51- CENNET VE ONUN NİMETLERİ İLE CENNETLİKLERİN
SIFATI BAHSİ
2- Cennetliklere Rıdvanın Helal Kılınması ve Kendilerine Ebediyen Gadab
Olunmaması Babı
3- Cennetliklerin Köşk Sahiblerini Gökte Yıldız Görülür Gibi Görmeleri
Babı
5- Cennetin Çarşısı ve Cennetliklerin Orada Nail Oldukları Nimetlerle
Cemal Hakkında Bir Bab
9- Cennet Çadırlarının Sıfatı ve Mü'minlerin Oradaki Aileleri Hakkında
Bir Bab
10- Dünyadaki Cennet Nehirleri Babı
11- «Cennete, Kalbleri Kuş Kalbi Gibi Olan Bir Takım Kavimler
Girecektir...» Hadisi Babı
13- Cehenneme Zalimlerin Cennete De Zayıfların Gireceği Babı
14 - Dünyanın Bitmesi ve Kıyamet Gününde Haşrin Beyanı Babı
15- Kıyamet Gününün Sıfatı Hakkında Bir Bab. Onun Dehşetlerine Karşı
Allah Yardımcımız Olsun
16- Dünyada Cennetliklerle Cehennemliklerin Bilinecekleri Sıfatlar Babı
19- Ölürken Allah Teala'ya Hüsnü Zanda Bulunmayı Emir Babı
1- (2822)
Bize Abdullah b. Mcsleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b.
Seleme, Sabit ile Humeyd'den, onlar da Enes b. Mâlik'denİ naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cenjnet hoşa gitmeyen
şeylerle sarılmış; cehennem de şehvetlerle sarılmıştır.»; buyurdular.
(2823) Bana
Zülıeyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Verkâa' Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet
etti.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.
Ulemânın beyânına göre
hadîs-i şerif Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in fasîh, bedi' ve
cevâmiu'l-kelim sözlerindendir. Cevâmiu'l-kelim çok mânâ ifade eden az sözler
manasınadır. Böyle sözler yalnız Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e
mahsustur. Burada bu kabilden bir temsil yapmıştır.
Hadîsin mânâsı şudur :
Cennete ancak bu hoşa gitmeyen şeyleri yapmakla, cehenneme de şehvetler
sebebiyle varılır. Bunlar cennetle cehennemi sarmış, perde arkasında
bırakmıştır. Hoşa gitmeyen şeylere göğüs gererek cennetin perdesini yırtan, oraya
girecek şehvetlerine kapılıp günah işleyenler de cehennemin perdesini yırtarak
cehenneme girecektir. Buradaki hoşa gitmeyen şeylerden maksat, icrası nefse
ağır gelen şeylerdir. İbâdetlere devam, onların güçlüklerine katlanmak, öfkeyi
yenerek affetmek, sadaka vermek, kötülük yapana iyilikte bulunmak, nefsin
arzularına sabırla karşı gelmek gibi şeyler bunda dahildir.
Şehvetlerden murad ise
: «Zina, içki, gıybet gibi haram olan şeyleri yapmaktır. Yiyip içmek gibi mubah
olan şehvetler bunda dahil değildir. Maamafih onlarda da ifrat dereceye varmak
mekruhdur.
2- (2824)
Bİze Saîd b. Amr EI-Eş'asî ile Züheyr b. Harb rivayet et-tiler. (Züheyr :
Haddesena; Said İse : Ahberana tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize
Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ehû Ilürey-re'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcn naklen haber verdi. (Şöyle buyurmuşlar) :
«Allah (Azze ve Celle)
: Ben sâlih kullarıma hiç bir gözün görmediği, kulağın işitmediği ve insan
kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyurdu.» Allah'ın kitabında bunun
şahidi :
«Hiç bîr nefis onların
yaptıklarına karşılık, kendilerine saklanan ferahfeza şeyleri bilemez.» [1]
âyet-i kerîmesidir.
3- (...)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî rivayet etti. (Dedi ki): Bize tbnu Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Mâlik Ebû'z-Zinad'dan, o da Araç-dan, o da EbÛ
Hüreyrc'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Saîlallahu Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurmuşlar:
«Allah (AzzeveCelle) :
Ben sâlih kullarıma —size Allah in bildirdikleri bir tarafa — zuhru ahiret olmak
üzere hiç bir gözün görmediği, kula-ğın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen
şeyler hazîrladtm, buyurdu.»
4 - (...)
Bize Ehû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler (Dediler ki): Bize
Ebû Muâvİye rivayet etti, H.
Bize İbnû Nümeyr de
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Biz> babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize A'meş, Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hü rcyre'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : ResulÜllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdular :
«Allah (Azze ve
Celle): Ben sâlih kullanma zahru âhİret olmak üzer — Allah'ın size
bildirdikleri bir tarafa— hiç bir gözün görmediği, kulağı işitmediği ve İnsan
kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım, buyuruyor.»
Sonra : «Hİç bir nefis
onlar için saklanan ferahfeza şeyleri bilmez.» âyetini okudu.
5- (2825)
Bize Harun b. Ma'ruf ile Harun b. Saîd El-Eyli rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İbnû Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Sahr rivayet etti. Ona da Ebû
Hazini rivayet etmiş. (Demiş ki) : Ben Seni b. Sa'd Essâidî'yi şöyle derken
işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in bir meclisinde bulundum
İti, orada cenneti sonuna kadar vas-feyledi. Sonra hadîsinin nihayetinde
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Orada hiç bîr gözün
görmediği, kulağın işitmediği ve insan kalbinden geçmeyen şeyler vardır.»
buyurdu. Sonra şu âyeti okudu :
«Onların yanları
yataklardan uzak kalır. (Azabından) Korkarak, (sevabına) tama* ederek
Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızik-tardan da başkalarına infâk
ederler. Hİç bir nefis onların yaptıklarına karşılık olarak kendilerine
saklanan ferahfeza şeyleri bilemez.» [2]
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'BedMl-Halk» ile «Kitâbu't-Tefsir»'de; Tirmizî de «Kitâbu't-Tefsir»'de
tahric etmişlerdir.
Belhe:
Bırak, demektir. Bâzıları, «başka» mânâsına geldiğini, bir takımları da,
«nasıl» demek olduğunu söylemişlerdir.
Zemahşerî diyor ki:
«Allah'ın cennetliklere hazırladığı nimetlerin hepsini değil, bir tanesini
bile bilen yoktur. Bunu ne bir mukarreb melek bilir, ne de nebiyyi mürsel!
Teâlâ Hazretleri bunları bütün mahlûklarından gizlemiştir. Yalnız kendisi
bilir. Bu hazırlıkların ötesinde istenecek bir şey yoktur.
6- (2826)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Saîd b. EM Saîd
El-Makburî'den, o da bahasından, o da Ebû Hüreyre'-den, o da Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti ki, şöyle buyurmuşlar:
«Gerçekten cennette
bîr ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez.»
7- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muğıra (yâni; İbni
Abdirrahman El-Hizami) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)e naklen bu hadîsin mislini rivayet
etti ve : «Onu bitiremez...» cümlesini xiyâde etti.
8- (2827)
Biie tshak b. İbrahim El-HanzaH rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mahzûmî haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb Ebû Hâzim'den, o da SeM b. Sa'd'dan, o da
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Men naklen rivayet etti. (Şöyle
buyurmuşlar) :
«Gerçekten cennette
bir ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez.»
(2828) Ebû
Hazim dedi ki: Ben bu hadîsi Nu'man b. Ebî Ayyaş Ez-Zürakîye anlattım da, şöyle
dedi: Bana Ebû Saîdî Hudrî, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den
rivayet etti:
«Gerçekten cennette
bir ağaç vardır. İdmana çekilmiş sür'aîli bir at'a binen yüz sene yürür, onun
gölgesini bitiremez.» buyurmuşlar.
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'r-Rİkak»'-da tahric etmiştir.
Ağacın gölgesinden
murad; dallarının kapladığı yerlerdir. Bu ağacın Tuba ağacı olduğu söylenir.
Atm idmana çekilmesi
evvelâ semizleyinceye kadar besleyip sonra muhtelif vasıtalarla yağını eritinceye
kadar zayıflatmaktır. Bu sureti? hayvanın et ve sinirleri kuvvetlenir. Koşmaya
hazırlanmış olur. Cevad: İyi cins koşu atı, demektir.
9- (2829)
Bize Muhammcd b. Abdirrahman b. Selim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah
b. Mübarek rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlîk b. Enes haber verdi. .
Bana Harun b. Saîd
El-Eylî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlîk b. Enes, Zeyd b. Eslem'den, o da Ata' b.
Yesnr'dan, o da Ebû Saîdî Hudrî'den naklen rivayet etti ki, Peygamber
(SallalîahU Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Şüphesiz ki, Allah
cennetliklere : Ey cennetlikler! diyecek. Onlar 6a : Sana iki defa icabet
ederiz ey Rabbimiz! Seni iki defa tes'îd eyleriz. Hayır senin yed-i
kudretindedir, cevabını verecekler. Bunun üzerine :
— Razı oldunuz mu? diye soracak. Onlar :
— Neden razı olmayacakmişız yâ Rab! Bize
mahlûkatından hiç birine vermediğini verdin, diyecekler. Teâla Hazretleri :
— Size bundan daha kıymetlisini vereyim mi?
diyecek. Onlar :
— Yâ Rabbi! Bundan daha kıymetli ne olabilir,
mukabelesinde bulunacaklar. O da :
— Size rıdvanımı helâl
kılıyorum, ondan sonra sîze ebediyyon gazab etmem, buyuracaktır.»
Buhârî bu hadîsi dahî «Kitâbu'r-Rikâk»'da
ve «Kitâbu't-Tev-hid»'de; Tirmizî «Kitabu'I Sıfatı'l-Cennet»'de; Nesâî
-Kita-bu'n-Nuût»'da tahric etmişlerdir.
«Size rıdvanımı helak
kılıyorum...» cümlesinden murad; size rızâmı indiriyorum, demektir. Çünkü
Allah'ın rızası her saadet ve mutluluğun sebebidir. Bu hadîs dahî cennetliklere
verilen nimetlerin daha ötesi dü-şünülemiyecek kadar çok ve muhtelif olduğuna
delildir.
«İki defa icabet
ederiz...» sözünden murad; ne olduğunu evvelce görmüştük. Kısacası bu söz
bizirn : «Efendim, hazırım, buyurun...» tâbirlerimizin yerinde kullanılır.
10- (2830)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub (yâni; İbni
Abdirrahman El-Kaârî) Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet etti
ki, Kesûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hiç şüphe yok ki,
cennetlikler cennette köşkleri sizin semâda yıldszı gördüğünüz gîbi
göreceklerdir.» buyurmuşlar.
(2831) Râvî demiş ki, ben tunu Nu'man b. Ebî Ayyaş'a anlattım
da, şunu söyledi. Ben Ebû Saîdî Hudrî'yi şöyle derken işittim: «Doğu yahut batı
ufkunda sizin parlak yıldızı gördüğünüz gibi.»
(...) Bize
du hadîsi İshak b, İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mahzûmî haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb, Ebû Ilâzim'den iki isnad-la birden Yakub'un
hadîsi gibi rivayet etti.
11- (2831)
Bana Abdullah b. Ca'fer h. Yahya b. Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'n
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.
Bana Harun b, Saîd
El-Eylî de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bixe Abdullah b. Vehb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Mâlik b. Enes, Safvan h. Süleym'den, o da Atâ'
b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) şöyle buyurmuşlar:
«Şüphesiz cennetlikler
üzerindeki köşk sahiplerini sizin doğu veya batı ufkunda kavuşmakta olan parlak
yıldızı gördüğünüz gibi görürler. Çünkü aralarında fark vardır.» Ashab:
— Yâ Resûlallah!
Bunlar Peygamberlerin yerleridir. Başkaları onlara ulaşamaz, demişler. Resûlülîah
(Saltallahü Aleyhi ve Sellcm):
«Bilâkis! Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki : Onlar Allah'a iman ve Peygamberleri
tasdik eden bir takım adamlardır.»
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu'r-Rikak» ile «Kitâhu Bedİl-Halk»'da tahric etmiştir.
«El-Kevke"bû'd-Dürriy»
Büyük bir yıldızdır. Ona, inci gibi beyaz olduğu için dürrî denilmiştir.
Bazıları parlaklığından dolayı dürrî nâmı verildiğini söylemişlerdir.
Gâbir:
Batmaya yaklaşan manasınadır.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seîlem) yemin ettikten sonra, ashab-ı kiramın dedikleri gibi, cennet
köşklerinin sâdece peygamberlere mahsus olmadığını, bunlara Allah'ın lutf-u
keremiyle imanı bütün Peygamberleri yakînen tasdik etmiş, kullarına da nasib
edeceğini bildirmiştir. Gerçi cennetliklerin hepd rnü'min ve mu'saddık iseler
de köşk sahipleri hakkıyle iman ve hakkıyle tasdik sıfatında başkalarından
ayrılacaklardır.
12- (2832)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'-kub (yâni; İbni
Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Ümmetimin beni en çok
sevenlerinden bazıları, benden sonra gelecek bîr takım İnsanlardır. Bunlardan
her biri ailesini ve malını feda ederek beni görmüş olmayı arzu edecektir.»
Bu hadîsde :«Ümmetimin
beni en çok sevenlerinden bâzıları...» denildiğine göre, Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'den sonra geleceklerin onu ashab-ı kiramdan daha çok
sevmeleri düşünülemez. Hadîs-i şerîf «Beni en çok seven ümmetimin bazıları
ashab-ı kiramdır; bazıları da onlardan sonra gelecektir. Bunlar imkân bulsalar
mâlik oldukları her şey verip beni görmek isteyeceklerdir.» manasınadır.
13- (2833)
Bize Ebû Osman Saîd b. AbdÜ-Cebbar El-Basri rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize
Hammad b. Seleme, Sâbîl El-Bünânî'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet
etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar :
«Hakikaten cennette
bir çarşı vardır ki, ona her hafta gelirler. Derken şimal rüzgârı eserek
yüzlerine ve elbiselerine vurur. Bu suretle güzellik ve cemalleri artar da,
ailelerinin yanına güzellik ve cemalleri artmış olarak dönerler. Aileleri
kendilerine :
— Vallahi bizden ayrılalı güzellik ve cemâliniz
artmış, derler. Onlar da:
— Vallahi sizin dahi bizim arkamızdan güzellik
ve cemâliniz artmiş, derler.»
