder. Bu mesele, hadislerin mânâ ile rivayetinin, alimlerin ihtilâfmdaki rolüne güzel bir misâldir.[276]

 

82. Bez Üzerine Sıcakta Ve Soğukta Secde Etmeye Müsâade

 

1343. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Bişr ibnu'l-Mufaddal rivayet edip (dedi ki), bize Ğâlib el-Kattân, Bekr b. Abdillah'tan, (O da) Enes'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Biz Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber şid­detli sıcakta namaz kılardık da, birimiz (sıcaklıktan dolayı) alnını yere koyamadığında elbisesini yayar ve onun üzerinde namaz kılardı.”[277]

 

83. Teşehhüdde İşaret Etmek

 

1344. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, İbn Aclân'dan, (O) Amir b. Abdillah İbni'z-Zübeyr'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ben Hz. Peygamberi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) na­mazda şöyle dua ederken gördüm.”[278] (Ebu'l-Velîd dedi ki): İbni Uyey­ne ("şöyle" derken) parmağı ile işaret etmişti. (Darimi de dedi ki): Ebu'l-Velîd ise ("şöyle" derken) şehâdet parmağı ile işaret etti.[279]

1345. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Eyyûb'dan, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazın sonunda oturduğu zaman sol elini sol di­zinin üstüne kor, sağ elini sağ dizinin üstüne kor ve parmağını (yu­karı) dikerdi.[280]

 

Açıklama

 

"Teşehhüd"; namazda iki rekâtın sonunda oturulduğunda kelime-i şehâdeti ihtiva eden "tahıyyât" duasını okumaya denir. Teşehhüd için oturulduğunda sağ elin şehâdet parmağını kaldırarak işraet etmek sünnettir. Bu hadisler, işaretin, oturma boyunca yapılacağını göstermektedir. Malikiler bunların zahirine uygun görüş beyan et­mişlerdir. Ancak onlar, teşehhüd ve sonraki dualar bitirilinceye kadar şehâdet parmağının sağa ve sola hareket ettirilerek işaret edi­leceğini, bu esnada başparmağın uzatılacağını, geri kalan üç par­mağın yumulacağını söylemişlerdir. Bu konuda diğer görüşler şöy­ledir: Hanefılere göre teşehhüdde şehâdet kelimesine gelindiğinde "Lâ ilahe" denirken şehâdet parmağı kaldırılır, "İllallah" denirken in­dirilir. Bazı alimlere göre bu esnada sağ elin diğer parmakları yu­mulur. Şafîîlerin görüşü ise şöyledir: Teşehhüde oturulduğunda sağ elin bütün parmaklan yumulur ve şehâdet kelimesine gelindiğinde "İllallah" denirken şehâdet parmağı kaldırılır ve ayağa kalkıncaya yahut selâm verinceye kadar öylece kalkık bırakılır. Hanbeliler ise, teşehhüd ve sonraki dualar boyunca serçe parmağı ile yüzük par­mağının yumulacağım, orta parmakla baş parmağın halka ya­pılacağım ve Allah lafzının geçtiği yerlerde şehâdet parmağı ile işaret yapılacağını söylemişlerdir. Her halükârda şehâdet parmağı ile işaret edilirken Allah'ın tekliğini ve hi ir ortağının olmadığını ifade etme niyet ve gayesi taşınmalıdır.[281]

 

84. Teşehhüd Hakkında

 

1346. “Bize Ya'lâ rivayet edip (dedi ki), bize el-A'meş, Şakîk'ten, (O da) Abdullah'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Biz Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) arkasında namaz kıldığımızda;

"Selâm, kullarından önce Allah'ın üzerine olsun! Selâm, Cebrail'in üzerine olsun! Selâm, Mîkâîl'in üzerine olsun! Selâm, İsrafil'in üzerine olsun! Selâm, falanın, falanın üzerine olsun!" derdik. (Abdullah) dedi ki, derken (bir gün) Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) (bunu duymuş) ve bize doğru dönüp şöyle buyurmuştu:

"Hiç şüphesiz yüce Allah selâmın tâ kendisidir. Bi­naenaleyh, namazda oturduğunuz zaman şöyle deyiniz: Ettehıyyâtü Lillahi Vessalevâtü Vettayyibât. Esselâmu Aleyhe Eyyühen-Nebiyyu Ve Rahmetullahi Ve Berekâtüh. Esselâmu Aleynâ ve Ala İbâdillahis'Sâlihin. -Çünkü siz bunu söylediğinizde bu, gökte ve yerdeki her iyi kula isabet eder-. Eşhedu en Lâ İlahe İllallah. Ve Eşhedu Enne Muhammeden Abduhu ve Rasûlüh [282] (Namaz kılan kimse) bundan sonra dilediği (duayı) seçsin, (okusun)."[283]

1347. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Züheyr, el-Hasan b. Hurr'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana el-Kâsım b. Muhaymire rivayet edip dedi ki, Alkame elimden tutup bana rivayet etti ki:”

Abdullah O'nun elinden tutmuş, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de (vaktiyle) Abdullah'ın elinden tutmuş ve O'na namazda (okunacak) şu teşehhüdü öğretmiş:

"Ettehıyyâtü Lillallahi Vessalevâtü Vettayyibât. Esselâmu Aleyke Eyyühen-Nebiyyu Ve Rahmetullahi Ve Berekâtüh. Esselâmu Aleynâ Ve Alâ İbâdillahis-Sâlihin. -Züheyr dedi ki,

“Zannediyorum O (bundan sonra) şöyle de buyurmuş-:

Eşhedu en Lâ ilahe İllallah Ve Eşhedu Enne Muhammeden Abduhu Ve Resûluüh. -O (yani Züheyr) bu iki cümlede şüpheye düşmüştür-. Bunu yaptığın -veya yerine getirdiğin-zaman, artık namazım bitirdin, demektir. (Bundan sonra) kalkıp (gitmek) istersen kalk (git), oturmak istersen otur."[284]

 

85. Hz. Peygambere -Sallallahu Aleyhi Ve Sellem-Salât Getirmek

 

1348. “Biz Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip dedi ki, el-Hakem bana rivayet edip dedi ki, İbn Ebî Leylâ'yı, şöyle derken işittim: Bana Kâ'b b. Ücra rast­lamış ve şöyle demişti:”

“Sana bir hediye vereyim mi? Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) yanımıza çıkagelmişti. Biz de; "Sana nasıl selâm verileceğini öğrendik. Peki, sana nasıl salevât ge­tireceğiz?" diye sormuştuk. O da şöyle buyurmuştu:

"Şöyle deyin: Allahumme Salli Alâ Muhammedin ve Alâ Âli Muhammedin Kemâ Salleyte' Alâ İbrâhime İnneke Hamîdun Mecîd. Ve Bârik alâ Muhammedin ve Alâ Âli Muhammedin Kemâ Bârekte Alâ İbrâhime İnneke Hamîdun Mecîd: Allahım! Muhammed'e ve Muhammed'in âline salât et, İbrahim'in âline salât ettiğin gibi. Şüphe yok ki, sen Hamîd, Mecîdsin (bütün hamdler, bütün azamet ve şerefler sana mahsustur). Muhammed'e ve Muhammed'in âline feyiz ve bereket ihsan eyle, İbrahim'in âline feyiz ve bereket ihsan ettiğin gibi. Şüphe yok ki, sen hamîd, mecîdsin.”[285]

1349. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd haber-Verip (dedi ki), bize Malik, Ömer İbnu'l-Hattâb'ın âzâdlısı Nu'aym el-Mucmir'den rivayet etti ki:”

Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında kendisine namaza çağrı ("ezan") rü'yası gös­terilmiş olan Abdullah b. Zeyd el-Ensârî'nin oğlu Muhammed, O'na (yani Nu'aym'a) haber vermiş ki, Ebû Mes'ûd el-Ensârî şöyle demiş:

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) yanımıza gelmiş ve bizimle beraber Sa'd b. Ubâde'nin meclisinde oturmuştu. Derken Beşîr b. Sa'd -ki O, Ebu'n-Nu'mân b. Beşîr'dir- O'na;

"Allah bize, sana salât getirmemizi emretti, ya Rasûlallah. Peki sana nasıl salât ge­tireceğiz?" diye sormuştu. (Ebû Mes'ûd) dedi ki, bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o kadar sustu ki, biz, keşke O (bunu) O'na sormasaydı diye temenni etmiştik. Sonunda (Rasûlullah) şöyle buyurmuştu:

"Şöyle deyin: Allahumme Salli Alâ Muhammedin ve Alâ Ali Muhammedin Kemâ Salleyte Alâ İbrâhime. Ve Bârik Alâ Muhammedin ve Alâ Âli Muhammedin Kemâ Bârekte. Alâ ibrâhime Fil'âlemin. Inneke Hamîdun Mecîd.” Selâm getirme ise bildiğiniz (veya "size öğretildiği") gibidir.[286]

 

Açıklama

 

"Salât"; ta'zîm, tekrîm, dua, rahmet, istiğfar gibi mânâlara gelir. Buna göre "...salât et!" duasının mânâsı, "...şânını ve şerefini daim yüce kıl!" demek olur. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de müminlere, Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) salât-ü selâm ge­tirmelerini şöyle emrediyor:

"Şüphe yok ki, Allah ve melekleri, Pey­gamber'e salât ederler, (O'nun şan ve şerefini yüceltirler). Ey iman edenler! Siz de O'na salât ve gönülden selâm edin"[287] Bu sebeple, Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), zaman ve mekânla sınırlamaksızın, salât-ü selâm getirmek farzdır. Ömürde bir defa salât-ü selâm getirmekle bu farzın yerine getirilmiş olacağı söy­lenmiştir. Diğer taraftan bir mecliste Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ismi birden fazla zikredildiğinde bir defa salât-ü selâm getirmek farz, her defasında salât-ü selâm getirmek ise bazı alimlere göre vâcib, diğer bazılarına göre müstehabdır.

Bu bölümde, namazda teşehhüdden sonra okunan salâtlar söz-konusudur. Şafiî (rh.a.), mezkûr âyette emredilen salât-ü selâmın, teşehhüdde ve sonrasında okunan salât-ü selâm olduğu gö­rüşündedir. Teşehhüdden sonraki salâtları okumak da, Şafiî (rh.a.) ve Ahmed'e (rh.a.) göre farzdır. Ebû Hanife (rh.a.), Malik (rh.a.) ve alimlerin cumhuru ise bunları okumanın Sünnet olduğunu söy­lemişlerdir.

Salâtlarda geçen "âl" kelimesine gelince, bunun sözlük mânâsı, bir şahsa herhangi bir maddî veya manevî bağla bağlı olan kimse de­mektir. Bundan dolayı "al-u Muhammed"den; Hz. Peygamber'in (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem), zekât almaları haram olan akrabasının veya Hz. Fâtıma'dan (r.anha) Kıyamete kadar gelecek sülâlesinin veya muttaki müslümanların yahut bütün müslümanların... kas­tedilmiş olduğu söylenmiştir. Ancak, tercihe şâyân olan görüşe göre burada, Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) manevî bağ­larla bağlı olan bütün müslümanlar kastedilmiştir.

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem), son hadisindeki "Selâm getirme ise, bildiğiniz gibidir" cümlesi ile "tahıyyât" du­asında geçen; "Esselâmu aleyke Eyyühen-Nebiyyu Ve Rahmetullahi Ve Berekâtüh" cümlesine işaret buyurmuştur.[288]

 

86. Teşehhüdden Sonra Dua Etmek

 

1350. “Bize Ebu'l-Muğire haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Hassân'dan, (O da) Muhammed b. Ebî Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Ebû Hureyre'yi şöyle derken işit­tim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Sizden biri teşehhüdü bitirince dört şeyden, yani Cehennem aza­bından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve mesîh deccâlin şerrinden Allah'a sığınsın!"[289]

 

Açıklama

 

Teşehhüd ve salli-bârik dualarından sonra dua yapmak, bu meyânda, yukarıdaki Hadiste Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) emrettiği şekilde dört şeyden Allah'a (Celle Celaluhu) sı­ğınmak Sünnettir. Hanefi alimlere göre burada, Kur'an ve Sünnet lafızlarına benzeyen veya onlardan alman cümlelerle dua yapılabilir. Hadiste geçen "hayatın fitnesi", hayatta karşılaşılabilecek her türlü belâ ve sıkıntı gibi imtihan vesileleridir; "ölümün fitnesi" ise, ya ölüm halindeki imansız gitme tehlikesidir yahut kabirdeki imtihandır. Bu imtihan, duruma göre, kabir azabının bir sebebi olabilecektir.

"Mesîh deccâl', ahir zamanda ortaya çıkacak olan sahtekâr, ya­lancı kimsenin lakabıdır. Bu iki kelime ile söz konusu kimsenin en be­lirgin vasıflarına işaret edilmiş olmalıdır. "Mesih", (suratından hayır) silinmiş, serapa hayırsızlık âbidesi, uğursuz, mel'ûn demektir. "Deccâl" ise, sözlük mânâsı itibariyle, çok katranlayan, çok yalan düzen, çok aldatan, çok yaldızlayan, çok karıştıran gibi mânâlara gel­mektedir. Bu sözlük mânâlarından hareketle, deccâl hakkındaki Ha­disleri değerlendirmek, dikkat çekicidir: Meselâ bir Hadise göre deccâlin iki gözünün arasında kâfir yazılıdır, okur-yazar olsun, ol­masın her mü'min bunu okuyabilecektir.[290] Bu Hadisi, zahiri mânâsının yanında, "hayrı silinmiş, serapa hayırsızlık âbidesi olan" deccâlin mecazi bir tanıtımı şeklinde anlamak mümkündür. Ha­yırsızlığı, yani küfrü o kadar açıktır ki, bu âdeta alnının ortasında yazılı olup, bunu herkes anlayabilecektir. Buna rağmen, her halde, "çok yaldızlayıcılığı, çok yalancılığı" sayesinde taraftar bulabilecektir. İlgili hadislerde deccâlin, görünüşte biri ak su, diğeri ya­kıcı ateş olan iki nehrinin olacağı[291] onun beraberinde "Cennet" ve "Cehennem"in bulunacağı[292] ama bunların bir aldatmaca olduğu, onun "ak su" görünen nehrinin "yakıcı ateş", "Cennet'inin "Ce­hennem" olduğu açıklanmaktadır. Bundan, deccâlin, bütün değerleri ve kavramları altüst edecek biri olacağı anlaşılıyor. Zaten "deccâl" kelimesinin bir mânâsı da, "çok örten, çok karıştıran"dır. O, hak ile bâtılı karıştıracak ve bâtılı, hak diye gösterecekdir. Çünkü doğrudan bâtıla yapılacak davete, özellikle müslüman halktan hiç kimse icabet etmeyecektir. Burada şu noktaya temas etmemiz gerekir: Deccâl hakkındaki hadislerin zahirine göre o, "hakiki bir şahsiyet" olarak görülmektedir. Bunun için o, ekseriya "hakiki bir şahsiyet" olarak anlaşılagelmiştir. Bununla beraber onun, hakiki bir şahsiyetin gü­dümündeki "hükmi bir şahsiyet" (bir müessese, bir rejim, ideolojik bir cereyan...) olması da mümkündür. Bu açıdan bakıldığında günümüzdeki "serâpâ hayırsızlık âbideleri"nin, müthiş propaganda (aldatma-gözboyama) vasıtaları ile değerleri ve kavramları altüst etme, toplumları aldatma faaliyetleri ibret vericidir. Dünün "deccâl'leri, bizi ilgilendiren yönüyle, İslâm ülkelerindeki faaliyetlerinde İslâmi kavramları kullanmaksızm başarıya ulaşamayacağını çok iyi kav­ramış ve şeytani bir usûl keşfetmiştir: Bu kavramların İslâmi muh­tevalarım boşaltıp yerini küfürle veya neticede küfre yarayacak şey­lerle doldurmak. Artık herkes İslâm, müslüman, Cennet, millet, melek, ilim... kelimelerini kullanacaktır; ama bunlar hiçbir İslâmi öz taşımayacaklardır. Meselâ günahsız varlıkların adı olan "melek" ke­limesi kullanılacak, ama bununla günâha batmış bazı kimseler ha­tırlanacaktır. Bu tahribin boyutları, komünizmle idare edilen veya komünizmin yoğun etkisi altında olan ülkelerde, en basit kelimelerin mânâlarını bile ideolojiye uygun şekilde değiştirmeye kadar vardırılmaya çalışılmış olmasıyla çok açık görülür. Bu işler "deccâl" kelimesinin sözlük mânâlarıyla, hadislerde geçen deccâlin vasıflarına ne kadar uygun düşmektedir! Burada şunu da ilâve etmeliyiz: Bir hadiste deccâllerin sayılarının otuza varacağı açıklamıştır.[293] Bi­naenaleyh kezzâb deccâli hemen tek bir şeyle izah etme yoluna gi­dilmemelidir.

"Deccâl"den Allah'a (Celle Celaluhu) sığınmak gerekir. O, âdemoğulları arasındaki en büyük fitedir.[294] Her peygamber kav­mini ona karşı uyarmıştır.[295] Fakat bu sığınma sözlü dua ile ye­tinecek şekilde olmamalıdır. Allah'a (Celle Celaluhu) sığınarak O'ndan yardım talep edip, bütün imkânları kullanarak "deccâl"e karşı mücâdele etmek, onun zulüm idaresinin yerine Hakk'm ida­resini hâkim kılmaya çalışmak şeklinde olmalıdır. Hadiste geçen diğer hususları düşündüğümüzde sığınmanın bu şekilde olması ge­rekeceği anlaşılır. Zira Cehennem azabından kurtulmak için, bundan Allah'a (Celle Celaluhu) sığınmanın yanında O'nun; namaz kılmak, muhtaçlara yardım etmek, cihad gibi emirlerini de yapmak gerekir.[296]

 

1351. “Bize Muhammed b. Kesîr, el-Evzâ'î'den (naklen) onun, (yani bir önceki 1350. hadisin) benzerini rivayet etti.”[297]

 

87. Namazın (Sonunda) Selâm Vermek

 

1352. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Ab­dullah b. Ca'fer, İsmail b. Muhammed b. Sa'd'dan, (O) Amir b. Sa'd'dan, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (önce sağ) yanağının beyazlığı (arkadan) görülecek kadar sağına selâm verirdi, sonra (sol) yanağının beyazlığı görülecek kadar soluna selâm verirdi.[298]

1353. “Bize Musedded rivayet edip (dedi ki), bize Yahya, Şu'be'den, (O) el-Hakem ve Mansûr'dan, (onlar) Mücâhid'den (O da) Ebû Ma'mer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Mekke'de bir adamın arkasında namaz kılmıştım da o, iki selam ver­mişti. Sonra ben bunu Abdullah'a anlatmıştım da O şöyle demişti:

"Bunu nereden elde etmiş, (nereden öğrenmiş?)" El-Hakem ise (rivayetinde şunu da) söylemiştir:

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu yapardı.”[299]

 

Açıklama

 

Abdullah b. Mes'ûd'un (r.a.) sözü övgü mahiyetindedir. Yani, "bu adam, Hz. Peygamberin bu güzel Sünnetini nereden öğrenmiş? Bunu bileceğini sanmazdım!" manasınadır.

Namazın sonunda selâm vermek alimlerin cumhuruna göre meşru'dur. Yine alimlerin cumhuruna göre birinci selâm farz (vâcib), ikincisi Sünnetdir. Hanefî alimler iki selâmın da vâcib olduğunu, Hanbeliler ise farz olduğunu söylemişlerdir.[300]

 

88. Selâmdan Sonra Söylenilecek Söz

 

1354. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Asım, Ebu'l-Velîd'den -ki O Abdullah İbnu'l-Harisdir-, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazdan sonra ancak "Allahumme Ente's-Selâmu ve Minke's-Selâm Tebârekte Yâ Ze'1-Celâli ve'1-İkrâm"[301]diyecek kadar otururdu."[302]

1355. “Bize Ebu'l-Muğire haber verip (dedi ki), bize el-Evza'î, Şeddâd Ebû Ammâr'dan, (O) Ebû Esma' er-Rahabî'den, (O da) Sevbân'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazından çıkmak istediği zaman üç defa Allah'tan istiğfarda bulunur, sonra şöyle derdi:

"Allahumme Ente's-Selâmu ve Minke's-Selâm Tebârekte Yâ Ze'1-Celâli ve'l-İkram.”[303]

1356. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Abdulmelik b. Umeyr'den, (O da) el-Muğire b. Şu'be'nin kâtibi Verrâd'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

El-Muğire b. Şu'be bana, Muâviye'ye (gönderdiği) bir mektupta yazdırdı ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her farz na­mazın ardında şöyle derdi:

"Lâ ilahe İllallahu Vahdehu Lâ Şerike Leh. Lehu'l-Mulkü ve Lehu'l-Hamdu ve Hüve Alâ Külli Şey'in Kadir. Allahumme Lâ Mani'a Lima A'tayte ve Lâ Mu'tıye Lima Mena'te ve Lâ Yenfa'u Ze'1-Ceddi Minke'l-Ceddu = Tek olan Allah'tan başka hiç­bir ilah yoktur. O'nun hiçbir ortağı da yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O her şeye hakkıyle kadirdir. Allahım! Senin ver­diğine engel olup (vermemezlik edecek) hiç kimse yoktur. Senin engel olup (vermediğini) verecek hiç kimse de yoktur. (Dünyevî) varlık sa­hibine varlığı, senin katında fayda vermeyecektir, (onu, ancak senin rahmetin kurtaracaktır).”[304]

 

89. (Kişi) Namazdan Hangi Yanından Ayrılır

 

1357. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, el-A'meş'ten, (O) Umâre'den, (O) el-Esved'den, (O da) Abdullah'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hiçbiriniz, (namazdan) sadece sağından ayrılmasının, üzerine bir vecibe ol­duğuna inanarak, şeytana namazından bir pay ayırmasın! Andolsun ki ben, Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (namazdan) sol tarafından ayrılırken çok gördüm.”[305]

1358. “Bize Ubeydullah b. Musa, İsrâ'il'den, (O da) es-Süddî'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Enes'i şöyle derken işittim:”

“Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (na­mazdan) sağ tarafından ayrılırken gördüm.”[306]

1359. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, es-Süddî'den şöyle dediğini rivayet etti: Enes b. Mâlik'i şöyle derken işittim:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sağ tarafından -yani namazdan (sağ tarafından)- ayrılmıştı.[307]

 

90. Namazın Ardında Tesbîhat Yapmak

 

1360. “Bize el-Hakem b. Musa haber verip (dedi ki), bize Hikl, el-Evzâ'î'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş):   Bana Hassan b. Atıyye rivayet edip dedi ki, bana Muhammed b. Ebî Aişe, Ebû Hureyre'den, şöyle dediğini rivayet etti: Ebû Zerr demiş ki:

"Yâ Rasûlallah! Servet sahipleri sevapları hep alıp gö­türdüler. Onlar, bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim tut­tuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Onların, zekât ve sadaka verdikleri mal fazlalıkları da var. Halbuki bizim tasadduk edecek bir şeyimiz yok!" (O zaman) Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurmuş:

"Sana bazı cümleler öğreteyim mi? Bunları söylediğin zaman, senin yaptığının aynısını yapanlar hariç, seni geçmiş olan kimselere kavuşursun, senin arkanda (kalan) kimseler de sana ula­şamazlar." (Ebû Zerr) demiş ki; "Evet (öğretin), ya Rasûlullah!" (Rasûlullah da) şöyle buyurmuş:

"Her namazın ardında (Allah'ı) otuz üç defa tesbîh edersin, ("Sübkânellah" dersin), ona otuzüç defa hamdedersin ("Elhamdu Lillah" dersin), onu otuzüç defa da tekbir edersin ("Allahu Ekber" dersin) ve bunları; "La İlahe İllallahu Vahdehu Lâ Şerike Leh. Lehu'l-Mulkü ve Lehu'l-Hamdu ve Huve Alâ Külli Şey'in Kadir" (cümleleri) ile bitirirsin."[308]

1361. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Hişâm b. Hassan, Muhammed b. Sirin'den, (O) Kesîr b. Eflah'tan, (O da) Zeyd b. Sâbit'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Biz, her namazın ardında otuz üç defa (Allah'ı) tesbih etmekle, otuzüç defa O'na hamdetmekle ve otuz dört defa da tekbir getirmekle emrolunmuştuk. Sonra bir adama (rüyasında) gelinmiş -veya Ensar'dan bir adama uykuda rüya gösterilmiş- ve denmiş ki;

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) size her namazın ardında Allah'ı otuz üç defa tesbih etmenizi, (O'na) otuz üç defa hamdetmenizi ve otuz dört defa da tekbir getirmenizi mi emretti?" O da

"Evet" demiş. (Bunun üzerine O'na şöyle denmiş):

"Artık bunları yirmi beş, yirmi beş yapın ve onlarla beraber tehlil de getirin (yani yirmi beş kere de "Lâ İlahe İllallah" deyin!") O (adam) da bu (rüyayı) Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haber verince O; "Bunları yapın!" buyurdu.[309]

 

Açıklama

 

Namazın arkasında yapılan tesbihât meşrû'dur ve önceki Hadise göre yapılmaktadır. Çünkü o şekilde tesbihât yapılacağını belirten Hadisler meşhur olmuşlardı. Bununla beraber, sahih olan son Ha­disten, namazdan sonra 25 teşbih, 25 tahmid, 25 tekbir ve 25 tehlil ile tesbihât yapılmasının daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu Hadiste Ensârh zatın rü'yasını "takrir" (tasvib) etmiştir. Binaenaleyh buna göre amel edil­diğinde, Peygamber olmayan birinin rü'yasıyla değil, Hz. Pey­gamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) takririyle amel edilmiş olur. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise bu rü'yanin hak ol­duğunu vahiy, ilham veya herhangi bir yolla bilmiş olabilir."[310]

 

91. Kıyamet Gününde Kulun Kendisinden Hesaba Çekileceği İlk Şey

 

1362. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Dâvûd b. Ebî Hind'den, (O) Zurâre b. Ebî Evfa'dan, (O da) Temîm ed-Dârî'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"Şüphe yok ki, kulun kendisinden hesaba çekileceği ilk şey na­mazdır. Sonunda eğer namazı tam bulunursa onun lehine tam ya­zılır. Eğer onda bir eksiklik olursa yüce Allah meleklerine şöyle buyurur:

"Bakın, kulumun hiç nafile (namazı) var mı da, farzının ek­sikliklerini ona tamamlayın!" (Kul) Sonra zekâttan, daha sonra da (diğer) amellerden buna göre (hesaba çekilecektir)."[311]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"Hammâd'dan başka hiç-kimsenin bunu refettiğini (yani Hz. Peygamber'in sözü olarak rivayet ettiğini) bilmiyorum. Ebû Muhammed'e dendi ki,

"(Peki) bu, sahih midir?" O da,

"Evet" dedi."[312]

 

92. Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Namazının Şekli

 

1363. “Bize Ebû Asım, Abdulhamid b. Ca'fer'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): Muhammed b. Amr b. Atâ’ rivayet edip dedi ki, Ebû Humeyd es-Sâ'îdi'yi, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashabından, biri Ebû Katâde olan on kişinin arasında şöyle derken işittim:”

"Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazını en iyi bileniniz benim!" Bunun üzerine onlar;

"Niçin? Sen, ne bizim O'nu en çok takip edenimiz, ne de O'nunla en eski sohbet edenimiz değilsin!" dediler. O ise;

"Yok, (ben öyle olanınızım!)" dedi. Onlar da;

"O halde anlat bakalım!" de­diler. O da şöyle anlattı:

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) na­maza kalktığı zaman ellerini, omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırır, sonra tekbir alır ve nihayet her kemik yerine yerleşir[313] sonra (Kur'an) okur, sonra ellerini, omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırarak tekbir alır. Sonra rukû'a gider ve başını aşağı eğ­meyerek, yukarı da kaldırmayarak (düzgün bir şekilde ve vücuttaki) her kemik yerine dönüp (istikrar buluncaya) kadar avuç içlerini diz­lerinin üzerine kor. Sonra başını kaldırıp, "Semia'llahu Limen Hamideh" der, sonra ellerini, omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırır. Ebû Asım O'nun şöyle dediğini zannediyor:

"Ve tam doğ­rularak her kemik yerine döner...". Sonra "Allahu Ekber" der ve (tek­bir alırken) yere inip ellerini yanlarından ayırır, sonra secde eder, sonra başını kaldırır ve sol ayağını büküp üzerine oturur, secde et­tiğinde ayak parmaklarının (uçlarını kıbleye doğru) açar. Sonra dönüp tekrar secde eder, sonra başını kaldırıp "Allahu Ekber"der ve sol ayağım büküp, tam doğrularak her kemik yerine dönünceye kadar üzerine oturur, sonra ayağa kalkar ve diğer rekâtta da bunun aynısını yapardı. O, iki secdeden (sonra) ayağa kalktığı zaman da, namazın başlangıcında yaptığı gibi tekbir alır ve ellerini, omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırırdı. O, sonra namazın geri kalan kısmında bunun aynısını yapardı. Nihayet, (sonunda) selâm verildiği secde -veya oturma "ka'de"- zamanı gelince sol aya­ğını geriletir (yani altından sağ tarafına çıkartır) ve sol tarafının üze­rine çökerek otururdu. (Râvî Muhammed b. Amr) dedi ki; (Ebû Hu­meyd anlatmasını bitirince) onlar şöyle dediler:

"Doğru söyledin. Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazı böyle idi:[314]

1364. “Bize Muâviye b. Amr rivayet edip (dedi ki), bize Zaide b. Kudâme rivayet edip (dedi ki), bize Asım b. Küleyb rivayet edip (dedi ki), bana babam haber verdi ki, Vâil b. Hucr O'na haber verip şöyle demiş:”

“Kendi kendime dedim ki, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazını nasıl kıldığına mutlaka bakacağım dedim ve O'na baktım. O ayağa kalktı, tekbir getirip el­lerini, kulaklarının hizasına gelinceye kadar kaldırdı ve sağ elini, sol avucunun sırtının üzerine koydu. (Vâil, sözünün devamında) şöyle dedi:

Sonra rukû'a gitmek istediğinde ellerini aynı şekilde kaldırdı ve ardından ellerini dizlerinin üzerine koydu, sonra başını kaldırdı, el­lerini de (baş tarafta olduğu gibi) aynı şekilde kaldırdı, sonra secdeye vardı ve avuçlarını kulaklarının hizasına koydu. Sonra oturup sol ayağının üzerine çöktü ve sol avucunu, (sol) uyluğunun ve sol dizinin üzerine koydu, sağ dirseğini ise sağ uyluğunun üzerine koydu, sonra iki (parmağını yani orta ve işaret parmaklarını) yumup halka yaptı, sonra (şehâdet) parmağını kaldırdı. Ben de, O'nun, o (şehâdet par­mağını) kendisiyle dua ederken hareket ettirdiğini gördüm. (Vâil, sö­zünün devamında) şöyle dedi: Daha sonra soğuk bir zamanda (Me­dine'ye) geldim de, cemaatın üzerinde çok elbise gördüm, onlar ellerini (kulak hizasına kaldırırlarken) elbiselerin altından hareket ettiriyorlardı.”[315]

1365. “Bize Sa'id b. Amir, Sa'id b. Ebî Arûbe'den, (O) Katâde'den, (O) Yûnus b. Cübeyr'den, (O da) Hıttân b. Ab-dillah er-Rekâşî'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Ebû Musa (bir gün) bize akşam ve yatsı namazlarından birini kıldırdı. Derken cemaatten bir adam;

"Namaz, iyilik (sadaka) ve zekât ile (be­raber) mi konuldu (yani namaz onlarla beraber mi emredildi, farz kılındı?)" dedi. Ebû Musa namazı bitirince;

"Şu şu cümleyi söyleyen hanginiz?" dedi. Cemaat sustu (ve bir şey söylemedi). Bunun üzerine O, (korkmuş görünen Hıttân'a);

"Hıttân! Onu herhalde sen söyledin!" dedi. (Hıttân da);

"Onu ben söylemedim. Ama ondan dolayı beni azar­layacağından korkmuştum" dedi. O esnada cemaatten bir adam;

"Onu ben söyledim ama onunla sadece hayrı kasdettim" dedi. O zaman Ebû Musa şöyle dedi:

"Namazda ne söyleyeceğinizi bilmiyor mu­sunuz? Şüphe yok ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) (bir gün) bize hutbe irad buyurup namazımızı öğretti, Sünnetimizi açık­ladı. (Ebû Musa, sözünün devamında) dedi ki, (bu hutbede) O'nun şöyle buyurduğunu zannediyorum:

"Namaza kamet getirildiği zaman biriniz size imam olsun da, o tekbir getirdiğinde siz de tekbir getirin. O; "Gayri'l-Mağdûbi Aleyhim ve Led'd-Dâllîn" dediğinde, siz "Amîn" deyin ki, Allah duanıza karşılık versin. O tekbir getirip rukûa gitti­ğinde siz de tekbir getirip rukû'a gidin. Çünkü imam sizden önce rukaa gider, sizden önce (başını rukûdan) kaldırır." Hz. Nebiyyullah (sözünün burasında) şöyle buyurdu:

"(İmamın) bu, (sizden önce rüku’dan doğruluşu), buna (yani sizden önce rukû'a gidişine) muka­bildir, (binaenaleyh sizin ve onun rukûları eşit olur). O; "Semia'llahu Limen Hamideh" dediğinde ise, siz, "Allahumme Rabbena Leke'l-Hamd" deyin -veya O, (sadece) "Rabbena Ve Leke'l-Hamd" (deyin) buyurdu-. Çünkü Allah, Peygamberinin dilinden; "Allah, kendisine selam edenin hamdini kabul eder" buyurmuştur. Sonra o tekbir ge­tirip secdeye gittiği zaman siz de tekbir getirip secdeye gidin. Çünkü imam sizden önce secdeye gider, sizden önce (başını secdeden) kal­dırır". Hz. Nebiyullah (sözünün burasında) şöyle buyurdu:

"(İmamın) bu, (sizden önce secdeden doğrulusu), buna (yani sizden önce secdeye gidişine) mukabildir. Sonra oturma "ka'de" esnasında şunlar, sizin (her) birinizin ilk sözünden olsun: "et-Tehıyyâtu't-Tayyibâtu's-Salâvâtu Lillah. es-Selâmu -veya "Selâmun"- Aleyke Eyyuhe'n-Nebiyyu Ve Rahmetu'llahi ve Berekâtüh. es-selâmu -veya "Selâmun"-Aleyna ve Ala Ibâdi'ilahi's-Sâlihîn. Eşhedu En Lâ îlâhe İllallah. Ve Eşhedu Enne Muhammeden Abduhu Ve Resûluh.” [316]

 

93. Namazda (Namaz Dışı) İş Yapmak

 

1366. “Bize Ebû Asım -ki O, en-Nebîl'dir-, İbn Aclân'dan, (O) el-Makburî'den, (O) Amr b. Süleym'den, (O da) Ebû Katâde'den (naklen) haber verdi ki:

Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) (bir gün), boynuna -veya omuzuna- Umâme bint Zey-neb'i bindirmiş olduğu halde namaz kıldırmaya çıkmıştı da, rükû'a gittiğinde onu (yere) koymuş, (secdeden) ayağa kalktığında ise (boy­nuna) bindirmişti.[317]

1367. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Mâlik, Amir b. Abdillah İbni'z-Zübeyr'den, (O) Amr b. Süleym ez-Zürakî'den, (O da) Ebû Katâde el-Ensâri'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) namazda iken Ümâme bint Zeyneb bint Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yüklenmişti de, secdeye gittiğinde onu (yere) koy­muş, ayağa kalktığında yüklenmişti.[318]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, namazda çocuğu omuza, sırta almak gibi hareketlerin namazı bozmayacağını göstermektedir. Şafîîler bu Hadisin zahirine uygun görüş beyân etmiş ve namazda yapılan namaz dışı işlerin az olması veya çok olup da peşpeşe olmaması hallerinde namazın bo­zulmayacağım söylemişlerdir. Maliki ve Hanbelilere göre ise, yapıldığında yapanın namazda olmadığını düşündürtecek bir iş, "çok" (amel-i kesîr) sayılır ve bu, namazı bozar. Bunun için Malikiler yu­karıdaki olayın nafile bir namazda cereyan ettiğini veya hükmünün mensûh olduğunu, yahut çocuğa bakacak bir kimsenin bulunmaması gibi bir zaruret icabı olduğunu, ya da bunun, Hz. Peygambere (Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem) has bir müsâade olduğunu söylemişlerdir. Hanefilere göre ise yapılması iki ele ihtiyaç hissetiren bir iş "amel-i kesîr" sayılır ve namazda namaz dışı yapılacak böyle bir iş namazı bozar. Onların diğer bir tarifine göre, yapanın namazda olmadığını kesin olarak düşündürtecek bir iş amel-i kesîr sayılır ve namazı bozar. Bu durumda Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yukarıda nakledilen işi ya çocuğa bakacak başka bir kimse olmadığı için mecburen yaptığı bir işti veya O, bunun namazı bozacak bir iş (amel-i kesîr) sayılmayacağını bilfiil göstermek için böyle hareket et­mişti.

Ayrıca Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu hareke­tinin üzerinde, kız çocuklarına sert ve acımasız muamelelerin ya­pıldığı bir toplumda yapılmış olması bakımından da durmak gerekir.[319]

 

94. Namazda Selâm Nasıl Alınır?

 

1368. “Bize Ebu'l-Velîd -ki O, et-Tayâlisî'dir- haber verip (dedi ki), bize Leys b. Sa'd rivayet edip (dedi ki), bana Bukeyr -ki O, İbnu'l-Eşecc'dir-, Abacı Nâbil'den, (O da) Suheyb'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:” “Rasülullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uğramıştım da O'na, namaz kılıyorken selâm vermiştim. O da,   selâmımı işaretle almıştı.”[320] 

Leys  dedi  ki,  zan­nediyorum ki O, "...parmağı ile (işaret ederek almıştı)" dedi.[321]

1369. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne, Zeyd b. Eslem'den, (O da) İbn Ömer'den naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) (bir gün) Amr b. Avfoğulları'nın Mescidi'ne girmişti. Halk da içeri girmişti. O namazda iken O'na selâm veriyorlarmış.

(İbn Ömer) dedi ki, daha sonra ben (Hz. Peygamber'le beraber olan) Suheyb'e;

"(Hz. Peygamber) onların selâmını nasıl alıyordu?" diye sordum, O da, eliyle işaret ederek;

"Şöyle (alıyordu)" dedi.[322]

 

Açıklama

 

Namazda iken namaz dışı konuşmak, bu arada, verilen bir selâmı sözle almak, alimlerin ittifakıyla namazı bozar. Önceleri, namazda iken verilen bir selâmı sözle almak caiz idi, ancak bu hüküm sonra kaldırılmıştır. Namazda iken verilen selâmı işaretle almaya gelince, yukarıdaki hadisler bunun caiz olduğunu göstermektedirler. Malikiler, Şaflîler ve Hanbeliler bu hadislerle amel etmiş ve namazda selâmı işaretle almanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Yukarıdaki ha­disler, namaz kılan kimseye selâm vermenin de, kerahatsız olarak caiz olduğuna delâlet etmektedir. Hanefıler ise, hem namaz kılana selâm vermenin, hem de namaz kılanın işaretle selâm almasının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Onların bu konudaki bir delilleri; "Namazda noksanlık da yapılmaz,  selâm da alınıp-verilmez"[323] mealindeki bir Hadistir.[324]

 

95. "Sübhanellah" Demek Erkekler İçin, El Çırpmak Kadınlar İçin

 

1370. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sufyân, ez-Zührî'den (O) Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"(Namazda imamın bir hatasına dik­kat çekme veya birini uyarma gibi durumlarda) "Sübhanellah" demek erkeklere mahsus, el çırpmak ise kadınlara mahsustur."[325]

1371. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Ebû Hâzim'den, (O da) Sehl b. Sa'd'dan (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) şöyle buyurdu:”

"Namazınızda, (başkasına bildirme ihtiyacı duyacağınız) birşey başınıza geldiğinde erkekler "Sübhanellah" desin, kadınlar ise el çırpsın."[326]

1372. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sa'id b. Abdirrahman el-Cumehî, Abdulaziz b. Muhammed, Abdulaziz b. Ebî Hâzim ve Sufyân b. Uyeyne, Ebû Hâzim'den, (O) Sehl b. Sa'd'dan, (O da) Hz. Peygmaber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun, (yani bir önceki hadisin) aynısını rivayet etti.”[327]

 

96. Nafile Namazı Hangi Yerde (Kılmak) Daha Faziletlidir?

 

 

1373. “Bize Mekki b. İbrahim haber verip (dedi ki), bize Ab­dullah b. Sa'id b. Ebî Hind, Ebu'n-Nadr'dan, (O) Busr b. Sa'id'den, (O da) Zeyd b. Sâbit'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdu:"

“(Nafile) namazı evlerinizde kılmaya bakın! Çünkü kişinin (kıldığı) namazın en hayırlısı, cemaatle (kılınan farz namazlar) hariç, evinde (kıldığı namaz)dır.”[328]

 

97. (Kişinin) Namazları, Evinde Kıldıktan Sonra Cemaatle Yeniden Kılması

 

1374. “Bize Haşim ibnu'l-Kasım rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Yala b. Atâ'dan, şöyle dediğini rivayet etti: Câbir b. Yezîd İbni'l-Esved es-Süvâ'î'yi, babasından (naklen) rivayet ederken işittim ki:”

O (yani Yezîd'in babası, bir gün) Hz. Peygamber'le (Sal­lallahu, Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kılmış. (Yezîd'in babası) demiş ki, bir de ne görelim! Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) namaz kıldırdığında namaz kılmayarak bir kenarda oturmakta olan iki kişi... (Yezîd'in babası) demiş ki, bunun üzerine (Hz. Peygamber) onları çağırttı. Onlar da, tiril tiril titrer bir halde ge­tirildiler. (Hz. Peygamber) buyurdu ki;

"Sizi (bizimle) namaz kıl­maktan ne alıkoydu?" Onlar;

"Evlerimizde kılmıştık, (bunun için sizinle kılmadık)" dediler. (O zaman Hz. Peygamber) şöyle buyurdu:

"Artık (böyle) yapmayın. Evlerinizde kılıp da sonra imama ka­vuştuğunuz zaman (tekrar) kılın. Çünkü bu (ikinci kılışınız) sizin için nafile (yerine geçer.)" (Yezîd'in babası) sözüne şöyle devam etmiş:

“Sonra cemaat kalktı, (Hz. Peygamber'in) elini tutup yüzlerine sür­meye başladılar. (Yezîd'in babası) demiş ki, ben de elini tutup yü­züme sürdüm de, O'nun kardan daha serin, kokusunun da miskten daha güzel olduğunu gördüm.”[329]

 

98. İçinde Bir Defa (Cemaatle) Namaz Kılınmış Olan Bir Mescidde (İkinci Defa) Cemaatle Namaz Kılmak

 

1375. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Vu-heyb rivayet edip (dedi ki), bize Süleyman İbnu'l-Esved, Ebu'l-Mutevekkil en-Nâcî'den, (O da) Ebû Saidden (naklen) rivayet etti ki:” Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) tek başına namaz kılan bir adam gördü de şöyle buyurdu:

"Bir adam şuna bir hayır yapsa "sadaka verse" de (gidip) onunla beraber namaz kılsa!”[330]

 

Açıklama

 

Tek başına namaz kılan kimseye sadaka vermekten maksat, na­mazı onunla birlikte kılıp ona cemaat sevabı kazandırmaktır. Çünkü cemaatle kılman bir namazın, tek başına kılman bir namazdan yirmi küsur daha fazla sevabı vardır. [331]

 

1376. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Vuheyb rivayet edip dedi ki, bize Süleyman ibnü'l-Esved, Ebu'l-Mütevekkil en-Nâci'den, (O da) Ebu Said el-Hudri'den (naklen) rivayetetti ki:”

(Birgün) bir adam, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazı kılmış iken mescide girdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Bir adam şuna bir hayır yapsa (sadaka verse) de, (gi­dip) onunla beraber namaz kılsa"

Abdullah ed-Dârimi dedi ki;

"(Bir kimse ikindi namazını cemaatle bir defa kıldıktan sonra, ikinci bir cemaatle de) ikindi namazını kılabilir. O, akşamı da,   (bir defa cemaatle kıldıktan sonra ikinci bir cemaatle) kılabilir; fakat (bu ikinci kılış nafile olacağı için, rekâtları) çift yapar, (yani akşamın üç rekâtını dörde tamamlar.)”[332]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, bir camide (mescidde) bir vaktin namazı cemaatle kı­lındıktan sonra orada başkaları tarafından o namazın ikinci bir ce­maat teşkiliyle kılınmasının caiz olduğunu göstermektedir. Ancak alimlerin cumhuru, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) za­manındaki uygulamalara bakarak, bir camide bir vaktin namazı için ikinci cemaatın yapılmasının, özel olarak toplanmama, caminin gö­revli imamının olmaması gibi durumlar dışında, mekruh olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bu, ikinci bir cemaat yapılır diye, cemaatle namaz kılmaya gösterilecek dikkatin zayıflamasına sebep olur ve ne­ticede müslümanların birliğine zarar verir.

İkinci cemaat caiz olunca, ilk cemaatle vaktin namazım kılmış olan bir kimse bu ikinci cemaatle de aynı namazı tekrar kılabilir. An­cak bu ikinci kılış nafile olur. Bu durum ise ikindi ve akşam namaz­larında yeni bir mesele ortaya çıkarır. Şöyle ki, ikindi namazının kı­lınmasından sonra akşam vaktine kadarki arada nafile namaz kıl­mak, bazı alimlerin istisnaları varsa da, mekruhtur. Ayrıca akşam namazının ikinci defa kılmışında üç rekâtlı bir nafile namaz kılınmış olacaktır. Halbuki nafile namazları tek rekâtlı kılmak da mekruh gö­rülmüştür. İşte Dârimi, ikindi ve akşam namazlarının nafile olmak üzere ikinci kılınışlarında ortaya çıkan bu durumlarla alâkalı görüş­lerini açıklamıştır. O, ikindi namazı konusunda Şafiîlerinkine benzer bir görüşe sahiptir. Çünkü Şafiîlere göre, bir sebepten dolayı ise, ikindiden sonra nafile namaz kılmak mekruh değildir. O'na göre, nafile olarak kılınan akşamın rekâtlarının dörde tamamlanmasıyla da, tek rekâth nafile kılmanın mekrûhluğundan kıurtulunmuş olunacaktır.[333]

 

99. Tek Bez İçinde Namaz Kılmak

 

1377. “Bize Sa'id b. Amir, Hişâm'dan, (O) Muhammed'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki:

“Bir adam;

"Ya Rasûlallah, dedi, insan tek (parça) bez içinde namaz kılabilir mi?" O şöyle buyurdu:

"Hepiniz iki (parça) bez bulabiliyor mu? Hepinizin iki (parça) bezi var mı?"[334]

1378. “Bize Ubeydullah b, Musa ve Muhammed b. Yûsuf, Sufyân'dan, (O) Ebu'z-Zinâd'dan, (O) el-A'rec'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Sizden biri, omuz­larının üzerinde (düşmesine mani olacak) bir şeyi bulunmayan tek (parça) bez içinde namaz kılmasın!”[335]

 

100. Sağır Bürünüşün Yasaklanması

 

1379. “Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki), bize Mu­hammed b. Amr, Ebu Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki giyinişten, yani birinizin, avret yeri ile gök ara­sında hiçbir şey olmaksızın bir beze sarınmasından (ihtıbâ'dan) ve sağır bürünüşten (sammâ'dan), yahûdilerin bürünüşünden men'etti.”[336]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yasakladığı iki gi­yinişten biri, sözlük manâsıyla Türkçe karşılığı "sağır bürünüş" olan "iştimâlu's-sammâ"dır. Bir kumaşın bu şekilde bürünülüşü şöyle tarif edilir: İştimâlu's-samma, beze, bedevilerin büründükleri gibi bürünmektir ki, bu da bezi sağ tarafından sol kolunun ve sol omuzunun üzerinden getirip sonra arkadan sağ kolunun ve sağ omuzunun üzerinden atmak suretiyle bürünmekten ibarettir. Bu du­rumda el ve ayaklar, istenildiği gibi hareket ettirilemeyecek şekilde sımsıkı sarılmış olur. Bu lügatçıların tarifi olup, namaz kılarken ya­saklanan bu giyiniş şekli olmalıdır. Bir de fakihlerin tarifi vardır ki, o şöyledir: İştimâlu's-sammâ', izâr ve ihram gibi giysilerden yalnızca bir kat beze bürünmektir. Bu durumda bedenin üzerinde başka bir bez olmaz, olanın da bir tarafı kaldırılarak omuza atıldığı için vücûdun tamamı örtülemez ve bazı avret yerleri açık kalabilir.

Yasaklanan ikinci giyiniş ise "ıhtıbâ"dır. Bu da insanın kaba etleri üzerine oturup bacaklarını dikerek ve karnına çekerek bir beze sa­rınmasına denir.

