Faziletli
Olan Amelleri İşlemek
Teşvik Ve
Korkutma Ve Faziletler Hakkında Zayıf Hadislerle Amel Etmek
Zikrin
Fazileti Hangi Amellerle Kazanılır
Zikir Yapanın
Takınacağı Tavır
Zikirden
Maksad Kalbin Huzurudur
Belirli
Vakitlerde Yapılan Zikirler
Zikrin
Arasına Giren İşler Ve Haller
Zikrin Kabul
Edilmesinin Şartı
Belli Bir
Vakte Bağlı Olmaksızın Yapılan Zikrin Fazileti Hakkındaki Deliller
Her Zaman Ve
Her Yerde Yapılabilecek Dualar Ve Zikirler
Bu ki, kendisine
faziletli amellerden herhangi bir şey tebliğ edildiği zaman, o şeyin ehli olmak
için, bir defa dahi olsa onunla insanın amel etmesi uygundur. Mutlak surette
onu terk etmesi uygun değil; ondan mümkün olanı yapmak gereklidir. Çünkü
sıhhatında ittifak olan Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şu hadîsi
vardır.
"Size bir şey
emrettiğim zaman, gücünüz yettiği kadar o şeyden yapın."[1]
Hadîs âlimleri, fıkıh
âlimleri ve diğer âlimler şöyle demişlerdir: Faziletlerle terğıb ve terhib
(teşvik ve korkutma) konularında, hadîs uydurma olmadıkça zayıf hadîslerle amel
etmek caizdir vemüstahabdır. Fakat haram, helâl, aîış-veriş, nikâh, talak ve
bunlardan başka konularda zayıf hadislerle amel edilmez; ancak sahîh yahud
hasen hadîslerle amel edilir. O kadar var ki, ihtiyatı gerektiren bir yerde
zayıf hadîsle amel edilebilir. Nitekim bazı şeylerin satışına yahud nikâha dair
keraheti ifade eden zayıf hadîsle ihtiyad bakımından amel edilir. Çünkü
müstahab olan kerahetten korunmaktır: fakat bu vacib değildir.
Bu bülümü şu sebebden
konu edindim: Çünkü bu kitabda hadîsler gelecektir. Onların sahîh, hasen yahud
zayıf olduğuna işaret edeceğim yahud zühul veya başka bir sebebden sükût
edeceğim. İstedim ki, bu kural, bu kitabın başlarında yerleşsin.
Bil ki, zikir müstahab
olduğu gibi, zikir ehlinin halkasında oturmak da müstahabdir. Bu husustaki
deliller birbirini takviye etmektedir. Bu deliller, inşa-Allah yeri geldikçe
gösterilecektir. Buna dair, İbni Ömer'in (Radı-yallahu Anhüma) naklettiği şu
hadîs kâfi gelir:
2- Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Cennet
bahçelerine uğradığınız zaman, otiaym (nasibinizi akn)" As-hab sordu: Yâ
Resûlallah, cennet bahçeleri nedir? Hazreti Peygamber buyurdu:
"(Onlar) zikir
halkalarıdır; çünkü Allah'ın gezip dolaşan melekleri vardır, onlar zikir
halkalarını ararlar. Bu zikir halkalarına geldikleri zaman, onları kuşatırlar.’’
3-
Muaviye'den (Radiyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Resûlül-lah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ashabından halka (çember) bir cemaat karşısında durup şöyle
dedi:
"Niçin
oturuyorsunuz?" Ashab: Oturduk Allah'ı zikrediyoruz, bizi İslâm'a
ilettiğinden ve İslâm'la bize ihsan buyurduğundan O'na hamd ediyoruz, dediler.
Peygamber Salîallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: "Ancak bu iş için
oturduğunuza Allah'a yemin eder misiniz? Dikkat edin, ben sizi suçlamak için
size yemin verdirmiyorum; fakat bana Cibrîl gelip haber verdi ki, Allah sizinle
beraber meleklere karşı övünüyor,"[2]
Ebû Saîd El-Hudrî ve
Ebû Hureyre (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre her ikisi Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğuna şahid olmuşlardır:
"Allah'ı
zikretmek için oturan bir toplumu muhakkak ki, melekler çevreler ve rahmet
onları kaplar; üzerlerine huzur iner ve Allah Teâlâ bunları, kendi katında
olanlara (meleklere) anlatıp över."[3]
Zikir, hem kalb ve hem
de dil ile olur. Zikrin en faziletlisi, her ikisiyle birlikte yapılanıdır. Kalb
ve dilden birisiyle yapıldığı takdirde, kalb ile yapılan zikir, yalnız dil ile
yapılandan daha faziletlidir. Sonra riya olur zannından korkarak kalb ve dil
ile birlikte zikri terk etmek uygun düşmez. Doğrusu zikirle Allah rızasını
gözeterek onu hem dil ve hem de kalb ile birlikte yapmaktır. Biz, Allah
kendisine rahmet etsin, kitabın başlarından Fudayl'-dan anlattık ki,
"insanlar için (görürler diye) ameli terk etmek riyâdir."
Eğer kişi, insanların
kendisini murakabe etmesine bir kapı açarsa ve onların batıl zanlarının
gelişinden kaçınırsa, o takdirde hayır kapılarının çoğunu kendisine kapamış ve
dinin önemli işlerinden büyük bir kısmım aleyhine olarak kaybetmiş olur.
Ariflerin yolu bu değildir.
