51- CENNET VE ONUN NİMETLERİ İLE CENNETLİKLERİN SIFATI BAHSİ 2

1- «Cennette Bir Ağaç Vardır, Binek Giden Kimse Gölgesinde Yüz Sene Yürür De Yine Bitiremez...» Hadisi Babı 3

2- Cennetliklere Rıdvanın Helal Kılınması ve Kendilerine Ebediyen Gadab Olunmaması Babı 3

3- Cennetliklerin Köşk Sahiblerini Gökte Yıldız Görülür Gibi Görmeleri Babı 3

4- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Ailesi ve Malı Karşılığında Görmek Dileyen Kimse Hakkında Bir Bab. 4

5- Cennetin Çarşısı ve Cennetliklerin Orada Nail Oldukları Nimetlerle Cemal Hakkında Bir Bab. 4

6- Cennette Ayın Bedir Gecesindeki Suretinde İlk Giren Zümre İle, Bunların Sıfatları ve Zevceleri Babı 5

7- Cennetin ve Cennetliklerin Sıfatları, Cennetliklerin Orada Sabah, Akşam Teşbihleri Hakkında Bir Bab. 5

8- Cennetliklerin Nimetlerinn Devamı ve Teala Hazretlerinin:  «Kendilerine;  İşte  Size  Cennet! Siz Ona Amellerinizle Mirascı Oldunuz! Diye Nida Edilecek...» Âyet-İ Kerimesi Hakkında Bir Bab. 6

9- Cennet Çadırlarının Sıfatı ve Mü'minlerin Oradaki Aileleri Hakkında Bir Bab  7

10- Dünyadaki Cennet Nehirleri Babı 7

11- «Cennete, Kalbleri Kuş Kalbi Gibi Olan Bir Takım Kavimler Girecektir...» Hadisi Babı 7

12- Cehennem Ateşinin Sıcaklığının Şiddeti, Dibinin Derinliği ve Cehennemin Azab Görenlerden Neler Alacağı Hakkında Bir Bab. 8

13- Cehenneme Zalimlerin Cennete De Zayıfların Gireceği Babı 9

14 - Dünyanın Bitmesi ve Kıyamet Gününde Haşrin Beyanı Babı 14

15- Kıyamet Gününün Sıfatı Hakkında Bir Bab. Onun Dehşetlerine Karşı Allah Yardımcımız Olsun. 16

16- Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Babı 17

17- Ölen Kimseye Cennet Veya Cehennemde Oturacağı Yerin Gösterilmesi, Kabir Azabının İsbatı ve Ondan Allah'a Sığınılması Babı 18

18- Hesabın İsbatı Babı 21

19- Ölürken Allah Teala'ya Hüsnü Zanda Bulunmayı Emir Babı 22


51- CENNET VE ONUN NİMETLERİ İLE CENNETLİKLERİN SIFATI BAHSİ

 

1- (2822) Bize Abdullah b. Mcsleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme, Sabit ile Humeyd'den, onlar da Enes b. Mâlik'denİ naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Cenjnet hoşa gitmeyen şeylerle sarılmış; cehennem de şehvetlerle sa­rılmıştır.»; buyurdular.

 

(2823) Bana Zülıeyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Verkâa' Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den nak­len bu hadîsin mislini rivayet etti.

Bu hadîsi    Buhârî    «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.

Ulemânın beyânına göre hadîs-i şerif Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in fasîh, bedi' ve cevâmiu'l-kelim sözlerindendir. Cevâmiu'l-kelim çok mânâ ifade eden az sözler manasınadır. Böyle sözler yalnız Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e mahsustur. Burada bu kabilden bir temsil yap­mıştır.

 

Hadîsin mânâsı şudur : Cennete ancak bu hoşa gitmeyen şeyleri yap­makla, cehenneme de şehvetler sebebiyle varılır. Bunlar cennetle cehen­nemi sarmış, perde arkasında bırakmıştır. Hoşa gitmeyen şeylere göğüs gererek cennetin perdesini yırtan, oraya girecek şehvetlerine kapılıp gü­nah işleyenler de cehennemin perdesini yırtarak cehenneme girecektir. Bu­radaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat, icrası nefse ağır gelen şeylerdir. İbâdetlere devam, onların güçlüklerine katlanmak, öfkeyi yenerek affet­mek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin arzuları­na sabırla karşı gelmek gibi şeyler bunda dahildir.

Şehvetlerden murad ise : «Zina, içki, gıybet gibi haram olan şeyleri yapmaktır. Yiyip içmek gibi mubah olan şehvetler bunda dahil değildir. Maamafih onlarda da ifrat dereceye varmak mekruhdur.

 

2- (2824) Bİze Saîd b. Amr EI-Eş'asî ile Züheyr b. Harb rivayet et-tiler. (Züheyr : Haddesena; Said İse : Ahberana tâbirlerini kullandılar. (De­diler ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ehû Ilürey-re'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcn naklen haber verdi. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Allah (Azze ve Celle) : Ben sâlih kullarıma hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, bu­yurdu.» Allah'ın kitabında bunun şahidi :

«Hiç bîr nefis onların yaptıklarına karşılık, kendilerine saklanan ferah­feza şeyleri bilemez.» [1] âyet-i kerîmesidir.

 

3- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbnu Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlik Ebû'z-Zinad'dan, o da Araç-dan, o da EbÛ Hüreyrc'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Saîlallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Allah (AzzeveCelle) : Ben sâlih kullarıma —size Allah in bildirdik­leri bir tarafa — zuhru ahiret olmak üzere hiç bir gözün görmediği, kula-ğın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler hazîrladtm, buyurdu.»

 

4 - (...) Bize Ehû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler (Dediler ki): Bize Ebû Muâvİye rivayet etti, H.

Bize İbnû Nümeyr de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Biz> babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hü rcyre'den naklen rivayet etti.  (Demiş ki) : ResulÜllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular :

«Allah (Azze ve Celle): Ben sâlih kullanma zahru âhİret olmak üzer — Allah'ın size bildirdikleri bir tarafa— hiç bir gözün görmediği, kulağı işitmediği ve İnsan kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyuruyor.»

Sonra : «Hİç bir nefis onlar için saklanan ferahfeza şeyleri bilmez.» âyetini okudu.

 

5- (2825) Bize Harun b. Ma'ruf ile Harun b. Saîd El-Eyli rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Sahr rivayet etti. Ona da Ebû Hazini rivayet etmiş. (Demiş ki) : Ben Seni b. Sa'd Essâidî'yi şöyle derken işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in bir meclisinde bulundum İti, orada cenneti sonuna kadar vas-feyledi. Sonra hadîsinin nihayetinde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)

«Orada hiç bîr gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbin­den geçmeyen şeyler vardır.» buyurdu. Sonra şu âyeti okudu :

«Onların yanları yataklardan uzak kalır. (Azabından) Korkarak, (se­vabına) tama* ederek Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızik-tardan da başkalarına infâk ederler. Hİç bir nefis onların yaptıklarına kar­şılık olarak kendilerine saklanan ferahfeza şeyleri bilemez.» [2]

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'BedMl-Halk» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de; Tirmizî de «Kitâbu't-Tefsir»'de tahric etmişlerdir.

Belhe: Bırak, demektir. Bâzıları, «başka» mânâsına geldiğini, bir ta­kımları da, «nasıl» demek olduğunu söylemişlerdir.

Zemahşerî diyor ki: «Allah'ın cennetliklere hazırladığı nimet­lerin hepsini değil, bir tanesini bile bilen yoktur. Bunu ne bir mukarreb melek bilir, ne de nebiyyi mürsel! Teâlâ Hazretleri bunları bütün mah­lûklarından gizlemiştir. Yalnız kendisi bilir. Bu hazırlıkların ötesinde is­tenecek bir şey yoktur.

 

1- «Cennette Bir Ağaç Vardır, Binek Giden Kimse Gölgesinde Yüz Sene Yürür De Yine Bitiremez...» Hadisi Babı

 

6- (2826) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Saîd b. EM Saîd El-Makburî'den, o da bahasından, o da Ebû Hüreyre'-den, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti ki, şöyle buyurmuşlar:

«Gerçekten cennette bîr ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez.»

 

7- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğıra (yâni; İbni Abdirrahman El-Hizami) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)e nak­len bu hadîsin mislini rivayet etti ve : «Onu bitiremez...» cümlesini xiyâde etti.

 

8- (2827) Biie tshak b. İbrahim El-HanzaH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mahzûmî haber verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb Ebû Hâzim'den, o da SeM b. Sa'd'dan, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men naklen ri­vayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Gerçekten cennette bir ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez.»

 

(2828) Ebû Hazim dedi ki: Ben bu hadîsi Nu'man b. Ebî Ayyaş Ez-Zürakîye anlattım da, şöyle dedi: Bana Ebû Saîdî Hudrî, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den rivayet etti:

«Gerçekten cennette bir ağaç vardır. İdmana çekilmiş sür'aîli bir at'a binen yüz sene yürür, onun gölgesini bitiremez.» buyurmuşlar.

Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'r-Rİkak»'-da tahric etmiştir.

Ağacın gölgesinden murad; dallarının kapladığı yerlerdir. Bu ağacın Tuba    ağacı olduğu söylenir.

Atm idmana çekilmesi evvelâ semizleyinceye kadar besleyip sonra muhtelif vasıtalarla yağını eritinceye kadar zayıflatmaktır. Bu sureti? hayvanın et ve sinirleri kuvvetlenir. Koşmaya hazırlanmış olur. Cevad: İyi cins koşu atı, demektir.

 

2- Cennetliklere Rıdvanın Helal Kılınması ve Kendilerine Ebediyen Gadab Olunmaması Babı

 

9- (2829) Bize Muhammcd b. Abdirrahman b. Selim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mübarek rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlîk b. Enes haber verdi. .

Bana Harun b. Saîd El-Eylî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlîk b. Enes, Zeyd b. Eslem'den, o da Ata' b. Yesnr'dan, o da Ebû Saîdî Hudrî'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (SallalîahU Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Şüphesiz ki, Allah cennetliklere : Ey cennetlikler! diyecek. Onlar 6a : Sana iki defa icabet ederiz ey Rabbimiz! Seni iki defa tes'îd eyleriz. Hayır senin yed-i kudretindedir, cevabını verecekler. Bunun üzerine :

  Razı oldunuz mu? diye soracak. Onlar :

  Neden razı olmayacakmişız yâ Rab! Bize mahlûkatından hiç birine vermediğini verdin, diyecekler. Teâla Hazretleri :

  Size bundan daha kıymetlisini vereyim mi? diyecek. Onlar :

  Yâ Rabbi! Bundan daha kıymetli ne olabilir, mukabelesinde bulu­nacaklar. O da :

— Size rıdvanımı helâl kılıyorum, ondan sonra sîze ebediyyon gazab etmem, buyuracaktır.»

Buhârî bu hadîsi dahî «Kitâbu'r-Rikâk»'da ve «Kitâbu't-Tev-hid»'de; Tirmizî «Kitabu'I Sıfatı'l-Cennet»'de; Nesâî -Kita-bu'n-Nuût»'da tahric etmişlerdir.

«Size rıdvanımı helak kılıyorum...» cümlesinden murad; size rızâmı indiriyorum, demektir. Çünkü Allah'ın rızası her saadet ve mutluluğun sebebidir. Bu hadîs dahî cennetliklere verilen nimetlerin daha ötesi dü-şünülemiyecek kadar çok ve muhtelif olduğuna delildir.

«İki defa icabet ederiz...» sözünden murad; ne olduğunu evvelce gör­müştük. Kısacası bu söz bizirn : «Efendim, hazırım, buyurun...» tâbirleri­mizin yerinde kullanılır.

 

3- Cennetliklerin Köşk Sahiblerini Gökte Yıldız Görülür Gibi Görmeleri Babı

 

10- (2830) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub (yâni; İbni Abdirrahman El-Kaârî) Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet etti ki, Kesûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Hiç şüphe yok ki, cennetlikler cennette köşkleri sizin semâda yıldszı gördüğünüz gîbi göreceklerdir.» buyurmuşlar.

 (2831) Râvî demiş ki, ben tunu Nu'man b. Ebî Ayyaş'a anlattım da, şunu söyledi. Ben Ebû Saîdî Hudrî'yi şöyle derken işittim: «Doğu yahut batı ufkunda sizin parlak yıldızı gördüğünüz gibi.»

 

(...) Bize du hadîsi İshak b, İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mahzûmî haber verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb, Ebû Ilâzim'den iki isnad-la birden Yakub'un hadîsi gibi rivayet etti.

 

11- (2831) Bana Abdullah b. Ca'fer h. Yahya b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'n rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.

Bana Harun b, Saîd El-Eylî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bixe Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlik b. Enes, Safvan h. Süleym'den, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) şöyle buyurmuşlar:

«Şüphesiz cennetlikler üzerindeki köşk sahiplerini sizin doğu veya batı ufkunda kavuşmakta olan parlak yıldızı gördüğünüz gibi görürler. Çünkü aralarında fark vardır.» Ashab:

— Yâ Resûlallah! Bunlar Peygamberlerin yerleridir. Başkaları onlara ulaşamaz, demişler. Resûlülîah (Saltallahü Aleyhi ve Sellcm):

«Bilâkis! Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki : Onlar Allah'a iman ve Peygamberleri tasdik eden bir takım adamlardır.»

Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu'r-Rikak» ile «Kitâhu Bedİl-Halk»'da tahric etmiştir.

«El-Kevke"bû'd-Dürriy» Büyük bir yıldızdır. Ona, inci gibi beyaz ol­duğu için dürrî denilmiştir. Bazıları parlaklığından dolayı dürrî nâmı ve­rildiğini söylemişlerdir.

Gâbir: Batmaya yaklaşan manasınadır.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) yemin ettikten sonra, ashab-ı kiramın dedikleri gibi, cennet köşklerinin sâdece peygamberlere mahsus olmadığını, bunlara Allah'ın lutf-u keremiyle imanı bütün Peygamberleri yakînen tasdik etmiş, kullarına da nasib edeceğini bildirmiştir. Gerçi cen­netliklerin hepd rnü'min ve mu'saddık iseler de köşk sahipleri hakkıyle iman ve hakkıyle tasdik sıfatında başkalarından ayrılacaklardır.