Iştimâlu's-sammâ', kolay hareket imkânı vermediği veya fa­kihlerin ta'rîfî'ne göre avret yerlerinin bir kısmının açıkta kalma ih­timali olduğu için; ıhtıbâ ise, o şekilde dikkatsizce sarınan kimsenin, görünmesi haram olan yerlerini örtmemesi sebebiyle buraların baş­kası tarafından görülmeleri kuvvetle muhtemel olduğu için yasaklanmışlardır.[337]

 

101. Seccade Üzerinde Namaz Kılmak

 

1380. “Bize Sa'id b. Amir ve Ebu'l-Velîd, Şu'be'den, (O) Sü­leyman eş-Şeybâni'den (O) Abdullah b. Şeddâd'dan, (O da) Hz. Meymûne'den   (naklen)  haber verdiler ki:” 

Rasûlullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) seccade üzerinde namaz kılardı.[338]

1381. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd ve Abdullah b. Mesleme haber verip dediler ki, bize Mâlik, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir hasır üzerinde namaz kılmıştı.[339]

 

102. Kadın Giysilerinin İçinde Namaz Kılmak

 

1382. “Bize Ebû Asım, Abdulhamîd b. Ca'fer'den, (O) Yezîd b. Ebî Habîb'den, (O) Mu'âviye b. Hudeyc'den, (O da) Muâviye b. Ebî Sufyân'dan (naklen) haber verdi ki; O, Hz. Ümmü Habibe'ye şunu sormuş:”

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), içinde se­ninle beraber yatmış olduğu kumaş (giysi) içinde namaz kılar mıydı?" O da;

"Evet, onda bir pislik görmediği zaman (kılardı.)" kar­şılığını vermiş.[340]

1383. “Bize Ebul-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Leys b. Sa'd, Yezid b. Ebî Habib'den, (O) Süveyd b. Kays'tan, (O) Mu'âviye b. Hudeyc'den, (O) Muâviye b. Ebî Sufyân'dan, (O da) Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı olan kırkardeşi Ümmü Habibeden (naklen) rivayet etti ki;”

O, O'na; Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), içinde O'nunla cima’ yapmış olduğu kumaş (giysi) içinde "namaz kılar mıydı?" diye sormuş, O da;

"Evet, onda bir pislik görmediği zaman (kılardı.)" kar­şılığını vermiş.”[341]

 

103. Pabuçlarla Namaz Kılmak

 

1384. “Bize Osman b. Ömer rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû Mesleme'den -ki O, Sa'id b. Yezîd el-Ezdî'dir-, şöyle de­diğini haber verdi:”

Enes b. Malik'e "Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) pabuçlarıyla namaz kılar mıydı?" diye sordum, O da; "Evet, (kılardı)" dedi.[342]

1385. “Bize Haccâc b. Minhâl ve Ebu'n-Nu'mân rivayet edip dediler ki, bize Hammâd b. Seleme, Ebû Ne'âme es-Sa'dî'den, (O) Ebû Nadra'dan, (O da) Ebû Sa'id el-Hudrî'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Bir ara Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashabına namaz kıldırıyordu. Derken pabuçlarını çkarıp soluna koydu. Bunun üzerine (Ashabı) da pabuçlarını çıkardılar. Sonra (Hz. Peygamber) namazını bitirince;

"Sizi, papuçlarınızı (bir kenara) atmaya ne sevketti?" buyurdu. Onlar da;

"Senin çıkardığını gördük, biz de çıkardık!" dediler. (O zaman Hz. Peygamber) şöyle bu­yurdu:

"Doğrusu Cebrail bana geldi ve bana haber verdi ki, onlarda pislik -veya "insan pisliği"- var. Bunun için biriniz mescide geldiği zaman papuçlarını ters çevirsin ve eğer onlarda bir pislik görürse (onu) yok etsin, (sonra) onlarla namaz kılsın!"[343]

 

104. Namazda "Sarkıtma”nın Yasaklanması

 

1386. “Bize Sa'id b. Âmir, Sa'id b. Ebî Arûbe'den, (O) İsl'den, (O) Ata'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki:”

O, "sarkıtma"yı kerîh gördü ve bunun (kerih olması görüşünün) Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ait olduğunu söyledi (bunu Hz. Peygamber'e ref etti).[344]

 

Açıklama

 

Sözlük mânâsı "sarkıtmak", "aşağı salıverip sarkıtmak" olan "sedl" kelimesinin Şer'i ıstılahtaki manası hakkında birkaç görüş vardır: Izârın (peştemalın) orta yerini başın üstüne koyup iki ta­rafını, omuzların üzerine bırakmaksızın sağdan ve soldan sarkıtmak; elbiseye bürünüp elleri de içine sokarak bu şekilde rukû'a gitmek (yahûdiler böyle yaparmış); elbiseyi, yere değecek kadar sarkıtmak; iki tarafını önde bağlamaksızm elbiseyi salıvermek. Suyûti (rh.a.), bu görüşlerden en tercihe şâyân olanının birinci görüş olduğunu ve bir çok âlimin bunu tercih ettiğini söylemiştir. Şevkâni (rh.a.) ise "eğer sedl kelimesi bu mânâlar arasında müşterek ise, hadisi bun­ların hepsine yormaya hiçbir mâni yoktur. Kuvvetli görüş de, "müş­terek" lafzı, bütün mânâlarına yormaktır" demiştir.[345] "Sedl na­mazın huşu ve huzurunu bozabileceği endişesiyle ve yahûdilere benzememek için kerîh görülmüş olmalıdır.[346]

 

105. Saçların Bağlanıp Toplanması Hakkında

 

1387. “Bize Sa'id b. Amir, Şu'be'den, (O) Mihvel "Muhavvel'den, (O) Ebû Sa'id"den, (O da) Ebû Râfî'den naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) beni, saçlarımı bağlayıp toplamış (topuz yapmış) olduğum halde -veya O, "bağlamış olduğum (halde)" demiştir- secde ederken gör­müştü de onları çözmüştü.” [347]

 1388. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana Bekr -ki O, İbn Mudar'dır-, Amr'dan -yani ibnu'l-Hâris'ten-, (O da) Bukery'den (naklen) rivayet etti ki, İbn Abbâs'ın âzâdlısı Küreyb O'na rivayet etmiş ki:”

İbn Abbâs, Abdullah İbnu'l-Hâris'i, başının (saçı) arkasından bağlanıp toplanmış, (topuz yapılmış) ol­duğu halde namaz kılarken görmüş ve (kalkıp) onları çözmeye baş­lamış, öbürü (yani Abdullah İbnu'l-Hâris) de hareketsiz durup O'na bir şey dememiş. Sonra, (namazı bitirince) İbn Abbâs'a dönüp;

"Ba­şımdan sana ne!" demiş, O da şu karşılığı vermiş:

"Gerçekten ben Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:

"Bu (şekilde namaz kılanın) durumu, ancak, (elleri arkasında iple) bağlanmış olarak namaz kılan kimsenin durumu gibidir.”[348]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, erkeğin, saçlarını topuz halinde bağlayıp başında top­layarak namaz kılmasının mekruh olduğunu göstermektedir. Hanefî, Şafiî ve Hanbelilere göre hem namaz için, hem de başka bir maksatla saçları topuz yapmak mekruh, Malikilere göre ise namaz için bunu yapmak mekruhtur. Bu mekrûhluğun hikmeti, namazda saçların da huzûr-u ilâhiye dönük olmasını, onların da rükû ve secdeye gitmelerini ve böylece namazın ruh ve maddenin bütünüyle kılınmasını sağlamak olmalıdır.[349]

 

106. Namazda Esnemek

 

1389. “Bize Nuaym b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz -ki O, İbn Muhammed'dir-, Süheyl'den, (O) Abdurrahman b. Ebî Sa'îd'den, (O) babasından, (O da) Hz. Pey­gamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Biriniz esnediği zaman elini kapasın. Çünkü (insan esnediğinde ağzını kapamazsa) şeytan ağzına girer,"[350] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, "yani "(...elini) ağzının üzerine (kapasın...)".[351]

 

107. Uykusu Bastıranın Namaz Kılmasının Mekrûhluğu

 

1390. “Bize Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O) Hz. Aişe'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki O şöyle buyurdu:”

"Birinizin, namaz kılıyorken uykusu geldiğinde, uykusu gidinceye kadar (gidip) uyusun. Çünkü o (uykulu bir halde namaz kılarsa) belki, Allah'tan bağış dileyeyim derken kendine sövüp (beddua eder)."[352]

 

108. Oturarak Kılanın Namazı Ayakta Kılanın Namazının Yarısına Eşittir

 

1391. “Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki), bize Ca'fer -ki O, İbnu'l-Hâris'tir-, Mansûr'dan, (O) Hilâlden, (O) Ebû Yahya'dan, (O da) Abdullah b. Amr'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Bana, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) "kişinin oturarak kıldığı namazın (sevabı), (ayakta kılınan) na­mazın (sevabının) yarısı (kadardır)" buyurduğu ulaşmıştı. (Abdullah, sözünün devamında) şöyle dedi: Sonra (bir gün) Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna, o oturarak namaz kılıyorken girdim. Bunun üzerine;

"Ya Rasûlulallah, dedim, vakıa şu ki, bana senin;

"Kişinin oturarak kıldığı namaz, namazın yarısıdır" bu­yurduğun ulaşmıştı, halbuki sen oturarak namaz kılıyorsun!" şöyle buyurdu:

"Evet, (öyle dedim). Fakat ben, sizden biri gibi değilim. "[353]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, oturarak kılınan bir namazın sevabının, ayakta kı­lmanın sevabının yarısı kadar olduğunu göstermektedir. Alimlerin cumhuru bu hadisin nafile namazlar hakkında olduğunu söylemiştir. Farz namazların, bir ma'zeret olmaksızın oturarak kılınması caiz de­ğildir Nevevî (rh.a.), ayakta kılmaya gücü olanın oturarak kılmasının helâl olduğuna inanan bir kimsenin kâfir olacağını söy­lemiştir. Bu Hadis, Malik'e (rh.a.) göre ise, ayakta kılmakta meşakkat çektiği için, farz olsun nafile olsun, her namazda kendisine oturarak namaz kılma izni verilmiş olan kimse hakkındadır. Öyle anlaşılıyor ki, bu hadisi Dârimi (rh.a.) de Malik (rh.a.) gibi an­lamıştır. Bununla beraber, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) farz namazları, Ashabına imam olarak cemaatle kıldığı için bu Hadisin, alimlerin cumhurunun söylediği gibi, nafile namazlar hak­kında olması tercihe şayandır. Binaenaleyh ayakta kılmaya gücü yeten bir kimse nafile bir namazı oturarak kılarsa, namazı sahih olur, fakat yarı sevab alır. Hadisin son cümlesinden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), mazeretsiz olarak oturarak kıldığı nafile namazları da, hususiyetlerinden biri ola­rak, ayakta kıldıkları gibidirler. Bu yüce Allah'ın (Celle Celaluhu) Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir lütfudur.[354]

 

109. Oturarak Nafile Namaz Kılmak

 

1392. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Yûnus, İbn Şihâb'dan rivayet etti (ki, O şöyle demiş); Bana es-Sâ'ib b. Yezîd, el-Muttalib b. Ebî Vedâ'a'dan (naklen) rivayet etti ki, Hz. Peygamberin (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı Hz. Hafsa şöyle demiş:”

“Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), nafile namazını oturarak kılarken gör­memiştim. Nihayet vefatından bir yıl veya iki yıl öncesi olunca, O'nu, nafile namazını oturarak kılarken ve (bu namazında okuduğu sûreyi, en uzunlarından daha uzun olacak kadar yavaş ve güzel bir şekilde okurken görmüştüm.”[355]

1393. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Malik, ez-Zühri'den, (O) es-Sâ'ib b. Yezîd'den, (O) el-Muttalib b. Ebî Vedâ'a'dan, (O) Hz. Hafsa'dan, (O da) Hz. Peygamber1 den (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) bunu, (yani bir önceki) ha­disi haber verdi.”[356]

 

110. (Namaz Kılarken) Çakıl Taşlarını Silip Yok Etmekten Men'

 

1394. “Bize Vehb b. Cerir rivayet edip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O da) Ebû Seleme'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş); Bana Mu'aykîb rivayet etti ki:”

Rasûlullah'a (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) mescidde silip yok etme hakkında soruldu da, O şöyle buyurdu: "Mutlaka yapacaksan, bari bir defa (yapmakla yetin!)" Hişâm şunu ekledi: Zannediyorum ki O (Mu'aykîb);

"Yani çakıl taşlarını silip yok etme, (düzleme, giderme hakkında soruldu)" demiş.[357]

1395. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, ez-Zühri'den, (O) Ebu'l-Ahvas'tan, (O da) Ebû Zerr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Biriniz namaza kalkıp (da kılmaya başladığı zaman), rahmet onunla yüz yüze ge­leceği için, artık çakıl taşlarını silip yok etmesin, (onları düzlemekle, yok etmekle uğraşmasın!)"[358]

 

111. Mezarlıklar Ve Hamamlar Dışında Yeryüzünün Hepsi Temiz Ve Temizleyicidir

 

1396. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Hüşeym rivayet edip (dedi ki), bize Seyyar rivayet edip dedi ki, ben Yezîd el-Fakîr'i, şöyle derken işittim: Ben Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Bana, benden önce hiçbir Peygambere ve­rilmeyen beş şey verildi: (Eskiden) Peygamber özel olarak kendi topluluğuna Peygamber gönderilirdi, ben ise genel olarak bütün in­sanlara Peygamber gönderildim. Bana ganimetler helâl kılındı, onlar benden öncekilere haram kılınmışlardı. Bana yeryüzü, iyi ve temiz olarak mescid ve temiz-temizliyici kılındı. Düşmanımız bizden, bir aylık mesafeden korkar. Bana şefaat verildi."[359]

1397. “Bize Sa'id b. Mansûr haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Muhammed rivayet etti -(Sa'id dedi ki;) "bunu ondan ben istemiştim"-; O dedi ki, bana Amr b. Yahya, ba­basından, (O da) Ebû Sa'id el-Hudri'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: "Rasûlullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Mezarlıklar ve hamamlar hariç, yer yüzünün hepsi mesciddir. "[360]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi'ye);

"Mezarlıkta kılınan namaz, (far­zın yerine getirilmiş olması için) kâfi gelir mi?" denildi de O;

"Me­zarın üzerinde olmadığında, evet (kâfi gelir)" karşılığını verdi. O (sö­zünün devamında) şöyle dedi:

"Bu Hadisi, râvüerin (hepsi) mursel olarak rivayet etmişlerdir."[361]

 

Açıklama

 

Bir önceki Hadiste geçen; "Yeryüzü benim için mescid ve temiz-temizleyici kılındı" cümlesi yeryüzünün her yerinde namaz kı­lınabileceğini göstermektedir. Malikiler buna dayanarak, me­zarlıklarla hamamlarda bile namaz kılmanın caiz olduğunu söy­lemişlerdir. Onlara göre mezarlık ve hamam gibi yerlerde namaz kılma, bu yerlerde necis şeylerin bulunması hallerinde menedilmiştir. Onların bu görüşleri, mezarlık ve hamam istisnası yapmaksızın necaset bulunan her yerde namaz kılmanın zaten caiz ol­madığı söylenerek, tenkid edilmiştir. Hanbeliler ise, yukarıdaki Hadisin zahiri mânâsına bakarak, mezarlık ve hamamlarda namaz kılmanın haram olduğunu, buralarda kılınacak namazların sahih ol­mayacağını söylemişlerdir. Hanefi ve Şafiîlere göre ise mezkûr yer­lerde namaz kılmak, her halükârda mekruhtur. Bu yerlerde namaz kılmanın menedilmesinin hikmeti, buraların ekseriya pislik mahalli olmalarıdır, denmiştir. Namazda ilâhi huzura çıkılır. Bu sebeple kı­lman yerin temiz olması gerekir. Bu, imandan sonra en büyük ibadet olan namaza hürmetin de bir gereğidir. Bunun yanında, me­zarlıklarda namaz kılma yasağının bir hikmeti de "mânevi pislenme" tehlikesi olabilir. Şöyle ki, oralarda namaz kılma yaygınlaşır ve âdet haline gelirse bu, zamanla cahil kimseler nezdinde ölülere tapınma ve Allah korusun, şirke dönüşübelir.

Bu Hadisin, Dârimi'nin (rh.a.) işaret ettiği mürselliğine gelince; Hammâd b. Seleme, Adulvâhıd b. Ziyâd ve Abdulaziz ve Muhammed bu Hadisi, senedinde Ebû Sa'id'i zikrederek muttasıl (müsned) ola­rak rivayet etmişlerdir. Sufyân Sevri ile Sufyân b. Uyeyne'nin bir rivayetleri yine müsned, diğer bir rivayetleri ise, senedde Ebû Sa'id zikredilmeksizin, mürseldir. Binaenaleyh, el'ân elimizde mevcut olan bilgilere göre bu Hadisi râvîlerin çoğu müsned olarak rivayet et­mişlerdir. "Yeryüzü benim için mescid ve temiz-temizleyici kılındı." Hadisi ile son Hadisin metni arasında, biri ânım, diğeri hâss olduğu için, bir zıtlık da yoktur.[362]

 

112. Koyun Ve Keçilerin Yatak Yerleri İle Devlerin Yatak Yerlerinde Namaz Kılmak

 

1398. “Bize Muhammed b. Minhâl haber verip (dedi ki), bize Yezid b. Zurey' rivayet edip (dedi ki), bize Hişâm b. Hassan, Muhammed'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Namaz vakti gelir de, koyun ve keçilerin (su kenarındaki) yatak yerleri[363] ile develerin su kenarındaki yatak yer­lerinden başka bir yer bulamadığınızda, koyun ve keçilerin (su ke­narındaki) yatak yerlerinde namaz kılın, (ama) develerin su ke­narındaki yatak yerlerinde namaz kılmayın."[364](267)

 

Açıklama

 

Bu Hadis, zahiri manâsıyla develerin su kenarındaki yatak yer­lerinde (a'tân) namaz kılmanın haram, koyun ve keçilerinkinde caiz olduğunu göstermektedir. Ahmed h. Hanbel (rh.a.), bu Hadisin za­hiriyle amel etmiştir. Alimlerin cumhuru ise, develerin su ke­narındaki yatak yerlerinde namaz kılmanın mekruh olduğunu söy­lemişlerdir. Burada şunu da eklemek lâzımdır: Hadiste kullanılan "merâbid" ve bilhassa "a'tân" kelimeleri, her ne kadar söz konusu hayvanların "su kenarındaki yatak yerleri"ni ifade ediyorlarsa da, öyle anlaşılıyor ki, bütün alimler, bu hükümlerin bu hayvanların bütün yatak yerleri için geçerli olduğunu kabul etmişlerdir.

Bu yasak ve müsâadelerin "ta'abbüdî" olduğunu söyleyenler var­dır. Bununla beraber, Şer'î emir ve yasakların hikmetlerini araş­tırmakta da bir mahzur yoktur. Nitekim bir çok alim, bu yasak ve müsâadelerin bir hikmetini şöyle açıklamışlardır:

"Develer sert, kindar, bu sebeple de korkutucu hayvanlar oldukları için onların yatak yerlerinde namaz kılmak, namazın huzur ve huşûunu bozar. Bu sebeple oralarda namaz kılmak yasaklanmıştır. Koyun ve keçiler böyle olmadıkları için onların yatak yerlerinde ve ağıllarında namaz kılmaya müsâade edilmiştir. Bu yasak ve müsâadelerin başka bir hikmeti, söz konusu yerlerin temizliği ile alâkalı olabilir. Allahu a'lem."[365]

 

 

113. Kim Allah İçin Bir Mescid Yaparsa

 

1399. “Bize Ebû Asım, Abdulhamid b. Ca'fer'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Babam, Mahmûd b. Lebîd'den (naklen) rivayet etti ki:”

Hz. Osman, (Hz. Peygamber'in) Mescidi'ni (ge­nişletmek için ilâveler yapıp yeniden) inşa etmek istediğinde halk bunu hoş karşılamamıştı. Bunun üzerine O şöyle demişti:

“Ben Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:”

"Kim Allah (rızası) için bir mescid (cami) inşa ederse, Allah da onun için Cennet'te aynısını inşa eder.”[366]

 

114. Mescide Girdiğinde İki Rekât Namaz Kılmak

 

1400. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Malik Enes ve Fuleyh b. Süleyman, Amir b. Abdillah  İbni'z-Zübeyr'den, (O) Amr b.Süleym'den, (O da) Ebû Katâde'den (naklen) rivayet ettiler ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu:”

"Biriniz mescide (camiye) geldiği vakit, oturmadan önce iki rekât namaz kılsın."[367]

 

115. Mescide Giriş Esnasında Söylenilecek Söz

 

1401. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Muhammed, Rebîa b. Ebî Abdirrahman'dan, (O da) Abdulmelik b. Sa'îd b. Süveyd'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Ebû Humeyd'i -veya Ebû Useyd el-Ensârî'yi-, şöyle derken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Biriniz Mescid'e (camiye) girdiği vakit, Peygamber'e (salâtü) selâm getirsin, sonra da; "Allahumme'fteh Lî Ebvâbe Rahmetik: Allahım! Bana rahmetinin kapılarını aç" desin. (Camiden) çık­tığı vakit ise, "Allahumme înni Es'elüke Min Fadlik: Allahım! Ger­çekten ben senden, senin fazlından (nasîbler, helâl rızıklar) isterim" desin.[368]

 

116. Mescide Tükürmenin Mekrûhluğu

 

1402. “Bize Hâşim İbnu'l-Kasım rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip dedi ki, Katâde'ye; "Enes'i, Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen):”

"Mescide tükürmek günâhtır" derken işittin mi?" dedim de O, şu karşılığı verdi:

"Evet, (işittim. Tükürme'nin) keffâreti ise (tükrüğü, toprağa) gömmektir."[369]

1403. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Humeyd, Enes'ten (naklen) haber verdi ki, Rasûlullah (Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Şüphe yok ki, kul, namaz kıldığı zaman ancak Rabb'ine niyazda bulunur -veya "Rabb'i, onunla kıble arasındadır"-. Bundan dolayı biriniz tükürdüğü zaman sol tarafına veya ayağının altına tükürsün yahut şöyle yapsın." -(Hz. Peygamber bunu buyururken) elbisesine tükürmüş ve O'nun bir ta­rafını (diğer) tarafla ovmuştu.[370]

1404. “Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Bir ara Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir konuşma yapıyordu. Der­ken mescidin kıblesinde sümük (veya tükürük) görüverdi. Bunun üzerine mesciddekilere öfkelendi ve şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki Allah'ın (kıblesi), biriniz namazında olduğunda onun (yüzünün) tarafındadır. Binaenaleyh (kıbleye) sakın tükürmesin -veya sakın sümkürmesin!-" buyurdu. (Hz. Peygamber) sonra emretti de o (sümük veya tükrüğün) yeri kazıldı -veya "emretti de (sümük ve tükürük ka­zınıp yeri) bulaştırıldı-. Hammâd dedi ki, “(İbn Ömer'in ancak; "(yeri) za'ferânla (bulaştırıldı, yani yerine za'ferân sürüldü.)" dediğini bi­liyorum.”[371]

1405. “Bize Süleyman b. Davûd rivayet edip (dedi ki), bize İbrahim b. Sa'd, ez-Zührî'den, (O da) Humeyd b. Abdirrahman'dan (naklen) rivayet etti ki, Ebû Sa'id ile Ebû Hureyre O'na haber vermişler ki:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) mescidin duvarında tükürük görmüş. Bunun üze­rine bir çakıl alarak onu kazıyıp yok etmiş, sonra da şöyle buyurmuş:

"Biriniz tükürdüğünde (veya sümkürdüğünde) ne yüzünü (döndüğü) tarafa, ne de sağ tarafına sakın tükürmesin (veya "sümkürmesin"), sol tarafına veya ayağının altına tükürsün."[372]

 

117. Mescidde Uyumak

 

1406. “Bize Sa'id İbnu'l-Muğire rivayet edip (dedi ki), bize Mu'temir, Davûd b. Ebî Hind'den, (O) Ebû Harb b. Ebi'l-Esved ed-Düelî'den, (O) amcasından, (O da) Ebû Zerr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“(Bir gün) ben mescidde uyuyorken Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanıma geldi ve bana aya­ğıyla vurup;

"Seni burada uyurken mi görüyorum?" buyurdu. Ben de;

"Ya Nebiyyallah! Bana gözlerim galip gelmiş, (uyuya kalmışım!)" dedim.”[373]

1407. “Bize Musa b. Halid, Ebû İshak el-Fezârî'den, (O) Ubeydullah b. Ömer'den, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi;”

(Bir zamanlar) Mescid'de ge­celiyordum. (O zaman) evli değildim. Derken rüyada gördüm ki, sanki ben, içinde asılı adamlar bulunan bir kuyuya götürülmüşüm de (orada benim için);

"onu sağ tarafa götürün!" denilmiş. Sonra ben bu rüyayı Hz. Hafsa'ya zikrettim ve

"onu Rasûlullah'a (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) anlat!" dedim. O da O'na anlatmış. O;

"bunu kim gör­müş?" buyurmuş. O da; "İbn Ömer (görmüş.)" demiş. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:

"Ne güzel delikanlı -veya "ne güzel adam!" buyurmuş.-. Keşke gecenin bir kıs­mında (kalkıp) namaz kılmayı âdet edinse!."

(İbn Ömer) dedi ki, “ben (o zamanlar) uyuduğumda, sabah olun­caya kadar kalkmazdım.” (Nâfı') dedi ki, ondan sonra İbn Ömer gece (kalkıp) namaz kılmayı âdet edindi.[374]

 

Açıklama

 

Bu iki Hadis arasında zahiri bir zıtlık vardır. Birinci Hadisten, Ebû Zerr'in -Allah O'ndan razı olsun!- mescidde uyumasını Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tasvip etmediği anlaşılmakta iken, ikinci hadiste İbn Ömer'in -Allah O'ndan razı olsun!- bekâr iken mescidde gecelediği görülmektedir. Aynı şekilde mescidde, bir za­manlar İbn Ömer'in de aralarında bulunduğu Ashab-ı Suffa ve Me­dine'ye gelen misafirler de kalmaktaydılar. Hz. Osman (r.a.) ile Hz. Ali'nin (r.a.) mescidde uyuduklarını belirten haberler de vardır. Hatta Sahâbi Sümâme b. Üsâl'in (r.a.), müslüman olmadan önce bile mescidde gecelediği nakledilmektedir. Şu halde Ebû Zerr (r.a.) ile ilgili haberde, O'nun o anda başka bir yerde bulması gerektiği, yap­ması gereken bir işinin olması gibi özel bir durum sözkonusu ol­malıdır. Bununla beraber Malik (rh.a.) ve Ahmed (rh.a.), şehirde evi olan kimselerin camide gecelemelerinin veya öğle uykusuna yatmalarının mekruh olduğunu söylemişlerdir. Şafîîlere göre ise, namaz kılanların yerini daraltmamak ve karışıklığa meydan vermemek şar­tıyla, camide uyumak, mutlak olarak mekruh değildir.[375]

 

118. Mescidde Bağırarak Kayıp Eşya Arayıp Soruşturmaktan Ve Alış-Veriş Yapmaktan Men'

 

1408. “Bize el-Hasan b. Ebî Yezîd el-Kûfî haber verip (dedi ki), bize Abdulazîz b. Muhammed rivayet edip (dedi ki), bana Yezîd b. Husayfa, Muhammed b. Abdirrahman b. Sevbân'dan, (O) babasından, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, Rasûluüah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Mescidde (camide) bir şey satan veya satın alan bir kimse gör­düğünüz vakit; "Allah ticaretini kazançlı kılmasın!" deyin. Onda ba­ğırarak kayıp eşya arayıp soruşturan bir kimse gördüğünüzde ise; "Allah onu sana geri çevirmesin!" deyin."[376]

 

119. Mescidde Silâh Taşımaktan Men'

 

1409. “Bize Muhammed İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne rivayet edip dedi ki:”

Amr b. Dinara; "Câbir b. Abdillah'ı;

"Bir adam ok taşırken uğramıştı da, Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona;

"Onların temrenlerini, (demir uçlarını) tut!" buyurmuştu, derken işittin mi?" dedim. O da;

"Evet, (işittim)" dedi.[377]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) okların demir uç­larının tutulması emri bu rivayette, cami kaydı olmaksızın mutlak olarak gelmiştir. Bu Hadisin diğer rivayetlerinde olayın camide geç­tiği belirtilmektedir. Hadis, silâh taşırken gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasının gereğine işaret etmketedir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu önlemlerin alınmaması halinde, bir kaza sonucu herhangi bir kimsenin yaralanmasından veya zarar gör­mesinden endişe ettiği için, önlem alınmasını emretmiştir. Bu, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlara, özellikle de mü'minlere olan büyük şefkat ve merhametinin bir ifadesidir. Rahmet Peygamberi, bırakın daha büyük bir haksızlık yapılmasına, insanın bir yerinin çizilip kanamasına bile razı değildir. Burada, bilhassa yu­karıdaki rivayet göz önüne alındığında, sadece mü'minlerin dü­şünüldüğünü kesin olarak söylemek mümkün değildir. Kaldı ki, mescidde de, herhangi bir vesileyle bir gayr-ı müslimin bulunması mümkündür.

Yukarıdaki Hadis, diğer rivâyetleriyle beraber, gerekli önlemleri almak kaydıyla camilere silâh sokulabileceğini de göstermektedir.[378]

 

120. Kabirleri Mescid Edinmekten Men’

 

1410. “Bize el-Hakem b. Nâfi1 haber verip (dedi ki), bize Şu'ayb ez-Zühri'den haber verdi (ki, o şöyle demiş); Bana Ubeydullah b. Abdillah haber verdi ki, İbn Abbâs ve Hz. Aişe şöyle demişler:”

“Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (vefatına yakın ölüm meleği) indiğinde siyah bir abasını yüzüne ört­meye başlamıştı. Sıkılınca da onu yüzünden açmaktaydı. İşte o, bu halde iken, (yahûdi ve hıristiyanların) yaptıklarının benzerinden sa­kındırmak üzere şöyle buyurmuştu:”

“Allah'ın laneti yahûdi ve hıristiyanların üzerine olsun! (Zira) onlar, peygamberlerinin ka­birlerini kendilerine mescid edindiler.”[379]

 

121. Mescide Çıkıldığında Parmakları Birbirine Kenetlemekten Men'

 

1411. “Bize Osman b. Ömer rivayet edip (dedi ki), bize Davûd b. Kays el-Ferrâ’, Sa'd b. İshak'dan, (O da) Ebû Sümâme el-Hannât'dan (naklen) haber verdi ki, o şöyle dedi:

“Ka'b b. Ucre bana, parmaklarımı birbirine kenetlemiş olduğum bir halde iken Balât'da[380] kavuştu da şöyle dedi:”

“Muhakkakki Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

“Biriniz abdest aldığı, sonra da, namaza (gitmeyi) kasdederek dışarı çıktığı zaman parmaklarını birbirine kenetlemesin!”[381]

1412. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Muhammed b. Aclân'dan, (O) el-Makburi'den, (O da) Ka'b b. Ucre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûhıllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Abdest alıp da mescide yöneldiğin vakit, sakın parmaklarını birbirine kenetleme! Çünkü sen (artık) namazda (sayılırsın)."[382]

1413. “Bize el-Heysem b. Cemil, Muhammed b. Müslim'den, (O) İsmail b. Umeyye'den, (O) el-Makburi'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim abdest alır, sonra da, namaza (gitmeyi) murâd ederek dışarı çıkarsa, o, evine dönünceye kadar namazda (sayılır). Binaenaleyh şöyle yapmayın -o (bu­nunla), parmakları birbirine kenetlemeyi kastediyor-."[383]

 

Açıklama

 

Bu Hadisler namazda veya namaza giderken ellerin parmaklarını birbirine kenetlemenin yani "teşbîk'in yasaklanmış olduğunu gös­termektedirler. Bunun için Hanefilerle Hanbeliler, bu hallerde teşbîkin mekruh olduğunu söylemişlerdir. Maliki ve Şafîîlere göre ise, teşbîk sadece namazda mekruhtur. Teşbikin yasaklanma sebebi, bir Hadiste[384] bu hareketin "şeytandan olduğu" şeklinde açık­lanmıştır. Bu açıklama, bu hareketin kötülüğünü gösterir. Nitekim birçok Hadiste bir şeyin kötülüğü bu şekilde yani onun "şeytandan olma"sıyla ifade edilmiştir. Çünkü kötü ve azgın olan şeytan, kö­tülüğün ve azgınlığın sembolü olmuştur. Bu hareketin kötü sa­yılmasının hikmeti ise, onun bazı gayr-ı müslimlerin dua şekilleri ol­ması veya yasaklanmış olan tefrika ve  kargaşayı  ifade  etmesi olabilir.[385]

 

122. Namazı Beklemek Üzere Mescidde Oturanın Fazileti

 

1414. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Melekler, bir kula, kalkıp (git­meksizin) veya abdestini bozmaksızın namaz kıldığı namazgahında (oturmaya) devam ettiği sürece; "Ya Allah, onu bağışla! Ya Allah ona merhamet et!" diyerek hayır dua etmeyi sürdürürler."[386]

 

123. Mescidleri Süslemek Hakkında

 

1415. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Se­leme rivayet edip (dedi ki), bize Eyyûb, Ebû Kılâbe'den, (O) Enes b. Malik'ten, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"İn­sanlar mescidlerde (veya "mescidler hakkında") birbirlerine karşı övünmedikçe Kıyamet kopmayacakdır."[387]

 

Açıklama

 

Bu Hadisi iki şekilde, yani mescidlerde (camilerde) oturup her­hangi bir konuda karşılıklı övünme veya cami yapma ve süsleme hu­susunda karşılıklı övünme şeklinde anlamak mümkündür. Dârimi (rh.a.) ve İbn Mâce (rh.a.), bu Hadise koydukları başlıklardan an­laşıldığına göre Hadisi ikinci mânâda anlamışlardır. Bu iki anlayışın ortak noktası, özden uzaklaşılarak, din ve ümmete faydası ol­mayacak şeylerin söz konusu edilip karşılıklı övünmeye girileceğidir. "...Kıyamet kopmayacaktır" cümlesi, böyle bir durumun istikbalde, Kıyametten önce mutlaka vukubulacağına işaret etmektedir. Bu Ha­disin Nesâideki rivayetinde bu durumun Kıyamet alâmetlerinden ("eşrafından) olduğu belirtilmektedir. Bundan dolayı bu karşılıklı övünmenin toplumda kargaşaya sebep olacağı, sonunda da, Allah'ın (Celle Celaluhu) bildiği bir kesafete ulaşınca, en büyük kargaşa ola­cak olan Kıyametin bir alâmeti, habercisi olacağı söylenebilir. Allahu a'lem.

Bu ve konuyla ilgili diğer Hadislere dayanılarak camileri süs­lemenin mekruh olduğu söylenmiştir. İbn Hacer (rh.a.), camileri süs­lemenin, bu, namaz kılanları oyalayıp kalblerini meşgul ettiğinde ve bunun, karşılıklı övünme maksadıyla yapıldığında mekruh ol­duğunu, camilerin binasını sağlamlaştırma gayesiyle yapıldığında mekruh olmadığını açıklamıştır. Ayni (rh.a.) de, Hanefi'lere göre ca­mileri nakışlama ve süslemenin mekruh olduğunu, bunları vakıf mallarından yapmanın caiz olmadığını bildirmektedir. Bir kimse vakıf malından bunları yaparsa, yapılan masraf kendisine ödetilir. Ebû Hanife (rh.a.) ise, masrafı devlet hazinesinden karşılanmamak şartıyla, camilerin şanını yüceltmek için onları tezyin etmenin mekruh olmadığını söylemiştir.[388]

 

124. Bir Sütreye Doğru Namaz Kılmak

 

1416. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, el-Hakem b. Uteybe'den, şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ebû Cuhayfe'yi, şöyle derken işittim:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellenı) (bir gün) öğle sıcağında Bathâ'ya[389] çıktı ve önünde bir "harbe" (kısa mızrak) olduğu halde öğleyi iki rekât, ikindiyi de iki rekât olarak kıldı. (Bu esnada) kadınlarla binek hayvanları önünden geçiyorlardı.”[390]

1417. “Bize Musedded haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'id, Ubeydullahtan, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (nak­len) rivayet etti ki”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için, kendisine doğru namaz kılmak üzere, harbe (yere) dikilirdi.[391]

 

Açıklama

 

"Sütre", "perdelenilecek şey" demektir. Burada, namaz kılanın önüne koyduğu veya diktiği harbe, sopa, sandalye vb. şey söz-konusudur. Namaz kılanın sütre edinmesi; Şafiî ve Hanbelilere göre sünnet, Hanefi ve Malikilere göre mendûbtur. Sütre edinmenin hik­meti ise, namaz kılanın, sütrenin gerisine bakmasına ve namaz kı­lanla sütre arasından birinin geçmesine mâni olmaktır. Böylece namaz kılanın, bakış alam daraldığı için dikkati dağılmaz, huşu ve huzuru bozulmaz. Aynı zamanda, sütrenin gerisinden geçilmesine imkân verilerek gelip geçenlerin sahası daraltılmamış olur. Namaz kılanın "kıble"si olan bir sütre edinmenin bir hikmeti de, kul ile kıble arasında olan "huzûr-u ilâhi"ye yakınlığın sağlanması ve aralarına bir şeyin girmesine mani olunmasıdır.[392]

 

125. Namaz Kılanın Sütreye Yaklaşması Hakkında

 

1418. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bine Malik, Zeyd b. Eslem'den, (O) Abdurrahman b. Ebî Sa'id'den, (O da) Ebû Sa'id el-Hudri'den (naklen) rivayet etti ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Biriniz namaz kılmakta iken hiç kimsenin önünden geçmesine izin vermesin. Şayet dinlemez (ve geçmek için ısrar ederse), onunla vuruşsun. Çünkü o ancak bir şeytândır."[393]

 

 

126. Deveye Doğru Namaz Kılmak

 

1419. “Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek ve Abdullah b. Sa'îd Ebû Hâlid el-Ahmer'den, (O) Ubeydullah'tan, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdiler ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) deveyi (kendisine sütre edinerek ona) doğru namaz kılardı.”[394]

 

127. Kadın, Namaz Kılanın Önünde Olabilir (mi)?

 

 

1420. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Ukayl, İbn Şihâb'dan rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Urve İbnu'z-Zübeyr rivayet etti ki; Hz. Aişe O'na haber vermiş ki;”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kendisi O'nunla kıble arasında, kocasının (yani Hz. Peygamber'in) döşeğinin üzerinde, cenazenin, (namazını kılan kimsenin önünde) enine uzanışı gibi (uzanmış) olduğu halde, namaz kılarmış.[395]

 

128. Namazı Kesen Şeylerle Onu Kesmeyen Şeyler

 

1421. “Bize Ebu'l-Velid ve Haccâc haber verip dediler ki, bize Şu'be rivayet edip (dedi ki), bana Humeyd b. Hilâl haber verip dedi ki, Abdullah İbnu's-Sâmit'i, Ebû Zerr'den (nakilde bulunurken) işittim ki; O şöyle demiş:” "Adamın namazını, önün­de deve semerinin arka kaşı gibi (bir şey) olmadığında, eşek, siyah köpek ve kadın keser!" (Abdullah) dedi ki, ben;

"Peki, siyah (köpeğin) kırmızıdan, sarıdan (farklı) durumu nedir?" dedim. O şöyle cevap verdi:

“Ben (bunu), Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), senin bana sorduğun gibi sormuştum da O;

"Siyah (köpek) şeytandır," buyurmuştu.”[396]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, önüne bir sütre koymadan namaz kılan birinin önünden eşek, siyah köpek veya kadın geçmesiyle namazının "kesileceğini" göstermektedir. Alimlerin cumhuru buradaki "namazın kesilmesi"nden maksadın, namazın huşu ve huzurunun bozulması ol­duğunu söylemişlerdir. Ayrıca namaz, kul ile Rabb'i arasında bir vus­lat vesilesidir. Bir Hadiste açıklandığına göre, namaz kılınırken Allah'ın (Celle Celaluhu) varlığı, kıble ile namaz kılan kimse ara­sındadır.[397] Binaenaleyh namaz kılanla, kıblesi olan "sütre" ara­sından bir şey geçince kul ile Rabb'inin "vuslat'ı kesilmiş olur. Kul ile Rabb'i arasına böylece girmek, şeytani, yani kötü bir iştir.[398] Buna göre namaz kılanla sütresi arasından ne geçerse geçsin, bu kötü bir iştir. Yukarıda üç şeyin zikredilmesi ise, bunların mânâ âleminde namaz için daha bozucu özelliklere sahip olmalarından do­layı olabilir. Bazı alimler ise, namazın, mezkûr üç şeyle kesilmesi yani bozulması hükmünün mensûh olduğunu söylemişlerdir. Netice olarak alimlerin cumhuruna göre, namaz, namaz kılanın dışındaki bir şeyin fiili ile bozulmaz.

Ahmed b. Hanbel (rh.a.) ise, konuyla ilgili diğer haberlerin zahiri mânâlarına dayanarak, siyah köpeğin namazı bozacağını, kadın ve eşeğin namazı bozup bozmayacağı hususunda ise tereddüdü bu­lunduğunu söylemiştir. Diğer taraftan Hz. Aişe'nin (r.anha), mezkûr üç şeyin namazı bozacağı haberini, kendini önünde uzanıp yatmış ol­duğu halde Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldığını söyleyerek şiddetle reddettiği nakledilir.[399] Bu durumda ise şu hususları düşünmek mümkündür: Hz. Aişe'nin (r.anha) bu haberinden hareketle yukarıdaki Hadiste yabancı kadının sözkonusu olduğu söylenebilir. Yukarıdaki Hadis mânâ ile rivayet edilmiş, Hz. Aişe r.anha) de, namaz kılanla sütresi arasından geçen şeylerin hükmünün üç şeyle sınırlandırılmasına ve kadınların hayvanlarla bir arada zikredilmesine karşı çıkmış olabilir. Yani demek istemiş olabilir ki, "bu hususta her şeyin hükmü aynıdır. Siz niçin sadece iki hayvanla birlikte kadını zikrediyorsunuz?" Allahu a'lem.[400]

 

129. Namazı (Namaz Kılanın Fi'li Dışında) Hiç Bir Şey Kesmez

 

1422. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize İbn Uyey-ne, ez-Zühri'den, (O) Ubeydullah b. Abdillah'tan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ben, el-Fazl ile Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mina'da -veya Arafat’da- namaz kıldırmakta iken geldim -yani, bir dişi eşek üzerinde (geldim)- ve safın birini geçtim. Sonra ondan indim ve onu otlamaya bıraktım. Ben de safa girdim, (cemaatle namaza durdum).”[401]

 

130. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Mekrûhluğu

 

1423. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Ibn Uyeyne, Salim Ebu'n-Nadr'dan, (O da) Busr b. Sa'id'den (nak­len) haber verdi ki, O şöyle dedi: Ebû Cuheym el-Ensari beni, Zeyd b. Hâlid el-Cuheni'ye, O'na, namaz kılanın önünden geçen kimse hakkında Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne duyduğunu sormam için göndermişti. (Ben de gidip sormuştum) da O şöyle demişti:”

Muhakkak ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) şöyle buyurdu:

"Birinizin kırk (yıl veya kırk ay yahut kırk gün) ayakta dikilip (namazın bitmesini beklemesi), namaz kılanın önün­den geçmesinden daha hayırlıdır." (İbn Uyeyne) dedi ki,

"Artık bil­miyorum, (Hz. Peygamber, kırk) yıl mı yahut (kırk) ay mı veya (kırk) gün mü (buyurmuştu). "[402]

1424. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verip (ded ki) bize Malik, Ömer b. Ubeydillah b. Ma'mer'in âzâdlısı Ebu'n-Nadr'dan rivayet etti ki, Busr b. Sa'id O'na haber vermiş ki:”

Zeyd b. Halid el-Cuhenî kendisini namaz kılanın önünden geçen kimse hakkında Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne bu­yururken işittiğini sormak üzere Ebû Cuheym'e göndermişti. (O da gidip sormuştu) da Ebû Cuheym şöyle demişti:

“Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Namaz kılanın önünden geçen kimse bu hususta üzerine (almış olduğu günâhı) bilseydi, kırk (gün veya kırk ay yahut kırk yıl) durması, kendisi için onun önünden geçmesinden daha hayırlı olduğunu (anlardı)". Ebu'n-Nadr dedi ki;

"bilmiyorum, (Busr, rivayetinde) kırk gün mü, yahut (kırk) ay mı, veya (kırk) yıl mı (demişti)."[403]

 

Açıklama

 

Bu iki rivayet arasında ihtilâf vardır. Çünkü birinci rivayete göre Busr'u gönderen Ebû Cuheym (r.a.), ikinci rivayete göre ise Zeyd'dir (r.a.). Yahya b. Ma'in, ikinci rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. İbnu'l-Kattân ise bu rivayetlerde bir hatanın olduğunun kesin olarak söylenemeyeceğini açıklamıştır. Zira ikisi de Sahâbi olan Zeyd (r.a.) ile Ebû Cuheym'in (r.a.), mezkûr konuda Hz. Peygamberden (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) duydukları şeyleri pekiştirmek için Busr'u (r.a.) birbirlerine göndermiş olmaları mümkündür.[404]

 

 

131. Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) Mescidinde Namaz Kılmanın Fazileti

 

1425. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize Eflah -ki O, İbn Humeyd'dir- rivayet edip (dedi ki), bana Ebû Bekr b. Muhammed rivayet edip (dedi ki, bana Süleyman el-Ağarr rivayet edip dedi ki, ben Ebu Hureyre'yi şöyle der­ken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle bu­yurdu:”

"Şu Mescidimde (kılınan) bir namaz, Mescid-i Haram hariç, onun dışındaki mescidlerde (kılınan) bin namaz gibidir."[405]

1426. “Bize Musedded haber verip (dedi ki), bize Bişr İbnu'l-Fadl rivayet edip (dedi ki), bize Ubeydullah, Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Şu Mesidîmde (kılınan) bir namaz, Mescid-i Haram hariç, onun dı­şındakilerde (kılınan) bin namazdan daha faziletlidir."[406]

1427. “Bize Haccâc b. Minhâl rivayet edip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, Sa'id İbnu'l-Museyyeb'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:” "Şu Mescidimde (kılınan) bir namaz, Mescid-i Haram hariç, onun dışındakilerde (kılınan) bin na­mazdan daha faziletlidir."[407]

 

132. Deve Palanları Sadece Üç Mescide (Gitmek İçin) Bağlanır

 

1428. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebu Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Deve palanları sadece üç mes­cide, yani Kabe'ye, benim şu Mescidime ve Mescid-i Aksa'ya (gitmek için) bağlanır, (içlerinde ibadet yapmak maksadıyla sadece bu mes-cidlere yolculuk yapılır)."[408]

 

Açıklama

 

Mekke'deki Mescid-i Haram (Kâ'be), Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'deki Mescidi (Mescid-i Nebevi) ve Kudüs'teki Mescid-i Aksa, dünyadaki diğer bütün mescidlerden (ca­milerden) daha faziletli olup, dinin şeâirinden (nişanlarından) sa­yılan üç büyük mesciddir. Bunların üstünlüklerine Kur'an-ı Kerim'de işaretler vardır. Kâ'be, insanlar için kurulan ilk evdir. O mübarektir ve âlemlere hidayet kaynağıdır.[409] Mescid-i Nebevî, ilk günden takva üzerine kurulmuştur.[410]Yüce Allah bir gece kulu (Hz. Peygamber'i) Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli kıldığı Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür.[411] Her üçü de Peygamberler eliyle kurulmuş olan bu mescidleri ziyaret etmek, bu Peygamberleri, dolayısıyla İslâm büyüklerini onların, Allah'ın (Celle Celaluhu) adını yüceltme uğrunda yaptıkları faaliyetlerini, verdikleri mücâdeleleri hatırlatır ve canlı tutar. Bu suretle bunların devamı ile bu yerlerin imar edil­mesi sağlanmış olur. Bu üç mescidin faziletlerinin hikmeti bu gibi hususlardır.

Bu üç mescidin dışındaki bütün mescidler (camiler) faziletçe eşit olup, bunların herhangi birine, fazla sevap kazanmak maksadıyla gitmek yasaklanmıştır. Çünkü bu durum, dinin şeâirinin ka­rışmasına sebep olur.[412]Mezkûr üç mescidin dışındaki mescidlere belki ziyaret etmek, ilim öğrenmek gibi gayelerle gidilebilir.[413]

 

133. Mescidlere Karanlıklarda Gitmenin Fazileti

 

1429. “Bize Zekeriyya b. Adiyy, Ubeydullah b. Amr'dan, (O) Zeyd b. Uneyse'den, (O) Cunâde'den, (O) Mekhûl'den, (O) Ebû İdris'ten, (O) Ebu'd-Derdâ'dan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Kim gece karanlığında namaza (gitmek için) yürürse, Allah ona Kıyamet gününde bir nur verir."[414]

 

134. Namazda Yüzü Sağa Sola Çevirmenin Mekrûhluğu

 

1430. “Bize Abdullah b. Salih rivayet edip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Yûnus, İbn Şihâb'dan, şöyle dediğini rivayet etti: Ebu'l-Ahvas'ı, ibnu'l-Museyyeb'den (nak­len) rivayet ederken işittim ki, Ebû Zerr şöyle demiş: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Allah (rahmet ve mağfireti ile), (namazda) yüzünü sağa sola çevirmediği sü­rece kula yönelik olmaya devam eder. (Kul) yüzünü çevirince, (Allah da rahmet ve mağfiretini) ondan çevirir."[415]

 

135. Hangi Namaz Daha Faziletlidir?

 

1431. “Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki), bize Haccâc b. Muhammed rivayet edip dedi ki, İbn Cureyc şöyle dedi: Bana Osman b. Ebî Süleyman, Ali el-Ezdîden, (O) Ubeyd b. Umeyr el-Leysî'den, (O da) Abdullah b. Hubşî'den (naklen) haber verdi ki:” Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);

"Hangi ameller daha faziletlidir?" diye sorulmuş, O da;

"Allah'a sek­siz iman, ganimetinde hainlik yapılmamış olan cihâd ve riyâ-günâh karışmamış makbul hacc!" buyurmuş.

"Peki, denmiş, hangi namaz daha faziletlidir?"

"Kıyamı uzun olan (namaz!)" buyurmuş. Bundan sonra;

"Peki hangi sadaka daha faziletlidir? Denmiş.

"Malı az olanın gücüne göre verdiği (sadaka!)" buyurmuş.

"Peki, denmiş, hangi hicret daha faziletlidir?"

"Allah'ın sana haram kıldığı şeylerden hicret etmen, (bunları terk etmen!)" buyurmuş.

"Peki, hangi cihad daha fa­ziletlidir?" denmiş.

"Müşriklerle malıyla, canıyla cihad edenin (ci­hadı!)" buyurmuş.

"Ya hangi ölüm daha şereflidir?" denmiş.

"Atı öl­dürülen, kendi kanı da akıtılan (böylece canıyla ve malıyla Allah yolunda cihad ederken ölen) kimsenin (ölümü!)" buyurmuş.[416]

 

Açıklama

 

Bu Hadiste bir kaç konuda en üstün hareket ve durumlar söz-konusu edilmektedir. Önce şunu kaydetmek lâzımdır ki, "en üs­tünlük" izafî bir şeydir, zamana ve muhataba göre değişebilir. Bir za­manda, bir yerde yapılacak veya bir şahsın yapacağı en üstün iş başka, diğer bir zaman ve yerde yapılacak yahut diğer bir şahsın ya­pacağı en üstün, en mühim iş başka olabilir. Bazı sahih Hadislerde bir konuda en faziletli iş olarak değişik şeylerin zikredilmiş ol­masının bir sebebi bu husustur.

Bu Hadiste açıklandığı üzere en faziletli amel her şeyin başı olan, Allah'a (Celle Celaluhu) şeksiz-şüphesiz iman, ganimetine hainlik ve hile karıştırılmamış, yani mal kaygusu ile yapılmamış, bununla be­raber hisseye düşen ganimete de razı olunan cihad ve başından so­nuna kadar her türlü günahtan, riya ve gösterişten uzak, kabule şâyân hacc'dır. Burada esas olan, kesin bir imandan sonra amellerin Allah (Celle Celaluhu) rızası için, O'nun emrine uygun olarak ya­pılmasıdır.

En faziletli namaz ise, kıraati uzatmak suretiyle kıyamı uzun ya­pılan namazdır. Hanefi ve Şafiî alimler bu Hadise dayanarak nafile namazlarda kıyamı uzatmanın, çok rekât kılmaktan daha faziletli ol­duğunu söylemişlerdir.

Sadakanın en faziletlisi ise, malı az olan birinin, yani gönlü zen­gin bir fakirin imkânı ölçüsünde verdiği sadakadır.

Müşrik, Allah'a (Celle Celaluhu) ortak koşmakla en büyük zulmü yapar. Bu zulüm, her çeşit zulmün başıdır. Binaenaleyh müşriklere karşı, can ve mal ortaya konularak, sözlü, yazılı, bedeni her türde ya­pılacak cihad, en faziletli cihaddır. Allah'ın (Celle Celaluhu) adım yü­celtmek, rızasını kazanmak için cihad yapıp bu uğurda kanını akıt­mak, malını feda etmek ve ölmek ise, ölümlerin en şereflisi ve en güzelidir.[417]

 

136. Sabah Namazı İle İkindi Namazının Fazileti

 

1432. “Bize Affân rivayet edip (dedi ki), bize Hemmâm, Ebû Cemre'den, (O) Ebû Bekr b. Ebî Musa'dan, (O da) babasından (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellenı) şöyle buyurdu:”

"Kim iki serin (namazı) kılarsa Cennet'e girer."[418]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi'ye);

"İki serin, nedir?" denildi. O da;

"Sabah ve ikindi (namazlarıdır)" karşılığını verdi.[419]

1433. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Sü­leyman b. Bilâl, ibrahim b. Ebî Esîd'den, (O) dedesinden, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Sabah namazını kılan kimse, Allah'ın himayesi altındadır. Artık Allah'ın, himayesi altına aldığı kimse hakkındaki teminatını yok etmeyin, ikindi namazını kılan da Allah'ın himayesi altındadır. Artık, Allah'ın, himayesi al­tına aldığı kimse hakkındaki te'minatını yok etmeyin.”[420]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"(Bir kimseye) güvenildiğinde, sözünü yerine getirmediği zaman o, sözünde durmamış ("ğadere") ve ahdini bozmuş, vefasızlık yapmıştır ("ahfere"). "[421]

 

Açıklama

 

Bu Hadisin, dipnotunda zikredilen şâhidlerinde ikindi na­mazından hiç bahsedilmemektedir. Bu Hadis, sabah namazı ile ikin­di namazını kılan bir kimsenin, Allah'ın (Celle Celaluhu) himayesi, te'minatı altında olduğunu göstermektedir. Müslüman, Allah'ın (Celle Celaluhu) himayesine aldığı bir kimseye herhangi bir hak­sızlık yapmakla Allah'ın (Celle Celaluhu) bu himaye ve güvencesini bozmamalı, yok etmemelidir. Aksi halde yüce Allah (Celle Celaluhu), onu yakalayacak ve tepetaklak Cehennem'e atmakla ce­zalandıracaktır.

