37-  ELBİSE  VE  ZİNET  BAHSİ. 3

1- Su İçmede ve Başka Hususda Altın, Gümüş Kablar Kullanmanın Erkek ve Kadınlara Haram Kılınması Babı. 3

2- Erkek ve Kadınlara Altın, Gümüş Kablar Kullanmanın Haram, Erkeğe Altın Yüzük İle İpekli  Kullanmanın  Haram; Kadınlara Mubah Kılınması; Dört Parmaktan Fazla Olmamak Şartıyle Yollu ve Benzeri İpeklini Erkeğe Mubah Kılınması Babı. 4

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:. 6

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:. 7

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 9

3- Cübbe ve Yırtmaçlı Elbise Giymek Caizdir. 10

4- Elbisedeki Alem Yâni İki-Üç Parmak Genişliğindeki İpek Gerit Mubahtır. 10

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 11

5- Erkekde Uyuz ve Benzeri Bir Hastalık Bulunduğu Zaman İpek Giymesinin Mubah Olması Babı  11

6- Erkeğin Sarıya Boyanmış Elbise Giymesinin Yasak Edilmesi Babı. 12

5- Pamuklu Elbise Giymenin Fazileti Babı. 13

6- Elbisede Tevazu Giyim, Döşek ve Başka Hususlarda Elbisenin Kalını ve Ucuzuyla Yetinmenin Kıl Elbise İle İçinde Çizgileri Bulunanı Giymenin Cevazı Babı. 13

7- Yaygı Edinmenin Cevazı Babı. 14

8- Döşek ve Giyim Eşyasından İhtiyaçdan Fazlasının Keraheti Babı. 14

9- Büyüklenerek Elbiseyi Sürüklemenin Haram Kılınması, Elbiseyi Ne  Kadar Sarkıtmak Caiz ve Ne Kadarı Müstehab Olduğunu Beyan Babı. 15

10- Elbisesini Beğenmekle Beraber Yürüyüşünde Kırıtmanın Haram Kılınması Babı  17

11- Erkeklere Altın Yüzüğün Haram Kılınması ve İslam'ın İlk Zamanlarında Mübah Kılınmasının Neshi Babı. 17

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 18

12- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Nakşı Muhammedürresülullah Olan Gümüş Bir Yüzük Takması ve Ondan Sonra Halifelerin de Bu Yüzüğü Takmaları Babı. 18

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:. 19

13- Peygamber (Sallaliahii Aleyhi ve Sellem)'in Acemlere Mektup Yazmak İstediği Vakit Yüzük Edinmesi Hakkında Bir Bab. 20

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:. 20

14- Yüzüklerin Atılması Hakkında Bir Bab. 20

15- Taşı Habeş Boncuğu Olan Gümüş Yüzük Hakkında Bir Bab. 21

16- Yüzüğü Elin Küçük Parmağına Takma Hususunda Bir Bab. 21

17- Orta Parmakla Ondan Sonra Gelen Parmağa Yüzük Takmanın Yasak Edilmesi Babı  21

18- Takunya ve O Manadaki Şeyleri Giymanin Müstehab Olusu Babı. 22

19- Ayakkabıyı Evvela Sağ Ayağına Giymenin, Çıkarıaken  Evvela Sol Ayağından Çıkarmanın Müstehab Oluşu ve Bir Tek Ayakkabı ile Yürümenin Keraheti Babı. 22

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:. 23

20- Sırılsıklam Sarılıp Bürünmekten ve Bir Elbise İçinde Ayaklarını Dikip Oturmaktan Nehiy Babı. 23

21- Sırt Üstü Yatmanın ve Bacak Bacak Üzerine Koymanın Meni Hakkında Bir Bab  23

22- Uzanıp Yatarak Bacak Bacak Üstüne Koymanın Mubah Kılınması Hakkında Bir Bab  24

23- Erkeğin Zaferan Sürünmekten Nehiy Babı. 24

24- Beyaz Saçı, Sarı ve Kırmızıya Boyamanın Müstehab, Karaya Boyamanın ise  Haram Kılınması Babı. 25

25- Boya Hususunda Yahudilere Muhalefet Hakkında Bir Bab. 25

26- Hayvan Sureti Yapmanın Haram Kılınması; Döşek ve Emsalinden İçinde Hor Görülmeyen Suret Bulunanlarını Edinmenin Haram Kılınması, Melatke Aleyhimüsselamın İçerisinde Köpek ve Suret Bulunan Eve Girmemeleri Babı. 26

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler :. 27

27- Seferde Köpekle Çanın Keraheti Babı. 32

28- Devenin Boynuna Kiriş Gerdanlık Takmanın Keraheti Babı. 32

29- Hayvanı Yüzüne Vurarak Düğmenin ve Yüzüne Damga Vurmanın Yasak Edilmesi Babı  32

30- İnsandan Maada Hayvanın Yüzünden Başka Yerlerine Damga Vurmanın Cevazı, Zekat ve Cizye Develerinde Bunun Mendüb Oluşu Babı. 33

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler;. 34

31- Yarım Tıraş Yapmanın Keraheti Babı. 34

32- Yollarda Oturmanın Yasak Edilmesi ve Yola Hakkını Verme Babı. 35

33- Saç Ekleyen ve Ekleten, Döğme Yapan ve Yaptıran, Yüz Yolan ve Yolduran ve Diş Törpülettiren Kadınlarla Allah'ın Yarattığını Değiştiren Kadınların Yaptıklarının Haram Kılınması Babı. 35

Bu Hadisler Şu Hükümleri de İhtiva Etmektedir:. 36

34- Giyinmiş, Çıplak, Kırıtkan, Meylettiren Kadınlar Babı. 38

35- Elbise Vesariede Sahtekarlık Yapmaktan ve Kendisine Verilmemiş Bir Şeyle Doymuş Görünmekten Nehiy Babı. 39


37-  ELBİSE  VE  ZİNET  BAHSİ

 

1- Su İçmede ve Başka Hususda Altın, Gümüş Kablar Kullanmanın Erkek ve Kadınlara Haram Kılınması Babı

 

1- (2065) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun da Zeyd b. Abdİllah'dan, onun da Abdullah b. Abdurrahman b. Ebî Bekr Es-Sıddık'dan, onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Ümmii Seleme'den naklettiği su hadîsi oku­dum :

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Gümüş kabtan içen ancak ve ancak karnına cehennem ateşi şırıl-datır.»  buyurmuşlar.

 

(...) Bize bu hadîsi Kuteybe ile Muhammed b. Rumh da Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.

Bu hadîsi bana Alî b. Hucur Es-Sa'di dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl (yâni İbni Uleyye) Eyyub'dan rivayet etti. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti.  H.

Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. H.

Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe ile Velîd b. Şûcâ' dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ali b. Müshir Ubeydullah'dan rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Ebî Bekr El-Mukaddemi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b. Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Musa b. Ukhe rivayet etti. H.