 

4- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i Ailesi ve Malı Karşılığında Görmek Dileyen Kimse Hakkında Bir Bab

 

12- (2832) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub (yâni; İbni Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Ümmetimin beni en çok sevenlerinden bazıları, benden sonra gelecek bîr takım İnsanlardır. Bunlardan her biri ailesini ve malını feda ederek beni görmüş olmayı arzu edecektir.»

Bu hadîsde :«Ümmetimin beni en çok sevenlerinden bâzıları...» denil­diğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sonra geleceklerin onu ashab-ı kiramdan daha çok sevmeleri düşünülemez. Hadîs-i şerîf «Beni en çok seven ümmetimin bazıları ashab-ı kiramdır; bazıları da on­lardan sonra gelecektir. Bunlar imkân bulsalar mâlik oldukları her şey verip beni görmek isteyeceklerdir.» manasınadır.

 

5- Cennetin Çarşısı ve Cennetliklerin Orada Nail Oldukları Nimetlerle Cemal Hakkında Bir Bab

 

13- (2833) Bize Ebû Osman Saîd b. AbdÜ-Cebbar El-Basri rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme, Sâbîl El-Bünânî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :

«Hakikaten cennette bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da, ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri kendilerine :

  Vallahi bizden ayrılalı güzellik ve cemâliniz artmış, derler. Onlar da:

  Vallahi sizin dahi bizim arkamızdan güzellik ve cemâliniz artmiş, derler.»

Bu hadîsdeki çarşıdan inurad; cennetliklerin toplandığı yerdir. Ora­ya hafta mikdarı zaman geçtikçe toplanırlar. Cennette güneş, gece ve gün­düz olmadığı için orada hakikatte hafta yoktur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şimal rüzgârını hassaten zikretmesi Arablarca yağmur getiren rüzgâr olduğu içindir. Arablar bu rüzgârı beklerlerdi. Bir hadîsde bu rüzgâra şimal rüzgârı yerine müsîre denilmiştir. Müşire, hareket ge­tiren mânâsına gelir. Cennetliklerin yüzlerine cennetin mis kokusunu ve sair nimetlerini serptiği için ona bu isim verilmiştir.

Elmebârik nâm eserde şöyle deniliyor : «Buraya cennetlikler toplanır, etraflarım melekler sararlar, onlara göz görmemiş, kulak işitmemiş ve in­san hatırına gelmemiş nimetler getirirler. Onlar bu nimetlerden istedik­lerini parasız alırlar, bu da orada duyulan lezzetlerden bir nev'idir.»

 

6- Cennette Ayın Bedir Gecesindeki Suretinde İlk Giren Zümre İle, Bunların Sıfatları ve Zevceleri Babı

 

14-  (2834)  Bana Amru'n-Nâkid ile Ya'kub b. İbrahim Ed-Devrakî hep birden İbnû Uleyye'den rivayet ettiler. Lâfız Ya'kub'undur.  (Dediler ki) : Bize İsmail b. Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyub, Muham-med'dcn naklen haller verdi. (Şöyle demiş) : Ashab ya iftihar ettiler ya­hut müzâkere (de) : Cennette erkekler mi daha çok yoksa kadınlar mı (meselesini konuştular)Bunun üzerine Ebû Hüreyre: Ebû'l-Kaâsım (Sallallahü AIeyhi ve Sellem) :

«Gerçekten cennete ilk girecek zümre Bedir gecesindek'ı ay suretinde, ondan sonra girecek olanlar gökyüzündeki parlak yıldızların ziyası sure­tinde olacak. Mer bîrine iki zevce verilecek ki, bacaklarının ilikleri etin ar­kasından görünecek. Cennette bekâr olmayacak.» buyurmadi mı? dedi.

 

(...) Bize tbnû Ebî Ömer rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Siilyân, Ey-yûb'dan, o da İbnû Sîrîn'den naklen rivayet ettir (Şöyle demiş) : Erkek­lerle kaduılar cennette hangileri daha fazla olacakları hususunda münâ­kaşa ettiler de Ebû Hüreyre'ye sordular. O da şunu söyledi: Ebû'I-Kaâsim buyurdular ki...

Râvi İbnû Uleyye'nin hadîsi gibi rivayet etmiştir.

 

15- (...) Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dû'1-Vâhid (yâni; İbnû Ziyad) Umara b. Ka'kâ'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Zür'a rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işittim : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Cennete ilk girecekler...» buyurdu. H.

Bİze Kuteybe b. Saîd ile Züheyr b. Harb da rivayet ettiler. Lâfız Kuteyfce'nindir. (Dediler ki) : Bize Cerîr, Umâra'dan, o da Ebû Zûr'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet elti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) ;

«Şüphesiz cennete ilk girecek zümre Bedir gecesindeki ay sureîincîe, onlardan sonra girecekler gökyüzünde en parlak yıldızın ziyası sureîinde olacaklar. Büyük, küçük abdest bozmayacaklar, burun atmayacaklar ve tükürmeyeceklerdİr. Tarakları altsn, terlen misk, buhurdanlıkları ad ağacı, zevceleri büyük gözlü hurilerdir. Ahlâkları, babaları Âdem suretinde altm:ş arşm semâya yükselmiş bir adamın ahlâkı olacaktır.»   buyurdular.

 

16- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye, A'meşMen, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ümmetimden cennete İlk girecek zümre, Bedir gecesindeki ay sure­tinde, sonra onların ardından girecekler, gökteki en ziyadar yıldız suretin­de olacak, bundan sonra onlar menzil sahibi olacaklardır. Büyük ve kü^ük abdest yapmayacaklar, burun atmayacaklar ve tükürmeyeceklerdİr. Onla­rın tarakları altın, buhurdanlıkları öd ağacı, terleri misk, ahlâkları babaları Âdem boyunda altmış arşın uzun bir adamın ahlâkı olacaktır.» buyurdular.

Ibnû Ebî Şeybe : «Bir adamın ahlâkı üzere...» dedi. Ebû Kûreyb ise: «Bir adamın hilkati üzere...» dedi. İbnû Ebî Şeybe: «Babalarının sure­tinde...» dedi.

Bu hadîsi    Buharı    «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. Zümre, cemaat demektir.

Kaadî Iyâz diyor ki : «Bu hadîsin zahirine bakılırsa, cennette kadınlar erkeklerden daha çok olacaktır. Başka bir hadîsde ise cehennemde kadınların daha çok olacağı bildirilmiştir. Bunların mecmuundan çı­karılan mânâ Hz. Âdem zürriyetinin kadınlarının erkeklerden fazla olmasıdır. Bunlar sâdece Beni Adem kadınlarıdır. Yoksa cennette bir erkeğe birçok huriler verileceği hususunda hadîsler vârid olmuştur.» Cennete ilk giren kafilenin ayın ondördüne benzetilmesi yuvarlaklığı İtibariyle değil, nuru itibariyledir. El Mirkat nâm eserde : «Her halde gLi­nes suretinde cennete girmek Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e mahsusdur.» deniliyor. Cennetliklerin büyük ve küçük abdest bozmama­ları, burun atmamaları, tükürmemden buna ihtiyaçları olmadığındandır. Çünkü onların içlerinde, ağızlarında ve burunlarında fasit maddeler bu­lunmayacaktır. Cennet temizdir. Temizler yeridir. Orada kir, pas, ne^âsel bulunmayacaktır.

 

7- Cennetin ve Cennetliklerin Sıfatları, Cennetliklerin Orada Sabah, Akşam Teşbihleri Hakkında Bir Bab

 

17- (...) Bize Muhammcd b. Rî\İ¥ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. MünebUh'-den rivayet etti. Hemmâm : Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallaitâhii Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettikleri şunlardır, diyerek bir takım hadîs­ler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Cennete girecek ilk zümrenin suretleri Bedir gecesindeki ay gibi ola­caktır. Orada tükürmeyecekler, burun atmayacaklar ve büyük abdest boz­mayacaklardır. Kapları ve tarakları altnla gümüşten, buhurdanlıkları öd ağacından olacaktır. Terleri miskdir. Her birine iki zevce verilecektir ki, gözellikten baldırlarının iliği etin arkasından görülecektir. Aralarında anla-şamamazlik ve küsüşme olmayacaktır. Kalbleri bir kalb olacak, sabah-akşam Allah'a tesbihde bulunacaklardır.»   buyurdular.

 

18- (2835) Bize Osman b. EM Şeybe ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır. (Osman : Haddesena; İshak ise : Ahberana tâ­birlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Cerir, A'mes'den, o da EbÛ Süf-yan'dan, o da Câbir'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ben Peygam­ber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Şüphesiz ki, cennetlikler orada yiyip-içerler, fakat tükürmezler; büyük-küçük abdest bozmazlar ve burun atmazlar.» buyururken işittim. Ashab :

— O halde yenilen şey ne olacak? diye sordular.

«Geğirmek ve misk sızıntısı gibi ter! Kendilerine nefes ilham olunur gibi teşbih ve tahmid ilham olunur.»  buyurdu.

 

(...) Bize Ebu Bekr b. Ebî Şeybe ile EbÛ Kûreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye, A'meş'den bu isnadla : «Misk sızıntısı gibi...» cümlesine kadar rivayet etti.

 

19- (...) Bana Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Haccâc b. Şâir de ikisi birden Ebû Âsım'dan rivayet ettiler. Hasan dedi ki: Bize Ebû Âsim, îbnû tİüreyc'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işitmiş. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) ı

«Cennetlikler orada yeyip-içerler ama büyük abdest bozmazlar; burun atmazlar, küçük abdest de bozmazlar. Lâkin o yedikleri misk sızıntısı gibi Üîr geğirti olur. Kendilerine nefes almak İlham edildiği gibi, teşbih ve hamd ilham olunur.»   buyurdular.

Müslim der ki : Haccac'ın hadîsinde «zâke» yerine «zâlike» c.enilmiştir.

 

20- (...) Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Güreye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den, o da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve  naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu kadar var ki, o :

«Kendilerine nefes almak ilham edildiği gibi, teşbih ve tekbirde ilham edilir.»   demiştir.

Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir.

Ehl-i Sünnet vel-cemaatın mezhebine göre, cennetlikler cennetin ha­tır ve hayâle gelmeyen nimetlerinden yiyip içerler. Muhtelif nimetlerden tıev'ilerine göre daimî surette lezzet alırlar. Onların bu hâli dünya nimet­leri şeklinde tecelli ederse de, nimetler arasındaki lezzet ve nefaset farkı pek büyük olduğundan, dünya nimetleri onlara sadece ismen uymuş olur­lar. Cennetlikler abdest bozmamak, burun atmamak gibi husûsatta da dünyadaki hallerinden ayrılırlar. Gerek bu hadîsler, gerekse Kur’an-ı Kerîm'in âyetleri cennet nimetlerinin ebedî olup, bitip tüken­meyeceğine delildirler.

Bu rivâyetlerdeki ikişer zevceden murad; dünya kadınlarıdır. Hadîs-deki: «Sabah, akşam tesbîhde bulunmak...» tâbirinden murad; o mikdar demektir. Zira az yukarda işaret ettiğimiz gibi, cennette güneş doğması, güneş batması gibi şeyler yoktur.

Hadîsin «yülhemûne» cümlesi «tülhemûne» şeklinde de rivayet olun­muştur. Bu takdirde mânâ şöyle olur. Onlara teşbih ve tahmid, size nefes almak ilham edildiği gibi ilham olunur.

Cü â': Geğirmek demektir. Geğirmek, insan doyduğu vakit solukla beraber içinden çıkan sesdir. Yalnız Cennetteki geğirmek dünyadaki' gibi nahoş olmayacaktır. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cennet teklif yeri olmadığı halde, neden cennetliklere teşbih ve tahmidde bulunmaları ilham olunacaktır?

Cevab : Buradaki teşbih, nimet ve lezzet teşbihidir. Cennetlikler bu­nu mükellef oldukları için değil, Allah Teâlâ'yı görmekle duyacakları lez­zet ve mehabbetden dolayı yapacaklardır.

 

8- Cennetliklerin Nimetlerinn Devamı ve Teala Hazretlerinin:  «Kendilerine;  İşte  Size  Cennet! Siz Ona Amellerinizle Mirascı Oldunuz! Diye Nida Edilecek...» Âyet-İ Kerimesi Hakkında Bir Bab

 

21- (2836) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ab-durrahman b. Mehdi rivayet elti, (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Ebû Kâfi'den, o da.Ebû Hüreyre'dcn, o da Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem)den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:

«Cennete giren nimet görür, fakirlik görmez; elbisesi eskimez, gençliği de tükenmez.»

 

22- (2837) Bize îshak b. İbrahim ile Ahd b. Humeyd rivayet etti­ler. Lâfız İshak'ındır. (Dediler ki) ; Bize Abdürrezzâk hater verdi. (Dedi ki) : Sevrî şunu söyledi: Bana da Ebû îshak rivayet etti ki, kendisine Egar, Ebû Saîd-i Iîudrî ile Ebû Ilüreyre'den, onlar da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem)fden naklen rivayet etmişler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) şöyle buyurmuşlar :

«Bir dellal : Gerçekten sizin için sağlamlık vardır. Artık ebediyen hasta olmayacaksınız. Sizin için hayat vardır. Artık ebediyen Ölmeyeceksiniz. Si­zin için gençlik vardsr. Artık ebediyen ihtiyarlamıyacaksınız. Sizin için ni-metpezîr olmak vardır. Artık ebediyen fakirlemeyeceksiniz diye nida ede­cektir.»

Allah   (Azze ve Celle) 'nin :

«Kendilerine, İşte size cennet! Sİz ona amellerinizle mirasçı oldunuz.» [3] âyet-i kerîmesinin mânâsı budur.

Bü's, be's, be'sa; fakirlik şiddeti hâl mânâsına gelen kelimelerdir.

Bu hadîsler dahî cennete girecek bahtiyarların hallerini anlatmakta­dır. Cennete girenler daimî nimetler içinde safa sürecek, hastalık görme­yecek, ihtiyarlamayacak, gençliklerinin baharında ebedî bir hayat süre­ceklerdir.