5- Hazreti
Aişe'den (Radıyalîamı Anha) rivayet edildiğine göre demiştir
"Namazdaki (yahud
duadaki okuyuşunda) sesini yükseltme ve onda gizli de (okuyuş yapma, ikisi
ortası olsun)." (Isrâ: 110) ayeti kerimesi, dua hakkında nazil olmuştur.[4]
Bil ki, zikrin
fazileti tesbîh, tehlil, tahmîd, tekbîr ve [5] ve
bunların benzerlerine bağlı değildir. Bunun doğrusu, Allah için iş yapan her
itaatkâr, Allah Tealâ Hazretlerini zikredicidir. Saîd ibni Cübeyr (Radıyallahu
Anh) ve diğer alimler böyle söylemişlerdir.
Atâ (Allah rahmet
etsin) şöyle demiştir:
"Zikir meclisleri
(toplantıları), helâl ve haramdan ibarettir: Nasıl satın alırsın, nasıl
satarsın, nasıl namaz kılarsın, nasıl oruç tutarsın, nasıl evlenirsin, nasıl
boşarsm, nasıl hac yaparsın ve bunların benzeri şeylerdir."
Allah Tealâ Hazretleri
şöyle buyurmuştur:
"Bütün müslim
erkekler ve müslim kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, ibâdete devamlı
erkekler ve kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve
sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevâzi kadınlar, sadaka veren
erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,
ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı zikreden erkekler ve
kadınlar... (işte) Allah bunlara büyük bir mağfiret ve mükafat
hazırlamıştır."[6]
6- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallahu Aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Müferridûn (her
hallerinde Allah'ı zikredenler), öne geçmişlerdir."
Sahabîler dediler ki,
müferridûn kimlerdir? ya Resûlallah? Resûlüllah: "Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlardır." buyurdu.[7]
Bil ki, yukarda geçen
Ahzab sûresinin 35. ayeti kerimesinin anlamı üzerinde, bu kitab sahibinin
önemle durması gerekir. Bunun manasının tefsirinde ihtilâfa düşülmüştür. İmam
Ebu'l-Hasen, İbni Abbas'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayetinde der ki, Allah'ı
zikirden murad, namazlar sonunda, sabah ve akşam, yataklarda, uykudan her
uyarımca, evden sabah çıkıp akşam dönüşte Allah'ı zikredenlerdir.
Mücahid de şöyle
demiştir: Bir kimse, ayakta iken, otururken ve yatarken Allah'ı anmadıkça
"Allah'ı çok zikreden erkeklerden ve kadınlardan" olmaz.
Atâ' demiştir ki, beş
vakit namazların haklarını gözeterek onları kılan kimse, "Allah'ı çok
zikreden erkekler ve kadınlar" hükmüne girer.
7- Ebû Saîd
El-Hudrî (Radıyallahu Anh) hadîsinde, Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve
Sellem'in şöyle buyurduğu varid olmuştur:
"Bir adam,
geceleyin hanımını uyandırıpta beraber iki rekât namaz kılsalar (yahud herbiri
iki rekât namaz kilsa şeklinde ravinin şekki vardır), Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlar arasına yazılırlar."Bu, meşhur bir hadîstir.”[8]
Büyük İmam Ebû Amr
ibni's-Salah'dan (Allah ona rahmet etsin) soruldu ki, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlardan olmanın miktarı nedir? Dedi ki:
"Peygamberden
sabit olan zikirleri, sabah-akşam, gece-gündüz, değişik .durumlarda ve bütün
vakitlerde devam etmektir. Bu zikirler de, hadîs kitab-Iarının özel
bölümlerinde "Gece ve gündüz yapılacak zikir ve dualar" başlıkları
altında toplanmıştır. Bunlara devam edenler, "Allah'ı çok zikreden
erkekler ve kadınlar" dan
olurlar; daha doğrusunu
Allah bilir.
Âlimler, abdestsiz,
cünüb, hayız ve nifas halinde olanların hem dil ile, hem de kalb ile zikir
yapmalarının cevazında ittifak etmişlerdir. Bu zikirler de, tesbîh
(sübhânellah), tehlîl (lâilâhe illallah), tahmîd (Elhamdü lillâh), tekbîr
(Allahu Ekber), Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât (Al-lahümme
Salli Alâ Muhammed), dualar ve bunların benzerleridir. Ancak Kur'an okumak,
cünüb olanlara, hayiz ve nifas halinde bulunan kadınlara haramdır. Bunlar,
isterse az veya çok okusun, isterse âyetin bîr kısmını okusunlar, hüküm
aynıdır. Bu kimselerin, telâffuz etmeksizin Kur'ân'i kalbden geçirmeleri caiz
olduğu gibi, mushafa bakmak caizdir.
İmamlarımız şöyle
demişlerdir.: Musibet ve felâket anlarında, cünüb ve hayız olanların
"înnâ lillâhi ve
inna ileyhi râciûn
"Biz, Allah'dan
geldik ve O'na döneceğiz."[9]
demeleri ve vasıtaya binme zamanında:
"Sübhânellezî
sahhara lenâ hazâ ve mâ künnâ lehû mukrinîn"
"Bu vasıtayı
bizim hizmetimize veren, noksanlıklardan münezzehtir; biz buna güç yetirenler
değiliz."[10] ve dua yerinde:
"Rabbena Âtinâ
fiddünyâ haseneten ve fil-âhireti haseneten ve kmâ azâbennâr
Rabbimiz, bize dünyada
iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru,"[11] demeleri
caizdir; bu okuyuşlarla Kur'am kasdetme-dikleri takdirde... Yine cünüb ve hayız
olanlar, Kur'am kasdetmedikleri zaman, "Bismillah" ve "Elhamdü
lillah" diyebilirler; zikri kasdetseler de, hiç bir kasıdları olmasa da
eşittir, Kur'ân'ı kasdetmedikçe günahkâr olmazlar. Okunuşu neshedilen
(kaldırılan) âyeti okumaları caizdir. Meselâ: "Eşşeyhu veşşeyhatü izâ
zeneyâ fercümûhümâ
Yaşlı erkek ve yaşlı
kadın zina yaparsa, onları recmediniz." gibi...