Bize Şeyban b, Ferrûh dahi rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Cerîr (yâni İbni Hazım)  Abdurrahman Es-Serrâc'dan rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Nâfi'den Mâlik b. Enes'in hadîsi gibi ve onun Nâ-fi'den olan isnadı ile rivayette bulunmuşlardır. Alî b. Müshİr Ubeydul­lah'dan naklettiği hadîsinde :

«Gümüş ve altın kablardan yiyen veya içen...» ibaresini ziyade et­miştir. İbni Müshir'in hadîsinden başka bunların hiç birinin hadîsinde yemekle altının  anıldığı  yoktur.

 

2- (...) Bana Zeyd b. Yezîd Ehû Ma'n Er-Rakkâşî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Asım, Osman'dan (yâni İbni Mürre'den) rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Abdullah b. Abdirrahman, teyzesi Ümmü Seleme'-den rivayet etti.  (Şöyle demiş) :

KesûlÜllah (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) :

«Her kim altın veya gümüş kabtan içerse, ancak ve ancak karnına ce­hennemden bir ateş şırildahr.» buyurdular.

Bu hadîsi Buhârî ile İbni Mâce «Kitâb'ul~Eşribe»'de Nesâî «Velîme» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Cercere : Suyun akarken çıkardığı ses yâni şırıltıdır. Ulemâ bu ha­dîsteki «nâr» kelimesinin mansub mu yoksa merfu mu okunacağında ih­tilâf etmişlerdir. Muhakkıklardan Ezheri ile başkaları kat'iyyetle mansûb okunacağını söylemişlerdir. Ki: Zeccâc, Hattâbî ve ekser ulemâ bu kavli tercih etmişlerdir. Hadîsin üçüncü rivayetinde bu kelimenin «naran» okunmuş olması da bunu te'yîd eder. Bu takdirde mâ­nâ bizim terceme ettiğimiz gibi olur. Yâni fiilin faili o kablardan su içen­dir. Merfû okunduğuna göre ise fiilin faili «nâr» kelimesi olur.'Bu takdir­de cümlenin mânâsı : «Gümüş kabtan içen kimsenin karnında cehennem ateşi şırüdar» şekline girer. Her iki mânâya göre de altın ve gümüş kab­tan içilen şeye ateş denilmesi netice ona vardığı içindir.

Kaadi Iyâz diyor ki : «Bu hadîsten murad ne olduğu husu­sunda ihtilâf edilmiştir. Bâzıları: Bu, acem v.s. milletlerin kâfir olan kı-rallarmın akıbetini haber vermektir. Onların âdetleri altın ve gümüş kablardan içmekti. Nitekim başka bir hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem}:

«Bu kablar dünyadta onların, âhirette. ise sizindir.» buyurmuş, dün­yada onları kullananlar küfiardır demek istemiştir. Ve yine Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) ipek elbise hakkında:

«Bunu anoak âhirette nasibi olmayan giyer.» buyurmuştur. Hadîsten murad müslümanları bundan nehy etmek olduğunu ve bu nehyi irtikâb edenin şu azabı hak edeceğini, ama bazan Allah'ın bundan af ederdiğini söyleyenler de vardır.»

Nevevî  buradaki nehyin kâfir, müslim bütün altın, gümüş kul­lananlara şamil olduğunu söylemiş :  -Çünkü sahih kavle göre küffâr şe­riatın  füru'u ile de muhatabdırlar.»   demiştir. • Maamafih   mesele  ihtilaf­lıdır.

Erkek ve kadına altın, gümüş kablardan yeyip içmenin haram oldu­ğuna ulema ittifak etmişlerdir. Yalnız İmam Şafiî 'nin eski bir kavline göre mekruh, Dâvud-u Zahiri Ve göre içmek, haram yemek caizdir. Nevevî, Şafiî mezhebinde olduğu halde : «Bu kavillerin ikisi.de batıldır.» demektedir. Altın ve gümüşü yiyecek, içe­cek kablarından maada kaşık, çatal ve buhurdanlık gibi şeyler yapmak suretiyle kullanmak da haramdır. Bütün bu husûsatta kadın ve erkek mü-sâvî ise de zinet olarak kullanma hususunda ayrılırlar. Bir kimse altın veya gümüş kabtan abdest alsa fiilen günah işlemiş olmakla beraber ab-desti sahihtir. Ulemâ bu hususta da müttefiktir. Yalnız Dâvûd-u Zahirî bu abdestin sahih olmayacağına kaildir. Bittabî zaruret halin­de sair zaruretlerde olduğu gibi, altın ve gümüşün kullanılması da caiz olur.

 

2- Erkek ve Kadınlara Altın, Gümüş Kablar Kullanmanın Haram, Erkeğe Altın Yüzük İle İpekli  Kullanmanın  Haram; Kadınlara Mubah Kılınması; Dört Parmaktan Fazla Olmamak Şartıyle Yollu ve Benzeri İpeklini Erkeğe Mubah Kılınması Babı

 

3- (2066) Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize  Ebû Hayseme  Esâs  h.  E'oİ'ş-Şa'sâ'dan  naklen  haber verdi.  H.

Bize Ahmcd b. Abdillah b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eş'as rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muâviye b. Süveyd b. Mukarrin rivayet etti. (Dedi ki) : Bera' b. Âzib'in yanına girdim ve onu şöyle derken işittim :

Bize Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve Sellem) yedi şeyi emir, yedi şeyi de yasak etti : Bize hasta dolaşmayı, cenaze arkasından gitmeyi, aksıra-na teşmitfe bulunmayı, yeminin yahut yemin edenin bâr çıkarılmasını, mazluma yardımı, davet sahihine icabeti ve selâmı ifşa etmeyi emir bu­yurdu. Bize yüzükleri yahut altından yüzük takmayı, gümüş kabdan bir şey içmeyi, eğer yastıklarını, kass ipeklilerini, ipek, kalın ipek ve ibri­şim giymeyi yasak etti.

 

(...) Bize Ebû'r-Rabi' El-Atekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avane Eş'as b. Süleym'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız «Yeminin veya yemin edenin bâr çıkarılmasını» sözü müstesna! Çünkü o bu cümleyi hadîste anmamış, onun yerine : «Kayıbı ilân etmeyi» İfadesini koymuştur.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir rivayet etti. H.

Bize Osman b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir ri­vayet etti.

Her İki râvi Şeybânî'den, o da Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sa'dan bu isnadla Zü-heyr'in hadîsi gibi rivayette bulunmuş ve seksiz olarak «Yemini bâr çı-çarmayı»  demiştir. O bu hadîste :

«Gümüşten içmeyi de yasak etti. Çünkü dünyada ondan içen âhirette içmez...» cümlesini de ziyâde etti.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni İdris rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî ile L«ys b. Ebî Süleym, Esas b. Ebi'ş-Şa'sa'dan isnadlarıyle haber verdiler. O Cerir ile İbni Müshir'in ziyâdesini anmamış. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr dahî rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H.

Bize UbeyduIIah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Ebû Âmir EI-Akedî haber verdi. H.