Yukarıdaki Hadisin tercümesi şöyle de yapılabilir: "Kim sabah na­mazını kılarsa o, Allah'ın himayesindedir. Artık, himayesindeki kimse hakkında Allah'a karşı sözünüzde durmamazlık etmeyin..."[422]

 

137. Namazda Küçük Ve Büyük Abdestin Sıkıştırmasından Men'

 

1434. “Bize Muhammed b. Künâse, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O) Abdullah İbnu'l-Erkam'dan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Namaz vakti geldiği, kişi de helaya (gitmek) istediğinde önce helaya gitsin."[423]

 

138. Namazda Elleri Böğrüne Koymaktan Men'

 

1435. “Bize Abdullah b. Sa'id rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Halid, Hişâm'dan, (O) İbn Sirin'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kişinin, ellerini böğrüne koyarak namaz kılmasını yasakladı.”[424]

 

Açıklama

 

Elleri böğrüne koyarak ("ihtisar") namaz kılmanın ya­saklanmasının hikmeti olarak; yahûdilerin bunu çok yapması, bunun bir kibir belirtisi olması gibi değişik şeyler söylenmiştir. Namazda "ihtisar" yapmak Ebû Hanife (rh.a.), Mâlik (rh.a.) ve Şafiî'ye (rh.a.) göre mekruhtur.[425]

 

139. Yatsıdan Önce Uyumanın, Ondan Sonra Konuşmanın Menedilmesi

 

1436. “Bize Hafs b. Ömer el-Havzî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Seyyar Ebu'l-Minhâl er-Riyâhî'den, (O da) Ebû Berze'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yatsıdan önce uyumayı, ondan sonra da konuşmayı kerih görürdü.”[426]

 

140. Müşrikin Mescid-i Harama Girmesinin Yasaklanması

 

1437. “Bize Bişr b. Sabit el-Bezzâr haber verip (dedi ki), bize Şu'be, el-Muğire'den, (O) eş-Şa'bî'den, (O) el-Muharrer b. Ebî Hureyre'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ali'yi (h. 9. yılın hac mevsiminde bazı hükümleri ilân etmek göreviyle Mekke'ye) gönderdiğinde ben O'nunla beraberdim. O, sesi boğuklaşıncaya kadar şu dört şeyi bağırarak söylemişti:”

"İyi bilin, gerçek şu ki, Cennet'e sa­dece mü'min kimse ("nefis") girecektir. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik kesinlikle haccetmeyecekdir. Hiçbir çıplak kimse Kabe'yi tavaf et-meyecekdir. Kiminle Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ara­sında bir antlaşma varsa, [onun antlaşması, müddetine kadar ge­çerlidir. Müddeti olmayan antlaşmanın[427] süresi ise dört aya kadardır. Dört (ay) geçince, artık, şüphe yok ki, Allah ve Rasûlü müş­riklerden uzaktır. "[428]

 

141. Çocuk Namaz Kılmakla Ne Zaman Emrolunur?

 

1438. “Bize Abdullah İbnu'z-Zübeyr el-Humeydi haber verip (dedi ki), bize Harmele b. Abdilaziz İbni'r-Rebî' b. Sebre b. Ma'bed el-Cuhenî rivayet edip (dedi ki), bana amcam Abdulmelik İbnu'r-Rebî' b. Sebre, babasından, (O da) de­desinden (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Çocuğa, yedi ya­şında iken namazı öğretin. Onu, on yaşında iken, (namaz kılmaması) yüzünden dövün. "[429]

 

Açıklama

 

Namaz, kadın-erkek her müslümana bulûğa erdiklerinde farz olur. Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), çocukların veli­lerine bu emirleri, çocukları namaza alıştırmakla alâkalıdır. Hadisin bazı rivayetlerinde "...öğretin" yerine, "...emredin" buyrulmuştur. Bu emirlerden dolayı, namaz bilgilerinin, ücretle de olsa çocuğa öğre­tilmesi, on yaşına geldiği zaman da kılmadığı takdirde çocuğun buna zorlanması, velisinin üzerine vacibdir. Çocuğa namaz bilgilerinin öğ­retilmesi ve onu namaza alıştırma vazifesi, çocuğun temyiz çağına girmesiyle başlar. Bu çağ, çocuktan çocuğa değişse de, genellikle yedi yaşlarında başladığı için bu Hadiste yedi yaş zikredilmiştir. Namaz bilgilerinin öğretilmesinin ücretle olması halinde ücret, varsa çocu­ğun malından, yoksa babanın, onun da yoksa annenin malından veri­lir. Çocuk, sevgiyle namaza alıştırma döneminin sonlarına yaklaştığı halde namaz kılmazsa, kılması için korkutma ve zora başvurmaya gi­dilir ve hafifçe dövülür. Bu dövmede çocuğun yüzüne vurulamaz. Ço­cuğun sağlığına zarar vermeyecek şekilde diğer yerlerine, sert ci­simler kullanmaksızm vurulur. Bu vuruşlar da üç darbeyi geçmemelidir. Bu dövmenin maksat ve sınırını aşmamasına, çocuğun namaza alışması için bir vesile olmasına dikkat edilmelidir.[430]

 

142. Hangi Vakitte Namaz Kılmak Mekruh Olur?

 

1439. “Bize Vuheyb b. Cerir haber verip (dedi ki), bize Musa b. Uleyy rivayet edip dedi ki, babamın şöyle dediğini işittim: Ben Ukbe b. Amir'in şöyle dediğini işittim:”

“Üç vakit var ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizi, onlarda namaz kıl­maktan, onlarda ölülerimizi defnetmekten menederdi: Güneş doğ­maya başladığında, yükselinceye kadar; güneş göğün tam ortasında olduğunda, (batıya) meyledinceye kadar; güneş batmaya yöneldiği vakit, batıncaya kadar.”[431]

1440. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hemmâm, Katâde'den, (O) Ebu'l-Aliye'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti kî, O şöyle dedi: Bana, içlerinden biri Ömer İbnu'l-Hattâb olan (Hakkın ve halkın) beğendiği bazı adamlar -ki, bana göre onların en beğenileni Ömer'dir- rivayet ettiler ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Sabah namazından sonra, güneş doğuncaya kadar namaz kılınmaz. İkindi namazından sonra, güneş batıncaya kadar da namaz kılınmaz.”[432]

 

143. İkindiden Sonra İki Rekât Namaz Hakkında

 

1441. “Bize Sa'id İbnur-Rebi' haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû İshak'tan, şöyle dediğini rivayet etti: El-Esved b. Yezîd ile Mesrûk'u, Hz. Aişe'den kesin olarak haber ve­rirlerken işittim ki; O, Rasûlullah'dan (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) kesin olarak haber vermiş ki;”

“O, kendi yanında hiçbir gün bu­lunmamıştı ki, şu iki rekâtı kılmış olmasın.”[433] Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"(Hz. Aişe) ikindiden sonra (iki rekât namazı) kastediyor."[434]

1442. “Bize Ferve b. Ebi'l-Mağrâ' haber verip (dedi ki), bize Ali b. Mushir, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) ikindiden sonra iki rekât (namaz kılmayı) hiç bırakmadı.”[435]

1443. “Bize Ahmed b. İsa haber verip (dedi ki), bize Abdullah b. Vehb rivayet edip (dedi ki), bana Amr İbnu'l-Haris, Bukeyr İbnu'l-Eşecc'den, (O da) İbn Abbâs'ın âzâdlısı olan Kü-reyb'den (naklen) haber verdi ki;” Abdullah b. Abbâs ve Abdurrahman İbnu'l-Ezher ile el-Misver b. Mahreme O'nu (yani Küreyb'i), Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı Hz, Aişe'ye göndermiş ve:

"O'na bizim hepimizden selâm söyle. O'na, ikindiden sonraki iki rekât (namazı) sor ve de ki, biz, senin bu iki (rekât) namazı kıldığını haber aldık. Halbuki bize, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onların (kılınmasını) menettiği (ha­beri) ulaştı!" demişler. İbn Abbâs demiş ki,

"Ben de Ömer İbnu'l-Hattâb ile beraber bu iki (rekât namazı kılmamaları) için insanları döverdim." Küreyb sözüne şöyle devam etmiş:

“Bunun üzerine ben (Hz. Aişe'nin) huzuruna girdim ve O'na, kendisinden dolayı beni gön­dermiş oldukları şeyi bildirdim. O da;

"Ümmü Seleme'ye sor!" dedi. O zaman ben, (beni gönderenlerin) yanma çıktım ve onlara (Hz. Aişe'nin) bu sözünü haber verdim. Bu sefer beni Hz. Ümmü Se­leme'ye, Hz. Aişe'ye göndermiş oldukları (meselenin) aynısı sebebiyle gönderdiler. (Ben de gittim). Hz. Ümmü Seleme de şöyle dedi:

“Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), o iki (rekâtın kılınmasını) menederken işitmiştim. Sonra O'nu, bu iki (rekât) namazı kılarken görmüştüm. Gelgelelim bunları kılması vaktine; O ikindiyi kıldırmış sonra, yanımda Haramoğullarma mensub Ensârdan bazı kadınlar varken içeri girmiş ve bu iki (rekât) namazı kılmaya başlamıştı. O zaman ben cariyeyi O'na göndermiş ve demiştim ki;”

"O'nun yanına dikil ve de ki, Ümmü Seleme şöyle diyor:

"Ya Rasûlallah! Seni, bu iki rekâtın (kılınmasını) menederken işitmemiş miydim? Halbuki (şimdi) seni, bunları kılarken görmekteyim!" Şayet O, eliyle ("Namaz kılıyorum, sus!") işareti yaparsa O'ndan geri çekil." (Hz. Ümmü Se­leme) sözüne şöyle devam etti: Cariye de (dediklerimi) yapmıştı. (Hz. Peygamber) ise eliyle işaret etmiş, o da O'ndan geri çekilmişti. Sonra (Hz. Peygamber namazını) bitirince (bana dönerek) şöyle bu­yurmuştu: "Ebû Umeyye'nin kızı! İkindiden sonra (kıldığım) iki rekâtı sordun. Durum şu ki, bana Abdulkays'lı bazı adamlar, müslüman olmak için kabilelerinden geldiler ve beni, öğleden sonraki iki rekattan alıkoydular. İşte bu iki (rekât), o iki (rekattır.)"[436]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi'ye) bu hadis soruldu da, O şöyle dedi:

"Ben, Hz. Ömer'in, Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklettiği); "ne ikindiden sonra güneş batıncaya kadar, ne de sa­bahtan sonra güneş doğuncaya kadar namaz kılınmaz"[437] hadisinin (delâlet ettiği) hükmü kabulleniyorum."[438]

 

144. Sünnet Namaz Hakkında

 

1444. “Bize Ebû Asım, Malik'ten, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdi ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), evinde öğleden önce iki rekât, öğleden sonra iki rekât, akşamdan sonra iki rekât ve (yine) evinde yatsıdan sonra iki rekât, cumadan sonra iki rekât (nafile) namaz kılardı.”[439]

1445. “Bize Haşim İbnu'l-Kâsım rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, en-Nu'mân b. Sâlim'den, şöyle dediğini rivayet etti: Amr b. Evs es-Sekafî'yi, Anbese b. Ebî Sufyân'dan, (O da), Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı Hz. Ümmü Habibe'den (naklen) rivayet ederken işittim ki, O (yani Hz. Ümmü Habibe), Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işitmiş:”

"Her gün, farzlardan başka nafile (Sünnet) ola­rak on iki rekât namaz kılan hiçbir müslüman kul yoktur ki, onun Cennet'te bir evi olmasın -veya onun için Cennet'te bir ev yapmış ol­masın!-"

Ümmü Habibe demiş ki;

"Ondan sonra artık ben onları kılmayı hiç bırakmadım." (Hadisin râvilerinden) Amr da, bunun aynısını söylemiştir. En-Nu'mân da, bunun aynısını söylemiştir.[440]

1446. “Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki), bize Şu'be, İbrahim b. Muhammed İbni'1-Munteşir 'den, (O) babasından, (O da) Hz. Aişe'den (r.anha) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğleden önce dört, sa­bahtan önce iki rekât (nafile namaz kılmayı) bırakmazdı.”[441]

 

145. Akşamın (Farzından) Önce İki Rekât (Namaz Kılmak)

 

1447. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize el-Cerir, Abdullah b. Bureyde'den, (O da) Abdullah b. Mu-ğaffel'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Her iki ezan (yani ezan ile kamet) arasında, (Sünnet olarak kılınacak) namaz vardır, her iki ezan arasında namaz vardır, her iki ezan arasında namaz vardır, dileyen kimse için.”[442]

1448. “Bize Sa'id İbnu'r-Rebî1 haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Amr b. Amir'den rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Enes'in şöyle dediğini işittim:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında, müezzin akşam namazı için ezan okurdu da, Rasûlullah'm (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ashabının ileri gelenleri kalkar, (namaz kılmak için) direklere doğru koşuşurlardı. Nihayet, onlar bu şekilde (direklerin diplerinde namaz kılarlar) iken, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (evinden Mescid'e) çıkardı. (Enes) sözüne şöyle devam etti: (Hz. Peygamber'in, ezandan sonra evinde) beklemesi az sürerdi.”[443]

 

Açıklama

 

Ezan, namazın vaktinin girdiğini bildirir. Ezanı duyan müslüman hemen, önceden yapmamış ise, gerekli hazırlıkları yaparak, camideki cemaate kavuşmak için harekete geçer. Bunun için ezandan sonra, farzın kılınacağını bildiren kametin ("ikametin") getirilmesi biraz ge­ciktirilir, ezandan sonra kısa bir ara verilir. Bu arayı sabah, öğle, ikindi ve yatsıda, farzlardan önce kılman Sünnetler sağlamaktadır. Akşam namazının farzının ayrı bir hususiyeti vardır. Pek çok rivayet bu namazın hemen (acilen) kılınmasının gerektiğini bildirmektedir. Bunun için, akşamın ezanından sonra, fazla değil, kısa bir müddet beklenilmesi müstehab görülmüştür. Bu  bekleme esnasında,  bir kısım Sahabenin yaptığı gibi, kısa iki rekât nafile namaz kılmakta bir beis yoktur, bu mubahtır. Nitekim Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, bir öncek Hadiste "dileyen kimse için" kaydını koymuş, Sahabenin tamamı da, bu meyânda dört halife de, akşam ezanı ile farzı arasında bir namaz kılmamışlardı.[444]

 

146. Sabahın İki Rekât Sünnetinde Kıra’at

 

1449. “Bize Sa'id b. Amir, Hişâm'dan, (O) Muhammed'den, (O da)   Hz. Aişe'den   (naklen)   haber verdi ki; O 

şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o ikisinde okuduğu şeyleri gizli okurdu. (Hz. Aişe, daha sonra, Hz. Peygamber'in sabahın sün­netinde) "Kul Yâ Eyyuhel-Kâfırûn" (Sûresi) ile "Kul Huve'llahu Ahad" (Sûresini) okuduğunu) zikretti.”[445] Sa'id dedi ki, ("...o ikisinde" sözü ile), "sabahın iki rekât (sünnetinde..." denmek istenmiştir).[446]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem),  sabah namazının sünnetinde okuduğu sûreleri gizli okuduğu  halde, Hz. Aişe'nin (r.anha) bu Sûreleri haber vermesi, Hz. Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onların tamamını veya bir kısmını yanındaki bir kimsenin duyabileceği kadar bir gizlilikte okumasından mümkün olmuş olmalıdır. Namazdan sonra Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sorup öğrenmiş olması da ihtimal dahilindedir. Kıraatin gizli yapıldığı namazlarda bu gizliliğin ne derecede olacağı hakkında farklı görüşler serdedilmiştir. Hanefilere göre bunun as­gari ölçüsü, namaz kılanın kendisinin veya yanındaki bir-iki kişinin duyabileceği bir gizlilikte olmasıdır. Şafii ve Hanbeliler de, asgari ölçü olarak namaz kılanın kendisinin duyabileceği gizliliği be­nimsemişlerdir. Malikilere göre ise bunun asgari ölçüsü okurken dilin hareket etmesi, a'zami ölçüsü de sadece namaz kılanın du­yabileceği bir sesle okumaktır.

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sabahın sün­netinde ek-sûre olarak birinci rekâtta Bakara Sûresinin 136. âyetini veya Al-i İmrân Sûresinin 84. âyetini, ikinci rekâtta ise Al-i İmrân Sûresinin 52. veya 53. yahut 64. âyetini okuduğu da nak­ledilmektedir. [447]

 

1450. “Bize Musedded rivayet edip (dedi ki), bize Yahya, Ubeydullah'tan rivayet etti (ki, O şöyle demiş); Bana Nâfi', İbn Ömer'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Hz. Hafsa rivayet etti ki;”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), fecir attıktan sonra kısa iki rekât namaz kılardı. (Bu vakit), esnasında benim, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) huzuruna gir­mediğim bir zamandı.”[448]

 

Açıklama

 

Son cümle İbn Ömer'e (r.a.) aittir. Bunun için, fecir attıktan sonra Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kıldığı namazı, ablası Hz. Hafsa’dan nakletmektedir. Fecir attıktan sonraki bu vakitte İbn Ömer'in (r.a.), Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hu­zuruna girememesinden anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), zamanını belli bir programa bağlamıştı. Bu meyânda mezkûr vakitte ziyaretçi kabul etmiyordu.[449]

 

1451. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Malik, Nâfiden, (O) İbn Ömer'den, (O da) Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hanımı Hz. Hafsa'dan (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi:” “Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem), müezzin sabah ezanını bitirip sabah (namazının vakti) baş­layınca, (farz) namaza kamet getirilmesinden önce kısa iki rekât namaz kılardı.”[450]

1452. “Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne, Amr'dan, (O) ez-Zühri'den, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki;”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cumadan sonra iki rekât (nafile-sünnet) namaz kılardı.[451] Hz. Hafsa da O'na (yani Salim'in babası İbn Ömer'e) haber vermiş ki; (Hz. Peygamber), sabah ay­dınlandığında iki rekât (nafile-sünnet) namaz kılarmış.”[452]

 

Açıklama

 

Sabah namazının iki rekât Sünneti, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) en çok devam ettiği nafile namazdır. Hz. Peygam­ber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); "Sabahın iki rekât (Sünneti), dün­yadan ve içindekilerden daha hayırlıdır"[453] buyurarak, bu Sünnetin ehemmiyetini belirtmiştir. Hz. Aişe'nin -Allah O'ndan razı olsun- şu sözü de aynı ehemmiyete işaret eder:

"Onu (yani Hz. Peygamber'i), nafilelerden hiçbir namaza, sabah (namazından) önceki iki rekâta ol­duğu kadar koştuğunu görmedim"[454] Bu ve benzeri haberlere da­yanarak, Sünnet namazların en üstününün, en müekkedinin sabahın iki rekât Sünneti olduğu söylenmiştir. Hatta bu iki rekâtın vâcib ol­duğunu söyleyen âlimler de vardır.[455] Alimlerin cumhuru ise bu iki rekâtın Sünnet-i Müekkede olduğunu söylemiştir. Bununla beraber bu namazı Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hep kısa kılmış olduğu da rivayet edilmektedir.[456]

 

147. Sabahın İki Rekât Sünnetinden Sonra Konuşma

 

1453. “Bize Abdullah b. Sa'id rivayet edip (dedi ki), bize Ab­dullah b. İdris, Mâlik b. Enes'den, (O) Salim Ebun'n-Nadr'dan, (O) Ebû Seleme'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sabahın (farzından) önce iki rekât namaz kılınca, şayet bir ihtiyacı var idiyse bunu benimle konuşur, yok idiyse namazı (kıldırmaya) çıkardı.”[457]

 

Açıklama

 

Sabahın Sünnetini kıldıktan sonra, kişinin hammıyla veya başka biriyle meşru şeyler konuşmasında bir mahzur yoktur. Ancak, Sün­netler, bir bakıma, mânevi huzur bakımdan farzlara bir hazırlık ol­dukları için, Sünnetlerden sonra yapılacak konuşmaların ihtiyaç miktarını aşmaması gerekmektedir.[458]

 

148. Sabahın İki Rekât Sünnetinden Sonra Yan Üstü Yatma

 

 1454. “Bize Yezîd Harun, İbn Ebî Zîb'den, (O) ez-Zühri'den, (O) Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yatsı ile sabah arasında, her iki rekâtta bir selâm vermek ve (son) bir (rekâtta) da vitir kılmak üzere onbir rekât namaz kılardı. Sonra mü­ezzin (sabah) ezanını bitirince kısa iki rekât namaz kılar, ardından, müezzin kendisini (çağırmaya) gelinceye kadar yan üstü yatar, (o ge­lince) de onunla beraber (namaza) çıkardı.”[459]

 

Açıklama

 

Sabahın sünnetinden sonra yan üstü yatma, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sadece evinde yaptığı bir fiildi. Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu, dinlenmek için ya­pıyordu. Sabahın sünnetinden sonra yan üstü yatılmasını emreden bir hadis de nakledilmektedir.[460] Buna göre bu yatış, evde yapılması halinde, Sünnet veya mendûb olmaktadır. Hz. Peygamber'in (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) bunu mescidde yaptığına dair hiç rivayet yoktur.[461]

 

149. Namaza Kamet Getirildiğinde Artık Bu Farzdan Başka Hiç Bir Namaz Kılınmaz

 

1455. “Bize Ebû Asım, Zekeriyyâ b. İshak'tan, (O) Amr b. Dinar'dan, (O) Süleyman b. Yesâr'dan, (O da) Ebû Hu­reyre'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Namaz (için) kamet getirildiğinde artık (kendisi için kamet getirilen) bu farzdan başka hiç bir namaz (kılınmaz).

"[462]

1456. “Bize Ebû Hafs Amr b. Ali el-Fellâs haber verip (dedi ki), bize Ğunder, Şu'be'den, (O) Verkâ'dan,   (O)   Amr b. Dinar'dan, (O) Ata' b. Yesâr'dan, (O) Ebû Hureyre'den, (O) Hz. Peygamber1 den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun, (yani bir öneki hadisin) benzerim rivayet etti.[463]

1457. Bize Haşim İbnu'l-Kasım rivayet edip (dedi ki), bize Şube, Sa'd b. İbrahim'den, (O) Hafs b. Asım b. Ömer'den, (O da) İbn Buhayne'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“(Bir gün) namaza kamet getirilmiş, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, o iki rekâtı (yani sünneti) kılan bir adam görmüştü (de ona gizlice birşeyler söylemişti). Sonra Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazını bitirince, cemaat (Hz. Peygamber'in ona ne söylediğini sormak için, adamın) etrafını sarmıştı. O zaman Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona (yüksek sesle tekrar); "Sabahı dört (rekât) olarak mı kılıyorsun?" buyurmuştu.”[464]

 

Açıklama

 

Burada son cümleyi Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem), namaz sonrasında adamın etrafı sarıldığında söylediği gö­rülmektedir. Sarihler Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu cümleyi, daha önce de, adama namaz kılarken söylediğini, fakat adamın bu hareketim yadırgamasını te'kid için sonra bir daha tekrar ettiğini açıklamışlardır. Fakat son cümlede mahzûf bir "söyledi" ke­limesi, takdir edersek, bu te'vile hiç gerek kalmaz. Bu durumda son cümleyi, etrafı sarılan adam nakletmiş ve tercümesi de şöyle olmuş olur: ."Bunun üzerine o, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem), kendisine; "sabahı dört (rekât) olarak mı kılıyorsun?" bu­yurduğunu söylemişti.[465]

 

1458. “Bize Müslim rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Amr b. Dinar'dan, (O) Atâ' b. Yesâr'dan, (O) Ebû Hu­reyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki; O şöyle buyurdu:”

"Namaza kamet getirildiğinde artık, (kendisi için kamet getirilen) bu farzdan başka hiçbir namaz (kılınmaz). "[466]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"(İnsan) evinde olduğu zaman, (camide bir farz namaza kamet getirildikten sonra başka bir namaz kılarsa) ev(deki bu durum, camideki benzerinden) daha ha­fiftir."[467]

 

150. Günün Başında Dört Rekât (Namaz Kılmak) Hakkında

 

1459. “Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Mu'temir b. Süleyman, Burd'den rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Süleyman b. Musa, Mekhûl'den, (O) Kesîr b. Murre el-Hadramî'den, (O) Kays el-Cüzâmi'den, (O) Nu'aym b. Hemmâr el-Ğatafâni'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyh ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki; O şöyle bu­yurdu:”

"Yüce Allah buyurdu ki: Ademoğlu! Benim (rızam) için günün başında dört rekât kıl, ben de, o (günün) sonundaki (endişelere, belâlara ve ihtiyaçlarına karşı) sana kâfi geleyim.” [468]

 

Açıklama

 

Bu Kudsî Hadiste kılınması tavsiye edilen dört rekât namazla sabah namazının veya kuşluk namazının kastedilmiş olması muh­temeldir. Dârimi (rh.a.), kuşluk namazı için ayrı bir bab açtığına göre, bu hadiste sabah namazının söz konusu olduğunu anlamış ol­malıdır. Ebû Dâvûd (rh.a.) ve Tirmizi (rh.a.)[469] ise, bu Hadisi kuş­luk namazı ile ilgili babda zikretmekle, bunda kuşluk namazının söz­ konusu olduğuna işaret etmişlerdir.”[470]

 

151. Kuşluk Namazı

 

1460. “Bize Ebu'l-Velid et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip dedi ki, Amr b. Murre bana haber verip dedi ki, ben İbn Ebî Leyla'yı şöyle derken işittim:”

“Bize, Ümmü Hani'den başka hiç kimse, Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) kuşluk namazı kılarken gördüğünü haber vermedi. Şöyle ki; O anlattı ki, (Hz. Peygamber) Mekke'nin fethedildiği gün kendi evinde gusül yapmış, sonra sekiz rekât namaz kılmıştı. (Ümmü Hâni' sö­zünün devamında) şöyle dedi: Ben (Hz. Peygamberin), ondan daha kısa namaz kıldığını görmedim. Bununla beraber O, (bu namazında) rükû' ve secdeleri tam yapıyordu.”[471]

1461. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verip (dedi ki), bize Malik, Ebu'n-Nadr'dan rivayet etti ki; Akü b. Ebu Tâlib'in âzâdlısı Ebû Murre O'na haber vermiş ki, O (yani Ebû Murre), Ümmü Hâni' bint Ebî Tâlib'i işitmiş, O rivayet ediyormuş ki;”

“(Mekke'nin) fethedildiği yıl Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanına gitmiş ve O'nu, kızı Fatıma kendisini bir kumaşla per­delemiş olduğu bir halde gusül yaparken bulmuş. (Ümmü Hâni') sö­züne şöyle devam etmiş: Ben de O'na selâm vermiştim. Bu, bir kuşluk vakti idi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);

"Kim bu kadın?" buyurmuştu.

"Ben Ümmü Hâni'im" demiştim. Nihayet guslünü bitirince kalkmış, tek bir kumaşa bürünmüş olarak sekiz rekât namaz kılmıştı. Sonra (namazı bitirince) dönmüş, ben de;

"Ya Rasûlallah, demiştim, anamın oğlu (Ali b. Ebî Tâlib), benim ken­disine emân verdiğim bir adamı, yani Hübeyre'nin oğlu falanı öl­düreceğini söyledi, (siz ne buyurursunuz?)" Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu:

"Senin eman verdiğin kimseye, muhakkak ki biz de emân verdik, Ümmü Hani!”[472]

1462. “Bize Süleyman b. Harb rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Abbâs el-Cureyrî, Ebû Osman'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi:”

“Dostum (Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ) bana, ölünceye kadar bı­rakmayacağım şu üç şeyi tavsiye etti:

"Uyumadan önce vitr (namazı kılmak); her aydan üç gün oruç tutmak; kuşlukta iki rekât (namaz kılmak). "[473]

 

152. Bu (Kuşluk Namazdndaki Mekrûhluk Hakkında Gelen (Haberler)

 

1463. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, ez-Zührî'den, (O) Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kuşluk nafile namazını ne yolculukta ne de mukîmlikte kıl­madı.”[474]

1464. “Bize Sadaka İbnu'1-Fadl rivayet edip (dedi ki), bize Muâz b. Muâz rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, el-Fudayl b. Fedâle'den, (O da) Abdurrahman b. Ebî Bekre'den (naklen) rivayet etti ki; babası, kuşluk namazı kılan bazı insanlar gördü de şöyle dedi:”

“İyi bilin ki, bunlar, ne Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ne de hiç bir Ashabının kılmadıkları bir namaz kılıyorlar.”[475]

 

Açıklama

 

Kuşluk namazı ile ilgili bu haberlerde Hz. Aişe (r.anha) ile Ebû Bekre (r.a.), müşahedelerine veya kendilerine ulaşan bilgilere göre açıklama yapmışlardır. Diğer bazı Sahabe, bu meyânda bazı rivayetlerde Hz. Aişe (r.anha) ise bu namazın Hz. Peygamber (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) ve Sahâbiler tarafından kılındığına dair ha­berler nakletmişlerdir. Bu konuda Hz. Aişe'den (r.anha) gelen bir­birine zıt haberler, şu şekilde izah edilebilir: O, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı kılmadığını belirten ha­berlerinde, Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bu namazı kılarken görmediğini açıklamak istemiş olabilir. Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kuşluk vaktinde Hz. Aişe'nin (r.anha) yanında bulunuşu nâdir idi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu vakitte evinde bulunduğunda bile, Hz. Aişe'nin (r.anha) yanında ancak dokuz günde bir bulunabilmekteydi. Bu namazın sü­rekli kılınmayan bir namaz olduğunu da düşünürsek, Hz. Aişe'nin (r.anha) Hz. Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı kılarken görmemiş olması makûl karşılanabilir. Hz. Aişe (r.anha), Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı kıldığını öğrendikten sonra, artık O'nun bu namazı kıldığını anlatmış ol­malıdır. Diğer bir izaha göre Hz. Aişe'nin (r.anha), bu haberlerinde Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı devamlı kılmadığım anlatmak istemiş olması muhtemeldir. İzahları nasıl olursa olsun, ilgili haberlerin yekûnundan anlaşıldığına göre kuşluk

namazı Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Sahabe dö­neminde yaygın ve devamlı olarak kılınmıyordu. Bununla beraber kuşluk namazı, alimlerin cumhuruna göre meşru ve Sünnettir. Bu durumda ise, Dârimi (rh.a.), koyduğu başlıkla, cumhurdan farklı bir görüş beyân etmiş olmaktadır.

Kuşluk namazının vakti, güneşin doğuşunu müteakib gökte bir mızrak boyu yükseldikten sonra, zevale yani batıya meyletmesine kadarki zamandır. Bu namaz; iki veya dört veya altı veya sekiz veya on yahut on iki rekât olarak kılınabilir.[476]

 

153. Evvâbûn Namazı Hakkında

 

1465. “Bize Vehb b. Cerîr haber verip (dedi ki), bize Hişâm ed-Destüvâ'î, el-Kasım b. Avf dan, (O da) Zeyd b. Erkam'dan (naklen) rivayet etti ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir defasında) onların yanına, güneşin doğuşundan sonra namaz kı­larlarken çıkmıştı da, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu:”

"Evvâbûn namazı, yavru develerin ayakları kumların hararetinden yandığı vakitte (kılınır). "[477]

 

Açıklama

 

"Evvâb" (c. Evvâbûn-evvâbîn); Allah'a (Celle Celaluhu) dönüşü çok olan, çok tevbekâr olan, çok zikir ve tesbihde bulunan, itaatkâr kimse gibi bir kaç mânâ taşımaktadır. Böyle olan kimseler en nâmüsâid, zor şartlarda bile Allah'a (Ceile Celaluhu) yönelmeye ve Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazanmaya gayret ettikleri için, öğleye doğru güneşin hararetinin kızıştığı zamanda kılınan namaz on­lara izafe edilmiştir. Çünkü bu vakitte nefis tembelleşir ve din­lenmek ister. Bu vakitte güneşin hararetinin artmasıyla kumlar da yakıcı bir hal alır ve henüz derileri ince olan yavru develerin ayak­larını yakarlar.

İbnu'1-Esîr, bu Hadiste söz konusu olan namazın kuşluk namazı ol­duğunu bildirmektedir. Bazı âlimler de, Bu hadisi delil getirerek kuş­luk namazım güneşin hararetinin arttığı vakitte kılmanın daha fa­ziletli olduğunu söylemişlerdir.[478] Dârimi'nin (rh.a.), kuşluk namazından sonra bu namaz için ayrı bir bâb açmasından anlaşıldığına göre O, bu Hadiste kuşluk namazından başka bir na­mazın kastedilmiş olduğu kanaatindeydi. Belki O'na göre, önceki bö­lümlerde, güneşin berrak bir şekilde parlamaya başladığı ilk kuşlukta ("dahve-i suğra") kılman ve "ışrâk namazı" da denilen namaz, bu Hadiste ise kaba kuşlukta ("dahve-i kübra") kılınan namaz söz konusudur.[479]

 

154. Gece Ve Gündüzün (Nafile) Namazları İkişer İkişer (Kılınır)

 

1466. “Bize Abdullah b. Muhammed b. Ebî Şeybe haber verip (dedi ki), bize Vekî1 ve Ğunder, Şu'be'den, (O) Ya'lâ b. Atâ'dan, (O) Ali el-Ezdi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet et­tiler ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Gece ve gündüzün (nafile) namazları ikişer ikişer (kılınır)". Onların (yani Vekî' ile Gunder'in) biri ise, (rivayetinde) "... iki rekât, iki rekât olarak (kılınır)" dedi.[480]

 

Açıklama

 

Şafiî (rh.a.) ve Ahmed (rh.a.), bu Hadisi delil getirerek gündüz ve gece kılman nafile namazlarda iki rekâtta bir selâm vermenin daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Malikelere göre ise dört rekâtta bir selâm vererek nafile namaz kılmak mekruhtur. Ebû Yûsuf (rh.a.) ve Muhammed (rh.a.) ise, konuyla ilgili diğer Hadislere dayanarak, gece nafilelerinde iki rekâtta bir, gündüz nafilelerinde dört rekâtta bir selâm vermenin daha faziletli olduğu görüşünü beyan et­mişlerdir. Nitekim bazı Hadis alimleri yukarıdaki Hadiste geçen "gündüz" kaydının hatalı olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hanife (rh.a.) ise, başka Hadisleri delil alarak gündüz ve gece nafilelerinde dört rekâtta bir selâm vermenin daha faziletli olduğunu belirtmiştir.[481]

 

155. Gece Namazı Hakkında

 

1467. “Bize Hâlid b. Mahled haber verip (dedi ki), bize Malik, Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi: Bir adam Rasûllah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gece na­mazını sordu. O da şöyle buyurdu:”

"(Gece namazı) ikişer ikişerdir. Ni­hayet biriniz sabah (namazının vaktinin girmesinden) korktuğu zaman, kılmış olduğu (rekâtları) tekleyeeck olan tek bir rekât namaz kılsın.”[482]

 

Açıklama

 

Bu Hadisin zahirine göre vitir namazını tek rekât olarak kılmak meşrudur. Malik (rh.a.) ile Şafiî (rh.a.) bu Hadisin zahirine uygun görüş beyân etmişlerdir. Hanefiler ise, ilgili diğer Hadisleri de delil getirerek tek rekâtlı namazın olmadığını, bu arada vitir namazının tek rekât olarak kılınamayacağını söylemişlerdir. Onlara göre yukarıdaki Hadisin mânâsı; "son iki rekâtta selâm vermeyip bir rekât ilâvesiyle onu tek (üç) rekâtlı yap!" şeklindedir. Nitekim Hadiste "...kılmış olduğu (rekâtları) tekleyecek olan bir rekât namaz kılsın." buyrulmuştur ki, bu da son tek rekâtın bir önceki iki rekâta bağlı olacağına bir işarettir.[483]

 

156. Gece Namazının Fazileti

 

1468. “Bize Sa'id b. Amir, Avf dan, (O) Zürâre b. Evfa'dan, (O da) Abdullah b. Selâm'dan (naklen) haber verdi ki; O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiğinde halk O'nu gözlemeye çıkmış ve (gelişini uzaktan görünce);

"Allah'ın elçisi geldi! Allah'ın elçisi geldi!" demişlerdi. Ben de, (karşılamaya) çı­kanlarla beraber çıkmıştım. Derken yüzünü gördüğüm zaman an­lamıştım ki, O'nun yüzü, hiç yalancı yüzü değildir. Sonra O'ndan duyduğum ilk şey, şöyle buyurması oldu:

"Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, yakınlarla alâkayı devam ettirin ve insanlar uyurken geceleyin namaz kılın ki, Cennet'e selâmetle giresiniz!"[484]

 

157. Allah İçin Bir Secde Yapan Kimsenin Fazileti

 

1469. “Bize Muhammed b. Kesîr, el-Evzâ'î'den, (O) Harun b. Riyâb'dan, (O da) el-Ahnef b. Kays'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“(Bir gün) Dımeşk camiine girdim. Bir de ne görsem, bir adam çokça rükû ve secde ediyor. (Kendi kendime) dedim ki; dı­şarı çıkmayayım da şu (adam), namazdan çift rekâtta mı, yoksa tek rekâtta mı ayrıldığını bilecek mi, bakayım. Nihayet (namazını) bi­tirince;

"Ey Allah'ın kulu! (Namazdan) çift rekâtta mı yoksa tek rekâtta mı ayrıldığını biliyor musun?" dedim de o, şu karşılığı verdi:

"Ben bilmiyorsam, şüphe yok ki, Allah bilir!" Sonra da şöyle dedi:

“Muhakkak ki ben dostum Ebu'l-Kasım'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyururken işitmiştim:

"Allah için bir secde yapan hiçbir kul yoktur ki, Allah bu (secde) sebebiyle onu bir derece yükseltmiş ve bu (secde) sebebiyle ondan bir günâhım indirmiş olmasın!" (Bunun üzerine) ben; "Allah sana merhamet etsin, sen kimsin?" dedim.

"Ben, Ebû Zerrini" dedi. (El-Ahnef) dedi ki;

“O zaman (O'nun şahsiyeti kar­şısında) nefsim bana küçük ve önemsiz göründü.”[485]

 

158. Şükür Secdesi

 

1470. “Bize Ebû Nuaym rivayet edip (dedi ki), bize Seleme b. Recâ' rivayet edip (dedi ki), bize Şa'sâ' rivayet edip dedi ki; İbn Ebî Evfa'nın, iki rekât namaz kıldığını gördüm. O, (na­mazdan sonra ise) şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (Mekke'nin) fethi ile -veya"Ebû Cehl'in öldürülüşü ile- müjdelendiğinde, iki rekât olarak kuşluk namazı kılmıştı.”[486]

 

Açıklama

 

"Şükür secdesi", yeni bir nimete kavuşma veya bir belânın or­tadan kalkması sebebiyle yapılan tek secdedir. Mezkûr durumlarda şükür secdesi yapmak Hanefî, Şafiî ve Hanbelilere göre müstehabdır. Malikilere göre ise, şükür secdesi yapmak mekruhtur. Onlara göre mezkûr durumlarda yapılması müstehab olan, iki rekât namaz kılmakdır. Dârimi (rh.a.) de, öyle anlaşılıyor ki, bu kanaattedir.[487]

 

159. Bir (Mahlûka) Secde Edilmesinden Men’

 

1471. “Bize Amr b. Avn haber verip (dedi ki), bize İshak el-Ezrak, Serik'ten, (O) Husayn'dan, (O) eş-Şa'bi'den, (O da) Kays b. Sa'd'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“El-Hîre'ye gel­miş ve (oradaki mecûsîleri) kendi mecûsî başkanlarına secde ederken görmüştüm. Bundan dolayı (Medine'ye dönünce);

"Ya Rasülallah, sana secde etsek mi?" demiştim de, O şöyle buyurmuştu:

"Bir kim­seye (secde edilmesini) emretseydim, Allah'ın (kadınlar) üzerine yük­lediği (koca) hakkı sebebiyle, kadınlara, kocalarına secde etmelerini emrederdim!"[488]

1472. “Bize Muhanımed b. Yezîd el-Hızâmî haber verip (dedi ki), bize Habbân b. Ali, Salih b. Habbân'dan, (O) Ebû Bu-reyde'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

(Bir gün) bir bedevî Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip şöyle dedi:

"Ya Rasülallah! Bana izin ver de sana secde edeyim!" (Bunun üzerine Hz. Peygamber) şöyle buyurdu:

"Birine, bir (mahlûka) secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim!"[489]

 

160. Necm (Sûresinde) Secde Etmek

 

1473. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû İshak'tan,  (O)  el-Esved'den,  (O da) Abdullah b. Mes'ûd'dan (naklen) rivayet etti ki; Rasûhıüah (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) Necm (Sûresini) okudu da, onda (sûreyi bitirince) secde yaptı. Bunun üzerine herkes secde yaptı. Sadece bir ihtiyar (secde et­meyerek) bir avuç çakıl taşı alıp bunu alnına kaldırdı ve:

"Bu, bana yeter!" dedi.” [490]

 

Açıklama

 

Bu olay Mekke'de müslüman ve müşriklerin bir arada bulunduğu bir toplantı yerinde meydana gelmişti. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sûreyi okumayı bitirince, son âyetindeki "Allah'a secde edin" emrine uyarak ve bu surede zikredilen büyük nimetlere bir şükür olarak secde etmiş, mü'minler de O'na uyarak secde et­mişlerdi. Orada bulunan müşrikler ise ya sûrede ilâhları olan Lât, Uzza ve Menâfin isimleri geçtiği için, veya sûrenin okunması ne­ticesinde Allah'ın (Celle Celaluhu) birliği ve Resulünün (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) doğruluğu kendilerine zahir olduğu için secde et­mişlerdi. Onlardan secde etmeyerek çakıl taşlarını alnına götürmekle yetinen kimse ise Ümeyye b. Haleftir. Azılı bir müşrik olan Umeyye, Bedir'de öldürülmüştü.

Kur'an-ı Kerim'de bazı âyetler var ki, bunların okunması veya işi­tilmesi halinde secde edilir. "Tilâvet secdesi = okuma secdesi" denilen bu secdeyi yapmak, Hanefilere göre vacib, diğer üç mezhebe göre Sünnettir. Kur'an'da, bazılarının yerleri farklı ise de, Malikilere göre onbir, diğer üç mezhebe göre ondört secde yeri vardır. Yukarıdaki Hadiste zikri geçen Necm Sûresinin son âyeti, Hanefi, Şafiî ve Han-belilere göre secde yerlerinden biridir. Malikiler ise, diğer bazı Ha­disleri delil alarak, bu ve daha sonraki İnşikak ve Alak Sûrelerinde daha genel bir ifadeyle mufassal sûrelerde secde yerleri olmadığını söylemişlerdir.[491]

 

 

161. Sâd (Sûresinde) Secde Etmek

 

1474. “Bize Abdullah b. Salih rivayet edip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Halid -yani İbn Yezîd-, Sa'id'den -yani İbn Ebî Hilâl'den-, (O) Iyâz b. Abdillah b. Sa'd'dan, (O da) Ebû Sa'îd el-Hudri'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün bize hutbe irad buyurdu ve Sâd (Sûresini) okudu. Secde (âyetini) ge­çince de inip secde etti. O'nunla beraber biz de secde ettik. Bu (sûreyi) bir kere daha okudu. Secde (âyetine) ulaştığında biz secde et­mek için hazırlandık. Bizim (hazırlandığımızı) görünce şöyle buyur­du:

"Bu (secde âyeti) sadece bir Peygamberin tevbesidir. Fakat ben, sizin secde etmeye hazırlandığınızı gördüm. (Bunun için secde ede­lim)." Sonra da inip secde etti. O'nunla beraber bizde secde ettik.”[492]

1475. “Bize Amr b. Zürâre haber verip (dedi ki), bize İsmail -ki O, İbn Uleyye'dir- rivayet edip (dedi ki), bize Eyyûb, İkrime'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki;”

O, Sâd (Süresindeki secde âyetinde) secde etme hakkında şöyle dedi;

"Bu (secde), Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onda secde ettiğini gördüğüm halde, (yapılması) kesin şekilde emredilen sec­delerden değildir. " [493]

 

162. İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) Secde Etmek

 

1476. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, şöyle dediğini rivayet etti:”

 “Ebû Hureyre'yi, İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) secde ederken gördüm. Bu (secde edişi) sebebiyle O'na; "Kendisinde secde edilmeyen bir sûrede secde ediyorsun" denildi de O, şu karşılığı verdi:

“Şüphe yok ki, ben Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onda secde ederken gördüm.”[494]

1477. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya'dan, (O da) Ebû Seleme'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ebû Hureyre'yi, İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) secde ederken gördüm de; "Ebû Hureyre! İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) secde etmene ne dersin?" dedim. O da şöyle cevap verdi:

“Şayet Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onda secde ettiğini görmeseydim, secde etmezdim.”[495]

1478. “Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Yahya b. Sa'id'den, (O) Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan, (O) Ömer b. Abdilaziz'den, (O) Ebû Bekr b. Abdirrahman İbni'l-Hâris b. Hişâm'dan, (O da) Ebû Hu-reyre'den (naklen) rivayet etti ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), İze's-Semâ'u'n-Şakkat (Sûresinde) secde etti.”[496]

 

163. İkra' Bi'smi Rabbike (Sûresinde) Secde Etmek

 

1479. “Bize Muhanımed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Eyyûb b. Musa'dan, (O) Atâ1 b. Minâ'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi:”

“Biz, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber İze's-Semâ'u'n-Şakkat ve İkra' Bi'smi Rabbike (Sûrelerinde) secde ettik.”[497]

 

164. Secde (Âyetini) İşitip de Secde Etmeyen KimseHakkında

 

1480. “Bize Ubeydullah b. Musa, İbn Ebî Zi'b'den, (O) Yezîd b. Abdillah b. Kuseyt'ten, (O) Atâ' b. Yesâr'dan, (O da) Zeyd b. Sâbit'ten (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), en-Necm (Sûresini) okumuştum da O, onda secde etmemişti.”[498]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, Necm Sûresinin sonundaki âyette secde edilmeyeceği görüşünde olan alimlerin delillerinden biridir. Daha önce de zik-redildiği gibi Malikiler, içlerinde Necm Sûresinin de bulunduğu mu­fassal sûrelerde secde olmadığı görüşündedirler. Diğer üç mezhebe göre ise Necm, İnşikak ve Alak Sûrelerinde secde vardır. Onlara göre Zeyd b. Sâbit'in (r.a.) naklettiği olayda Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) secde etmemiş olması ya o zaman abdestli ol­madığından yahut o vaktin kerâhat vakti olduğundan dolayı, veya onda secde edilmemesinin caiz olduğunu açıklamak içindir.[499]

 

165. Rasûlallah'ın (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem)(Gece) Namazının Şekli

 

1481. “Bize Yezîd b. Harun, İbn Ebî Zi'b'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (r.anha) (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yatsı ile sabah arasında, her iki rekâtta bir selâm vermek, (son) bir (rekâtla) da vitir kılmak üzere on bir rekât namaz kılar ve nafile namazında, başını (secdeden) kaldırmasından önce birinizin elli âyet okuyacağı kadar (uzun) secde ederdi. Nihayet müezzin (sabah na­mazına) ilk çağrıyı, (yani sabah ezanını) bitirince kısa iki rekât namaz kılar, sonra, müezzin kendisini (çağırmaya) gelinceye kadar yan üstü yatar, (o gelince) de onunla beraber (namaza) çıkardı.”[500]

1482. “Bize Yezîd b. Harun ve Vehb b. Cerîr rivayet edip de­diler ki; bize Hişâm Yahya'dan, (O da) Ebû Seleme'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Hz. Aişe'ye, Rasûlullah'ın (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) gece namazını sordum da, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (gecede) on üç rekât namaz kılardı. (Şöyle ki; önce) sekiz rekât namaz kılar sonra (üç veya bir rekât) vitir kılar, ardından oturarak iki rekât namaz kılar, (bu na­mazında) rükû' etmek istediğinde ayağa kalkıp rükû ederdi. O, sabah namazının ezamyla kameti arasında da iki rekât namaz kılardı.”[501]

1483. “Bize İshak b. İbrahim rivayet edip (dedi ki), bize Muâz b. Hişâm rivayet edip (dedi ki), bana babam, Katâde'den, (O) Zürâre b. Evfa'dan, (O da) Sa'd b. Hişâm'dan (naklen) rivayet etti ki;”

“O, karısını boşamış ve bir kısım gayr-ı menkûlünü satıp silâh ve ata yatırmak için Medine'ye gelmişti. Der­ken  Ensârdan  bir  toplulukla karşılaşmış   (ve  onlara  bu  niyetini açmış,) bunun üzerine onlar şöyle demişlerdi: “Bizden altı kişi, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bunu (yapmak) istemişti de O, onları (bundan) menetmiş ve:

"Sizin için bende (uyu­lacak) bir örnek yok mudur?" buyurmuştu. Bundan sonra O, Basra'ya gelmişti. O, bize anlattı ki; (orada) Abdullah b. Abbâs'la karşılaşmış ve O'na vitir (namazını) sormuş, O da;

"Sana, Rasûlullah'm (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vitir (namazını) in­sanların en iyi bilenini haber vereyim mi?" demiş, ben de;

"Evet, (söy­leyin)" demiştim. O;

"(Bunu en iyi bilen), mü'minlerin annesi Aişe'dir. Binaenaleyh (bunu) O'na gidip sor, sonra bana dön ve sana anlattığı şeyleri bana anlat!" demişti. Bunun üzerine ben Hakîm b. Efleh'e gel­miş ve O'na;

"Birlikte mü'minlerin annesi Aişe'ye gidelim" demiştim. O:

"Doğrusu ben O'na gelmem. Çünkü ben (O'nu), şu iki grubun (yani Hz. Ali (r.a.) ile Hz. Muâviye gruplarının anlaşmazlıklarına ka­tılmaktan) menetmiştim de O, gitmekte ısrar etmişti" karşılığını ver­mişti. Ben;

"Allah aşkına geleceksin!" demiştim ve birlikte (Hz. Aişe'nin) yanına gelip selâm vermiştik. O, Hakîm'in sesini tanımıştı. Bu sebeple, (benim için);

"Bu kim?" demişti. Ben;

"Hişâm'ın oğlu Sa'd'ım!" demiştim.

"Hişâm kim?" demişti.

"Âmir'in oğlu Hişâm!" de­miştim. O, sözüne şöyle devam etmişti.

"O, ne iyi bir kişi idi. Uhud Savaşında şehid edilmişti!" Ben;

"Bize, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlâkından bahsedin!" demiştim. O;

"Kur'an'ı oku­muyor musun?" demişti.

"Evet, (okuyorum.)" demiştim.

"İşte o (Kur'an), Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ahlâkıdır" ce­vabını vermişti. Bunun üzerine ben, kalkmak ve Allah'a ka­vuşuncaya kadar (artık) hiç kimseye bir şey sormamak istemiştim. Fakat (gece) kalkışı (meselesi) aklıma gelmişti. Bu sebeple demiştim ki;

"Bize, Rasûlullah'm (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (gece) kal­kışından, (yani geceyi ihyasından, gece namazından) bahsedin!" O;

"Yâ Eyyühe'l-Müzemmilu = Ey örtüsüne bürünen"[502] (Sûresini) oku­muyor musun?" demişti,

"Evet, (okuyorum)" demiştim. O;

"İşte (bu Sûrenin başında emredilenler), Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (gece) kalkışında (yaptığı şeylerdi). Bu Sûrenin baş tarafı in­dirilmişti de, Rasûlullah ve Ashabı, kalkıp, ayakları şişinceye kadar (namaz  kılmışlardı).   (Bu  sûrenin)   sonu ise,   on  iki  ay  gökte  tutulmuştu. Sonra indirilmiş ve böylece, gece kalkıp (namaz kılmak), farz iken nafile olmuştu" karşılığını vermişti. Bunun üzerine ben, kalkmak ve Allah'a kavuşuncaya kadar (artık) hiç kimseye bir şey sormamak istemiştim. Ancak vitir (namazı) aklıma gelmiş ve "Bize, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vitir (namazından) bah­sedin" demiştim. O da şöyle cevap vermişti:

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyuduğu zaman misvağını benim yanıma kordu. Sonra Allah O'nu, uyandırmayı dilediği vakit uyandırır, O da; sadece sekizinci (rekâtında) oturup Allah'a hamd, Rabb'ine dua etmek, sonra, selâm vermiyerek ayağa kalkmak, nihayet dokuzuncu (rekâtında) oturup Allah'a hamd ile Rabb'ine dua etmek ve bize işit­tirecek şekilde bir selâm vermek üzere dokuz rekât namaz kılardı. (Hz. Peygamber) bundan sonra, oturarak iki rekât (daha) namaz kı­lardı. İşte, yavrucuğum, bu onbir rekât (eder). (Hz. Peygamber) yaş­lanıp et tutunca (yani kilo alınca); sadece altıncı (rekâtında) oturup Allah'a hamd ile Rabb'ine dua etmek, sonra da bir selâm vermek üzere yedi rekât namaz kılmaya (başlamıştı). O, bundan sonra, otu­rarak iki rekât daha namaz kılıyordu. İşte, yavrucuğum, bu da dokuz (rekât eder). Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyku veya bir hastalık ağır basıp (da bu gece namazını kılamadığı) zaman ise, O, gündüz on iki rekât namaz kılardı. (Ayrıca) Rasûlullah (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) bir âdet edindiğinde, ona devam etmeyi se­verdi. (Diğer taraftan) Allah'ın Peygamber'i (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) hiçbir gece, sabahlayıncaya kadar namaz kılmamış. Kur'an'ın tamamını da bir gecede hiç okumamış, Ramazan dışında hiçbir ayı da tamamen oruçla geçirmemiştir."