 

9- Cennet Çadırlarının Sıfatı ve Mü'minlerin Oradaki Aileleri Hakkında Bir Bab

 

23- (2838) Bİze Saîd b. Mansur, Ebû Kudâme'den, (bu zat Haris b. Ubeyd'dir.) O da Ebu'İmran El-Cevnî'den, o da Ebû Bekr b. Abdillah b. Kays'dan, o da babasından, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :

«Muhakkak mü'min İçin cennette içi kof bir tek inciden altmış mil uzun­luğunda bir çadır vardır. Mü'min için orada aileler vardır. Mü'min onları dolaşır. Fakat onlar birbirlerini görmezler.»

 

24- (...) Bana Ebû Gassan El-Mismaî de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Abdis'samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Imran El-Cevnî, Ebû Bekr b. Abdillah b. Kays'dan, o da babasından naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Cennette içİ kof inciden (ma'mu!) bir çadır vardır. Genişliği altmış mİl-dir. Onun her köşesinde bîr aile vardır. Bunlar başkalarını görmezler. Mü'-min onları dolaşır.» buyurmuşlar.

 

25- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Heromam, Ebû Imran El-Cevnî'den, o da Ebû Bekr b. Ebî Musa h. Kays'dan, o da babasından, o da Peygamber (SnUaîîahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar:

«Çadır bir incidir. Uzunluğu semâya doğru altmış mildir. Onun her köşesinde mü'minler için bir aile vardır. Onları başkaları görmezler.»

Bu hadîsi Buhârî «Bed'ü-Î-Halk» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Tefsir» bahsinde tahric etmişlerdir.

Hayme, çadır demektir. Bazılarına göre ağaçtan yapılan dört köşeli evdir.

Hadîsin bir rivayetinde çadırın genişliği altmış mü, diğer rivayetin­de yüksekliği altmış mil denilmiştir. Fakat rivayetler arasında çelişme yoktur. Çünkü genişliği ile yüksekliği müsavidir.

Çadırın bir kösesinde oturanların öteki köşedekileri görememesi me­safenin uzaklığındandır.

Hz. Ebû Derdâ 'dan rivayet edilen bir hadîsde:

«Çadır bîr tek incidendir. Onun yetmiş kapısı vardır.» buyurulmuştur. Kurtubî : «Bu hadîsden anlaşılıyor ki, cennetteki hurilerle insan­lara şâmil kadın nev'ileri benî âdem'in erkek nevilerinden daha çoktur.» demiştir.

 

10- Dünyadaki Cennet Nehirleri Babı

 

26- (2839) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme İle Abdullah b. Nûmeyr ve Alî b. Müshir, Ubeydullah b. Ömer'­den rivayet ettiler. H.

Bize Muhammed b. Abdillah b. Nûmeyr de rivayet etti, (Dedi ki) : Bİze Muhammed h. Bİşr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Hu-"beyb b. Abdirrahman'dan, o da Hafs b. Asım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Seltem):

«Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil'den her biri cennet nehİrlerindândir.» buyurdular.

Seyhan ile Ceyhan orta Anadolu'dan çıkarak Akdeniz'e dökülen iki nehirdir. Bazıları bunları Seyhun ve Ceyhun neh­riyle karıştırarak bir saymıştır. Ceyhun nehri Horasan 'dadır. Seyhun orta Asya 'nın büyük nehirlerinden biridir. Fırat da­hî Orta Anadolu 'dan kaynayan bir nehirdir. Basra körfezine dökü­lür. Ni1 , Mısır 'dadır. Bu nehirlerin cennetten çıkması iki suretle te'vil edilmiştir. Birinci te'viîe göre iman, nehirlerin bulunduğu yerleri yahut bunların sularıyle beslenen cisimleri kaplamış olduğundan, bu su­larla beslenen insanlar cennete girecektir, manasınadır. İkinci mânâya gö­re te'vile hacet yoktur, bu sular doğrudan doğruya cennetten çıkarlar. Ehl-i Sünnet'e göre Cennet hâlen mevcuttur. Isra bahsinde Pırat'la Ni1'in cennetten çıktıklarını bildiren hadîsi görmüştük. Bu­harı 'nin rivayetine göre bunlar Sidretü'l-Müntehâ denilen ağacın dibin­den kaynarlar.

 

11- «Cennete, Kalbleri Kuş Kalbi Gibi Olan Bir Takım Kavimler Girecektir...» Hadisi Babı

 

27- (2840) Bize Haccac b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'n-Nadr Hâşim b. Kaâsım EI-Leysî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim (yâni; İbni Sa'd) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tabam, Ehû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellcm?den nak­len rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Cennete kalbleri kuş kalbi gîbi olan bir takım kavimler girecektir.» Buradaki insan kalblerinin ne cihetle kuş kalbine benzetildiğinde ih­tilâf edilmiştir. Bazılarına göre incelik, zayıflık ve zarafet hususunda kuş kalbine benzetilmişlerdir. Nitekim bir hadîsde Yemenlilerin ince kalbli yâni; nâzik insanlar olduğundan bahsedilmiştir. Bâzıları bu teşbihin kor­ku ve ürkeklik itibariyle yapıldığını söylemişlerdir. Zira kuş, hayvanların en ürkeğidir. Bu takdirde hadîsten murad; kalblerini Allah korkusu kap­layan ve kuş gibi ürkek olan bir takım mü'minlerin cennete girmesidir. Hadîs-i şerif den Allah'a tevekkül edenler kastedildiğini söyleyenler de. vardır.

 

28- (2841) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Abdürrdzzak rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b. Müneb-bih'den naklen haber verdi. Hemmam : Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah

(Süllallahü Aleyhi ve Selle m) den rivayet ettikleri şunlardır... diyerek bir ta­kım hadîsler nakletmiştir. Onlardan biri de şudur : Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem):

«Allah (Azze ve Celle) Âdem'i kendi suretinde yarattı. Onun uzunluğu altmış arşındır. Âdem'i yaratınca (ona) : Git de şu cemaata selâm ver, bu­yurdu. Bunlar meleklerden bir cemaat olup, oturuyorlardı. Sana ne cevap vereceklerini dinle, çünkü bu senin ve zürriyetin için selâm olacaktır, dedi. Âdem de giderek : Selâm size, dedi. Melekler : Selâm sana, Allah'ın rah­meti de sana, dediler. Ve ona Allah'ın rahmeti sözünü ziyade ettiler, imdi cennete her giren kimse Âdem'in suretinde ve uzunluğu altmış arşın ola­caktır. Ama Âdem'den sonra halk tâ şimdiye kadar eksilmekte devam et­miştir.»   buyurdular.

Bu hadîsi Buharı  «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'I-lstîzan>da tahric etmiştir.

Hadîsin şerhini evvelce görmüştük. Bu rivayet hadîsdeki zamirin Hz. Âdem'e ait olduğu hususunda zahirdir. Hadîsden murad: Allah Teâlâ, Âlem (Aleyh>sse!âm)'i yaşayıp vefat ettiği sureti üzerine yaratmıştır. O zürriyeti gibi şekil değiştirmemiştir. Yeryüzündeki sureti ne ise cennet­teki sureti de odur, demektir.

Hadîsdeki arşından murad; bizim arşımmızdır. Hz. Âdem'in uzun­luğu altmış arşın olduğu gibi, genişliğinin de yedi arşın olduğu rivayet olunmuştur.

Kurtubî diyor ki : «Allah Teâlâ cennetlikleri asılları olan Âdem (Aleyhisselâm) 'in hilkatine iade edecek, cennette onun sıfatında ve onun uzunluğunda olacaklardır.» Yâni; cennete giren bahtiyarlar boy pos gü­zelliği itibariyle Hz. Âdem kılığında olacaklar dünyadaki sakatlık ve kusurlarından eser kalmayacaktır.

Hadîs-i şerîf oturan bir kimsenin yanma varanın «Esselâmü-aleyküm» diye selâm vermesinin efdal olduğuna delildir. Maamafih «Se-lamünaleyküm» demek de kâfidir. Selâmı alırken, verenin sözüne ziyâde etmek müstehabdır.

Bu hadîs selâm alırken de Esselâmu aleyküm demenin caiz olduğuna işaret etmektedir. Ve aleykümüsselam demek efdal ise de şart değildir.

Anlaşılıyor ki: Âdem (Aleyhisselâm)'m zürriyeti asırlar boyunca kısala kısala bugünkü hâle gelmişlerdir.

 

12- Cehennem Ateşinin Sıcaklığının Şiddeti, Dibinin Derinliği ve Cehennemin Azab Görenlerden Neler Alacağı Hakkında Bir Bab

 

29- (2842) Bize Ömer b. Hafs b. Giyâs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Aîâ1 b. Hâli d El-Kâhilî'den, o da Şakık'dan, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : ResûlvıNalı(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Cehennem getirilecek. O gün onun yetmiş bin yedeği olacak. Her ye­dekle beraber onu çeken yetmiş bin melek bulunacaktır.» buyurdular.

Bu hadîs hakkında Darekutnî, İmam Müslim'e itiraz etmiş : «Bunu merfu' rivayet etmek vehmdir. Sevrî ile Mervân ve başkaları onu Ala' b. Hâlid'e mevkuf olarak rivayet etmiş­lerdir.» demişse de, Nevevî buna cevab vermiş : «Hafs mu'temed bir hafız ve imamdır. Onun merfu' olarak yaptığı ziyade makbuldür. Ni­tekim ekseri ulemâ ile muhakkikin onu bu şekilde rivayet etmişlerdir.» demiştir.

Cehennemin yetmiş bin yedeği olmasını İmam Mâzirî zahiri üzere kabul etmiş : «Bu sözü hakikata hamletmeye hiçbir mâni yoktur.» demiştir.

 

30- (2843) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-ğîra (yâni; İbni Abdirrahman El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Âdemoğlunun yaktığı şu ateşiniz, cehennem sıcağının yetmiş cüzün­den bir cüzdür.» buyurmuş. Ashab:

— Vallahi gerçekten bu yetecekmiş yâ Resûlallah! demişler.

Resülüllah  (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Hakikaten cehennem ateşi her bîri dünya ateşi kadar olmak üzere ondan altmış dokuz cüz. daha fazla yaratılmıştır.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrez-zâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Setlem)den nak­len Ebû'z-Zinad'ın hadîsi gibi rivayet etti. Yalnız o «küllühû» yerine «kül-Iühiine» demiştir.

 

31- (2844) Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halef b. Halife rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Keysan, Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) : Resülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy\e birlikte idik. Ansızın düşen bir şey sesi işitti. Bunun üzerine Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)

«Bu nedir bilir misiniz?»  dedi. Biz;

— Allah ve Resulü bilir, cevâbını verdik.

«Bu bîr taştır. Yetmiş sene önce cehenneme atılmış, henüz şimdi düşü­yor. Nihayet dibine erdi.» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Abbâd ile İbnû Ebî Ömer de rivâyet ettiler.  (Dediler ki) : Bize Mcrvan, Yezîd b. Keysaıı'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyrc'den naklen bu isııadla rivayet etti : «Bu cehennemin dibine düştü de, siz onun sesini işittiniz.»  dedi.

 

32- (2845) Bize Elû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân b. Abdirrah-man rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde şunu söyledi. Ben Ebû Nadra'yı Samura'dan rivayet ederken dinledim. O da Nebiyyullah (Sallal'.ahii Aleyhi ve Seilemyi şöyle buyururken işitmiş :

«Şüphesiz kİ, cehennemliklerden bazılarım aîeş topuklarına kadar, ba­zılarını oturağına kadar, bazılarını da boğazına kadar alacaktır.»

 

33- (...) Bana Amr b. Zürâra rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Vehhab (yâni; İbni Ata') Saîd'den, o da Katâde'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ben Ebû Nadra'yı» Semura b, Cûndeb'den rivayet ederken dinledim ki: Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den şöyle buyurmuşlar:

«Onlardan bazılarını ateş topuklarına kadar, bazıların: dizlerine ka­dar,, bazılarını oturağına kadar, bazılarını da köprücük kemiğine kadar alacakdır.»

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beş-şar rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Kavli rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Saîd bu isnadla rivayet etti. Ama «huczctihî» yerine «hakveyhî» kelime­sini koydu.

Bu hadîsin Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî «Bed'ü'I-Halk» bahsinde tahric etmiştir.

Bu mânâda İbnü Mace, Hz. Enes'den, İbnü Uyeyne , Hz. İbnû Abbas 'dan hadîsler rivayet etmişlerdir.

İbnü Abbâs Hazretlerine dünya ateşinin neden yaratıldığı so­rulmuş; cehennem ateşinden yaratıldığını, yalnız yetmiş defa su ile sön­dürüldüğünü söylemiş. «Böyle olmasaydı ona yaklaşılmazdı. Çünkü o ce­hennem ateşindendir.» demiştir.

Ulemâ cehennem ateşinin her bir cüz'ünün bütün dünyanın odunu yakılsa, onun ateşinden daha şiddetli olacağını beyan etmişlerdir.

Meymûn b. Mihran demiş ki: «Allah cehennemi halket-tiği vakit bir soluk almasını emir buyurdu. O da aldı. Bundan göklerde yüzüstü kapanmadık hiç bir melek kalmadı. Teâlâ onlara :

"Başlarınızı kaldırın. Bilmez misiniz ki; Ben sizi taat için yarattım, bunu da günahkârlar için yarattım, buyurdu. Melekler : Ey Rabbimiz, buna gire­cekleri görmedikçe biz ondan emin olamayız, dediler." İşte Teâlâ Hazret­lerinin (Onlar Rablerinden korkularına çekinirler...) âyet-i kerîmesinin mâ­nâsı budur."»

Terkuve ve hakv aynı mânâya gelirler ve ikisi de gömleğin boğaza iliklendiği yer, demektir.