Bu hadîsdeki çarşıdan
inurad; cennetliklerin toplandığı yerdir. Oraya hafta mikdarı zaman geçtikçe
toplanırlar. Cennette güneş, gece ve gündüz olmadığı için orada hakikatte
hafta yoktur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in şimal rüzgârını
hassaten zikretmesi Arablarca yağmur getiren rüzgâr olduğu içindir. Arablar bu
rüzgârı beklerlerdi. Bir hadîsde bu rüzgâra şimal rüzgârı yerine müsîre
denilmiştir. Müşire, hareket getiren mânâsına gelir. Cennetliklerin yüzlerine
cennetin mis kokusunu ve sair nimetlerini serptiği için ona bu isim
verilmiştir.
Elmebârik nâm eserde
şöyle deniliyor : «Buraya cennetlikler toplanır, etraflarım melekler sararlar,
onlara göz görmemiş, kulak işitmemiş ve insan hatırına gelmemiş nimetler
getirirler. Onlar bu nimetlerden istediklerini parasız alırlar, bu da orada
duyulan lezzetlerden bir nev'idir.»
14- (2834) Bana
Amru'n-Nâkid ile Ya'kub b. İbrahim Ed-Devrakî hep birden İbnû Uleyye'den
rivayet ettiler. Lâfız Ya'kub'undur.
(Dediler ki) : Bize İsmail b. Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Eyyub, Muham-med'dcn naklen haller verdi. (Şöyle demiş) : Ashab ya iftihar
ettiler yahut müzâkere (de) : Cennette erkekler mi daha çok yoksa kadınlar mı
(meselesini konuştular)Bunun üzerine Ebû Hüreyre: Ebû'l-Kaâsım (Sallallahü
AIeyhi ve Sellem) :
«Gerçekten cennete ilk
girecek zümre Bedir gecesindek'ı ay suretinde, ondan sonra girecek olanlar
gökyüzündeki parlak yıldızların ziyası suretinde olacak. Mer bîrine iki zevce
verilecek ki, bacaklarının ilikleri etin arkasından görünecek. Cennette bekâr
olmayacak.» buyurmadi mı? dedi.
(...) Bize
tbnû Ebî Ömer rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Siilyân, Ey-yûb'dan, o da İbnû
Sîrîn'den naklen rivayet ettir (Şöyle demiş) : Erkeklerle kaduılar cennette
hangileri daha fazla olacakları hususunda münâkaşa ettiler de Ebû Hüreyre'ye
sordular. O da şunu söyledi: Ebû'I-Kaâsim buyurdular ki...
Râvi İbnû Uleyye'nin
hadîsi gibi rivayet etmiştir.
15- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dû'1-Vâhid (yâni;
İbnû Ziyad) Umara b. Ka'kâ'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Zür'a
rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işittim : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Cennete ilk girecekler...» buyurdu. H.
Bİze Kuteybe b. Saîd
ile Züheyr b. Harb da rivayet ettiler. Lâfız Kuteyfce'nindir. (Dediler ki) :
Bize Cerîr, Umâra'dan, o da Ebû Zûr'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
elti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) ;
«Şüphesiz cennete ilk
girecek zümre Bedir gecesindeki ay sureîincîe, onlardan sonra girecekler
gökyüzünde en parlak yıldızın ziyası sureîinde olacaklar. Büyük, küçük abdest
bozmayacaklar, burun atmayacaklar ve tükürmeyeceklerdİr. Tarakları altsn,
terlen misk, buhurdanlıkları ad ağacı, zevceleri büyük gözlü hurilerdir.
Ahlâkları, babaları Âdem suretinde altm:ş arşm semâya yükselmiş bir adamın
ahlâkı olacaktır.» buyurdular.
16- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Muaviye, A'meşMen, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ümmetimden cennete
İlk girecek zümre, Bedir gecesindeki ay suretinde, sonra onların ardından
girecekler, gökteki en ziyadar yıldız suretinde olacak, bundan sonra onlar
menzil sahibi olacaklardır. Büyük ve kü^ük abdest yapmayacaklar, burun
atmayacaklar ve tükürmeyeceklerdİr. Onların tarakları altın, buhurdanlıkları
öd ağacı, terleri misk, ahlâkları babaları Âdem boyunda altmış arşın uzun bir
adamın ahlâkı olacaktır.» buyurdular.
Ibnû Ebî Şeybe : «Bir
adamın ahlâkı üzere...» dedi. Ebû Kûreyb ise: «Bir adamın hilkati üzere...»
dedi. İbnû Ebî Şeybe: «Babalarının suretinde...» dedi.
Bu hadîsi Buharı
«Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir. Zümre, cemaat demektir.
Kaadî Iyâz diyor ki :
«Bu hadîsin zahirine bakılırsa, cennette kadınlar erkeklerden daha çok
olacaktır. Başka bir hadîsde ise cehennemde kadınların daha çok olacağı
bildirilmiştir. Bunların mecmuundan çıkarılan mânâ Hz. Âdem zürriyetinin
kadınlarının erkeklerden fazla olmasıdır. Bunlar sâdece Beni Adem kadınlarıdır.
Yoksa cennette bir erkeğe birçok huriler verileceği hususunda hadîsler vârid
olmuştur.» Cennete ilk giren kafilenin ayın ondördüne benzetilmesi yuvarlaklığı
İtibariyle değil, nuru itibariyledir. El Mirkat nâm eserde : «Her halde gLines
suretinde cennete girmek Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e mahsusdur.»
deniliyor. Cennetliklerin büyük ve küçük abdest bozmamaları, burun atmamaları,
tükürmemden buna ihtiyaçları olmadığındandır. Çünkü onların içlerinde,
ağızlarında ve burunlarında fasit maddeler bulunmayacaktır. Cennet temizdir.
Temizler yeridir. Orada kir, pas, ne^âsel bulunmayacaktır.
17- (...)
Bize Muhammcd b. Rî\İ¥ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. MünebUh'-den rivayet etti. Hemmâm : Bize Ebû
Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallaitâhii Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettikleri
şunlardır, diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cennete girecek ilk
zümrenin suretleri Bedir gecesindeki ay gibi olacaktır. Orada tükürmeyecekler,
burun atmayacaklar ve büyük abdest bozmayacaklardır. Kapları ve tarakları
altnla gümüşten, buhurdanlıkları öd ağacından olacaktır. Terleri miskdir. Her
birine iki zevce verilecektir ki, gözellikten baldırlarının iliği etin
arkasından görülecektir. Aralarında anla-şamamazlik ve küsüşme olmayacaktır.
Kalbleri bir kalb olacak, sabah-akşam Allah'a tesbihde bulunacaklardır.» buyurdular.
18- (2835)
Bize Osman b. EM Şeybe ile İshak b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız Osman'ındır.
(Osman : Haddesena; İshak ise : Ahberana tâbirlerini kullandılar. Dediler ki)
: Bize Cerir, A'mes'den, o da EbÛ Süf-yan'dan, o da Câbir'den naklen haber
verdi. (Şöyle demiş) : Ben Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Şüphesiz ki, cennetlikler
orada yiyip-içerler, fakat tükürmezler; büyük-küçük abdest bozmazlar ve burun
atmazlar.» buyururken işittim. Ashab :
— O halde yenilen şey
ne olacak? diye sordular.
«Geğirmek ve misk
sızıntısı gibi ter! Kendilerine nefes ilham olunur gibi teşbih ve tahmid ilham
olunur.» buyurdu.
(...) Bize
Ebu Bekr b. Ebî Şeybe ile EbÛ Kûreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Muaviye, A'meş'den bu isnadla : «Misk sızıntısı gibi...» cümlesine kadar
rivayet etti.
19- (...)
Bana Hasan b. Ali El-Hulvânî ile Haccâc b. Şâir de ikisi birden Ebû Âsım'dan
rivayet ettiler. Hasan dedi ki: Bize Ebû Âsim, îbnû tİüreyc'den rivayet etti.
(Demiş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı şunu
söylerken işitmiş. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) ı
«Cennetlikler orada
yeyip-içerler ama büyük abdest bozmazlar; burun atmazlar, küçük abdest de
bozmazlar. Lâkin o yedikleri misk sızıntısı gibi Üîr geğirti olur. Kendilerine
nefes almak İlham edildiği gibi, teşbih ve hamd ilham olunur.» buyurdular.
Müslim der ki :
Haccac'ın hadîsinde «zâke» yerine «zâlike» c.enilmiştir.
20- (...)
Bana Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Güreye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr,
Câbir'den, o da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu
kadar var ki, o :
«Kendilerine nefes
almak ilham edildiği gibi, teşbih ve tekbirde ilham edilir.» demiştir.
Ebû Hüreyre rivayetini
Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»'da tahric etmiştir.
Ehl-i Sünnet
vel-cemaatın mezhebine göre, cennetlikler cennetin hatır ve hayâle gelmeyen
nimetlerinden yiyip içerler. Muhtelif nimetlerden tıev'ilerine göre daimî
surette lezzet alırlar. Onların bu hâli dünya nimetleri şeklinde tecelli
ederse de, nimetler arasındaki lezzet ve nefaset farkı pek büyük olduğundan,
dünya nimetleri onlara sadece ismen uymuş olurlar. Cennetlikler abdest
bozmamak, burun atmamak gibi husûsatta da dünyadaki hallerinden ayrılırlar.
Gerek bu hadîsler, gerekse Kur’an-ı Kerîm'in âyetleri cennet nimetlerinin ebedî
olup, bitip tükenmeyeceğine delildirler.
Bu rivâyetlerdeki
ikişer zevceden murad; dünya kadınlarıdır. Hadîs-deki: «Sabah, akşam tesbîhde
bulunmak...» tâbirinden murad; o mikdar demektir. Zira az yukarda işaret
ettiğimiz gibi, cennette güneş doğması, güneş batması gibi şeyler yoktur.
Hadîsin «yülhemûne»
cümlesi «tülhemûne» şeklinde de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâ şöyle
olur. Onlara teşbih ve tahmid, size nefes almak ilham edildiği gibi ilham
olunur.
Cü â':
Geğirmek demektir. Geğirmek, insan doyduğu vakit solukla beraber içinden çıkan
sesdir. Yalnız Cennetteki geğirmek dünyadaki' gibi nahoş olmayacaktır. Burada
şöyle bir sual hatıra gelebilir. Cennet teklif yeri olmadığı halde, neden
cennetliklere teşbih ve tahmidde bulunmaları ilham olunacaktır?
Cevab : Buradaki
teşbih, nimet ve lezzet teşbihidir. Cennetlikler bunu mükellef oldukları için
değil, Allah Teâlâ'yı görmekle duyacakları lezzet ve mehabbetden dolayı
yapacaklardır.
21- (2836)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ab-durrahman b. Mehdi
rivayet elti, (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Seleme, Sâbit'den, o da Ebû Kâfi'den,
o da.Ebû Hüreyre'dcn, o da Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem)den naklen
rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar:
«Cennete giren nimet
görür, fakirlik görmez; elbisesi eskimez, gençliği de tükenmez.»
22- (2837)
Bize îshak b. İbrahim ile Ahd b. Humeyd rivayet ettiler. Lâfız İshak'ındır.
(Dediler ki) ; Bize Abdürrezzâk hater verdi. (Dedi ki) : Sevrî şunu söyledi:
Bana da Ebû îshak rivayet etti ki, kendisine Egar, Ebû Saîd-i Iîudrî ile Ebû
Ilüreyre'den, onlar da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem)fden naklen
rivayet etmişler. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) şöyle buyurmuşlar :
«Bir dellal :
Gerçekten sizin için sağlamlık vardır. Artık ebediyen hasta olmayacaksınız.
Sizin için hayat vardır. Artık ebediyen Ölmeyeceksiniz. Sizin için gençlik
vardsr. Artık ebediyen ihtiyarlamıyacaksınız. Sizin için ni-metpezîr olmak
vardır. Artık ebediyen fakirlemeyeceksiniz diye nida edecektir.»
Allah (Azze ve Celle) 'nin :
«Kendilerine, İşte
size cennet! Sİz ona amellerinizle mirasçı oldunuz.» [3]
âyet-i kerîmesinin mânâsı budur.
Bü's, be's, be'sa;
fakirlik şiddeti hâl mânâsına gelen kelimelerdir.
Bu hadîsler dahî
cennete girecek bahtiyarların hallerini anlatmaktadır. Cennete girenler daimî
nimetler içinde safa sürecek, hastalık görmeyecek, ihtiyarlamayacak,
gençliklerinin baharında ebedî bir hayat süreceklerdir.
23- (2838)
Bİze Saîd b. Mansur, Ebû Kudâme'den, (bu zat Haris b. Ubeyd'dir.) O da
Ebu'İmran El-Cevnî'den, o da Ebû Bekr b. Abdillah b. Kays'dan, o da babasından,
o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle
buyurmuşlar :
«Muhakkak mü'min İçin
cennette içi kof bir tek inciden altmış mil uzunluğunda bir çadır vardır.
Mü'min için orada aileler vardır. Mü'min onları dolaşır. Fakat onlar
birbirlerini görmezler.»
24- (...)
Bana Ebû Gassan El-Mismaî de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Abdis'samed
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Imran El-Cevnî, Ebû Bekr b. Abdillah b.
Kays'dan, o da babasından naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Cennette içİ kof
inciden (ma'mu!) bir çadır vardır. Genişliği altmış mİl-dir. Onun her köşesinde
bîr aile vardır. Bunlar başkalarını görmezler. Mü'-min onları dolaşır.»
buyurmuşlar.
25- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Heromam, Ebû Imran El-Cevnî'den, o da Ebû Bekr
b. Ebî Musa h. Kays'dan, o da babasından, o da Peygamber (SnUaîîahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar:
«Çadır bir incidir.
Uzunluğu semâya doğru altmış mildir. Onun her köşesinde mü'minler için bir aile
vardır. Onları başkaları görmezler.»
Bu hadîsi Buhârî
«Bed'ü-Î-Halk» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Tefsir» bahsinde
tahric etmişlerdir.
Hayme, çadır demektir.
Bazılarına göre ağaçtan yapılan dört köşeli evdir.