(Sa'd b. Hişam sözüne devamla dedi ki); ben de İbn Abbâs'a gelip (Hz. Aişe'nin verdiği cevapları) O'na anlatmıştım. O da şöyle demişti:

"Sana doğru söyledi. Şunu bil ki, ben O'nun huzuruna girer (onunla konuşur)[503] olsaydım, O'nunla karşı karşıya güzelce konuşur, (bu haberi doğrudan doğruya O'ndan alırdım)."   Bunun üzerine ben;

"Şunu bil ki, ben de, senin, O'nun huzuruna girmediğini, (O'nunla ko­nuşmadığını) bilseydim, (bunu) sana anlatmazdım!" demiştim.”[504]

 

166. Hangi Gece Namazı Daha Faziletlidir?

 

1484. “Bize Zeyd b. Avf haber verip (dedi ki), bize Ebû Avâne, Abdulmelik b. Umeyr'den, (O) Muhammed İbnu'l-Munteşir'den, (O) Humeyd b. Abdirrahman'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki; Hz. Peygamber (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Farzlardan sonra en faziletli namaz, gecenin son üçte birinde (kılınan) namazdır. "[505]

 

Açıklama

 

Gece bir müddet uyuduktan sonra kalkılıp kıbnan namaza teheccüd namazı denir ki, bu Hadiste, farzlardan sonra en faziletli namaz olduğu açıklanan namaz, bu namazdır. Teheccüd namazı, yatsı namazından sonra biraz uyuyup kalkıldıktan sonra sabah namazının vaktine kadar kıktiabilirse de, en faziletli ve bereketli za­manı, gece ikiye bölünecekse son yarısı, üçe bölünecekse orta kısmı veya gece altı parça olarak düşünülürse dördüncü ve beşinci par­çalarıdır. Gecenin bu sessizliğinde ve derinliğinde, âlem uykuda iken kalkıp kılınan teheccüd namazının fazileti, feyz ve bereketi çok bü­yüktür. Yüce Allah (Celle Celaluhu) bir çok âyet-i kerimede teheccüd namazına kalkanları övmektedir. Bu âyetlerden birinin meali şöy­ledir:

"Yanları yataklarından uzaklaşır (yani teheccüd namazı kıl­mak için yataklarından kalkar), korku ve ümid ile Rablerine dua ederler. Kendilerini nzıklandırdığımız şeylerden de (hayır için) har­carlar. Artık, yaptıklarına karşılık olarak onlar için, gözler ay­dınlatıcı ne (nimetlerin) saklandığım hiç kimse bilemez!"[506]

Teheccüd namazı, bir rivayete göre, bi'setin onuncu yılı or­talarında nazil olan Müzzemmil Sûresinin baş tarafıyla farz kı­lınmıştı. Ancak bu sûrenin, bir veya bir buçuk sene sonra inen son âyetiyle bu farzlık kaldırılmış ve nafile hükmü konmuştur. Bi­naenaleyh teheccüd mendûbtur. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı, sonunda vitr olmak üzere, ekseriya onbir ve onüç rekât olarak kılmışsa da, onu, beş, yedi, onbeş ve onyedi rekât kıldığına dair haberler de vardır. Bu sebeple teheccüd namazı, asgari iki rekât olmak üzere, dört, skiz, on iki ve daha fazla rekât olarak kı­lınabilir.[507]

 

167. (Kişi) Geceki Mu'tâd İbâdetini, Uyuyakalıp (Ya­pamadığı) Zaman?

 

1485. “Bize Ubeydullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana Yûnus, İbn Şihâb'dan rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana es-Sâ'ib b. Yezîd ve Ubeydullah b. Abdillah haber verdiler ki, Abdurrahman b. Abd şöyle demiş: Ömer İbnu'l-Hattâb'ı, şöyle derken işittim: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim mu'tâd ibâdetini, (namaz kılıp Kur'an okumasını) veya bundan bir şeyi uyuya kalıp (yapmaz) da, sonra bunu sabah na­mazı ile öğle namazı arasında okuyup (namaz kılarsa), (bu, onun hakkında) sanki onu geceleyin okuyup (namaz kılmış) gibi yazılır."[508]

 

168. Allah Dünya Semâsına (Alt Göğe) İner

 

1486. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Ebû Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "Yüce Allah her gece, gecenin son yarısında veya gecenin son üçte birinde dünya semâsına, (alt göğe) iner ve tan yeri ağarıncaya yahut ibadet eden kimse, sabah na­mazını bitirip kalkıncaya kadar şöyle buyurur: "Bana dua eden kim­dir, ona icabet edeyim! Benden (bir şey) isteyen kimdir, (bunu) ona ve­reyim! Benden bağış dileyen kimdir, onu bağışlayayım!"[509]

1487. “Bize el-Hakem b. Nâfi’, Şu'ayb b. Ebî Hamza'dan, (O da) ez-Zührî'den rivayet etti (ki, o şöyle demiş); Bana, Ebû Hureyre'nin talebe-arkadaşları olan Ebû Seleme b. Abdirrahman ile Ebû Abdillah el-Eğarr rivayet ettiler ki; Ebû Hureyre onlara haber vermiş ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:”

“İsmi yüce olan Rabbimiz her gece, gecenin son üçtebiri kaldığı zaman dünya semâsına, (alt göğe) iner ve, fecre kadar şöyle buyurur: "Kim bana dua eder, ona icabet edeyim! Kim benden bağış diler, onu bağışlayayım! Kim benden (bir şey) ister, (bunu) ona vereyim!”[510]

1488. “Bize Haccâc b. Mînhâl haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme rivayet edip (dedi ki), bize Amr b. Dinar Nâfi1 b. Cübeyr b. Mut'ım'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki; Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

“Yüce Allah her gece dünya semâsına, (alt göğe) iner ve şöyle buyurur:” "(Bir şey) isteyen var mı, (bunu) ona vereyim! Bağış dileyen var mı, onu bağışlayayım!"[511]

1489. “Bize Ebu'l-Muğire haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î rivayet edip (dedi ki), bize Yahya b. Ebî Kesîr, Hilâl b. Ebî Meymûne'den, (O) Atâ1 b. Yesâr'dan, (O da) Rifâ'a b. Arâbe el-Cüheni'den (naklen) rivayet etti ki, o şöyle dedi: Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

“Gecenin yarısı veya üçtebiri geçince Allah dünya semâsına, (alt göğe) iner, sonra, tan yeri ağanncaya kadar şöyle buyurur:” "Kullarımı benden başkasına sor(dur)mayacağım.[512] Benden (bir şey) isteyen kimdir, (bunu) ona vereyim! Benden bağış dileyen kimdir, onu bağışlayayım! Bana dua eden kimdir, ona icabet edeyim!"[513]

1490. “Bize Vehb b. Cerîr rivayet edip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya b. Hilâl b. Ebî Meymûne'den, (O da) Atâ' b. Yesâr'dan (naklen) rivayet etti ki; Rifâ'a ona haber vermiş ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun (yani bir önceki hadisin) ben­zerini (buyurmuş).”[514]

1491. “Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize İbrahim b. Muhtar, Muhammed b. İshâk'dan, (O) amcası Abdurrahman b. Yesâr'dan, (O) Ubeydullah b. Ebî Râfi'den, (O) babasından, (O da) Hz. Ali'den (naklen) rivayet etti ki, o; "Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

“Ge­cenin üçte biri veya gece yarısı olunca..." dedi ve (önceki hadislerdeki gibi Allah'ın) inişini zikretti.”[515]

1492. “Bize Muhammed b. Yahya haber verip (dedi ki), bize Ya'kûb b. İbrahim rivayet edip (dedi ki), bize babam, İbn İshâk'dan rivayet etti (ki, o şöyle demiş): Bana Sa'id b. Ebî Sa'id el-Makburî, Ümmü Sabiyye'nin âzâdlısı Atâ'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, o şöyle demiş: Resûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:”

“Ümmetimi güçlüğe düşürmek (korkusu) olmasaydı onlara, her namaz kılacaklarında misvak kullanmayı, (diş fırçalamayı) emreder ve, yatsı namazının (vaktini) gecenin üçtebirine kadar geciktirirdim. Çünkü gerçek şu ki, gecenin ilk üçtebiri geçince Allah dünya semâsına, (alt göğe) iner ve tanyeri ağanncaya kadar orada kalmaya devam eder. (Bu esnada) bir sözcü şöyle der: "(Bir şey) isteyen kimse yok mu, (ona bu isteği) verilecek! Dua eden kimse yok mu, ona icabet edilecek! Şifa dileyen bir hasta yok mu, ona şifa verilse! Bağış dileyen bir günahkar yok mu, o bağışlansa!"[516]

1493. “Bize Muhammed haber verip (dedi ki), bize Ya'kûb rivayet edip (dedi ki), bana babam, İbn İshâk'tan rivayet etti (ki, O şöyle demiş):”

“Bana amcam Abdurrahman b. Yesâr, Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) âzâdlısı Ebû Râfî'in oğlu Ubeydullah'tan, (O) babasından, (O da) Hz. Ali b. Ebî Tâlib'den, (O da) Rasûlullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen), Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği (bir önceki) Hadisin aynısını rivayet etti.”[517]

 

Açıklama

 

Zaman ve mekândan münezzeh olan yüce Allah'ın inişi, "nüzûl"ü ile ilgili bu Hadisler, müteşâbih Hadislerdendirler. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de de, müteşâbih âyetler vardır.[518] Zahiri mânâlanyla anlaşılmaları mümkün olmayan müteşâbihlerden ne kastedildiği, bizim için kesin olarak belli değildir. Bunun için, bil­hassa selef alimlerinin çoğu, bunların yüce Allah'a lâyık hakikatleri olduğuna inanıp, oldukları gibi kabul edilmeleri, te'vil edilmemeleri görüşünü beyân etmiştir. "Selef Mezhebi" denilen bu görüşte olanlar arasında Zührî (rh.a.), Ebû Hanife (rh.a.), Abdullah İbnu'l-Mübârek (rh.a.), Şafiî (rh.a.) ve Ahmed b. Hanbel (rh.a.) de vardır. "Halef Mezhebi" denilen görüşe göre müteşâbih âyet ve Hadisler, yerlerine ve ilgili kelimelerin iş'ârî ve iktizâî delâletlerine uygun olarak te'vil edilirler. Malik b. Enes (rh.a.), Sufyân Sevri (rh.a.) ve sonraki bir çok âlim bu görüştedir. Buna göre "Allah'ın inişi" te'vil edilerek, bu­nunla; Allah'ın (Celle Celaluhu) emrinin veya rahmetinin yahut meleklerinin inişinin, ya da Allah'ın (Celle Celaluhu), teheccüd namazı kılan, gece ibâdeti yapan kullarına rahmetiyle, bağışıyla yönelişi, on­lara bolca lütuf ve ihsanda bulunuşunun kastedilmiş olduğu söylenmiştir.[519]

 

169. Teheccüd Esnasında Yapılacak Dua

 

1494. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân -ki O, İbn Uyeyne'dir-, Süleymânu'l-Ahvel'den, (O) Tâvûs'tan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geceleyin teheccüde kalktığı zaman (yaptığı duada) şöyle derdi:

"Ya Allah! Hamd sana mahsûstur. Sen göklerin, yerin ve bunların içindekilerin Nurusun. Hamd sana mahsûstur. Sen göklerin, yerin ve bunların içindekilerin devamlı yöneteni ve koruyanısın. Hamd sana mah­sustur. Sen göklerin, yerin ve bunların içindekilerin sahibisin. Sen hakkın ta kendisisin. Sözün, haktan ibarettir. Vadin de serâpâ hak­tır. Sana kavuşmak ve Cennet haktır, Cehennem haktır. (Öldükten sonra) dirilmek haktır, Peygamberler haktır. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haktır. Ya Allah! Sadece sana bağlandım, yalnız sana inandım, ancak sana güvendim, sadece sana yöneldim, yalnız senin yardımın sayesinde (düşmanlarla) mücâdele ettim, sadece senin hükmüne başvurdum. Artık önce yaptığım, sonra yaparım sandığım, açıktan yaptığım, gizlice işlediğim (günâhlarımı) bana bağışla! Öne alan ancak sensin, sonraya bırakan da yalnız sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Her türlü güç ve kuvvet de ancak seninledir"[520]

 

170. Bakara Sûresinin Sonundaki İki Âyeti OkuyanKimse

 

1495. “Bize Sa'id b. Amir, Şu'be'den, (O) Mansûr'dan, (O) İb­rahim'den, (O) Abdurrahman b. Yezîd'den, (O) Ebû Mes'ûd'dan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:” "Kim bir ge­cede Bakara Sûresinin son iki âyetini okursa, bunlar (o gece, kö­tülüklere karşı) ona yeterler."[521]

 

171. Kur'an'ı Güzel Okumaya Çalışmak "Kur'an İleTeğannî"

 

1496. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Mu­hammed b. Amr, Ebu Seleme'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdu:” "Allah hiçbir şeyi,(Allah'ınKitab'ını) okuma ile teğanni yapan,-yani onu yüksek sesle okuyan-[522] bir peygamberi dinlemesi gibi dinlememiştir."[523]

 

Açıklama

 

"Teğannî" kelimesi, lügatte, diğerleri meyânmda, zengin olmak, mırıldanmak, övmek, hicvetmek mânâlarına da gelir. Yukarıdaki Hadisle benzeri Hadislerde geçen "teğannî" kelimesi ile ne kas­tedildiği hususunda ise farklı görüşler serdedilmiştir ki, bunların en tercihe şâyân olanı; sesi, mümkün olduğu kadar güzelleştirerek ve okuyuş kaidelerine uygun olarak okumak, böyle okumaya çalışmak mânâsıdır. Hadiste geçen, "Allah'ın dinlemesi" ifadesi ise; Allah'ın (Celle Celaluhu) razı olmasından ve yapılan ameli kabul edip se­vabım kat kat vermesinden kinayedir.[524]

 

1497. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize İbn Uyey-ne, ez-Zührî'den (naklen) rivayet etti. İbn Uyeyne dedi ki; O (ez-Zühri) zannediyorum ki, Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etmiş). (Hz. Aişe) demiş ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellenı) Ebû Musa'yı, (Kur'an) okurken işitmiş, bunun üzerine şöyle buyurmuştu:”

"Hakikaten buna Dâvûd ailesinin nağmelerinden, (yani güzel ve ahenkli okuyuşundan) verilmiş."[525]

 

Açıklama

 

Bu Hadiste "nağmeler" olarak tercüme ettiğimiz "mezamir" ke­limesi aslında "neyler, kavallar" demektir. Hz. Dâvûd (a.s.) çok güzel bir sese ve gönül okşayan, ahenkli bir okuyuşa sahipti. Öyle ki, Zebur'u okurken O'nu dinleyenler hayran kalır, mest olurlarmış. Hatta O'nu dinleyen hayvanlar bile okuyuşundan etkilenirmiş. Ney ve kaval da insanda benzeri bir etki yaptığı için Hz. Davud'un (a.s.) bu güzel ve ahenkli okuyuşu, bu müzik âletlerine benzetilmiştir. Her­halde Hz. Davûd (a.s.) bu okuyuşuyla bir çığır açmış, adetâ bir mek-teb (ekol) meydana getirmişti de "Dâvûd ailesinin nağmeleri" ifa­desiyle O'nun yolundan giden, O'nun tarzında okuyan kimseler kastedilmiştir. Nitekim "âl=aile, akraba" kelimesinin asıl mânâsı, "herhangi bir yönden yakınlığı olan kimse"dir. Zaten Hz. Davud'un (a.s.) kan bağıyla olan aile fertleri içinde, kendisinden başka, güzel ve ahenkli okyuşuyla meşhur olmuş başka bir kimse de yoktur. Söz-konusu "Davûd ailesi" terkibindeki "âl=aile" kelimesinin ta'zimen kullanılmış ve zaid olduğunu söyleyenler de vardır.

Sahâbe-i Kiram içinde Ebû Musa el-Eş'arî (r.a.) de "davûdî" sesi ve okuyuşuyla çok güzel Kur'an okurmuş. Bundan dolayı Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O'nu takdir ve taltif etmiştir.[526]

 

1498. “Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Amr -yani İbn Dinar'dan, (O) İbn Ebî Muleyke'den, (O) Ubeydullah b. Ebî Nehik'ten, (O da) Sa'd'dan (naklen) rivayet etti ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kur'an'ı güzel okumaya çalışmayan, (Kur'an ile teğannî yapmayan) bizden değildir."[527]

 

Açıklama

 

Lafız ve manâsıyla baştan sona güzellik olan Kur'an-ı Kerim'in güzelliği, onun güzel okunuşuyla daha da artar. Bu güzellik, gö­nüllere etki yapar ve okuyanı-dinleyeni daha çok iyiliğe yöneltir. Kur'an'm güzel okunuşuyla elde edilecek böyle bir netice, Kur'an'm gayesine hizmettir. Kur'an'ı güzel okumaya çalışmak, ona gösterilen saygının, verilen değerin de bir ifadesidir. İşte bunlar, bir müs-lümanın yapması gereken hususlardır. Müslümanların en güzel ör­neği olan Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle yap­mıştır. Binaenaleyh, bu hususlara riayet etmemek, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve O'nun Sünnetine titizlikle uyan Sa­habenin yolundan gitmemek demektir. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), böyle davranan bir kimseyi; "... bizden değildir" buyurarak ağır bir şekilde kınamıştır.

Hadiste geçen "Kur'an ile teğannî" ifadesi, Kur'an (okuma) se­bebiyle sesi güzelleştirmeye çalışmak, yani Kur'an'ı; sesi, mümkün olduğu kadar güzelleştirerek okumak; Kur'an ile diğer eserlerden, diğer ahenkli seslerden müstağni kalmak; Kur'an (okumak) suretiyle (manen) zenginleşmek, gönül zenginliği elde etmek; boş kalındığında bir şey okuma ihtiyacı duyulduğu zaman Kur'an (okumayı) âdet edinmek gibi mânâlara da gelmektedir.[528]

 

1499. “Bize Muhammed b. Ahmed haber verip (dedi ki), bize Sufyân, ez-Zührî'den, (O) Ebû Seleme'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki; O şöyle buyurdu:”

"Allah hiçbir şeyi, (Allah'ın Kitab'ını) okuma ile teğannî yapan bir Peygamber'i dinlemesi gibi dinlememiştir."[529]

Ebû Muhammed (ed-Dâriiri) dedi ki; "(Hz. Peygamber), bu ("teğanni" kelimesi) ile, (benzeri başka bir şeye) ihtiyaç duymamayı kastediyor."[530]

 

172. Ümmü'l-Kur'an (Fatiha Sûresi), İşte Seb'-i Mesânî O'dur

 

1500. “Bize Bişr b. Ömer ez-Zehrânî haber verip (dedi ki), bize Şu'be, Hubeyb b. Abdirrahman'dan, (O) Hafs b. Âsım'dan, (O da) Ebû Sa'id İbnu'l-Muallâ'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün mescidde namaz kılıyorken) bana rastlamış (ve beni çağırmıştı. Ben de, namazda olduğum için çağırışına hemen icabet edememiş, yanma na­mazdan sonra gitmiştim). O zaman O şöyle buyurmuştu:

“"Allah; "Ey iman edenler! Sizi çağırdığı zaman Allah'a ve O Resûl'e icabet edin!"[531] buyurmadı mı?" (Hz. Peygamber) sonra;

"Mescidden çıkmamdan önce sana, Kuranın en büyük Sûresi olan bir sûreyi öğreteyim mi?" buyurmuş, nihayet (mescidden) çıkmak istediğinde de, şöyle bu­yurmuştu:”

"(Kuranın en büyük sûresi), el-Hamdü li'llahi Rabbi'l-âlemin, (yani Fatiha süresidir). (Kuranda) size verildiği (bildirilen) es-seb'u'l-mesâni (- namazın her rekâtında tekrarlanan yedi âyet) ve Kuranın (özeti)[532] de bu (Sûredir)."[533]

 

173. Kur’an Kaç (Günde) Hatmedilir (Meselesi) Hakkında

 

1501. “Bize Muhammed İbnu'l-Minhâl haber verip (dedi ki), bize Yezîd b. Zurey1 rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Katâde'den, (O) Ebu'1-Alâ1 Yezîd b. Abdillah'tan, (O da) Ab­dullah b. Amr'dan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kuranı üç (günden) az (bir zaman)da okuyup (bitiren) kimse (onu) hakkıyla anlayamaz."[534]

 

174. Adam Üç (Rekât) mı, Yoksa Dört (Rekât) mı KıldığınıBilmez (İse?)

 

1502. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya'dan, (O) Ebû Selemeden, (O) Ebû

Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:” "Ezana başlanıldığında şeytan, ezanı işitmemek için, osurarak arkasını dönüp gider. Ezan bitirilince döner, gelir. Sonra kamet getirildiğinde (o yine) arkasını dönüp gider. Kamet bitirilince de, (namaz kılarken) kişi ile nefsi arasına ves­veselerini sokmak için döner gelir ve (daha önce kişinin) hatırına gel­meyen şeyler için; "şunu şunu hatırla!" deyip (bunları ona hatırlatır). Öyle ki adam, kaç (rekât) kıldığını bilemez hale gelir. İşte biriniz kaç (rekât) kıldığını bilmediğinde, otururken iki secde yapsın!"[535]

1503. “Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz -ki O, İbn Ebî Seleme el-Mâcişûn'dur- rivayet edip (dedi ki), bize Zeyd b. Eşlem, Atâ' b. Yesâr'dan, (O da) Ebû Sa'id el-Hudrî'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Bir kimse kaç (rekât) kıldığını; üç (rekât) mı kıldığını yoksa dört (rekât) mı kıldığını bilmediği vakit, kalkıp bir rekât namaz kılsın,.bundan sonra da iki secde yapsın. Neticede o, beş (rekât) kılmış olursa, (bu iki secde, namazını altı rekâte çıkararak) onun için namazını çift (rekâtlı) yapar. Şayet dört rekât kılmış olursa, (böylece namazını tam kılmış olacağı için, bu iki secde, namazını bozmaya çalışan) şeytanın (burnunu) yere sürtme olur!"[536]

Ebu Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki, "Bu (Hadisin zahiri delâletini) kabul ediyorum."[537]

 

Açıklama

 

Namazda yapılan bazı hataların telâfisi için namazın sonunda iki secde yapılır ki, bunlara "sehiv (yanılma) secdesi" denir. Yukarıdaki birinci Hadiste bu sehiv secdesine genel olarak bir işaret vardır. İkin­ci Hadiste ise, kılman rekât sayısında meydana gelen bir şaşırma durumunda takip edilecek yol ile bu şaşırmadan dolayı namazın so­nunda yapılacak sehiv secdesi sozkonusu edilmiştir. Sehiv secdesi Hanefilere göre namazın sonundaki selâmdan sonra, Şafiî (rh.a.) ve Ahmed'e (rh.a.) göre ise selâmdan önce yapılır. Malik (rh.a.) ile bazı Şafiî alimlere göre ise, sehiv secdesi bir ziyâde (ekleme)den dolayı ya­pılacaksa onun, selâmdan sonra; bir noksanlıktan dolayı yapılacaksa onun, selâmdan önce yapılması daha iyidir. Aşağıdaki iki bölümden anlaşıldığına göre Dârimi (rh.a.) de, sehiv secdeleri arasında, ya­pılacakları yer bakımdmdan bir ayrım yapmaktadır.[538]

 

175. Ziyâde (Ekleme)den Dolayı (Yapılan) Sehiv Secdesi

 

1504. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize İbn Avn, Muhammed'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) öğle ve ikindi namazlarından birini kıldırmıştı da, iki rekât kıldırıp, sonra selâm vermiş ve kalkıp, mescidde enlemesine duran bir kütüğün yanına dikelmiş, elini de üzerine koymuş -Yezîd dedi ki;

“İbn Avn (bunu taklit ederek) bize gösterdi-, avuçlarının birini de di­ğerinin arkasına koyup üstteki parmaklarını alttakilerin arasına sokmuştu. O, (kütüğün yanına) sanki kızgınmış gibi dikelmişti. (Ebû Hureyre) dedi ki; bunun üzerine aceleci bazı insanlar dışarı çıkmış ve "Namaz kısaltıldı, namaz kısaltıldı!" demeye başlamışlardı. O ce­maatın içinde Ebû Bekr ve Ömer de vardı, fakat bir şey söy­lememişlerdi. Cemaatın içinde, Zü'1-Yedeyn isimli elleri uzun bir adam vardı, O;”

"Ya Rasûlallah, demişti, sen namazı unutup (da mı noksan kıldın), yoksa o kısaltıldı mı?" (Hz. Peygamber) de; "(Bana göre) unutmadım, namaz da kısaltılmadı!" buyurmuş, sonra (ce­maate (hitaben);

"Böyle mi (olmuş?)" diye sormuştu. Onlar;

"Evet, (öyle oldu)" demişlerdi. (Bunun üzerine Hz. Peygamber dönüp, (ce­maatle) geri kalan (rekâtları) tamamlamış, sonra da selâm vermiş, (ardından) tekbir alıp uzun bir secde yapmış, sonra başını (secdeden) kaldırmış, sonra (tekrar) tekbir almış ve (önce) yaptığı secde gibi secde yapmış, sonra başını) (secdeden) kaldırmış ve (namazdan) ay­rılmıştı.”[539]

1505. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bize el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Yûnus, İbn Şihâb'dan rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana İbnu'l-Müseyyeb, Ebû Seleme b. Abdirrahman, Ebû Bekr b. Abdirrahman ve Ubeydullah b. Ab-dillah, Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdiler ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) öğle veya ikindi namazını kıldırmıştı da, bunların birinde iki rekâtta selâm vermişti. Bunun üzerine Zü'ş-Şimâleyn b. Abdillah b. Amr b. Nadla el-Huzâ'î -ki O, Zühreoğulları'nın halifi (sözleşmelisi)dir- O'na;

"Namaz kısaltıldı mı, yoksa unutup (da mı noksan kıldın), ya Rasûlallah?" diye sormuş, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de;

"(Bana göre) unutmadım. (Namaz) da kısaltılmadı" buyurmuştu. O zaman Zü'ş-Şimâleyn;

"Bunun biri olmuştur, ya Rasûlallah!" de­mişti. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) halka dönmüş ve

"Zü'1-Yedeyn doğru mu söyledi?" buyurmuştu. Onlar:

"Evet, ya Rasûlallah" demiş, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de kalkıp (cemaatle) namazı tamamlamıştı.

(İbn Şihâb dedi ki);

“Onlardan hiçbiri bana, Rasûlullah'ın (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazda, otururken iki secde yaptığım rivayet etmedi. Bu, öyle zannediliyor ki, -Allah daha iyi bilir ya!- ce­maatın (durumu) Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kesin olarak bildirmiş olmasından, neticede O'nun da kesin bir kanaate varmış olmasından dolayıdır.”[540]

 

Açıklama

 

Son iki Hadis, eğer rivayetlerinde bir hata yapılmamışsa, iki ayrı olayla ilgili olmalıdır. Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müracaat edenin Zü'1-Yedeyn (r.a.) olduğu belirtilen birinci olayda Ebû Hureyre'nin hazır bulunmuş olması mümkündür. İkinci olay ise, h. 7. yılda müslüman olan Ebû Hureyre'nin (r.a.) Medine'ye gelip müslüman olmasından çok önce meydana gelmiş olmalıdır. Çünkü Zü'ş-Şimâleyn (r.a.), Bedir savaşında şehid düşmüştü. Bu şekilde iki olayın meydana geldiği kabul edilirse, Ebû Hureyre'nin (r.a.) ikinci Hadisi başka bir Sahâbiden duyup nakletmiş ve "sehiv"den dolayı secde yapmanın da daha sonra meşru kılınmış olduğunu söylemek mümkündür. Bu Hadislerde bahsedilen olayın tek olması ve Zü'l-Yedeyn'e (r.a.), Zü'ş-Şimâleyn (r.a.) de denilmiş olması da ihtimal da­hilindedir. Fakat bu durumda ikinci Hadis, sonunda sehiv secdesi zikre dilmediği için, diğer rivayetlere muhalif düşmektedir. Diğer ta­raftan İbn Abdilbekr (rh.a.), ikinci Hadiste Zühri'nin (rh.a.) hata etmiş olduğunu, bu sebeple de, hiçbir Hadiscinin, O'nun bu rivayetine itimad etmediğini söylemiştir. Buna göre ikinci rivayetin terkedilmesi gerekir ki, bu durumda ihtilâf da ortadan kalkmış, yu­karıdaki te'villere de ihtiyaç kalmamış olur.[541]

 

1506. “Bize Sa'id b. Amir, Şu'be'den, (O) el-Hakem'den, (O) İbrahim'den, (O) Alkame'den, (O) Abdullah'tan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O (yani Hz. Peygamber bir defasında) öğle (namazını) beş (rekât) kıldırmıştı da, (böyle kıldırdığı) O'na söylenmiş, O da iki secde yapmıştı.”[542]

 

176. Namazda Bir Noksanlık Olduğu Zaman

 

1507. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecîd haber verip (dedi ki), bize Malik, İbn Şihâb'dan, (O) Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rec'den, (O da) İbn Buhayne'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) bize iki rekât namaz kıldırmış, sonra, (teşehhüde) oturmayarak ayağa kalkmış, cemâat de ayağa kalkmıştı. Nihayet namazı bitirdiğinde biz, selâm vermesini beklemiştik. O ise, selâm vermeden önce otur­duğu halde iki secde yapmış, sonra selam vermişti.”[543]

1508. “Bize Muhammed ibnu'lFadl haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Seleme, Yahya b. Sa'id'den, (O) Abdurrahman el-A'rec'den, (O da) Malik İbn Buhayne'den[544] (naklen) rivayet etti ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir defasında) öğ­lenin veya ikindinin iki rekâtında (oturmayarak) ayağa kalkmış ve (oturmak için geri) de dönmemişti. Nihayet namazını bitirmiş, sonra yanılma secdelerini yapmış, daha sonra da selâm vermişti.”[545]

1509. “Bize Yezîd b. Harun, el-Mes'ûdî'den, (O da) Ziyâd b. Ilâka'dan (naklen) haber verdi ki; O şöyle dedi: El-Muğire b. Şu'be (bir gün) bize namaz kıldırmıştı da, iki rekât kılınca, otur­mayarak ayağa kalkmıştı. Bunun üzerine arkasındakiler O'nu (uyar­mak için) tesbih getirmişler, ("sübhanallah" demişlerdi) O ise, onlara kalkmalarını işaret etmişti. Nihayet namazını bitirince selâm vermiş ve (ardından) sehiv secdelerini yapıp (tekrar) selâm vermiş, (sonra da) şöyle demişti:”

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize böyle yapmıştı."[546]

 

177. Namazda Konuşmaktan Men'

 

1510. “Bize Ebu'l-Muğire rivayet edip (dedi ki), bize el-Evzâî, Yahya b. Hilâl b. Ebî Meymûne'den, (O) Atâ1 b. Yesâr'dan, (O da) Mu'âviye ibnu'l-Hakem es-Sülemî'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Bir ara ben Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) ile beraber namazda idim. Derken cemaatten bir adam aksırıverdi, ben de, (aksıran bir kimseye söylendiği gibi), "Yerhamuke'llah: Allah sana merhamet etsin!" dedim. (Muâviye sözüne devamla) dedi ki; bunun üzerine cemaat, (gözlerini bana dikip âdeta) gözleriyle beni kuşattılar. Ben de;

"Helak olasıcalar! Size ne oluyor da bana öyle ba­kıyorsunuz?" dedim. (Muâviye) sözüne şöyle devam etti: O zaman da cemaat (beni) susturmak için) ellerini uyluklarına vurdular. Ben, on­ların beni susturduklarını görünce;

"Size ne oluyor da beni sus­turuyorsunuz?" dedim, ama (yine de) sustum. (Muâviye) sözüne şöyle devam etti: Nihayet Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), -anam, babam O'na kurban olsun! Ne O'ndan önce, ne de O'ndan sonra O'nun kadar güzel öğreten hiç bir öğretmen görmedim!- (namazını bi­tirip) dönünce, vallahi, O beni ne dövdü, ne azarladı, ne de bana kötü söz söyledi; fakat şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki, şu namazımızda insan kelâmından hiçbir şey (söylemek) uygun olmaz. O, ancak tes­bih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir." [547]

1511. “Bize Sadaka rivayet edip (dedi ki), bize İbn Uleyye ile Yahya b. Sa'îd, Haccâc es-Savvâfdan, (O) Yahya'dan, (O) Hilâl'dan, (O) Atâ'dan, (O da) Muâviye'den (naklen) onun, (yani bir önceki Hadisin) benzerini haber verdi.”[548]

 

178. Namazda Yılan Ve Akrebin Öldürülmesi

 

1512. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Hişâm, Yahya'dan (O) Damdam'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) haber verdi ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazda iki siyahın öldürülmesini emretti.”

Yahya dedi ki; "iki siyah", yılan ve akreptir.”[549]

 

179. Yolculukta Namazın Kısaltılması

 

1513. “Bize Ebû Asım, İbn Cureyc'den, (O) İbn Ebî Ammâr'dan, (O) Abdullah b. b. Bâbeyh'ten, (O da) Ya'lâ b. Ümeyye'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Ömer İbnu'l-Hattâb'a dedim ki; “Yüce Allah; "(Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapmalarından) korkarsanız, na­mazı kısaltmanızda (size bir günâh yoktur) "[550] buyurmuştur. Şimdi insanlar güven içindedirler, (yine de seferde namazları kı­saltıyorlar?)" O şu karşılığı verdi:

"Şaştığın şeye ben de şaşmış (ve, onu Rasûlullah'a sormuştum) da, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu:”

"Bu, Allah'ın size verdiği bir sadakadır. Binaenaleyh onu kabul edin!"[551]

 

Açıklama

 

Dört rekâtlı farz namazların yoluculukta iki rekât kılınması me­selesi, farklı şekillerde ele alınmıştır. Hanefılere göre, Sünnetle sabit olduğu üzere, yolculukta namaz esasen (azimet olarak) iki rekâttır.

Maliki ve Şâfıîler ise, yolculukta da namazların dört rekât olduğunu, ancak iki rekât kılınmasına "ruhsat" verildiğini söylemişlerdir ki, bu konudaki delillerinden biri yukarıda zikredilmiş olan âyettir. Fil­hakika mezkûr âyetteki "kasr-ı salât: namazın kısaltılması" ifa­desinin muhtemel mânâlarından biri, namazın rekâtlarının, yani kemmiyet bakımından kısaltılmıasıdır. Bu ifadenin ikinci muhtemel mânâsı namazın; kıyam yerine oturma veya bineğe binme, rükû' ve secde yerine ima ile yetinme gibi, keyfiyet bakımından kı-saltılmasıdır ki, Hanefiler âyeti bu mânâda anlamışlardır. Yu­karıdaki Hadisin zahiri mânâsı Hanefİlerin bu anlayışına zıt gö­rünmektedir. Ancak bu Hadis; "mezkûr âyet, korku hallerindeki yolcularda namazların iki rekât kılınmasıyla alâkalıdır. Emniyet ha­linde yolculuklarda namazların iki rekât kılınması ise Allah'ın (Celie Celaluhu) bir lütfudur" şeklinde anlaşılırsa, ortada bir zıtlık kal­mamış olur. Hanefilere göre, bu Hadis böyle anlaşılmasa bile yol­culukta namazları kısaltmanın "ruhsat" değil, "azimet" olduğuna delâlet eder. Çünkü Hz. Peygamber; "...onu kabul edin" buyurmuştur. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) de, "kasr-ı salât'ın, "azimet" ol­duğu görüşündeydi.

Yolculuklarda namazları kısaltma, bir rivayete göre h. 4. yılda meşru' kılınmıştı. Bunun, h. 2. yılın rebi'u'1-âhir ayında veya hic­retten kırk gün sonra meşru' kılındığı da nakledilir.[552]

 

1514. “Bize Muhammed b. Yûsuf,  el-Evzâ'î'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi ki;”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (veda' haccında) Minâ'da[553] (dört rekâtla) namazları iki rekât olarak kılmıştı (Minâ'da dört rekâtlı namazları, Halifelikleri esnasında) Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) de iki rekât olarak (kılmışlardı). Osman (r.a.) da Ha­lifeliğinin başında iki rekât olarak (kılmıştı). Ancak O, daha sonra onları tamamlamış, (yani dört rekât olarak kılmış) idi.[554]

1515. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Muhammed İbnu'l-Munkedir'den, (O da) Enes b. Ma-lik'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Öğleyi, (Medine'de) Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber dört rekât olarak kılmıştık. (Sonra Mekke'ye gitmek üzere yola çıkmış ve ikindi­yi) O'nunla beraber Zu'l-Huleyfe'de[555] iki rekât olarak kılmıştık.”[556]

1516. “Bize Osman b. Muhammed rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne, İbrahim b. Meysere ile İbnu'1-Munkedir'den rivayet etti ki; onlar, Enes b. Malik'i şöyle derken işitmişler:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Medine'de (öğ­leyi) dört rekât olarak kılmış, (sonra Mekke'ye gitmek üzere yola çık­mış ve ikindiyi) Zu'1-Huleyfe'de iki rekât olarak kılmış.[557]

1517. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân b. Uyeyne rivayet edip dedi ki, ez-Zühri'yi, Urve İbnu'z-Zübeyr'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) şöyle an­latırken işittim: (Hz. Aişe) demiş ki;”

"Muhakkak ki namaz, ilk farz kılındığında iki rekât olarak (farz kılınmışdı). Sonra yolculuk namazı (öylece iki rekât olarak) sabitleştirilmiş, memleketinde otu­ranın namazı ise (dört rekâta) tamamlamlmıştı."

(Ez-Zührî dedi ki;) bunun üzerine ben (Urve'ye);

"Peki O, ne diye yolculukta namazı (dört rekâta) tamamlıyordu?" dedim de O, şöyle cevap verdi:

"Doğrusu O, (bu meselede), Osman'ın te'vil yaptığı gibi te'vil yapmıştı"[558]

 

Açıklama

 

Miraç gecesinde farz kılınan beş vakit namaz başta, akşam hariç, ikişer rekât olarak farz kılınmıştı. Hicretten bir yıl sonra ise, sabah ve akşam dışındaki namazlar dörder rekâta çıkarılmıştı. Sabah na­mazına, kıraatinin uzunluğundan, akşam namazına gündüzün "vitr"i (tek rekâtlı namazı) sayıldığından dolayı ilâve yapılmadığı nak­ledilir. Daha sonra (H. 2. veya 4. yılda), yolculukta kılınacak na­mazların kısaltılarak kılınması meşru kılınmış ve böylece, yolculuk namazı ilk şekliyle sabitleştirilmişti. Hz. Aişe (r.anha) ve Hz. Osman (r.a.), bunu bir ruhsat olarak anlamış, (böyle te'vil et­mişlerdi). Onlara göre, kendisine zor gelmeyenin yolculukta na­mazları kısaltmadan tam olarak kısalması daha faziletlidir. Hz. Osman'ın (r.a.), yolculukta bazı yerlerde namazları kısaltma yap­maksızın tam kılmasının sebebi olarak başka açıklamalar da ya­pılmıştır ki, bunlardan birine göre O; yolculuğunda bir yerde ko­naklayıp ikamet eden kimsenin, mukim gibi namaz kılacağı görüşünde olduğu için öyle yapmıştı.[559]

 

180. Bir Beldede İkamet Etmek İsteyen Kimsenin, Namazı Kısaltması İçin (Orada En Fazla) Ne Kadar İkamet Edebileceği Hakkında

 

1518. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân, Yahya'dan -ki O, İbn Ebî İshak'dır-, (O da) Enes b. Mâlik'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi;”

“Biz, Hz. Pey­gamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber, (Mekke'ye gitmek üzere yola) çıkmıştık da O, Mekke'ye gelinceye kadar namazları kı­saltarak kılmaya başlamıştı. Orada da, namazlarda kısaltma ya­parak on gün kalmıştı. Bu (olay), veda haccmda (olmuştu).”[560]

1519. “Bize Ebû Asım, İbn Cureyc'den, (O) İsmail b. Muhammed'den, (O) Humeyd b. Abdirrahman b. Avf dan, (O) es-Sâ'ib b. Yezîd'den, (O da) el-Alâ' İbnu'l-Hadramî'den (naklen) haber verdi ki; O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Muhacirin, (hac veya umre) ibadetini yaptıkdan sonra (Mekke'de) kalışı, üç (gündür)."[561]

1520.Bize Abdullah b. Sa'id rivayet edip  (dedi ki), bize Hafsa rivayet edip (dedi ki), bize Abdurrahman b. Humeyd b. Abdirrahman b. Avf, es-Sâ'ib b. Yezîd'den, (O da) el-Alâ1 İbnu'l-Hadramî'den (naklen)  rivayet etti

ki; O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) muhacirler için Mekke'de (kurban bayramının dördüncü günü yapılan) dönüş "sader" (ta­vafından) sonra üç (gün daha) kalmalarına izin verdi.[562]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki; bu (Hadisin zahirinin delâlet ettiği) görüşü benimsiyorum.[563]

 

Açıklama

 

Mekke'nin fethinden (h. 8. yıl) önce, Mekke'deki müslümanların Medine'ye hicret etmeleri farzdı. Bu hükümden sadece, Hz. Peygamber'in, Medine dışında kalmalarına müsâade ettiği kimseler muaf idi. Bu dönemde umre veya hac için Mekke'ye giden Mekke'li muhacirlerin orada "ikametleri" de haramdı. Bununla beraber, mu­hacirlerin, veda tavafından sonra Mekke'de üç gün daha kalmalarına müsâade edilmişti.

İmam Şafiî, bu ve benzeri Hadislere dayanarak bir yerde, o yere giriş ve çıkış günleri hariç, dört günden az ikamet etmeye niyet eden kimsenin, orada namazları kısaltarak kılacağını söylemiştir. Çünkü Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), veda haccmda (h. 10. yıl) Mekke ve havâlisinde geçirdiği on gün içinde bir yerde üç günden fazla kalmamıştı.[564] Mekke'de "ikametleri" haram olan muhacirlere, veda tavafından sonra orada üç gün daha kalmalarına izin verilmesi de, bir yerde üç gün kalmaya niyet etmenin seferiliğe aykırı olmadığını gösterir. İmam Malik (rh.a.) ile İmam Ahmed'in (rh.a.) gö­rüşleri de, İmam Şafiî'nin (rh.a.) görüşüne yakındır. İmam Ebû Hanife (rh.a.) ise, diğer bazı Hadislere dayanarak, bir yerde on beş gün­den az kalmaya niyet eden yolcunun, orada namazları kısaltarak kılması gerektiğini açıklamıştır.[565]

 

181. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Namaz Kılmak

 

1521. “Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki), bize Hişam ed-Destüva'i, Yahya b. Ebi Kesir'den, (O) Muhammed b. Abdurrahman b. Sevban'dan, (O da) Cabir'den naklen haber verdi ki;”

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) binit devesinin üzerinde doğuya doğru namaz kılardı. O, farz namazı kılmak is­tediğinde ise, (devesinden) iner ve kıbleye yönelirdi.[566]

1522.” Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Ukayl, ez-Zührî'den rivayet etti ki, O şöyle demiş: Bana Abdullah b. Amir b. Rebîa haber verdi ki; Amir b. Rebîa şöyle demiş:”

“Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), binit devesi üzerinde, hangi yöne döner idiyse, ba­şıyla (o tarafa) işaret ederek nafile namaz kılarken görmüştüm. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu, farz namazda yap­mazdı.”[567]

 

182. İki Namazı Birleştirmek "Cem’"

 

1523. “Bize Ebû Ali el-Hanefi haber verip (dedi ki), bize Malik b. Enes, Ebu'z-Zübeyr el-Mekkî'den rivayet etti ki; Ebu't-Tufeyl Amir b. Vasile O'na haber vermiş ki, Muâz b. Cebel şöyle demiş:”

“Biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber, Tebük Gazvesi yılında (sefere) çıkmıştık. O, (bu sefer es­nasında) namazları cem'ediyordu da (bir yerde) öğle ile ikindiyi bir­likte kıldırmış, sonra (çadırına) girmişti. Daha sonra (vakit gelince çadırından) çıkmış ve akşam ile yatsıyı birlikte kıldırmıştı.”[568]

 

Açıklama

 

Bu Hadisten anlaşıldığına göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Tebük seferi (h. 9. yıl, Receb ayı) esnasında hem seyir ha­lindeyken, hem de bir müddet konakladığı yerlerde öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem'ediyordu. Malik (rh.a.), Şafiî (rh.a.) ve Ahmed (rh.a.) bu ve konuyla ilgili diğer Hadislere dayanarak yolculukta mezkûr namazları cem'etmenin caiz olduğunu söy­lemişlerdir. Hanefiler ise sadece hac esnasında iki yerde; Arafat'ta öğle ile ikindiyi öğle vaktinde, Müzdelife'de akşam ile yatsıyı yatsı vaktinde kılarak yapılan cem'in caiz olduğunu açıklamışlardır. On­lara göre yukarıdaki Hadisle benzeri Hadislerde şekli bir cem’ ("cem’-i sûrî"), yani iki namazdan birini son vaktinde diğerini ilk vaktinde kılma şeklindeki bir cem' söz konusudur.[569]

 

1524. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Yahya b. Sa'id'den, (O) Adiyy b. Sâbit'ten, (O) Abdullah b. Yezîd el-Hatmfden,  (O da) Ebû Eyyûb el-Ensâri'den (naklen) rivayet etti ki;” Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) akşam ve yatsıyı Müzdelife'de kılmıştı da onları cem' etmişti.[570]

1525. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, ez-Zührî'den, (O) Salim'den, (O da) Abdullah b. Ömer'den (naklen) rivayet etti ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), gitmekte acele ettiğinde akşam ile yatsıyı cem’ ederdi.”[571]

 

183. Müzdelife'de İki Namazı Cem' Etmek

 

1526. “Bize Ebû'l-Velîd et-Tayâlisî haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip (dedi ki), bana el-Hakem ve Seleme b. Küheyl haber verip dediler ki;”

Said b. Cübeyr bize, Müzdelife'de akşam (namazının) kametiyle üç (rekât) namaz kıldırdı. Selâm ve­rince de kalkıp, iki rekât olarak yatsıyı kıldırdı. Sonra İbn Ömer'den rivayet etti ki; O, kendilerine bu yerde bunun aynısını yapmıştı. İbn Ömer de rivayet etmiş ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu yerde bunun aynısını yapmıştı.[572]

1527. “Bize Sa'id İbnu'r-Rebî1 rivayet edip dedi ki; bize Şu'be, senediyle onun, (yani bir önceki Hadisin) benzerini rivayet etti.”[573]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, hac esnasında Müzdelife'de akşam ile yatsı na­mazlarının (yatsı vaktinde), başta alınan tek bir kametle cem'edileceğini göstermektedir. Sufyân Sevrî (rh.a.) ile, bir rivayete göre Ahnıed b. Hanbel (rh.a.), bu rivayetin zahirine uygun görüş beyan etmişlerdir. Diğer alimler ise, konuyla ilgili diğer rivayetlere dayanarak şu görüşleri serdetmişlerdir: Hanefîlerin meşhur gö­rüşüne göre bu iki namaz, bir ezan ve bir kametle cem'edilir. Ahmed'den (rh.a.) gelen sahih rivayete göre O, bunların bir ezan ve iki kamette cem'edileceği görüşündeydi. Malik (rh.a.), iki ezan ve iki kamette; son görüşüne göre Şafiî (rh.a.) ise, ezansız iki kametle cem'edileceklerini söylemişlerdir.[574]

 

184. Yolculuğundan Dönüp Geldiğinde KişininKılacağı Namaz Hakkında

 

1528. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Asım, İbn Cureycden, (O) İbn Şihâb'dan, (O) Abdurrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Malik'ten, (O) babası Ab­dullah ile amcası Ubeydullah b. Ka'b'dan, (onlar da) Kâ'b b. Malik'ten, (naklen) haber verdi ki;”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) herhangi bir yolculuktan ancak gündüz kuşluk vaktinde gelir, sonra mescide girip iki rekât namaz kılar, sonra da halkla (gö­rüşmek) için otururdu.[575]

 

185. Korku Namazı Hakkında

 

1529. “Bize el-Hakem b. Nâfi’, Şu'ayb'dan, (O da)   ez-Zührî'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): Bana Salim b. Abdillah haber verdi ki, Abdullah b. Ömer şöyle demiş;”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber, Necd tarafına bir savaşa gitmiştim. İşte (bu savaşta) düşmanla karşı karşıya geldik ve onlarla karşılıklı dizildik. Derken (namaz vakti geldiğinde) Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bize kıldırmak üzere na­maza durdu. Bizden bir topluluk da O'nunla beraber namaza dur­dular. (Geri kalan diğer) topluluk ise düşmana yöneldi. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de, kendisiyle beraber olanlarla bir rükû' ve iki secde yaptı. Sonra (bunlar) ayrılıp namaz kılmamış olan topluluğun yerini aldılar. (Bu sefer) namaz kılmamış olan topluluk geldi. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlarla da bir rüku ve iki secde yaptı. Sonra Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) selâm verdi. Bundan sonra (oradaki) müslümanlardan her biri (nöbetleşe) kendi başına bir rükû' ve iki secde yaptı.”[576]

 

Açıklama

 

"Korku namazı" ile düşman, sel, yangın, yırtıcı hayvan gibi bir tehlike karşısında bulunan müslümanların nöbetleşe cemaatle kıl­dıkları farz bir namaz, bir vaktin farz namazı kastedilmektedir. Bi­lindiği gibi farz namazların sâri' tarafından belirlenen vakitleri var­dır. Onların bu muayyen vakitlerde kılınması gerektiği gibi farzlıkları da, mükellef müslümanm üzerinden hiçbir durumda kalk­maz. Farz namazlar, düşmanla savaşın en kızıştığı anlarda bile, o halin elverdiği şekilde kılınarak edâ edilirler. Kur'an-ı Kerim'de, nasıl kılınacağı en teferruatlı olarak anlatılan namazın, düşmanla karşı karşıya olunduğunda kılınacak namaz[577] olması her halükârda namazın kılınmasına verilen ehemmiyeti gösterir, işaret edilen bu âyette bilfiil savaş olmaksızın yalnız düşman hücumundan korkulan zamanlarda bir vaktin farz namazının nasıl kılınacağı özetle açıklanmaktadır. Hadis-i Şeriflerde; düşmanın, savaşın ve savaş yerinin durumlarına göre farz namazların (korku namazının) muh­telif kılmış şekillerine dair (tafsilât vardır. Rivayetlerde sekiz, on, onüç, onaltı hatta yirmi farklı korku namazı kılmış şekli an­latılmakta veya bu kadar şeklinin olduğu söylenmektedir. Bazı alim­ler bunların bir kısmını diğerlerine tercih etme yoluna gitmişlerdir. Yukarıda İbn Ömer'in (r.a.) rivayet ettiği korku namazı, Nisa Süresindeki âyetin zahirine uygun olup, Hanefilerin tercih ettikleri korku namazının kılmış şekli böyledir. İmam Malik (rh.a.) ile imam Şafiî'ye (rh.a.) göre de korku namazının bir şekli budur.