Bunlar, Kur'am
kasdetmiyerek bir insana: "Huzi'lkitâbe bikuvvetin"
Kitabı kuvvetle
al."[12]
Yahud:
"Udhulûhâ
biselâmin âminin''
Girin oraya selâmet ve
güven içinde oiarak."[13]
demeleri haram olmaz.
Cünüb ve hayız
olanlar, su bulamadıkları zaman teyemmüm ederler ve böylece Kur'an okumaları
caiz olur. Bu teyemmümden sonra abdesti bozan hal olursa, onların kur'an
okumaları haram olmaz. Nitekim gusül yaptıktan sonra abdesti bozulan kimsenin
Kur'an okuyabilmesi de böyledir. (Ancak bu durumlarda Kur'ana yapışılmaz.
Kur'ana tutmak için taharet (abdestli) üzere bulunmak şarttır.) sonra, ister
yolculuk halinde ve ister ikâmet halinde olsun, suyun yokluğundan dolayı
teyemmüm olmasında bir fark yoktur; teyemmümden sonra (cünüb ve hayız) Kur'an
okuyabilir, teyemmüm arkasından abdesti bozulsa bile...
İmamlarımızdan biri
demiştir ki, (Cünüb veya hayız) eğer ikâmet halinde ise (seferi durumda
değilse), bu teyemmümle namaz kılar ve ancak onunla namazda kur'an okuyabilir;
namaz dışında Kur'an okuması caiz değildir. Fakat bunun doğrusu, yukarda
söylediğimiz gibi her iki halde de Kur'an okumanın caiz olmasıdır; çünkü
teyemmüm gusül yerindedir.
Eğer cünüb olan kimse
teyemmüm etse ve sonra su görse, o suyu kullanması (onunla gusletmesi)
gerekir. Çünkü gusletmedikçe ona Kur'an okuma haram olduğu gibi, cünub olana
haram olan her şey buna da haram olur.
Eğer bu kimse teyemmüm
edip namaz kılsa ve Kur'an okusa, sonra abdestsizlikten yahud başka bir farzdan
dolayı yahud bunlardan başka bir iş için teyemmüm etse, Kur'an okumak ona haram
olmaz.
Sahîh ve muhtar olan
mezheb budur; fakat bir kısım âlimlerimizin burada ayrı bir görüşü vardır ki,
o da Kur'an okumasının haram oluşudur. Bu görüş zayıftır. Ancak bir cünüb su
bulamadığı gibi, teyemmüm edecek toprak cinsi bulamazsa, bulunduğu hal üzere,
vakte hürmet için namaz kılar; fakat namaz dışında Kur'an okumak ona haram
olur, namaz İçinde de, Fatiha sûresinden ziyade okuması da haramdır.
Bu durumda olan
kimsenin Fatiha okumasının haram olup olmadığı hususunda iki görüş vardır. Bu
iki görüşten sahîh olanı Fatiha sûresinin okunması haram değil, vacibdir.
İkinci görüşe göre, Fatiha'yı okumak haramdır; ancak Kur'an okuyamayan bir
kimsenin söyleyebildiği zikirler yapılır.
Konumla ilgili olduğu
için bu fıkıh meselelerim burada Özet olarak anlattım; yoksa fıkıh kitablarında
delillere dayalı daha bir çok tamamlayıcı bilgiler vardır, daha iyisini Allah
bilir.
Zikir yapanın en
mükemmel vasıfları takınması gerekir: Bir yerde otu-ruyorsa, kıbleye yönelir.
Başını eğerek sükûnet ve vakarla, huzur ve huşu ile oturur. Eğer bu hallere
riayet etmeyerek zikir yapılırsa caizdir ve bunu yapan hakkında bir kerahet
olmaz. Fakat özürsüz olarak böyle bir davranışla en faziletli hal terk edilmiş
olur. Bu hususta kerahet olmadığına delil, Allah Tealâ Hazretlerinin şu
âyetidir:
"Gerçekten
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün değişip durmasında, akıl
sahibleri için (Allah'ın kudret ve azametine delâlet eden büyük nişanlar ve)
alâmetler vardır. Ayakta iken, otururken, yatarlarken Allah'ı zikredenler ve
göklerle yerin yaratılışı üzerinde düşünenler.. .”[14]
8- Hazreti
Aişe (Radıyallahu Anha) şöyle demiştir:
"Ben hayız halde
iken, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kucağıma yaslanıp Kur'an
okurdu."[15] Bir rivayette de:
"Ben hayız iken, Peygamberin başı kucağımda idi." şeklindedir.[16]
Yine Hazreti Aîşe'den
(Radıyallahu Anha) şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben divan üzerine
yaslanırken (yatarken) hizbimi [17]adet
edindiğim ez-kârımi) okurum."
Zikir yapılan yerin,
insanı meşgul edecek şeylerden boş olması ve temiz bulunması gerekir. Çünkü
bu, anılana (Allah'a) ve zikre hürmet bakımından daha büyük saygı, ifâde eder.
Bunun için, mescidlerde ve şerefli yerlerde zikir övülmüştür.
Büyük İmam Ebû
Meysere'den (Radıyallahu Anh) nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Allah
Teâlâ, ancak pâk yerde zikredilir"
Zikir yapanın ağzının
da temiz olması uygundur; eğer ağzında değişiklik varsa, onu misvak (fırça)
ile temizler. Bedeninde veya ağzında pis sayılan bir şey varsa, onu su ile
yıkayarak giderir. Böyle bir halde zikir yapmak mekruh ise de haram değildir.
Ağzında (İçki gibi)
pislik varken Kur'an okumak mekruhtur. Haram olduğu hususunda iki görüş var;
sahîh olanı haram olmayıştır.