Bize Abdurrahman b. Bişr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Behz ri­vayet etti. Bu râvilerin hepsi dediler ki : Bize Şu'be, Eş'as b. Siileym'den yukarkilerin  isnadı  ve  hadîsi  mânâsında  rivayette  bulundu.  Yalnız :

«Selâmı  ifşa etmeyi»   sözü müstesna!  Çünkü o bunun yerine:

«Selâmı almayı»   dedi. Bir de :

«Bize alîm yüzüğü yahut altın  halkayı  yasak etti.»  dedi.

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem ile Amr b. Muhammed rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Ss'âs b. Ebî'ş-Şa'sa'dan yukarkilerin isnadı ile rivayette bulundu ve sek­siz  olarak :

«Selâmı  ifşa  etmeyi emir ve altın  yüzüğü yasak etti.»   dedi.

Bu hadisi Buhârî «Cenâiz» ve «Eşribe» bahislerinde tahrîc et­miştir. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in emir buyurduğu yedi şe­yin ba2iîarı sünnet, bazıları farzdır. Hasta dolaşmak, cenaze arkasından yürümek teşmit ibrar-ı kasem sünnettirler. Mazluma yardım farz-ı kifâye, verilen selâmı aîmak bir kişiye farz-ı ayn, cemaata farz-ı kifâyedir.

Teşmit: Aksıran kimseye «Yerhamükellah» demektir. Ve sünnet-i kifâyedir. Bazılarının söylemesiyle diğerlerinden sakıt olur. Teşmitin şar­tı aksıran kimsenin «Elhamdülillah» dediğini işitmektir.

Ibrâr-ı Kasem : Yemini bâr çıkarmak yâni bozmayıp yemin üzere devam etmektir. Yalnız yemini bozmamak için dinî, dünyevî bir zarar korkusu veya bir mefsedet bulunmaması şarttır. Öyle bir şey bulunursa yemin bozulur. Ve keffâret verilir.

Davete icabetten murâd düğün daveti gibi yemekli davetlerdir. Bu [hususta  «Velîme» bahsinde izahat vermiştik.

Selâmı ifşa etmek, onu yaymak, tanıdık olsun olmasın her din kar-leşine boî bol vermektir. Nitekim bir hadîste :

«Tanıdığın tanımadığın herkese selâmı verirsin.» buyurulduğunu iman Jahsinde görmüştük.

Kayıbı ilândan bulunan mahn kalabalık yerlerde tarifi kasdedildiğini lahî yerinde görmüştük.

Eğer yastıkları kadınların kocalar için ipekten veya yünden doku­dukları bir nevi ufak kilimdir. Bunu hassaten atın eğeri üzerine yayar-larmiş. İçerisini pamuk veya yapağı ile doldurdukları da olurmuş. O âdet acemlerden alınmadır. Ve ulemanın beyanına göre ipekten yapılırsa kul­lanılması erkeklere her zaman ve her yerde haramdır. İpekten yapılma­dığı takdirde kullanılmasında beis yoktur.

Kass veya hadîs ulemasının kıraatine göre Kıss ipeklileri Mısır'­da Kass denilen yerde dokunan çizgili ipek kumaşlarmış. Bu yer bu­gün harabedir.

îstebrak : Kalın ipekli; Dîbac : İnce ve ibrişim ipeklidir.

Altın yüzük erkeklere bil icma haramdır. İpek elbise de öyledir. An­cak bazı müstesna hallerde ipek elbiseye cevaz verilmiştir ki, bunlar fı­kıh kitaplarından Öğrenilebilir. Kadınlara altın yüzük ve ipeğin envai mubahtır. Bu hususta kadının evli olup olmaması, ihtiyarı genci, zengini fakiri müsavidir. Kaadî Iyâz bazı ulemadan ipeğin erkeklere de helâl olduğunu, îbni Zübeyr 'den ise bilâkis hem kadınlara, hem erkeklere haram kılındığını, sonraları kadınlara mubah, erkeklere haram olduğuna icma akdedildiğini rivayet etmiştir.

 

4- (2067) Bize Saîd b. Arar Sehl b. İshâk b. Muhammed b. Eş'as b. Kays rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Ben onu Ebû Ferve'den dinledim. Abdullah b. Ukeym'den işitmiş olarak söylüyordu. Abdullah şöyle demiş :

Huzeyfe ile beraber Medâin'de bulunuyorduk. Huzeyfe su istedi de ona köy muhtarı gümüşten bir kab içinde içecek getirdi. Huzeyfe onu atıverdi ve şunu söyledi. Size haber veriyorum ki, ben bu adama bana bu kabtan su vermemesini emrettim. Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem):

«Altın ve gümüş kabtan su içmeyin! Diba ve ipeği de giymeyin! Çün­kü bunlar dünyada onların; âhirette, kıyamet gününde İse sizindir.» bu­yurdu.

 

(...) Bize bu hadîsi İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyaıı, Ebû Fervete'I-Cühenî'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Abdul­lah b. Ukeym'i şunu söylerken işittim :

«Medâin'de  Huzeyfe'nin  yanında  idik...»

Râvi yukarki hadîs gibi rivayette bulunmuş; yalnız bu hadîste: «Kıyamet gününde...»   kaydını anmamıştır.

 

(...)  Bana Abdü'l-Cebbar b. Alâ' dahî rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Jüfyân rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Necih evvelâ Mücâhid'den, da İbni Ebî Leylâ'dan,    o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti,    sonra (Dedi ki) : Bize Yezîd rivayet etti, o da bu hadîsi İbni Ebî Leylâ'dan, o la Huzeyfe'den naklen rivayet etti; sonra (Dedi ki) : Bize Ebû Ferve ri-'âyet  etti.   (Dedi  ki) :  Ben   İbnü Ukeym'den  dinledim.  Ve  zannettim ki, bni Ebî Leylâ onu ancak İbni Ukeym'den dinlemiştir. İbnü Ukeym şöyle demiş : «Huzeyfe ile beraber Medâin'de idik...»

Râvi  yukarki hadîs gibi  rivayet etmiş,  yalnız  «Kıyamet gününde.,.» ememiştir.

 

(...) Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : fize babam rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den rivayet etti. da Abdurrahman'dan   (yâni  İbni Ebî Leylâ'dan)   dinlemiş. Abdurrahman  şunu söylemiş : Ben  Huzeyfe  Medâin'de  su  isterken  yanında   idim. Ona bir insan gümüşten bir kabla geldi...

Râvi bu hadîsi  İbni  Ukeym'in  Huzeyfe'den  rivayet  ettiği  hadîs  mâ­nâsında  nakletmiştir.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bize İbni Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti. H.

Bana Abdurrahman b. Bişr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz ri­vayet etti.

Bu râvilerin hepsi Şu'be'den Muâz'ın hadîsi gibi ve onun isnadı ile rivayette bulunmuşlardır. Yalnız başına Muâz'dan gayrî hiç bîri hu ha­dîste Huzeyfe'ye şahid oldum, dememişlerdir. Onlar yalnız : «Huzeyfe su istedi»  demişlerdir.

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Mansûr'dan naklen haber verdi. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî  AdAdiyy,  İbnî  Avn'den  rivayet  etti.