Kılman ilk korku namazına gelince, Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ilk olarak Usfân'da, o zaman henüz müslüman ol­mamış olan Halid İbnu'l-Velîd (r.a.) kumandasındaki müşrik ordusu karşısında ikindi namazını, "korku namazı" şeklinde kıldırmış ol­duğu (h. 6. yıl, zilka'de ayı) nakledilmektedir. İbn Ömer'in (r.a.) yu­karıda naklettiği korku namazı ise, umûmen Hayber'in fethinden (h. 7. yıl) sonra vukûbulduğu kabul edilen ve Zâtürrika Savaşı da de­nilen Necid Savaşı esnasında kılman korku namazıdır.

Korku namazının sadece yolculukta kılınabileceğin isöyleyen alim­ler varsa da, alimlerin cumhuruna göre hazarda da korku namazı kı-lınabüir. diğer taraftan bazı alimlere göre korku namazı bir rekâttan ibarettir. Ancak cumhura göre korku namazı hazarda ve seferde akşam vaktinde üç, diğer vakitlerde iki rekâttır.[578]

 

1530. “Bize Muhammed b. Beşşâr haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'id, Yahya b. Sa'id el-Ensârî'den, (O) el-Kasım b. Muhammed'den, (O) Salih b. Havvât'tan, (O da) Sehl b. Ebî Hasme'den (naklen) rivayet etti ki:”

O, korku namazı hakkında şöyle dedi:

“İmam, bir topluluk düşmanla karşı karşıya iken, (diğer) topluluğa nammaz kıldırır. Şöyleki; O, beraberindekilere bir rekât namaz kıldırır ve bunlar, arkadaşlarının (düşman karşısındaki) saf yerlerine giderler. (Bu sefer) onlar gelir ve (imam), onlara da bir rekât namaz kıldırır. (Sonra) onlar kendi başlarına bir rekât (daha) edâ ederler.”[579]

1531. “Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet edip (dedi ki), bize Yahya, Şu'be'den, (O) Abdurahman İbnu’l-Kasım'dan, (O) ba­basından, (O) Salih b. Hevvât'tan, (O) Sehl b. Ebî Hasme'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun (yani bir önceki Hadisin) aynısını rivayet etti.”[580]

 

186. Namazdan Alıkonulmak

 

1532. “Bize Yezîd b. Harun, İbn Ebî Zîb'den, (O) el-Makburî'den, (O) Abdurrahman b. Ebî Sa'îd el-Hudrî'den, (O da) babasından (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Hendek Savaşında, geceden uzun bir zaman geçinceye kadar (namaz kıl­maktan) alıkonulduk. Nihayet bize kifayet edildi, (bize elverildi, sa­vaştan kurtarıldık). Bu, yüce Allah'ın şu sözünde (açıklanan du­rumdadır):

"Allah savaşta (yardımıyle) müminlere yetti. Allah güçlüdür, üstündür"[581] Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Bilâl'i çağırdı ve O'na emretti de, O kamet getirdi. (Hz. Peygamber) de öğle namazını kıldırdı ve onu, (daha önce) vak­tinde kıldırdığı gibi güzelce edâ etti. Sonra O'na emretti de ikindi namazı için kamet getirdi, O da onu kıldırdı. Sonra O'na emretti de akşam namazı için kamet getirdi, O da onu kıldırdı. Sonra O'na em­retti de yatsı namazı için kamet getirdi, O da onu kıldırdı. Bu (olay); "Fakat (bir tehlikeden) korkarsanız, yaya yahut (bineğe) binmiş ola­rak kılın!"[582] âyetinin inmesinden önce (olmuştu).[583]

 

 

187. Güneş Ve Ay Tutulması Esnasında Namaz Kılmak

 

1533. “Bize Ya'lâ, İsmail'den, (O) Kays'tan, (O) Ebû Mes'ûd'dan, (O da) Rasûlullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Güneş ve ay, in­sanlardan birinin ölümünden dolayı tutulmazlar. Fakat onlar, Allah'ın (ilmine ve kudretine delâlet eden) âyetlerinden iki âyettirler. Binaenaleyh onu (yani güneşin tutulduğunu veya Allah'ın âyetlerini) gördüğünüz zaman kalkıp namaz kılın!"[584]

1534. Bize Abdullah b. Ali el-Medini İle Musedded haber verip (dediler ki) bize Yahya b. Sa'id el-Kattân, Sufyân b. Sa'id'den, rivayet etti (ki, O şöyle demiş): Bana Habîb b. Ebî Sabit, Tâvûs'dan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (güneş) tutulmasında dört secde ile sekiz rekât namaz kıldı.[585]

 

Açıklama

 

Güneş ve ay tutulmalarında namaz kılmak, alimlerin cumhuruna göre Sünnet-i Müekkededir. Yalnız Malikiler, ay tutulmasında kı­lman namazın mendûb olduğunu söylemişlerdir. Bu namazların muhtelif kılmış şekillerinden bahseden Hadisler vardır. Bu rivayetler bu namazların, muhtemelen tutulmanın süresine göre muhtelif şekillerde kılınabileceğini göstermektedir. Yukarıdaki Ha­diste bu muhtelif kılmış şekillerinden biri nakledilmektedir. Buna göre güneş ve ay tutulması("küsûf) namazı, her bir rekâtında dört rükû' ve iki secde bulunan iki rekâttır. Hz. Ali (r.a.) ve İbn Abbâs'a (r.a.) göre küsûf namazı böyle kılınır. Hanefller ve diğer bazı alimler ise, konuyla ilgili diğer Hadislere dayanarak, küsûf namazının, diğer nafile namazlar gibi kılman iki rekât namaz olduğunu söylemişlerdir.

Küsûf namazının ilk olarak h. 5. yılda kılındığını belirten bir rivayet vardır. Küsûf namazının bir hikmetini şöyle açıklayabiliriz: Güneş ve ay tutulmaları, uzun asırlardan beri sürüp gelen muh­teşem bir düzenin varlığına, bu düzenin yeknesaklığım görünüşte bir müddet bozarak, işaret eden hâdiselerdir. Kâinattaki bu düzen, her an yaratıcısının varlığını, ilmini, kudretini göstermektedir. Ne var ki, bir taraftan onun yeknesaklığı, diğer taraftan insanın gafleti se­bebiyle bu düzen ve işaret ettiği, yani "âyet"i, belirtisi olduğu şeyler gözlerden kaçmaktadır. İşte güneş ve ay tutulmaları bu gaflet ha­linin dağılmasına, insanın, bu muazzam kâinat düzeniyle onun ya- ratıcısınm varlığını, ilmini, kudretini düşünmesine sebep ol­maktadır.  Ayrıca bu hâdiseler,  yeknesaklığı sebebiyle âdeta  hiç bozulmayacağını vehmettiren kâinat düzeninin bir giin bozulabileceğini, bu düzenini kuran Zât'ın onu bozabileceğini de dü­şündürmekte, böylece Kıyamet sahnesini hatıra getirmektedir. Bi­naenaleyh böyle bir şuur halinde, kâinat düzeninin yaratıcısının huzuruna çıkmak, önünde eğilmek, secdelere kapanmak, O'nun rı­zasını kazandırıcı şeyler yapmak uygun olur.[586]

 

1535. “Bize Ebu'n-Nu'mân rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd rivayet edip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'id, Amra bint Abdirrahman'dan, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki;”

“Yahûdî bir kadın O'nun huzuruna girmiş ve:

"Allah seni kabir azabından korusun!" diye dua etmiş. (Hz. Aişe demiş ki) bunun üzerine ben, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (eve) geldiğinde O'na sormuştum ki;

"İnsanlara kabirlerinde azab edi­lir mi?" O,

"Allah'a sığınırım! (Böyle şey olur mu?)" buyurmuştu. (Hz. Aişe sözünün devamında) şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün (sabah vakti bineğine) binip (çıkmıştı). Derken güneş tutulmuştu. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de (dönüp) gelmiş ve (bineğinden) inmişti. Sonra (devamlı) orada namaz kıldırdığı yerine gidip (namaza durmuş), cemaat de arkasında na­maza durmuştu. O kıyamı uzatmış, sonra rukû'a varmış, rükû'u da uzatmış, sonra doğrulmuş, bu kıyamı da, birinci kıyamdan az olmak üzere uzatmış, sonra (tekrar) rükû'a varmış, bu rükû'u da, birinci rükûdan az olmak üzere uzatmış, sonra (secdeye gidip) iki secde yap­mış, sonra ayağa kalkıp bunun aynısını yapmış, nihayet güneş açıl­mıştı. (Hz. Peygamber) bundan sonra yanıma girip şöyle buyur­muştu:

"Şüphe yok ki, ben sizi, kabirlerinizde deccâl imtihanı gibi im­tihanlara çekilirken görüyorum!" (Hz. Aişe, sözüne devamla dedi ki); ben O'nu şöyle derken işittim:

"Allahım! Muhakkak ki ben, kabir aza­bından sana sığınırım, Cehennem azabından da sana sığınırım!"[587]

1536. “Bize Ebû Ya'kûb Yûsuf el-Buveytî, Muhammed b. İdris'ten -ki O, eş-Şafi'i'dir-, (naklen) rivayet etti. O dedi ki; bize Malik b. Enes, Zeyd b. Eslem'den, (O) Ata' b. Yesâr'dan (O da) Abbas'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: (Bir gün) güneş tutulmuştu da, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldırmıştı... Sonra İbn Abbâs anlattı ki, O'nun (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu namazı, her rekâtında iki rükû' bulunan iki rek'at idi. (Hz: Peygamber, namazdan) sonra onlara bir hutbe irâd etmiş (veya bir konuşma yapmış) ve şöyle buyurmuştu:

"Şüphe yok ki, güneş ve ay, Allah'ın (varlığının, ilminin, kudretinin) alâmetlerinden iki alâmet, "âyet"tir. Onlar ne bir kimsenin ölümü, ne de dirimi için tutulmazlar. Binaenaleyh bu (güneş veya ay tu­tulmasını) gördüğünüz vakit, Allah'ın zikrine sığının, (onu zik­retmeye koşun!)”[588]

1537. “(Muhammed b. İdris eş-Şafiî) dedi ki; bize Malik, Hişâm b. Urve'den, (O) babasından, (O da) Hz. Aişe'den (nak­len) (Ibn Abbâs'm hadisinin benzerini) haber verdi.”[589]

1538. “(Muhammed b. İbris eş-Şafîî) dedi ki; bize Malik, Yahya b. Sa'id'den, (O) Amra'dan, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) de haber verdi ki, O şöyle demiş:”

“(Bir gün) güneş tutulmuştu da, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldırmıştı... Sonra (Hz. Aişe) anlatmış ki, O, her rekâtında iki rükû' bulunan iki rekât namaz kıldırmış ve (güneş) açılmıştı.”[590]

1539. “Bize el-Hakem İbnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Abdulazîz b. Muhammed, Hişâm b. Urve'den, (O) Fâtıma bintu'l-Munzir'den, (O da) Esma' bint Ebî Bekr'den (naklen) rivayet etti ki;”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), güneş tutulduğu zaman sadaka verilmesini emretti.”[591]<

1540. (El-Hakem) dedi ki, bana Ebû Huzeyfe Musa b. Mes'ûd, Zâ'ide'den, (O) Hişâm b. Urve'den, (O) Esmâ'dan, (O da) Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun (yani bir önceki Hadisin) benzerini rivayet etti.[592]

 

188. Yağmur İsteme Namazı

 

1541. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'îd el-Ensârî rivayet etti ki, Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm, kendisine, Abbâd b. Temim'den (naklen) haber vermiş ki; O, Abdullah b. Zeyd'den işitmiş, O anlatıyormuş ki,”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (Allah'tan) yağmur dilemek üzere halkı namazgaha çıkarmış ve kıbleye dönüp ridâsını, (kaf­tanını veya abasını) tersyüz etmişti.”[593]

1542. “Bize el-Hakem b. Nâfi', Şuayb'dan, (O da) ez-Zühriden haber verdi (ki, O şöyle demiş): Bana Abbâd b. Temîm haber verdi ki, amcası kendisine haber vermiş ki;”

Hz. Peygamber (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem), kendileri için (Allah'tan) yağmur dilemek üzere halkı namazgaha çıkarmış ve kalkıp ayakta Allah'a dua etmiş, sonra da kıble tarafına yönelip ridâsını tersyüz etmiş, bunun üzerine yağmur yağdırılmıştı.[594]

 

189. Yağmur Duasında Elleri Kaldırmak

 

1543. “Bize Osman b. Muhammed rivayet edip (dedi ki), bize Abde, Sa'îd'den, (O) Katâde'den, (O da) Enes'ten (naklen) rivayet etti ki, Oşöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem), yağmur duasmdakinden başka, dua nev'inden hiçbir şeyde el­lerini (yağmur duasmdaki şekilde) kaldırmazdı.”[595]

 

Açıklama

 

Bu Hadisin zahirine göre eller yalnız yağmur duasında kaldırılır. Halbuki diğer dualarda ellerin kaldırıldığına dair, sayılan "mânevi tevatür" derecesine ulaşan pekçok Hadis vardır. Binanealeyh Enes (r.a.) bu haberiyle, ellerin yağmur duasındaki şekilde başka hiçbir duada kaldırılmadığını anlatmak istemiş olmalıdır. Bu Hadisin bazı rivayetlerinde ve diğer bazı hadislerde Hz. Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yağmur duasında ellerini, koltuk altlarının be­yazlığı görülecek kadar çok yükseğe kaldırdığı ve avuç içlerini de yere çevirdiği bildirilmektedir. İşte Enes'in(r.a.) bu rivayetinde an­latılmak istenen, her halde, bu durumdur.

Bazı alimler; kıtlık, kuraklık gibi bir belânın kaldırılması için ya­pılacak her duada Sünnetin, elleri kaldırıp avuç içlerini yere çe­virerek dua yapmak olduğunu söylemişlerdir. Avuç içlerini yere çe­virmenin hikmeti de; kaldırılması istenen kötü durumun iyisiyle değiştirilmesinin, altüst edilmesinin lisân-ı hâl ile de istenmesi şek­linde izah edilmiştir. Nitekim yağmur duasında ridânın tersyüz edil­mesinin hikmeti de bazı alimlerce böyle açıklanmıştır.[596]

 

190. Cuma Günü Gusül Yapmak

 

1544. “Bize Halid b. Mahled haber verip (dedi ki), bize Malik, Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki; O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Biriniz cumaya gelmek (istediği) zaman gusül yapsın.”[597]

1545. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Malik, Safvân b. Süleym'den (O) Atâ1 b. Yesârdan, (O da) Ebû Sa'id el-Hudrî'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdu:”

"Cuma günü gusül yapmak, ihtilâm olan (yani bulûğa ermiş olan) herkese vacipdir.”[598]

1546. “Bize Ebû Nu'aym, haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, Safvân b. Süleym'den, (O) Atâ’ b. Yesâr'dan, (O) Ebû Sa'id el-Hudrîden, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) (naklen) onun, (yani bir önceki hadisin) aynısını rivayet etti.”[599]

1547. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den, (O da) Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan rivayet etti (ki, O şöyle demiş):”

“Bana Ebu Hureyre rivayet edip dedi ki; bir defasında Ömer İbnu'l-Hattâb, hutbe okuyordu. Derken bir adam içeri giriverdi. Ömer de ona, üstü kapalı söz dokundurdu. Bunun üzerine o;

"Ya Emîre'l-Mü'minin! Ezanı duyunca abdest almaktan fazla bir şey yapmadım, (ancak gelebildim!)" dedi. Bu sefer (Ömer) şöyle dedi:

"Bir de sadece abdest (almışsın!). Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem);

"Biriniz cuma (namazına) gelmek (istediği) zaman gusül yapsın!" buyururken işitmemiş miydin?”[600]

1548. “Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hemmâm rivayet edip (dedi ki), bize Katâde, el-Hasan'dan, (O da) Semure'den (naklen) haber verdi ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuş:”

"Kim cuma (namazı) için ab­dest alırsa, bu (ona kâfidir) ve ne güzel (iştir!) Kim de gusül yaparsa, bu daha faziletlidir "[601]

 

191. Cuma (Günü) İle Bu (Günde) Gusül Yapma Ve Güzel Koku (Sürünmenin) Fazileti Hakkında

 

1549. “Bize Ubeydullah b. Abdilmecid haber verip (dedi ki), bize İbn Ebî Zi'b, el-Makburîden, (O) babasından, (O) Ab­dullah b. Vedî'a'dan, (O da) Rasûlullah'm (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Sahâbisi Selmân el-Fârisi'den (naklen) rivayet etti ki; Nebiyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Kim cuma günü gusül yapıp, elinden geldiği kadar temizlenir, sonra (saçını ve sakalını tarayıp) kendi yağıyla yağlanır veya evinin güzel kokusundan sürünür, sonra da camiye) gider ve (yanyana oturan) iki kişinin arasını ayırmaz, (Allah tarafından) kendisi için, takdir edilen namazı kılar, imam (hutbe okumaya) çıktığında da susarsa, o (gün) ile diğer cuma (günü) arasındaki (günâhları) bağışlanır."[602]

 

192. Cuma Günü Sabah Namazında Okunan (Sûreler)

 

1550. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize fyan, Sa'd b. ibrahim'den, (O) Abdurrahman  b.  

Hürmüz'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cuma günü sabah namazında Tenzil, yani Secde (Sûresi) ile Hel Eta Ale'l-İnsan "İnsan" (Sûresini) okurdu.”[603]

 

193. Cumaya Erken Gitmenin Fazileti

 

1551. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize el-Evzâ'î, Yahya'dan, (O) Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Cu­maya önce giden kimse, bir deve kurban veren gibi (sevâb alır). Sonra onu takip eden kimse, bir sığır kurban veren gibi (sevâb alır). Sonra onu takip eden bir koyun kurban veren gibi (sevâb alır). İmam, min­berin üzerine oturduğunda ise (bu sevapların yazıldığı) sahifeler dürülür ve (bunları yazan melekler) (yapılacak) ibâdeti dinlemek üzere otururlar."[604]

1552. “Bize Nasr b. Ali haber verip (dedi ki), bize Abdula'lâ, Ma'mer'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Ebû Hureyre'nin talebe-arkadaşi el-Eğarr Ebû Abdillah'tan, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Cuma günü olduğu zaman melekler cami (ler)in kapılarına oturur ve cumaya gelenleri yazarlar. Nihayet imam gidip (minberin üzerine oturunca) bu melekler, (cumaya gelenlerin se­vaplarının yazıldığı) sahifeleri dürer ve İbadeti dinlemek üzere içeri girerler."

(Ebû Hureyre) dedi ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) şöyle de buyurdu:

"Cumaya erken giden kimse, bir deve kur­ban veren gibi (sevâb alır). Sonra (giden), bir sığır kurban veren gibi; sonra (giden), bir koyun veren gibi; sonra (giden), bir kaz sadaka veren gibi; sonra (giden), bir tavuk sadaka veren gibi; sonra (giden) de bir yumurta sadaka veren gibi (sevâb alır).”[605]

 

194. Cumanın Vakti Hakkında

 

1553. “Bize Ubeydullah b. Musa, İbn Ebi Zi'b'den, (O) Müslim b. Cundeb'den, (O da) ez-Zübeyr b. Avvâm'dan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Biz, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber cumayı kılar, sonra dönüp, Ganmoğulları Kalesi'ndeki gölgeye koşardık da bu (gölge) ancak ayak yerlerimizi (kap­lardı)”[606]

1554. “Bize Affân b. Müslim haber verip (dedi ki), bize Yala İbnu'l-Hâris rivayet edip dedi ki; ben İyas b. Seleme ibni'l-Ekva'ı, babasından (naklen) rivayet ederken işittim, O demiş ki:”

“Biz, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber cumayı kılardık. Sonra, duvarların, gölgelenilecek bir gölgesi (henüz mey­dana gelmediği) halde (camiden) ayrılırdık.”[607]

 

Açıklama

 

Cuma namazının vakti hakkında başlıca iki görüş vardır: Alim­lerin cumhuruna göre cumanın vakti zevalden yani güneşin tam tepeden batıya meyletmesinden sonradır. Hanbeliler ise cumanın zevalden önce de kılınabileceğini söylemişledir. Yukarıdaki ha­dislerden, cuma namazının zevalden biraz sonra bitirilmiş olduğu an­laşılmaktadır. Çünkü namaz bittiğinde duvarların doğuya düşen göl­geleri henüz insanı gölgelendirecek kadar uzamamışlardı. Ancak bu Hadisler, cuma namazının vaktinin ne zaman başladığı hakkında vazıh değildirler. Bununla beraber, cuma namazının vaktinin ze­valden sonra olduğunu söyleyen alimler, son Hadisin, cuma na­mazının zevalin hemen ardından kılındığına delâlet ettiğini söy­lemişlerdir.[608]

 

195. Cuma Günü Hutbe Esnasında (Hutbeyi) Dinlemek VeSusmak

 

1555. “Bize Muhammed Ibnu'l-Mübârek haber verip (dedi ki), bize Sadaka -ki O, İbn Halid'dir-, Yahya İbnu'l-Haris'ten, (O da) Ebu'l-Eş'as es-San'ânî'den (naklen) rivayet etti; (Ebu'l-Eş'as sözü) Evs'e götürüyor, O da Hz. Peygamber'e (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nisbet ediyormuş ki; O şöyle buyurmuş:”

"Kim cuma günü (başını) iyice yıkar ve gusül yapar, sonra erken dav­ranır ve (camiye) erken gider, sonra da imama yakın bir yere oturup susar ve imam (namazdan) ayrılıncaya kadar lüzumsuz bir iş yap­mazsa (veya, lüzumsuz konuşmazsa) ona, atacağı her adıma mukabil bir yılın amelinin, yani (gündüz) orucuyla (gece) ibadetinin (sevabı) gibi (sevab verilir.”[609]

1556. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip (dedi ki), bize Malik, Ebuz-Zinâd'dan, (O) el-A'rec'den, (O da) Ebû Hu-reyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "(Cumada) imam hutbe okuyorken arkadaşına; "sus!" dediğinde, lüzumsuz bir iş yap­mış olursun !"[610]

1557. “Bize Halid b. Mahled rivayet edip  (dedi ki), bize Malik, ez-Zührî'den, (O) Sa'id'den, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle eledi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:” "(Cumada) imam hutbe oku­yorken arkadaşına; "sus!" dediğinde, lüzumsuz bir iş yapmış olursun!”[611]

1558. “Bize el-Muallâ b. Esed haber verip (dedi ki), bize Vuheyb, Ma'mer'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Sa'id İbnu'l-Museyyeb'den, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun, (yani bir önceki ha­disin) aynısını rivayet etti.”[612]

 

196. Cuma Günü İmam Hutbe Okuyorken Camiye Giren Kimse Hakkında

 

1559. “Bize Haşim İbnu'l-Kasım rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Amr b. Dinar'dan rivayet etti ki, O şöyle demiş: Ben Cabir b. Abdillah'ı, Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurduğunu rivayet ederken işittim:”

"Biriniz, imam, hutbe okuyorken veya (minbere) çıkmışken geldiğinde iki rekât namaz kılsın." [613]

1560. “Bize Sadaka haber verip (dedi ki), bize Sufyân, İbn Aclân'dan, (O da) lyâz b. Abdillah'tan rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

(Emevî halifesi) Mervân hutbe okuyorken Ebû Sa'id gelmiş ve iki rekât namaz kılmaya kalkmıştı. Bunun üzerine muhafızlar O'na engel olmaya gelmişlerdi de O, (vazgeçmeyip namazını kılmış, sonra da) şöyle demişti: “Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), bun­ların kılınmasını emrederken gördüğüm halde onları terkedecek değilim!”[614]

1561. “Bize Muhammed b- Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, er-Rebî'den -ki O, İbn Sabîh el-Basrî'dir-, şöyle dediğini rivayet etti: El-Hasan'm, imam hutbe okuyorken iki rekât namaz kıldığını görmüştüm. El-Hasan şöyle de demişti: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Biriniz imam hutbe okuyorken geldiği vakit, hafifçe kılacağı kısa iki rekât namaz kılsın."[615]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"Ben bu (Hadisin zahirinin delâlet ettiği) görüşü kabulleniyorum."[616]

 

Açıklama

 

Bu Hadisler, zahiren, cuma günü imam hutbe okuyorken camiye giren kimsenin iki rekât namaz kılmasının müstehab olduğunu gös­termektedirler. Şafiî (rh.a.) ile Ahmed (rh.a.) bu Hadislerin zahirine uygun görüş beyân etmişlerdir. Ebû Hanife (rh.a.) ve Malik (rh.a.) ise; imam hutbe okuyorken namaz kılınamayacağına delâlet eden diğer Hadislere dayanarak, böyle bir durumda camiye giren kim­senin namaz kılmayıp hutbeyi dinlemesi gerektiğini söylemişlerdir. Bu durumda, Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve sellem) yu­karıdaki Hadisi, birkaç şekilde te'vil edilmiştir: Bunların birine göre, bu Hadis, imamın hutbesine ara verip içeri giren kimsenin namaz kılmasıyla alâkalıdır. Nitekim bu Hadisin bazı rivayetlerinde Hz. Peygmaber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), hutbe okuyorken içeri giren bir kimseye iki rekât namaz kılmasını emrettiği, o bu namazı kılıyorken kendisinin de hutbesine ara verdiği nakledilmektedir. Diğer bir izaha göre bu Hadiste, minbere çıkan imamın henüz hut­beye başlamadan önce içeri giren kimsenin iki rekât namaz kılması sözkonusudur. Üçüncü bir açıklamaya göre Hz. Peygamber'in (Sal­lallahu Aleyhi ve Sellem) bu Hadisi, hutbede bazı fiillerin ya­pılmasının yasaklanmasından önce söylenmişti. Müteakiben hutbe esnasında bazı fiillerin yapılması yasaklanınca, bir kimsenin ko­nuşan arkadaşına "sus!" demesi bile "lağv" (lüzumsuz söz ve iş) sa­yılmıştı. Halbuki, konuşulmaması gereken bir yerde konuşan birine "sus" demek, "emr-i bi'1-ma'rûf nehy-i ani'l-münker"dir ki, bu da farzdır. Hutbe esnasında farz olan bir şey yapihnadığraa göre, nafile olan bir namaz da, evleviyyetle, kılınmaz.[617]

 

197. Cuma Günü Hutbede Kur'an Okuma Hakkında

 

1562. “Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki), bana el-Leys rivayet edip (dedi ki), bana Halid -yani İbn Yezîd-, Sa'id b. Ebî Hilâlden, (O) Iyâz b. Abdillah'tan, (O da) Ebû Sa'id el-Hudri'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün bize bir hutbe irâd buyurdu ve (bu hutbesinde) Sâd (Sûresini) okudu. (Bu Sûredeki) secde (âyetim) geçince de inip secde etti.”[618]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, hutbede Kur'an okumanın meşruluğuna delâlet et­mektedir. Bunun meşruluğu hakkında ihtilâf yoksa da, vâcib olup olmadığında farklı görüşler serdedilmiştir. Alimlerin cumhuruna göre hutbede Kur'an okumak vâcib değildir. İmam Şafiî (rh.a.) ise, iki hutbenin birinde bir âyet okumanın vâcib, Hz. Peygamber'in (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir çok hutbesinde okuduğu nakledilen Kaf Sûresini okumanın ise müstehab olduğunu söylemiştir.[619]

 

198. Hutbede Konuşmak

 

1563. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize İbn Uyeyne, Amr b. Dinar'dan, şöyle dediğini rivayet etti: Ben Cabir b. Abdillah'ı, şöyle derken işittim:”

Bir adam cuma günü, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hutbe okuyorken Mescid'e girmişti. (Bunun üzerine Hz. Peygamber);

"Namaz kıldın mı?" bu­yurmuş, o;

"hayır" cevabını vermişti. (O zaman Hz. Peygamber);

"O halde iki rekât namaz kıl" buyurmuştu.[620]

Ebû Muhammed  (ed-Dârimi) dedi ki;  

"Bu (Hadisin zahirinin delâlet ettiği) görüşü kabulleniyorum."[621]

 

Açıklama

 

Hutbe esnasında konuşma meselesi hakkında da farkh görüşler açıklanmıştır. İmam Şafiî (rh.a.) bunun haram olmadığım, ancak hutbe esnasında susmanın müstehâb olduğunu söylemiştir ki, yu­karıdaki Hadis de buna delâlet eder. Alimlerin cumhuruna göre ise hutbe esnasında konuşmak haramdır. Onlar yukarıdaki Hadisi, bir kısmı 1561. Hadisin "Açıklama" bölümünde zikredilen, muhtelif şe­killerde te'vîl ederler.[622]

 

199. Hutbenin Kısa Tutulması Hakkında

 

1564. Bize el-Alâ’ b. Usaym el-Cu'fî haber verip (dedi ki), bize Abdurrahman b. Abdilmelik b. Ebcer rivayet edip (dedi ki), bana babam Abdulmelik b. Ebcer, Vâsıl b. Hayyân'dan, (O da) Ebû Vâ'il'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Ammâr b. Yâsir bize bir hutbe irad etmiş, (hutbesini de) belâğatlı yapmış ve kısa tutmuştu.  Müteakiben biz (kendisine);  "Ebu'l-Yakzân!  Keşke biraz daha uzatsaydm?" demiştik de O şu karşılığı vermişti: Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işittim:”

"Şüphe yok ki, kişinin namazının uzun, hutbesinin kısa olması, ince ve derin anlayışının bir belirtisidir. Binaenaleyh şu namazı uzatın, şu hutbeleri ise kısa tutun. Çünkü bir kısım sözlerin, (anlatım bi­çimlerinin, beyânın) büyüleme, (insanı etkileme gücü) vardır "[623]

 

Açıklama

 

Cuma namazında hutbenin kısa tutulması, namazın uzatılması müstehabdır. Ancak Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cemaatle kılman namazın, cemaatın içinde hasta, zayıf, ihtiyaç sa­hibi kimselerin bulunabileceği düşünülerek, uzatılmaması ge­rektiğini de emir buyurmuşlardır. Şu halde hutbenin kısalığı ile cuma namazının uzunluğu, birbirine oranla söz konusudur. İmam, cuma namazında da cemaatın durumunu düşünmelidir.

Hz. Peygamberin (Sallallahu Aaleyhi ve Sellem) yukarıdaki son cümlesinin mânâsı, Allahu a'lem, şöyledir: "Hutbeleri kısa tutun. Siz, bazı anlatım biçimlerini kullanarak az ve öz konuşmakla da çok sözün yapacağı etkiyi, sağlayacağı faydayı te'min edebilirsiniz. Çünkü bazı anlatım biçimlerinin etkileme gücü vardır."[624]

 

1565. “Bize Muhammed b. Sa'id rivayet edip (dedi ki), bize Ebul-Ahvas, Simâk'tan, (O da) Câbir b. Semure'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Hz. Peygamberle (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namaz kıldım. O'nun namazı da mutedil idi, hutbesi de mutedil idi.[625]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mu'tedil olan hutbe ve namazı hakkında bir fikir verebilmek için şu haberleri nak­ledelim: Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), aralarında oturduğu cemaate iki hutbe irad buyururdu. Bunlarda Kur'an okur ve cemaate öğüt verirdi.[626] Öğütleri uzun değil, birkaç cümleden ibaret olurdu.[627] Birçok hutbesinde Kaf Sûresini,[628] bir hutbesinde Sâd Sûresini,[629] başka birinde Mülk Sûresini[630] okumuştu. Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cuma namazında ise Cumu'a ve Münâfikûn Sûrelerini[631] veya Ala ve Gâşiye Sûrelerini [632] okuduğu nakledilir.[633]

 

200. İki Hutbe Arasında Oturmak

 

1566. “Bize Musedded rivayet edip (dedi ki), bize Bişr İbnu'l-Mufaddal rivayet edip (dedi ki), bize Ubeydullah, Nâfî'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki; Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayakta iki hutbe irad buyurur ve bunların arasını bir oturma ile ayırırdı.”[634]

1567. “Bize Muhammed b. Sa'id haber verip (dedi ki), bize Ebu'l-Ahvas, Simâk'tan, (O da) Cabir b. Semure'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), aralarında oturduğu iki hutbesi vardı. (Bunlarda) Kur'an okur ve cemaate öğüt verir, (hatırlatmalarda bulunurdu).”[635]

 

201. İmam Hutbede Nasıl İşaret Eder?

 

1568. “Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki), bize Ebû Zübeyd rivayet edip (dedi ki), bize Husayn rivayet edip dedi ki; Umâre b. Ruveybe, Bişr b. Mervân'ı, minberin üzerinde ellerini kaldırarak (dua ederken) görmüş ve bunun üzerine şöyle de­mişti:”

“Allah şu elleri hayırsız kılsın! Andolsun ki ben Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), minberin üzerinde, sadece iki parmağı ile işaret ederken görmüştüm.”[636]

1569. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân, Husayn b. Abdirrahman'dan, (O da) Umâre b. Ruveybe'den (naklen)  rivayet etti ki,   (Husayn) şöyle dedi:

“(Umâre), Bişr b. Mervân'ı cuma günü minberin üzerinde ellerini kal­dırarak dua ederken görmüştü. (Husayn) sözüne şöyle devam etti: (Umâre) bunun üzerine ona kötü söz söyledi ve şunu ekledi:”

“An­dolsun ki ben Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), minberin üzerinde sadece şöyle yaparken -(Umâre bu esnada) böğrünün ya­nında şehâdet parmağı ile işaret etti- görmüştüm!”[637]

 

202. Hutbe Okuduğu Zaman İmamın Yeri

 

1570. “Bize Muhammed b. Kesir, Süleyman b. Kesîr'den, (O) ez-Zühri'den, (O) Sa'îd İbnul-Museyyeb'den, (O da) Cabir b. Abdillah'tan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), minberin yapılmasından önce (hutbe okurken) bir (hurma) kütüğünün yanında (ona dayanarak) ayakta dururdu. Sonra minber yapılınca bu kütük inledi. Öyle ki, biz de in­lemesini işittik. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) elini üzerine koydu, o da sükûnet buldu.”[638]

1571. “Bize Haccâc b. Minhâl rivayet edip (dedi ki), bize

Hammâd b. Seleme, Ammâr b. Ebî Ammâr'dan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki;”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), minber edinmesinden önce bir (hurma) kütüğünün yanında, (ona dayanarak) hutbe okurdu. Daha sonra minber edinip de ona geçince bu kütük inledi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber) onu kucakladı da o (ancak) sükûnet buldu. (Müteakiben Hz. Peygamber);

"Şayet onu kucaklamamış olsaydım, Kıyamet gününe kadar inleyecekti!" buyurdu.[639]

1572. “Bize Haccâc rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd, Sâbit'ten, (O) Enes'ten, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) onun, (yani bir önceki Hadisin) ay­nısını rivayet etti.”[640]

1573. “Bize Abdullah b. Yezîd rivayet edip (dedi ki), bize el-Mes'ûdî, Ebû Hâzim'den, (O da) Sehl b. Şaddan rivayet etti ki, O şöyle dedi: Medine'de müslümanlar çoğalınca, kişiler (camiye) geldiğinde (kalabalık yüzünden) Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) konuşmasını neredeyse işitememeye, bunun için de caminin yanından geri dönmeye başlamışlardı. Bunun üzerine cemaat O'na;

"Ya Rasûlallah, demişlerdi, gerçekten müslümanlar çoğaldı. Gelen kimse geliyor da, (kalabalık yüzünden) senin konuşmam neredeyse işitemiyor!"

"Peki, ne (yapmamı) istersiniz?" buyurmuştu. (Hz. Peygamber'in onlarla istişaresinin) sonunda, Ensar’dan bir kadının marangoz bir kölesine ve Gâbe'nin ılgın ağaçlarına (adamlar) salınmış, (bu köle ve yardımcıları da, bu ağaçlardan) iki veya üç basamaklı (bir minber) yapmışlardı. Bundan sonra Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem.) onun üzerinde oturur ve üzerinde hutbe irad buyururdu. Onlar bu (minberi) yapınca, (Hz. Peygamberin daha önce) yanında ayakta durup (hutbe okuduğu) ağaç parçası inlemişti. Bunun üzerine Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun yanma kalkıp (gitmiş) ve elini üzerine koymuştu da o (ancak) sükûnet bulmuştu.[641]

 

203. Cuma Namazında Kıraat

 

1574. “Bize Halid b. Mahled haber verip (dedi ki), bize Malik, Damra'dan, (O) Sa'id el-Mâzinî'den, (O da) Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den (naklen) rivayet etti ki:”

ed-Dahhâk b. Kays, en-Nu'mân b. Beşîr el-Ensârî'ye;

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cuma günü (cuma namazında)  Cumu'a Sûresinin peşine (ikinci rekâtta) ne okurdu?" diye sormuş, O da;

"Hel Etâke Hadîsu'l-Ğâşiyeh (Gâşiye Sûresini okurdu)" karşılığını vermiş.[642]

1575. “Bize İsmail b. Ebân rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Uveys, Damra b. Sa'id el-Mâzinî'den, (O) Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den, (O) ed-Dahhâk b. Kays el-Fihrî'den, (O da) en-Nu'mân b. Beşîr el-Ensârî'den (naklen) rivayet etti ki, (ed-Dahhâk) şöyle dedi:”

O'na (yani en-Nu'mân'a),

"Hz. Peygamber cuma günü, kendilerine, içinde cumanın zikredildiği sûre ile beraber ne okurdu" diye sormuştuk. O da;

"Onunla beraber Hel Etâke Hadîsu'l-Gâşiyeh (Gâşiye Sûresini) okurdu" karşılığını vermişti.”[643]

1576. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bize Sufyân, İbrahim b. Muhammed İbni'1-Muntesir’den, (O) ba­basından, (O) Habîb b. Sâlim'den, (O da) en-Nu'mân b. Beşîr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki bayram (namazında) veya cuma na­mazında Sebbihi'sine Rabbike'1-A'lâ (Alâ Sûresi) ile Hel Etâke Hadîsu'l-Gâşiyeh (Gâşiye Sûresini) okurdu. Bazen (bayramla cuma) birleşirdi de (yine) onları okurdu.”[644]

 

204. Cumada (Esnasında Duaların Kabul Edildiği) Zikredilen Vakit

 

1577. “Bize Muhammed b. Kesîr, Mahled b. Hüseyin'den, (O) Hişâm'dan, (O) İbn Sirin'den, (O da) Ebû Hureyre'den (nak­len) haber verdi ki, O şöyle dedi: (Bir gün) ben ve Kâ'b bir araya geldik. Ben Rasûlullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rivayet et­meye başladım. O, Tevrat'tan anlatmaya başladı. Nihayet cuma gününden bahsetmeye geldik. Bunun üzerine ben dedim ki, muhakkak ki Rasûlullah şöyle buyurdu:

"Şüphesiz o (cuma gününde) öyle bir vakit var ki, hiçbir müslüman kul, esnasında Allah'tan bir hayır is­teyerek dua ederken (veya hükmen de olsa, namaz halinde iken) ona rastlamaz ki, (Allah) bu (isteğini) ona vermesin!"[645]

 

Açıklama

 

Cuma gününde duaların kabul olunduğu vakit (icabet vakti), bu Hadiste müphem bırakılmıştır. Bu vaktin belirlenmesine dair birçok rivayet ve görüş vardır. Bunlardan en sağlam görülen birkaç tanesi şöyledir: Ebû Musa el-Eş'arî'nin (r.a.) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) rivayetine göre bu icabet vakti, "imamın (minbere) oturmasından namazın bitirilmesine kadarki zamandır.[646] Abdullah b. Selâmın (r.a.) rivayetine göre ise; cuma gününün, güneşin bat­masından önceki son saatidir.[647] İcabet vakti bu belirtilen za­manların tamamını da kapsamamaktadır. Bilâkis bu zamanlar için­deki bir "vakit'tir. Binaenaleyh icabet vakti kesin olarak belli değildir. Bunun için cuma gününün, nerede olunursa olunsun, iba­detle, zikir ve dua ile geçirilmesine gayret edilmelidir.[648]

 

205. Özürsüz Olarak Cumayı Kılmayan Kimse Hakkında

 

1578. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize Muâviye b. Sellâm rivayet edip (dedi ki), bana Yezîd b. Sellâm [649] haber verdi ki, O Ebû Sellâm'ı şöyle derken işitmiş:”

“Bana el-Hakem b. Mîna rivayet etti ki, İbn Ömer ile Ebû Hureyre O'na rivayet etmişler ki, onlar, Rasûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), minberin ağaç (basamakları) üzerinde şöyle buyururken işitmişler:”

"Birtakım kimseler cumaları kılmamalarından ya kesinlikle vaz ge­çecekler yahut Allah kalplerini mutlaka mühürleyecek, bunun so­nucu da onlar kesinlikle gafillerden olacaklardır."[650]

1579. Bize Ya'lâ rivayet edip (dedi ki), bize Muhammed b. Amr, Abîde b. Sufyan'dan, (O da) Ebu'1-Ca'd ed-Damrî'den, (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

"Kim cumayı, onu önem­semeyerek kılmazsa, Allah onun kalbine mühür basar.”[651]

 

206. Cumanın Fazileti Hakkında

 

1580. “Bize Osman b. Muhammed haber verip (dedi ki), bize el-Huseyn b. Ali, Abdurrahman b. Yezîd b. Cabir'den, (O) Ebu'l-Eş'as es-San'ânî'den, (O da) Evs b. Evs'ten (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:”

"Muhakkak ki günlerinizin en faziltelisi cuma günüdür. Adem onda yaratıldı. (Sûra birinci korku) üflemesi onda olacak. Ölüm (üflemesi) de onda olacak. Binaenaleyh o (gün) bana çok salavât getirin. Çünkü (o gün) salavâtlarınız bana su­nulacaktır." Bir adam;

"Ya Rasûlallah, dedi, senin (bedenin) çürüyüp dağılmışken -yani (bedenin toprakta) bitip tükenmişken- salavâtımız sana nasıl sunulacak?" Şöyle buyurdu:

"Şüphesiz Allah, yere, Pey­gamberlerin cesedlerini yemeyi haram kılmıştır."[652]

 

207. Cumadan Sonraki Namaz Hakkında Gelen (Haberler)

 

1581. “Bize Ebû Asım, Malik'ten, (O) Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdi ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cumadan sonra evinde iki rekât namaz kılardı.”[653]

1582. “Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki), bize Suyfân, Amr'dan -yâni İbn Dinar'dan-, (O) İbn Şihâb'dan, (O) Sâlim'den, (O da) babasından (naklen) rivayet etti ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cumadan sonra iki rekât namaz kılardı.”[654]

1583. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Süheyl b. Ebî Salih'ten, (O) babasından, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) rivayet etti ki, O şöyle buyurdu:”

"Sizden kim, cumadan sonra namaz kılacaksa, ondan sonra dört (rekât) namaz kılsın”[655]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Ben cumadan sonra iki veya dört rekât namaz kılarım."[656]

 

208. Vitir (Namazı) Hakkında

 

1584. Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisî rivayet edip (dedi ki), bize Leys -ki O, ibn Sa'd'dır- rivayet edip (dedi ki), bize Yezîd b. Ebî Habib, Abdullah b. Râşid ez-Zevfî'den, (O) Abdullah b. Ebî Murre ez-Zevfî'den, (O da) Hârice b. Huzâfe el-Adevî'den (nak­len) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bir gün) yanımıza çıkıp şöyle buyurdu:”

"Muhakkak ki Allah size, sizin için kızıl develerden daha hayırlı olan ve sizin için yatsı namazı ile fecrin doğması arasındaki zamana koyduğu bir na­mazla yardım elini uzatmıştır."[657]

1585. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Yahya b. Sa'id el-Ensâri haber verdi ki, Muhammed b. Yahya b. Habban O'na haber vermiş ki, (önce) Kureşî sonra Cumehî (nisbesini alan) İbn Muhayrîz -ki O, Şam'da oturuyordu ve Muâviye'ye kavuşmuştu- O'na haber vermiş ki:”

Kinâne oğullarından bir  dam olan el-Muhdicî  O'na  haber  vermiş  ki, Sahâbiliği olan ve Ebû Muhammed diye künyelenen Şanı'h bir adam kendisine haber vermiş ki, vitir (namazı) vâcibdir. Bunun üzerine el-Muhdicî, Ubâde İbnu's-Sâmit'e gitmiş ve bunu O'na anlatmış. Ubâde de şöyle cevap vermiş: Ebû Muhammed hata etmiştir. Ben Resûlullah'ı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken işitmiştim:

Allah kullarına yalnız beş namaz farz kılmıştır. Kim onları, haklarından (farzlarından) hiç bir şeyi, haklarını küçümseyerek zayi etmeksizin yerine getirirse, onun Allah katında, kendisini cennete so­kacağına dair bir ahdi olmuş olur. Kim de onları yerine getirmezse, (hesab gününe) Allah katında hiçbir ahdi olmaksızın gelir. (Artık Allah) dilerse ona azâb eder, dilerse onu cennete sokar.”[658]

1586. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize İs­mail b. Ca'fer, Ebû Süheyl Nâfi’ b. Malik'den, (O) babasından, (O da) Talha b. Ubeydillah'dan (naklen) rivayet etti ki, (bir gün) saçı-başı dağınık bir bedevi Resûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelmiş ve:

"Ya Resûlallah, demiş, Allah bana namazdan ne farz kılmıştır?". (Hz. Peygamber):

"Beş namazı, (ayrıca) orucu (farz kıl­mıştır.)" buyurmuş. Sonra Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona, İslâm'ın (diğer) hükümlerini bildirmiş. Bunun üzerine (bedevi) şöyle demiş;

"Sana ikramda bulunan (Allah'a) yemin olsun ki, ne (bunlardan fazla olarak) nafile bir şey yapacağım, ne de Allah'ın farz kıldıklarından eksilteceğim!". O zaman Resûlullah - (Sallallahu Aley­hi ve Sellem) şöyle buyurmuş: "Doğru söylediyse, atasına andolsun ki, o kurtulmuş demektir -veya doğru söylediyse, atasına andolsin ki, o, cennete girmiş demektir!" [659]

 

Açıklama

 

Araplar arasında önceleri, sözü kuvvetlendirmek ve bu arada ata­larını yüceltmek maksadıyla atalara, babalara yemin etmek çok yay­gındı. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şekil yemini yasaklamıştır. Yukarıda ise, Hz. Peygamber'in kendisinin böyle yemin ettiği görülmektedir. Hattâbî, bunun üç muhtemel sebebinin olabileceğini açıklar. Buna göre Hz. Peygamber bu yemini ya, atalara yemin etme yasağından önce yapmıştı. Yahut bunu yemin mak­sadıyla değil de, Allah'ın bağışlamış olduğu yemin-i lağv gibi söz gelimi söylemişdi. Üçüncü bir ihtimale göre Hz. Peygamber'in sözünde Allah ismi içde saklı ("muzmer") idi. Yani sözünün aslı "Atasının Rabb'ine yemin olsun..." şeklindedir. Cahiliye arapları bu tür ye­minlerinde Allah'ın ismini içde aaklı düşünmüyorlardı. Aksine onlar bu yeminleriyle atalarını yüceltmeyi kasdediyorlardı. Bunun için atalarına yemin etmeleri yasaklanmıştı.[660]

 

1587. Bize Affân rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Ebû İshak'tan, şöyle dediğini rivayet etti: Ben Asım b. Damra'nın şöyle dediğini işittim: Hz. Ali'yi» şöyle derken işittim: "Şüphesiz vitir (namazı), (farz) namaz gibi kesin bir hüküm değildir. Fakat o Sünnettir. Binaenaleyh onu terk etmeyiniz.”[661]

 

Açıklama

 

Vitir, gece kılınan tek rekâtlı bir namazdır. Bu bölümde zikredilen Hadisler vitir namazının farz veya vâcib olmadığına delâlet et­mektedirler. Alimlerin cumhuru, bu arada Hanefi Mezhebi alim­lerinden Ebû Yûsuf (rh.a.) ve Muhammed (rh.a.) de, vitir namazının Sünnet olduğunu söylemişlerdir. Ebû Hanife (rh.a) ise, konuyla il­gili diğer Hadislere dayanarak vitrin vâcib olduğunu söylemiştir.[662]

 

209. Vitre Teşvik

 

1588. “Bize el-Hakem b. Musa, Hikl b. Ziyâd'dan, (O) Hişâm-'dan, (O)İbn Şirinden, (O) Ebû Hureyre'den, (O da) Hz. Peygamber'den  (Sallallahu  Aleyhi  ve Sellem)   (naklen)   haber verdi ki, O şöyle buyurdu:”

“Şüphe yok ki, Allah tektir, teki ("vitr'i) sever.”[663]

 

210. Vitir Kaç (Rekâttır?)

 

1589. “Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki), bize Hişâm, babasından,  (O da)  Hz. Aişe'den   (naklen)   rivayet etti ki;”

“Rasûlullah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gece namazı on üç rekâttı. Bunların (son) beş (rekâtı) ile beş (rekâtın) hiç bir yerinde oturmayarak vitir (tek rekâtlı namaz) kılardı. Nihayet (bu beş rekâtın) sonunda oturur ve selâm verirdi.”[664]

1590. “Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki), bize Sufyân b. Huseyn, ez-Zührî'den, (O) Atâ1 b. Yezîd el-Leysî'den, (O da) Ebû Eyyûb el-Ensâri'den (aklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana şöyle buyurdu:”

"Beş (rekâtla) vitir kıl. Eğer gücün yetmezse üç, (buna da) gücün yet­mezse bir (rekâtla vitir kıl). Buna da gücün yetmezse işaret ("imâ") etmek suretiyle (vitir kıl) ."[665]

1591. “Bize Muhammed b. Yûsuf, el-Evzâ'î'den, (O) ez-Zühri'den, (O) Atâ1 b. Yezîd el-Leysî'den, (O) Ebû Eyyûb el-Ensâri'den, (O da) Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)  (naklen) onun, (yani bir önceki Hadisin) benzerini rivayet etti.”[666]

1592. “Bize Halid b. Mahled haber verip (dedi ki), bize Malik, Nâfi'den, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Bir adam Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gece na­mazını sordu. O da şöyle buyurdu:

"(Gece namazı) ikişer ikişer (rekâtlar halinde kılınır). Sonunda biriniz sabah (namazını ka­çırmaktan) korktuğunda, kıldığı (rekâtları) vitir (tek rekâtlı) kılmak üzere tek bir rekât namaz kılsın."[667]

Ebu Muhammed (ed-Dârimi'ye);

"Bu (Hadisin zahirinin delâlet et­tiği hükmü) kabul ediyor musun?" denildi. O da;

"Evet (kabul edi­yorum)" dedi.[668]

1593. “Bize Yezîd b. Harun, ibn Ebî Zi'b'den, (O) ez-Zührî'den, (O) Urve'den, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), yatsı ile sabah arasında, her iki rekâtta bir selâm vermek ve (son) bir (rekâtla) da vitir kılmak üzere onbir rekât namaz kılardı.[669]

 

Açıklama

 

Vitir namazı, bu Hadislerden anlaşılacağı üzere, gecenin son na­mazıdır. Gündüz namazları akşam namazıyla tek rekât olarak bi­tirildiği gibi gece namazları da vitir namazıyla aynı şekilde bi­tirilmektedir. Binaenaleyh gece kalkıp teheccüd namazı kılacak kimse, kalkacağından emin ise, vitir namazını yatsıyı müteakib kıl-mamah, teheccüd namazından sonraya bırakmalıdır. Yukarıdaki ha­disler vitir namazının bir, üç veya beş rekât olarak kılınabileceğini göstermektedir. Şafiîlerle Hanbeliler de bu konuyla ilgili diğer Ha­dislere dayanarak vitir namazının bir, üç, beş, yedi, dokuz veya onbir rekât olarak kılınabileceğini söylemişlerdir. Hanefilere göre ise vitir namazı sadece üç rekât olarak kılınabilir. Onlar yukarıda vitrin beş rekât olarak kılınabileceğini gösteren Hz. Aişe (r.anha) Hadisini, farklı şekillerde rivayet edilişi ("muztarib"liği) sebebiyle delil olmaya elverişli bulmamışlar, tek rekâtla vitir kılmaya dair Hadisleri de, gece namazının son iki rekâtına bir rekât eklemek suretiyle vitir kıl­mak şeklinde anlamışlardır. Zaten Hanefilere göre tek rekâtlı namaz yoktur. Vitir namazı, Malikilere göre ise tek rekâttır.[670]