Bil ki, zikir,
şeriatın istisna ettiği haller dışında bütün ahvalde iyidir. Zikirlerin
bablarında geleceklere bir işaret olmak üzere biz burada bir kısmını
anlatacağız. Zikrin yapılmaması gereken yerler:
Büyük-küçük abdest
bozarken, cinsî münâsebet halinde iken, hatibin sesini duyan kimse için hutbe
okunurken, namaza durulduğu zaman ancak Kur'anla meşgul olunur; meşru olan
dualardan başkası namazlarda yapılmaz (yalnız rükû ve secdesi olmayan cenaze
namazında yapılabilir), uyku bastırmışken zikir yapmak mekruhtur. Yolda ve
hamamda mekruh olmaz. Daha doğrusunu Allah bilir...
Zikirden maksad,
kalbin huzurudur (kimin huzurunda ne yaptığını bil-mesidir). O halde zikir
yapanın maksadı bu olmalı ve bunu elde etmeye düşkün bulunması gerekir. Zikir
sözlerinin mânâ ve lafızları üzerinde düşünmeli ve mânâsını anlamalıdır.
Kur'an okumakta mânâyi anlamak gerekli olduğu gibi, zikirde de bu gereklidir;
çünkü ikisi de maksud olan ibâdet manasında müşterektirler. Bundan dolayı sahîh
olan muhtar mez-hebde, zikir yapan kimsenin "Lâ İlahe İllallah "daki
"Lâ" yi uzatması müstahab kabul edilmiştir; çünkü burada mânâyı düşünmek
vardır. (Hayır, hayır, asla... Allah'dan başka ibâdet edilecek bir ilâh yoktur,
şeklinde düşünülüp bilinmelidir.) Allah daha iyisini bilir.
Bir kimsenin gece
yahud gündüz vaktinde yahud namaz sonunda ya hud herhangi bir halde zikirden
bir vazifesi var da, onu yapmaya imkân bulamayıp kaçırmış olursa, onu ihmal
etmeksizin imkân bulduğu zaman yerine getirmelidir. Çünkü o zikre devamı âdet
edindiği zaman, onu kaçırmak için bir sebeb çıkarmaz. Fakat onu kaza etmekte gevşeklik
yaparsa vaktinde de o zikri kaçırması kolaylaşmış olur.
9- Ömer
İbni'l-Hattab (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilgine göre demiştir
ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim okumasını
âdet edindiği zikrini yahud ondan bir kısmını (geceleyin yerine getirmeyip)
uyur da sonra onu, sabah namazı ile öğle namazı arasında okursa, geceleyin onu
okumuş gibi kendisine sevab yazılır."'[18]
Zikir yaparken ânz
olan hallerde, bu haller sebebiyle kişinin zikrini kesmesi iyi olur. Sonra
engel durum ortadan kalkınca zikrine devam eder. Ânz olan hallerden bir kısmı
şunlardır:
Kendisine selâm
verildiği zaman, selâma karşılık verir ve sonra zikre döner. Yanında bir kimse
aksırıpta "Elhamdü Lillâh" dediği zaman ona cevab olarak
"Yerhamukellah" der sonra zikre döner. Cuma hutbesinin okunduğunu
işittiği zaman, zikrini kesip onu dinler. Müezzinin ezan ve ikâmetini işittiği
zaman, ona icabet eder (müezzinin kelimelerini tekrarlar), sonra zikre döner.
Kötü bir şey gördüğü zaman onu giderir yahud iyi bir işe delâlet edip onu yapar
yahud bir şey öğrenmek isteyene cevab verir, sonra zikre döner. Yine uyku
bastırdığı zaman yahud buna benzer çeşitli durumlar olduğu zaman hepsinde aynı
şekilde hareket eder.
Namazda ve namazın
dışında meşru olan zikirler, ister vacib olsunlar, ister müstahab olsunlar,
kendi nefsine duyuracak kadar bir sesle telâffuz edilmedikçe, bunlar sayılmaz
ve hesab edilmezler; ancak zikredenin kulağı sağlam olup bir arızası
bulunmamalıdır.
Allah Tealâ şöyle
buyurmuştur:
"Kulun Allah'ı
zikretmesi, diğer her şeyden daha büyüktür. "[19]
"İbâdetle beni
zikredin, ben de size sevabım vereyim."[20]
"O Yûnus
(peygamber) eğer tesbîh edenlerden olmasaydı, insanların öldükten sonra
dirileceği (kıyamet) gününe kadar balığın karnında bekliyecekti."[21]
"(Melekler) gece
gündüz (Allah'ı) tesbîh ederler, bıkmazlar. "[22]
"Allah'ı zikir
her şeyden daha büyüktür." mealindeki âyeti kerimeyi, müfessirler şu
manalarla tefsir etmişlerdir:
1- "Kulun
Allah'ı zikretmesi, diğer bütün şeylerden daha büyüktür ve daha
faziletlidir."
2- Katâde
(Radıyallahu Anh) demiştir ki, bunun mânâsı "Allah"m zikrinde daha
faziletli bir şey yoktur." demektir.
3- İmam
Ferra' ve İbni Kuteybe şu manayı vermişlerdir.
"Allah'ı zikir,
tesbîh ve tehlîldir. Bu da, kötü ve çirkin işlerden alı- . koyma bakımından en
büyük şeydir."
4- İmam
Vakıdî'nin naklettiğine göre, İbni Abbas (Radıyallahu An-hüma) şu mana ile
tefsîr etmiştir: "Allah'ın seni zikretmesi (mükâfatlandırması), senin onu
zikretmenden daha büyüktür."