Hadîsin bir
rivayetinde çadırın genişliği altmış mü, diğer rivayetinde yüksekliği altmış
mil denilmiştir. Fakat rivayetler arasında çelişme yoktur. Çünkü genişliği ile
yüksekliği müsavidir.
Çadırın bir kösesinde
oturanların öteki köşedekileri görememesi mesafenin uzaklığındandır.
Hz. Ebû Derdâ 'dan
rivayet edilen bir hadîsde:
«Çadır bîr tek
incidendir. Onun yetmiş kapısı vardır.» buyurulmuştur. Kurtubî : «Bu hadîsden
anlaşılıyor ki, cennetteki hurilerle insanlara şâmil kadın nev'ileri benî
âdem'in erkek nevilerinden daha çoktur.» demiştir.
26- (2839)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme İle
Abdullah b. Nûmeyr ve Alî b. Müshir, Ubeydullah b. Ömer'den rivayet ettiler.
H.
Bize Muhammed b.
Abdillah b. Nûmeyr de rivayet etti, (Dedi ki) : Bİze Muhammed h. Bİşr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Hu-"beyb b. Abdirrahman'dan, o da Hafs
b. Asım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Seltem):
«Seyhan, Ceyhan, Fırat
ve Nil'den her biri cennet nehİrlerindândir.» buyurdular.
Seyhan ile Ceyhan orta
Anadolu'dan çıkarak Akdeniz'e dökülen iki nehirdir. Bazıları bunları Seyhun ve
Ceyhun nehriyle karıştırarak bir saymıştır. Ceyhun nehri Horasan 'dadır.
Seyhun orta Asya 'nın büyük nehirlerinden biridir. Fırat dahî Orta Anadolu
'dan kaynayan bir nehirdir. Basra körfezine dökülür. Ni1 , Mısır 'dadır. Bu
nehirlerin cennetten çıkması iki suretle te'vil edilmiştir. Birinci te'viîe
göre iman, nehirlerin bulunduğu yerleri yahut bunların sularıyle beslenen
cisimleri kaplamış olduğundan, bu sularla beslenen insanlar cennete
girecektir, manasınadır. İkinci mânâya göre te'vile hacet yoktur, bu sular
doğrudan doğruya cennetten çıkarlar. Ehl-i Sünnet'e göre Cennet hâlen
mevcuttur. Isra bahsinde Pırat'la Ni1'in cennetten çıktıklarını bildiren hadîsi
görmüştük. Buharı 'nin rivayetine göre bunlar Sidretü'l-Müntehâ denilen ağacın
dibinden kaynarlar.
27- (2840)
Bize Haccac b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'n-Nadr Hâşim b. Kaâsım
EI-Leysî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbrahim (yâni; İbni Sa'd) rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize tabam, Ehû Seleme'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(SallaUahü Aleyhi ve Sellcm?den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) :
«Cennete kalbleri kuş
kalbi gîbi olan bir takım kavimler girecektir.» Buradaki insan kalblerinin ne
cihetle kuş kalbine benzetildiğinde ihtilâf edilmiştir. Bazılarına göre
incelik, zayıflık ve zarafet hususunda kuş kalbine benzetilmişlerdir. Nitekim
bir hadîsde Yemenlilerin ince kalbli yâni; nâzik insanlar olduğundan
bahsedilmiştir. Bâzıları bu teşbihin korku ve ürkeklik itibariyle yapıldığını
söylemişlerdir. Zira kuş, hayvanların en ürkeğidir. Bu takdirde hadîsten murad;
kalblerini Allah korkusu kaplayan ve kuş gibi ürkek olan bir takım mü'minlerin
cennete girmesidir. Hadîs-i şerif den Allah'a tevekkül edenler kastedildiğini
söyleyenler de. vardır.
28- (2841)
Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdürrdzzak rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmam b.
Müneb-bih'den naklen haber verdi. Hemmam : Bize Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah
(Süllallahü Aleyhi ve
Selle m) den rivayet ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler
nakletmiştir. Onlardan biri de şudur : Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Allah (Azze ve Celle)
Âdem'i kendi suretinde yarattı. Onun uzunluğu altmış arşındır. Âdem'i yaratınca
(ona) : Git de şu cemaata selâm ver, buyurdu. Bunlar meleklerden bir cemaat
olup, oturuyorlardı. Sana ne cevap vereceklerini dinle, çünkü bu senin ve
zürriyetin için selâm olacaktır, dedi. Âdem de giderek : Selâm size, dedi.
Melekler : Selâm sana, Allah'ın rahmeti de sana, dediler. Ve ona Allah'ın
rahmeti sözünü ziyade ettiler, imdi cennete her giren kimse Âdem'in suretinde
ve uzunluğu altmış arşın olacaktır. Ama Âdem'den sonra halk tâ şimdiye kadar
eksilmekte devam etmiştir.»
buyurdular.
Bu hadîsi Buharı «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'I-lstîzan>da
tahric etmiştir.
Hadîsin şerhini
evvelce görmüştük. Bu rivayet hadîsdeki zamirin Hz. Âdem'e ait olduğu hususunda
zahirdir. Hadîsden murad: Allah Teâlâ, Âlem (Aleyh>sse!âm)'i yaşayıp vefat
ettiği sureti üzerine yaratmıştır. O zürriyeti gibi şekil değiştirmemiştir.
Yeryüzündeki sureti ne ise cennetteki sureti de odur, demektir.
Hadîsdeki arşından
murad; bizim arşımmızdır. Hz. Âdem'in uzunluğu altmış arşın olduğu gibi,
genişliğinin de yedi arşın olduğu rivayet olunmuştur.
Kurtubî diyor ki :
«Allah Teâlâ cennetlikleri asılları olan Âdem (Aleyhisselâm) 'in hilkatine iade
edecek, cennette onun sıfatında ve onun uzunluğunda olacaklardır.» Yâni;
cennete giren bahtiyarlar boy pos güzelliği itibariyle Hz. Âdem kılığında
olacaklar dünyadaki sakatlık ve kusurlarından eser kalmayacaktır.
Hadîs-i şerîf oturan
bir kimsenin yanma varanın «Esselâmü-aleyküm» diye selâm vermesinin efdal
olduğuna delildir. Maamafih «Se-lamünaleyküm» demek de kâfidir. Selâmı alırken,
verenin sözüne ziyâde etmek müstehabdır.
Bu hadîs selâm alırken
de Esselâmu aleyküm demenin caiz olduğuna işaret etmektedir. Ve aleykümüsselam
demek efdal ise de şart değildir.
Anlaşılıyor ki: Âdem
(Aleyhisselâm)'m zürriyeti asırlar boyunca kısala kısala bugünkü hâle
gelmişlerdir.
29- (2842)
Bize Ömer b. Hafs b. Giyâs rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Aîâ1 b. Hâli d
El-Kâhilî'den, o da Şakık'dan, o da Abdullah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : ResûlvıNalı(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):
«Cehennem getirilecek.
O gün onun yetmiş bin yedeği olacak. Her yedekle beraber onu çeken yetmiş bin
melek bulunacaktır.» buyurdular.
Bu hadîs hakkında
Darekutnî, İmam Müslim'e itiraz etmiş : «Bunu merfu' rivayet etmek vehmdir.
Sevrî ile Mervân ve başkaları onu Ala' b. Hâlid'e mevkuf olarak rivayet etmişlerdir.»
demişse de, Nevevî buna cevab vermiş : «Hafs mu'temed bir hafız ve imamdır.
Onun merfu' olarak yaptığı ziyade makbuldür. Nitekim ekseri ulemâ ile
muhakkikin onu bu şekilde rivayet etmişlerdir.» demiştir.
Cehennemin yetmiş bin
yedeği olmasını İmam Mâzirî zahiri üzere kabul etmiş : «Bu sözü hakikata
hamletmeye hiçbir mâni yoktur.» demiştir.
30- (2843)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-ğîra (yâni; İbni
Abdirrahman El-Hızâmî) Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti ki : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Âdemoğlunun yaktığı
şu ateşiniz, cehennem sıcağının yetmiş cüzünden bir cüzdür.» buyurmuş. Ashab:
— Vallahi gerçekten bu
yetecekmiş yâ Resûlallah! demişler.
Resülüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hakikaten cehennem
ateşi her bîri dünya ateşi kadar olmak üzere ondan altmış dokuz cüz. daha fazla
yaratılmıştır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrez-zâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Sallalhhü Aleyhi ve Setlem)den naklen Ebû'z-Zinad'ın hadîsi gibi
rivayet etti. Yalnız o «küllühû» yerine «kül-Iühiine» demiştir.
31- (2844)
Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halef b. Halife rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Keysan, Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti. (ŞÖyle demiş) : Resülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemy\e
birlikte idik. Ansızın düşen bir şey sesi işitti. Bunun üzerine Peygamber
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem)
«Bu nedir bilir
misiniz?» dedi. Biz;
— Allah ve Resulü
bilir, cevâbını verdik.
«Bu bîr taştır. Yetmiş
sene önce cehenneme atılmış, henüz şimdi düşüyor. Nihayet dibine erdi.»
buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Abbâd ile İbnû Ebî Ömer de rivâyet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mcrvan, Yezîd b.
Keysaıı'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyrc'den naklen bu isııadla
rivayet etti : «Bu cehennemin dibine düştü de, siz onun sesini işittiniz.» dedi.
32- (2845) Bize
Elû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şeybân b. Abdirrah-man rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde
şunu söyledi. Ben Ebû Nadra'yı Samura'dan rivayet ederken dinledim. O da
Nebiyyullah (Sallal'.ahii Aleyhi ve Seilemyi şöyle buyururken işitmiş :
«Şüphesiz kİ,
cehennemliklerden bazılarım aîeş topuklarına kadar, bazılarını oturağına
kadar, bazılarını da boğazına kadar alacaktır.»
33- (...)
Bana Amr b. Zürâra rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Vehhab (yâni; İbni
Ata') Saîd'den, o da Katâde'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ben Ebû
Nadra'yı» Semura b, Cûndeb'den rivayet ederken dinledim ki:
Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den şöyle buyurmuşlar:
«Onlardan bazılarını
ateş topuklarına kadar, bazıların: dizlerine kadar,, bazılarını oturağına
kadar, bazılarını da köprücük kemiğine kadar alacakdır.»
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Beş-şar rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Kavli rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Saîd bu isnadla rivayet etti. Ama «huczctihî» yerine «hakveyhî» kelimesini
koydu.
Bu hadîsin Ebû Hüreyre
rivayetini Buhârî «Bed'ü'I-Halk» bahsinde tahric etmiştir.
Bu mânâda İbnü Mace, Hz.
Enes'den, İbnü Uyeyne , Hz. İbnû Abbas 'dan hadîsler rivayet etmişlerdir.
İbnü Abbâs
Hazretlerine dünya ateşinin neden yaratıldığı sorulmuş; cehennem ateşinden
yaratıldığını, yalnız yetmiş defa su ile söndürüldüğünü söylemiş. «Böyle
olmasaydı ona yaklaşılmazdı. Çünkü o cehennem ateşindendir.» demiştir.
Ulemâ cehennem ateşinin
her bir cüz'ünün bütün dünyanın odunu yakılsa, onun ateşinden daha şiddetli
olacağını beyan etmişlerdir.
Meymûn b. Mihran demiş
ki: «Allah cehennemi halket-tiği vakit bir soluk almasını emir buyurdu. O da
aldı. Bundan göklerde yüzüstü kapanmadık hiç bir melek kalmadı. Teâlâ onlara :
"Başlarınızı
kaldırın. Bilmez misiniz ki; Ben sizi taat için yarattım, bunu da günahkârlar
için yarattım, buyurdu. Melekler : Ey Rabbimiz, buna girecekleri görmedikçe
biz ondan emin olamayız, dediler." İşte Teâlâ Hazretlerinin (Onlar
Rablerinden korkularına çekinirler...) âyet-i kerîmesinin mânâsı budur."»
Terkuve ve hakv aynı
mânâya gelirler ve ikisi de gömleğin boğaza iliklendiği yer, demektir.
Huccetü'l-İslâm Gazâ1î
şöyle diyor : «Dünya ateşi cehennem ateşine uymaz. Lâkin dünyada en şiddetli
azab bu ateşin azabı olduğu için cehennem ateşi onunla tarif olunmuştur.
Heyhat! Cehennemlikler bu ateşi bulsalar, içinde bulundukları ateşten kaçarak
kendilerini ona atarlardı.»
34- (2846)
Bize tbnü Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zinad'dan, o da
A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûliillah
(Sallallahiı Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdular;
«Cennetle cehennem
münâkaşa ettiler de, biri :
— Bana zâlimlerle kibirliler girecek, dedi.
Öteki de :
— Bana zayıflarla yoksullar girecek, dedi.
Bunun özerine Allah (Azze ve Celle) berikine:
__ Sen benim
azabımsın. Seninle dilediğimi azab ederim ve galiba
«seninle dilediğime isabet
ederim) buyurdu. Ötekine de :
— Sen benim rahmetimsin, seninle
dilediğime rahmet ederim. Sizîn har
biriniz için dolusu doluya (kullar) var, buyurdu.»
35- (..,)
Bana Muhammed b. Râfİ'de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebabe rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Verkââ Ebu'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hüreyre'den,
o da Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti. Şöyle
buyurmuşlar :
«Cehennemle cennet
münakaşa ettiler. Cehennem :
— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum,
dedi. Cennet de :
— Aceb bana neden İnsanların zayıflanyle
sakatları ve âcizlerinden başkası girmiyor, dedi. Bunun üzerine Allah cennete :
— Sen benim
rahmetimsin. Seninle ben"
kullarımdan dilediğime rahmet eylerim, buyurdu. Cehennem de :
— Sen benim azabımsın.
Seninle ben kullarımdan
dilediğimi azab ederim. Sîzden
her biriniz için dolusu doluya kul var, bıryurdu. Fakat cehennem dolmaz. Allah
da ayağını onun üzerine koyar (bu sefer) yeter, yeteri der. Orada artık dolar
ve içindekiler birbirine girer.»
(...) Bize
Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Süfyan (yâni;
Muhammed b. Humeyd) Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan, o da İbnû Sîrîn'den, o da Ebû
Hüreyreden naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cennetle cehennem
münakaşa etti...» buyurmuşlar.
Râvî hadîsi
Ebû'z-Zinad'm hadîsi mânâsında hikâye etmiştir.
36- (...)
Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ab-dürrezzâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'-den rivayet etti. Hemmam;
Ebû Hüreyre'nin, Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)den bize rivayet
ettikleri şunlardır... diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri
de şudur: Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki;
«Cennetle cehennem
münâkaşa ettiler. Cehennem :
— Ben kibirliler ve zâlimlerle tercih olundum,
dedi. Cennet de :
— Aceb bana neden insanların zayiflarıyle
sakatlarından ve gafillerinden başkası girmiyor, dedi. Allah cennete :
— Sen ancak benim rahmetimsin; ben seninle
kullarımdan dilediğime rahmet ederim, cehenneme de :
— Sen ancak ve ancak benim azabimsınj seninle
ben kullarımdan dilediğimi azab eylerim. Sizden her bîrinize dolusu doluya
(kullar) var, buyurdu. Fakat cehennem Allah Tebâreke ve Teâlâ ayağını
koymadıkça dol-maz. (O zaman) Yeter, yeter, yeter! der ve artık dolar. Cüzleri
birbirine girer. Ama Allah mahlûkatından hiç bir kimseye zulmetmez. CenneîG gelince
: Şüphesiz Allah onun İçin de halk yaratır.»
(2847) Bize
Osman b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir, A'meş'den, o da Ebû
Sâüh'den, o da Ebû Saîd-i Huclrî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seiîem):
«Cennetle cehennem
münâkaşa ettüer...» buyurdu.
Râvî: «Her ikinize de
dolusu doluya vereceğim...» cümlesine kadar hû Hüreyre hadîsi gibi nakletmiş,
ondan sonraki ziyâdeyi anmamıştır.
37- (2848)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban, Katâdc'dcn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes
b. Mâlik rivayet etti ki : NebiyyuMah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) şöyle
buyurmuşlar :
«Cehennem : Daha var
mı? demekte devam edecek. Nİhâyet Rabbu'l-Izze Tebâreke ve Teâlâ ayağını onun
üzerine koyacak. O da : izzetin hakkı için yeter, yeter! diyecek ve cüzleri birbirine
kavuşacaktır.»
(...) Bana
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûssa-med b. Abdil-Vâris
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebân b. Yezid El-Attâr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Katâde, Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dcxı naklen
Seyhan'ın hadîsi mânâsında rivayet etti.
38- (...)
Bİzc Muhammed b. Abdilluh Er-Ruzzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vehbab
b. Atâ', Allah (Azze ve Celle) 'nin :
«O gün cehenneme :
Doldun mu? diyeceğiz. O da daha var mı? diyecektir.» [4]
âyet-i kerîmesi hakkında rivayet etti de, dedi ki : Bize Sa-îd'den, o da
Katâde'deıı, o da Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seliem j'den naklen haber verdi kî, şöyle buyurmuşlar:
«Cehennem'e atılmak
da, o da daha var mı? diye sormakla devam edecek. Nihayet Rabbu'l-lzze onun
üzerine ayağını koyacak ve cüzleri birbirine kavuşacak. Cehennem, İzzetin ve
keremin hakkı için yeter yeter diyecek. Cennette de fazlalık devam edecek.
Hatta Allah onun için yeni halk yaratacak ve onları cennetin fazlasına iskân
edecektir.»
39- (...)
Bize Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hammad (yâni; İbnû Seleme) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sâİ.it
haber verdi. (Dedi ki) : Enes'i, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'dçn
naklen şöyle derken işittim:
«Cennetten Allah'ın
dilediği kadarı kalacak, sonra Allah Teâlâ dilediklerinden onun İçin yeni halk
yaratacaktır.» buyurdu.
Bu rivayetleri Buhârî
«Kitâbu't-Tefsir» ile «Kitâbu'l-Eyman ve Nüzûr»'da; Enes rivayetini Tirmizî
«Kitâbu't-Teisir»'de; Nesâî
«Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir.
Cennetle Cehennemin
münâkaşa ve muhasemesi hakkında Nevevi şunları söylemiştir : «Bu hadîs zahir
mânâsı üzeredir. Allah Teâlâ cennetle cehenneme temyiz halketmiş, bu sayede
idrak sahibi olmuşlar ve birbirleriyle muhasamede bulunmuşlardır. Ama bundan
onların daimî surette akü ve temyiz sahibi olmaları lâzım gelmez.» Maamafih bu
münakaşanın lisânı hal ile yapılmış olması da muhtemeldir.
Bu hadisin otuz altı
nolu rivâyetindeki «gırratuhum» tâbiri «garesü-hum» ve «acezejtühüm»
şekillerinde de rivayet olunmuştur.
Garez ;
Açlık, demektir, Accde de : Âcizin cemidir. Fakat en meşhur rivayeti
«gırra»fdır. Bundan murad; gafil takımı yâni; sünneti iyi anlamayan avâmdıiu
Bunlar saf oldukları için aralarına fitne ve bid'at girmez. İmanları sabit,
inançları sağlamdır. Mü'minlerin ekserisi bunlardandır. Cennetliklerin
ekserisi de bunlardan olacaktır. Arif ve Salih ulemânın adedi azdır Onların dereceleri yüksek olacaktır.
Kat yahut katı bana
yeter mânâsına ism-i fiildir.
Bu hadîsler sıfat
hadîslerinin meşhurlarındandır. Evvelce de îzah ettiğimiz vecihle ulemâ bu
hususta mûfevvi'da ve müevvile olmak üzere iki mezhebe ayrılmışlardır.
Müfevvida tefvîzciler yâni; bu gibi hadîslerin mânâlarını Allah'a havale
eyleyenlerdir. Selefin cumhuru bu mezhebde idi. Onlar kelimenin hak olduğuna
iman eder, mânâsını Allah'a bırakırlardı. Çünkü kelimenin zahirî mânâsı Allah
Teâlâ hakkında müstehıl yâni; imkânsızdır. Müevvile te'vilcilerdir. Cumhuru
Mütekelliminin mezhebi budur. Bunlar Allah Teâlâ hakkında vârid olan el ve ayak
gibi aza isimleri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu hadîslerde geçen
ayak tâbirinden mütekaddim mânâsı kastedildiğini söylemişlerdir. Arabcada bu
mânâ geçerlidir. Hadîsden murad; Allah cehennemin üzerine cehennemliklerden
bazılarını koyar, demektir. Bir takımları buradaki ayaktan bazı kulalrın ayağı
kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre mânâ : Allah cehennemin üzerine
bazı kullarının ayağım koyar, demek olur. Kademin bir mahlûk ismi olduğunu
söyleyenler olduğu gibi, yer ismi olduğunu söyleyenler de vardır. Hatta
bazıları kadem kelimesini kudumdan alarak ona takdim mânâsını vermişlerdir. Bu
takdirde hadîsin mânâsı: Allah cehennemin üzerine |kulun azab için takdim
ettiği şeyleri koyar, demek olur.
Ayak koymaktan murad;
yeter artık mânâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur.
Kaadî llyâz diyor ki:
«Bu te'villerin en güzeli kadem kelimesinden cehennemi haketmiş bir kavm murad
edilmiş olmasıdır. Kelimeyi zahirî mânâsın^ almamak mutlaka lâzımdır. Çünkü
Allah Teâlâ hakkında aza imkânsızdır, bu husasta kati delil vardır.
Allah Teâlâ'nm cennet
için yeniden kullar yaratması Eh1-i Sünnet 'in delillerindendir. Onlara göre
sevab vermek, amele bağlı değildir. O, Allah'ın biri lûtfu ihsanıdır. Bu
hadîsde de cennette yaratılan kullara hiç bir amelleri olmadığı halde sevab
verileceği bildirilmektedir. Nitekim küçükken ölenlerle delilerin hâli de
böyledir. Bunların hiç bir ameli olmadığı halde, cennete girecek Allah
Teâlâ'nm fadlu rahmetine nail olacaklardır. Bu hadîsler cennetin pek büyük
olduğuna da delildirler. Filhakika sahîh bir hadîsde cennette bir kişiye dünya
kadar yer verileceği, dünyanın on misli kadar da ziyâdesi ihsan edileceği ve
yine de yeni yaratılacaklar için boş yer kalacağı bildirilmiştir.
40- (2849)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. Lâfızları birbirine
yakındır. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, A'meş'-den, o da Ebû Sâlih'den, o da
Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdular :
«Kıyamet gününde ölüm
sanki bakla bir koçmuş gibi getirilecek. (Eb£ Kûreyb şunu ziyade etti) : Ve
cennetle cehennemin arasında durdurulacak (Hadîsin kalan kısmı hususunda
ittifak ettiler.) Ve Ey cennetlikler, bunu bi liyor musunuz? denilecek. Onlar
başlarını kaldırarak bakacaklar : Evet, bı ölümdür! diyecekler ve :
— Ey cehennemlikler bunu biliyor musunuz?
denilecek. Onlar da baş larıni kaldırarak bakacaklar ve :
— Evet, bu ölümdür! diyecekler. Müteakiben emir
verilerek koç kes lecek. Sonra :
— Ey cennetlikler, size ebediyet... Artık ölüm
yok ve : — Ey ceher nemlikler, size de ebediyet!.. Artık ölüm yok,
denilecektir.»
«Onları hesabın
görüleceği hasret günüyle korkut! Halbuki onlar galette idüer. İman
etmezlerdi.» [5] âyetini okudu
ve eliyle dünyaya
işaret etti.
41- (...)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerİr, A'meş'den, o da
Ebû Sâlih'den, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdular:
«Cennetlikler cennete,
cehennemlikler de cehenneme konulduğu vakit:
— Ey cennetlikler!
denilecek...»
Sonra râvî Ebû Muâviye
hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. Yalnız o: «İşte Allah (Azze ve Ceile)
'nin kavli budur.» demiş. «Sonra Resûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Selletn)
okudu.» dememiştir. «Eliyle de dünyaya İşaret etti.» cümlesini dahi
anmamıştır.
42- (2850)
Bize Züheyr b. Harb ile Hasen b. Alî El-Hulvâni ve Abd b. Humeyd rivayet
ettiler. (Abd : Ahberanî; ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandılar.
Dediler ki) : Biao Ya'kub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'-dır.) rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize babam Sâlih'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Nâfi' rivayet
etti ki: Abdullah şöyle demiş : Gerçekten Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdular*.
«Allah cennetlikleri
cennete, cehennemlikleri de cehenneme koyacak., sonra aralarından bir dellâl
kalkarak :
— Ey cennetlikler
(artık) ölüm yok ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok. Herkes bulunduğu yerde
ebedîdir, diyecektir.»
43- (...)
Bana Harun b. Saîd El-Eylî ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İbnü Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed Zeyd b. Abdillah
b. Ömer b. Hattab rivayet etti. Ona da babası, Abdullah b. Ömer'den rivayet
etmiş ki, Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SelUm) şöyle buyurmuşlar:
«Cennetlikler cennete,
cehennemlikler de cehenneme vardıkları zaman ölüm getirilecek ve cennetle
cehennem arasına konulacak, sonra kesilecektir. Sonra bîr dellâl :
— Ey cennetlikler
(artık) ölüm yok! Ve ey cehennemlikler (artık) ölüm yok! diye nida edecek.
Böylece cennetliklerin sevinci bîr kat daha artacak, cehennemliklerin üzüntüsü
de bir kat daha artacaktır.»
Bu hadîsin Ebû Saîd
rivayetini Buharı, Tirmizî ve Nesâî «Kitabu't-Tefsir»'de; İbnû Ömer rivayetini
Buhârî «Kitâbu'r-Rİkak»'da tahric
etmişlerdir.
Ehl-i Sünnet'e göre
ölüm, hayata zıt olan bir arazdır. Mutezile 'den bazıları onun araz olduğunu
kabul etmemiş, ölüm hayatın yokluğudur, demişse de bu söz hatadır. Çünkü Teâlâ
Hazretleri : «Ölümü ve hayâtı yarattı...» buyurarak, ölümün mahlûk olduğunu isbat
etmiştir. Her iki mezhebe göre de, ölüm cisim değildir. Onun koç suretinde getirilip
kesilmesi te'vil olunur ve : «Allah Teâlâ onu cisim olarak yaratır sonra
kesilir.» denilir. Yahut bu sözden maksad temsildir. Ölümü kimir keseceği
ihtilaflıdır. Bâzılarına göre onu Yahya b. Zekeriya (Aleyhisselâm) , Peygamber
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in huzurunda kese çektir. Bir takımları Cebrail
(Aleyhisselâm)'m cennet kapısında ~ke-seceğini söylemiştir.
Emlâh : Bazılarına
göre hâlis beyaz demektir. Kisâî : Beyazl; siyah karışık olup, beyazı daha çok
mânâsına geldiğini söylemiştir.
44- (2851)
Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hu-meyd b. Abdirrahman,
Hasen b. Sâlih'den, o da Harun b. Sa'd'dan, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü A leyhi
ve Sellem):
«Kafirin avurt dîşî
yahut kâfirin azı dişi Uhud dağı kadar, cildinin kalınlığı da üç gecelik yol
mesabesinde olacaktır.» buyurdular.
45- (2852)
Bize Ebû Kûreyb ile Ahmed b. Ömer El-Vekîî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İbnû FudayI babasından, o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hüreyre'den merfûan rivayet
etti. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Cehennemde kâfirin
iki omuzunun arası hızlı giden binek kimsenin uç günlük yolu kadardır.»
buyurmuşlar.
Vekiî: «Cehennemde...»
kaydını anmamıştır.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'r-Rikâk»'da tahric etmiştir.
Kıyamet gününde
kâfirin dişinin Uhud dağı kadar büyük, cildinin üç günlük yol kadar geniş
olması hakkında Nevevî şunları söylemiştir ; «Bütün bunlar ona daha fazla elem
verdiği içindir. Bunların hepsi Allah Teâlâ'nın kudreti dahilindedir. Peygamber
(Sallallahü Alevhl re Selem) haber verdiği için bunlara inanmak vâcibdir.»
46- (2853)
Bİze Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti.
(Dedi ki) : Bİze babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana MaT>ed b. Hâlid rivayet etti. O da Harise b. Vehb'den,
o da Peygamber (Sallallahü Aleyhİ ve Sellem) 'den dinlemiş. Şöyle buyurmuşlar : «Size
cennetlikleri haber vereyim mi?» Ashab: — Hayhay! demişler. (SallaUahü A leyhi
ve Sellem) Efendimiz: «Her zaif görülen,
zayıf kimsedir. Allah'a yemin etse, onu yemininde sadık çıkarır.» demiş. Sonra :
«Size cehennemlikleri
haber vereyim mi?» buyurmuş. Ashab:
— Hay hay! demişler.