Huccetü'l-İslâm Gazâ1î şöyle diyor : «Dünya ateşi cehennem ateşine uymaz. Lâkin dünyada en şiddetli azab bu ateşin azabı olduğu için cehennem ateşi onunla tarif olunmuştur. Heyhat! Cehennemlikler bu ateşi bulsalar, içinde bulundukları ateşten kaçarak kendilerini ona atarlardı.»

 

13- Cehenneme Zalimlerin Cennete De Zayıfların Gireceği Babı

 

34- (2846) Bize tbnü Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûliillah (Sallallahiı Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdular;

«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler de, biri :

  Bana zâlimlerle kibirliler girecek, dedi. Öteki de :

  Bana zayıflarla yoksullar girecek, dedi. Bunun özerine Allah  (Azze ve Celle)  berikine:

__ Sen benim azabımsın. Seninle dilediğimi azab ederim ve galiba

«seninle dilediğime isabet ederim) buyurdu. Ötekine de :

  Sen benim rahmetimsin, seninle dilediğime  rahmet ederim. Sizîn har biriniz için dolusu doluya (kullar) var, buyurdu.»

 

35- (..,) Bana Muhammed b. Râfİ'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebabe rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Verkââ Ebu'z-Zinad'dan, o da A'rac'­dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :

«Cehennemle cennet münakaşa ettiler. Cehennem :

  Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de :

  Aceb bana neden İnsanların zayıflanyle sakatları ve âcizlerinden başkası girmiyor, dedi. Bunun üzerine Allah cennete :

  Sen benim  rahmetimsin.  Seninle ben" kullarımdan  dilediğime  rah­met eylerim, buyurdu. Cehennem de :

  Sen  benim  azabımsın.     Seninle  ben  kullarımdan  dilediğimi  azab ederim. Sîzden her biriniz için dolusu doluya kul var, bıryurdu. Fakat ce­hennem dolmaz. Allah da ayağını onun üzerine koyar (bu sefer) yeter, ye­teri der. Orada artık dolar ve içindekiler birbirine girer.»

 

(...) Bize Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Süfyan (yâni; Muhammed b. Humeyd) Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, o da İbnû Sîrîn'den, o da Ebû Hüreyreden naklen rivayet etti ki: Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Cennetle cehennem münakaşa etti...» buyurmuşlar.

Râvî hadîsi Ebû'z-Zinad'm hadîsi mânâsında hikâye etmiştir.

 

36- (...) Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmam; Ebû Hüreyre'nin, Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)den bize rivayet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki;

«Cennetle cehennem münâkaşa ettiler. Cehennem :

  Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum, dedi. Cennet de :

  Aceb bana neden insanların zayiflarıyle sakatlarından ve gafille­rinden başkası girmiyor, dedi. Allah cennete :

  Sen ancak benim rahmetimsin; ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim, cehenneme de :

  Sen ancak ve ancak benim azabimsınj seninle ben kullarımdan dilediğimi azab eylerim. Sizden her bîrinize dolusu doluya (kullar) var, bu­yurdu. Fakat cehennem Allah Tebâreke ve Teâlâ ayağını koymadıkça dol-maz. (O zaman) Yeter, yeter, yeter! der ve artık dolar. Cüzleri birbirine girer. Ama Allah mahlûkatından hiç bir kimseye zulmetmez. CenneîG ge­lince : Şüphesiz Allah onun İçin de halk yaratır.»

 

(2847) Bize Osman b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir, A'meş'den, o da Ebû Sâüh'den, o da Ebû Saîd-i Huclrî'den naklen ri­vayet etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seiîem):

«Cennetle cehennem münâkaşa ettüer...»   buyurdu.

Râvî: «Her ikinize de dolusu doluya vereceğim...» cümlesine kadar hû Hüreyre hadîsi gibi nakletmiş, ondan sonraki ziyâdeyi anmamıştır.

 

37- (2848) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban, Katâdc'dcn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki : NebiyyuMah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurmuşlar :

«Cehennem : Daha var mı? demekte devam edecek. Nİhâyet Rabbu'l-Izze Tebâreke ve Teâlâ ayağını onun üzerine koyacak. O da : izzetin hakkı için yeter, yeter! diyecek ve cüzleri birbirine kavuşacaktır.»

 

(...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssa-med b. Abdil-Vâris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebân b. Yezid El-Attâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcxı naklen Seyhan'ın hadîsi mânâsında rivayet etti.

 

38- (...) Bİzc Muhammed b. Abdilluh Er-Ruzzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vehbab b. Atâ', Allah   (Azze ve Celle) 'nin :

«O gün cehenneme : Doldun mu? diyeceğiz. O da daha var mı? diyecektir.» [4] âyet-i kerîmesi hakkında rivayet etti de, dedi ki : Bize Sa-îd'den, o da Katâde'deıı, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem j'den naklen haber verdi kî, şöyle buyurmuşlar:

«Cehennem'e atılmak da, o da daha var mı? diye sormakla devam edecek. Nihayet Rabbu'l-lzze onun üzerine ayağını koyacak ve cüzleri birbirine kavuşacak. Cehennem, İzzetin ve keremin hakkı için yeter yeter diyecek. Cennette de fazlalık devam edecek. Hatta Allah onun için yeni halk yaratacak ve onları cennetin fazlasına iskân edecektir.»

 

39- (...) Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad (yâni; İbnû Seleme) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sâİ.it haber verdi. (Dedi ki) : Enes'i, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'dçn naklen şöyle derken işittim:

«Cennetten Allah'ın dilediği kadarı kalacak, sonra Allah Teâlâ dile­diklerinden onun İçin yeni halk yaratacaktır.»   buyurdu.

Bu rivayetleri Buhârî «Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'l-Eyman ve Nüzûr»'da; Enes rivayetini Tirmizî «Kitâbu't-Teisir»'de; Nesâî    «Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.

Cennetle Cehennemin münâkaşa ve muhasemesi hakkında Nevevi şunları söylemiştir : «Bu hadîs zahir mânâsı üzeredir. Allah Teâlâ cennetle cehenneme temyiz halketmiş, bu sayede idrak sahibi olmuşlar ve birbir­leriyle muhasamede bulunmuşlardır. Ama bundan onların daimî surette akü ve temyiz sahibi olmaları lâzım gelmez.» Maamafih bu münakaşanın lisânı hal ile yapılmış olması da muhtemeldir.

Bu hadisin otuz altı nolu rivâyetindeki «gırratuhum» tâbiri «garesü-hum» ve «acezejtühüm» şekillerinde de rivayet olunmuştur.

Garez ; Açlık, demektir, Accde de : Âcizin cemidir. Fakat en meşhur rivayeti «gırra»fdır. Bundan murad; gafil takımı yâni; sünneti iyi anla­mayan avâmdıiu Bunlar saf oldukları için aralarına fitne ve bid'at gir­mez. İmanları sabit, inançları sağlamdır. Mü'minlerin ekserisi bunlardan­dır. Cennetliklerin ekserisi de bunlardan olacaktır. Arif ve Salih ulemâ­nın adedi azdır  Onların dereceleri yüksek olacaktır.

Kat yahut katı bana yeter mânâsına ism-i fiildir.

Bu hadîsler sıfat hadîslerinin meşhurlarındandır. Evvelce de îzah et­tiğimiz vecihle ulemâ bu hususta mûfevvi'da ve müevvile olmak üzere iki mezhebe ayrılmışlardır. Müfevvida tefvîzciler yâni; bu gibi hadîslerin mânâlarını Allah'a havale eyleyenlerdir. Selefin cumhuru bu mezhebde idi. Onlar kelimenin hak olduğuna iman eder, mânâsını Allah'a bırakır­lardı. Çünkü kelimenin zahirî mânâsı Allah Teâlâ hakkında müstehıl yâni; imkânsızdır. Müevvile te'vilcilerdir. Cumhuru Mütekelliminin mezhebi budur. Bunlar Allah Teâlâ hakkında vârid olan el ve ayak gibi aza isim­leri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu hadîslerde geçen ayak tâbi­rinden mütekaddim mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Arabcada bu mânâ geçerlidir. Hadîsden murad; Allah cehennemin üzerine cehennem­liklerden bazılarını koyar, demektir. Bir takımları buradaki ayaktan bazı kulalrın ayağı kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre mânâ : Allah cehennemin üzerine bazı kullarının ayağım koyar, demek olur. Kademin bir mahlûk ismi olduğunu söyleyenler olduğu gibi, yer ismi olduğunu söy­leyenler de vardır. Hatta bazıları kadem kelimesini kudumdan alarak ona takdim mânâsını vermişlerdir. Bu takdirde hadîsin mânâsı: Allah cehen­nemin üzerine |kulun azab için takdim ettiği şeyleri koyar, demek olur.

Ayak koymaktan murad; yeter artık mânâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur.

Kaadî llyâz diyor ki: «Bu te'villerin en güzeli kadem kelime­sinden cehennemi haketmiş bir kavm murad edilmiş olmasıdır. Kelimeyi zahirî mânâsın^ almamak mutlaka lâzımdır. Çünkü Allah Teâlâ hakkın­da aza imkânsızdır, bu husasta kati delil vardır.

Allah Teâlâ'nm cennet için yeniden kullar yaratması Eh1-i Sün­net 'in delillerindendir. Onlara göre sevab vermek, amele bağlı değildir. O, Allah'ın biri lûtfu ihsanıdır. Bu hadîsde de cennette yaratılan kullara hiç bir amelleri olmadığı halde sevab verileceği bildirilmektedir. Nitekim küçükken ölenlerle delilerin hâli de böyledir. Bunların hiç bir ameli ol­madığı halde, cennete girecek Allah Teâlâ'nm fadlu rahmetine nail ola­caklardır. Bu hadîsler cennetin pek büyük olduğuna da delildirler. Filha­kika sahîh bir hadîsde cennette bir kişiye dünya kadar yer verileceği, dünyanın on misli kadar da ziyâdesi ihsan edileceği ve yine de yeni ya­ratılacaklar için boş yer kalacağı bildirilmiştir.

 

40- (2849) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet et­tiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'-den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   şöyle buyurdular :

«Kıyamet gününde ölüm sanki bakla bir koçmuş gibi getirilecek. (Eb£ Kûreyb şunu ziyade etti) : Ve cennetle cehennemin arasında durdurulacak (Hadîsin kalan kısmı hususunda ittifak ettiler.) Ve Ey cennetlikler, bunu bi liyor musunuz? denilecek. Onlar başlarını kaldırarak bakacaklar : Evet, bı ölümdür! diyecekler ve :

  Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz? denilecek. Onlar da baş larıni kaldırarak bakacaklar ve :

  Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir verilerek koç kes lecek. Sonra :

  Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm yok ve : — Ey ceher nemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok, denilecektir.»

«Onları hesabın görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar galette idüer. İman etmezlerdi.» [5] âyetini  okudu  ve  eliyle  dünyaya  işaret etti.

 

41- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdular:

«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme konulduğu vakit:

— Ey cennetlikler! denilecek...»

Sonra râvî Ebû Muâviye hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Yalnız o: «İşte Allah (Azze ve Ceile) 'nin kavli budur.» demiş. «Sonra Re­sûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Selletn) okudu.» dememiştir. «Eliyle de dünya­ya İşaret etti.» cümlesini dahi anmamıştır.

 

42- (2850) Bize Züheyr b. Harb ile Hasen b. Alî El-Hulvâni ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî; ötekiler : Haddesena tâbirle­rini kullandılar. Dediler ki) : Biao Ya'kub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'-dır.) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Nâfi' rivayet etti ki: Abdullah şöyle demiş : Gerçekten Resûlül­lah   (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular*.

«Allah cennetlikleri cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyacak., sonra aralarından bir dellâl kalkarak :

— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok. Herkes bulunduğu yerde ebedîdir, diyecektir.»

 

43- (...) Bana Harun b. Saîd El-Eylî ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnü Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed Zeyd b. Abdillah b. Ömer b. Hattab rivayet etti. Ona da babası, Abdullah b. Ömer'den rivayet etmiş ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SelUm) şöyle buyurmuşlar:

«Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme vardıkları zaman ölüm getirilecek ve cennetle cehennem arasına konulacak, sonra kesilecek­tir. Sonra bîr dellâl :

— Ey cennetlikler (artık) ölüm yok! Ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok! diye nida edecek. Böylece cennetliklerin sevinci bîr kat daha artacak, cehennemliklerin üzüntüsü de bir kat daha artacaktır.»

Bu hadîsin Ebû Saîd rivayetini Buharı, Tirmizî ve Nesâî «Kitabu't-Tefsir»'de; İbnû Ömer rivayetini Buhârî    «Kitâbu'r-Rİkak»'da tahric etmişlerdir.

Ehl-i Sünnet'e göre ölüm, hayata zıt olan bir arazdır. Mu­tezile 'den bazıları onun araz olduğunu kabul etmemiş, ölüm hayatın yokluğudur, demişse de bu söz hatadır. Çünkü Teâlâ Hazretleri : «Ölümü ve hayâtı yarattı...» buyurarak, ölümün mahlûk olduğunu isbat etmiştir. Her iki mezhebe göre de, ölüm cisim değildir. Onun koç suretinde geti­rilip kesilmesi te'vil olunur ve : «Allah Teâlâ onu cisim olarak yaratır sonra kesilir.» denilir. Yahut bu sözden maksad temsildir. Ölümü kimir keseceği ihtilaflıdır. Bâzılarına göre onu Yahya b. Zekeriya (Aleyhisselâm) , Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in huzurunda kese çektir. Bir takımları Cebrail (Aleyhisselâm)'m cennet kapısında ~ke-seceğini söylemiştir.

Emlâh : Bazılarına göre hâlis beyaz demektir. Kisâî : Beyazl; siyah karışık olup, beyazı daha çok mânâsına geldiğini söylemiştir.

 

44- (2851) Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hu-meyd b. Abdirrahman, Hasen b. Sâlih'den, o da Harun b. Sa'd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem):

«Kafirin avurt dîşî yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin ka­lınlığı da üç gecelik yol mesabesinde olacaktır.» buyurdular.

 

45- (2852) Bize Ebû Kûreyb ile Ahmed b. Ömer El-Vekîî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbnû FudayI babasından, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den merfûan rivayet etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Cehennemde kâfirin iki omuzunun arası hızlı giden binek kimsenin uç günlük yolu kadardır.» buyurmuşlar.