Bu tefsirlerden
anlaşılıyor ki, zikrin iki yönü vardır. Birisi kulluk görevi bakımından esas
olan zikirdir. Kul için, gerçek manada Allah'ı anıp onu yüceltmesinden daha
büyük bir fazilet olamaz. Diğeri de, yapılan bu zikir karşısında Allah'ın
vereceği mükâfattır ki, bundan daha büyük bir şey olamaz. Nitekim bir kudsî
hadîste şöyle varid olmuştur:
"Kulum beni,
kendi nefsinde zikredince, ben de onu zâtımda zikrederim (onu,
mükâfatlandırırım). Beni bir topluluk içinde zikrederse, ben de onu,
kendilerinden daha hayırlı olan toplulukta (melekler topluluğunda)
anarım." (Sarih ibni Allân'dan özet).
10- Ebû
Hüreyre'den (Abdurrahman ibni Sahr'den Radıyallahu Anh) otuz kadar ifade ile
nakledildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurdu:1' İki söz vardır ki onlar dile hafiftirler, terazide ağırdırlar; Rahman
olan Allah'a sevimlidirler: (Bunlar:Sübhânelîâhi ve bihamidihî, SübhâneHâhil'azîmi)
"Allah'a hamd
ederek O'nu noksanlıklardan tenzih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim."[23]
11- Ebü
Zer'üen (Radıyallahu Anh) bize rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu:
"Allah katında en
sevimli olan sözü sana bildireyim mi? Allah'a en sevimli olan söz:
(Sübhânelîâhi ve bihamdihî) dir." ve bir rivayette, de: Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e soruldu, hangi söz daha faziletlidir? Peygamber
buyurdu: "Allah Tealâ'nın melekleri için yahud kulları için seçtiği şu
sözdür: Sübhânelîâhi ve bihamdihî (Allah'a hamd ederek onu noksanlıklardan
tenzih ederim).[24]
12- Semüre
b. Cündeb'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
şöyle buyurmuştur:
"Allah katında
sözlerin en sevimlisi dörttür: Sübhânelîâhi, Elhamdü-lillâhi, Lâ ilahe
iUallâhu, Allahu Ekber. Bunlardan hangisi ile (Zikre) baş larsan zarar
vermez."[25]
Sübhânellah: Allah
noksanlıklardan münezzehtir. Elhamdü Lillâh: Bütün hamdler (övgüler) Allah'a
mahsustur. Lâ İlahe İllallah: Allah'dan başka mâbud (ilâh) yoktur. Allahu
Ekber: Allah her şeyden yüce ve büyüktür. 13- Ebû Mâlik El-Eş'ârî'den rivayet
edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Seîlem şöyle
buyurmuştur:
"Temizlik îmânın
yansıdır; Elhamdü Lillâh (Hamd Allah'a mahsustur), sözü teraziyi doldurur;
Sübhânellah (Allah noksanlıklardan münezzehtir) ve Elhamdü Lillâh, sözleri
göklerle arz arasını doldururlar (yahud doldurur)."[26]
14- Aynı
kitabda müminlerin annesi Cüveyriyye'den (Radıyallahu An-ha) rivayet
edilmiştir:
Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem bir sabah vaktinde sabah namazı için Cüveyriyye'nin
(Radıyallahu Anha) yanından çıktı; Cüveyriyye de namazgahında oturuyordu,
(zikrediyordu. Sonra Cüveyriyye aynı namazgah üzerinde otururken (zikrederken)
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kuşluk vakti (eve) dönmüş oldu. Bunun
üzerine Peygamber efendimiz hanımına şöyle buyurdu:
"Bugün senden
aynlalı beri hep bu hal üzere mi durdun?" Cüveyriyye:
- Evet, dedi. Buna
karşılık Hazreti Peygamber:
"Ben senden sonra
üç kerre dört kelime söyledim ki, eğer senin gün boyu söylediklerinle onlar
tartılaydı, söylediklerine ağır basardı. (Üç kerre söylediğim sözler
şunlardır):
(Sübhânellâhi
vebihamdihî, adede haîgıhî ve rızâ nefsihî ve zînete arşihî ve midâde
kelimâtihî).
(Allah'ın
yaratıklarının sayısınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd ederim.
Allah'ın zâtının razı
olacağı kadar, Allah'ı noksanlıklardan tenzih ve O'na hamd ederim.
Allah'ın arşının
ağırlığınca, Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.
Allah'ın kelimelerinin
miktannca, Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ve O'na hamd ederim.)
Bir rivayette de
şöyledir:
"Sübhânellâhi
adede halgıhî, sübhânellâhi nzâ nefsihî, sübhânellâhi zînete arşihî,
Sübhânellâhi midâde kelimâtihi).
(Allah'ın
yaratıklarının sayısınca Allah'ı tenzih ederim, Zâtının rızâsın-ca Allah'ı
tenzih ederim, Arş'ımn ağırlığınca Allah'ı tenzih ederim, kelimelerinin
mıkdarınca Allah'ı tenzih ederim.[27]
15- (Hazreti
Peygamberin, müminlerin annesi Cüveyriyye'ye Radiyalia-hu Anha - öğrettiği) o
sözlerin lâfzı şudur:
"Dikkat et, o
söyleyeceğin sözleri sana öğreteyim:
"Sübhânellâhi
adede halkını, Sübhânellâhi adede halkıhî, Sübhânellâhi adede halkıhî"
(Mahlûkatının
sayıysmca Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi
rıdâ nefsihî, Sübhânellâhi ndâ nefsihîT Sübhâneîlâhi ndâ nefsihî"
(Zâtının nzâsınca
Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi
zînete Arşihî, Sübhânellâhi zînete Arşihî, Sübhânellâhi zînete Arşihî"
(Arş'm ağırlığınca
Allah'ı noksanlıklardan tehzîh ederim), üç defa...