«Her katı düşman
cimri, kibirlidir.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet
etti. Yalnız o: «Size göstereyim mi?» demiştir.
47- (...)
Bize Muhammed b. Abdilîah b. Nûmeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki'
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyan, MaT>ed b. Hâ-lid'den rivayet, etti.
(Demiş ki) : Ben Harise b. Vehb El-Huzâî'yi şunu söylerken işittim. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Size cennetlikleri
haber vereyim mi? Her zayıf görülen, zayıftır. Allah'a yemin etse, onu
yemininde sadık çıkarır. Size cehennemlikleri haber vereyim mi? Her cimri,
neseb İddiacısı kibirlidir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tefsİr»,
«Kitâlm'l-Edeb ve «Ki-tahu'n-Nüzûr»'da; Tirmizî «Kitâbu Sıfeti Cehennemide;
Nesâî «Kİtâtu't-Tefsir»'de; îbnû Mâce
«Kitabu'z-Zühd»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Müteda'af: İnsanların
zayıf görerek tahkir ettikleri kimsedir. Bu kelime müteda'ıf şeklinde de
rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâsı mütevazı*, kendini hiçe sayan demek
olur. Kaadî Iyâz: «Buradaki za'fdan murad; kalbîerin nezaket ve-inceliği ve
imana yatkınlığı da olabilir.» diyor.
Hadîsden murad : Ekseriyetle
cennetliklerin bu gibi insanlardan
olacağını beyandır.
«Allah'a yemin etse,
onu yemininde sâdık çıkarır...» cümlesinden mu-mad; bazılarına göre : Dua etse,
duasını kabul buyurur, manasınadır.
Utl: Katı,
bâtıl hususundaki düşmanlığı şiddetli kimse demektir. Cevvaz, elinden ;bir şey
çıkmayan pinti mânâsına gelir. Bazıları bu kelimenin çok etli ve yürürken
böbürlenen mânâsına geldiğini, bir takımları kısa, şişman demek olduğunu
söylemişlerdir.
Zenîm: Kendinin
yalandan bir kavme mensub olduğunu iddia eden kimsedir.
Cehennemlikler de
ekseriyetle bu gibi kimselerden müteşekkil olacaklardır.
48- (2854)
Bana SÜvyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hafs b. Meysera, Alâ' b.
Abdirralıman'dan, o da tabasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti
ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Nice kapılardan
kovulan saçı keçeleşmiş kimse vardır ki, Allah'a yemin etse, Allah onu
yemininde sâdık çıkarır.» buyurmuşlar.
49- (2855)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe i^e Ebû KÜreyb rivayet et-tiler. (Dediler ki) : Bize
İbnû Nümeyr, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Abdullah b. Zem'a'dan
naklen rivayet etti, (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Salîaliahü Aleyhi ve Sellem)
hutbe okudu da, deveyi ve onu boğaz-layanı anarak şöyle buyurdu :
«Semûd kavminin en
yaramazı (yerinden) fırladığı zaman : Bu deve için muktedir müfsİt, kavminin
İçinde Ebû Zem'a gibi kuvvetli bir adam yerinden fırladı.» buyurdu. Sonra
kadınları anarak onlar hakkında va'x etti.
Sonra :
«Sizden biriniz ne
zamana kadar karısını dövmeye devam edecek?» Ebû Bekr'in rivayetinde: «Cariyeyi
dövmeye...» Ebû Küreyb'in rivayetinde ise: «Köleyi dövmeye (ne zamana kadar devam edecek)... Olur ki, o
kadınla son gününde cima' eder.» denilmiştir. Sonra ashabına yellenmeye
güldükleri için va'z ederek :
«Sizden biriniz yaptığına
gülmeye ne zamana kadar devam edecek?» buyurdular.
Bu hadîsi Buharı ile
Tirmizî «Tefsir» bahsinde; Nesâî «Tefsir» ve «Işrâtû'n-Nisâ'*> bahislerinde;
İbnû Mâce «Ni-.kâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Deveden murad; Salih
(Aleyh'sselânı)'m devesidir. Bu deveyi Semûd kavminin en şakisi Kudâr b. Sâlif
boğazlamıştır. Bu adam uğursuzlukta Uhaymir.i Semûd diye darb-ı mesel olmuştur.
Kısa boylu, kırmızı benizli sarışın veled-i zina bir herifmiş.
Resûlüllah (SaValİahü
Aleyhi ve Sellem), Şems
sûresinin: «Semûd kavminin en yaramazı (yerinden) fırladığı zaman...» âyetini okumuş, sonra deveyi kesmek için
yerinden fırlayan adamın tarifini yapmıştır.
Ârim : Şer, müfsit,
pis mânâlarına gelir. Cahil, serseri mânâsına geldiğini söyleyenler de vardır.
Resûlüllah (Salîaliahü
Aleyhi ve Sellem) bu adamı Ebû Zem'a'ya benzetmiştir. Ebû Zem'a, Abdullah b. Ebî
Zem'a'-nın dedesi Esved'dir. Esved, müslümanlarla alay edenlerden biriydi.
Mekke'de kâfir olarak ölmüş. Oğlu Zem'a dahi Bedir gazasında kâfir olarak
tepelenmiştir.
Abdullah b. Zem'a
rivayeti, zaruret yokken kadın ve hizmetçiyi dövmekten, sesle yellenene
gülmekten men etmektedir. Câhiliyet devrinde Arablar bir meclisde sesle
yellenen kimseye gülerlermiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bundan
men etmiş, işitmezlikten gelinerek başka şeyle meşgul olunması gerektiğine
işaret buyurmuştur. Çünkü meclislerde sesle yellenmek ve sonra buna gülüşmek
Lût kavminin âdet-lerindendir.
50- (2856)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da
babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah(Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Şu Ka'b oğullarının
babası Amr b. Luhay b. Gamca b. Hindifî cehennemde bağırsaklarını sürüklerken
gördüm.» buyurdular.
51- (...)
Bana Amru'n-Nâkıd ile Hasen El-Hulvânî ve Abd b. Hu-meyd rivayet ettiler. (Abd
: Ahberanî, ötekiler : Haddesena tâbirlerini kullandlar. Dediler ki) : Bize
Yakub (bu zat İbni İbrahim b. Sa'd'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize batanı
Sâlih'den, o da İbnû Şihab'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Saîd b.
Müseyyeb'i şunu söylerken işittim : Bahira, şeytanlar için sağılmaktan
menedilen devedir. Onu insanlardan kimse sağamaz. Sâibe ise, Arablarm ilâhları
için bıraktıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz. İbnû Müseyyeb
demiş ki : Ebû Hü-reyre şunu söyledi: ResûIüIlah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ben Amr b. Âmir
El-Huzâî'y'ı cehennemde bağsrsaklannı sürürken gördüm, Bu adam ilk sâİbe
bırakan adamdır.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî «Kitârnı'l-Menâkıb»'de tahric etmiştir.
Câhiliyet devrinde
Arablar deve beşinci yavruyu doğurduktan sonra, o hayvanın kulağını yarar,
artık ona binmeyi ve o hayvanın sütünü haram sayarlardı. Putlarına tazim için
hayvanın suya ve mer'aya gitmesine mani olunmazdı. Bu deveye bahîra denilirdi.
Bir adam seferinden
dönersem yahut hastalığımdan iyileşirsem, devem sâibe olsun, diye nezrederdi.
Artık bu hayvandan istifâde dahi haram sayılırdı. Buhârî şaibeyi Arablarm
putları için tahsis ettikleri deve mânâsına almıştır. Arablar sığır ve koyundan
da bahîra ve sâibe yaparlardı. Ancak hüküm bu hayvanların yalnız dişilerine
mahsustu. Hayvanın binmesi, yavrusu, yün ve yapağısı putun olur, sütü ile menfaati
erkeklere mahsus kalırdı. Kadınlar bundan istifâde edemezlerdi.
İbni Abbâs
Hazretlerinin beyânına göre, dişi deve beşinci yavruyu erkek doğurursa, o
yavruyu keserler ve erkek kadın hep berabbr yerlermiş. Dişi doğurursa, devenin
kulağım yararlar, ona bâhira derlermiş. Arablarda deveyi sâibe yapmak
âdeti Amr b. Âmir 'den kalmıştır.
Arablar arasında
İsmail (Aîeyhisselâm) 'in dinini ile değiştiren, put diken, sâibe ve bahîra
âdetini ilk çıkaran kimse, bu adamdır.
Şam 'dan Hübe1 denilen
putu Mekke'ye getirerek dikmiş, halkı ona ibâdet ve ta'zime teşvik etmiştir.
Kendisi cömert bir adam olup, fakir fukarayı doyurduğu ve giydirdiği için
Arablar üzerinde büyük nüfuzu varmış. Çok defa hac mevsiminde on bin deve
keser, fukaraya on bin hülle giydirirmiş.
Fakat hadîs-i şerif
den anlaşılıyor ki, hiç bir kâfire âhirette dünyevî iyilikleri fayda
vermeyeceği gibi, buna da bütün bu yaptıklarının zerre kadar faydası olmamış.
Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisini cehennemde bağırsaklarını
sürüklerken görmüştür.
52- (2128)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Süheyl'den, o da
babasından, o da Ebû lîüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Cehennemliklerden iki
sınıf vardır ki, ben onları görmedim. (Biri) Beraberlerinde sığır kuyrukları
gibi kamçılar olup, onlarla İnsanları döğen bir kavm, (diğeri} giyinmiş,
çıplak, eğrilmiş ve eğrilten bir takım kadınlardır! Başları eğri deve
börgüçleri gibidir. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokuşunu da
duyamayacaklardır. Halbuki cennetin kokusu şu kadar ve şu kadar mesafeden
duyulacaktır.» buyurdular.
53- (2857)
Bize İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zcyd (yâni; İbnû Hubab) rivayet
etti. (Dedi ki) : Gize Efhıh b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ümmü
Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Ehû Hüreyre'yi
şöyle derken işittim. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Çok yaşarsan
ellerinde sığır kuyrukları gibi kanıçrlar bulunan bir kavmi görmen yakındır.
Bunlar Allah'ın gadabı içinde sabahlar, Allah'ın hısımı içinde akşamlarlar.» buyurdular.
54- (...)
Bize Ubeydullab b. Saîd İle Ebû Bekr b. Nâfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Etû Âmir El-Akndî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eflah b.
Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ümmü Seleme'nin azatlısı Abdullah b. Kâfi'
rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim: Ben
Resûlüllah (Sallalhıhü Aleyhi ve Se'.!em)'i:
«Çok yaşarsan Allah'ın
hışım! İçinde sabahlayan ve lâneîi içinde akşamlayan, ellerinde sığır
kuyrukları gibi kamçılar olan bir kavimi görmen yakındır.» buyururken dinledim.
Bu hadîsin kadınlardan
bahseden rivayeti, çıplak kadınlar babında geçmişti.
Hadîs-i şerif,
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in mucizelerinden olup, haber verdiği
gibi zuhur etmiştir. Yine hülâsa edelim; sığır kuyrukları gibi kamçıları olan
kavm zabıta memurlarıdır.
Giyinmiş çıplaklardan
murad; bir kavle göre Allah'ın nimetlerinden giyinip de şükretmeyen
kadınlardır. İkinci kavle göre ise, bunlar elbise giyen, fakat hayr işleyip
âhireti için çalışmayan kadınlardır. Üçüncü kavle göre güzelliklerini göstermek
için bedenlerinin bir kısmını açanlardır. Dördüncü kavle göre ise, altındakini
gösterecek derecede ince elbise giyenlerdir.
Eğrilmiş kadınlar
Allah'ın taatmdan çıkanlardır. Eğriltenler de, kendi yaptıkları marifeti
başkasına Öğretenlerdir. Bâzılarına göre eğrilenlerden murad; kırıtarak
yürüyenler, eğriltenler de, omuzlarını kırarak yürüyenlerdir.
Başlarının deve
horgüçlerine benzetilmesi, saçlarına çeşitli şeyler sararak tepeye doğru
yükselttikleri ve kurdukları hotos yana doğru eğril-diği içindir.
Hadîs-i şerif
böylelerin cennete girmek şöyle dursun, onun kokusunu bile alamıyacaklarına
açık delildir.
Zamanımızda olduğu
kadar kadınların hiç bir devirde bu hadîs-i şerife tam mânâsıyle misâl teşkil
ettikleri görülmemiştir sanırım. Allah müslümanlara intibahlar nasib etsin.
55- (2858)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. İdris
rivayet etti. H.
Bize îbnû Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize "babamla Muhara-med fc. Bişr rivayet
ettiler. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Musa b. A'ym haber verdi. H.
Bana Muhammed b. Râfİ'
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
İsmail b. E'oî Hâlid'den rivayet etmişlerdir. H.
Bana Muhammed b. Hatim
de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kays rivayet etti.
(Dedi ki) : Ben Benî Fihrin kardeşi Müs-tevrid'den dinledim. (Şöyle diyordu) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Vallahi âhiretİn
yanında dünya ancak birinizin şu parmağını denize koyduğu kadarcıkttr. Parmağın
ne ite döneceğine bir baksın!» buyurdular. Yahya şehadet parmağı ile ibarette
bulunmuştur.
Yahya'dan başka bütün
râvilerin hadîsinde: «Ben bunu Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) söylerken
işittim...» ibaresi vardır.
Ebû Üsâme'nİn
hadîsinde: «Benî Fihrin kardeşi Müstevrid b. Şed-dâd'dan...» ibaresi vardır.
Yine onun hadîsinde: «İsmail baş parmağıyle işaret etti, dedi.» İfadesi vardır.
56- (2859)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Hatim b. Ebî
Sağîra'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana İbni Ebî Müleyke, Kaâsım b. Muhammed'd
en, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Ben Resûlüllah (Saîtallahü
Aleyhi ve Sellem) 'i:
«İnsanlar kıyamet
gününde yalınayak, çıplak, sünnetsiz olarak hasredilecek.» buyururken işittim.