1594. “Bize Malik b. İsmail haber verip (dedi ki), bize İsrail, Ebû İshak'tan, (O) Sa'id b. Cübeyr'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen.) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç (sûre) ile yani Sebbihi'sme Rabbike'1-A'lâ (A'lâ Sûresi), Kul yâ Eyyühe'l-Kâfirûn (Kâfirûn Sûresi) ve Kul Huvellahu Ahad (İhlâs Sûresi) ile vitir namazı kılardı.[671]

 

211. Vitrin Vakti Hakkında Gelen (Haberler)

 

1595. “Bize Kabîsa haber verip (dedi ki), bize Sufyân, Ebû Hasîn'den, (O) Yahya b. Vessâb'dan, (O) Mesrûk'tan, (O da) Hz. Aişe'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Muhakkak ki Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (gecenin) her vaktinde vitir namazı kılmış ve nihayet vitrinin (vakti) seher vaktine varmıştı (yani son zamanlarda vitir namazını gecenin sonunda kılmıştı.”[672]

 

Açıklama

 

Bu Hadis gecenin hepsinin vitir namazı için vakit olduğunu gös­termektedir. Ancak vitir namazının vakti, alimlerin cumhuruna göre yatsı namazından sonra başlar. Ebû Hanife (rh.a.) ise, yukarıda 1584. numara ile geçen Hadisten dolayı vitrin vaktinin yatsının vakti ile başladığını söylemiştir. O'na göre, bununla beraber önce yatsı na­mazı, sonra vitir namazı kılınır. Ancak, unutarak önce vitir namazı kılmsa, yatsı namazının kılmışından sonra tekrar kılınamaz. Yu­karıdaki Hadis, vitir namazını gecenin sonunda kılmanın daha fa­ziletli olduğuna da delâlet etmektedir.[673]

 

1596. “Bize Affân rivayet edip (dedi ki), bize Ebân b. Yezîd el-Attâr rivayet edip (dedi ki), bana Yahya b. Ebî Kesîr rivayet edip (dedi ki), bana Ebû Nadra rivayet etti ki; Ebû Sa'id el-Hudrî kendisine rivayet etmiş ki; Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vitir (namazı) sorulmuş, O da şöyle bu­yurmuş:”

"Vitir namazını Fecrin (doğmasından) önce kılın.”[674]

 

212. Vitir (Namazında) Kıraat

 

1597. “Bize Abdullah b. Sa'id rivayet edip (dedi ki), bize Ebû Usâme rivayet edip dedi ki, bize Zekeriyyâ, Ebû İshak'tan, (O) Sa'id b. Cübeyr'den, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) üç (Sûre) ile vitir namazı kılardı. (Şöyle ki), birinci (rekâtta) Seb-bihi'sme Rabbike'1-A'lâ (A'lâ Sûresini), ikinci rekâtta Kul Yâ Eyyuhe'l-Kâfirûn (Kâfîrûn Sûresini), üçüncü (rekâtta) ise Kul Huve'l-Uahu Ehad (İhlâs Sûresini) okurdu.[675]

 

213. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Vitir Namazı (Kılmak)

 

1598. “Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki), bize Malik rivayet edip (dedi ki), bana Ebû Bekr b. Ömer, Sa'id b. Yesâr'dan, (O da) İbn Ömer'den (naklen) rivayet etti ki,”

Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (yük ve binit) devesi üze­rinde vitir namazı kılardı.[676]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi'ye);

"Bu (Hadisin zahirinin delâlet et­tiği) görüşü kabulleniyor musun?" denildi. O da;

"Evet" dedi.[677]

 

214. Kunût (Vitir Namazında) Dua

 

1599. “Bize Osman b. Ömer rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Bureyd b. Ebî Meryem'den, (O da) Ebu'l-Havrâ' es-Sa'dî'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle demiş:”

El-Hasan b. Ali'ye;

"Rasûlullah'tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne hatırlıyorsun? (Bana anlatır mısın?)" dedim. O da şöyle cevap verdi:

"(Bir gün) beni omuzuna bindirmişti. Ben de zekât hurmalarından bir hurma alıp ağzıma atmıştım. O hemen şöyle buyurmuştu:

"At onu! Bilmiyor musun ki, bize zekât helâl değildir!" (El-Hasan, sözüne devamla) şöyle dedi: (Hz. Peygamber) şu dua ile dua ederdi:

"Allahım, doğru yolda sabit kıldığın kimseler arasında, beni de doğru yolda sabit kıl! Afiyet verdiğin kimseler meyânında bana da afiyet ver! (Ko­rumalarını) üzerine aldığın kimseler arasında benim (korumamı) da üzerine al! (Dünya ve ahiret hayırlarından) bana verdiklerinde benim için bereket ihsan buyur! Hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru! Hiç şöphe yok ki, sen hükmedersin, sana hükmolunmaz! Gerçek şu ki, senin yardım ettiğin kimse zelil olmaz. Senin bereket ve ihsanın ezeli ve ebedi olarak çoktur, şanın yücedir"[678]

1600. “Bize Ubeydullah b. Musa, İsrail'den, (O) Ebû İshak'tan, (O) Bureyd b. Ebî Meryem'den, (O) Ebu'l-Havrâ'dan, (O da) el-Hasan b. Ali'den -Allah O'ndan razı olsun-, (naklen) haber verdi ki,” O;

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana, kunût (yani vitir namazında) okuduğum bazı cüm­leler öğretti" dedi ve onun (yani bir önceki hadisin) aynısını zikretti.[679]

1601. “Bize Yahya b. Hassan haber verip dedi ki, bana Ebu'l-Ahvas, Ebû İshak'tan, (O) Bureyd b. Ebî Meryem'den, (O) Ebu'l-Havrâ' es-Sa'dî'den, (O da) el-Hasan b. Ali'den -Allah O'ndan razı olsun-, (naklen)  rivayet etti ki,  O  şöyle dedi:”

“Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana, vitir (namazının) du­asında okuduğum bazı cümleler öğretti (ki, şunlardır):”

"Allah'ım, doğru yolda sabit kıldığın kimseler arasında beni de doğru yolda sabit kıl! Afiyet verdiğin kimseler meyânında bana da afiyet ver! (Korumalarını) üzerine aldığın kimseler arasında benim (korumamı) da üzerine al! (Dünya ve ahiret hayırlarından) bana verdiklerinde benim için bereket ihsan buyur! Hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru! Çünkü sen hükmedersin, sana hükmolunmaz! Gerçek şu ki, senin yar­dım ettiğin kimse zelil olmaz. Senin bereket ve ihsanın ezeli ve ebedi olarak çoktur, şânın yücedir!"[680]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki,

"Ebu'l-Havrâ'nın ismi Rebî'a b. Şeybân'dır."[681]

 

Açıklama

 

"Kunût", tâat ve ibadet etmek, dua etmek, namazda uzunca ayak­ta durmak gibi mânâlara gelir. Vitir namazının bir ismi "kunût" ol­duğu gibi, bu namazda okunan duaya da kunût denir. Bu Hadis vitir namazında kunût okumanın meşruluğuna delâlet etmektedir. Ancak Malikiler bu konudaki Hadislerin şahinliğini kabul etmeyerek vi­tirde kunûtun olmadığını söylemişlerdir. Şafiîlere göre ise, ra­mazanın yarısından sonra vitirde kunût okumak Sünnettir. Vitirde okunacak kunût hakkında birçok rivayet vardır. Şafiîler, bunlardan yukarıdaki duayı okumanın Sünnet olduğunu söylemişlerdir. Hanbelilere göre, bu konudaki Hadislerde geçen dualarda herhangi birini okumak, başka bir dua okumaktan daha faziletlidir. Hanefİler ise, İbn Mes'ud'dan (r.a.) nakledilen "Allahumme İnnâ Neste'înuke..." du­asını okumanın Sünnet olduğu görüşündedirler.[682]

 

215. Vitirden Sonra İki Rekât (Namaz Kılmak) Hakkında

 

1602. “Bize Mervân, Abdullah b. Vehb'den, (O) Muâviye b. Salih'ten, (O) Şureyh b. Ubeyd'den, (O) Abdurrahman b. Cubeyr b. Nufeyr'den, (O) babasından, (O) Sevbân'dan, (O da) Hz. Peygamber'den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) haber verdi ki, O şöyle buyurdu:”

"Şüphe yok ki, şu uykusuzluk bir eziyet ve meşakkattir. Binaenaleyh biriniz (yatsı namazını müteakib uyumadan önce) vitir namazı kıldığı vakit iki rekât (daha) kılsın. Sonra şayet gece kalkarsa (bir, üç, beş... rekât kılıp bu iki rekâtı vitir yapar). Aksi halde (yani gece kalkamazsa), bu iki rekât (namaz), onun hesabına (yazılmış olur),"[683]

(Bu Hadisin bazı rivayetlerinde) "şu yolculuk..." denilir. Ben (onun); "şu uykusuzluk..." (şeklinde olduğu) görüşündeyim.[684]

 

Açıklama

 

Bu Hadisi, Dârimi'nin (rh.a.) koyduğu başlıktan dolayı, parantez içi cümlelerin ilâvesi ile bu şekilde tercüme ettik. Bu Hadise Dârekutnî (rh.a.) de aynı başlığı koymuştur. Heysemî (rh.a.) ise; "Vitir namazı kılan, sonra (yine) namaz kılmak isteyen kimse hak­kında" başlığını koymuştur ki, üç müellif de bu Hadisin, vitirden sonra namaz kılmakla alakalı olduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre bu Hadis, vitirden sonra nafile namaz kılmanın caiz olduğunu gös­termektedir. Ayrıca bu Hadis, "şayet gece kalkarsa..." cümlesinden sonra konulan parantez içi cümle muvafık ise, bir gecede iki vitir na­mazı kılmanın caiz olduğuna da delâlet eder. Fakat bu durumda; "Bir gecede iki vitir yoktur, (caiz değildir)"[685] Hadisine muhalif olmuş olur. Gerçi sözkonusu parantez içi cümleyi, "...(yine nafile namaz kılar)" gibi bir şekilde takdir ederek iki vitir meselesi hal­ledilebilir. Ancak her iki durumda da, vitirden sonra iki rekât kılma emrinin izahı müşkil görünmektedir. Yukarıdaki Hadisi şu şekilde anlamak da mümkündür: "...Biriniz (yattıktan sonra gece kalkıp) vitir naazı kılmak (isteğinde veya isterse, yatmadan önce) iki rekât kılsın. Sonra şayet gece kalkarsa (bir, üç, beş... rekât daha kılıp bu iki rekâtı vitir yapar)..." Bu durumda izahı gerektirecek bir mesele kalmamış olur. Ayrıca bu anlayış Hadisin sibakına da daha uy­gundur. Şöyle ki, Hadisin diğer rivayetlerinde belirtildiğine göre Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu Hadisi bir yolculuk es­nasında buyurmuştu. Yolculukta yol yorgunluğu sebebiyle gece kal­kıp vitir namazı kılmak güçleşir. Bu sebeple yolculukta vitir na­mazını gece kalkıp kılmayı düşünenlere bir ihtiyat olarak, yatmadan önce iki rekât nafile kılmaları emredilmiş olabilir. Tabiatiyle böyle anlaşılması halinde Hadisin, vitirden sonra nafile namaz kılmakla alâkası kalmamış ve mezkûr başlıklar altına konulması uygun düş­memiş olur. Allahu alem.[686]

 

216. Rükû'dan Sonra Kunût Okumak

 

1603. “Bize Yahya b. Hassan rivayet edip (dedi ki), bize İb­rahim b. Sa'd, ez-Zühri'den, (O) İbnu'l-Museyyeb ile Ebû Se­leme b. Abdirrahman'dan (onlar da) Ebû Hureyre'den (nak­len) rivayet etti ki;”

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) birine beddua etmek veya birine hayır dua etmek istediğinde rukû'dan sonra dua eder ve bazan;

"Semia'llahu Limen Hamideh, Rebbenâ ve Leke'1-Hamd" deyince peşine şöyle dua edermiş:

"Allah'ım, el-Velîd İbnu'l-Velîd'i, Seleme b. Hişâm'ı, Ayyaş b. Ebl Rebîa'yı ve zayıf-hakir görülen mü'minleri kurtar! Allah'ım, Mudar kabilesine kahır ve şid­detini artır ve bu (kahrını), Yûsuf un (kıtlık ve sıkıntı) yılları gibi (kıt­lık ve sıkıntı) yılları yap!" (Hz. Peygamber) bunu yüksek sesle söylermiş. O, sabah namazında bazı namazlarında ise, Arap ka­bilelerinden iki kabile için;

"Allah'ım, falana ve falana lanet et!" diye beddua edermiş. Bunun üzerine yüce Allah; "Sana o işten hiçbir şey düşmez. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onlara, zâlim olduklarından dolayı azâb eder"[687] (mealindeki âyeti) indirmiş.[688]

 

Açıklama

 

Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kurtuluşları için dua ettiği kimseler, o zaman Mekke'de müşriklerin elinde tutuklu bulunan veya işkence gören müslümanlardı. Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beddua ettiği Mudar kabilesi ise; Kureyş, Hüzeyl, Esed, Temim gibi birçok kolu olan ve Hz. Peygamber'in (Sal-lallahu Aleyhi ve Sellem) de mensubu bulunduğu büyük bir ka­biledir. Burada, İslâmi tebliğde Hz. Peygambere (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) muhalefet edenler, bu arada Mekke'deki müslümanlara baskı ve işkence yapanlar maksûddur. Hz. Peygamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) lanet okuduğu iki kabile de Recî' denilen yerle Ma'ûne Kuyusu yanında vukûbulan iki ayrı feci olayda 78 kadar âlim ve âbid Sahâbiyi şehid eden Süleymoğullan ile Lıhyân-oğullarıdır. Bu olaylar h. 4. yılda vukûbulmuş ve namazda ilk olarak kunûtun okunmasına sebep olmuşlardı.

Ebû Hureyre (r.a.) bu haberinde anlattıklarını başka bir Sahâbiden duymuş olmalıdır. Çünkü O, h. 7. yılda Medine'ye gel­mişti. Binaenaleyh bu Hadis, "Sahabi mürseli"dir. Mürselin bu çeşidi ise, bütün alimlere göre makbuldür.[689]

 

1604. “Bize Ebu'n-Nu'mân haber verip (dedi ki), bize Sabit b. Yezîd rivayet edip (dedi ki), bize Asım rivayet edip dedi ki, Enes b. Malik'e, kunûtu sordum. O da;”

"Rukû'dan önce (okunur)" cevabını verdi. (Asım) dedi ki, bunun üzerine ben;

"Falan diyor ki, sen, rukûdan sonra (okunacağını) söylemişsin!" dedim.

"O yanılmış!" dedi, sonra da rivayet etti ki, Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (sadece) bir ay rükûdan sonra Süleymoğullarından bir ka­bileye beddua ederek kunût okumuştu.[690]

1605. “Bize Ebu'l-Velîd rivayet edip (dedi ki), bize Şu'be, Amr b. Murre'den, (O) İbn Ebî Leyla'dan, (O da) el-Berâ' b. Azib'den (naklen) rivayet etti ki; Hz. Peygamber (Sallallahu Aley­hi ve Sellem), sabah (namazında) kunût okurdu.”[691]

1606. “Bize Ebû Nuaym, Şu'beden (naklen, yukarıda geçen) senediyle onun, (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti.”[692]

1607. “Bize Musedded rivayet edip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd Eyyûb'dan, (O da) Muhammed'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

Enes b. Malik'e;

"Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sabah namazında kunût okudu mu?" diye soruldu, O da;

"Evet" cevabını verdi. Bu sefer O'na denildi ki –veya:

"Ben O'na dedim ki"-; "rükû'dan önce mi, yoksa rükû'dan sonra mı?" O da;

"Kısa bir müddet rüku dan sonra (kunût okudu)."[693]

Ebû Muhammed (ed-Dârimi) dedi ki;

"Ben bu (Hadisin zahirinin delâlet ettiği) görüşü benimsiyor, onu kabul ediyorum. (Ancak) sa­dece savaş durumunda bunu kabul etmek görüşündeyim."[694]

 

Açıklama

 

Kunûtun hangi namazlarda ve namazın neresinde okunacağı hak­kında, ilgili Hadislerin değerlendirilişinden kaynaklanan, farklı gö­rüşler vardır. Hanefilere göre vitir namazındaki kunût, son rekatta rükûdan önce okunur. Büyük belâ ve musibetlerde sadece cemaatle kılman sabah namazlarında okunması Sünnet olan kunût ise rükû'dan sonra okunur. Bu görüş Enes b. Malik'in (r.a.) 1604. ve 1607. Hadislerinin zahirine uygundur. Malikilere göre sadece sabah namazında ve rukûdan önce, yahut sonra kunût okumak mendubdur. Kunûtun rükûdan önce okunması ayrıca mendubdur. Şafıîler ise kunûtun rukûdan sonra ve büyük musibetlerde bütün vakit namazlarında okunmasının Sünnet olduğunu söylemişlerdir. Hanbeliler'e gelince, onlara göre rükû'dan sonra okunması Sünnet olan kunûtun vitr namazından başka bir namazda okunması mekruhtur. Ancak, tâûn dışındaki büyük belâ ve musibetlerde, cuma namazı hariç bütün farz namazlarda kunût okunması da Sünnettir.[695]

 

İKİ BAYRAMLA İLGİLİ BABLAR

 

 

217. Bayram Günü (Evden) Çıkıştan Önce (Bir Şey) YemekHakkında

 

1608. “Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki), bize Şube İbnu'l-Esamm rivayet edip (dedi ki), bize Abdullah b. Bureyde, babasından (naklen) rivayet etti ki;”

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), fıtır (ramazan) bayramında (evden) çık­masından önce (bir şeyler) yerdi. Kurban bayramı günü olduğunda ise, dönüp kurbanının (etinden) yiyinceye kadar (hiçbir şey) yemezdi.[696]

1609. “Bize Amr b. Avn rivayet edip (dedi ki), bize Hüşeym, Muhammed b. İshak'tan (O) Hafs b. Ubeydillahtan, (O) Enes'ten, (O da) Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun, (yani bir önceki Hadisin) benzerini rivayet etti.”[697]

 

218. İki Bayram Namazını Ezansız Ve Kametsiz Kılma İle Bu Namazların Hutbeden Önce Kılınması

 

1610. “Bize Ya'lâ haber verip (dedi ki), bize Abdulmelik, Atâ'dan, (O da) Cabir'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Bir bayram namazında Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem) ile beraber namazda bulunmuştum da O, hutbeden önce ilkin, ezansız ve kametsiz olarak (bayram) namazını kıldırmıştı.”[698]

1611. “Bize Muhammed b. Yûsuf rivayet edip (dedi ki), bana İbn Uyeyne rivayet edip (dedi ki), bana Eyyûb es-Sahtiyâni rivayet edip dedi ki; ben Atâ'yı şöyle derken işittim:Ben İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim:”

“Rasûlullah'a (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şahidim ki O, bayram günü hutbeden önce ilkin bayram na­mazını kıldırmış, sonra hutbe irâd buyurmuştu. Akabinde kadınlara (hutbesini) işittiremediğini zannedip onların yanına gelmiş, onlara öğüt verip nasihatta bulunmuş ve sadaka vermelerini emretmişti. Bilâl de (verilecek sadakaları toplamak üzere) eteğini tutmuştu. Bunun üzerine kadınlar altın veya gümüş halkalar, bir şeyler ge­tirmeye, sonra da bunları Bilâl'in eteğine atmaya başlamışlardı."[699]

1612. “Bize Ebû Asım, ibn Cureyc'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): Bize el-Hasan b. Müslim, Tâvûs'tan, (O da) İbn Abbâs'tan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Pey­gambere (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebû Bekr'e, Ömer'e ve Osman'a, bayramda hutbeden önce (bayram) namazını kılarken şahit oldum.”[700]

 

Açıklama

 

Kurban ve Ramazan bayramları müslümanların sevinç günleridir. İbn Abbâs'ın (r.a.) rivayetine göre[701] Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince, Medinelilerin oynayıp eğlenerek kutladıkları Neyrûz (nevruz) ve Mihrecân bayramlarını, Allah'ın (Celle Celaluhu) emriyle kaldırıp yerine Kurban ve Ramazan bay­ramlarını koymuştu. İlk İslâmî bayramın da hicrî ikinci yılın Ra­mazan bayramında kutlandığı nakledilmektedir. Müslümanlar Ra­mazan bayramında Allah'ın (Celle Celaluhu) oruç emrini yerine getirmiş olmanın mutluluğunu ve sevincini yaşar, bundan dolayı bir­birlerini tebrik eder ve birbirlerine daha nice oruç emri yerine ge­tirmenin nasip olması dualarında bulunurlar. Kurban bayramı ise müslümanlarm en büyük bayramıdır. Bu bayramda, Allah'ın (Celle Celaluhu) rızasını kazanmak için kurban kesmeye muvaffak olma sevincinin yanında, hacıların bir gün önce haclarını ifa etmiş ol­malarının, diğer bir ifadeyle müslümanın kendisinin veya din kar­deşlerinin, Allah'ın (Celle Celaluhu) emirlerini yerine getirmeye muvaffak olmalarının sevinç ve mutluluğu vardır. Müslümanlar bu bayramda, bunlarla beraber, bir arefe günü (h. 9 zilhicce 10); "Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim"[702] âyetiyle müjdelenen, İslâm dininin kemâle erdirilmesinin ve bu mutlu günün yıldönümünü idrak etmiş olmanın bahtiyarlığını da yaşarlar. Bu bayramlarda iki rekât bayram namazı kılınır. Namazdan sonra da hutbe okunur.[703]

 

219. Bayram (Namazından) Önce de Sonra da (Başka Bir) Namaz (Kılınmaz)

 

1613. “Bize Ebu'l-Velîd et-Tayâlisi haber verip (dedi ki), bize Şu'be rivayet edip (dedi ki), bana Adiyy b. Sabit rivayet edip dedi ki, Sa'id b. Cübeyr'i, İbn Abbâs'tan (naklen) rivayet eder­ken işittim ki;”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), fitır (Ramazan bayramı) günü (namaz yerine) çıkmış ve iki rekât namaz kıldırmıştı. O, bu (namazdan) önce de, ondan sonra da (başka bir) namaz kırmamıştı.”[704]

 

220. İki Bayramdaki Tekbirlerin (Sayısı)

 

1614. “Bize Ahmed İbnu'I-Haccâc, (Hz. Peygamber'in mü­ezzinlerinden) Müezzin Sa'd'ın torunu Abdurrahman b. Sa'd b. Ammâr'dan, (O) Abdullah b. Muhammed b. Ammâr'dan, (O) babasından, (O da) dedesinden (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

“Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki bay­ramda ilk (rekâtta) yedi, diğerinde beş (defa) tekbir alır ve hutbeden önce ilkin (bayram) namazı kıldırırdı.”[705]

 

221. İki Bayramda Kıraat

 

1615. “Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki), bize Sufyân, İbrahim b. Muhammed el-Munteşir'den, (O) ba­basından, (O) Habîb b. Sâlim'den, (O da) en-Nu'mân b. Beşîr'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:” “Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki bayram (namazı) ile cuma na­mazında Sebbihi'sme Rabbike'1-A'la (Ala Sûresini) ve Hel Etâke Hadisu'l-Ğâşiyeh (Ğâşiye Sûresini) okurdu. Bazan bayramla cuma bir­leşirdi de O (yine) bu iki (sûreyi) okurdu.”[706]

 

222. Yük Ve Binit Devesi Üzerinde Hutbe Okumak

 

1616. “Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki), bize Seleme -yani ibn Nubeyt- rivayet edip (dedi ki), bana babam veya Nuaym b. Ebî Hind, Ebû Kılâbe'den rivayet etti ki, O şöyle demiş:”

“Babam ve amcamla birlikte hac yapmıştım. Bir ara babam bana demişti ki;”

"Şu (zâtı), hutbe okumakta olan, kızıl develi (kim­seyi) görüyorsun ya, O, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'dir.[707]

 

223. Kadınların İki Bayramda (Bayram Yerine) Çıkması

 

1617. “Bize İbrahim b. Musa haber verip (dedi ki), bize Abdulaziz b. Abdissamed, Hişâm'dan, (O) Hafsa'dan, (O da) Ümmü Atıyye'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“(Hz. Pey­gamber) -babam O'na kurban olsun!- bize, fıtır (ramazan bayramı) günü ile kurban (bayramı) günü, genç kızlarla kadınları (bayram ye­rine) çıkarmamızı emretmişti. Hayızlı kadınlara gelince, onlar (namaz) safından uzak dururlar, (ama, bu gibi) hayır (toplantısına) ve müslümanların duasına katılırlar. (Hişâm) dedi ki, (Ümmü Atıyye, sözünün burasında şöyle demiş: O zaman ben);”

"Ya Rasûlallah, dedim, peki onlardan birinin cilbâbı (yani dışarı çıkarken üzerine alacağı, örtüneceği bir şeyi) yoksa?" Buyurdu ki;

"(Din) kardeşi, cilbâblarından (birini, ödünç olarak) ona giydirir!"[708]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, kadınların bayram namazına gitmelerinin müstehab veya mendûb olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Hz. Pey-gamber'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bütün bayram namazlarını, yağmur gibi bir mani olmadıkça, açık arazideki namazgahta kıldırdığı rivayet edilmektedir. Bu sebeple bayram namazlarının açık arazideki namazgahta kılınması sünnettir. Böylece bir yerin kadin-erkek, genç-ihtiyar bütün müslümanlarınm senede iki defa bir araya gelmeleri, birlikte Allah'a (Celle Celaluhu) ibadet etmeleri ve bay­ramın sevincini beraberce yaşamaları mümkün olur. Bunun, müs­lümanların içtimaî hayatlarında ne büyük faydalar sağlayacağı âşikârdir. Fakat ne acı ve hüzün vericidir ki, birçok sünnet gibi sün­net de unutulmuştur![709]

 

224. Bayram Günü Sadaka Vermeye Teşvik

 

1618. “Bize Ya'la b. Ubeyd haber verip (dedi ki), bize Abdulmelik, Atâ'dan, (O da) Cabir'den (naklen) rivayet etti ki, O şöyle dedi:”

“Bir bayram günü Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem) ile beraber (bayram) namazında bulunmuştum da O, hutbeden önce ilkin (bayram) namazını kıldırmış, sonra Bilâl'e dayanarak kal­kıp kadınların (bulunduğu yere) gelmiş ve onlara nasihatta bu­lunmuş, öğüt vermiş ve Allah'a (Celle Celaluhu) karşı takva üzere ol­malarını emretmiş, (sonra da);

"Sadaka verin!" buyurup, Cehennemin durumundan (kadınları ilgilendiren) bir şey zik­retmişti. Bunun üzerine yoksul kadınlardan karamtak yanaklı bir kadın ayağa kalkıp;

"Niçin, ya Rasûlallah?" demişti de O, şöyle bu­yurmuştu:

"Çünkü siz, (halinizden) şikâyeti ve lanet okumayı çokça yapıyor, kocaya da nankörlükte bulunuyorsunuz!"  O 

zaman  (kadınlar), mücevheratlarından, küpelerinden ve yüzüklerinden alıp, sa­daka olarak vermek üzere Bilâl'in eteğine atmaya başlamışlardı.”[710]

1619. “Bize Ebu'l-Velîd haber verip (dedi ki), bize Şu'be, A-diyy b. Sâbit'ten, (O) Said b. Cübeyr'den, (O) İbn Abbâs'tan, (O da) Hz. Peygamber’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (naklen) bunun, (yani bir önceki hadisin) benzerini rivayet etti.”[711]

 

225. İki Bayram Bir Günde Birleştiği Vakit?

 

1620. “Bize Ubeydullah b. Musa, İsrai'lden, (O) Osman ibnu'l-Muğire'den, (O da) İyâs b. Ebî Remle'den (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi:”

Muâviye'nin, Zeyd b. Erkam'a;

"Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir günde birleşen iki bay­ramda (yani cuma gününe tesadüf eden bir bayramda) bulundun mu?" diye soruşuna şahit oldum. O;

"Evet, (bulunmuştum)" cevabını verdi. (Bunun üzerine Muâviye);

"Peki, O (yani Hz. Peygamber) nasıl yapmıştı?" dedi. O da dedi ki;

"(Hz. Peygamber) bayram namazını kıl­mış, sonra cuma (namazı) hakkında kolaylık tanıyıp,

"(Cuma) na­mazını kılmak isteyen kılsın!" buyurmuştu.[712]

 

Açıklama

 

Cuma günü, haftanın bayram günüdür. Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir: "Bu (cuma günü), Aziz ve Celil olan Allah'ın sizin için bayram kıldığı bir gündür. Binaenaleyh (bu günde) gus­ledin. Misvak da kullanmalısınız!"[713] Binaenaleyh kurban veya ra­mazan bayramı cuma gününe rastladığında iki bayram bir araya gel­miş olacaktır. Bu durumda bayram namazından sonra cuma namazı kılmmayabilir mi? Bu konuda şu görüşler serdedilmiştir. Hanbelilere göre bayram namazını imamla kılan kimseden cuma namazının farz-lığı kalkar. Ancak cumanın farzlığı imamdan yine kalkmaz. Yu­karıdaki Hadis Hanbelilerin bu görüşlerine bir delildir. Gerçi bu Hadis, senedindeki İyâs b. Ebî Remle'den dolayı, zayıftır. Fakat onun Ebû Hureyre'den gelen merfû, Abdullah İbnu'z-Zübeyr ile Abdullah İbn Abbâs'tan[714] ve Hz. Osman'dan[715] gelen mevkuf şâhidleri var­dır. Bununla beraber Şafiî, bayram namazının kılınmasıyla cuma na­mazının, isteyenin kılabileceği bir ruhsat haline gelemeyeceğini beyan etmiştir. Çünkü O'na göre cuma namazının farzlığı hükmü âmmdır, yani bütün cuma günlerini içine alır. Bir bayramla bir­leştiğinde cuma namazının ruhsat olacağını bildiren haberler ise, se-nedlerindeki zayıflıklar sebebiyle bu umûmi hükmü tahsis edecek güçte değildirler. Şafiî Mezhebinin meşhur görüşü ise şöyledir: Bay­ram namazını kılmakla şehir ahalisinden cuma namazı kalkmaz. Fakat şehirden uzak köylerin ahalisinden kalkar. Onlar köylerine dönüp orada öğle namazı kılarlar. Bu görüş Ebû Hanife (rh.a.) ile

ikinci bir görüş olarak Şafiî'den de nakledilir. Buna göre sözkonusu Hadislerdeki ruhsat, şehirdeki bayram namazında bulunan köy­lülere hâs olmuş olur. Nitekim bu Hadislerin bazı rivayetleri bu hu­susu gösterecek mahiyettedir. Böylece bu Hadislerle de bu şekilde amel edilmiş olmaktadır. Hanefîlelerle Malikilere göre ise, bayram günü de cuma namazının mutlaka kılınması gerekir.[716]

 

226. (Bayramda) Namazgahtan, (Oraya) Gittiği Yoldan Başkasından Geri Dönmek

 

1621. “Bize Muhammed İbnu's-Salt haber verip (dedi ki), bize Fuleyh, Said İbnu'l-Hâris'ten, (O da) Ebû Hureyre'den (naklen) rivayet etti ki;”

 Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bayrama çıktığı vakit, (oradan, gittiği yoldan) başka bir yolla geri dönerdi.[717]

 

Açıklama

 

Bu Hadis, bayramlarda, namaza gidilen yoldan başka bir yolla geri dönülmesinin müstehab olduğunu göstermektedir. Bunun hik­meti, namaza giden kimseye iki yoldakilerin şâhid olması, dinî bir emrin ve bayram sevinci ile şenliğinin yayılması, iki yoldakilerin imamın usûl ve edebinden, icabında sorarak bilgisinden istifade et­mesi veya imamın gerektiğinde onları uyarması gibi hususlardır.[718]

 

 



[1] Müslim, Mesâcid, 284 (1/463); Musned, 2/426, 3/305, 317, 357. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/6

[2] Buhâri, Mevâkit, 6 (1/134); Müslim, Mesâcid, 283 (1/462-463); Nesâ'i, Salât, 7 (1/186); Tirmizî, Emsal, 5 (5/151); Musned, 2/379, 426-427, 441., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/7

[3] Ankebût: 29/45.                                                                                         

[4] Huccetullah, 1/394; Feyz, 1/237.

[5] Alak: 96/9-10.                                                                                             

[6] Meselâ bkz. Buhâri, Tefsir, 96/4   (6/89); Müslim, Münâfıkîn, 38 (4/2154); Tabiri ve İbn Kesir Tefsirlerinde mezkûr âyetlerin tefsirleri.                                               

[7] Burada Cebrail'in Hz. Peygamber'e imam olarak kıldırdığı ilk namaz öğle namazı olduğu için, öğle namazına "ilk (namaz)" da denmiştir. Bkz. Musannaf, 1/453-455.

[8] Bu konuda bkz. Fethu'l-Bârî, 3/11-12; Mecmeuz-Zevâ'id, 2/154-155; Tecrîd, 2/278, 462; Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 24 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/6/7-9

[9] Buhari, Mevâkit, 18, 21 (1/140, 141); Müslim, mesâcid, 233 (1/446-447); Ebû Dâvûd, ahâret, 3 (1/109); Nesâ'i, Mevâkit, 18 (1/212); Musned, 3/369., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/10                           

[10] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/10

[11] Buhari, Mevâkit, 1 (1/132); Müslim, Mesâcid, 166, 167 (1/425); Ebû Dâvûd, Salât, 2 (1/ 107-108); Nesâ'i, Mevâkit, 1 (1/197-198); İbn Mâce, Salât, 1 (1/220); Muvatta', Vukût, 1 (1/3); Musned, 4/120-121, 5/274.

[12] Bu hadis bir önceki haberin devamıdır ve muttasıldır. Nitekim önceki hadisin verilen kaynaklarından Buharı, Müslim ve Muvatta'da da bu iki hadis peşpeşe zikredilmişlerdir. Bu­nunla beraber bu hadis yine Zühri'nin, Urve'den rivayeti olarak müstakil ve muttasıl bir şe­kilde de rivayet edilmiştir. Buhari, Mevâkit, 13 (1/137); Müslim, Mesâcid, 168 (1/426); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/111); Tirmizi, Salât, 120 (1/298)/; Nesâi, Mevâkit, 8 (1/202); İbn Mâce, Salât, 5 (1/223); Muvatta', Vukût, 2 (1/4); Musned, 6/37., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/11-12

[13] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/12

[14] Bu hadis, mu'daldır. Muttasıl senedi bir sonraki rivayette verilecektir.

[15] İbn Mâce, Ezan, 1 (1/232-233); Tirmizi, Salât, 139 (1/358-359); Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/14-15

[16] Ebû Dâvûd, Salât, 28 (1/135); Musned, 4/43. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/15

[17] Mâide: 5/58.

[18] Tecrîd, 2/557.

[19] Ezan hakkında bkz. Menhel, 4/128-129; Fethu'1-Bâri, 3/271 vd.; Tecrid, 2/550 vd.; Müs­lümanlıkta İbadet Tarihi, 58 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/13-16

[20] Buhari, Ezan, 11 (1/153); Müslim, Sıyâm, 36, 37 (2/768); Nesâ'i, ezan, 9 (2/9); Tirmizi, Salât, 149 (1/392); Musned, 2/9, 57, 123., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/17

[21] Buhari, Ezan, 13 (1/153-154), Savm, 17 (2/231); Müslim, Sıyâm, 38, 39 (2/768); Nesai, Ezan, 10 (2/10, Hz. Aişe'nin rivayeti); Musned, 6/44 (Hz. Aişe'nin rivayeti).

[22] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/17-18

[23] Buhari, Ezan, 13 (1/153-154).

[24] Terâtîb, 1/74-77., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/17/18-19

[25] Bu haberi Taberâni de rivayet ediştir. Fakat seneddeki inkıta sebebiyle zaifdir.

[26] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/19-20

[27] Bkz. Tirmizi, 1/378-383; Menhel, 4/221. Krş. Terâtib, 1/75., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/19-20

[28] Ebû Dâvûd, Salât, 29 (1/141); Nesâ'i, Ezan, 2 (2/4); 28 (1/18); Musned, 2/85, 87., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/20-21

[29] Buhârî, Ezan, 1-3 (1/150-151); Müslim, Salât, 2, 3, 5 (1/286); Ebû Dâvûd, Salât, 29 (1/ 141); Neaâ'i, Ezan, 2 (2/4); Tirmizi, Salât, 141 (1/370); İbn Mâce, Ezan, 6 (1/241); Musned, 3/103, 189., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/21

[30] Buharı, Ezan, 2 (1/150); Ebû Dâvûd, Salât, 29 (1/141). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/21

[31] Musannaf, 1/464 (istisna kısmı yok). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/22                          

[32] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/20-22

[33] Müslim, Salât, 6 (1/287); Ebû Dâvûd, Salât, 28 (1/136-138); Nesâ'i, Ezan, 3, 5, 6 (2/4-7); Tirmizi, Salât, 140 (1/366); İbn Mâce, Ezan, 2 (1/234); Musned, 3/408, 409., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/23

[34] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/24

[35] Ebû Dâvûd, Salât, 28 (1/137); Nesâ'i, Ezan, 4 (2/5); Tirmizi, Salât, 140 (1/367); İbn Mâce, Ezan, 2 (1/235); Musned, 3/409, 6/401., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/23-24

[36] Buhari, Ezârı, 19 (1/156); Müslim, Salât, 249 (1/360); Ebû Dâvûd, Salât, 34 (1/143); Nesâ'i, Ezan, 13 (2/11); Tirmizi, Salât, 144 (1/375); İbn Kuzeyine, 1/202; Musned, 4/308., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/25

[37] İbn Mâce, Ezan, 3 (1/236); İbn Huzeyme, 1/203; Musned, 4/309.

[38] Bu rivayetin za'îfliği, Haccâc b, Ertât'dandır. O, müdellis olduğu halde bu rivayeti "an" sigasıyla sevketmiştir, Müdellislerin bu tür rivayetleri munkati sayılır. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/25

[39] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/24/25-26

[40] Ebû Dâvûd, Cihâd, 40 (3/21); Müstedrek, 1/198, 2/113; İbn Huzeyme, 1/219; Musannaf, 1/495-496., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/26

[41] Buhâri, Ezan, 7 (1/152); Müslim, Salât, 10 (1/288); Ebû Dâvûd, Salât, 36 (1/144); Nesâ'i, Ezan, 33 (2/20); Tirmizi, Salât, 154 (1/407); İbn Mâce, Ezan, 4 (1/238); Musned, 3/6, 53, 90., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/27

[42] Buhârî, Ezan,7 (1/152); İbn Huzeyme, 1/216; Amelu'1-Yevm, Nesâi, 293., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/27-28

[43] İbn Huzeyme, 1/127., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/28-29

[44] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/27-29

[45] Buhari, Ezan, 4 (1/151), Sehv, 6 (2/67), Bed'ul-Halk, 11 (4/94); Müslim, Salât, 19 {1/291). Mesâcid, 83 (1/398); Ebû Dâvûd, Salât, 31 (1/142); Nesâ'i, Ezan, 30 (2/19), Sehv, 25 (3/26); Muvatta', Salât, 6 (1/69); Musned, 2/313, 460, 503-504, 522. Bkz. 1502. hadis.

[46] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/30

[47] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/29-30

[48] Müslim, Mesâcid, 258, 259 (1/453-454); Ebû Dâvûd, Salât, 43 (1/147); Nesâ'i, Ezan, 40 (2/24); Tirimzi, Salât, 150 (1/397); İbn Mâce, Ezan, 7 (17242); Musned, 2/410, 416, 471. Bkz. 452. haber. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/31

[49] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/30-31

[50] Buhari, Mevâkit, 11 (1/136); Nesâ'i, Mevâkit, 2 (1/198); Musned, 3/351; Musannaf, 1/541., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/32

[51] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/32

[52] Buhari, Mevâkit, 9 (1/153); Müslim, Mesâcid, 180-183 (1/430-431); Ebû Dâvûd, Salât 4 (1/110); Nesâ'i, Mevâkit, 5 (1/199-200); Tirmizi, Salât, 119 (1/295); İbn Mace, Salât, 4 (1/222); Musned, 2/266, 462; Musannaf, 1/542.

[53] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/33

[54] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/32/33-34

[55] Avali, Medine-i Munevvere'nin doğusundaki yerlerin ismidir. Bu yerlerdeki köylerin en uzağı, Medine'ye 8 mil, en yakını ise 2 mil mesafedeydi.

[56] Buhari, mevâkit, 13 (1/138); Müslim, Mcsâcid, 192 (17433); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/111); NesâT, Mevâkit, 8 (1/202); İbn Mâce, Salât, 5 (1/223); Muvatta', Vukût, 11 (1/9); Musned, 3/161, 214, 223., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/34

[57] Fey-i zevâi, güneş tam tepede, (örfî günün tam ortasında) iken eşyanın yere düşen göl­gesine denir. Bu gölge zamana ve yere göre uzun, kısa veya hiç belirsiz olabilmektedir.

[58] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/34-35

[59] Buhari, Mevâkit, 18 (1/140); Mesâcid, 216 (1/441); Ebû Dâvûd, Salât, 6 (1/113); Tirmizi, Salât, 122 (1/304); İbn Mâce, Salât, 7 (1/225); Musned, 4/54., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/35

[60] İbn Mâce, Salât, 7 (1/225); İbn Huzeyme, 1/175; Mustedrek, 1/191., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/36

[61] Ebû Dâvûd, Salât, 7 (1/114); Nesâ'i, Mevâkit, 19 (1/212); Tirmizi, salât, 123 (1/306); Mus-ned, 4/270, 272, 274; Hâkim, 1/194-195.

[62] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/37

[63] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/36/37-38

[64] Musned, 2/377. 416, 526, 537. Bkz. Buhari, Ezan, 29 (1/158); Nesâ'i, İmamet, 49 (2/83); Muvatta', Cemaat, 3 (1/129-130). Bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber, cemaati az görünce kızıp yukarıdaki sözü buyurmuştu. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/38-39

[65] Buhari, Mevâkit, 22, 24 (1/141-142); Ezan, 161, 162 (1/209-210); Müslim, Mesâcid, 218 (1/441); Nesâ'i, Mevâkit, 21 (1/214); Musned, 6/34, 199, 215., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/39

[66] Müslim, Mesâcid, 219 (1/442); Nesâ'i, Mevâkit, 21 (1/214-215); Musned 6/150; Musannaf, 1/557., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/40

[67] Buhâri, Temenni, 9 (8/131), Mevâkit, 24 (1/143); Müslim, Mesâcid, 225 (17444); Nesâ'i, Mevâkit, 20 (1/213); Musned, 1/221, 366; Musannaf, 1/557., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/38-40

[68] Buhâri, Mevâkit, 27 (1/144); Müslim, Mesâcid, 230-232 (1/445-446); EbÛ Dâvûd, Salât, 8 (1/115); Nesâ'i, Mevâkit, 25 (1/217-218); Tirmizi, Salât, 116 (1/287-288); İbn Mâce, Salât, 2 (1/ 220); Muvatta1, Vukût, 4 (1/5); Musned, 6/33, 37, 248., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/41

[69] Tirmizi, Salât, 117 (1/289); Musned, 3/465; 4/143; 5/429., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/42       

[70] Firdevs, 4/246; Mecmeu'z-Zevâid, 1/316; Metâlib, 1/74., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/42        

[71] Ebû Dâvûd, Salât, 8 (1/115); Nesâ'i, Mevâkit, 27 (1/218); İbniMâce, Salât, 2 (1/221); Mus­ned, 4/140- 142., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/41-42

[72] Buharı, Mevâkit, 29 (1/145); Müslim, Mesâcid, 161 (1/423); Ebû Dâvûd Salât, 241 (1/292); Nesâ'i, Mevâkit, 30 (1/220); Muvatta', Cum'a, 11 (1/105, muallak olarak); Musned, 2/265, 271., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/43

[73] Müslim, Mesâcid, 162 (1/424); Tirmizi, Salât, 377 (2/403); İbn Mâce, İkâmet, 91 (1/356); Musned, 2/241., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/43

[74] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/43-44

[75] Buhari, Mevâkit, 28 (1/144); Müslim, Mesâcid, 163 (1/424); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/112); Nesâ'i, Mevâkit, 11 (1/206), 28 (1/219); Tirmizi, Salât, 137 (1/353); İbn Mâce, Salât, 11 (1/229); Muvatta', Vukut, 5 (1/6); Musned, 2/260, 348, 462., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/44

[76] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/43/44-45

[77] Tirmizi, Tefsir, 10 (/277); İbn Mâce, Mesâcid, 19 (1/263); Musned, 3/68, 76; Hâkim, 1/ 212- İbn Huzeyme, 2/379. Mezkûr âyet, Tevbe: 9/18. ayetdir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/45-46

[78] Müslim, Mesâcid, 260 (1/454); Ebû Dâvûd, Salât, 48 (1/152); Tirmizi, Salât, 165 (1/433); Musned, 1/58, 68; Musannaf, 1/525., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/45-46

[79] Buhari, Mevâkit, 5 (1/134); Cihâd, 1 (3/200); Müslim, İman, 138-139 (1/89-90); Nesâ'i, Mevâkit, 51 (1/236); Tirmizi, Salât, 127 (1/325), Birr, 2 (4/310); Musned, 1/421, 451., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/47

[80] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/47

[81] Musned, 4/244; Mecme'u'z-Zevâid, 1/302., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/46-48

[82] Müslim, Mesâcid, 241 (1/448); Nesâ'i, İmamet, 55 (2/88); Musned, 5/168., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/49

[83] Müslim, Mesâcid, 238-240 (1/448); Ebû Dâvûd, Salât, 10 (1/117); İbn Mâce, İkâmet, 150 (1/398); Musned, 5/169.

[84] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/50

[85] Bkz. Cinn: 72/26, 27.

[86] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/49-50

[87] Buhari, Mevâkit, 37 (1/148); Müslim, Mesâcid, 316 (1/477); Ebû Dâvûd, Salât, 11 (1/ 121); Nesâ'i, Mevâkit, 52 (1/236); Tirmizi, 131 (1/335-336); İbn Mâce, Salât, 10 (1/227); Musned, c/243, 267. Zikredilen âyet, Tâhâ: 20/14. âyetdir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/51

[88] Nesâ'i, Mevâkit, 54 (1/239).

[89] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/51-52

[90] Müslim, Mesâcid, 201 (1/436); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/113); Nesâ'i, Mevâkit, 9 (1/204); Tirmizi, Salât, 128 (1/332); İbn Mâce, Salât, 6 (1/224); Musned, 2/8, 134, 145., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/52

[91] Buhari, Mevâkit, 14 (1/138); Müslim, Mesâcid, 200 (1/435); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/113); Nesâ'î, Salât, 17 (1/192), Mevâkit, 14 (1/204); Tirmizi, 128 (1/330-331); Musned, 2/13, 27, 48, 54., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/52-53

[92] Buhari, Cihâd, 98 (3/233); Müslim, Mesâcid, 203 (1/436); Ebû Dâvûd, Salât, 5 (1/112); Nesâ'i, Salât, 14 (1/190); Musned, 1/79, 81-82, 113.

[93] Bakara: 2/238. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/53                      

[94] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/53-54

[95] Müslim, İmân, 134 f 1/88); Ebû Dâvud, Sünnet, 14 (4/219); Tirmizi, İmân, 9 (5/13); İbn Mâce, İkâmet, 77 (1/342); Musned, 3/370.               

[96] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/54-55

[97] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/54-55

[98] Buharı, Salât, 32 (1/105); Tefsîr, 14 16, 19, 20 (5/151-152); Müslim, Mesâcid, 13 (1/375); Nesâ'i, Salât, 24 (1/197); Kıble, 3 (2/48); Muvatta’, Kıble, 6 (1/195); Musned, 2/113; Tirmizi, Tef­sir, 3(5/208) Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/56

[99] Bakara: 2/115.                       

[100] Bakara: 2/177.

[101] Bakara: 2/144.

[102] Âlu İmrân: 3/96.

[103] Burada, buna benzer bir metod olarak, Hz. Peygmaber'in Abdulkayslılara, önceleri içki ile beraber, içlerinde içki yapılan kaplan kullanmayı yasaklamasını hatırlayabiliriz. Daha sonra söz konusu kapların kullanılmasına müsaade edilmişti.

[104] Kıble hakkında bkz. Feth, 1/168-169; 3/64; Müslümanlıkda İbadet Tarihi 68 vd.; Huccetu'l-Lahi'l-Bâliğa, 1/415; Asr-ı Saadet, 1/321 vd. Kıblenin tarihi seyrinin değişik bir izahı için bkz. Feyzu'1-Bâri, 1/132-133., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/56-58

[105] Yani imanınızın eseri ve alâmeti olan ibadetlerinizi, Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığınız namazları...

[106] Ebu Dâvud, Sünnet, 15 (4/220); Tirmizi, Tefsir, 3 (5/208); Musned, 1/295, 304, 322, 347. Mezkûr âyet, Bakara: 2/143. âyetidir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/54-58

[107] Müslim, Salât, 240 (1/357); Ebû Dâvud, Salât, 124 (1/208); İbn Mâce, İkâmet, 4 (1/267); Müsned, 6/31. 171. 194, 281., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/59

[108] Ebû Dâvûd, Salât, 119 (1/200); Nesâ'i, İftitâh, 7 (2/95); Tirmizi, Salât, 177 (2/5-6); Musned, 2/375, 500., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/59-60

[109] Müslim, Musâfîrin, 201, 202 (1/534-536); Ebû Dâvûd, Salât, 121 (1/201-202); Nesâ'i, îftitâh, 18 (2/100-101); Tirmizi, Da'avât, 32 (5/485);Musned, 1794, 102-103. Bkz. 1320. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/61

[110] Ebu Dâvûd, Salât, 122 (1/206); Nesâ'i, İftitâh, 19 (2/102); Tirmizi, Salât, 179 (2/9-10); İbn Mâce, İkâmet, 1 (1/264); Musned, 3/50., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/60-62                                                                       

[111] Buhari, Ezan, 89 (1/181), Müslim, Salât, 50, 52 (1/299); Ebu Dâvûd, Salât, 124 (1/207-208); Nesâ'i, İftitâh, 21, 23 (2/103-104); Tirmizi, Salât, 182 (2/15); İbn Mâce, İkâmet, 4 (1/267) Muvatta', Salât, 30 (1/81); İbn Huzeyme, 1/250; Musannaf, 2/88; Musned, 3/101, 111, 183.

[112] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/63

[113] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/62-63

[114] Hadisin bu senedi munkatı'dır. Çünkü Abdülcebbâr'm babası, o doğmadan önce ölmüş­tü. Vâ'il'in bu rivayetinin muttasıl senedleri de vardır: Müslim, Salât, 54 (1/301); Nesâ'i, îftitâh, 10 (2/97); İbn Mâce, İkâmet, 3 (1/266); Musned, 4/316, 318, 319; Ebû Dâvûd, Salât, 116 (1/192). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/64

[115] Menhel, 5/158-163., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/64-65

[116] Bubari, Ezan, 95 (1/184); Müslim, Salât, 34-36 (1/295); Ebû Dâvûd Salât, 136 (1/217); Nesâ'i, İftitâh, 25 (2/106); Tirmizi, Salât, 183 (2/25); İbn Mâce, ikâmet, 11 (1/273); Musned, 5/ 314, 321, 322; Musannaf, 2/93; İbn Huzeyme, 1/246., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/65

[117] Ebû Dâvûd, Salât, 123 (1/206-207); Tirmizi, Salât, 186 (2/30-31); İbn Mâce, İkâmet, 12 (1/275-276); Musned, 5/7, 15, 20.

[118] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/66

[119] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/66-67

[120] Buhari, Ezan, 89 (1/181); Müslim, Mesâcid, 147 (1/419); Ebû Dâvûd, Salât, 123 (1/207); Nesâ'i, İftitâh, 16 (2/99-100); İbn Mâce, İkâmet, 1 (1/264-265) Musned, 2/231, 494., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/65-67

[121] Fatiha: 1/7.