Her iki râvi Mücâhid'den, o da Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Huzeyfe'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seüem)'ı\en naklen yu­karda söylediklerimizin hadîsi  mânâsında rivayette  bulunmuşlardır.

 

5- (...) Bize Muhanımed b. Ahdillah b. Niimeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Seyf rivayet etti. (Dedi ki) : Mücâhid'i şunu söylerken işittim, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'yı din­ledim. (Şöyle dedi) : Huzeyfe su istedi de ona bir Mecûsi gümüş bir kabtan su verdi. Bunun üzerine Huzeyfe şunîarı söyledi : Ben ResûlüIIah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)'i dinledim :

«İpeği ve dibayı giymeyin! Altın ve gümüş kablardan içmeyin! Onların sahanlarınlJan da yemeyin! Çünkü bunlar dünyada onlarındır.» buyuru-yordu.

Bu hadîsi Buhârî «Et'ıme», «Eşrîbe» ve «Libâs» bahislerinde Ebû Dâvud ile Tirmizî ve İbni Mâce «Kitâbu'l-Eşrîbe»'de; Nesâî «Kitâbu'z-Zîne»'de muhtelif râvilerden tahrîc et­mişlerdir.

Dihkan : Köyün, muhtarı ve reisi manasınadır. Fârisîden alınma bir kelimedir. Dühkan şeklinde dahi okunabilir. Asimin arabî olduğunu id­dia edenler de vardır.

Hz. Huzeyfe 'nin elinden gümüş kabı atması Mecusî'ye birkaç defa bu kabla su getirmemesini ten bin ettiği içindir. Bu cihet Buhârî'nin rivayetinde tasrih edilmiştir. Huzeyfe (Radiyaîlahu anh) bu hareketiyle : '<Ben kendisine bana bu kabla su getirmemesini defalarca tenbih etmiş olmasam bunu yapmazdım» demek istemiştir.

Hadîs-i şerifteki :

«Çünkü bunlar dünyada onlarındır...» cümlesinden murad : Altın, gü­müş ve ipek dünyada küffarındir, demektir. Bu mânâ hadîsin siyakından anlaşılmaktadır.

 

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:

 

1- Altın  ve gümüş kaplardan yiyip içmek haramdır. Bunu irtikab edenler ta'zir olunurlar. (Ta'zir miktarı şer'an belli olmayıp, hâkimin takdirine bırakılan cezadır. Fena bir bakış ve azarlamadan başlayarak derece derece tâ ölüme kadar çıkabilir.)

2-Hükümet reisi bazan bizzat kendisi ta'zir yapabilir.

3- Kumandan veya  herhangi  bir  büyük  hikmeti  anlaşılmayan  iyi' bir iş yaparsa, onun delil ve sebebine tenbîhde bulunması gerekir.

4- Küffar yalnız dünyadaki altın, gümüş ve ipek gibi şeylerden is­tifade ederler, âhirette bunlardan nasîbleri yoktur. Müslümanlara gelince onlar için cennette ipekler, altınlar ve gözlerin görmediği, kulakların duy­madığı, insanın hatıru hayaline sığmayan nice ikram ve ihsanlar vardır.

 

6- (2068) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğini, onun da İbnü Ömer'den, onun da Ömer b. Hattâb'-dan naklettiği şu hadîsi okudum. Ömer b. Ha (tâb mescidin kapısında ipekli  çizgili bir kumaş görmüş de :

     Resûlallah!   Bu  kumaşı   satın  alsan   da   cuma   günü   halka   ve sana   geldikleri  vakit  heyetlere  onu  giysene!   demiş.   Bunun   üzerine   Re-sûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Bunu ancak âhirette bir nasîbi oîmayan giyer.»   buyurmuş. Bilâhare   Resûlüllah  (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'e   bu   cinsten   hülleler gelmiş. O  da  Ömer'e bunlardan bir hülle  vermiş.  Ömer :

  Bunu   bana   giydirdin,   halbuki   Utarid'in   hüllesi   hakkında   söyle­diğini söyledin, demiş. Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   de:

«Ben onu sana giyesin diye giydirmedim.» buyurmuşlar. Artık Ömer de onu  Mekke'de  bulunan müşrik bir kardeşine giydirmiş.

 

(...) Bize İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize babam ri­vayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame rivayet etti. H.

Bize Mııhammed b. EIiî Bekr El-Mukaddemi dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd  rivayet  etti.

Bunların hepsi  Ubeydullah'dan  rivayet etmişlerdir.  H.

Bana Süveyd b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Mey-sere, Musa b. Ukbe'den rivayet etti. Her iki râvi Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen Mâ-lik'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.

 

7- (...) Bize Şeyban b. Ferrûh dahî rivayet etti. 'Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hazini rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nâfi\ İbni Ömer'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ömer:

Utarid Et-Temîmi'yi pazarda siyera hüllesi teşhir ederken gördü... TJtârid  kıratları  mesteder  ve  onların   ihsanlarına  nail  olurdu.  Ömer :

  Yâ Resûlallah!  Ben Utarid'i pazarda siyera hüllesi teşhir ederken gördüm.  Onu satın alsan  da, sana geldikleri  vakit Arab hey'etlerine giy-sene!  dedi. Zannederim  onu cuma günü de giysene, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Selle/n) ona :

«Dünyada İpeği ancak ve ancak âhirefîe nasibi olmayanlar giyer.» buyurdu. Bunun üzerinden birkaç zaman geçtikten sonra Resûlüllah (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)^ siyera Jiulleleri getirdiler. O da Ömer'e bir hülle gönderdi. Bir hülle de Usame b. Zeyd'e gönderdi. Bİr hülle de Ali b. Ebî Tâlib'e verdi ve onu kadınlarının arasında baş bezi yapmak için parçala,   dedi.  Arkacığmdan  Ömer  hüllesini   taşıyarak  geldi.  Ve :

    Resûlallah!   Onu  bana  göndermişsin.     Halbuki  dün  Utarid'in hüllesi  hakkında  söyleyeceğini  söyledin,  dedi.  Bunun  üzerine  Resûlüllah (Salkıhahü Aleyhi ve bellem) ona   öyle  bir  bakış  bakt*  ki,  bu  yaptığını Re­sûlüllah   (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'in   beğenmediğini  anladı.  Ve :

    Resûlallah!   Bana  niye  hakiyorsun,  bunu  bana  sen gönderdin, dedi.  Peygamber  (Salialiahü Aleyhi ve Sellem) :

«Ben onu sana giyesin diye göndermedim. Lâkin onu kadınların ara­sında baş bezi yapmak üzere parçalayasın diye gönderdim.»         buyur­dular.