"Sübhânellâhi
midâde kelimâtihî, Sübhânellâhi midâde kelimâtihî, Sübhânellâhî midâde
kelimâtihî"
(Kelimelerinin
mikdarınca Allah'ı noksanlıklardan tenzîh ederim), üç defa..."[28]
16- Yine Ebû
Hüreyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber Saîlallahu Aleyhi
ve Sellem şöyle buyurmuştur:
(Sübhânellahi velhamdü lillâhi velâ ilahe
illallâhu vallâhu ekber) (Allah'ı teşbih ederim, Allah'a hamd olsun, Allah'dan
başka ilâh yoktur ve Allah her şeyden büyüktür) desem, bu benim için güneşin
üzerine doğduğu her şeyden (bütün varlıklardan) daha sevimlidir."[29]
17- Ebû
Eyyûb El-Ensarî (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden nakledildiğine göre, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Şu sözleri on
kerre söyleyen kimse, İsmâîl (Aleyhisselâm) evladından dört kişiyi âzât etmiş
gibi olur (o kadar sevabı kazanır):
"La ilahe
illallahu vahdehû lâ şerîke hhülmülkü ve îehülhamdü ve hüve alâ külli şey'in
kadir”
(Allah'dan başka ilâh
yoktur, yalnız. O vardır, ortağı yoktur. Mülk O-nundur, hamd O'nundur ve O, her
şeye kadîrdir.)[30]
18- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Re-sûllüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim bir günde yüz defa:
"Lâ ilahe
illallâhu vahdehû, lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehüîhamdü ve hüve alâ külli
şey'in kadîr"
(AHah'dan başka ilâh
yoktur; yalnız O vardır. O'nun ortağı yoktur. O'nundur Mülk, O'nundur hamd. O,
her şeye kadirdir), derse, onun için âzâd edilen on köle sevabı olur, ona.yüz
iyiliğin sevabı yazılır ve ondan yüz günah silinir ve o gün akşamına girinceye
kadar şeytandan korunmasına vesile olur. Bu kimsenin söylediklerinden daha
faziletlisini hiç kimse getirmiş olmaz; ancak ondan daha fazla olarak (bu
sözleri) söyleyen müstesna..."
Yine Peygamber
(Aleyhissalâtü vesselam) buyurdu: "Kim günde yüz kerre:
"Sübhânellahi ve
bihamdihî
(Allah'a hamd ederek
O'nu noksanlıklardan tenzih ederim) derse, günahları deniz köprükleri kadar
olsa bile hepsi silinir. "[31]
19- Cabir
b.Abdullah'dan (Radıyallahu Ânhüma rivayet edildiğine göre, Cabir demiştir ki,
Resûlüllah sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim:
Zikrin en faziletlisi,
"Lâ ilahe illallah" (Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur),
sözüdür."[32]
20- Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyîe
buyurmuşur:
"Rabbını zikreden
kimse ile O'nu zikretmeyenin durumu, ölü ile diri gibidir. "[33]
Zikir yapan insan,
hayat nuru ile nurlanmış ve hayırlı işleri işlemeye güç kazanmıştır. İç alemi de
manevî duygu ve hasletlerle aydınlaşmış haldedir. Zikirden mahrum olan kişi,
haşarata yem olan ölü bir ceset gibidir. Hem duygusuzdur, hem de nursuzdur.
21- Sa'd
b.Ebi Vakkas'dan )Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bir Bedevi, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip dedi ki, Bana söyleyeceğim bir söz öğret.
(Buna cevaben Peygamber) buyurdu:
"(Şunu) söyle:
"Lâilâhe
illallâhu vahdehû , lâ şerîke lehû, Aîiahu ekberu kebıra, velhamdü lillâhi
kesîra, ve sübhânellâhi rabbi'l-âlemin. Lâ havle velâ kuvvete illâ
billâhi'l-azîzi'l-hakîm."
(Allah'dan başka ilâh yoktur; yalnız O vardır.
Allah'a çok hamd olsun, Alemlerin Rabbı olan Allah bütün noksanlıklardan
münezzehtir. İbâdet etmekte güç ve günahtan sakınmada kuvvet ancak Azîz, Hakîm
olan Allah iledir.)"
A'rabî (Bedevi) dedi
ki, bu sözler benim Rabbim içindir, benim için hangisi? (Peygamber Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) buyurdu: "(Şunu) söyle:
"Allâhümmeğfir lî
verhamnî, vehdinî, verzuknî." (Allah'ım! Beni bağışla, bana merhamet et,
bana hidâyet ver, bana rızık ver)."[34]
22- Sa'd b,
Ebî Vakkas (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:
Biz, Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında idik. şöyle buyurmuştu: "Siz,
hergün bin hasene (sevab) kazanmaktan acizmisiniz?’’ Meclisinde oturanlardan
biri sordu:
- Bin hasene (sevab)
nasıl kazanılır? Peygamber (s.a.v) buyurdu: "İnsan yüz teşbih
(Sübhanellah) yapar da ona bin hasene yazılır ya-hud ondan bin günah
düşürülür."[35]
23- Ebû
Zerr'den (Radıyallahu Ânh) rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Sîzden her
birinizin âzâlan (organları) üzerinde bir sadaka (vermek) vardır: Her tesbîh
bir sadakadır, her hamd bir sadakadır, her tehlîl (lâ ilahe illallah) bir
sadakadır, her tekbîr (Allanu Ekber) bir sadakadır, iyiliği emretmek bir
sadakadır, kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Bunların hepsine de kuşlukta
kılacağın iki rekât namaz kifayet eder."[36]
24- Ebû Musa
El-Eş'ari'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, demiştir ki,
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu:
"Cennet
hazinelerinden bir hazine edinme yolunu sana göstereyim mi?" Ben, evet
(göster) ya Resûlallah, dedim. Şöyle buyurdu:
"Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh"
(İbâdete güç yetirmek
ve günahlardan korunmak ancak Allah'ın kuvveti iledir), söyle."[37]
25- Sa'd b.