[122] Buhari, Ezan, 113 (1/190); Müslim, Salât, 76 (1/307); Nesâ'i, İftİtâh, 30 (2/110-111); Musned, 2/449-450., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/68

[123] Buhari, Ezan, 111, 113 (1/190); Müslim, Salât, 72 (1/307); Ebû Dâvûd, Salât, 172 (1/246); Nesâ'i, İftitâh, 30 (2/111); Tirmizi, Salât, 185 (2/30); İbn Mâce, İkâmet, 14 (1/277); Muvatta', Salât, 44-45 (1/87); Musned, 2/233, 270, 459; Musannaf, 2/97; İbn Huzeyme, 1/286., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/68-69

[124] Ebû Dâvûd, Salât, 172 (1/246); Tirmizi, Salât, 184 (2/27); İbn Mâce, İkâmet, 14 (1/278); Musned, 4/316, 318., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/69

[125] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/69-70

[126] Buhârî, Ezan, 115 (1/191), 128 (1/194); Müslim, S^'ât, 27-30 (1/293-294); Ebû Dâvüd, Saîât, 140(1/221); Nesâî, îftitâh; 81(2/141), Tatbik, 95(2/187); Muvatta; Salât, 19(1/76); Müsned, 2/236, 270, 502., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/70-71

[127] Nesâî, Tatbîk, 35 (2/161), 91 (2/185), Sehv, 70(3/52-53); Tirmizî, Salât, 188 (2/34); Müs­ned, 1/386, 442, 443., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/70-71

[128] Buharı, Ezan, 83 (1/179); Müslim, Salat, 21-23 (1/292); EbÛ Dâvûd, Salât, 116 (1/191-192); Nesâi, İftitah, 1-3(2/93-94); Tirmizî, Salât, 190 (2/35); İbn Mâce, İkâmet, 15 (1/279); Muvatta, Salât, 16(1/75); Müsned, 2/8,18,134; Musannaf, 2/67; İbn Ebî Şeybe, 1/234., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/72

[129] Ebû Dâvûd, Salât, 119(1/200).

[130] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/72-73

[131] Buhari, Ezan, 84 (1/180); Müslim, Salât, 24-25 (1/293); Ebû Dâvûd, Salât, 118 (1/199); Nesâ'i, İftitâh, 4 (2/94); İbn Mâce, İkâmet, 15 (1/279); Musned, 3/436, 437; 5/53., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/73

[132] Ebû Dâvûd, Salâtll6 (1/192-193), 189 (1/262); Nesâ'i, İftitâh, 18 (2/152); Musned, 4/ 316,317., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/71/73-74

[133] Buhari, Ezan, 17, 18 (1/154-155); Müslim, Mesâcid, 292 (1/465); Ebû Dâvûd, Salât, 61 (1/161); Nesâ'î, Ezan, 7, 8 (2/8), İmamet, 4 (2/60); Tirmizi, Salât, 151 (1/399); İbn Mâce, İkâmet, 46 (1/313); Musned, 3/436, 5/53., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/74-75

[134] Müslim, Mesâcid, 291 (1/465).           

[135] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/75

[136] Müslim, Mesâcid, 289 (1/464); Neaâ'i, İmamet, 5 (2/60); Musned, 3/24, 48., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/75-76

[137] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/74-76

[138] Buhari, İlm, 41 (1/37); Ezan, 57 (î/171); Müslim, Musâfîrin, 181-193 (1/525-531); Ebû Dâvûd, Salât, 70 (1/166); Nesâ'i, Ğusl, 29 (1/176); İmamet, 45 (2/81); Tirmizi, Salât, 171 (1/451-452); İbn Mâce, İkâmet, 44 (1/312); Musned, 1/341, 343, 347., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/77

[139] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/76-77

[140] Buhari, Ezan, 51 (1/169), Taksîr, 17 (2/40); Müslim, Salât, 77-81 (1/308); EbÛ DâvÛd, Salat, 69 (1/164); Nesâ'i, İmamet, 16 (2/65); Tirmizi, Salât, 267 (2/194); İbn Mâce, İkâmet, 144 (1/392); Muvatta', Cemâat, 16 (1/135); Musned, 3/110- 162. İbn Hıbbân'ın açıklamasına göre mezkûr vak'a h. 5. yıl, zilhicce ayında meydana gelmişti. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/78                                              

[141] Buhari, Ezan, 51 (1/168-169); Müslim, Salât, 90 (1/311-312); Nesâ'i, İmamet, 40 (2/78-79); İbn Mâce, İkâmet, 142 (1/389-390); Musned, 6/251., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/79-81

[142] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/78-81

[143] Buhari, Cum'a, 26 (1/220); Müslim, Mesâcid, 44 (1/386); Ebû Dâvûd, Salât, 221 (1/283); Nesâi, Mesâcid, 46 (2/45; İbn Mâce, İkamet 199 (1/455); Musned, 5/339.

[144] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/82

[145] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/82-83

[146] Buhari, Ezan, 65 (1/174); Müslim, Salât, 189 (1/342); Nesai, İmamet, 35 (2/74); Tirmizi, Salât, 175 (1/463); Musned, 3/170, 173, 179., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/84

[147] Buhari, Ezan, 65 (1/174); Müslim, Salât, 189 (1/342); Nesai, İmamet, 35 (2/74); Tirmizi, Salât, 175 (1/463); Musned, 3/170, 173, 179., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/84

[148] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/83-85

[149] Buhâri, Ezan, 22 (1/156-157); Ebu Dâvûd, Salât, 45 (1/148); Nesai, İmamet, 12 (2/63); Musned, 5/310., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/85

[150] Buhari, Ezân, 22 (1/157); Müslim, Mesâcid, 156 (1/422); Ebû Dâvûd, Salât, 46 (1/148); Nesâ'i, Ezan, 42 (2/25); Tirmizi, Salât, 373 (2/395), 415 (2/487); Musned, 5/304, 305, 307, 308., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/86

[151] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/85-86

[152] Buhari, Ezan, 74 (1/177); Müslim, Salât, 124 (1/324); Ebû Dâvûd, Salât, 94 (1/179); İbn Mâce, İkâmet, 50 (1/317); Musned, 3/177, 254, 274; Musannaf, 2/44., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/87

[153] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/86-87

[154] Ebû Dâvûd, Salât, 94 (1/178); Nesâ'i, imamet, 25 (2/70); İbn Mâce, İkamet, 51 (1/318); Musned, 4/284, 285, 296; Mustedrek, 1/572; Musannaf, 2/45, 51., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/87-88

[155] İbn Mâce, İkâmet, 51 (1/318); Musned, 4/126- 127; Musannaf, 2/51; Mustedrek, 1/214., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/88

[156] Nesâ'i, İmamet, 29 (2/72); Musned, 4/128., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/88-89

[157] Müslim, Salât, 122 (1/323); Ebû Dâvûd, Salât, 96 (1/180); Nesâ'i, İmamet, 23 (2/68), 26 (2/71); İbn Mâce, İkâmet, 45 (1/312-313); Musned, 4/122; Musannaf, 2/45, 53., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/89

[158] Müslim, Salât, 123 (1/323); Ebû Dâvûd, Salât, 96 (1/180-181), Tirmizi, Salât, 168 (1/ 440-441); Musned, 1/457.

[159] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/90

[160] Musannaf, 2/53; Tirmizi, Salât, 168 (1/442); İbn Mâce, Salât, 45 (1/313).

[161] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/89/90-91

[162] Müslim, Salât, 132 (1/326); Sbû Dâvûd, Salât, 98 (1/181); Nesai, İmamet, 32 (2/73); Tirmizi, Salât, 166 (1/435); tbn Mâce, İkamet, 52 (1/319); Musned, 2/247, 336, 340, 367., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/91

[163] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/91-92

[164] Ebû Dâvûd, Salât, 48 (1/151-152); Nesâ'i, İmamet, 45 (2/81); Musned, 5/140, 141.

[165] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/92-93

[166] Musned, 5/141., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/93

[167] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/93

[168] Buhari, Mevâkit, 20 (1/141, muallak olarak), Ezan, 34 (1/160); Müslim, Mesâcid, 252 (1/451-452); İbn Mâce, Mesâcid, 18 (1/261); Musned, 2/424, 466, 472., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/94

[169] Nisa': 4/142.

[170] Tevbe: 9/54.                                          

[171] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/92-94

[172] Buhari, Ezan, 29 (1/158); Müslim, Mesâcid, 251 (1/451); Ebû Dâvûd, Salât, 47 (1/150); Nesâ'i, imamet, 49 (2/83); Tirmizi, Salât, 162 (1/422-423); İbn Mâce, Mesâcid, 17 (1/259); Mu-vatta', Cemâat, 3 (1/129); Musned, 2/244, 376, 479. Bkz. 1215. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/95

[173] Dacnân, Mekke yakınında bir dağ veya yerdir.   

[174] Buharı, Ezan, 18 (1/155), 40 (1/162); Müslim, Muaâfirîn, 22-24 (1/484); Ebû-Dâvûd, Salât, 214 (1/278-279); Nesâ'i, Ezan, 17 (2/13); İbn Mâce, 35 (17302); Muvatta, Salât, 10,(1/73); Musned, 2/4, 10,53., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/96                         

[175] Buhari, Ezan, 31 (1/159); Müslim, Mesâcid, 245-246 (1/449-450); Nesâ'i, İmamet, 42 (2/ 80); Tirmizi, Salât, 161 (1/421); İbn Mâce, Mesâcid, 16 (1/258); Muvatta1, Cemâat, 2 {1/129); Musned, 2/233, 485, 486., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/97

[176] Buhari, Ezan, 31 (1/159); Müslim, Mesâcid, 249, 250 (1/450-451); Nesai, imamet, 42 (2/ 80); Tirmizi, Salât, 161 (1/420); İbn Mâce, Mesâcid, 16 (1/259); Muvatta', Cemaat, 1 (1/129); Musned, 2/65, 112., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/96/97-98

[177] Buharı, Ezan, 162, 166 (1/210-211); Müslim, Salât, 134 (1/326); Ebû Dâvûd, Salât, 53 (1/155); Tirmizi, Salât, 400 (2/459); Musned, 2/7, 9; Musannaf, 3/151, Bkz. 448. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/98

[178] Ebû Dâvûd, Salât, 53 (1/155); Musned, 2/438, 475, 528; Musannaf, 3/151; İbn Huzeyme, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/99

[179] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/98-99

[180] Buhâri, Ezan, 42 (1/164); Müslim, Mesâcid, 65 (1/392); İbn Mâce, İkamet, 34 (1/301); Musned, 6/40, 51., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/100

[181] Buharı, Et'ıme, 58 (6/215); Müslim, Mesâcid, 64 (1/392); Nesâ'İ, İmamet, 51 (2/86); Tir-mizi, Salât, 262 (2/184); İbn Mâce, İkamet, 34 (1/301); Musned, 3/100, 110, 161., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/132

[182] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/99/100-101

[183] Buharı, Ezan, 21 (1/156); Müslim, Mesâcid, 151-154 (1/420-421); Ebû Dâvûd, Salât, 55; Nesâ'i, İmamet, 57 (2/88); Tirmizi, Salât, 244 (2/149); İbn Mâce, Mesâcid, 14 (1/255); vatta', Salât' 4 (1/68); Musned, 2/237-239, 270, 382., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/101

[184] Buharı, Ezan, 20 (1/156); Müslim, Mesâcid, 155 (1/421); Musned, 5/306., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/101-102

[185] Müslim, Mesâcid, 278 (1/460-461); Ebû Dâvûd, Salât, 49 (1/152-153); İbn Mâce, Mesâcid, 15 (1/257); Musned, 5/133., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/102-103

[186] Tirmizi, Salât, 170 (1/445); İbn Mâce, İkamet, 54 (1/321); Musned, 4/228.

[187] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/104

[188] Ebû Dâvûd, Salât, 100 (1/182).

[189] Tirmizi, Salât, 170 (1/448).

[190] Musned, 4/227-228.

[191] Bkz. Tirmizi, 1/448-450., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/104-105

[192] Musned, 4/228.

[193] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/105

[194] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/105-106

[195] Buhari, Salât, 20 (1/100-101), Ezan, 161 (1/209); Müslim, Mesâcid, 266 (1/457); Ebû Dâvûd, Salât, 71 (1/166); Nesâ'i, İmamet, 19 (2/67); Tirmizi, Salât, 173 (1/454-456); Muvatta, Kasru's-Salât, 31 (1/153); Musned, 3/131, 145, 164., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/103-106

[196] Müslim, Salât, 157 (1/334); Musned, 3/85., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/107

[197] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/107-108

[198] Müslim, Salât, 156 (1/334); Ebû Dâvûd, Salât, 130 (1/213); Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/108-109

[199] Ebû Dâvûd, Salât, 131 (1/213); Nesâ'i, İftitâh, 57 (2/129); Tirmizi, Salât, 229 (2/11); Musned, 5/103, 108., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/109

[200] Bkz. 1295. ve 1297. hadisler:

[201] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/107-109

[202] Müslim, Salat, 154 (1/333); Ebû Dâvûd, Salât, 129 (1/212); Neaâ'i, İftitâh, 53-57 (2/127-128); İbn Mâce, İkâmet, 8 (1/271); Musned, 5/301, 305; İbn Huzeyme, 1/255; Musannaf, 2/104., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/110

[203] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/110

[204] Buharı, Ezan, 107 (1/189); Müslim, Salât, 155 (1/333); Ebû Dâvûd, Salât, 129 (1/212); Ibrı Huzeyme, 1/254., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/109/110-111

[205] Buharı Ezan, 98 (1/185); Müslim, Salât, 173 (1/338); Ebû Dâvûd, Salât, 132 (1/214); Nesâ'i, îftitâh, 61 (2/130-131); Tirmizi, Salât, 230 (2/112); İbn Mâce, İkâmet, 9 (1/272); Muvatta', Salât, 24 (1/78); Musned, 6/338, 340; Musannaf, 2/108., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/111

[206] Buhari, Ezan, 99 (1/186); Müslim, Salât, 174 (1/338); Ebû Dâvûd, Salât, 132 (1/214-215); Nesâ'i, İftitâh, 62 (2/131); İbn Mâce, İkamet, 9 (1/272); Muvatta', Salât, 23 (l/78);Musned, 4/80., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/111-112

[207] Buhari, Ezan, 60 (1/172); Müslim, Salât, 178 (1/339); Ebû Dâvûd, Salât, 68 (1/163), 127 (1/210); Nesâ'i, îmâmet, 41 (2/79); İftitâh, 67, 68 (2/134); İbn Mâce, İkamet, 10 (1/273); Musned, 3/308, 369.

[208] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/113

[209] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/112/113-114

[210] Kâf: 50/10.

[211] Müslim, Salât, 167 (1/337); Nesâ'i, îftitâh, 40 (2/121)., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/114-115

[212] Kâf: 50/10.

[213] Müslim, Salât, 165, 166 (1/336, 337); Tirmizi, Salât, 228 (2/108-109); İbn Mâce, İkamet, 5 (1/268); Musned, 4/322; Musannaf, 2/115; İbn Ebî Şeybe, 1/353., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/115

[214] Tekvîr: 81/17. Bu âyetin bir meali şöyledir: “Karanlığa yöneldiği zaman geceye yemin ederim.”

[215] Müslim, Salât, 164 (1/336); Ebû Dâvûd, Salât, 135 (1/216); Nesâ'i, İftitâh, 41 (2/121); İbn Mâce, İkamet, 5 (1/268); Musned, 4/306, 307; Musannaf, 2/116; İbn Ebî Şeybe, 1/353., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/115-116

[216] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/116

[217] Buhari, Mevâkit, 39 (1/148), Ezan, 104 (1/187); Müslim, Mesâcid, 235 (1/447); Nesâ'i, Mevâkit, 16 (1/210), 20 (1/212-213); Ebû Dâvûd, Salât, 3 (1/109-110); İbn Mâce, Salât, 3 (1/221), İkamet, 5 (1/268); Musned, 4/420, 423., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/114-117

[218] Müslim, Salât, 117 (1/321); Ebû Dâvûd, 167 (1/240); İbn Mâce, İkamet, 68 (1/332); Mus-ned, 5/93, 101, 108., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/117-118

[219] Buharı, Ezan, 92 (1/182-183); Ebû Dâvûd, Salât, 167 (1/240); Nesâ'i, Sehv, 9 (3/7); İbn Mâce, İkamet, 68 (1/332); Musned, 3/109, 112, 115., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/118

[220] Mü'minûn: 23/1-2.

[221] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/117/118-119

[222] Buharı, Ezan, 118 (1/192); Müslim, Mesacid, 29-31 (1/380); Ebû Dâvûd, Salât, 150 (1/ 229); Nesâ'i, Tatbik, 2 (2/144); Tirmizi, Salât, 192 (2/44); İbn Mâce, İkamet, 17 (1/283); Musned, 1/181, 182. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/119-120

[223] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/120

[224] Ebû Dâvûd, Salât, 148 (1/228); Nesâ'i, Tatbik, 4, 6 (2/145); Musned, 4/119,120; 5/274, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/119/120-121

[225] Vakıa: 56/74-96.

[226] A'lâ: 87/1.

[227] Ebû Dâvûd, Salât, 151 (1/230); İbn Mâce, İkâmet, 20 (1/287); Musned, 4/155., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/121-122

[228] Müslim, Musâfırîn, 203 (1/536); Ebû Dâvûd, Salât, 151 (1/230); Tirmizi, Salât, 194 (2/ 48); İbn Mâce, İkamet, 20 (1/287); Musned, 5/382., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/122

[229] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/121/122-123

[230] Ebû Dâvûd, Salât, 117 (1/194-196); Tirmizi, Salât, 193 (2/45-46), 219 (2/87). Bkz. 1356. Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/123-124

[231] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/124

[232] Buhari, Ezan, 83 (1/179); Müslim, Salât, 21-23 (1/292); Ebû Dâvûd, Salât, 116 (1/191-192); Nesâ'i, Tatbik, 22 (2/153); Muvatta', Salât, 16 (1/75); Musned, 2/8, 18. 170-Bkz. 1259. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/125

[233] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/125

[234] Buhari, Ezan, 74 (1/177); Müslim, Salât, 86 (1/309-310}; Ebû Dâvûd, Salât, 69 (1/164); İbn Mâce, İkamet, 13 (1/276), 144 (1/393); Musned, 2/230, 314, 341., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/126

[235] Müslim, Salât, 62 (1/303-304); Ebû Dâvûd, Salât, 182 (1/255-256); Nesâ'i, Tatbik, 24 (2/ 154-155); İbn Mâce, İkamet, 24 (1/291-292); Musned, 4/393, 401, 405, 409. Bkz. 1365. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/126-127

[236] Müslim, Salât, 205 (1/347); Ebû Dâvûd, Salât, 144 (1/224); Nesâ'i, Tatbik, 26 (2/156); Musned, 3/87., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/127-128

[237] Tirmizi, Salât, 197 (2/53). Hadisin diğer kaynakları için bkz. 1241. hadis

[238] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/128

[239] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/124/128-129

[240] Ebû Dâvûd, Salât, 75 (1/168); İbn Mâce, İkamet, 41 (1/309); Musned, 4/92, 98. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/129-130

[241] Buhari, Ezan, 53 (1/170); Müslim, Salât, 114-116 (1/320-321); Ebû Dâvûd, Salât, 76 (1/ 169); Nesâ'i, İmamet, 38 (2/75); Tirmizi, Salât, 409 (2/475-476); İbn Mâce, İkamet, 41 (1/308); Musned, 2/469, 504., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/130

[242] Müslim, Salât, 112 (1/320); Ebû Dâvûd, Salât, 77 (1/169); Musned, 3/126, 240., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/129/130-131

[243] Buhari, Ezan, 133 (1/197); Müslim, Salât, 227-229 (1/354); Ebû Dâvûd, Salât, 155 (1/ 235); Nesâ'i, İftitâh, 41 (2/164); Tirmizi, Salât, 203 (2/62); İbn Mâce, İkamet, 19 (1/286); Mus-ned, 1/279-280, 286., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/131-132

[244] Buhari, Ezan, 134 (1/197-198); Müslim, Salât, 230-231 (1/354-355); Nesâ'î, İftitâh, 44-46 (2/164-165); İbn Mâce, İkamet, 19 (1/286); Musned, 1/292, 305., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/132

[245] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/131/132-133

[246] Ebû Dâvûd, Salât, 141 (1/222); Nesâ'î, Tatbik, 39(2/163), 94 (2/186); Tirmizi, Salât, 199 (2/56). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/133

[247] Ebû Dâvûd, Salât, 141 (1/222); Nesâ'î, Tatbik, 39(2/163), Tirmizi, Salât, 200 (2/58); Musned, 2/381.

[248] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/134

[249] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/133-134

[250] Buhari, Mevâkit, 8 (1/135), Ezan, 141 (1/200); Müslim, Salât, 233 (1/355); Ebû Dâvûd, Salât, 158 (1/236); Nesâ'î, İftitâh, 86 (2/143), Tatbîk, 54 (2/169); Tirmizî, Salât, 205 (2/65-66); İbn Mâce, İkamet, 21 (1/288); Musned, 3/109,  115, 291. Bu hadis, Nesâ'î'nin İftitâh bö­lümündeki rivayeti hariç, verilen bütün kaynaklarda; "Secdede ölçülü durunuz..." şeklindedir. Nesâ'î'nin İftitâh bölümünde ise; 'Rükû' ve secdede ölçülü durunuz..." şeklindedir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/135

[251] Ebû Dâvûd, Salât, 148 (1/228); Nesâ'î, Tatbîk, 56 (2/169); İbn Mâce, İkamet, 204 (1/ 459); Musned, 3/428, 444., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/135

[252] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/134-136

[253] Ebû Dâvûd, Salât, 151 (1/231); Nesâ'î, Tatbik, 26 (2/157), 87 (2/183); İbn Mâce, İkamet, 23 (1/289); Musned, 5/398, 400; Mustedrek, 1/271.

[254] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/136-137

[255] Müslim, Salât, 207-208 (1/348); Ebû Dâvûd, Salât, 152 (1/232); Nesâ'î, Tatbik, 9 (2/ 148), 63 (2/172); Musned, 1/219., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/137

[256] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/

[257] Bkz. 1331. hadisin kaynakları. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/137-138

[258] Ebû Dâvûd, Salât, 148 (1/226); Nesâ'î, Tatbik, 55 (2/169); Tİrmizî, Salât, 196 (2/51); İbn Mâce, ikamet, 16 (1/282); Musned, 4/119, 122., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/139

[259] Müsned, 5/310; Mustedrek, 17229; Mecmeu'z-Zevâid, 2/120., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/139-140

[260] Ebû Dâvûd, Salât, 148 (226/227); Nesâ'î, Tatbik, 78 (2/179); Tirmizi, Salât, 226 (2/100); İbn Mâce, Taharet, 57 (1/156); Musned, 4/340; Mustedrek, 1/241-243., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/141-142

[261] Hacc: 22/77.

[262] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/139-142

[263] Müslim, Salât, 239 (1/357); Musned, 6/332, 333, 335., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/143

[264] Müslim, Salât, 237 (1/357); Ebû Dâvûd, Salât, 158 (1/236); Nesâ'î, Tatbik, 53 (2/168); İbn Mâce, İkamet, 19 (1/285); Musned, 6/331., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/143

[265] Müslim, Salât, 238 (1/357); Nesâ'î, Tatbîk, 89 (2/184). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/144

[266] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/142-144., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/145

[267] Buhari, Ezan, 121 (1/192), 127^1/194); Ebû Dâvûd, Salât, 147 (1/225); Nesaî, Tatbik, 25 (2/155), 90 (2/184); Tirmizi, Salât, 207 (2/69).

[268] Müslim, Salât, 193 (1/343); Nesâ'î, Sehv, 77 (3/56); Musned, 4/294.

[269] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/145-146

[270] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/144-146

[271] Müslim, Salat, 105 (1/317); Ebû Dâvud, Taharet, 59 (1/37); Muvatta', Taharet, 41 (1/35-36); Musned, 4/244, 247-251. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/146-147

[272] Müslim, Taharet, 81 (1/230).

[273] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/147-148

[274] Müslim, Mesâcid, 154(1/421).

[275] Müslim, Mesâcid, 153 (1/421).

[276] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/146/148-149

[277] Buhari, Salât, 23 (1/101), Ahmel fi's-Salât, 9 (2/61); Müslim, Mesâcid, 191 (1/433); Ebû Dâvûd, Salât, 93 (1/177); Nesâ'î, Tatbik, 60 (2/171); Tirmizî, Salât, 41 1(2/479); İbn Mâce, Salât, 64 (1/329); Musned, 3/100., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/149-150

[278] Ebû Dâvûd, Salât, 186 (1/260); Nesâ'î, Tatbik, 100 (2/188-189); Musned, 4/3. Bkz. Müs­lim, Mesâcid, 112,113 (1/408).

[279] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/150

[280] Müslim, Mesâcid, 114, 115 (1/408); Ebû Dâvûd, Salât, 186 (1/259); Nesâ'î, Tatbik, 99 (2/ 188); Ebu Muhammed Abdullah b.Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/151

[281] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/150-151

[282] Tahıyyât duasının meali şöyledir: Bütün mülkler, niyazlar ve güzel kelimeler Allaha mahsustur. Selâm senin üzerine olsun, ey Peygamber, Allah'ın rahmeti ve bereketleri de! Selâm bizim ve, Allah'ın iyi kullarının üzerine olsun. Ben şehâdet ederim ki, Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur. Ben yine şehâdet ederim ki, Muhammed onun kulu ve elçisidir.

[283] Buhari, Ezan, 148 (1/202); Müslim, Salât, 55 (1/301-302); Ebû Dâvûd, Salât, 182 (1/ 254); Nesâ'î, Tatbik, 101 (2/189); Tirmizî, Salât, 215 (2/81); İbn Mâce, İkamet, 24 (1/290); Musned, 1/382, 423, 427-428., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/152-153

[284] Ebû Dâvûd, Salât, 182 (1/254-255); Musned, 1/422. Bu hadisi Taberâni de el-Mu'cemu'l-Evsaf mda rivayet etmiş ve, "Bunu yaptığın..." ile devamındaki son iki cümlenin Ab­dullah b. Mes'ûd'un kendi sözleri olduğunu açıklamıştır (Mecme', 2/142). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/152/153-154

[285] Buhari, Enbiyâ; 10 (4/118), Da'avât, 32 (7/156); Müslim, Salât, 66 (1/305); Ebû Dâvûd, Salât, 183 (1/257); Nesâ'î, Sehv, 51 (3/40); Tirmizi, Salât, 351 (2/353); İbn Mâce, İkamet, 25 (1/ 293); Musned, 4/244., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/154-155

[286] Müslim, Salât, 65 (1/305); Ebû Dâvud, Salât, 183 (1/258); Nesâ'î, Sehv, 49 (3/38-39); Tirmizî, Tefsir, 34 (5/359); Musned, 4/118- 119; 5/274; Muvatta’, Sefer, 67 (1/165-166)., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/155-156

[287] Ahzâb: 33/56.

[288] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/154/156-1578

[289] Müslim, Mesâcid, 130 (1/412); Ebû Dâvûd, Salât, 184 (1/258); Nesâ'î, 64 (3/49); İbn Mâce, İkamet, 26 (1/294); Musned, 2/477., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/157-158

[290] Müslim, Fiten, 105 (4/2249).

[291] a.g.e.

[292] Müslim, Fiten, 104 (4/2249).

[293] Ebû Dâvûd, Melâhım, 16 (4/121).

[294] Müslim, Fiten, 126, 127 (4/2267).

[295] Müslim, Fiten, 95 (4/2245).

[296] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/158-160

[297] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/157-160

[298] Müslim, Mesâcid, 119 (409); Nesâ'î, Sehv, 68 (3/51-52); İbn Mâce, İkamet, 28 (1/296); Musned, 1/172, 180-181, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/161

[299] Müslim, Mesâcid, 117 (1/409); Musned, 1/444., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/161

[300] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/160/161-162

[301] Bu cümlelerin tercümesi şöyledir: Allah'ım! Selâm sensin, (dünya ve âhiret) selâmetide ancak sendendir. Şanın yücedir, ey celâl ve ikram sahibi!

[302] Müslim, Mesâcid,136 (1/414); Nesâ'î, Sehv, 82 (3/58); Tirmizî, Salât, 224 (2/96); İbn Mâce, İkamet, 32 (1/298); Musned, 6/62,184, 235; Ebû Dâvud, Vitr, 25 (2/84). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/162

[303] Müslim, Mesâcid, 135 (1/414); Ebû Dâvud, Vitr, 25 (2/84); Nesâ'î, Sehv, 81 (2/58); Tir­mizî, Salât, 224 (2/98); İbn Mâce, İkamet, 32 (1/300); Musned, 5/275, 279-280., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/163

[304] Buhâri, Ezan, 155 (1/205); Müslim, Mesâcid, 138 (1/415); Ebû Dâvud, Vitr, 25 (2/82); Nasâ'î, Sehv, 85 (3/59-60); Musned, 4/245,247,250., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/162-163

[305] Buharı, Ezan, 159(1/207); Müslim, Musâiîrin, 59(1/492); Ebû Dâvud, Salât, 204 (1/273); Nesâ'î, Sehv, 100 (3/68; İbn Mâce, İkâmet, 33 (1/300); Musned, 1/383, 429; Musannaf, 2/240., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/164

[306] Müslim, Musâfmn, 60 (1/492); Nasâ'î, Sehv, 100 (3/68); Musned, 3/217, 281., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/164

[307] Müslim, Musâfırîn, 61 (1/492); Musned, 3/133, 179., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/164-165

[308] Ebû Dâvûd, Vitr, 24 (2/82); Musned, 2/238. Bkz. Buhârî, Ezan, 155 (1/205); Müslim, Mesâcid, 142 (1/416-417); İbn Huzeyme, 1/368. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/165-166

[309] Nesâ'i, Sehv, 93 (3/64); Musned, 5/184, 190; İbn Huzeyme, 1/370., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/166-167

[310] el-Fethu'r-Rabbânî, 4/59; Sindî'nin Nesâ'î haşiyesi. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/164-167

[311] Ebû Dâvûd, Salât, 149 (1/229); İbn Mâce, İkamet, 202 (1/458); Musned, 4/103.

[312] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/168-169

[313] Rivayetin bu kısmında cümle düşmesi ile takdim-te'hirleri olmalıdır. İbn Mâce ve Tir-mizî'nin rivayetleri de göz önüne alındığında, mânâ şöyle olabilir: Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sallem- namaza kalktığı zaman güzelce dikilir, sonra her kemik yerine yerleşince ellerini, omuzlarının hizasına getirinceye kadar kaldırır, sonra tekbir getirir (Bkz. Menhel, 5/133).

[314] Buhâri, Ezan, 155 (1/201); Ebû Dâvûd, Salât, 117 (1/194); Nesâ'î, Tatbik, 49 (2/166), Sehv, 2 (3/4); Tirmizî, Salât, 193 (2/45), 201z (2/59), 219 (2/86-87), 227 (2/105-107); İbn Mâce. İkamet, 15 (1/280), 72 (1/337); Musned, 5/424. Bkz. 1313. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/170-171

[315] Ebû Dâvûd, Salât, 116 (1/193); Nesâ'i, İftitah, 12 (2/97-98), Sehv, 34 (3/31); İbn Mâce, İkamet, 15 (1/281); Musned, 4/318; İbn Huzeyme, 1/353., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/171-172

[316] Bu hadisin kaynakları için bkz. 1318. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/169/173-174

[317] Buhari, Edeb, 18 (7/74-75); Müslim, Mesâcid, 42 (1/385-386); Ebû Dâvûd, Salât, 169 (1/ 241); Nesâ'î, İmamet, 37 (2/75), Sehv, 13 (3/10); Musned, 5/295, 303, 310, 311., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/174-175

[318] Buhari, Salât, 106 (1/131); Müslim, Mesâcid, 41 (1/385); Ebû Dâvûd, Salât, 169 (1/241); Nesâ'î, Sevh, 13 (3/10); Muvatta', Sefer, 81 (1/170), Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/175

[319] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/174/175-176

[320] Ebu Dâvûd, Salât, 170 (1/243); Nesâ'î, Sehv, 6 (3/6); Tirmizî, Salât, 271 (2/203-204); Musned, 4/332.

[321] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/176-177

[322] Nesa î, Sehv, 6 (3/6); İbn Mâce; ikamet, 59 (1/325); Musned, 2/10; İbn Huzeyme, 2/49., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/177

[323] Ebû Dâvud, Salât, 170 (1/244).

[324] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/176/177-178

[325] Buhari, Amel fı's-Salât, 5 (2/60); Müslim, Salât, 106 (1/318); Ebû Dâvûd, Salât, 173 (1/ 247); Nesâ'î, Sehv, 15 (3/11); Tirmizî, Salât, 272 (2/205); İbn Mâce, İkamet, 65 (1/329); Musned, 2/261,376,432., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/178

[326] Buhari, Ezan, 48 (1/167), Amel fi'u-Salât, 5 (2/60); Müslim, Salât, 102-103 (1/316-317); Ebû Dâvûd, 173 (1/247); Nesâ'î, İmamet, 7 (2/60-61), 15 (2/64-65); İbn Mâce, İkamet, 65 (1/330); Muvatta', Sefer, 61 (1/163-164); Musned, 5/330, 332, 333., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/179

[327] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/178-179

[328] Buhari, Ezan, 81 (1/178); Müslim, Musâfırîn, 213 (1/539-540); Ebû Dâvûd, Salât, 205 (1/274); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 1 (3/161); Tirraizî, Salât, 331 (2/312); Musned, 5/182, 184; Muvatta’, Cemâ'at, 4 (1/130, mevkuf olarak). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/179-180

[329] Ebû Dâvûd, Salât, 57 (1/157); Nesâ'î, İmamet, 54 (2/87); Tirmizi, Salât, 163 (1/424-425); Musned, 4/160, 161; Mustedrek, 1425., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/180-181

[330] Ebû Dâvûd, Salât, 56 (1/157); Tirmizi, Salât, 164 (1/427-428); Mustedrek, 1/209; Musned, 3/64, 85., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/182

[331] (Bkz. 1279. 1280.Hadisler). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/182

[332] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/182-183

[333] Feyzu'l-Kadir, 4/221; Menhel, 4/277 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/181-183

[334] Buhari, Salât, 9 (1/96); Müslim, Salât, 275, 276 (1/367-368); Ebû Dâvûd, Salât, 78 (1/ 169); Nesâ'î, Kıble, 14 (2/54); İbn Mâce, İkamet, 69 (1/333); Muvatta', Cemâat, 30 (1/140); Musned, 2/239- 285., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/184

[335] Buhari, Salat, 9 (1/95); Müslim, Salat, 277 (1/368); Ebû Dâvûd, Salat, 78 (1/169); Nesî, Kıble, 18 (2/56); Musned, 2/243, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/184

[336] Buhari, Salât, 10(1/97), Mevâkit, 30 (1/145); Ebû Dâvûd, Libâs, 24 (4/55); Tirmizi Libâs 24 (4/235); İbn Mace, Libâs, 3 (2/1179); Muvatta', Libâs, 17 (2/917); Musned, 2/432, 464. 475., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/185

[337] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/185-186

[338] Buhari, Salât, 21 (1/101); Müslim, Mesâcid, 270 (1/458); Ebû Dâvûd, Salât, 91 (1/176); Nesâ'î, Mesâcid, 45 (2/45); İbn Mâce, İkamet, 63 (1/328); Musned, 6/330, 335, 336. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/186-187

[339] Buhari, Salât, 20 (1/100-101); Müslim, Mesâcid, 266, 267 (1/457); Ebû Dâvûd, Salât, 71 (1/166); Nesâ'î, Mesâcid, 44 (2/44); Tirmizi, Salât, 173 (1/454); Musned, 3/184; Muvatta', Sefer, 31 (1/153). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/186-187

[340] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/188

[341] Ebû Dâvûd, Taharet, 133 (1/100); Nisa', Taharet, 185 (1/127); İbn Mace, Taharet, 83 (1/ 179); Musned, 6/427., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/187-188

[342][342] Buharı, Salât, 24 (1/102); Müslim, Mesâcid, 60 (1/391); Nesâ'î, Kıble, 24 (2/58); Tirmizi, Salât, 293 (2/249); 3/100, 166., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/189

[343] Ebû Dâvûd, Salât, 89 (1/175); Musned, 3/411., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/188/189-190

[344] Ebû Dâvûd, Salât, 86 (1/174); Tirmizi, Salât, 278 (2/217); Mustedrek, 1/253; Musned, 2/ 295, 341; İbn Huzeyme, 1/379., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/190

[345] Neylu'l-Evtâr, 2/87; Menhel, 5/33.

[346] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/190-191

[347] Bu hadisin şâhidleri vardır: Ebû Dâvûd, Salât, 88 (1/174); Tirmizi, Salât, 282 (2/223); İbn Mâce, İkamet, 67 (1/331); Musned, 6/8, 391., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/191

[348] Müslim, Salât, 232 (1/355); Ebu Dâvud, Salât, 88 (1/174-175); Nesâ'î, Tatbik, 58 (2/ 170); Musned, 1/304, 316., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/192

[349] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/191/192-193

[350] Müslim, Zühd, 57-59 (4/2293); Ebû Dâvûd, Edeb, 89 (4/306); Musned, 3/96.

[351] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/193

[352] Buhari, Vudû', 53 (1/60); Müslim, Müsâfirîn, 222 (1/542), Ebû Dâvûd, Tetavvu, 19 (2/ 33); Nesâ'î, Taharet, 116 (1/83); Tirmizi, Salât, 263 (2/186); İbn Mâce, İkamet, 184 (1/436); Muvatta', Salâtu'1-Leyl, 3 (1/118); Musned, 6/202, 205, 259., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/193-194

[353] Müslim, Musâfırîn, 120 (1/507); Ebû Dâvûd, Salât, 179 (1/250); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 20 (3/182); İbn Mâce, İkamet, 141 (1/388); Muvatta', Cemâ'at, 19 (1/136); Musned, 2/162, 193, 203., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/195

[354] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/194/195-196

[355] Müslim, Musâfirîn, 118 (1/507); Nesâ'î, Kıyâmu'l-Leyl, 19 (3/182); Tirmizi, Salât, 275 (2/211-212); Muvatta', Cemâ'at, 21 (1/137); Musned, 6/285., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/196

[356] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/196-197

[357] Buhari, Amel fi’s-Salat, 8 (2/61); Müslim, Mesacid, 47 (1/387); Ebu Davud, Salat, 175 (1/249); Nesa’i, Saehv, 8 (3/7); Tirmizi, Salat, 279 (2/220); İbn Mace, İkamet, 62 (1/327); Musned, 3/426; 5/425., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/197-198

[358] Ebû Dâvûd, Salât, 175 (1/249); Nes’i Sehv, 7 (3/7); Tirmizi, Salât, 279 (2/219); İbn Mace, İkamet, 62 (1/328); Musned, 5/150, 163, 179.,  Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/197-198

[359] Buhari, Teyemmüm, 1 (1/86); Müslim, Mesâcid, 3 (1/370-371); Nesâ'î, Ğusl, 26 (1/172); Musned, 3/304., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/199

[360] Ebû Dâvûd, Salât, 24 (1/132-133); Tirmizi, Salât, 236 (2/131); İbn Mâce, Mesâcid, 4 (1/ 246); Musned, 3/83, 96; İbn Huzeyme, 2/7; Mustedrek, 1/251; Musannaf, 1/405

[361] Dârimi'nin bir nüshasında son iki cümle şöyledir: "Çünkü bu hadisi (ravilerin) çoğu mursel olarak rivayet etmişlerdir". Bu cümle, vakıaya daha uygundur. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/199-200

[362] Tirmizi, 2/133-134; Menhel, 4/114-118. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/198/200-201

[363] Hadiste geen "merâbid" kelimesi, koyun ve keçilerin su kenarındaki yatak yerleri ve koyun-keçi ağılı" mânâlarına gelmektedir.

[364] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/201-202

[365] Tirmizi, Salât, 259 (2/180-181); İbn Mâce, Mesâcid, 12 (252-253); Musned, 2/451, 491. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/201-202

[366] Buhari, Salât, 65 (1/116); Müslim, Mesâcid, 24, 25 (1/378); Tirmizi, Salât, 237 (2/134); İbn Mâce, Mesâcid, 1 (1/243); Musned, 1/61-70., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/203

[367] Buhari, Salât, 60 (1/114); Müslim, Musâfirîn, 69, 70 (1/495); Ebû Dâvûd, Salât, 19 (1/ 127); Nesâ'î, Mesâcid, 38 (2/42); Tirmizi, Salât, 235 (2/129); İbn Mâce, İkamet, 57 (1/324); Muvatta', Sefer, 57 (1/162); Musned, 5/295, 296, 303., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/203-204

[368] Müslim, Musâfirîn, 68 (1/494); Ebû Dâvûd, Salât, 18 (1/126, 127); Nesâ'î, Mesâcid, 37 (2/41); İbn Mâce, Mesâcid, 13 (1/254); Musned, 3/497; 5/425., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/204-205

[369] Buhari, Salât, 37 (1/107); Müslim, Mesâcid, 55-56 (1/390); Ebû Dâvûd, Salât, 22 (1/128-129); Nesâ'î, Mesâcid, 31 (2/39); Tirmizi, Salât, 401 (2/461); Musned, 3/232, 274, 277., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/205

[370] Buhari, Salât, 33 (1/105-106); Müslim, Mesâcid, 54 (1/390); Nesâ'î, Taharet, 192 (1/ 132); Musned, 3/176, 188, 273, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/206

[371] Buhari, Salât, 33 (1/106); Müslim, Mesâcid, 50-51 (1/388); Ebû Dâvûd, Salât, 22 (1/ 129); Nesâ'î, Mesâcid, 32 (2/40); İbn Mâce, Mesâcid, 10 (1/251); Muvatta', Kıble, 4 (1/194); Mus­ned, 2/6, 141., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/206-207

[372] Buhari, Salât, 34, 35 (1/106); Müslim, Mesâcid, 52 (1/389); İbn Mâce, Mesâcîd, 10 (1/ 251); Musned, 3/58, 88, 93. Bu hadisin sadece Ebû Sa'id rivayeti için bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 22 (130); Nesâ'î, Mesâcid, 33 (2/40); Musned, 3/6, 24., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/205-207

[373] Musned, 5/156; Mecmeu'z-Zevâ'id, 2/21-22; 5/223., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/208

[374] Buhari, Teheccüd, 2 (2/42); Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 140 (4/1927-1928); İbn Mâce, Rü'ya, 10 (2/1291); Musned, 2/146., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/209

[375] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/208/209-210

[376] Tirmizi, Buyu’, 75 (3/610); Amelu'1-Yevm vel-Leyle, 219-220; Mustedrek, 2/56. Hadisin sadece ikinci kısmının mutâbileri için bkz. Müslim, Mesâcid, 79 (1/397); Ebû Dâvûd, Salât, 21 (1/128)., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/210

[377] Bkz. 639. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/211

[378] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/211-212

[379] Buharı, Salât, 55 (1/112); Müslim, Mesâcid, 22 (1/377); Nesâ'î, Mesâcid, 14 (2/33); Mus-ned, 1/218, 6/34, 229., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/212-213

[380] Medine'de Mescid ile çarşı arasındaki bir yerin adıdır. "Balât", kaldırım taşlarıyla dö­şenmiş yere denir. Mezkûr yere de, böyle olduğu için bu ad verilmiştir.

[381] Ebû Dâvûd, Balât, 51 (1/1B4); Musned, 4/241, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/213

[382] Tirmizi, Salât, 284 (2/228); Musned, 4/242, 243-244; Musannaf, 2/272, 273., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/214

[383] Musannaf, 2/272; Tirmizi, Salât, 284 (2/228); Mecmeu'z-Zevâid, 1/240; Mustedrek, 1/206., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/214

[384] Musned, 3/43, 54.

[385] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/213-215

[386] Buhari, Salât, 87 (1/122-123); Ezan, 30 (1/158-159); Müslim, Mesâcid, 272-276 (1/459-460); Ebû Dâvud, Salât, 20 (1/127-128); Tirmizi, Salât, 245 (2/151); İbn Mâce, Mesâcid, 19 (1/ 262); Muvatta', Sefer, 51 (1/160); Musned, 2/312, 486, 502., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/215-216

[387] Ebû Dâvûd, Salat, 12 (1/123); Nesâ'i, Mesâcid, 2 (1/26); İbn Mace, Mesacid, 2 (1/244); Musned, 3/134,145, 152., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/216

[388] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/216-217

[389] Bathâ', Mekke girişinde Mina'ya yakın bir yerdir.

[390] Buhari, Salât, 90, 93 (1/126, 127); Müslim, Salât, 249-252 (1/360-361); Ebû Dâvûd, Salât, 102 (1/183); Nesâ'î, Taharet, 102 (1/74), Salât, 12 (1/189); Musned, 4/307-309., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/218

[391] Buhari, Salât, 92 (1/127). İdeyn, 13, 14 (2/7-8); Müslim, Salât, 245, 246 (1/359); Ebû Dâvûd, Salât, 102 (1/183); Nesâ'î, Kıble, 4 (2/49); Musned, 2/13, 18, 106., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/

[392] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/217/218-219

[393] Buhari, Salât, 100 (1/129); Müslim, Salât, 258- 259 (1/362-363); Ebû Dâvûd, Salât, 108 (1/185-186); Nesâ'î, Kıble, 8 (2/52); İbn Mâce, İkamet, 39 (1/307); Muvatta', Sefer, 33 (1/154); Musned, 3/34, 57., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/219

[394] Buhari, Salât, 98 (1/128); Müslim, Salât, 247, 248 (1/359); Ebû Dâvûd, Salat, 104 (1/ 184); Tirmizi, Salat, 261 (2/183); Musned, 2/3, 141., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/220

[395] Buhari, Salât, 22 (1/101); Müslim, Salât, 267-269 (1/366); Ebû Dâvûd, Salât, 112 (1/ 189); Nesâ'i, Taharet, 119 (1/85); İbn Mâce, İkamet, 40 (1/307); Musned, 6/37, 126, 134., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/220-221

[396] Müslim, Salât, 265 (1/365), Ebû Dâvud, Salât, 110 (1/187); Nesâ'î, Kıble, 7 (2/50); Tirmizi, Salât, 253 (2/161-162); İbn Mâce, İkamet, 38 (1/306); Musned, 5/149, 151, 155-156., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/221-222

[397] Buhari, Salât, 33, 39 (1/106, 107).

[398] Bkz Feyzu'1-Bâri, 2/58, 78-79.

[399] Buhari, Salât, 105 (1/130); Müslim, Salât, 270-271 (1/366-367).

[400] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/221/222-223

[401] Buhari, Salât, 90 (1/126); Müslim, Salât, 254-257 (1/361-362); Ebû DâvÛd, Salât, 113 d/190); Nesâ'î, Kıble, 7 (2/50); Tirmizi, Salât, 252 (2/160-161); İbn Mâce, İkamet, 38 (1/305); Muvatta', Sefer, 38 (1/155-156); Musned, 1/219, 264, 342, 365., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/223

[402] İbn Mâce, İkamet, 37 (1/304); Musned, 4/116., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/224

[403] Buhari, Salât, 101 (1/129); Müslim, Salât, 261 (1/363-364); Ebû Dâvûd, Salât, 109 (1/ 186-187); Nesâ'î, Kıble, 8 (2/52); Tirmizi, Salât, 251 (2/158-159); İbn Mâce, İkamet, 37 (2/304); Muvatta', Sefer, 34 (1/154-155); Musned, 4/169., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/225

[404] Fethul-Bârî, 3/165., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/224-225

[405] Buhari, Salât fi Mescid, 1 (2/56-57); Müslim, Hacc, 507 (2/1012); Nesâ'î, Menâsik, 124 (5/169) Tirmizi, Salât, 243 (2/147); İbn Mâce, İkamet, 195 (1/450); Muvatta', Kıble, 9 (1/196); Musned, 2/3S6, 466, 468. Bkz. 1427. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/226

[406] Müslim, Hacc, 509 (2/1013); Nesâ'î, Menâsik, 124 (5/168); İbn Mâce, İkâmet, 195 (1/ 451); Musned, 2/16, 29, 53., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/226-227

[407] Müslim, Hacc, 505-506 (2/1012); İbn Mâce, İkamet, 195 (1/450); Musned, 2/239. Bkz. 1425. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/226-227

[408] Buhari Salât fî Mescid, (2/56); Müslim, Hacc, 511 (2/1014); Ebû Dâvûd, Menâsik, 96 (2/ 216); Neaâ'î; Mesâcid, 10 (2/31); İbn Mâce, İkamet, 196 (1/452); Muvatta', Cum'a, 16 (1/109); Musned, 2/234, 278, 501., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/228

[409] Al-u İmrân: 3/96.

[410] Tevbe: 9/108. işaret edilen bu âyette kasdedilen mescidin Mescid-i Nebî mi, Küba Mescidi mi olduğunda ihtilâf varsa da, her iki mescidin kasdedilmiş olması da muhtemeldir.

[411] İsrâ: 17/1.

[412] Huccetullahi'l-Bâliğa, 1/408.

[413] Tecrîd, 4/163 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/227-228

[414] Bu hadisi Taberâni de el-Mu'cemu'1-Kebîr'inde rivayet etmiştir (Mecme, 2/30). Hadisin şâhidleri de vardır: Ebû Dâvûd, Salât, 50 (1/154); Tirmizi, Salât, 165 (1/435); İbn Mâce, Mesâcid, 14(1/256). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/229

[415] Ebû Dâvûd, Salât, 165 (1/239); Nesâ'î, Sehv, 10 (3/8); Musned, 5/172; Mustedrek, 1/ 236); İbn Huzeyme, 1/244., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/229-230

[416] Ebû Dâvûd, Tetavvu', 24 (2/36), Vitr, 12 (2/69); Nesâ'î, Zekât, 49 (5/43), İman, 1 (8/86); Musned, 4/411-412.

[417] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/230/231-232

[418] Buhari, Mevâkît, 26 (1/144); Müslim, Mesâcid, 210 (1/440); Musned, 4/80., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/231

[419] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/233

[420] Bu hadisin, Cündeb b. Abdillah, Semure b. Cündeb, Hz. Ebû Bekr, Abdullah b. Ömer, Ebû Bekre ve Ebû Malik el-Eşce'î'den gelen şâhidleri vardır: Müslim, Mesâcid, 261, 262 (1/454); Tirmizi, Salât, 165 (1/434); İbn Mâce, Fiten, 6 (2/1301); Musned 4/312, 313; 5/10; Mecme', 1/296-297.

[421] Dârimi, burada, hadiste geçen "ihfâr" kelimesinin, ahdi bozmak, sözünde durmamak, vefasızlık yapmak mânâsına geldiğini açıklamak istiyor. Kelimenin bu mânâlarının yanında "himayeyi, te'minatı yok etmek" mânâsı da vardır. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/233

[422] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/232-234

[423] Ebû Dâvûd, Taharet, 43 (1/22); Nesâ'î, İmamet, 51 (2/86); Tirmizi, Taharet, 108 (1/262 263); İbn Mâce, Taharet, 114 (1/202); Muvatta', Sefer, 49 (1/159); Musned, 3/483, 4/35., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/234

[424] Buhari, Amel fı's-salât, 17 (2/64); Müslim, Mesâcid, 46 (1/387); Ebû Dâvûd, Salât, 176 (1/249); Nesâ'î, İftitâh, 13 (2/98); Tirmizi, Salât, 281 (2/222); Musned, 2/232, 290, 331., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/235

[425] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/235

[426] Buhari, Mevâkit, 23 (1/142); Müslim, Mesâcid, 235-237 51/447); Ebû Dâvûd, Salât, 3 (1/109-110), Edeb, 25 (4/263); Nesâ'î, Mevâkît, 2 (1/198), 16 (1/210); Tirmizi, Salât, 125 (1/312-313); İbn Mâce, Salât, 12 (1/229); Musned, 4/420, 423-425. Bkz. 618. hadisin "Açıklama"sı. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/235-236

[427] Parantez içindeki ilâveyi Hz. Ali'nin Tirmizi'deki rivayetinden (Hacc, 44 (3/222) yaptık. Rivayet, böylece, konuyla ilgili Tevbe: 9/3.-4. âyetlere uygun düşmektedir. Bu durumda Ebû Hureyre'nin rivayetinde, mânâyı bozucu bir kısaltma yapılmış demektir.