 

8- (...) Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivayet ettiler. Lâfız Harmele'nindir. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillah rivayet etti ki, Abdullah b. Ömer şunu söylemiş : Ömer h.  Hattâb  pazarda  satılan  kaba  ipekten  ma'mul   bir  hülle  buldu.  Ve  onu alarak  Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Scüem}'c  getirdi:

  Yâ Resûlallah! Bunu .satın al da,  bayram ve hey'etler için  onunla zinetleıı!   dedi.  Onun   üzerine   Resûlüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj:

«Bu ancak ve ancak nasibi olmayanların giysİsİdir.» buyurdu. Ömer Allah'ın dilediği kadar durdu. Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle/n) ona ince ipekten bir cübbe gönderdi. Az sonra Ömer ciibbe ile belirli ve onu   Resûlülîah {Sallatlahiî Aleyhi ve Sellem) 'e   getirerek :

  Yâ Resûlallah! «Bu ancak ve ancak nasibi olmayanların giysisidir.» Yahut «Bunu ancak ve ancak nasibi olmayanlar giyer.» dedin. Sonra onu bana    gönderdin, dedi. Bunun  üzerine  Resûlüllah  (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):

«Onu satarsan vo bir hacetini görürsün!»   buyurdular.

 

(...) Bize Harun b. Ma'ruf da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbııi Veîıb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, İbni Şihâb'dan bu isnadla bu hadîsin  mislini  haber verdi.

 

9- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Bekr h. Hafs, Sâ-lim'den, o da Ibnü Ömer'den naklen haber verdi ki Ömer, Utârid okul­larından bir adamın üzerinde dibadan yahut ipekten bir kaftan görmüş de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e : Bunu satın alsan a! demiş. O da :

«Bunu ancak ve ancak nasibi olmayanlar giyer!» buyurmuş. Derken Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e bir siyera hüllesi hediyye edilmiş. (Ömer  diyor ki) :  Onu  hana  gönderdi.  Ben :

— Bunu   bana   gönderdin,   halbuki   onun   hakkında   söyleyecekleri) söylediğini ben işittim, dedim.

«Onu  ben  sana  ancak ve ancak   istifade   edesin   diye   gönderdim buyurdular.

 

(...) Bana İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivâye etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr 1 Hars, Salim b. Abdiliah b. Ömer'den, o da babasından naklen rivayet eti ki, Ömer b. Hattâb, IJiâiid oğullarından  bir adamın üzerinde...  görmüş.

Râvi,  Yahya  b.  Saîd  hadîsi  gibi  rivayette  bulunmuştur.  Yalnız  o : «Ben onu sana ancak faydalanasın diye gönderdim; onu sana giyesi diye göndermedim.»   demiştir.

 

(...) Bana Muhammed b. Müsennâ rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Ab dü's-Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Babamı rivayet ederken dinledim (Dedi ki) : Bana Yahya b. Ebî İshâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Salim b, Abdiliah İstebrak hakkında söz etti. Ben : O dibanın kalın ve sert ola­nıdır, dedim. Bunun üzerine şunu söyledi. Ben Abdullah b. Ömer'i şöyle derken işittim : Ömer bir adamın üzerinde İstebrakdan bir hülle gördü, Ve onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e getirdi...

Râvi, yukarkilerin  hadîsi gibi anlatmış. Yalnız:

«Bunun üzerine : Ben onu sana ancak ve ancak onunla mal kazanastn diye gönderdim buyurdu.»   demiştir.

Bu hadîsi Buharî «Cuma» ve «Hibe» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî «Namaz» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmiş­lerdir.

Hülle : İki parçadan ibaret bir elbisedir.

Siyerâ : Som ipekten yapılma elbisedir. Bu kelime muhtelif şekil­lerde izah edilmiştir. Hattâ altın diyenler olduğu gibi, uzun çizgili renkli, bir nebattır, diyenler bile bulunmuştur. «Eg'Sîhah» adh kâmusda : Siyerâ sarı çizgili bir kumaşdır, denilmiştir. Burada ondan halis ipekli kumaş kasdedildiğinde şüphe yoktur. Çünkü bilittifak haram olan budur. Karı­şık ipekliye gelince : Şâfii1er'e göre vczn itibariyle ipeği fazla gel­medikçe giyilmedi haram değildir. Hanefî1eıe göre ise itibar ar­gacadır. Bu cihet fıkıh kitaplarında görülebilir.

Halâk : Hayırlı nasib ve salah mânâsına gelir. Bunun hürmet ve din mânâsına geldiğini söyleyenler de olmuştur. Şu halde cümleye üç türlü mânâ verilebilir :

1- Bunu ancak ve ancak âhirette nasibi olmayanlar giyer.

2- Bunu ancak ve ancak hürmeti olmayanlar giyer.

3- Bunu ancak ve ancak dini olmayanlar giyer.

Birinci kavle göre bu cümle kâfirlere ham'edilmiştir. İkinci ve üçün­cü kavillere göre hem müslümana hem kâfire şâmildir.

Peygamber (Salküialui Aleyhi ve Se:(em)*e ipekliyi hediye eden zat Utârid b. Hârib 'dir. Bu ipekliyi ona Ki sra hediye etmişti. Ashab-ı kiram bu ipekliyi pek beğenmiş, fakat Resûlüllah (Sallalkıhü Aleyhi ve Seilem):

«Sa'd b. Muâz'm cennetteki mendilleri bundan daha hayirlıdir.» buyurmuştu. Hz. Utârid pazarda hülle satardı. Bu hülle onun için kendisine izafe edilmiştir. Hz. Ömer kendisine verilen hülleyi Mekke'deki müşrik kardeşine göndermiştir. Bunun kim olduğu ihtilaflıdır. Bâzıları süt kardeşi olduğunu söylemiş. Bir takımları da anne bir kardeşi Osman b. Hakim olduğunu söylemişlerdir. Müslümanlığı kabul edip etmediği dahî ihtilaflı ise de    Buhârî'nin bir rivayetinde :

«Ömer onu henüz müslüman olmamış Mekke'deki bîr kardeşine gön­derdi.»  denilmiş olması, sonradan müslümanlığı kabul ettiğini gösterir.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- Erkeklerin  ipek  elbise giymeleri  haramdır.

2- Mescit  kapılarında   alış-veriş  yapmak  caizdir.

3- Faziletli kimseler dahî bizzat aliş-verişle meşgul olabilirler.

4- Giyilmesi   caiz  olmayan   şeyin   temellükü  ve   başkasına  hediyye edilmesi caizdir.

5- Kâfir olan  kardeşe ihsan ve yardım caizdir.

6- Kâfire hediye  vermek caizdir.

7- Dünyada İpek giyen, âhirette ondan mahrum kalacaktır. Bu umu­mî sözden kadınlar istisna edilmiştir. Çünkü ipek onlara haram değildir. Dünyada ipekli giyen erkekler bazı ulemâya göre tevbe etsin etmesin âhirette ondan mahrum kalacaklardır. Ekser ulemâya göre ise : Tevbe edenler âhirette mahrum  kalmayacaklardır.

8- Cum'a günleri güzel elbise giymek müstehabdır.