Vekiî: «Cehennemde...» kaydını anmamıştır.

Bu hadîsi    Buhârî    «Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.

Kıyamet gününde kâfirin dişinin Uhud dağı kadar büyük, cildi­nin üç günlük yol kadar geniş olması hakkında Nevevî şunları söy­lemiştir ; «Bütün bunlar ona daha fazla elem verdiği içindir. Bunların hepsi Allah Teâlâ'nın kudreti dahilindedir. Peygamber (Sallallahü Alevhl re Selem) haber verdiği için bunlara inanmak vâcibdir.»

 

46- (2853) Bİze Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti.  (Dedi ki) : Bİze babam rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti.  (Dedi ki) : Bana MaT>ed b. Hâlid rivayet etti. O da Harise b. Vehb'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhİ ve Sellem) 'den  dinlemiş. Şöyle buyurmuşlar : «Size cennetlikleri haber vereyim mi?» Ashab: — Hayhay! demişler. (SallaUahü A leyhi ve Sellem)  Efendimiz: «Her zaif görülen, zayıf kimsedir. Allah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır.»   demiş. Sonra :

«Size cehennemlikleri haber vereyim mi?»  buyurmuş. Ashab: 

— Hay hay! demişler.

«Her katı düşman cimri, kibirlidir.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız o: «Size göstereyim mi?» demiştir.

 

47- (...) Bize Muhammed b. Abdilîah b. Nûmeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, MaT>ed b. Hâ-lid'den rivayet, etti. (Demiş ki) : Ben Harise b. Vehb El-Huzâî'yi şunu söylerken işittim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Size cennetlikleri haber vereyim mi? Her zayıf görülen, zayıftır. Al­lah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır. Size cehennemlikleri haber vereyim mi? Her cimri, neseb İddiacısı kibirlidir.»  buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsİr», «Kitâlm'l-Edeb ve «Ki-tahu'n-Nüzûr»'da; Tirmizî «Kitâbu Sıfeti Cehennemide; Nesâî «Kİtâtu't-Tefsir»'de;  îbnû Mâce «Kitabu'z-Zühd»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Müteda'af: İnsanların zayıf görerek tahkir ettikleri kimsedir. Bu ke­lime müteda'ıf şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâsı müte­vazı*, kendini hiçe sayan demek olur. Kaadî Iyâz: «Buradaki za'fdan murad; kalbîerin nezaket ve-inceliği ve imana yatkınlığı da olabilir.»  diyor. Hadîsden  murad :  Ekseriyetle  cennetliklerin bu gibi  insan­lardan olacağını beyandır.

«Allah'a yemin etse, onu yemininde sâdık çıkarır...» cümlesinden mu-mad; bazılarına göre : Dua etse, duasını kabul buyurur, manasınadır.

Utl: Katı, bâtıl hususundaki düşmanlığı şiddetli kimse demektir. Cevvaz, elinden ;bir şey çıkmayan pinti mânâsına gelir. Bazıları bu kelimenin çok etli ve yürürken böbürlenen mânâsına geldiğini, bir takımları kısa, şişman demek olduğunu söylemişlerdir.

Zenîm: Kendinin yalandan bir kavme mensub olduğunu iddia eden kimsedir.      

Cehennemlikler de ekseriyetle bu gibi kimselerden müteşekkil ola­caklardır.

 

48- (2854) Bana SÜvyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hafs b. Meysera, Alâ' b. Abdirralıman'dan, o da tabasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Nice kapılardan kovulan saçı keçeleşmiş kimse vardır ki, Allah'a ye­min etse, Allah onu yemininde sâdık çıkarır.»  buyurmuşlar.

 

49- (2855) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe i^e Ebû KÜreyb rivayet et-tiler. (Dediler ki) : Bize İbnû Nümeyr, Hişam b. Urve'den, o da babasın­dan, o da Abdullah b. Zem'a'dan naklen rivayet etti, (Şöyle demiş) : Re­sûlüllah (Salîaliahü Aleyhi ve Sellem) hutbe okudu da, deveyi ve onu boğaz-layanı anarak şöyle buyurdu :

«Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman : Bu deve için muktedir müfsİt, kavminin İçinde Ebû Zem'a gibi kuvvetli bir adam yerinden fırladı.» buyurdu. Sonra kadınları anarak onlar hakkında va'x etti.  Sonra :

«Sizden biriniz ne zamana kadar karısını dövmeye devam edecek?» Ebû Bekr'in rivayetinde: «Cariyeyi dövmeye...» Ebû Küreyb'in riva­yetinde ise: «Köleyi dövmeye  (ne zamana kadar devam edecek)... Olur ki, o kadınla son gününde cima' eder.» denilmiştir. Sonra ashabına yel­lenmeye güldükleri için va'z ederek :

«Sizden biriniz yaptığına gülmeye ne zamana kadar devam edecek?» buyurdular.

Bu hadîsi Buharı ile Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî «Tefsir» ve «Işrâtû'n-Nisâ'*> bahislerinde; İbnû Mâce «Ni-.kâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Deveden murad; Salih (Aleyh'sselânı)'m devesidir. Bu deveyi Semûd kavminin en şakisi Kudâr b. Sâlif boğazlamıştır. Bu adam uğursuzlukta Uhaymir.i Semûd diye darb-ı mesel olmuştur. Kısa boylu, kırmızı benizli sarışın veled-i zina bir herifmiş.

Resûlüllah (SaValİahü Aleyhi ve Sellem),    Şems    sûresinin: «Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman...»  âyetini okumuş, sonra deveyi kesmek için yerinden fırlayan adamın tarifini yap­mıştır.

Ârim : Şer, müfsit, pis mânâlarına gelir. Cahil, serseri mânâsına gel­diğini söyleyenler de vardır.

Resûlüllah (Salîaliahü Aleyhi ve Sellem) bu adamı Ebû Zem'a'ya benzetmiştir. Ebû Zem'a, Abdullah b. Ebî Zem'a'-nın dedesi Esved'dir. Esved, müslümanlarla alay edenlerden biriydi. Mekke'de kâfir olarak ölmüş. Oğlu Zem'a dahi Bedir gaza­sında kâfir olarak tepelenmiştir.

Abdullah b. Zem'a rivayeti, zaruret yokken kadın ve hiz­metçiyi dövmekten, sesle yellenene gülmekten men etmektedir. Câhiliyet devrinde Arablar bir meclisde sesle yellenen kimseye gülerlermiş. Resûlül­lah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan men etmiş, işitmezlikten gelinerek başka şeyle meşgul olunması gerektiğine işaret buyurmuştur. Çünkü mec­lislerde sesle yellenmek ve sonra buna gülüşmek Lût kavminin âdet-lerindendir.

 

50- (2856) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Şu Ka'b oğullarının babası Amr b. Luhay b. Gamca b. Hindifî cehen­nemde bağırsaklarını sürüklerken gördüm.» buyurdular.

 

51- (...) Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvânî ve Abd b. Hu-meyd rivayet ettiler. (Abd : Ahberanî, ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandlar. Dediler ki) : Bize Yakub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize batanı Sâlih'den, o da İbnû Şihab'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Saîd b. Müseyyeb'i şunu söylerken işittim : Bahira, şeytanlar için sağılmaktan menedilen devedir. Onu insanlardan kimse sağamaz. Sâibe ise, Arablarm ilâhları için bıraktıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz. İbnû Müseyyeb demiş ki : Ebû Hü-reyre şunu söyledi: ResûIüIlah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ben Amr b. Âmir El-Huzâî'y'ı cehennemde bağsrsaklannı sürürken gör­düm, Bu adam ilk sâİbe bırakan adamdır.»  buyurdular.

Bu hadîsi  Buhârî  «Kitârnı'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.

Câhiliyet devrinde Arablar deve beşinci yavruyu doğurduktan sonra, o hayvanın kulağını yarar, artık ona binmeyi ve o hayvanın sütünü ha­ram sayarlardı. Putlarına tazim için hayvanın suya ve mer'aya gitmesine mani olunmazdı. Bu deveye bahîra denilirdi.

Bir adam seferinden dönersem yahut hastalığımdan iyileşirsem, de­vem sâibe olsun, diye nezrederdi. Artık bu hayvandan istifâde dahi ha­ram sayılırdı. Buhârî şaibeyi Arablarm putları için tahsis ettikleri deve mânâsına almıştır. Arablar sığır ve koyundan da bahîra ve sâibe yaparlardı. Ancak hüküm bu hayvanların yalnız dişilerine mahsus­tu. Hayvanın binmesi, yavrusu, yün ve yapağısı putun olur, sütü ile men­faati erkeklere mahsus kalırdı. Kadınlar bundan istifâde edemezlerdi.

İbni Abbâs Hazretlerinin beyânına göre, dişi deve beşinci yavruyu erkek doğurursa, o yavruyu keserler ve erkek kadın hep berabbr yerlermiş. Dişi doğurursa, devenin kulağım yararlar, ona bâhira derlermiş. Arablarda deveyi sâibe yapmak âdeti    Amr   b. Âmir 'den kalmıştır.

Arablar arasında İsmail (Aîeyhisselâm) 'in dinini ile değiş­tiren, put diken, sâibe ve bahîra âdetini ilk çıkaran kimse, bu adamdır.

Şam 'dan Hübe1 denilen putu Mekke'ye getirerek dikmiş, halkı ona ibâdet ve ta'zime teşvik etmiştir. Kendisi cömert bir adam olup, fakir fukarayı doyurduğu ve giydirdiği için Arablar üzerinde büyük nü­fuzu varmış. Çok defa hac mevsiminde on bin deve keser, fukaraya on bin hülle giydirirmiş.

Fakat hadîs-i şerif den anlaşılıyor ki, hiç bir kâfire âhirette dünyevî iyilikleri fayda vermeyeceği gibi, buna da bütün bu yaptıklarının zerre kadar faydası olmamış. Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini cehennemde bağırsaklarını sürüklerken görmüştür.

 

52- (2128) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû lîüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki, ben onları görmedim. (Biri) Be­raberlerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olup, onlarla İnsanları döğen bir kavm, (diğeri} giyinmiş, çıplak, eğrilmiş ve eğrilten bir takım kadınlardır! Başları eğri deve börgüçleri gibidir. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokuşunu da duyamayacaklardır. Halbuki cennetin kokusu şu kadar ve şu ka­dar mesafeden duyulacaktır.»  buyurdular.

 

53- (2857) Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zcyd (yâni; İbnû Hubab) rivayet etti. (Dedi ki) : Gize Efhıh b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Ehû Hüreyre'yi şöyle derken işittim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Çok yaşarsan ellerinde sığır kuyrukları gibi kanıçrlar bulunan bir kav­mi görmen yakındır. Bunlar Allah'ın gadabı içinde sabahlar, Allah'ın hısımı içinde akşamlarlar.»   buyurdular.

 

54- (...) Bize Ubeydullab b. Saîd İle Ebû Bekr b. Nâfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Etû Âmir El-Akndî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflah b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hürey­re'yi şunu söylerken işittim: Ben Resûlüllah (Sallalhıhü Aleyhi ve Se'.!em)'i:

«Çok yaşarsan Allah'ın hışım! İçinde sabahlayan ve lâneîi içinde ak­şamlayan, ellerinde sığır kuyrukları gibi kamçılar olan bir kavimi görmen yakındır.»   buyururken dinledim.

Bu hadîsin kadınlardan bahseden rivayeti, çıplak kadınlar babında geçmişti.

Hadîs-i şerif, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mucizelerinden olup, haber verdiği gibi zuhur etmiştir. Yine hülâsa edelim; sığır kuyruk­ları gibi kamçıları olan kavm zabıta memurlarıdır.

Giyinmiş çıplaklardan murad; bir kavle göre Allah'ın nimetlerinden giyinip de şükretmeyen kadınlardır. İkinci kavle göre ise, bunlar elbise giyen, fakat hayr işleyip âhireti için çalışmayan kadınlardır. Üçüncü kavle göre güzelliklerini göstermek için bedenlerinin bir kısmını açanlardır. Dördüncü kavle göre ise, altındakini gösterecek derecede ince elbise gi­yenlerdir.

Eğrilmiş kadınlar Allah'ın taatmdan çıkanlardır. Eğriltenler de, kendi yaptıkları marifeti başkasına Öğretenlerdir. Bâzılarına göre eğrilenlerden murad; kırıtarak yürüyenler, eğriltenler de, omuzlarını kırarak yürüyen­lerdir.

Başlarının deve horgüçlerine benzetilmesi, saçlarına çeşitli şeyler sa­rarak tepeye doğru yükselttikleri ve kurdukları hotos yana doğru eğril-diği içindir.

Hadîs-i şerif böylelerin cennete girmek şöyle dursun, onun kokusunu bile alamıyacaklarına açık delildir.

Zamanımızda olduğu kadar kadınların hiç bir devirde bu hadîs-i şe­rife tam mânâsıyle misâl teşkil ettikleri görülmemiştir sanırım. Allah müslümanlara intibahlar nasib etsin.

 

14 - Dünyanın Bitmesi ve Kıyamet Gününde Haşrin Beyanı Babı

 

55- (2858) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdris rivayet etti. H.

Bize îbnû Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize "babamla Muhara-med fc. Bişr rivayet ettiler. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Musa b. A'ym haber verdi. H.

Bana Muhammed b. Râfİ' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi İsmail b. E'oî Hâlid'den rivayet etmişlerdir. H.

Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. (De­di ki) : Bize Kays rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Benî Fihrin kardeşi Müs-tevrid'den dinledim. (Şöyle diyordu) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Vallahi âhiretİn yanında dünya ancak birinizin şu parmağını denize koyduğu kadarcıkttr. Parmağın ne ite döneceğine bir baksın!» buyurdular. Yahya şehadet parmağı ile ibarette bulunmuştur.

Yahya'dan başka bütün râvilerin hadîsinde: «Ben bunu Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) söylerken işittim...» ibaresi vardır.