— Yâ Resûlallah! Kadın
ve erkekler beraber olup, birbirlerine bakacaklar'mı? dedim. Resûlüllah
(SaUallahü Aleyhi ve Seltem):
«Yâ Âişe! Mesele
birbirlerine bakmaktan da kötü!»
buyurdular,
(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İbnû Nümeyr' de
rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Hâlid El-Ahmer, Kâtım b. Ebî
Sağîra'dan bu is-nadla rivayet etti. Ama hadisinde «sünnetli olarak...» tâbirini anmadı.
57- (2860)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb, İshak b. İbrahim ve İbni Ebî
Ömer rivayet ettiler. (İshak: Ahberana, ötekiler : Haddesena tâbirlerini
kullandılar. Dediler ki) : Bize Süfyan b. Uyeyne, Amr'dan, o da Saîd b.
Cübeyr'den, o da İbnû Abbâs'dan naklen rivayet etti. İbnû Abbâs, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i hutbe okurken dinlemiş. Şöyle diyormuş:
«Şüphesiz ki, sîz
Allah'a yürüyerek yalınayak, çıplak, sunnetsiz olarak kavuşacaksınız.»
Züheyr kendi
hadîsinde: «Hutbe okurken...» kaydını anmamıştır.
58- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.
Bize UbeyduUah b. Muâz
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. Her iki râvi Şu'be'den
rivayet etmişlerdir. H..
Bize Muhamraed b.
Müsennâ ile Muhammed b. Beşşar dahî rivayet ettiler. Lâfız İfcnû Müsennâ'nmdır.
(Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'-ler rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Muğîra b. Nu'man'dan, o da Saîd h. Cübeyr'den, o da İbnû Abbas'dan naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallalıü Aleyhi ve Seliem) bir
va'z doiayisıyle hutbe okumak için aramızda ayağa kalktı ve :
«Ey insanlar! Hiç
şüphe yok ki, siz Allah'a yalınayak, çıplak, sünnetsiz olarak
hasredileceksiniz. (İlk yaratmaya nasıl başladıksa, üzerimize va'd olarak onu
öylece iade edeceğiz. Biz va'dimizİ yaparız.) [6]
Dikkat edin ki, kıyamet gününde mahlûkatın ilk giydirileni İbrahim
(Aleyhisselâm) olacaktır. Dikkat edin ki, benim ümmetimden bir takım adamlar
getirilecek, fakat onlar sol tarafa alınacaktır. Bunun üzerine ben : Yarabbi!
Bunlar benim ashabımdır, diyeceğim. (Bana) ; Bunların senden sonra ne modalar
çıkardıklarını sen bilmezsin? denilecek? Ben de sâlih kulun dediği gibi (Ben
onlara aralarında bulunduğum müddetçe şâhid oldum. Benim ruhumu kabze-dince
(artık) onların üzerine rakib sen oldun. Sen her şeye şâhidsin. Onları azab
edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Affedersen şüphe yok ki, Aziz Hakim
olan ancak sensin) [7] diyeceğim. Bunun üzerine
bana : Sen onlardan ayrılalı onlar geriye dönmekte devam eîîiler,
denilecektir.»
Veki' ile Muâvın
hadîsinde: «Bunun üzerine sen onların, senden sonra ne modalar çıkardıklarını
bilmezsin, denilecek...» cümlesi vardır.
Bu rivayetleri Buharı
«Kitâbu'r-Rikâk»'da; Hz. Âişe rivayetini Nesâî «Kitâbu'I-Cenâiz» ile «Kitabu't-Tefsir»'de;
îbnû Mâce Kitabu'z-Zühd»'de tahric
etmişlerdir.
Babımızın ilk
rivâyetindeki «Bimeterciu» kelimesi «Bimeyerciu» şeklinde de rivayet
edilmiştir. Bu takdirde zamir parmağa değil, şahsa râci olur. Fakat zamirin
parmağa râci olması daha münâsibdir. Maksad parmağa çok su dokunmaz, demektir.
Hadîsden murad şudur : Âhiretin devamlı lezzet ve nimetlerine nisbetle
dünyanın fâni nimetleri denizden alman bir katre gibidir.
Gurl:
Ağrelin cem'idir. Ağrel sünnet edilmemiş kimse demektir. Çocuğu sünnet ederken
kesilen deri parçasına .arabiar gürle derler. Ü\x na-disaen maksad; kıyamet
gününde insanların cisimlerinden hiç bir şey kaybetmemek şartıyle dünyaya
geldikleri andaki şekilleriyle haşroluna-caklarını beyândır.
Kıyamet gününde
İbrahim (Aleyhisselâm) 'in Peygamberimiz (SailaUa/ıu Aleyhi ve Settemj den önce
giydirilmesi bâzılarına göre sünnet olmak ilk defa onun şeriatında meşru
olduğu içindir. Üünnet olurken avret mahalli açıldığı için tesettür muKâfatı
evvelâ ona verilecektir. Bâzıları bundaki hikmetin Hz. İbrahim ateşe atılırken
elbisesinden soyulmuş olmasını söylemişlerdir. Bu rivayetteki sâlin kuldan
murad Isâ (Aleyhisselâm) 'dır. Ayet-i kerîme onun sözlerini beyan etmektedir.
Mürtedlerden murâd; ne olduğu ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlar Hz. Ebû Bekr
devrinde dinden dönenlerdir.Hal1âbi : «Resûİüllah {Sailallahû Aleyhi ve Sellem)
murted sözüyle dinden dönenleri değil, vazifelerini yapmayanları kastetmiştir.
Allah'a hamdolsun ki, sahabeden hiç bir kimse dinden dönmemiş sadece
bedevilerden bir takım beyinsizler dönmüşlerdir.» diyor. Kaadî Iyâz da:
«Bunlar biri asîler, diğeri küfre dönenler olmak üzere iki sınıfdır.»
demiştir. Bu hadîsin şerhi «Kitâbu't-Tahara»'da geçmişti.
Müslim sarihlerinden
Übbî , Peygamberlerin yüksek makamlarına bakarak onların çıplak
haşredilmeyeceklerine kail olmuştur. Ona göre İbrahim (A leyhisselâm) 'in
giydirilmesi haşrden önce kabirden kalkarken olacaktır.
59- (2861) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ah-med b. İshak rivayet etti. H.
Bana Muhammcd b. Hatim
de rivayet etli. (Dedi ki) : lîize Beliz rî-vâyet etti. Her iki râvî demişler
ki: Bize Vühcyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afedullah b. Tavus babasmdan, o
da Ebû Hürcyrc'dcn, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi've Sellem)'ı\cn naklen
rivayet etti. _ (Şöyle buyurmuşlar) :
«İnsanlar üç fırka
olarak haşrediieceklerdir.
1-
İstekliler, ürkekler,
2- iki kîşi
bir deve üzerinde, üç kişi bîr deve üzerinde, dört kişi bîr deve üzerinde ve on
kişi bir deve üzerinde oianlar,
3- Geri
kalanlarını cehennem toplayacak, geceledikleri yerde cnlarla beraber
geceleyecek, istirahat ettikleri yerde onlarla beraber istirahat edecek;
sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlayacak, akşamladıkları yerde onlarla
beraber ak-şamliyacaktır.»
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'r-Kikak»'da tahric etmiştir. Onun rivayetinde «Râğıbîne» ve «Rahibine»
kelimeleri birbiri üzerine vav ile at-îedilmişlerdir. İsteklilerden murad; ilk
davrananlardır. Ürkeklerden mu-rad da; mü'minlerin geri kalanları ve külfardır.
Bunlar birinci fırkayı teşkil edenlerdir ki, fırsat elde İken hemen
hayvanlarına binerek ilerisi için ümitli, geride bıraktıklarından ürker bir
halde yola koyulacaklardır. İkinci fırka yalnız başına binecek hayvan
bulamadığı için ele geçirdikleri hayvana İkişer ikişer, üçer üçer ilâh...
bineceklerdir. Üçüncü fırkaya binecek hayvan kalmayacak, onları ateş toplayıp
sürecektir. Buradaki ateşten murad; dünya ateşidir. Bazıları bunun fitne ateşi
olduğunu söylemişlerdir.
Kurtubî haşrin ikisi
dünyada, ikisi de âhirette olmak üzere dört defa yapılacağım söylemiştir.
Buradaki haşir kıyametin önce dünyanın sonur.ia olacaktır ki, kıyamet
alâmetlerinin en sonuncusu da budur. Nitekim bu cihet kıyamet alâmetleri
bahsinde göreceğimiz bir hadîsle sarahaten bildirilmiştir.
60- (2862)
Bize ZUhcyr b. Ilarb ile Mulıammed b. Mûsennâ ve Ufcey-dullah b. Saîd rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya (yâni; İbni Saîd) Ubeydullah'dan rivayet
etti. (Demiş ki) : Bana Nûfi', İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Satlallahiî
Aleyhi ve Sellem) 'den naklen:
«O gün insanlar
alemlerin Rabbİne ayağa kalkacaklardır.» [8] âyeti
hakkında haber verdi. Şöyle buyurmuşlar:
«İnsanlardan her biri
kulaklarının yansına kadar tere batmış olarak kalkacaktır.» İbnû Müsennâ'mn
rivayetinde: «İnsanlar kalkacak...» demiş, günü anmamıştır.
(...) Bize
Mııhaınmed b. Ishak El-Müseyyebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Encs (yâni;
İbni Iyâz) rivayet etti. H.
Bana Süveyd b. Saîd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Meyse-ra rivayet etti. Her iki râvî Musa
b. Ukhe'den rivayet etmişlerdir.
Bize Ebû Bckr b. Ebî
Şeyhe de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Hâ-lid El-Ahmer ile İsa b. Yûnus,
İbnû Avn'den rivayet ettiler. H.
Bana Abdullah b.
Ca'fer b. Yahya dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'n rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Mâlik rivayet etti. H.
Bana Ebû Nasr
Et-Temmûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad h. Seleme, EyyuVdan rivayet
etti. H.
Bize Hulvânî ile Abd
b. Humeyd dahi Ya'kub h. İbrahim h. Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) : Bize
baham, Salih'den rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Nâfi'den, o da İbnû Ömer'den, o da Peygamber (Saîlalîahü Aleyhi ve Seilemyâcn
naklen Ubeydullah'in Nâfi'den rivayet ettiğî hadîs mânâsında rivayette
bulunmuşlardır. Şu kadar var ki: Musa b.
Ukbe ile Salih'in hadîsinde:
«Hattâ onlardan
biri kulaklarının yarısına
kadar terine batacaktır.» ibaresi
vardır.
61- (2863)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'I-Aziz (yâni; îbnû
Muhammed) Sevr'den, o da Ebû'İ-Gays'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti kİ: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar:
«Şüphesiz ki, kıyamet
gününde ter, yerin içîne yetmiş kulaç inecektir. Ve şüphesiz ki, o insanlann
ağızlarına yahut kulaklarına ulaşacaktır.»
Sevr bunların
hangisini söylediğinde şekketmiştir.
62- (2863)
Bize Hakem K Musa Ebû Salih rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hamza,
Abdurrahman b. Câbir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Süleym b. Âmir rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Mikdâd b. Esved rivayet etti. (Dedi ki) : Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i:
«Kıyamet gününde güneş
mahlûkata yaklaşacak hattâ onlara bir mil mikdârı yakın olacaktır.» buyururken işittim.
Süleym b. Âmir :
Vallahi millen neyi kastediyor, yerin mesâfesini mi yoksa kendisiyle göze sürme çekilen mili mi
bilmiyorum, demiş.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) buyurmuşlar ki:
«insanlar amelleri
mikdarı tere batacak; kimisi topuklarına kadar, kimisi dizlerine kadar,
bazıları köprücük kemiklerine kadar batacak bazıla-•ına da ter adamakıllı gem
vuracaktır.»
Mikdâd demiş ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) eliyle ağzına işaret etti,
Abdullah b. Ömer
rivayetini -Buhârî «KÜâbu't-fTefsiıVde; Ebû Hüreyre rivayetini Tirmizî ile
Nesâî «Kitâbu't-Tefsir»'de; İbnû Mâce «KUabu'z-Zühd»'de tahric etmişlerdir.
Bu babda muhtelif
hadîsler rivayet olunmı b â n 'in rivayet ettiği bir hadîsde :
«Kıyamet gününün
uzunluğundan kâfire terinden gem vurulacak hattâ : Yâ Rabbi! Beni Cehenneme
götürmek suretiyle olsun biraz rahata kavuştur, diyecektir.>buyrulmuştur.
Kurtubî :
«Şüphesiz ki, iman-ı kâmil bir mü'mine yahut arş-ı alâ gölgesinde bulunana bu
hal zarar vermeyecektir.» diyor.
Kıyamet gününde
insanların fazla ter dökmesinin sebebi, o günün şiddet ve dehşetlerinin bir bir
üzerine yığılması ve güneşin tepelerine yaklaşmasıdır. Bâzıları da birbirlerine
acıdıkları için ter dökeceklerdir.
63-(2865)
Bana Ebû Gassan El-Mismaî ile Muhammed b. MUscnnâ ve Muhammed b. Beşşar b.
Osman rivayet ettiler. Lâfız Ebû Gassan ile X\nû Müsennâ'nındır. (Dediler ki) :
Bize Muâz b. Hişam rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katade'den, o da
Mutarrif b. AbdiIIah b. Şihhîr'-den, o da lyaz b. Hımar EI-Mışâvî'den naklen
rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyh1 ve Sellem) bir gün hutbesinde
şöyle^uyurrmışJar :
«Dikkat edin ki,
Rabbim bana öğrettiklerinden bilmediklerinizi bugün size Öğretmemi emretti.
(Buyurdu ki :Bir kula verdiyim her mal helâldir. Ben kullarnvn hepsini müslüman
olarak yarattım. Ama onlara şeyfnninr gelerek kendilerini dinlerinden alp
götürdüler. Benim kendilerine helâl kıldıklarını, onlara haram ettiler. Benim
hakkında zelil indirmediğim bîr şeyi, bana şerik koşmalarını emrettiler.