 

10- (2069) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Hâ lid b. Abdillah, Ahdülmelik'den, o da Esma bin ti Enî Bekr'in azatlısı Ab dullah'dan naklen haber verdi. Bu Abdullah Atâ'nın oğlunun dayısı idi (Demiş ki) : Beni Esma', Abdullah b. Ömer'e gönderdi de şunları söyledi Duydum ki, sen üç şeyi haram kıhyormuşsun : Elbisede alemi, ergovar eğer yastığını ve bütün Receb ayında oruç tutmayı! Abdullah da hnnc-şu cevâbı verdi. Söylediği Receb mes'elesine gelince ebedî onu; tutana ne diyecek! Söylediği elbisede alem mes'elesine gelelim. Ben Ömer b. Hattab'ı şunu söylerken işittim : Ben Resûİüllah (Salİaîlahü Aleyhi ve Seilem'ı'i :

«İpeği ancak ve ancak nasibi olmayanlar giyer.» buyururken dinle­dim. Bu sebeple aleminde ipekten ma'dud olmasından korktum. Ergovan eğer yastığına gelince: İşte Abdullah'ın eğer yastığı!.. Bir de haktik yas­tık erguvandır. Bunun üzerine ben Esmâ'ya dönerek kendisine haber ver­dim. Esma:   İşte Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Set!em)"m cühhesi!.. dedi.

Ve  bana  bir  taylasaııîar kısralar  cübbesi   çıkardı,  Cübbe'nin  ipekten   ya­ması vardı. Kenarları dîba ile geçilmişti. Ve :

— Bu cübbe vefatına kadar Âişe'nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Peygamber (Sallailahit Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi. İmdi bizde onu hastalar için   yıkıyoruz, onunla şifâ taleb ediliyor, dedi.

 

11- (...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeyd b, Saîd Şu'be'den, o da Halife b. Kâ'b Ebû Zübyan'dan naklen ri-vâyet etti. (Demiş ki) : Abdullah b. Zübeyr'i hutbe okurken dinledim. (Şöyle diyordu) : Dikkat! Kadınlarınıza İpek giydirmeyin! Çünkü ben Ömer b. Hattâb'ı şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«İpeki giymeyiniz. Çünkü onu dünyada giyen âhirette giymeyecektir.» buyurdular.

 

12- (...) Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Âsim-ı Ahvel Ebû Osman'dan rivayet etti. (Şöyle demiş) : Biz Azerbeycan'da iken Ömer bize nıektub yazdı. (Şöyle diyordu) : Ey Utbe b. Fergat! Bu (mal) senin alnının te­rinden değildir. Bahanın alnının terinden, annenin alnının terinden de değildir. O halde kendi menzilinde neden doyuyorsan, müslümanlari da menzillerinde  onunla doyur. Refaha  kaçmaktan, müşriklerin elbisesini giymekten ve ipek elbiseden sakının! Çünkü Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ipek giymeyi yasak etti. Ancak şöyle olabilir, dedi. Ve bize Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki parmağını, orta parmağı ile se-hâdet parmağını kaldırdı. Onları yanyana getirdi. Züheyr demiş ki : Âsim şunu söyledi. «Bu mektubda vardır.» Râvi diyor ki: Züheyr de iki par­mağını   kaldırdı.

 

13- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Abdil Hâmid rivayet etti. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Gıyâs ri­vayet etti. Her iki râvi Asım'dan fcu isnadla Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen ipek hakkında yukarki hadîsin mislini rivayet et­mişlerdir.

 

(...) Bize İbnİ Ebî Şeyhe (bu zât Osman'dır) ile İshûk b. İbrahim El-Hanzalî de her ikisi birden Cerîr'den rivayet ettiler. Lâfız İshâk'ımhr. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Süleyman Et-Teymî'dcn, o da Ehû Osman'dan nak­len haber verdi, Ebû Osman şöyle demiş : Utbe b. Fergat ile beraber idik. Bize Ömer'in mektubu geldi ki, Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«ipeği ancak âhiretîe ondan nasibi olmayan kimse giyer. Yalnız şu İcada fi müstesna!» buyurmuşlar. Ebû Osman baş parmaktan sonra gelen iki parmağı ile işaret etti. Taylasanları gördüğüm zaman bana onlar Tay-Iasanların düğmeleri gibi göründü.

 

(...) Bize Muhammed b. Abdi'1-A'lâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Osman rivayet etti.   (Dedi  ki) :  Utbe  b. Fergat'îa   beraber  idik...

Ve  Cerîr'in hadîsi  gibi rivayette  bulunmuştur.

 

14- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet etti­ler. Lâfız İbnİ Müsennâ'mndır. (Dediier ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Osman En-Nehdî'yi dinledim. Şunu söyledi : Biz Utbe b. Fergat'îa Azarbeycan'da yahut Şam'da iken Ömer'in mektubu geldi. (Şöyle diyor­du) : Bundan sonra: (Malûm ola ki) Resûlüilah (Sallnliahü Aleyhi ve Sellem) ipeği yasak etmiştir. Yalnız şu kadarı iki parmağı müstesna.' Ebû Osman demiş ki : Biz bundan alemleri kasteddiğini anlamakla gecikmedik.

 

(...) Bize Ebû Gassaıı El-jVIismaî ile Muhammed b. Müsennâ da ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz (Bu zât İbni Hişam'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam Katâde'den bu isnadla hu hadîsin mislini rivayet etti. Ama  Ebû  Osman'ın  sözünü anmadı.

 

15- (...) Bize Ubeydullah b. Ömer EI-Kavârirî ile Eoû Ğassan Eİ-Mismaî,  Züheyr b. Harb, îshâk  b. İbrahim, Muhammed  b. Müsennâ ve İbni Beşşar rivayet ettiler. (İshâk : ahberana, ötekiler: haddesena tâbirir kollandılar.) Dediler ki : Bize Muaz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) Bana babam Katâde'den, o da Âmir Eş-Şâbi'dcn, o da Süveyd b. Ğafele den naklen rivayet etti ki, Ömer b. Hattâb Cabiye'de hutbe okumuş ve «Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ipek giymeyi yasak etti, yalm iki parmak veya üç parmak yahut dört parmak yeri müstesna!» demiş.

 

(...) Bize Muhammed b. Abdillah Er-Ruzzî de rivayet etti. (Ded ki) : Bize Abdulvehhab b. Ata', Saîd'deıı, o da Katâde'den bu isnadla bı hadîsin mislini haber verdi.

Bu hadîsi Buhârî «Libâs» bahsinde, Nesâî «Zinet»'de İbni Mâce «Cihâd» ile «Libas»'da muhtelif râvilerden tahrîc et­mişlerdir.

Ergovan eğer yastığından murad ergovanî renkte olan eğer yastı­ğıdır ki : Bunun hem ipekten hem yünden yapıldığım söylemiştik. Bu­rada ondan murad yünden yapılmış olanıdır.

Taylasan : Kışın giyilen bir elbisedir. Elbisenin alemi iki parmak genişliğinde uzun yollarıdır. Bunların ipekten yapılmasına izin veril­miştir.