Ebû Üsâme'nİn hadîsinde: «Benî Fihrin kardeşi Müstevrid b. Şed-dâd'dan...» ibaresi vardır. Yine onun hadîsinde: «İsmail baş parmağıyle işaret etti, dedi.» İfadesi vardır.

 

56- (2859) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Hatim b. Ebî Sağîra'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana İbni Ebî Müleyke, Kaâsım b. Muhammed'd en, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Saîtallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«İnsanlar kıyamet gününde yalınayak, çıplak, sünnetsiz olarak hasre­dilecek.»   buyururken işittim.

— Yâ Resûlallah! Kadın ve erkekler beraber olup, birbirlerine baka­caklar'mı? dedim. Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Seltem):

«Yâ Âişe! Mesele birbirlerine bakmaktan da kötü!»  buyurdular,

 

 (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû Nümeyr' de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Hâlid El-Ahmer, Kâtım b. Ebî Sağîra'dan bu is-nadla rivayet etti. Ama hadisinde  «sünnetli olarak...»  tâbirini anmadı.

 

57- (2860) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, İshak b. İbrahim ve İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. (İshak: Ahberana, ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbnû Abbâs'dan naklen rivayet etti. İbnû Abbâs, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hutbe okurken dinlemiş. Şöyle diyormuş:

«Şüphesiz ki, sîz Allah'a yürüyerek yalınayak, çıplak, sunnetsiz olarak kavuşacaksınız.»

Züheyr kendi hadîsinde: «Hutbe okurken...» kaydını anmamıştır.

 

58- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bize UbeyduUah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. Her iki râvi Şu'be'den rivayet etmişlerdir. H..

Bize Muhamraed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşar dahî rivayet ettiler. Lâfız İfcnû Müsennâ'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'-ler rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Muğîra b. Nu'man'dan, o da Saîd h. Cübeyr'den, o da İbnû Abbas'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallalıü Aleyhi ve Seliem) bir va'z doiayisıyle hutbe okumak için aramızda ayağa kalktı ve :

«Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki, siz Allah'a yalınayak, çıplak, sünnetsiz olarak hasredileceksiniz. (İlk yaratmaya nasıl başladıksa, üzerimize va'd olarak onu öylece iade edeceğiz. Biz va'dimizİ yaparız.) [6] Dikkat edin ki, kıyamet gününde mahlûkatın ilk giydirileni İbrahim (Aleyhisselâm) olacak­tır. Dikkat edin ki, benim ümmetimden bir takım adamlar getirilecek, fakat onlar sol tarafa alınacaktır. Bunun üzerine ben : Yarabbi! Bunlar benim ashabımdır, diyeceğim. (Bana) ; Bunların senden sonra ne modalar çıkar­dıklarını sen bilmezsin? denilecek? Ben de sâlih kulun dediği gibi (Ben on­lara aralarında bulunduğum müddetçe şâhid oldum. Benim ruhumu kabze-dince (artık) onların üzerine rakib sen oldun. Sen her şeye şâhidsin. Onları azab edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Affedersen şüphe yok ki, Aziz Hakim olan ancak sensin) [7] diyeceğim. Bunun üzerine bana : Sen onlardan ayrılalı onlar geriye dönmekte devam eîîiler, denilecektir.»

Veki' ile Muâvın hadîsinde: «Bunun üzerine sen onların, senden sonra ne modalar çıkardıklarını bilmezsin, denilecek...» cümlesi vardır.

Bu rivayetleri Buharı «Kitâbu'r-Rikâk»'da; Hz. Âişe riva­yetini Nesâî «Kitâbu'I-Cenâiz» ile «Kitabu't-Tefsir»'de; îbnû  Mâce Kitabu'z-Zühd»'de tahric etmişlerdir.

Babımızın ilk rivâyetindeki «Bimeterciu» kelimesi «Bimeyerciu» şek­linde de rivayet edilmiştir. Bu takdirde zamir parmağa değil, şahsa râci olur. Fakat zamirin parmağa râci olması daha münâsibdir. Maksad parmağa çok su dokunmaz, demektir. Hadîsden murad şudur : Âhiretin de­vamlı lezzet ve nimetlerine nisbetle dünyanın fâni nimetleri denizden alman bir katre gibidir.

Gurl: Ağrelin cem'idir. Ağrel sünnet edilmemiş kimse demektir. Ço­cuğu sünnet ederken kesilen deri parçasına .arabiar gürle derler. Ü\x na-disaen maksad; kıyamet gününde insanların cisimlerinden hiç bir şey kaybetmemek şartıyle dünyaya geldikleri andaki şekilleriyle haşroluna-caklarını beyândır.

Kıyamet gününde İbrahim (Aleyhisselâm) 'in Peygamberimiz (SailaUa/ıu Aleyhi ve Settemj den önce giydirilmesi bâzılarına göre sünnet ol­mak ilk defa onun şeriatında meşru olduğu içindir. Üünnet olurken avret mahalli açıldığı için tesettür muKâfatı evvelâ ona verilecektir. Bâzıları bundaki hikmetin Hz. İbrahim ateşe atılırken elbisesinden soyul­muş olmasını söylemişlerdir. Bu rivayetteki sâlin kuldan murad Isâ (Aleyhisselâm) 'dır. Ayet-i kerîme onun sözlerini beyan etmektedir. Mürtedlerden murâd; ne olduğu ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlar Hz. Ebû Bekr devrinde dinden dönenlerdir.Hal1âbi : «Resûİüllah {Sailallahû Aleyhi ve Sellem) murted sözüyle dinden dönenleri değil, vazifelerini yap­mayanları kastetmiştir. Allah'a hamdolsun ki, sahabeden hiç bir kimse dinden dönmemiş sadece bedevilerden bir takım beyinsizler dönmüşler­dir.» diyor. Kaadî Iyâz da: «Bunlar biri asîler, diğeri küfre dö­nenler olmak üzere iki sınıfdır.» demiştir. Bu hadîsin şerhi «Kitâbu't-Tahara»'da geçmişti.

Müslim sarihlerinden Übbî , Peygamberlerin yüksek ma­kamlarına bakarak onların çıplak haşredilmeyeceklerine kail olmuştur. Ona göre İbrahim (A leyhisselâm) 'in giydirilmesi haşrden önce ka­birden kalkarken olacaktır.

 

59- (2861)  Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ah-med b. İshak rivayet etti. H.

Bana Muhammcd b. Hatim de rivayet etli. (Dedi ki) : lîize Beliz rî-vâyet etti. Her iki râvî demişler ki: Bize Vühcyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afedullah b. Tavus babasmdan, o da Ebû Hürcyrc'dcn, o da Peygam­ber (Sallallahü Aleyhi've Sellem)'ı\cn naklen rivayet etti. _ (Şöyle buyurmuş­lar) :

«İnsanlar üç fırka olarak haşrediieceklerdir.

1- İstekliler, ürkekler,

2- iki kîşi bir deve üzerinde, üç kişi bîr deve üzerinde, dört kişi bîr deve üzerinde ve on kişi bir deve üzerinde oianlar,

3- Geri kalanlarını ce­hennem toplayacak, geceledikleri yerde cnlarla beraber geceleyecek, isti­rahat ettikleri yerde onlarla beraber istirahat edecek; sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlayacak, akşamladıkları yerde onlarla beraber ak-şamliyacaktır.»

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'r-Kikak»'da tahric etmiştir. Onun ri­vayetinde «Râğıbîne» ve «Rahibine» kelimeleri birbiri üzerine vav ile at-îedilmişlerdir. İsteklilerden murad; ilk davrananlardır. Ürkeklerden mu-rad da; mü'minlerin geri kalanları ve külfardır. Bunlar birinci fırkayı teş­kil edenlerdir ki, fırsat elde İken hemen hayvanlarına binerek ilerisi için ümitli, geride bıraktıklarından ürker bir halde yola koyulacaklardır. İkinci fırka yalnız başına binecek hayvan bulamadığı için ele geçirdikleri hay­vana İkişer ikişer, üçer üçer ilâh... bineceklerdir. Üçüncü fırkaya binecek hayvan kalmayacak, onları ateş toplayıp sürecektir. Buradaki ateşten mu­rad; dünya ateşidir. Bazıları bunun fitne ateşi olduğunu söylemişlerdir.

Kurtubî haşrin ikisi dünyada, ikisi de âhirette olmak üzere dört defa yapılacağım söylemiştir. Buradaki haşir kıyametin önce dünyanın sonur.ia olacaktır ki, kıyamet alâmetlerinin en sonuncusu da budur. Ni­tekim bu cihet kıyamet alâmetleri bahsinde göreceğimiz bir hadîsle sara­haten bildirilmiştir.

 

15- Kıyamet Gününün Sıfatı Hakkında Bir Bab. Onun Dehşetlerine Karşı Allah Yardımcımız Olsun

 

60- (2862) Bize ZUhcyr b. Ilarb ile Mulıammed b. Mûsennâ ve Ufcey-dullah b. Saîd rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya (yâni; İbni Saîd) Ubeydullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nûfi', İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Satlallahiî Aleyhi ve Sellem) 'den naklen:

«O gün insanlar alemlerin Rabbİne ayağa kalkacaklardır.» [8] âyeti hakkında haber verdi. Şöyle buyurmuşlar:

«İnsanlardan her biri kulaklarının yansına kadar tere batmış olarak kalkacaktır.» İbnû Müsennâ'mn rivayetinde: «İnsanlar kalkacak...» demiş, günü anmamıştır.

 

(...) Bize Mııhaınmed b. Ishak El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Encs (yâni; İbni Iyâz) rivayet etti. H.

Bana Süveyd b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Meyse-ra rivayet etti. Her iki râvî Musa b. Ukhe'den rivayet etmişlerdir.

Bize Ebû Bckr b. Ebî Şeyhe de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Hâ-lid El-Ahmer ile İsa b. Yûnus, İbnû Avn'den rivayet ettiler. H.

Bana Abdullah b. Ca'fer b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'n rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.

Bana Ebû Nasr Et-Temmûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad h. Seleme, EyyuVdan rivayet etti. H.

Bize Hulvânî ile Abd b. Humeyd dahi Ya'kub h. İbrahim h. Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bize baham, Salih'den rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Saîlalîahü Aleyhi ve Seilemyâcn naklen Ubeydullah'in Nâfi'den rivayet ettiğî hadîs mânâsında rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki:  Musa b. Ukbe ile Salih'in hadîsinde:

«Hattâ  onlardan  biri  kulaklarının  yarısına  kadar terine  batacaktır.» ibaresi vardır.

 

61- (2863) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'I-Aziz (yâni; îbnû Muhammed) Sevr'den, o da Ebû'İ-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti kİ: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:

«Şüphesiz ki, kıyamet gününde ter, yerin içîne yetmiş kulaç inecektir. Ve şüphesiz ki, o insanlann ağızlarına yahut kulaklarına ulaşacaktır.»

Sevr bunların hangisini söylediğinde şekketmiştir.

 

62- (2863) Bize Hakem K Musa Ebû Salih rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hamza, Abdurrahman b. Câbir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Süleym b. Âmir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mikdâd b. Esved rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:

«Kıyamet gününde güneş mahlûkata yaklaşacak hattâ onlara bir mil mikdârı yakın olacaktır.»  buyururken işittim.

Süleym b. Âmir : Vallahi millen neyi kastediyor, yerin mesâfesini mi  yoksa kendisiyle göze sürme çekilen mili mi bilmiyorum, demiş.

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurmuşlar ki:

«insanlar amelleri mikdarı tere batacak; kimisi topuklarına kadar, ki­misi dizlerine kadar, bazıları köprücük kemiklerine kadar batacak bazıla-•ına da ter adamakıllı gem vuracaktır.»

Mikdâd demiş ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) eliyle ağzına işaret etti,

Abdullah b. Ömer rivayetini -Buhârî «KÜâbu't-fTefsiıVde; Ebû Hüreyre rivayetini Tirmizî ile Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de; İbnû Mâce «KUabu'z-Zühd»'de tahric et­mişlerdir.

Bu babda muhtelif hadîsler rivayet olunmı b â n 'in rivayet ettiği bir hadîsde :

«Kıyamet gününün uzunluğundan kâfire terinden gem vurulacak hattâ : Yâ Rabbi! Beni Cehenneme götürmek suretiyle olsun biraz rahata kavuştur, diyecektir.>buyrulmuştur.

Kurtubî : «Şüphesiz ki, iman-ı kâmil bir mü'mine yahut arş-ı alâ gölgesinde bulunana bu hal zarar vermeyecektir.» diyor.

Kıyamet gününde insanların fazla ter dökmesinin sebebi, o günün şiddet ve dehşetlerinin bir bir üzerine yığılması ve güneşin tepelerine yaklaşmasıdır. Bâzıları da birbirlerine acıdıkları için ter dökeceklerdir.

 

16- Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Babı

 

63-(2865) Bana Ebû Gassan El-Mismaî ile Muhammed b. MUscnnâ ve Muhammed b. Beşşar b. Osman rivayet ettiler. Lâfız Ebû Gassan ile X\nû Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişam rivayet etti. (De­di ki) : Bana babam, Katade'den, o da Mutarrif b. AbdiIIah b. Şihhîr'-den, o da lyaz b. Hımar EI-Mışâvî'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyh1 ve Sellem) bir gün hutbesinde şöyle^uyurrmışJar :

«Dikkat edin ki, Rabbim bana öğrettiklerinden bilmediklerinizi bugün size Öğretmemi emretti. (Buyurdu ki :Bir kula verdiyim her mal helâldir. Ben kullarnvn hepsini müslüman olarak yarattım. Ama onlara şeyfnninr gelerek kendilerini dinlerinden alp götürdüler. Benim kendilerine helâl kıldıklarını, onlara haram ettiler. Benim hakkında zelil indirmediğim bîr şeyi, bana şerik koşmalarını emrettiler.