Ebi Vakkas dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, kendisi Resûlüllah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir hanımın yanına vardı ki, onun
önünde teşbih çekmekte olduğu çakıl yahut çekirdek taneleri vardı. Hazreti
Peygamber ona şöyle buyurdu:
"Dikkat et ey
hanım! Sana şu yaptığından daha kolay yahud daha faziletli olan şeyi bildireyim
mi?" dedi. Sonra buyurdu (Şöyle dersin):
"Sübhânellâhi
adede mâ haleka fissemâi, Sübhânellâhi adedemâ haleka fi'larzı, Sübhânellâhi
adede mâ beyne zâlike, Sübhânellâhi adede mâ hüve hâlikûn.
(Gökte yarattığı
şeyler sayısınca Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim, yerde yarattığı şeyler
sayısınca Allah'ı tenzih ederim, semâ ile arz arasında olanlar sayısınca
Allah'ı tenzih ederim, yaratacağı şeyler sayısınca Allah'ı tenzih ederim.
Allahu Ekber de bunun gibi, Elbamdü Lillâh da bunun gibi, Lâ ilahe illallah da
bunun gibi, Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh bunun gibi), (söylersin)."
Yani: ALLAHÜ EKBER
ADEDE MÂ HALEKA FİSSEMÂİ, ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZI, ALLAHÜ EKBER
ADEDE MÂ BEYNE ZÂLİKE, ALLAHÜ EKBER ADEDE MÂ HÜVE HÂLİKUN.
ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE
MÂ HALEKA FİSSEMÂİ, ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZİ,
ELHAMDÜ LİLLÂH ADEDE
MÂ BEYNE ZALİKE, ELHAMDÜ LİLLÂH ÂDEDE MÂ HÜVE HÂLÎKUN.
LÂ İLAHE İLLALLAH
ADEDE MÂ HALEKA FİSSEMÂİ, LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ HALEKA FİL'ARZI, LÂ İLAHE
İLLALLAH ADEDE MÂ BEYNE ZÂLÎKE, LÂ İLAHE İLLALLAH ADEDE MÂ HÜVE HÂLİKUN.
LÂ HA VLE VE LÂ
KUVVETE ADEDE MÂ HALEKA FİSSEMÂİ, ' LÂ HA VLE VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ HALEKA FİL
'ARZI, LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE ADEDE MÂ BEYNE ZÂLİKE, LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE
ADEDE MÂ HÜVE HALİKUN. şeklinde söylenerek taş ve çekirdek benzeri şeylerle
saymaya gerek kalmaz. Tirmizî demiştir ki, bu hadîs Hasen'dir.[38]
26-
Muhacirlerden sahabiye Yüseyre hanımdan rivayet edildiğine göre,
"Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara (Tekbîr, Takdîs, Tesbîh)
ve Tehlîl getirip bunları gözetmeyi (ihmal etmemeyi) ve parmak uçları ile
saymalarını (böylece zikir sayısını doldurmalarını) emretmiştir; çünkü
parmaklar ve (bütün iş organları) yapılanlardan sorumludurlar ve yapılan işleri
haber vermek için konuşturulurlar), buyurdu. "[39]
27- Abdullah
b.Ömer'den (Radıyallahu Anh) hasen bir isnadla rivayet edildiğine göre
Abdullah (Radıyallahu Anh) şöyle demiştir: "Ben, Re-sûlüllah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'in parmak bitiştirerek Tesbîh yaptığını gördüm." Bir
rivayette de: "Sağ eliyle (parmak bitiştirip teşbih yaptığını
gördüm)." şeklindedir.[40]
28- Ebû
Sa'îd El-Hudrî'den (Radiyalîahu Anh) rivayet edildiğine göre, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim ki: (Rab
olarak Allah'a, dîn olarak İslâm'a ve Resul olarak Mu-hammed'e razı oldum)
derse, ona Cennet vâcib olmuştur.[41]
29- Sahabî
Abdullah b. Büsr'den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Bir adam dedi
ki: Ya Resûlallah! İslâmm hükümleri bana çok gelmektedir; bana bir şey bildir
de, ben ona bağlanayım, tutunayim. dedi.
Bunun üzerine Hazreti
Peygamber ona şöyle buyurdu: Dilin devamlı olarak (daima) Allah Tealâ'yı
zikirden ıslak kalsın."[42]
30- Ebû Sa'îd El-Hudrî'den rivayet edilmiştir:
"ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e soruldu: Kıyamet gününde, Allah Teâlâ katında
derece bakımından en faziletli ibâdet hangisidir? Peygamber (s.a.v):
Allah'ı çok
zikredenlerdir, buyurdu. Ben dedim ki:
Ya Resûlallah! Azîz ve
Yüce olan Allah yolunda savaşan gaziden de mi (daha üstündürler)? Peygamber
(s.a.v):
Eğer gazi, kılıcı ile
kılıcı kınlıncaya ve kanla bulaşıncaya kadar kâfirlere ve müşriklere kılıcı ile
vuraydı, Allah'ı zikredenler yine ondan daha faziletli olurdu, buyurdu."[43]
[Allah yolunda cihad
üzere bulunan kimsenin kalbi de zikir ile meşgul ise, yalnız zikir halinde
bulunanlardan derece bakımından daha üstün olur. İhlâs ile ve kalb huzuru ile
yapılan zikir, Allah'a kul olmanın esasını teş- , kil ettiğinden, mal ve canı
ile cihad edip zikirden mahrum olan kimsenin ibâdetinden daha faziletli olur.
Bir de farz olan ibâdetler, nafile ibâdetlerden daha üstündür.] (İbni Allan).