[428] Buhari, Salât, 10 (1/97); Nesâ'î, Menâsİk, 161 (5/187); Musned, 2/299. Bkz. 2509. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/236-237

[429] Ebû Dâvûd, Salât, 26 (1/133); Tirmizi, Salât, 299 (2/259); Musned, 3/404; Mustedrek, 1/ 258., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/237-238

[430] Menhel, 4/120; Neyi, 1/348-349; Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, 132, 288., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/237-238

[431] Müslim, Müsâfirin, 293 (1/568-569); Ebû Dâvûd, Cenâ'iz, 55 (3/208); Nesâ'i, Mevakît, 31 (1/221); Tirmizi, Cenâ'iz, 41 (3/348-349); İbn Mâce, Cenâ'iz, 30 (1/486-487); Musned, 4/152., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/239

[432] Buhari, Mevâkit, 30 (17145); Müslim, Musâfırîn, 286 (1/567); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 10 (2/24); Nesâ'î, Mevâkît, 32 (1/222); Tirmizi, Salât, 134 (1/343-344); İbn Mâce, İkamet, 147 (1/ 396); Musned, 1/18, 21. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/239-240

[433] Buhari, Mevâkit, 33 (1/147); Müslim, Musâfırîn, 301 (1/572-573); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 10 (2/25); Nesâ'î, Mevâkît, 36 (1/225-226).

[434] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/240

[435] Buhari, Mevâkît, 33 (1/146); Müslim, Musâfırîn, 299 (1/572); Tirmizi, Salât, 135 (1/ 347); Musned, 6/50, 96., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/241

[436] Buhari, Sehv, 8 (2/67-68); Müslim, Musâfirîn, 297 (1/571-572); Ebû Dâvûd, Tetavvu, 9 (2/23-24). Şahidleri için bkz. Musned, 6/293, 299, 303, 311. Krş. 440. ve 442. Hadisler.

[437] Bkz. 1440. hadis.

[438] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/240/242-243

[439] Buhari, Cum'a, 39 (1/225); Müslim Musâfirîn, 104 (1/504); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 1 (2/19); Nesâ'î, İmamet, 64 (2/92); Tirmizi, Salât, 320 (298); Muvatta', Sefer, 69 (1/166); Musned, 2/63., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/243-244

[440] Müslim, Musâfırîn, 101-103 (1/502-503); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 1 (2/18); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 66 (3/219); Tirmizi, Salât, 306 (2/274); İbn Mâce, İkamet, 100 (1/361); Musned, 6/ 326, 426, 428., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/244

[441] Buhari, Teheccüd, 34 (2/54); Ebû Dâvûd, Tetavvu’, 1 (2/19); Nesâ'î, Kıyâmu'l-Leyl, 56 (3/209-210); Musned, 6/63, 148, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/243-245

[442] Buhari, Ezan, 14, 16 (1/154); Müslim, Musâfırîn, 304 (1/573); Ebû Dâvûd, Tetavvu’, 11 (2/26); Tirmizi, Salât, 136 (1/351); Nesâ'î, Ezan, 39 (2/23); İbn Mâce, İkamet, 110 (1/368); Mus­ned, 4/86; 5/54, 56, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/245

[443] Buhari, Salât, 95 (1/127-128), Ezan, 14 (1/154); Müslim, Musâfîrîn, 303 (1/573); Nesâ'î, Ezan, 39 (2/24); İbn Mâce, İkamet, 110 (1/368); Musned, 3/280., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/246

[444] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/245/246-247

[445] Musned, 6/184, 225; Musannaf, 3/459.

[446] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/247

[447] Bkz. Müslim, Musâfırîn, 98-100 (1/502); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 3 (2/20); Menhel, 7/142-144., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/247-248

[448] Buharı, Teheccüd, 29 (2/53); Müslim, Musâfırîn, 88 (1/500); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 60 (3/212); Musned, 6/28^285, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/248

[449] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/249

[450] Müslim, Musâfırîn, 87 (1/500); Nesâ'î, Kıyamu'1-Leyl, 60 (3/212-213); İbn Mâce, İkamet, 101 (1/362); Muvatta', Salâtu'1-Leyİ, 29 (1/127); Musned, 6/284, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/2249

[451] Buhari, Teheccüd, 29 (2/53). Bkz. 1574. hadis.

[452] Müslim, Müsâfırîn, 89 (1/500); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 57 (3/210), 60 (3/214). Sahabi murseli şeklindeki bir rivayeti için bkz. İbn Mâce, İkamet, 101 (1/362); Musned, 2/11., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/249-250

[453] Müslim, Müsâfırîn, 96 (1/501).

[454] Müslim, Müsâfırîn, 95 (1/501).

[455] Bkz. İbn Âbidîn, 1/453.

[456] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/2247-250

[457] Buhari, Teheccüd, 24 (2/50), 26 (2/52); Müslim, Musâfırîn, 133 (1/511); Ebû Dâvûd, Tetavvu’, 4 (2/21). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/251

[458] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/250-251

[459] Buharı, Vitr, 1 (2/13); Müslim, Musâfirîn, 121-122 (1/508), Ebû Dâvûd, Tetavvu', 4 (2/ 21), 27 (2/38-39); Nesâ'î, Ezan, 4 (2/25); Tirmizi, Salât, 325 (2/303); İbn Mâce, İkamet, 181 (1/ 432); Muvatta1, Salâtu'1-Leyl, 8 (1/120); Musned, 6/182, 215, 248. Bkz. 1481. ve 1593. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/2252

[460] Ebû Dâvûd, Tetavvu',  3 (2/21).  Söz konusu hadis Ebû Hureyre'den rivayet edil­mektedir. Ancak bu hadis yine Ebû Hureyre'den, Hz. Peygamber'in sözlü emri olarak değiî de, "Hz. Peygamber... yan üstü yatardı." şeklinde onun bir fili olarak da nakledilmektedir. Hadisin "mahfuz" şekli, bu fili rivayetidir. Bkz. Menhel, 7/146); Tecrîd Muk., 1/123.

[461] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/251-252

[462] Bkz. 1456. numaralı ve 1458. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/253

[463] Müslim, Musâfîrîn, 63, 64 (1/493); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 5 (2/22); Nesâ'î, İmamet, 60 (2/90); Tirmizi, Salât, 312 (2/282); İbn Mâce, İkamet, 103 (1/364); Musned, 2/331, 455, 517, 531., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/253-254

[464] Buhari, Ezan, 38 (1/161); Müslim, Musâfîrîn, 65-66 (1/493-494), Nesâ'i, İmamet, 60 (2/ 90); Musned, 5/345, 346., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/254

[465] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/254-255

[466] Bkz. 1455. hadis.

[467] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/253-255

[468] Ebû Dâvûd, Tetavvu', 12 (2/27-28); Musned, 5/286, 287., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/256

[469] Tirmizi, Salât, 475 (2/340).

[470] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/255-256

[471] Buhari, Taksir, 12 (2/38); Müslim, Musâfırîn, 80 (1/497); Ebû Dâvûd, Tetavvu’, 12 (2/ 28); Tirmizi, Salât 346 (2/338); Musned, 6/342., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/257

[472] Buhari, Salât, 4 (1/94); Müslim, Musâfırîn, 82, 83 (1/498); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 12 (2/ 28), Cihad, 164 (3/84); Nesa'î, Taharet, 142 (1/105); Muvatta', Sefer, 28 (1/152); Musned, 6/341. Bkz. 2505. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/258

[473] Buhari, Teheccüd, 33 (2/54); Müslim, Musâfırîn, 85 (1/499); Ebû Dâvûd, Vitr, 7 (2/65-66); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 28 (3/188); Tirmizi, Savm, 54 (3/133-134); Musned, 2/265, 311, 392. Bkz. 1752. 1753. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/257/258-259

[474] Buhari, Teheccüd, 32 (2/53); Müslim, Musâfırîn, 77 (1/497); Ebû Dâvûd Tetavvu, 12 (2/ 28); Muvatta', Sefer, 29 (1/152-153); Musned, 6/85, 86, 168; Musannaf, 3/78., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/259

[475] Musned, 5/45. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/260

[476] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/259/260-261

[477] Müslim, Musâfirin, 143-144 (1/515-516); Musned, 4/366, 367, 374-375., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/261

[478] Bkz. en-Nihâye, 1/79; Feyzu'l-Kadir, 4/216.

[479] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/261-262

[480] Dâvûd, Tetavvu', 13 (2/29); Nesâ'i, Kıyâmu'1-Leyl, 26 (3/185-186); Tirmizi, Salât 418 (2/491); İbn Mâce, İkamet, 172 (1/419); Muvatta', Salâtu'1-Leyl, 7 (1/119, mevkuf olarak); Musned, 2/26, 51. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/263

[481] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/262-263

[482] Buhari, Salât, 84 (1/121), Vitr, 1 (2/12); Müslim, Musâfırîn, 145-148 (1/516-517); Ebû Dâvûd, Tetavvu’, 25 (2/36), Vitr, 3 (2/62); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 26 (3/186), 34 (2/191); Tirmizi, Salât, 323 (2/300-301); İbn Mâce, İkamet, 171 (1/418); Muvatta', Salâtu'1-Leyl, 13 (1/123); Musned, 2/5, 9, 30. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/264

[483] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/264-265

[484] Tirmizi, Kıyamet, 42 (4/652); İbn Mâce, İkamet, 174 (1/423); Musned, 5/451; Mus-tedrek, 3/13, 4/160. Bkz. 2635. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/265

[485] Musned, 5/164. Bu hadisin, Sevbân'dan gelen şâhidleri vardır: Müslim, Salât, 225 (1/ 353); Tirmizi, Salât, 286 (2/230); Nesâ'î, Tatbik, 81 (2/181),; Musned, 5/280.266-267

[486] İbn Mâce, İkamet, 192 (1/445). Seneddeki Şa'sâ' mechûl bir râviyedir. Birçok alim, Seleme'nin de za'if olduğunu söylemiştir. Binaenaleyh bu hadis za'ifdir. Bkz. Mizan, 2/189-190., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/267

[487] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/266/267-268

[488] Ebû Dâvûd, Nikâh, 41 (2/244); Mustedrek, 2/187; Beyheki, 7/291. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/267

[489] Mustedrek, 4/172. Seneddeki Salih b. Habbân, Salih b. Hayyân olmalıdır. Bkz. Mizan, 2/297. Bu hadis bu ravisi sebebiyle çok zaif ("metruk") bir hadistir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/268

[490] Buhari, Sucûd, 1, 4 (2/31, 32); Müslim, Mesâcid, 105 (1/405); Ebû Dâvûd, Sucûd, 3 (2/ 59); Nesaî, İftitâh, 46 (2/124); Musned, 1/388, 401, 437; İbn Huzeyme, 1/278., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/268-269

[491] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/269-270

[492] Ebû Dâvûd, Sucûd, 5 (2/59); Mustedrek, 1/284, 2/431; İbn Huzeyme, 2/354. Bkz. 1562. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b.Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/271

[493] Buhari, Sucûd, 3 (2/32); Ebû Dâvûd, Sucûd, 5 (2/59); Tirmizi, Salât, 405 (2/469); Musned, 1/360; Musannaf, 3/337; İbn Huzeyme, 1/277. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/271-272

[494] Müslim, Mesâcid, 107 (1/406); Ebû Dâvûd, Sucûd, 4 (2/59); Nesâi, İftitâh, 48 (2/124); Muvatta', Kur'an, 12 (1/205); Musannaf, 3/340; Musned, 2/449, 529. Bkz. 1477. ve 1478. ha­disler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/272-273

[495] Buhari, Sucûd, 7 (2/33); Musned, 2/466. Bkz. 1476. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/273

[496] Nesaî, İftitâh, 48 (2/125); İbn Mâce, İkamet, 71 (17336); Musned, 2/247, 454. Bkz. 1476 hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/272/273-274

[497] Müslim, Mesâcid, 108 (1/406); Ebû Dâvûd, Sucûd, 4 (2/59); Nesaî, İftitâh, 48 (2/12-; 125); Tirmizi, Salât, 402 (2/462-463); İbn Mâce, İkamet, 71 (1/336); İbn Huzeyme, 1/278-279., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/274

[498] Buhari, Sucûd, 6 (2/32); Müslim, Mesâcid, 106 (1/406); Ebû Dâvûd, Sucûd, 2 (2/58); Nesâ'î, İftitâh, 47 (2/124); Tirmizi, Salât, 404 (2/466); Musned, 5/183, 186., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/275

[499] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/274-275

[500] Bkz. 1454. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/

[501] Müslim, Musâfırin, 125-127 (1/509-510); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 27 (2/39-40); Nesâ'î, Kiyâmul-Leyl, 36 (2/192). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/277

[502] Müzzemmil: 73/1.

[503] Abdullah b. Abbâs'ın, Hz. Aişe île konuşmama sebebi, Hz. Aişe'nin, Hz. Ali ile Hz. Muâviye arasındaki mücâdelelere katılmış olması idi.

[504] Müslim,  Musâfirin,   139 (1/512-514); Ebû Dâvûd, Tetavvu',  27 (2/40-41); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 2 (3/162), 18 (3/179), 43 (3/199); İbn Mâce, İkâmet, 123 (1/376); Tİrmizi, Salât, 328 (2/306); Musned, 6/53-54., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/275/278-281

[505] Müslim, Sıyâm, 202 (2/821); Ebû Dâvûd, Savm, 55 (2/323); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 6 (3/ 168); Tirmizi, Salât, 324 (2/301); Musned, 2/342, 344, 535., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/281

[506] Secde: 32/16-17. Teheccüd namazı hakkında bkz. Furkan: 25/64; Zâriyât: 51/18.

[507] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/281-282

[508] Müslim, Musâfirun, 142 (1/515); Ebû Dâvûd, Tetavvû', 20 (2/34); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 65 (3/216); Tirmizi, Salât, 408 (2/475); İbn Mâce, İkamet, 177 (1/426); Muvatta’, Kur'an, 3 (1/200). 285Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/282-283

[509] Müslim, Musâfırîn, 170 (1/522); Musned, 2/504., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/284

[510] Buhari, Teheccüd, 14 (2/47); Müslim, Musâfırîn, 168 (1/521); Ebû Dâvûd, Sünnet, 21 (4/ 234); Tirmizi, Salât, 329 (2/307), Deavât, 79 (5/526); İbn Mâce, İkamet, 182 (1/435); Muvatta', Kur'an, 30 (1/214); Musned, 2/264, 267, 487., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/284-285

[511] Musned, 4/81; Amelu'î-Yevm ve'l-Leyle, Nesâ'i, 342; Mecmeu'z-Zevâid, 10/153-154., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/

[512] Bu cümle İbn Mâce'de; "Kullarım, benden başkasından (bir şey) istemiyecekler -veya, istemesinler-!" şeklindedir.

[513] İbn Mâce, İkamet, 182 (1/435); Musned, 4/16. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/286

[514] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/286

[515] Bkz. 1493. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/287

[516] Musned, 2/509, Bkz. 689. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/287

[517] Musned, 1/120; Mecme'u'z-Zevâ'id, 10/154., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/288

[518] Bkz. Alu İmrân: 3/7.

[519] Bkz. Umde, 7/196; Tecrid, 4/112 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/283/288-289

[520] Buharı, Teheccüd, 1 (2/41); Müslim, Musâfırîn, 199 (1/532-533); Nesaî, Kıyâmu'1-Leyl, 9 (3/170); Tirmizi, Deavât, 29 (5/482); İbn Mâce, İkamet, 180 (1/430); Muvatta', Kur'an, 34 (1/ 215); Musned, 1/298, 308, 358., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/289-290

[521] Buhari, Meğâzi, 12 (5/18), Fezâilu'l-Kur'ân, 10 (6/104); Müslim, Musâfirîn, 255-256 (1/ 554-555); Ebû Dâvûd, Ramazân, 9 (2/56-57); Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'an, 4 (5/159); İbn Mâce, İka­met, 183 (1/435-436); Musned, 4/118, 121, 122. Bkz. 3391. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/290-291

[522] İki çizgi arasındaki cümle, Ebû Seleme'nin bir arkadaşının veya Ebû Hureyre'nin "teğannî" kelimesini açıklamasıdır.

[523] Buhârî, Fedâilu'l-Kur'an, 19 (6/107); Müslim, Musâfîrin, 233-234 (1/545-546); Ebû Dâvud, Vitr, 20 (2/75); Nesâ'î, îftitâh, 80 (2/140); Musned, 2/450. Bkz. 1499., 3493. 3494. ve 3500. hadisler. Yukarıdaki metinde geçen "ke-ezenihi" kelimesini, "ke-iznihi" okuyup hadisi; "Allah hiçbir şeye... izin verişi gibi izin vermemiştir." şeklinde anlamak da mümkündür. Bu du­rumda "Allah'ın izin vermesi," onun bu işe teşvik etmesi, bunu emretmesi mânâsına gelir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/291

[524] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/292

[525] “ Nesâ'î, İftitâh, 80 (2/140); Musned, 6/37, 167. Bkz. 3492., 3498. ve 3499. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/292

[526] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/292-293

[527] Ebû Dâvûd, Vitr, 20 (2/74); Mustedrek, 1/569-570; Musned, 1/172, 175, 179. Bkz. 3496. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/293

[528] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/294

[529] Buhari, Fedâilu'l-Kur'an, 19 (6/107-108); Musned, 2/271, 285. Bkz. 1496, hadis.

[530] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/291-295

[531] Enfal: 28/4.

[532] Bkz. Hıcr: 15/87. âyet ve tefsirleri.

[533] Buhari, Tefsir, 1 (5/146); Ebû Dâvûd, Vitr, 15 (2/71-72); Nesaî, İftitâh, 27 (2/107); İbn Mâce, Edeb, 52 (2/1244); Musned, 3/450, 4/211. Bkz. 3374. hadis. [533] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/295-296

[534] Ebû Dâvûd, Vitr, 8 (2/64), 0 (2/56); Tirmizi, Kirâ'ât, 13 (5/198); İbn Mâce, îkamet, 178(1/428); Musned, 2/164, 165,189. Bkz. 3489. ve 3490. hadisler. [534] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/296

[535] Bkz. 1207. hadis. [535] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/297

[536] Müslim, Mesâcid, 88 (1/400); Ebû Dâvûd, Salât, 197 (1/269); Nesâ'î, Sehv, 24 (3/22-23); Tirmizi, Salât, 291 (2/243); Muvatta', Salât, 62 (1/95, mursel olarak); Musned, 3/72, 83, 84, 87.

[537] [537] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/298

[538] [538] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/297/298-299

[539] Buhari, Sehv, 3-5 (2/65-66); Müslim, Mesâcid, 97-100 (1/403-404); Ebû Dâvûd, Salât, 195 (1/264-266); Nesâ'î, Sehv, 22 (3/17-20); Tirmizi, Salat, 292 (2/247); İbn Mâce, ikamet, 134 1/ 383); Muvatfta, Salat, 58 (l/93); Musned,, 3/834, 284., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/300

[540] Ebû Dâvûd, Salât, 195 (1/266); Nesâ'î, Sehv, 22 (3/20-21); Musned, 2/271. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/301

[541] Bkz. Muvatta’, 1/94 (hamiş); Menhel, 6/131., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/302

[542] Buhari, Salât, 32 (1/105), Sehv, 2 (2/65); Müslim, Mesâcid, 91 (1/401); Ebû Dâvûd, Salât, 196 (1/268); Nesâ'î, Sehv, 26 (3/26-27); Tirmizi, Salât, 289 (2/238); İbn Mâce, İkamet, 130 (1/380); Musned, 1/379, 419, 420., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/299-302

[543] Buhâri, Ezan, 146 (1/201); Müslim, Mesâcid, 85-87 (1/399); Ebû Dâvûd, Salât, 200 (1/ 271); Nesâ'î, Sehv, 21 (3/17); Tirmizi, Salât, 288 (2/235-236); İbn Mâce, İkamet, 131 (1/381); Mu­vatta', Salât, 65-66 (1/96-97); Musned, 5/345, 346., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/303

[544] Hadisin ravilerinden biri bu isimde hata yapmıştır. Bu hadisin sahabi ravisi Abdullah b. Buhayne'dir. Abdullah'ın annesinin ismi buhayne, babasının ismi Mâlik'dir. Binaenaleyh yu­karıdaki hata, muhtemelen, Malik kelimesinin başından "İbn" kelimesinin düşmesiyle mey­dana gelmiştir.

[545] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/404

[546] Ebû Dâvûd, Salât, 201 (1/272); Tirmizi, Salât, 269 (2/201); Musned, 4/247, 253. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/303-304

[547] Müslim, Mesâcid, 33 (1/381); Ebû Dâvûd, Salât, 171 (1/244-245); Nesâ'î, Sehv, 20 (3/13-14); Musned, 5/447, 448. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/305

[548] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/304-306

[549] Ebû Dâvûd, Salât, 169 (1/242); Nesâ'î, Sehv, 12 (3/9-10); Tirmizi, Salât, 287 (2/234); İbn Mâce, İkamet, 146 (1/394); Musned, 2/233, 248, 255. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/306

[550] Nisa': 4/101.

[551] Müslim, Musâfirîn, 4 (1/478); Ebû Dâvûd, Sefer, 1 (2/3); Nesâ'î, Taksir, 1 (3/95); Tir­mizi, Tefsir, 5 (5/242-243); İbn Mâce, İkamet, 73 (1/339); Musned, 1/25, 36. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/307

[552] Fethu'l-Bâri, 3/11; Umde, 4/52-53; Menhel, 7/48. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/307-308

[553] Mekke'den 7 km. uzaklıkta bir yerdir. Hacılar, zilhicce ayının sekizinci günü sabah na­mazını Mekke'de kıldıkdan sonra Mina'ya gider ve dokuzuncu gün güneş doğuncaya kadar orada kalırlar.

[554] Buhari, Taksir, 2 (2/34-35); Müslim, Musâfırîn, 16-17 (1/482); Ebû Dâvûd, Menâsik, 76 (2/199); Nesâ'î, Taksir, 3 (3/99); Muvatta', Hacc, 201 (1/402, mursel olarak). Bkz. 1881. ve 1882. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/308-309

[555] Zu'1-Huleyfe, Medine tarafından hacca gidenlerin inikat (ihrama girme) yeri olup Me­dine'ye 36 km. kadar uzaklıktadır. Buraya "Âbâru Ali"de denir.

[556] Buhari, Hacc, 24 (2/146); Ebû Davûd, Menâsik, 21 (3/101); Bkz. 1516, hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/309

[557] Buhari, Taksir, 5 (2/36); Müslim, Musâfırm, 11 (1/480); Ebû Dâvûd, Sefer, 2 (2/3); Nesâ'î, Salât, 11 (1/189); Tirmizi, Salât. 391 (2/431); Musned, 3/110, 112. Bkz. 1515. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/309-310

[558] Buhari, Taksir, 5 (2/36); Müslim, Musâfîrîn, 3 (1/478); Ebû Dâvûd, Sefer, 1 (2/3); Nesâ'î, Salât, 3 (1/83); Muvatta', Sefer, 8 (1/146); Musned, 6/234, 272., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/310

[559] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/307/310-311

[560] Buhari, Taksir, 1 (2/34); Müslim, Musâfirîn, 15 (1/481); Ebû Dâvûd, Sefer, 10 (2/10); Nesâ'î, Taksir, 4 (3/100); Tirmizi, Salât, 392 (2/431); İbn Mâce, İkamet, 76 (1/342); Musned, 3/ 282., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/311-312

[561] Buhari, Menâkıbu'l-Ensâr, 47 (4/266-267); Müslim, Hac, 444 (2/986); Nesâ'î, Taksir, 4 (3/10.0); Musned, 5/52, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/312

[562] Müslim, Hac, 441-443 (2/985); Ebû Dâvûd, Menâsik, 92 (2/213); Nesâ'î, Taksir, 4 (3/ 100); Tirmizi, Hac, 103 (3/284); İbn Mâce, İkamet, 76 (1/341); Musned, 4/339, 5/52. Bkz. 1519. hadis.

[563] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/312-313

[564] Hz. Peygamber'in veda haccı şöyle cereyan etmişti: Hz. Peygamber h. 4 zilhicce 10 ta­rihinde Mekke'ye varmıştı. 8 zilhicce'ye kadar Mekke'de kalmış, "terviye günü" denilen bu günün sabah namazından sonra Mina'ya gitmiş, ertesi 9 zilhicce günü sabah namazını müteakib güneş doğdukdan sonra Arafat'a gitmiş, o gün, güneşin batışından sonra Müzdelife'ye gitmiş, geceyi orada geçirip sabah namazından sonra güneş doğmadan tekrar Mina'ya gitmiş, aynı gün Mekke'ye inip tavafını yaptıkdan sonra Mina'ya dönmüş, 13 zilhicce günü Mina'dan Mekke'ye gelmiş, 14 zîlhicce günü im Mekke'den, Medine'ye dönmek üzare yola çıkmıştı.

[565] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/311/313-314

[566] Buhari, Salât, 31 (1/104), Müslim, Mesâcid, 37 (1/383); Ebû Dâvûd, Sefer, 8 (2/9); Nesâ'î, Sehv, 6 (3/6-7); Tirmizi, Salât, 143 (2/182); Musned, 3/330, 378., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/314

[567] Buhari, Taksir, 9 (2/37); Müslim, Musâfırîn, 40 (1/488); Musned, 3/446., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/314-315

[568] Müslim, Musâfırîn, 52-53 (1/490); Ebû Dâvûd, Sefer, 5 (2/4-5); Nesâ'î, Mevâkît, 42 (1/ 229); Tirmizi, Salât, 394 (2/438-439); İbn Mâce, İkamet, 74 (1/340); Muvatta', Sefer, 2 (1/143); Musned, 5/241-242., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/315

[569] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/316

[570] Buhari, Hac, 96 (2/177); Müslim, Hac, 285 (2/937); Nesâ'î, Mevâkît, 49 (1/234); Muvatta, Hac, 198 (1/401); Musned, 5/418-421, Bkz. 1890, hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/316

[571] Buhari, Taksir, 6 (2/36), 13-14 (2/39); Müslim, Musâfırîn, 42-45 (1/488-849); Ebû Dâvûd, Sefer, 5 (2/5); Nesâ'î, Mevâkît, 45-46 (1/231, 233); Tirmizi, Salât, 394 (2/441); Muvatta', Sefer, 3 (1/144); Musned, 2/4, 7, 8., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/315-317

[572] Müslim, Hac, 280-290 (2/937-938); Ebû Dâvûd, Menâsik, 65 (2/192); Nesâ'î, Salât, 20 (1/193); Menâsik, 206 (5/210); Tirmizi, Hac, 56 (3/235); Musned, 2/62. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/31317

[573] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/318

[574] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/317-318

[575] Buhari, Salât, 59 (1/114. muallak olarak), Cihad, 198 (4/40); Müslim, Musâfırîn, 74 (1/ 496); Musned, 3/455, 457, 6/386, 388., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/318-319

[576] Buhari, Havf, 1 (1/226); Müslim, Musâfırîn, 305 (1/574); Kbû Dâvûd, Sefer, 16 (2/15-16); Nesâ'î, Havf, 1 (3/139); Tirmizi, Salât, 398 (2/453); Musned, 2/150. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/319-320

[577] Nisa': 4/102.

[578] Fethu'1-Bârî, 5/99-100, 15/311; Umde, 6/254-255; Tecrîd, 3/120 vd. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/320-321

[579] Buhari, Meğâzî, 31 (5/52-53); Ebû Dâvûd, Sefer, 14 (2/13); Tirmizi, Salât, 398 (2/455); İbn Mâce, İkamet, 151 (1/399); Muvatta', Salâtu'1-Havf, 2 (1/183-184); Musned, 3/448. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/321-322

[580] Buhari, Meğâzî, 31 (5/53); Müslim, Musâfırîn, 309 (1/575); Ebû Dâvûd, Sefer, 13 (2/12-13); Nesâ'î, Salâtu'1-Havf, 1 (3/138); Tirmizi, Salât, 398 (2/456); İbn Mâce, İkamet, 151 (1/400); Musned, 3/448. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/319-322

[581] Ahzâb: 33/25.

[582] Bakara: 2/239.

[583] Musned, 3/25, 49, 67-68; İbn Huzeyme, 2/88, 99. Bu hadisi Şafiî, Tayalisi ve Beyheki de rivayet etmişlerdir. Bkz. Tirmizi, 1/337, 4. dipnotu. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/322-323

[584] Buhari, Küsûf, 1 (2/24); Müslim, Ktiaûf, 21-23 (2/628); Nesâ'î, Küsûf, 4 (3/103); İbn Mâce, İkamet, 152 (1/400); Musned, 4/122., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/324

[585] Müslim, Küsûf, 18 (2/627); Ebû Dâvûd, İstiska, 5 (1/308); Küsûf, 8 (3/105); Tirmizi, Salât, 396 (2/446-447); Musned, 1/216, 225., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/324-325

[586] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/325-326

[587] Buhari, Küsûf, 7 (2/26-27); Müslim, Küsûf, 8 (2/621); Nesâ'î, Küsûf, 11-12 (3/109-110); Muvatta’, Küsûf, 3 (1/187-188); Musned, 6/53. Bkz. 1538. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/326-327

[588] Buhari, Küsûf, 9 (2/27); Müslim, Küsuf, 17 (2/626); Ebu Dâvud, İstiskâ', 5 (1/307); Nesâ'î, Küsûf, 17 (3/118-119); Muvatta1, Küsûf, 2 (1/186-187); Musned, 1/298, 358., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/327-328

[589] Buhari, Küsûf, 2 (2/24); Müslim, Küsûf, 1 (2/618); Ebu Dâvûd, İstiskâ', 5 (1/307); Nesâ'î, Küsûf, 11 (3/107); Tirmizi, Salât, 396 (2/449); İbn Mâce, İkamet, 152 (1/401); Muvatta', Küsûf, 1 (1/186); Musned, 6/76. 164, 168., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/328

[590] Bkz. 1535. hadis. Son iki hadis, şeklen muallak görünmektedirler. Ancak onların ken­dilerinden önceki 1536. hadisin Mâlik'e kadar ki senediyle aynı senede sahip olmaları da müm­kündür. Nitekim Dârimi'nin bir nüshasında "Kale: (Şafiî) dedi ki..." ifadesi yerine; "Ve Kale bihi: (Ebû Ya'kûb, önceki sened) vasıtasıla dedi ki..." kaydı vardır. Bu durumda bu hadisler, muttasıldırlar. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/328

[591] Esma’dan gelen bir şahidi için bkz. Musned, 6/354. Dârimi'nin bir nüshasında, "sadaka verme" yerine, "köle âzâdı"nm emredildiği kaydı vardır. Herhalde bu rivayetin doğrusu da "köle âzâdı" olmalıdır. Nitekim hadisin bundan sonraki senedinin kaynaklarında da "köle âzâdi" kaydı vardır. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/329

[592] Buhari, Küsûf, 11 (2/28-29), Itk, 3 (3/117); Ebû Dâvûd, İstiskâ', 9 (1/310); Musned, 6/ 345; Hâkim 1/331. Bu kaynaklarda, güneş tutulduğunda "köle âzâdı"nın emredildiği nakledilir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/324-329

[593] Buhari, İstiskâ, 4 (2/16); Müslim, İstiskâ', 3 (2/611); Ebû Dâvûd, îstiskâ', 2 (1/303); Nesâ'î, İstiskâ', 7 (3/127); Muvatta', İstiskâ', 1 (1/190); İbn Mâce, İkamet, 153 (1/403); Musned, 4/39, 40., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/330

[594] Buhari, İstiskâ', 15 (2/20); Musned, 4/40., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/329-330

[595] Buhari, İstiskâ', 22 (2/21); Müslim, İstiskâ', 7 (2/612); Ebû Dâvûd, îstiskâ1, 3 (1/303); Nesâ'î, İstiskâ', 9 (3/128); İbn Mâce, İkamet, 118 (1/373). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/331

[596] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/331-332

[597] Buhari, Cumu'a, 2 (1/212); Müslim, Cumu'a, 1-2 (2/579); Nesâ'î, Cumu'a, 7 (3/76); Tirmizi, Salât, 355 (2/364); İbn Mâce, İkamet, 80 (1/346); Muvatta’, Cumu'a, 5 (1/102); Musned, 2/ 3, 9, 35., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/332

[598] Buhari, Cumu'a, 2 (1/212); Müslim, Cumu'a, 5 (2/580); Ebû Dâvud, Taharet, 129 (1/94); Nesâ'î, Cumu'a, 8 (3/76); Muvatta', Cumu'a, 4 (1/102); Musned, 3/60., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/333

[599] Buhari, Ezan, 161 (1/208); İbn Mâce, 80 (1/346); Musned, 3/6., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/333

[600] Buhari, Cumu'a,   5(1/213), Müslim, Cumu'a, 4 (2/580); Ebû Davûd, Taharet, 129 (1/ 94); Musned, 1/15, 46., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/333-334

[601] Ebû Davûd, Taharet, 130 (1/97); Nesâ'i, Cumu'a, 9 (3/77); Tirmizî, Salât, 357 (2/369); Musned, 5/8, 11, 15., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/332-334

[602] Buhari, Cumu'a, 6 (1/213); 19 (1/218); Nesâ'î, Cumu'a, 23 (3/85); Musned, 5/438-440., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/334-335

[603] Buhari, Cumu'a, 10 (1/214-215); Müslim, Cumu'a, 65-66 (2/559); Nesâ'î, İftitah, 44 (2/ 123); İbnMâce, İkamet, 6(1/269); Musned, 2/430, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/335-336

[604] Buhari, Cumu'a, 4 (1/213); Müslim Cumu'a, 10 (2/582); Nesâ'î, Cumu'a, 13 (3/79-80); Ebû Dâvûd, Taharet, 129 (1/96); Tirmizi, Salât, 358 (2/372); İbn Mâce, İkamet, 82 (1/347); Muvatta', Cumu'a, 1 (1/101). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/336

[605] Buhari, Cumu'a, 31 (1/223); Müslim, Cumu'a, 24-25 (2/587); Nesâ'î, Cumu'a, 13 (3/79); Musned, 2/239- 259, 280. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/336-337

[606] Musned, 1/167; Mecmeu'z-Zevâ'id, 2/183. Bu hadis, Müslim ile Zübeyr arasındaki bir ravinin zikredilmemesi sebebiyle, munkatı'dir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/338

[607] Buharı, Meğâzî, 35 (5/65); Müslim, Cumu'a, 32 (2/589); Ebû Dâvûd, Salât, 224 (1/284-285); Nesâ'î, Cumu'a, 14 (3/81); İbn Mâce, İkamet, 84 (1/350); Musned, 4/46, 54., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/338

[608] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/3337/338-339

[609] Ebû Dâvûd, Taharet, 129 (1/95); Nesâ'î, Cumu'a, 10 (3/77); Tirmizi, Salât, 356 (2/368); İbn Mâce, İkamet, 80 (1/346); Mıısned, 4/9, 10, 104., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/339-340

[610] Müslim Cumu'a, 12 (2/583); Muvatta', Cumu'a, 6 (1/103); Musned, 2/244, 485. Bkz. 1557. ve 1558. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/340

[611] Buhari, Cumu'a, 36 (1/224); Müslim, Cumu'a, 11 (2/583); Ebû Dâvûd, Salât, 235 (1/ 200); Nesa'î, Cumu'a, 22 (3/84); İdeyn, 21 (3/153); Tirmizi, Salat, 368 (2/387); İbn Mâce, İkamet, 86 (1/352); Musned, 2/272, 280, 393. Bkz, 1556. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/340-341

[612] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/339-341

[613] Buhari, Teheccüd, 25 (2/51); Müslim, Cumu'a, 57 (2/596); Nesâ'î, Cumu'a, 16 (3/82); Musned, 3/297, 317, 369. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/342

[614] Tirmizi, Salât, 367 (2/385). Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/342

[615] Bu hadis murseldir. Tâbiûndan olan Hasan Basri'nin bu fiili için bkz. Tirmizi, Salât, 367 (2/386).

[616] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/342-343

[617] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/341/343-344

[618] Bkz. 1474. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/344

[619] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/344-345

[620] Buhari, Cumu'a, 32-33 (1/223); Müslim, Cumu'a, 54-56 (2/596); Ebû Dâvûd, Salât, 237 1/291); Nesâ'î, Cumu'a, 20 (3/84); Tirmizi, Salat, 367 (2/384); İbn Mace, İkamet, 87 (1/353); Musned, 3/308, 363, 380;

[621] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/345

[622] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/345-346

[623] Müslim, Cumu'a, 47 (2/594); Musned, 4/263., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/346-347

[624] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/347

[625] Müslim, Cumu'a, 41 (2/591); Ebû Dâvûd, Salât, 229 (1/288); Nesâ'î, Cumu'a, 35 (3/90); Tirmizi, Salât, 364 (2/381); İbn Mâce, İkamet, 85 (1/351); Musned, 5/91, 94, 95., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/347-348

[626] Bkz. 1567. hadis.

[627] Ebû Dâvûd, Salât, 231 (1/289).

[628] Müslim, Cumu'a, 50 (2/595).

[629] Bkz. 1562. hadis.

[630] İbn Mâce, İkamet, 86 (1/353).

[631] Müslim, Cumu'a, 61 (2/597),

[632] Bkz. 1576, hadis.

[633] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/346-348

[634] Buhari, Cumu'a, 30 (1/223); Müslim, Cumu'a, 33 (2/589); Ebû Dâvûd, Salât, 227 (1/ 286); Nesâ'î Cumu'a, 33 (3/90); Tirmizi, Salât, 363 (2/380); İbn Mâce, İkamet, 85  (1/351); Mus­ned, 2/91, 98., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/349

[635] Müslim, Cumu'a, 34 (2/589); Ebû Dâvûd, Salât, 228 (1/286); Nesâ'î, Cumu'a, 35 (3/90); İbn Mâce, İkamet, 85 (1/351); Musned, 5/87, 88., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/349

[636] Müslim, Cumu'a, 53 (2/595-596); Ebû Dâvûd, Salât, 230 (1/289); Nesâ'î, Cumu'a, 29 (3/ ); Tirmizi, Salât, 371 (2/391); Musned, 4/135-136, 261., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/350

[637] Bkz. Bir önceki hadis; Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/349-350

[638] Bkz. 33. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/351

[639] Bkz. 39. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/351

[640] Bkz 40. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/352

[641] Şahidleri için bkz. Buhari, Salât, 18 (1/99-100), Cumu'a, 26 (1/220), Buyu', 32 (3/14); Ebû Dâvûd, Salât, 221 (1/283). Bkz. 41. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/350/352-353

[642] Ebû Dâvûd, Salât, 242 (1/293); Nesâ'î, Cumu'a, 40 (3/92); İbn Mâce, İkamet, 90 (1/355); Muvatta', Cumu'a, 19 (1/111)- Müslim, Cumu'a, 63 (2/598); Musned, 4/270, 277., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/353-354

[643] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/354

[644] Müslim, Cumu'a, 62 (2/598); Ebû Dâvûd, Salât, 242 (1/293); Nesâ'î, Cumu'a, 40 (3/92); Tirmizi, Salât, 385 (2/413); Musned, 4/271, 273, 276, Bkz. 1615. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/353/354-355

[645] Buhari, Cumu'a, 37 (1/224); Müslim, Cumu'a, 13-15 (2/583-584); Nesâ'î, Cumu'a, 45 (3/ 95); Tirmizi, Salât, 354 (2/362); İbn Mâce, İkamet, 99 (1/360); Muvatta', Cumu'a, 15 (1/108); Musned, 2/230, 255., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/355-356

[646] Müslim, Cumu'a. 16 (2/584).

[647] Nesâ’i, Cumu'a, 45 (3/94).

[648] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/355-356

[649] Bu isim "Zeyd b. Sellâm" şeklinde olmalıdır. Hadisin verilen kaynaklarında bu isim bu şekilde olduğu gibi, rical kitaplarında da Yezîd b. Sellâm isimli bir ravi geçmemektedir.

[650] Müslim, Cumu'a, 40 (2/591); Nesâ'î, Cumu'a, 2 (3/73); İbn Mâce, Mesâcid, 17 (1/260); Musned, 1/239, 254, 335, 2/84. Müslim dışındaki kaynaklarda Ebû Hureyre yerine İbn Abbâs'ın ismi geçmektedir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/357

[651] Ebû Dâvûd, Salât, 210 (1/277); Nesâ'î, Cumu'a, 2 (3/73); Tirmizi, Salât, 359 (2/373); İbn Mâce, İkamet, 93 (1/357); Musned, (3/424); Mustedrek, 1/280. Zikredilen yerlerde "üç cuma" kaydı vardır. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/356-357

[652] Ebû Dâvûd, Salât, 207 (1/275); Nesâ'î, Cumu'a, 5 (3/75); İbn Mace, İkamet, 79 (1/345); Musned, 4/8; İbn Huzeyme, 3/118; Müstedrek, 1/278., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/358

[653] Müslim, Cumu'a, 70-71 (2/60); Ebû Dâvûd, Salât, 244 (1/294); Tirmizi, Salât, 376 (2/ 399); Nesâ'î, Cumu'a, 43 (3/93); Musned, 2/35, 75. Bkz. 1444. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es-Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları, Madve Ofset, İstanbul, 1996: 3/359

[654] Buhari, Teheccüd, 25 (2/51); Müslim, Cumu'a, 72 (2/601); Ebû Dâvûd, Salât, 244 (1/ 295); Tirmizi, Salât, 376 (2/399); Nesâ'î, Cumu'a,'43 (3/93); İbn Mâce, İkamet, 95 (1/358); Mus­ned, 2/6, 11, 17. Bkz. 1452. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es

Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/359

[655] Müslim, Cumu'a, 69 (2/600); Ebû DâvÛd, Salât, 244 1/294-295); Nesâ'î, Cumu'a, 42 (3/ 92); Tirmizi, Salât, 376 (2/400); İbn Mâce, İkamet, 95 (2/358); Musned, 2/249, 442, 499.

[656] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/359-360

[657] Ebû Dâvûd, Vitr, 1 (2/61); Tirmizi, Salât, 332 (2/314); İbn Mâce, İkamet, 114 (1/369); Mustedrek, 1/306., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/361

[658] Ebû Dâvûd, Vitr, 2 (2/62); Nesâ'î, Salât, 6 (1/186); İbn Mâce, İkâmet, 194 (1/448); Mu-vatta', Salâtu'l-Leyl, 14 (1/123); Muaned, 5/315, 319, 322; Musannaf, 3/5. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/361-362

[659] Buhari, İman, 34 (1/17), Savm 1 (2/225); Müslim, İman, 8 (1/40-41); Ebû Dâvûd, Salât, 1 (1/106-107); Nesâ'î, Salât, 4 (1/184); Muvatta', Sefer, 94 (1/175); Musned, 1/162., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/362-363

[660] Menhel, 3/282., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/363

[661] Nesâ'î, Kıyamu'1-Leyl, 27 (3/187); Tirmizi, Salât, 333 (2/316); İbn Mâce, İkamet, 114 (1/ 370); Musned, 1/86, 98, 100; Mustedrek, 1/300., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/363-364

[662] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/364

[663] Buharı, Devât, 68 (7/169); Müslim, Zikr, 5 (4/2062); İbn Mace, Dua, 10 (2/1269); Mus­ned, 2/277, 290, 491., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/364-365

[664] Buhari, Teheccüd, 10 (2/45-46); Müslim, Musâfîrîn, 123 (1/508); Ebû Dâvûd, Tetavvu', 27 (2/39); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 41 (3/198); Tirmizi, Salât, 337 (2/321); Muvatta’, Salâtu'1-Leyl, 10 (1/121); Musned, 6/50, 161., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/365

[665] Nesâ'i, Kıyâmu'1-Leyl, 40 (3/197); İbn Mâce, İkamet, 123 (1/376); Musned, 5/418; Mustedrek, 1/302, 303. Bu hadisi Nesâ'î ile Hâkim hem merfû hem de mevkuf olarak rivayet et­mişlerdir. İbn Hacer'in de aralarında bulunduğu bir çok alim, bu hadisin mevkuf şeklinin sahih olduğu görüşündedirler. Dârimi ise, öyle anlaşılıyor ki, Sufyân'm Zühri'den yaptığı rivayetlerin za'if sayılması sebebiyle Sufyân'm rivayetini Evzâ'i'ninkiyle desteklemiş ve hadisin merfû şek­lini tercih etmiştir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/366

[666] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/366

[667] Buhari, Teheccüd, 10 (2/45); Müslim, Musâfirîn, 147-148 (1/516-517); Ebû Dâvûd, Te-tavvu', 25 (2/36); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 26 (3/186-187); 35 (3/192); Tirmizi, Salât, 323 (2/300-301); İbn Mâce, İkamet, 171 (1/418); Muvatta', Salâtu'l-Leyl, 13 (1/123); Musned, 2/5, 9, 10.

[668] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/366-367

[669] Bkz. 1454. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/367

[670] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/367-368

[671] Nesâ'i, Kıyâmu'1-Leyl, 38 (3/194); Tirmizi, Salât, 340 (2/325-326); İbn Mâce, İkamet, 115 (1/370); Musned, 1/300, 305, 316. Bkz. 1597. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/365-368

[672] Buhari, Vitr, 2 (2/13); Müslim, Musâfîrin 136-138 (1/512); Ebû Dâvûd, Vitr, 8 (2/66); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 30 (3/189); Tirmizi, Salât, 335 (2/318); İbn Mâce, İkamet, 121 (1/374); Musned, 6/46, 100, 107. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/369

[673] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/369

[674] Müslim, Musâfirîn, 160-161 (1/519-520); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 31 (3/189-190); Tirmizi, Salât, 343 (2/332); İbn Mâce, İkamet, 122 (1/375); Mustedrek, 1/301; Musned, 3/13, 35, 37., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/368-370

[675] Bkz. 1594. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/370

[676] Buhâri, Vitr, 5 (2/13-14); Müslim, Musâfirîn, 36, 38 (1/487); Ebû Dâvûd, Sefer, 8 (2/9); Nesâ'î, Kıyâmu'1-Leyl, 33 (3/190); Tirmizi, Salât, 345 (2/336); İbn Mâce, İkamet, 127 (1/379); Muvatta’, Salâtu'1-Leyl, 15 (1/124); Musned, 2/7, 57, 138.,

[677] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/371

[678] Musned, 1/200. Bkz. 1600. ve 1601. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/372

[679] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/373

[680] Ebû Dâvûd, Vitr, 5 (2/63); Nesâ'î, Kyâmu'1-Leyl, 51 (3/206); Tirmizi, Salât, 341 (2/328); İbn Mâce, İkamet, 117 (1/372); Musned, 1/199, 200; Mustedrek, 3/172.

[681] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/373-374

[682] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/371-374

[683] Dârekutni, 2/36. Bu hadisi Taberâni de büyük ve ortanca Mu'cem'îerinde rivayet et­miştir (Mecmeu'z-Zevaid, 2/246). Zikredilen yerlerde hadis, "Şüphe yok ki, şu yolculuk..." şek­lindedir.

[684] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/375

[685] Ebû Davûd, Vitr, 9 (2/67).

[686] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/374/375-376

[687] Âlu İmrân: 3/128.

[688] Buharı, Ezan, 128 (1/194-195); Müslim, Mesâcid, 294-295 (1/466-467); Ebû Dâvûd, Vitr, 10 (2/68); Nesa'î, Tatbik, 28 (2/158); İbn Mâce, İkamet, 145 (1/394); Musned, 2/239, 255, 271., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/377

[689] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/377-378

[690] Buhari, Vitr, 7 (2/14); Müslim, Mesâcid, 301 (1/469); Ebû Dâvûd, Vitr, 10 (2/68); Nesâ'î, Tatbik, 27 (2/157); Musned, 3/162, 167, 180., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/378

[691] Müslim, Mesâcid, 305 (1/470); Ebû Dâvûd, Vitr, 10 (2/67-68); Nesâ'î, Tatbik, 30 (2/159); Tirmizi, Salât, 294 (2/251); Musned, 4/285, 300., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/379

[692] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/379

[693] Buhari, Vitr, 7 (2/14); Müslim, Mesâcid, 298 (1/468); Ebû Dâvûd, Vitr, 10 (2/68); Nesaî, Tatbik, 28 (2/157); İbn Mâce, İkamet, 120 (1/374); Musned, 3/113, 166,

[694] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/379-380

[695] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/376-380

[696] Tirmizi, Salât, 390 (2/426); İbn Mâce, Sıyâm, 49 (1/558); Mustedrek, 1/294; Musned, 5/ 352,353., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/381

[697] Buhari, İdeyn, 4 (2/3); Tirmizi, Salât, 390 (2/427); İbn Mâce, Sıyâm, 49 (1/558); Mus-tedrek, 1/294; Musned, 3/126., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/381-382

[698] Buhari, İdeyn, 7 (2/5); Müslim, İdeyn, 3-4 (2/603); Ebû Dâvûd, Salât, 248 (1/297); Nesâ'î, İdeyn 19 (3/152); Musned, 3/296, 318., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/382-383

[699] Buhari, İlm, 32 (1/33); Müslim, İdeyn, 2 (2/602); Ebû Dâvûd, Salât, 248 (1/297); Nesâ'î, İdeyn, 14 (3/151); 28 (3/157); İbn Mâce, İkamet, 155 (1/406); Musned, 1/220, 226, 242. Bkz. 1619. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/383

[700] Buhari, İdeyn, 8 (2/5); Müslim, İdeyn, 1 (2/602); Musned, 1/242, 243, 285., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/383-384

[701] Ebû Dâvûd, Salât, 245 (1/295); Nesâ'î, İdeyn, 1 (3/146).

[702] Mâide: 5/3.

[703] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/382-384

[704] Buhari, İdeyn, 8 (2/5); Müslim, İdeyn, 13 (2/606); Ebû Dâvûd, Salât, 256 (1/301); Nesâ'î, İdeyn, 29 (3/157); Tirmizi, Salât, 387 (2/418); İbn Mâce, İkamet, 160 (1/410); Musned, 1/280, 355. Bkz. 1619. Hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/385

[705] İbn Mâce, İkamet, 156 (1/407). Bu hadis, ravilerinden Abdurrahman b. Sa'd ile Ab­dullah b. Muhammed'den dolayı za'ifdir. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/385-386

[706] Bkz. 1576. hadis. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/386-387

[707] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/387

[708] Buhari, Salât, 2 (1/93); İdeyn, 20 (2/9-10); Müslim, İdeyn, 10-12 (2/606); Ebû Dâvûd, Salât, 247 (1/296); Nesâ'î, İdeyn, 3-4 (3/147); Tirmizi, salât, 388 (2/419-420); İbn Mâce, İkamet, 165 (1/414-415); Musned, 5/84, 85., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/388

[709] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/387/388-389

[710] Buhari, İdeyn, 7 (2/5), 19 (2/9); Müslim, İdeyn, 4 (2/603); Ebû Dâvûd, Salât 248 (1/ 297); Nesâ't, İdeyn, 19 (3/152); Musned, 3/314, 318. Bkz. 1007. ve 1654. hadisler. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/389-390

[711] Bkz. 1613. hadisin kaynakları. Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/389-390

[712] Ebû Dâvûd, Salât, 217 (1/281); Nesâ'î, İdeyn, 2 (3/158); İbn Mâce, İkamet, 166 (1/415); Musned 4/ 372; Mustedrek, 1/288; İbn Huzeyme, 2/359., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/390-391

[713] Beyheki'den naklen: Menhel, 6/220.

[714] Ebû Dâvûd, Salât, 217 (1/281).

[715] Buhari, Edâhi, 16 (6/240).

[716] Sübülu's-Selâm, 2/52-53; Neyi, 3/321; Menhel, 6/222-223., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/390/391-392

[717] Tirmizi, Salât, 389 (2/424); İbn Mâce, İkamet, 162 (1/412); Musned, 2/338; Mustedrek, 1/296; İbn Huzeyme, 2/362., Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/392

[718] Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman ed-Dârimi es Semerkandi (Abdullah Aydınlı), Sünen-i Dârimi Tercüme ve Şerhi, Madve Yayınları: 3/392