Şüphesi* ki, Allah yer hnlkmn bnkarak onlarn Arabana. Acemine şidde'f hıığzetmiştir. Yalnız ehl-i kitabdan bir tokrm bakıyveler müstesna! Teâln Hazretleri : Ben seni ancak İmtihan edeyim ve seninle baskalannı imtihan edevim diye aönderdim. Sana su götürmez hir kitab indirdim. Onu uyurken, uyanıkken okursun, buyurdu. Gerçekten Allah bana Kureyş'İ ca­yır cayr yakmamı emretti. Ben : Yâ Rabbi! O hn'de benim başımı yararlar, onu bîr ekmek parçasına çevirirler, dedim. Teâlâ Hazretleri: Onlar seni nas'I oknrd'lnrsa. sen de onları çpkar. Onlarla gaza et ki, sana yard'm edelim. Infakda bulun, bîz de sana infak edelim! Sen bir ordu gönder. B'z on"n bes mislini gönderelim! Sana İtaat edenlerle birlikte isyan eden­lere karşı harbet, buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır :

1- Kuvvet sahibi, adale'îi, sadaka verici, muvaffak!

2- Her akrabaya ve müslümana karşı İnce kalbli, merhametli bir adam!

3-  Bİr de iffetli, namuslu, çoluk çocuk sahibi, buyurdu. Cehennemlikler İse beş k's-md-r :

1- Akl' olmayan, zayıf kWI Böylelerî sizin aranızda tâbi olarak bu­lunurlar. Hiç bir aile ve mala tâbi olmazlar.

2- Tamaı yüze vurmayan hain, kapıyı çalsa ona hıyanet eder.

3- Akşamda sabahda sana ailen ve malın hakkında mutlaka hıyanet eden adam, buyurdu.

4  Cimriliği yahut yalanı 6a zikretmiştir.

5-Bir de kötü huylu küfürbaz,

Ebû Gassan kendi hadîsinde: «İnfak et, biz de sana infak edeceğiz...» cümlesini anmadı.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ El-Anezî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. EM Adiy Saîd'den, o da Katade'den nak­len bu îsnadla rivayet etti. Ama o hadîsinde: «Bir kula verdiğim her mal helâldir...» cümlesini anmamıştır.

 

(...) Bana Abdurrahman b. Bişr El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Destevâî sahibi Hişam'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Katâde, Mutarrifden, o da lyâz t. Hımar'dan naklen rivayet etti ki: Re­sûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Selle/n) bir gün hutbe okumuş...

Ve râvî hadîsi nakletmiş; sonunda şöyle demiştir : «Yahya dedi ki: Şu'be, Katade'den naklen söyledi. Katâde : Ben bu hadîs hakkında Mutar­rif i dinledim, demiş.»

 

64- (...) Bana Ebû Ammar Hüseyin b. Hureys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fadl b. Musa, Hüseyin'den, o da Matar'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Katâde, Mutarrif b. Abdillah b. Şihhîr'den, o da Benî Muşâcı'ın kardeşi Iyaz b. Himar'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün hutbe okumak üzere aramız­da ayağa kalktı da:

«Şüphesiz kî, Allah bana emir buyurdu...»  dedi.

Râvî hadîsi Hişam'ın Katâde'den rivayet ettiği hadîs gibi nakletmiş. Şunu da ziyâde eylemiştir :

«Şüphesiz ki, Allah bana sîzin tevazu göstermenizi bildirdi. Tâ kî, kim­se kimseye karşı böbürlenmesin, kimse kimseye tecavüzde bulunmasın!»

O, hadîsinde şun da söylemiştir :

«Onlar sizîn aranızda tabiîlerdir. Ne aile ararlar, ne de mal.»

(Katâde diyor ki:) Ben (Mutarrife) : Bu olur mu ya Ebâ Abdillah? dedim.

— Evet! Vallahi ben onlara cahiliyyet devrinde eriştim. Bir adam mahallenin koyunlarını güdüyor, kendisine ancak onların cariyesi verili­yor, ona yakınlık ediyordu, dedi.

«Bir kula verdiğim her mal helâldir...» cümlesinden murad: Arabla-nn kendilerine haram kıldıkları sâibe, bahire gibi şeyleri inkârdır. Bun­lar onların haram itikad etmesiyle haram olmazlar, demektir.

Hunefâ': Hanifin cem'idir. Hanîf müslüman demektir. Bâzıları bu ke­limenin günahlardan temiz mânâsına geldiğini, bir takımları da doğru ve hidâyeti kabule müheyya demek olduğunu söylemişlerdir,

Allah Teâlâ'mn yeryüzü halkına bakarak Arabına, Acemine şiddetle buğz etmesi 'Rusûlulah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in gönderilmesinden ön­ce olmuştur. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)Ji imtihan buyurması ri-sâleti tebliğ, cihâd ve hak yolunda sabır gibi şeyler hususunda, ümmetini imtihan ise, iman edip etmeyecekleri, taatta bulunup bulunmıyacakları hususundadır. Bu imtihan her şeyden meydana çıkarak kullar tarafından bilinsin diyedir. Yoksa Teâlâ Hazretleri hâşa imtihana muhtaç değildir. O her şeyi vukuundan Önce bilir.

Zebr : Akıl demektir. Bâzıları bu kelimenin mal mânâsına geldiğini, bir takımları da itîmad edilecek şey demek olduğunu söylemişlerdir.

Ebû Abdillah, Hz. Mutarrif'in künyesidir. Mutar­rif (RadiyaUahu anh) cahiliyyet devrine yetiş/nemişse de «yetiştim» sö­züyle her halde devrin sonlarına ve eserlerine yetiştiğini kasdetmiş ola­caktır.

 

17- Ölen Kimseye Cennet Veya Cehennemde Oturacağı Yerin Gösterilmesi, Kabir Azabının İsbatı ve Ondan Allah'a Sığınılması Babı

 

65- (2866) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbni Ömer'den rivayet ettiği şu hadîsi oku­dum. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem):

«Hiç şüphe yok ki, sizden biriniz öldüğü vakit kendisine sabah akşam varacağı yer gösterilecektir. Cennetlikierdense cennetlik olacak, cehennem-liklerdense cehennemlik olacaktır. (Kendisine işte senin yerin budur, îâ Allah seni kıyamet gününde oraya gönderinceye kadar! denilecektir.» buyurmuşlar,

 

66- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûr-rezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbnû Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Kişi öldüğü vakit varacağı yeri kendisine sabah, akşam gösteriiir. Cennetliklerdense cennet, cehennemüklerdense cehennem (gösterilir).» buyurdu.

«Sonra : (Kendisine : İşte senin kıyamet gününde gönderileceğin ye­rin budur, denilir.»   buyurdular.

Bu hadîsi Buhâri ile Nesâî «Kitübu'l-Ccn5iz»'de tahric etmişlerdir.

Bu hadîs kabir azabını isbat etmektedir. Ehl-i Sünnetin mezhebine göre kabir azabı haktır. Bu hususta Kitab ve Sünnetten birçok deliller vardır. Allah Teâla'mn cesedin bir kısmına bir nevî hayat iade ederek ona azab vermesi aklen imkânsız değildir. Şeriat da bunu haber verdiğine göre kabul ve itikadı vâcibdir. Hâricilerle Mu'tezüe'nin büyük bir kısmı ve Mûrcie taifesinden bazıları kabir azabını inkâr etmişlerdir. Ehl-i Sünnete göre azabı ölen kimsenin ya bütün cesedi yahut cesedinin bir kısmı göre­cektir. Allah her şeye kaâdirdir. Ölen kimseye yerinin gösterilmesi mü'min için in'am ve ikram, kâfir için azabdır.

 

67- (2867) Bize Yahya b. Eyyûb ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe hep bir­den îbni Uleyye'den rivayet ettiler. İbnû Eyyûb dedi ki: Bize İbnû Uley-ye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize de Saîd El-Cûreyrî, Ehû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Zeyd b. Sâbit'tcn naklen haber verdi. Ebû Saîd demiş ki: Ben bunu Peygamber (Sallallahü A Şeyhi ve Sellem) 'den işit­medim. Lâkin onu bana Zeyd b. Sabit rivayet etti, (Dedi ki) : Bir defa Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) biz de beraberinde olduğumuz hal­de bir katırının üzerinde Benî Neccâr'm bir bahçesinde iken anîden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Bir de ne görelim, altı veya beş yahut dört kabir! (Eâvî, Cüreyrî böyle diyordu, demiş.) Bunun üze­rine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bu kabirlerin sahiplerini kim biliyor?»  diye sordu. Bir adam:

  Ben (biliyorum), dedi.

«'Öyleyse bunlar ne zaman öldüler?»  dedi. Adam : __ Onlar şirk içerisinde öldüler, cevabım verdi. Müteakiben Peygam­ber (Sulialtahü A-eyhı ve Sellem):

«Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetme­meniz entiişesi olmasaydı, kabir azabından benim işitmekte olduğumu, size de işittirmesi İçin Allah'a dua ederdim.»dedi. Sonra yüzünü bize dönerek: «Cehennem azabından Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:

__ Biz cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler. (Bu sefer) :

«Kabir azabından Allah'a sığının!» buyurdu, Ashab:

  Biz kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.

«Fitnelerin açığından, kapalısından Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:

  Biz fitnelerden, onların açığından, kapalısından Allah'a sığınırız, dediler.

«Deccal'm fitnesinden Allah'a sığının!»  buyurdu. Ashab:

  Biz Deccal'nı fitnesinden Allah'a sığınırız! dediler.

 

68- (2368) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı, size kabir azabından bir şeyler işittirmesini Allah'a dua ederdim.» buyurmuşlar.

 

69- (2869) Bize Ebû Iîekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki1 rivayet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbııû Beşşâr da rivayet etliler. (De­diler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Şu'be'den, o da Avnî. Ebî Cuhayfe'den naklen rivayet etmişlerdir. H.

Bana Zülıeyr b. Harb ile Muhammed b, Müsenna ve İbnû Beşşâr dahî hep birden Yahya El-Kattan'dan rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Avn b. Ebî Cuhayfe, babasından, o da Bera'dan, o da Ebû Eyyub'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüilah (Saltallahü Aleyhi ve Selîem)  güneş battıktan sonra  (dışarı)  çıktı da bir ses işitti ve:

«Yahudiler kabirlerinde azab olunuyorlar.»   buyurdu.

 

70- (2870) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban b. Abdİrrahman, Ka-tâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (De­di ki) : Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  şöyle buyurdular:

«Kul kabrine konduğu ve yakınları dönüp gittiği vakit, onların ayak seslerini pekâlâ işitir.»   Buyurdular ki:

«Ona iki melek gelerek kendisini oturturlar ve ona :

  Bu zât hakkında ne derdin? diye sorarlar. Mü'min :

  Şehadet ederim ki, o Allah'ın kulu ve Resulüdür, der. Bunun üze­rine kendisine :

  Cehennemdeki yerine bak! Allah onun yerine sana cennetten bir yer verdi, denilir.»   Nebiyyullah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Müteakiben bunların ikisini birden görür.» buyurdular

Katâde demiş ki : Bi.. «nlat.ld.£ına göre mü'mme kabrmde yetmiş

arşm geniş yer verilir Ve üzerine diriltilecekler! güne kadar taze nimet doldurulurmuş.

 

71- (...) Bize Muhammed b. Minhâl Ed-Darir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arû!;e, Katâde'den, o da Enes b, Mâlİk'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Rcsûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):

«Gerçekten meyyit kabrine konulduğu vakit, kendisini getirenlerin ora­dan ayrılırken ayakkabı seslerini pek âlâ  işitir.» buyurdular.

 

72- (...) Bana Arar b. Zûrâra rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Vehhab (yâni; İbni Atâ') Saîd'den, o da Katâde'den, o da Enes b. MâÜk'-den naklen haber verdi ki, Nebiyyullah (Sallaliahü Aleyhi ve Selîem):

«Gerçekten kul kabrine konup, dostları yanından döndükleri vakit...» buyurmuşlar,

Râvî( Seyhan'ın Katâde'den rivayet ettiği hadîs gibi nakletmiştir.

 

73- (2871) Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Alkame b. Mersed'dcn, o da Sa'd b. Uheyde'den, o da Berâ' b. Âzîb'deıı, o da Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve SeUeın) 'den naklen rivayet etti ki, şöy­le buyurmuşlar :

«Allah iman edenleri sabit kaville yerlerinde tular.» [9] (âyet-i kerîme­si) kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Uabbin kim? diye sorulacak. O da: Ilabbim Allah! Peygamberim de Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), cevabını verecektir. İşte Aflalı  (Azze ve Ceile) 'ıün :

«Allah, iman edenleri hem dünya hayaî:nda, hem de âhiretle sabit kaville yerlerinde tutacaktır âyeî-i kerîmesi budur.»

 

74 - (...) Bize Ebû Bekr b. Eİ-î Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ ve Ebû Bekr b. Nâfi' rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdurrahman (yâni; İbnû Mehdî) Süfyan'dan, o da babasuıdan, o da Hayseme'dcn, o da Bera' b. Âzib'den naklen rivayet etti.

«Allah, iman edenleri hem dünya hayatında, hem de âhirette sabit kcı-vİlle yerlerinde tutar... âyeî-i kerîmesi kabîr azabı hakkında indi.» demiş.

 

75- (2872) Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ilaııımad i;. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Budeyl, Abdullah iı. Şakık'daıı, o da Ebû Hürcyre'den naklen rivayet etti.  (Şöyle demiş) :

«Mü'minin ruhu ç.kiığı vakit, onu iki melek karşılar yukarıya çıkarırlar.»

HamıiKui demiş ki : Uâvî onun kokusunun güzelliğini ve miski anlattı.

Ebû Hüreyre şöyle demiş : «Sema ebli : Güzel Lir ruh yer tarafından geldi, Allalı sana ve kendisini yaşattığın cesede saîat eylesin, derler. Mü­teakiben onu lîabbi (Azze ve Ceile) 'ye götürürler. Sonra: Bunu hududun sonuna kadar götürün, buyurur. Kâfirin de ruhu çıktığı vakit, —Hammad onun pis kokusunu ve bir lanet de zikretti demiş— sema ehli pis bir ruh yer tarafından geldi, derler. Ve : Bunu hududun sonuna kadar götürün denilir.»

Ebû Hüreyre demiş ki: Bunun üzerine Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  üzerinde bulunan ince bir örtüyü şöyle burnuna çevirdi.