Hz. Abdullah İbni Ömer 'in Receb ayı orucu hak­kında verdiği cevap inkârdır. Bu sözüyle onun haram olduğunu söyleme­diğini kendisinin bizzat Receb ayım hattâ bütün seneyi oruç tuta­rak geçirdiğini anlatmak istemiştir. Ebedî oruçtan murad bayramlarla teşrik günlerinden maada senenin bütün günlerini oruçlu geçirmektir. İbni Ömer'in mezhebi bu olduğu gibi, babasıyle Hz. Âişe'nin ve diğer bazı ashab-ı kiramın mezhebleri de budur. Ulemânın bu bab-daki sözlerini oruç bahsinde görmüştük. İbni Ömer şerit halin­deki yollan ipekten olan elbiseyi haram kıldığını da itiraf etmemiştir.

Yalnız bunun umumî yasağı dahil olacağından korktuğu için takva icâbı kullanılmamasına kail olduğunu söylemiştir. Hz. İbni Ömer-in cevabına karşılık Esma (Radiyallahu o.nh) 'nın etrafları ipekle ge­çilmiş cübbeyi çıkarması onun haram olmadığım göstermek içindir. Ni­tekim ekser ulemâya göre de hüküm budur.

Ulemâ erkeklere ipek elbisenin niçin haram kılındığında ihtilâf et­mişlerdir.

Bâzılarına  göre  israf olduğu  için  haram  kılınmıştır. Kibirlenmeye sebep okluğu için haram kılındığını söyleyenler olduğu gibi, kadına ben­zettiği için haram edildiğini söyleyenler de vardır. Hattâ İbni Dakiki1îyd'in rivayetine göre bazı ulema buradaki tahrirnin illeti kâ­firlere benzemektir, demişlerdir. Az yukarda gördüğümüz :

«Bunlar dünyada  kâfirlerindir.» hadîs-i şerifi bu  kavli te'yid eder.

Utbe b. Fergat (Radiyalkıhu anh) Azerbeycan'da ordu kumandam bulunuyordu. Hz. Ömer bundan dolayı mektubunu ona yazmış ve bu mektubun orduya okunmasını istemiştir.

Aminin teri diye terceme ettiğimiz «kedd»in asıl mânâsı yorgunluk ve meşekkattır. Burada Hz. Ömer (Radiyallahu anh) ordu kumandanına şunu demek istemiştir. «Elinde bulunan bu mal senin güçlük çekerek, alın teri dökerek kazandığın bir şey olmadığı gibi, annenin babanın ka­zanıp sana miras bıraktıkları maî da değildir. Bilâkis bu mal müslüman-îarındır. Şu halde sen de onlara ortak ol, kendine ondan bir şey tahsis etme. Kendin ne alıp yiyorsan. askerine de aynı şeyi yedir. Onları karar­gâhlarında doyur, seni arayıp erzak istemelerine  meydan   verme.»

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Sülehanm   eserleri   ve   giysileriyle   teberrükte   huiunmak   müste-habdır.

2- İpek elbise giymek haramdır. Kaadı Ebû Bekir İb-ni1 Arabi bu meselede on kavil olduğunu söylemiş ve şöyle sıra­lamıştır.

a) İpekli giymek hem erkeklere hem kadınlara haramdır. Sahabe­den Abdullah b. Züheyr (Radiyallahu anh) 'm mezhebi budur,

b) İpekli giymek kadın, erkek herkese helâldir.

c) İpekli giymek yalnız harpte mubahtır.

d) İpekli giymek yalnız seferde mubahtır.

e) İpekli giymek yalnız hastaya mubahtır.

f) İpekli giymek yalnız gazada mubahtır.

g) İpekli giymek yalnız ilim tahsilinde mubahtır.

ğ) Vücudun üst kısmına ipekli giymek haram, yere döşenenler mu­bahtır.

h) İpek başka bir şeyle karışık bile olsa giyilmesi yine haramdır,

ı) İpekli giymek haramdır. Ancak namazda başka elbise bulunma­mak şartıyle caizdir.

 

3- Cübbe ve Yırtmaçlı Elbise Giymek Caizdir.

 

4- Elbisedeki Alem Yâni İki-Üç Parmak Genişliğindeki İpek Gerit Mu­bahtır.

 

16- (2070) Bize Muhammcd b. Abdillah b. Nümeyr ile İshâk b. İb­rahim El-Hanzalî, Yahya b. Habîb ve Haceac b. Şâir rivayet ettiier. Lâ­fız İbni Habîb'indir. (İshâk: Ahberana, Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar.) (Dediler kî) : Bize Ravh b. Ubâdc rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibnü Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Züfceyr haber verdi ki, kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün kendisine hediye edilen dibadan bir kaftan giy­di. Sonra onu çarçabuk çıkararak Ömer b. Hattab'a gönderdi. Kendisine (Onu ne çabuk çıkardın  ya  Resulallah!)   dediler.  O  da :

«Beni ondan Cİbrii men eîtİ.» buyurdu. Derken ağlayarak Ömer geldi ve :

— Yâ Resıilallah! Bîr şeyden hoşlanmadın ve onu bana verdin! Be­nim  halim  ne olacak? dedi.

«Onu ben sana giyesin diye vermedim. Ancak ve ancak sataşın diye verdim!» buyurdular. Onun   üzerine Ömer onu  iki  bin  dirheme sattı.

 

17-  (2071)   Bize Muhammed  b.  Müsennâ rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni İbni Mehdi) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Ebû Avn'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Ebû Salih'i Alî'den naklen rivayet ederken dinledim. Alî şöyle demiş: ResûIüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'c bir siyera hüllesi hediye edildi de onu bana gönderdi. Ben de onu giydim. Ama yüzünden kızdığını anladım.

«Onu ben sana gİyesin diye göndermedim. Ancak ve ancak onu ka­dınlar arasında baş belleri yapmak için parçalayasm dîye gönderdim,» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muham­med  (yâni İbni Cafer) rivayet etti.

Her iki râvi demişler ki : Bize Şu'be, Ebû Avn'den bu isnadfa riva­yette bulundu. Muâz'ın hadîsinde :

«Bana emir buyurdu da onu kadınlarımın arasında taksim ertİm.» cümlesi, Muhammed b. Ca'fer'in hadîsinde ise

«Onu kadınlarımın arasında taksim etîİm.» cümlesi vardır. O : «Bana emretti» sözünü anmamıştır.

 

18- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb da rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. Ebû Küreyb : Ahberana, Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Veki', Mi's-ar'dan, o da Ebû Avn-i Sekafî'den, o da Ebû Salih El-Hanefî'den, o da Alî'den naklen rivayet etti ki : Übeydir Dûme Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e ipek birj elbise hediye etmiş. O da onu Alî'ye vererek:

«Bunu baş bezi olarak Fâfimeler orasında taksim eî!» buyurmuşlar Ebû Bekir'le Ebû Kûreyb : «Kadınlar   arasında..» dediler.

 

19- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den, o da Abdü'l-Meİik b. Meysera'dan, o da Zeyd b. Vehb'-den, o da Alî b. Ebî Tâlib'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tana bîr sîyera hüllesi giydirdi. Ben de onun içinde dışarıya çıktım. Ama Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m)'in yü­zünde öfkelendiğini  gördüm ve  onu kadınlarımın  arasında  parçaladım.