31-
Ebu'derdâ'dan (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, ResûlüUah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Melikiniz
(Rabbınız) katında amellerinizin en hayırlı ve en verimlisini, derecelerinizin
en yükseğini,al tın ve gümüş harcayıp yedirmenizden size daha hayırlısını,
düşmanınızla karşılaşıp onların boyunlarını vurmanızdan size daha hayırlısını
bildireyim mi?" (Ashab):
Evet, dediler.
Peygamber (s.a.v) buyurdu:
"Allah Tealâ'yı
zikretmektir."[44]
32- İbni
Mes'ûd (Radıyaliahu Anh) Hazretlerinden yapılan rivayetde demiştir ki,
ResûlüUah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Götürüldüğüm
İSRA (ve Mi'raç) gecesinde İbrahim Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile karşılaştım.
Dedi ki: Ey Muhammedi Ümmetine selâm söyle ve onlara haber ver ki, Cennetin
toprağı hoştur, suyu tatlıdır, orası düzlüktür, ağaçları da:
Sübhânellâhi
ve'1-hamdüffllâhi ve lâ ilahe illâllahu velîâhu ekber'- dir.
(Bu teşbihler
sebebiyle Cennetin ağaçlarına ve nimetlerine kuvuşulur.)"[45]
33-Cabir'den
(Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem şöyle byurmuştur.
"Kim:
Sübhânellâhi ve
bihamdihî
(Allah'a hamd eder
olduğum halde O'nıı noksanlıklardan tenzih ederim) derse; onun için Cennette
bir hurma ağacı dikilir:’’[46]
34- Ebû Zerr
(Radıyallahu Anh) Rasülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sel-lem'e şöyle sorduğunu
rivayet ediyor:
- Ya Resûlallah!
Allah'a en sevimli olan söz hangisidir? Buyurdular:
"Melekleri için
Allah'ın seçmiş olduğu şu sözlerdir:
Sübhâne rabbî ve
bihamdihî, sübhâne rabbî ve bihamdihî. (Rabbim sana hamd ederek Seni
noksanlıklardan tenzih ederim, Rab-bim Sana hamd ederek Seni noksanlıklardan
tenzih ederim."[47]
Şimdi, kitabın asıl
maksadına geçeceğim ve zikirleri çoğunlukla (günlük hayattaki) olay sırasına
göre anlatacağım. Önce insanın uykusundan uyanması ile başlayacağım. Sonra
uyanmasını takip eden zamandan gece uykusuna varıncaya kadar olanları
sıralayacağım. Daha sonra da, gece uykudan uyanmalarla tekrar uykuya varma
anlarındakileri beyan edeceğim. Tevfik Allah' dandır.
[1] Buhari. Müslim. Tirmizi. Nesâî.
[2] Müslim. Tirmizi. Nesâî.
[3] Müslim. Tirmizî.
[4] Buharı. Müslim, Muvatta'.
[5] Tesbîh, Allah'ı noksanlıklardan yüceltmek ve beri
kılmak manasındaki "Sübhaneİlâh" sözüdür. Tehlîl, Allah'dan başka
mâbud olmadığı manasındaki "Lâ İlahe ülâllâh" sözüdür. Tahmîd,
Allah'a hamd oisun manasındaki "Elhamdü lillâh" sözüdür. Tekbîr de,
Allah herşeyden büyüktür manasına gelen "Allahu Ekber" sözüdür.
[6] Kur'ân-ı Kerim, Ahzâb: 35
[7] Müslim. Tirmizî.
[8] Ebû Davud. Nesâî. İbn-i Mâce.
[9] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 156.
[10] Kur'ân- ı Kerim, Zuhruf: 13.
[11] Kur'ân- ı Kerim, Bakara: 201.
[12] Kur'ân-ı Kerim, Meryem: 12.
[13] Kur'ân-ı Kerim, Hicr: 46.
[14] Kur'ân-ı Kerîm, Âl-İ İmrân: 190
[15] Buharı. Müslim
[16] Buhârî.
[17] Hizb, insanın kendisine lüzumlu kıldığı ve hergün
yaptığı virdlere denir. îster Kur'ân olsun, ister başkası olsun.
[18] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizî. Muvatta'.
[19] Kur'ân-ı Kerim, Ankebût: 45
[20] Kur'ân-ı Kerim, Bakara: 152.
[21] Kur'ân-ı Kerim, Saffat: 143-144
[22] Kur'ân-ı Kerim, Enbiyâ: 20.
[23] Buharı. Müslim. Tirmizi.
[24] Müslim. Tirmizî.
[25] Müslim. Ebû Dâvud. Tirmizi
[26] Müslim. Tİrmizî. Nesâî.
[27] Müslim. Ebû Dâvud. Tİrmizî. Nesâî.
[28] Tirmizî.
[29] Müslim. Tirmizî.
[30] Buhâri. Müslim. Tirmizî. Nesâî.
[31] Buhârî. Müslim. Tirmizî. Muvattâ'. Nesâî.
[32] Tirmİzî. îbn-i Mâce.
[33] Buhârî.
[34] Müslim.
[35] Müslim. Nesâî. Tirmizî.
[36] Müslim.
[37] Buhârî. Müslim
[38] Ebû Dâvud. Tirmizi.
[39] Buhârî ve Müslim, hasen bir isnadla.
[40] Buhârî. Müslim. Nesâî.
[41] Ebû Dâvud. Nesâî.
[42] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadîs hasendir.)
[43] Tirmizî.
[44] Tirmizî. îbn-i Mâce. Hâkim, et-Müstedrek.
[45] Tirmizî.
[46] Tirmizî. Hâkim, el-Müsledrek.
[47] Tirmizî. (Tirmizî demiştir ki, bu hadis basendir,
sahihtir.)