 

76- (2873) Bana İshak b. Ömer b. Selit El-Hâzelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğîra, Sabit'ten, rivayet etti. (Demiş ki) : Evet, Enes: Ben Ömer'le beraberdim, dedi. H,

Bize Şeybân b. Ferrûh da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bİze Süleyman b. Muğıra, Sâbit'ten, o da Enes b. Mâlik'den, naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Mekke ile Medine arasında Ömer'le beraber idik.

Hilâle bakıştık. Ben keskin gözlü bir adamdım ve onu gördüm. Benden başka onu gördüğünü söyleyen kimse olmadı. Ömer'e, onu göremiyor mu­sun? demeye başladım. Ömer onu bir türlü göremiyordu. Onu döşeğim üzerine yatarak göreceğim, dedi. Sonra bize Bedir muhariplerinden bah­setmeye başladı ve şöyle dedi: Hakikaten Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   dün bize Bedir muharİblerinin düşecekleri yerleri gösteriyor :

«Şurası yarın inşallah filânın düşeceği yerdir.» buyuruyordu. Müteaki­ben Ömer şöyle dedi : Onu hakla gösteren Allah'a yemin ederim ki: Re­sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in çizdiği hududu şaşmıyorum. Bedir'-de öldürülenler birHrleri üzerine bir kuyuya atıldılar. Resûlüllah. (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de giderek yanlarına vardı ve:

«Ey filân onlu filân! Ey fitân oğlu filân! Allah'ın ve Resulünün sîze va'd-ettiklerini hak buldunuz mu? Ben Allah'ın bana va'dettiğini hak buldum.» buyurdular. Ömer :

— Yâ Resûlallah! Ruhları olmayan cesetlerle nasıl konuşuyorsun? dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Onlara söylediklerimi siz onlardan daha İyi işitir değilsiniz. Şu kadar var ki, bana bir cevab vermeye kadir değillerdir.» buyurdular.

 

77- (2874) Bİze Heddab b. Hâlİd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanı-mad b. Seleme, Sâbît El-Bûnânî'den, o da Enes h. Mâlik'den naklen riva­yet etti ki: Resûlüllah (Salialîahü Aleyhi ve Seiiem) Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra yanlarına gelerek taşlarında durmuş, kendilerine ses­lenerek :

«Yâ Ebâ Cehil b. Hişam! Yâ Umeyye b. Halef! Yâ Utbe b. Rabia! Yâ Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbimin bana vadeîtiğîni hak buldum.» demiş. Ömer, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in sözünü işitmiş de:

— Yâ Resûlallah! Nasıl İşitsinler, nasıl cevâb versinler ki? Hepsi leş olmuşlar, demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki : Benim söy­lediklerimi siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Lâkın onlar cevap vermeye kadir olamazlar.» buyurmuşlar. Sonra onlar hakkında emir vermiş ve sü­rüklenerek Bedir kuyusuna atılmışlar.

 

78- (2875) Bana Yûsuf h. Hammad El-Ma'nî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'1-A'lâ, Said'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Ebû Talha'dan naklen rivayet etti. H.

Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'­den rivayet etti, (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik, Ebû Talha'dan naklen anlattı. (Dedİ ki) : Bedir harbi olduğu gün Resulallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) küfıâra gâlib gelince Kureyş'in ulularından yirmi küsur adam hakkında (Ravh'm hadîsinde yirmidört adam hakkında denilmiştir) emii verdi. Bunlar Bedr'in kuyularından bîr kuyuya atıldılar...

Ve râvî hadîsi Sâbit'İn, Enes'den rivayet ettiği hadîs mânâsında nak letmiştir.

Bu hadîsleri Buhârî    «Cenaze» bahsinde tahric etmiştir.

Suâl meleklerinin ibâresindeki zattan murad; Peygamber (Sallalluhu Aleyhi ve Sellem) 'dir. Bu ibarede onu ta'zime delâlet eden söz bulunma­ması ölüyü imtihan içindir. Tâ ki soranın sözünden ta'zim hissesi kapıp da orada ta'zime kalkışmasın. Meleklerin suallerine mü'minler cevab ve­recektir. Çünkü Allah iman edenleri sözlerinde sabit küacakdır. Bundan sonra mü'min kıyamete kadar in'am ve ihsan görecek, kabri alabildiğine genişletilecektir. Kaadî Iyâz: «Bu genişletmenin zahiren anla­şıldığı gibi olması muhtemeldir. Ruhu iade edildiği vakit gözünün önün­den etrafındaki kesif perdeler kaldırılır. Kabrin karanlığım ve darlığını hissetmez. Fakat bunun rahmet ve nimet için bir darb-ı mesel ve istiare olması ihtimali de vardır. Nitekim Allah onun kabrini sulasın, denilir. Bi­rinci ihtimal daha sahihtir.» diyor. Yine Kaadi'nin beyanına göre mü'-minirı ruhu hakkında : «Bunu hududun, sonuna kadar götürün...» sözün­den murad; Sİdretü'İ-nnmtehâ'dır. Kâfirin son hududu ise siccindir.

Resulüllah(Sallaliahü Aleyhi ve Sellenı) :in çarşafı burnuna götürmesi an­lattığı pis kokudan, dolayıdır. Bedir muharibleri hakkında küffârın birer birer isimlerini sayarak tepelenecekleri yeri göstermesi onun mucizele-rindendir. Ölülerin Resûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözünü işitme­lerine gelince Ma'ziri bazı ulemanın bu hadisin zahiriyle amel ede­rek : «Ölü işitir,..» dediklerini söylemiş. Sonra bunu kabul etmeyerek işit­menin Bedir'de öldürülenlere hâs olduğunu iddia etmişse de Kaadî Iyâz bu sözü reddetmiş, hadislerde beyan edilen işitmenin umûmî oldu­ğunu söylemiştir.

Nevevî : «Kabirlere selâm vermeyi bildiren hadîsler bunu iktizâ etmektedir. Zahir ve muhtar olan kavil de budur.» diyor.

Kalîb ve Taviy kelimeleri taşla örülmüş kuyu mânâsına gelirler. Ulemâ cesetlerin kuyuya atılmasını defn ve hürmet saymamış, bunun pis kokularından kurtulmak için yapıldığını söylemişlerdir.

Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy'm :

«Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı...» sözünden murad: Eğer kâfiri tahkir için yahut hayret ve dehşete düşerek takatsiz kaldığınız için defnetmeden bırakmanız endişesi olmasaydı ilah... demektir.

 

18- Hesabın İsbatı Babı

 

79- (2876) Bize Etû Bekr "b. Ebî Şeybe İle Alî b. Hucur hep birden İsmail'den rivayet ettiler. Ebû Bekr dedi ki : Bize İlmû Uleyye, EyyuV-dan, o da Abdullah b. Ebî Mûleyke'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kıyamet gününde her kim hesaba çekilirse azab olunacaktır.» buyur­dular. Ben :

— Allah    (Azze ve Celle):

«Sonra kolaycacık hesaba çekilecek.» [10] buyurmamış mıdır?  dedim. Bunun üzerine :

«O hesab değildir. O ancak arzdır. Kıyamet gününde hesabda müna­kaşa edilen azab görecektir.»  buyurdular.

 

(...) Bana Ehû'r-Rabi' El-Atekî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bîze Hammad b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

80- (...) Bana Abdurrahman b. Bişr b. Hakem El-Addî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (yâni; İbni Said El-Kattân) rivayet etti. (De­di ki) ; Bize Ebû Yûnus El-Kuşeyrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Müîeyke, Kaâsım'dan, o da Aişe'den, o da Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen rivayet etti. Şöyle buyrudular:

«Hesaba çekilen hiç bir kimse yoktur kir helak olmasın.»   Ben : — Yâ Resûlallah! Allah, kolaycacık hesaba çekilecek buyurmuyor mu? dedim.

«O arzdır. Lâkin hesabta münakaşa edilen helak olmuştur.» buyur­dular.

 

(...)  Bana yine Abdurrahman b. Bişr rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Yahya (bu zat Kattan'dır), Osman b. Esved'den, o da İbnû Ehî Müleyke'-den, o da Âişe'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhı ve Sellem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :

«Her kim hesabta münakaşa edilirse helak olmuştur.»

Sonra râvi, Ebû Yûnus'un hadîsi gibi anlatmıştır.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu-İIim», «Kitâbu't-Tefsir» ve «KHabu'r-Rikâk»'da; Nesâî «Kitâ!:u't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric et­mişlerdir.

Hesab münakaşasından murad; kulun bütün amellerini sayıp dökmek­tir. Kaadî Iyâz'ın beyânına göre «azab olunur» cümlesinin iki mâ­nâsı vardır. Biri hesabın münakaşası, günahları arzederek onlardan dolayı kulu tevkif etmektir. Kul için bu da bir azab sayılır. Zîra bunda tevbih ve azar vardır. Diğeri cehennem azabına müncer olmasıdır.

Hadîsin ikinci rivayetinde «azab olunur» yerine «helak olmuştur» bu-yurulması bu mânâyı te'yid eder. Nevevî bu ikinci mânâyı sahih bulmuş ve şunları söylemiştir : «Hadîsin mânâsı şudur : Kulların hâli ek­seriyetle kusur etmektir. Bir kimsenin bütün amelleri hesab edilir de affa uğram&zsa helak olur ve cehenneme girer. Lâkin Allah Teâlâ şirkten maa­da günahları dilediği kullarına affeder.»

Bu hadîs hususunda Darekutnî, Buhârî ile Müs­lim 'e itiraz etmiş ve : «Ulemâ bu hadîsin İbni Ebî Mü1eyke'den rivayeti hulusunda ihtilâf etmiş. Hadîs kimi îbnü Ebî Mü1eyke'den, o da Âişe'den naklen, kimi de îbni Ebî Mü1eyke'den, o da Kaâsim 'dan, o da Âişe 'den naklen rivayet olunmuştur.» demişse de bu itiraz zayıftır. Çünkü bu onun bir defa Kaâsım vasıtasiyle Âişe'den bir defada vasıtasız olarak doğrudan doğruya Hz. Âişe'den işittiğine hamlolunmuştur.

 

19- Ölürken Allah Teala'ya Hüsnü Zanda Bulunmayı Emir Babı

 

81- (2877) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekcriyya, A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen ha­ber verdi. (Şöyle demiş) : Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ve­fatından üç gece önce :

«Sizden   biriniz  sakın   Allah'a   hüsnü   zan   etmediği   halde   Ölmesin.» buyururken işittim.

 

(...) Bize Osman b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Biie Cerir rivayet etti. H.

Bize Ebû Küreyb de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye riva­yet etti. H.

Bize İshak b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tsa K Yûnus ile Ebû Muâviye haber verdiler. Bu râvîlerin hepsi A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

82- (...) Bana Ebû Dâvud Süleyman b. Ma'bed de rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ehû'n-Nu'man Ârim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mehdî b. ÎMeymun rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vâsıl, Ebû'z-Zûheyr'den, o da Câbir b. Abdillah El-Ensârî'dcn naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i vefatından üç gün önce:

«Sakın sizden biriniz Allah    (Azze veCelle) 'ye hüsnü zanda bulunma­dığı halde ölmesin.»   buyururken işittim.

 

83- (2878) lîize Kulcyhc b. Saîd ile Osman b. Ebî Şeybe rivayet et-tiler. (Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câ­bir'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ı:

«Her kul Öldüğü hal üzere dirİHİlecekîir.»  buyururken işittim.

 

(...) Bzc Ehû Bckr b. Nâfi* rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdurrah-man b. Mehdî, Süfyan'dan, o da A'meş'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Ve: «Peygamber (Sallallahü Aleyh-.'ve Se Hem) 'den» de­di, «işittim» demedi.

 

84- (2879) Bana Harmele b. Yahya Et-Tücîbî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb ha'cer verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Hamza b. Abdillah b. Ömer haber verdi ki : Abdullah b. Ömer şöyle demiş : Ben, Resûlüllah (Sallallahü A'".yhi ve Sellem) :

«Allah bir kavmi azab eîmeyi dilerse, azab o kavmin içindekilere isâ-bst eder. Sonra amelleri üzerine diriltilirler.»  buyururken işittim.

Abdullah b. Ömer rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Fiten» de tahric etmiştir.

Allah Teâlâ'ya hüsn-ü zanda bulunmanın mânâsı; Ölürken onun rah­met ve affını ummaktır. Ulemâ kulun hâli hayatında korku ile ümit ara­sında bulunması gerektiğini söylemişlerdir. Bazıları Allah korkusunun rahmet ümidinden daha fazla olması lâzım geldiğini söylemişlerdir. Ölüm emareleri belirince artık ümid tarafı galebe çalmalı yahut kulun hâli srf ümidden ibaret olmalıdır. Çünkü Allah korkusundan maksat günahlardan kaçmmnk, amel ve taatları cok yapmaya gavret göstermektir. Ölüm halin­de ise bunlar imkânsızdır. Binâenaleyh Allah'a hüsn-ü zanda bulunmak, onun affı merhametine sığınmak müstehab görünmüştür. Zîra bunda ku­lun Allah'a muhtaçlığı mânâsı vardır. Nitekim babımızın non hadîsi de bunu te'yid eder. Bu hadîs kul ne halde öldüyse, o halde dirileceğine de­lâlet etmektedir.

Mezkûr hadîsdeki «men» kelimesi umum bildiren sigalardandır. Şu halde Allah'ın azabı dünyada iyilere de isabet edecek demektir. Lâkin kıyamet gününde herkes ameline göre diriltileceğinden iyiler dünyada gördükleri o azabın karşılığında mükâfata nail olacaklardır.

 



[1] Süre-i Secde, âyet:  17

[2] Sûre-i Secde,  âyet:   16-17.

[3] Sûre-i Araf, âyet :  43.

[4] Sûre-i Kâf, âyet: 30.

[5] Sûre-i Meıyem, âyet: 39.

[6] Süre-i Enbiya, âyet:  104

[7] Sure-i Mâide, âyet:  117-118

[8] Sûre-i Mutaffifln, âyet : 6.

[9] Sûre-i İbrahim, âyet: 27

[10] Sûre-i İnşikak, âyet: 8