Şüphesi* ki, Allah yer
hnlkmn bnkarak onlarn Arabana. Acemine şidde'f hıığzetmiştir. Yalnız ehl-i
kitabdan bir tokrm bakıyveler müstesna! Teâln Hazretleri : Ben seni ancak
İmtihan edeyim ve seninle baskalannı imtihan edevim diye aönderdim. Sana su
götürmez hir kitab indirdim. Onu uyurken, uyanıkken okursun, buyurdu. Gerçekten
Allah bana Kureyş'İ cayır cayr yakmamı emretti. Ben : Yâ Rabbi! O hn'de benim
başımı yararlar, onu bîr ekmek parçasına çevirirler, dedim. Teâlâ Hazretleri:
Onlar seni nas'I oknrd'lnrsa. sen de onları çpkar. Onlarla gaza et ki, sana
yard'm edelim. Infakda bulun, bîz de sana infak edelim! Sen bir ordu gönder.
B'z on"n bes mislini gönderelim! Sana İtaat edenlerle birlikte isyan edenlere
karşı harbet, buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır :
1- Kuvvet
sahibi, adale'îi, sadaka verici, muvaffak!
2- Her
akrabaya ve müslümana karşı İnce kalbli, merhametli bir adam!
3- Bİr de iffetli, namuslu, çoluk çocuk sahibi, buyurdu.
Cehennemlikler İse beş k's-md-r :
1- Akl'
olmayan, zayıf kWI Böylelerî sizin aranızda tâbi olarak bulunurlar. Hiç bir
aile ve mala tâbi olmazlar.
2- Tamaı
yüze vurmayan hain, kapıyı çalsa ona hıyanet eder.
3- Akşamda
sabahda sana ailen ve malın hakkında mutlaka hıyanet eden adam, buyurdu.
4 Cimriliği yahut yalanı 6a zikretmiştir.
5-Bir de
kötü huylu küfürbaz,
Ebû Gassan kendi
hadîsinde: «İnfak et, biz de sana infak edeceğiz...» cümlesini anmadı.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ El-Anezî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Muhammed b. EM Adiy Saîd'den, o da Katade'den naklen bu îsnadla rivayet etti.
Ama o hadîsinde: «Bir kula verdiğim her mal helâldir...» cümlesini anmamıştır.
(...) Bana
Abdurrahman b. Bişr El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd,
Destevâî sahibi Hişam'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Katâde, Mutarrifden,
o da lyâz t. Hımar'dan naklen rivayet etti ki: Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi
ve Selle/n) bir gün hutbe okumuş...
Ve râvî hadîsi
nakletmiş; sonunda şöyle demiştir : «Yahya dedi ki: Şu'be, Katade'den naklen
söyledi. Katâde : Ben bu hadîs hakkında Mutarrif i dinledim, demiş.»
64- (...)
Bana Ebû Ammar Hüseyin b. Hureys de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fadl b.
Musa, Hüseyin'den, o da Matar'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
Katâde, Mutarrif b. Abdillah b. Şihhîr'den, o da Benî Muşâcı'ın kardeşi Iyaz b.
Himar'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) bir gün hutbe okumak üzere aramızda ayağa kalktı da:
«Şüphesiz kî, Allah
bana emir buyurdu...» dedi.
Râvî hadîsi Hişam'ın
Katâde'den rivayet ettiği hadîs gibi nakletmiş. Şunu da ziyâde eylemiştir :
«Şüphesiz ki, Allah
bana sîzin tevazu göstermenizi bildirdi. Tâ kî, kimse kimseye karşı
böbürlenmesin, kimse kimseye tecavüzde bulunmasın!»
O, hadîsinde şun da
söylemiştir :
«Onlar sizîn aranızda
tabiîlerdir. Ne aile ararlar, ne de mal.»
(Katâde diyor ki:) Ben
(Mutarrife) : Bu olur mu ya Ebâ Abdillah? dedim.
— Evet! Vallahi ben
onlara cahiliyyet devrinde eriştim. Bir adam mahallenin koyunlarını güdüyor,
kendisine ancak onların cariyesi veriliyor, ona yakınlık ediyordu, dedi.
«Bir kula verdiğim her
mal helâldir...» cümlesinden murad: Arabla-nn kendilerine haram kıldıkları
sâibe, bahire gibi şeyleri inkârdır. Bunlar onların haram itikad etmesiyle
haram olmazlar, demektir.
Hunefâ': Hanifin
cem'idir. Hanîf müslüman demektir. Bâzıları bu kelimenin günahlardan temiz
mânâsına geldiğini, bir takımları da doğru ve hidâyeti kabule müheyya demek
olduğunu söylemişlerdir,
Allah Teâlâ'mn yeryüzü
halkına bakarak Arabına, Acemine şiddetle buğz etmesi 'Rusûlulah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in gönderilmesinden önce olmuştur. Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem)Ji imtihan buyurması ri-sâleti tebliğ, cihâd ve hak yolunda
sabır gibi şeyler hususunda, ümmetini imtihan ise, iman edip etmeyecekleri,
taatta bulunup bulunmıyacakları hususundadır. Bu imtihan her şeyden meydana
çıkarak kullar tarafından bilinsin diyedir. Yoksa Teâlâ Hazretleri hâşa
imtihana muhtaç değildir. O her şeyi vukuundan Önce bilir.
Zebr : Akıl demektir.
Bâzıları bu kelimenin mal mânâsına geldiğini, bir takımları da itîmad edilecek
şey demek olduğunu söylemişlerdir.
Ebû Abdillah, Hz.
Mutarrif'in künyesidir. Mutarrif (RadiyaUahu anh) cahiliyyet devrine yetiş/nemişse
de «yetiştim» sözüyle her halde devrin sonlarına ve eserlerine yetiştiğini
kasdetmiş olacaktır.
65- (2866)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer'den rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem):
«Hiç şüphe yok ki,
sizden biriniz öldüğü vakit kendisine sabah akşam varacağı yer gösterilecektir.
Cennetlikierdense cennetlik olacak, cehennem-liklerdense cehennemlik olacaktır.
(Kendisine işte senin yerin budur, îâ Allah seni kıyamet gününde oraya
gönderinceye kadar! denilecektir.» buyurmuşlar,
66- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûr-rezzak haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Sâlim'den, o da İbnû Ömer'den naklen
haber verdi. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kişi öldüğü vakit
varacağı yeri kendisine sabah, akşam gösteriiir. Cennetliklerdense cennet,
cehennemüklerdense cehennem (gösterilir).» buyurdu.
«Sonra : (Kendisine :
İşte senin kıyamet gününde gönderileceğin yerin budur, denilir.» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri ile
Nesâî «Kitübu'l-Ccn5iz»'de tahric etmişlerdir.
Bu hadîs kabir azabını
isbat etmektedir. Ehl-i Sünnetin mezhebine göre kabir azabı haktır. Bu hususta
Kitab ve Sünnetten birçok deliller vardır. Allah Teâla'mn cesedin bir kısmına
bir nevî hayat iade ederek ona azab vermesi aklen imkânsız değildir. Şeriat da
bunu haber verdiğine göre kabul ve itikadı vâcibdir. Hâricilerle Mu'tezüe'nin
büyük bir kısmı ve Mûrcie taifesinden bazıları kabir azabını inkâr etmişlerdir.
Ehl-i Sünnete göre azabı ölen kimsenin ya bütün cesedi yahut cesedinin bir
kısmı görecektir. Allah her şeye kaâdirdir. Ölen kimseye yerinin gösterilmesi
mü'min için in'am ve ikram, kâfir için azabdır.
67- (2867)
Bize Yahya b. Eyyûb ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe hep birden îbni Uleyye'den
rivayet ettiler. İbnû Eyyûb dedi ki: Bize İbnû Uley-ye rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize de Saîd El-Cûreyrî, Ehû Nadra'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Zeyd
b. Sâbit'tcn naklen haber verdi. Ebû Saîd demiş ki: Ben bunu Peygamber
(Sallallahü A Şeyhi ve Sellem) 'den işitmedim. Lâkin onu bana Zeyd b. Sabit
rivayet etti, (Dedi ki) : Bir defa Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) biz
de beraberinde olduğumuz halde bir katırının üzerinde Benî Neccâr'm bir
bahçesinde iken anîden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Bir de ne
görelim, altı veya beş yahut dört kabir! (Eâvî, Cüreyrî böyle diyordu, demiş.)
Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bu kabirlerin
sahiplerini kim biliyor?» diye sordu.
Bir adam:
— Ben (biliyorum), dedi.
«'Öyleyse bunlar ne
zaman öldüler?» dedi. Adam : __ Onlar
şirk içerisinde öldüler, cevabım verdi. Müteakiben Peygamber (Sulialtahü
A-eyhı ve Sellem):
«Gerçekten bu ümmet
kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetmemeniz entiişesi olmasaydı, kabir
azabından benim işitmekte olduğumu, size de işittirmesi İçin Allah'a dua
ederdim.»dedi. Sonra yüzünü bize dönerek: «Cehennem azabından Allah'a sığının!»
buyurdu. Ashab:
__ Biz cehennem
azabından Allah'a sığınırız, dediler. (Bu sefer) :
«Kabir azabından
Allah'a sığının!» buyurdu, Ashab:
— Biz kabir azabından Allah'a sığınırız,
dediler.
«Fitnelerin açığından,
kapalısından Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:
— Biz fitnelerden, onların açığından,
kapalısından Allah'a sığınırız, dediler.
«Deccal'm fitnesinden
Allah'a sığının!» buyurdu. Ashab:
— Biz Deccal'nı fitnesinden Allah'a sığınırız!
dediler.
68- (2368)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den, o da
Enes'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Eğer defnetmemeniz
endişesi olmasaydı, size kabir azabından bir şeyler işittirmesini Allah'a dua
ederdim.» buyurmuşlar.
69- (2869)
Bize Ebû Iîekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki1 rivayet etti. H.
Bize Ubeydullah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ ile İbııû Beşşâr da rivayet etliler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Şu'be'den, o da Avnî. Ebî Cuhayfe'den naklen rivayet etmişlerdir. H.
Bana Zülıeyr b. Harb ile
Muhammed b, Müsenna ve İbnû Beşşâr dahî hep birden Yahya El-Kattan'dan rivayet
ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Avn b. Ebî Cuhayfe, babasından,
o da Bera'dan, o da Ebû Eyyub'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüilah (Saltallahü Aleyhi ve Selîem)
güneş battıktan sonra
(dışarı) çıktı da bir ses işitti
ve:
«Yahudiler
kabirlerinde azab olunuyorlar.»
buyurdu.
70- (2870)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban b. Abdİrrahman, Ka-tâde'den rivayet etti. (Demiş
ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) : Nebiyyullah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:
«Kul kabrine konduğu
ve yakınları dönüp gittiği vakit, onların ayak seslerini pekâlâ işitir.» Buyurdular ki:
«Ona iki melek gelerek
kendisini oturturlar ve ona :
— Bu zât hakkında ne derdin? diye sorarlar.
Mü'min :
— Şehadet ederim ki, o Allah'ın kulu ve
Resulüdür, der. Bunun üzerine kendisine :
— Cehennemdeki yerine bak! Allah onun yerine
sana cennetten bir yer verdi, denilir.»
Nebiyyullah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):
«Müteakiben bunların
ikisini birden görür.» buyurdular
Katâde demiş ki : Bi..
«nlat.ld.£ına göre mü'mme kabrmde yetmiş
arşm geniş yer verilir
Ve üzerine diriltilecekler! güne kadar taze nimet doldurulurmuş.
71- (...)
Bize Muhammed b. Minhâl Ed-Darir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b.
Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arû!;e, Katâde'den, o da Enes
b, Mâlİk'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Rcsûlüllah (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem):
«Gerçekten meyyit
kabrine konulduğu vakit, kendisini getirenlerin oradan ayrılırken ayakkabı
seslerini pek âlâ işitir.» buyurdular.
72- (...)
Bana Arar b. Zûrâra rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'I-Vehhab (yâni; İbni
Atâ') Saîd'den, o da Katâde'den, o da Enes b. MâÜk'-den naklen haber verdi ki,
Nebiyyullah (Sallaliahü Aleyhi ve Selîem):
«Gerçekten kul kabrine
konup, dostları yanından döndükleri vakit...» buyurmuşlar,
Râvî( Seyhan'ın
Katâde'den rivayet ettiği hadîs gibi nakletmiştir.
73- (2871)
Bize Muhammed b. Beşşâr b. Osman El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Alkame b. Mersed'dcn, o
da Sa'd b. Uheyde'den, o da Berâ' b. Âzîb'deıı, o da Peygamber (SallaUahü
Aleyhi ve SeUeın) 'den naklen rivayet etti ki, şöyle buyurmuşlar :
«Allah iman edenleri
sabit kaville yerlerinde tular.» [9]
(âyet-i kerîmesi) kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Uabbin kim? diye
sorulacak. O da: Ilabbim Allah! Peygamberim de Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem), cevabını verecektir. İşte Aflalı
(Azze ve Ceile) 'ıün :
«Allah, iman edenleri
hem dünya hayaî:nda, hem de âhiretle sabit kaville yerlerinde tutacaktır âyeî-i
kerîmesi budur.»
74 - (...)
Bize Ebû Bekr b. Eİ-î Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ ve Ebû Bekr b. Nâfi'
rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdurrahman (yâni; İbnû Mehdî) Süfyan'dan,
o da babasuıdan, o da Hayseme'dcn, o da Bera' b. Âzib'den naklen rivayet etti.
«Allah, iman edenleri
hem dünya hayatında, hem de âhirette sabit kcı-vİlle yerlerinde tutar... âyeî-i
kerîmesi kabîr azabı hakkında indi.» demiş.
75- (2872)
Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ilaııımad
i;. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Budeyl, Abdullah iı. Şakık'daıı, o da
Ebû Hürcyre'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) :
«Mü'minin ruhu ç.kiığı
vakit, onu iki melek karşılar yukarıya çıkarırlar.»
HamıiKui demiş ki :
Uâvî onun kokusunun güzelliğini ve miski anlattı.
Ebû Hüreyre şöyle
demiş : «Sema ebli : Güzel Lir ruh yer tarafından geldi, Allalı sana ve
kendisini yaşattığın cesede saîat eylesin, derler. Müteakiben onu lîabbi (Azze
ve Ceile) 'ye götürürler. Sonra: Bunu hududun sonuna kadar götürün, buyurur.
Kâfirin de ruhu çıktığı vakit, —Hammad onun pis kokusunu ve bir lanet de
zikretti demiş— sema ehli pis bir ruh yer tarafından geldi, derler. Ve : Bunu
hududun sonuna kadar götürün denilir.»
Ebû Hüreyre demiş ki:
Bunun üzerine Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) üzerinde bulunan ince bir örtüyü şöyle
burnuna çevirdi.
76- (2873)
Bana İshak b. Ömer b. Selit El-Hâzelî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman
b. Muğîra, Sabit'ten, rivayet etti. (Demiş ki) : Evet, Enes: Ben Ömer'le
beraberdim, dedi. H,
Bize Şeybân b. Ferrûh
da rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bİze Süleyman b. Muğıra, Sâbit'ten,
o da Enes b. Mâlik'den, naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Mekke ile Medine
arasında Ömer'le beraber idik.
Hilâle bakıştık. Ben
keskin gözlü bir adamdım ve onu gördüm. Benden başka onu gördüğünü söyleyen
kimse olmadı. Ömer'e, onu göremiyor musun? demeye başladım. Ömer onu bir türlü
göremiyordu. Onu döşeğim üzerine yatarak göreceğim, dedi. Sonra bize Bedir
muhariplerinden bahsetmeye başladı ve şöyle dedi: Hakikaten Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dün bize
Bedir muharİblerinin düşecekleri yerleri gösteriyor :
«Şurası yarın inşallah
filânın düşeceği yerdir.» buyuruyordu. Müteakiben Ömer şöyle dedi : Onu hakla
gösteren Allah'a yemin ederim ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
çizdiği hududu şaşmıyorum. Bedir'-de öldürülenler birHrleri üzerine bir kuyuya
atıldılar. Resûlüllah. (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de giderek yanlarına vardı
ve:
«Ey filân onlu filân!
Ey fitân oğlu filân! Allah'ın ve Resulünün sîze va'd-ettiklerini hak buldunuz
mu? Ben Allah'ın bana va'dettiğini hak buldum.» buyurdular. Ömer :
— Yâ Resûlallah!
Ruhları olmayan cesetlerle nasıl konuşuyorsun? dedi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Onlara söylediklerimi
siz onlardan daha İyi işitir değilsiniz. Şu kadar var ki, bana bir cevab
vermeye kadir değillerdir.» buyurdular.
77- (2874)
Bİze Heddab b. Hâlİd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanı-mad b. Seleme, Sâbît
El-Bûnânî'den, o da Enes h. Mâlik'den naklen rivayet etti ki: Resûlüllah
(Salialîahü Aleyhi ve Seiiem) Bedir'de öldürülenleri üç gün bırakmış, sonra
yanlarına gelerek taşlarında durmuş, kendilerine seslenerek :
«Yâ Ebâ Cehil b.
Hişam! Yâ Umeyye b. Halef! Yâ Utbe b. Rabia! Yâ Şeybe b. Rabia! Rabbinizin size
vazettiğini hak buldunuz değil mi? Ben Rabbimin bana vadeîtiğîni hak buldum.»
demiş. Ömer, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in sözünü işitmiş de:
— Yâ Resûlallah! Nasıl
İşitsinler, nasıl cevâb versinler ki? Hepsi leş olmuşlar, demiş. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki : Benim söylediklerimi siz onlardan
daha iyi işitir değilsiniz. Lâkın onlar cevap vermeye kadir olamazlar.»
buyurmuşlar. Sonra onlar hakkında emir vermiş ve sürüklenerek Bedir kuyusuna
atılmışlar.
78- (2875)
Bana Yûsuf h. Hammad El-Ma'nî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdû'1-A'lâ,
Said'den, o da Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den, o da Ebû Talha'dan naklen
rivayet etti. H.
Bana bu hadîsi
Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti.
(Dedi ki) ; Bize Saîd b. Ebî Arûbe, Katâde'den rivayet etti, (Demiş ki) : Bize
Enes b. Mâlik, Ebû Talha'dan naklen anlattı. (Dedİ ki) : Bedir harbi olduğu gün
Resulallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) küfıâra gâlib gelince Kureyş'in
ulularından yirmi küsur adam hakkında (Ravh'm hadîsinde yirmidört adam hakkında
denilmiştir) emii verdi. Bunlar Bedr'in kuyularından bîr kuyuya atıldılar...
Ve râvî hadîsi
Sâbit'İn, Enes'den rivayet ettiği hadîs mânâsında nak letmiştir.
Bu hadîsleri Buhârî «Cenaze» bahsinde tahric etmiştir.
Suâl meleklerinin
ibâresindeki zattan murad; Peygamber (Sallalluhu Aleyhi ve Sellem) 'dir. Bu
ibarede onu ta'zime delâlet eden söz bulunmaması ölüyü imtihan içindir. Tâ ki
soranın sözünden ta'zim hissesi kapıp da orada ta'zime kalkışmasın. Meleklerin
suallerine mü'minler cevab verecektir. Çünkü Allah iman edenleri sözlerinde
sabit küacakdır. Bundan sonra mü'min kıyamete kadar in'am ve ihsan görecek,
kabri alabildiğine genişletilecektir. Kaadî Iyâz: «Bu genişletmenin zahiren
anlaşıldığı gibi olması muhtemeldir. Ruhu iade edildiği vakit gözünün önünden
etrafındaki kesif perdeler kaldırılır. Kabrin karanlığım ve darlığını
hissetmez. Fakat bunun rahmet ve nimet için bir darb-ı mesel ve istiare olması
ihtimali de vardır. Nitekim Allah onun kabrini sulasın, denilir. Birinci
ihtimal daha sahihtir.» diyor. Yine Kaadi'nin beyanına göre mü'-minirı ruhu
hakkında : «Bunu hududun, sonuna kadar götürün...» sözünden murad;
Sİdretü'İ-nnmtehâ'dır. Kâfirin son hududu ise siccindir.
Resulüllah(Sallaliahü
Aleyhi ve Sellenı) :in çarşafı burnuna götürmesi anlattığı pis kokudan,
dolayıdır. Bedir muharibleri hakkında küffârın birer birer isimlerini sayarak
tepelenecekleri yeri göstermesi onun mucizele-rindendir. Ölülerin Resûlüilah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözünü işitmelerine gelince Ma'ziri bazı
ulemanın bu hadisin zahiriyle amel ederek : «Ölü işitir,..» dediklerini
söylemiş. Sonra bunu kabul etmeyerek işitmenin Bedir'de öldürülenlere hâs
olduğunu iddia etmişse de Kaadî Iyâz bu sözü reddetmiş, hadislerde beyan edilen
işitmenin umûmî olduğunu söylemiştir.
Nevevî : «Kabirlere
selâm vermeyi bildiren hadîsler bunu iktizâ etmektedir. Zahir ve muhtar olan
kavil de budur.» diyor.
Kalîb ve Taviy
kelimeleri taşla örülmüş kuyu mânâsına gelirler. Ulemâ cesetlerin kuyuya
atılmasını defn ve hürmet saymamış, bunun pis kokularından kurtulmak için
yapıldığını söylemişlerdir.
Resûliillah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellemy'm :
«Eğer defnetmemeniz
endişesi olmasaydı...» sözünden murad: Eğer kâfiri tahkir için yahut hayret ve
dehşete düşerek takatsiz kaldığınız için defnetmeden bırakmanız endişesi
olmasaydı ilah... demektir.
79- (2876)
Bize Etû Bekr "b. Ebî Şeybe İle Alî b. Hucur hep birden İsmail'den rivayet
ettiler. Ebû Bekr dedi ki : Bize İlmû Uleyye, EyyuV-dan, o da Abdullah b. Ebî
Mûleyke'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlüllalı (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Kıyamet gününde her
kim hesaba çekilirse azab olunacaktır.» buyurdular. Ben :
— Allah (Azze ve Celle):
«Sonra kolaycacık
hesaba çekilecek.» [10]
buyurmamış mıdır? dedim. Bunun üzerine :
«O hesab değildir. O
ancak arzdır. Kıyamet gününde hesabda münakaşa edilen azab görecektir.» buyurdular.
(...) Bana
Ehû'r-Rabi' El-Atekî ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bîze Hammad
b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb bu isnadla bu hadîsin mislini
rivayet etti.
80- (...)
Bana Abdurrahman b. Bişr b. Hakem El-Addî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yahya (yâni; İbni Said El-Kattân) rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ebû Yûnus
El-Kuşeyrî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Müîeyke, Kaâsım'dan, o da
Aişe'den, o da Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen rivayet etti.
Şöyle buyrudular:
«Hesaba çekilen hiç bir
kimse yoktur kir helak olmasın.» Ben :
— Yâ Resûlallah! Allah, kolaycacık hesaba çekilecek buyurmuyor mu? dedim.
«O arzdır. Lâkin
hesabta münakaşa edilen helak olmuştur.» buyurdular.
(...) Bana yine Abdurrahman b. Bişr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (bu zat
Kattan'dır), Osman b. Esved'den, o da İbnû Ehî Müleyke'-den, o da Âişe'den, o
da Peygamber (Sallallahü Aleyhı ve Sellem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle
buyurmuşlar) :
«Her kim hesabta
münakaşa edilirse helak olmuştur.»
Sonra râvi, Ebû Yûnus'un
hadîsi gibi anlatmıştır.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu-İIim», «Kitâbu't-Tefsir» ve «KHabu'r-Rikâk»'da; Nesâî
«Kitâ!:u't-Tefsir»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Hesab münakaşasından
murad; kulun bütün amellerini sayıp dökmektir. Kaadî Iyâz'ın beyânına göre
«azab olunur» cümlesinin iki mânâsı vardır. Biri hesabın münakaşası, günahları
arzederek onlardan dolayı kulu tevkif etmektir. Kul için bu da bir azab
sayılır. Zîra bunda tevbih ve azar vardır. Diğeri cehennem azabına müncer
olmasıdır.
Hadîsin ikinci
rivayetinde «azab olunur» yerine «helak olmuştur» bu-yurulması bu mânâyı te'yid
eder. Nevevî bu ikinci mânâyı sahih bulmuş ve şunları söylemiştir : «Hadîsin
mânâsı şudur : Kulların hâli ekseriyetle kusur etmektir. Bir kimsenin bütün
amelleri hesab edilir de affa uğram&zsa helak olur ve cehenneme girer.
Lâkin Allah Teâlâ şirkten maada günahları dilediği kullarına affeder.»
Bu hadîs hususunda
Darekutnî, Buhârî ile Müslim 'e itiraz etmiş ve : «Ulemâ bu hadîsin İbni Ebî
Mü1eyke'den rivayeti hulusunda ihtilâf etmiş. Hadîs kimi îbnü Ebî Mü1eyke'den,
o da Âişe'den naklen, kimi de îbni Ebî Mü1eyke'den, o da Kaâsim 'dan, o da Âişe
'den naklen rivayet olunmuştur.» demişse de bu itiraz zayıftır. Çünkü bu onun
bir defa Kaâsım vasıtasiyle Âişe'den bir defada vasıtasız olarak doğrudan
doğruya Hz. Âişe'den işittiğine hamlolunmuştur.
81- (2877)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekcriyya,
A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen haber verdi. (Şöyle
demiş) : Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefatından üç gece önce
:
«Sizden biriniz
sakın Allah'a hüsnü
zan etmediği halde
Ölmesin.» buyururken işittim.
(...) Bize
Osman b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Biie Cerir rivayet etti. H.
Bize Ebû Küreyb de
rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye rivayet etti. H.
Bize İshak b. İbrahim
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tsa K Yûnus ile Ebû Muâviye haber verdiler.
Bu râvîlerin hepsi A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
82- (...)
Bana Ebû Dâvud Süleyman b. Ma'bed de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ehû'n-Nu'man Ârim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mehdî b. ÎMeymun rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vâsıl, Ebû'z-Zûheyr'den, o da Câbir b. Abdillah El-Ensârî'dcn
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'i vefatından üç gün önce:
«Sakın sizden biriniz
Allah (Azze veCelle) 'ye hüsnü zanda
bulunmadığı halde ölmesin.» buyururken
işittim.
83- (2878)
lîize Kulcyhc b. Saîd ile Osman b. Ebî Şeybe rivayet et-tiler. (Dediler ki) :
Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câbir'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Ben, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"ı:
«Her kul Öldüğü hal
üzere dirİHİlecekîir.» buyururken
işittim.
(...) Bzc
Ehû Bckr b. Nâfi* rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdurrah-man b. Mehdî,
Süfyan'dan, o da A'meş'den naklen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Ve: «Peygamber (Sallallahü Aleyh-.'ve Se Hem) 'den» dedi, «işittim» demedi.
84- (2879)
Bana Harmele b. Yahya Et-Tücîbî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbnû Vehb
ha'cer verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş
ki) : Bana Hamza b. Abdillah b. Ömer haber verdi ki : Abdullah b. Ömer şöyle
demiş : Ben, Resûlüllah (Sallallahü A'".yhi ve Sellem) :
«Allah bir kavmi azab
eîmeyi dilerse, azab o kavmin içindekilere isâ-bst eder. Sonra amelleri üzerine
diriltilirler.» buyururken işittim.
Abdullah b. Ömer
rivayetini Buhârî «Kitâbu'l-Fiten» de tahric etmiştir.
Allah Teâlâ'ya hüsn-ü
zanda bulunmanın mânâsı; Ölürken onun rahmet ve affını ummaktır. Ulemâ kulun
hâli hayatında korku ile ümit arasında bulunması gerektiğini söylemişlerdir.
Bazıları Allah korkusunun rahmet ümidinden daha fazla olması lâzım geldiğini
söylemişlerdir. Ölüm emareleri belirince artık ümid tarafı galebe çalmalı yahut
kulun hâli srf ümidden ibaret olmalıdır. Çünkü Allah korkusundan maksat
günahlardan kaçmmnk, amel ve taatları cok yapmaya gavret göstermektir. Ölüm
halinde ise bunlar imkânsızdır. Binâenaleyh Allah'a hüsn-ü zanda bulunmak,
onun affı merhametine sığınmak müstehab görünmüştür. Zîra bunda kulun Allah'a
muhtaçlığı mânâsı vardır. Nitekim babımızın non hadîsi de bunu te'yid eder. Bu
hadîs kul ne halde öldüyse, o halde dirileceğine delâlet etmektedir.
Mezkûr hadîsdeki «men»
kelimesi umum bildiren sigalardandır. Şu halde Allah'ın azabı dünyada iyilere
de isabet edecek demektir. Lâkin kıyamet gününde herkes ameline göre
diriltileceğinden iyiler dünyada gördükleri o azabın karşılığında mükâfata nail
olacaklardır.