 

20- (2072) Bize Şeyban b. Ferrûh ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. Lâ­fız Ebû Kâmil'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Avâne, Abdurrahman b. Egamm'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ömer'e atlas bir cübbe gönderdi. Bunun   üzerine  Ömer :

— Bunu bana gönderdin, halbuki onun hakkında söyleyeceğini söy­ledin, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Onu ben sana giyesin diye göndermedim. Ancak ve ancak parasm-dan  istifade edesin diye gönderdim.;>  buyurdular.

 

21- (2073) Size  Ebû Bekr b.  Ebî  Şeybe  ile  Züheyr b. Harb riva­yet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail  (bu zat İbni Uîeyye'dir), Abdulaziz h. Suheyb'den, o da  Enes'den naklen   rivayet etti. Enes şöyle  demiş : Re-sîılüllah  (Sıülaîuihü Aleyhi ve Sellem) ;

«Her kim İpeği dünyada giyerse, onu âhireîfe giymez.»  buyurdular.

 

22- (2074) Bana İbrahim b. Musa Er-Râzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. İshâk Ed-Dımeşkî, Evzâî'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Şeddâd Ebû Amnıâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ehû Ümânıe rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Her kim ipeği dünyada giyerse, âhirelte onu giymez.» buyurmuşlar.

 

23- (2075) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî Habib'den, o da Ebû'I-Hayr'dan, o da Ukbe b. Âmir'den nak-Jen rivayet etti ki...  (Şöyle demiş) :

Resûlüllah (Sallalkıhü Aleyhi ve Sellem)fe ipek bir kaftan hediye edil­miş. O da onu giymiş, sonra onun içinde namaz kılmış. Sonra giderek hoşlannıazmiş gibi  onu şiddetle  çekip çıkarmış ve:

«Takva sahiplerine bu  yakışmıyor.» buyurmuş.

 

(...) Bu hadîsi bize Muhammed kr Miisennâ da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Dahbâk (yâni Ebû Asım) rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdül-Hamid b. Ca'fer rivayet eüi. (Dedi ki) : Bana Yezid b. Ebî Habib bu îs-nadla  rivayette  bulundu.

Bu rivayetlerden Hz. Ali hadisini Buhârî «Hibe», «Natakaat» ve «Libâs» bahislerinde; Nesâî «Kitâz-Zine»'de, Enes hadîsini Buhârî   «Kitâfcu'I-Libâs-'da; Ukbe hadîsim  Buhârî  «Salât» ve «libâs» bahislerinde, Nesâi     «Kitûbu's-Saiât»'da muh­telif  râvilerden   tahrîc  etmişlerdir.

Dûme yahut Derme, Şam ile Irak arasında bir şe­hirdir. Dimeik'e yedi, Medine'ye onüç. Küfe 'ye de on ko­nak mesafededir. Hurmahk ve ekinlik içerisinde bir şehirdir, Kal'ası var­dır. Ükeydir b. Abdü'I-MeIik oranın reisi idi. Peygam­ber (Saliatlahü Aleyhi ve SeUem)3e ipek elbise hediye eden bu adamın müs-lüman olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. Hatib-i Bağdadi «El-Mübhemât» nâm eserinde : «Evvelde hıristiyandı, sonra müslüman olmuştur.» demiş. Bazıları hır istivan olarak öldüğünü söylemişlerdir. İbni Esir: O hilâfsız müslüman olmamıştır. Kim müslüman oldu derse, çirkin bir hatâ' yapmış olur.» demiştir. Ükeydir Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) ile sulh yapmış, sonra kal'asına çekilerek orada yaşamıştır. Bilâhare Hz. Ebû Bekr zamanında ahdini bozduğu için Hâlid b. Velîd onu muhasara ederek öldürmüştür. Ükeydir müşrik ve hıristiyan olarak ölmüştür.

Hz. A1i hadîsindeki Fâtımelerden murad cumhura göre Fâtıme binti Resûlilİah ile Fâtıme binti Esed ve Fâtıme binti Hamza. Fâtıme binti Esed, Hz. Ali'nin annesîdir. Bazı rivayetlerde râvinin dördüncü Fâtime'yi unuttuğu kaydedilmiştir. Bunun Fâtıme binti Şey be yâni Hz. A1i'nin kardeşi Akil 'in zevcesi olduğunu tahmin edenler bu­lunduğu gibi, Ümmühâni, Fât'.me binti Ebi Tâlib veya Fâtıme binti Velid yahut Fâtıme binti Utbe olabileceği ihtimâlinden bahsedenler de vardır.

Ferrûc : Arkadan yırtmaçlı kaftandır. Peygamber (Scılkdlahü Aleyhi ve Seliem) bu ipek kaftanı giydiği vakit erkeklere ipek elbise haram kı­lınmamıştı. İhtimal onu çıkardığı anda haram kilınmistir. Bundan dola­yıdır ki, babımızın Câbir rivayetinde Resüllallah (Saihıliahü Aleyhi ve Sellenı):

«Beni  ondan  Cibriİ   men'  etti.» demiptîr.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Kâfirin hediyesi  kabul edilebilir.

2- Erkeklere ipek hediye edilmesi onlarn da bunu kabulü caizdir.

3- Kadınların ipek elbise giymesi caizdir.

 

5- Erkekde Uyuz ve Benzeri Bir Hastalık Bulunduğu Zaman İpek Giymesinin Mubah Olması Babı

 

24- (2076) Bize Ebû Küreyb Muhaınmed b. Ala' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme, Saîd b. Ebî Arûbe'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Katâde rivayet etti. Onlara da Enes b. Mâlik haber vermiş ki, Re-sûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Seilem) Abdurrahmari b. Avf ile Zübeyr b. Avvâm'a kendilerinde uyuz veya ağrı bulunduğu İçin seferde ipek gömlek giymelerine  ruhsat vermiştir.

 

(...) Bize bu hadisi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd bu isnâdla rivayet etİt ama  «seferde...» kaydını anmadı.

 

(...) Bize bu hadîsi yine Ehû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Veki', Şu'be'den, o da Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes (Şöyle demiş); Resûlüllah (SaUaÜahü Aleyhi ve Seilem) Zübeyr b. Avvâm ile Abdurrahman h. Avf'a kendilerinde bulunan bir uyuzdan dolayı ipek giymeye ruhsat verdi. Yahut onlara ruhsat verildi.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivâyet  ettiler.   (Dediler  ki) :  Bize  Muhammed  b.  Ca'fer rivayet  etti.   (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

26- (...) Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hemnıâm rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Katâde rivayet etti. Ona da Enes haber vermiş ki, Abdurrahman b. Avf ile Zübeyr b. Avvâm, ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)' bitten şikâyet etmişler. O da iştirak ettikleri bir gazada onlara ipek gömlek giy­meye ruhsat vermiş.

Bu hadîsi Buhâri «Cihad» bahsinde, Ebû Davud ile İbni Mâce «Libâs»'da; Nesâi «Kitâbu'z-Zine»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Nevevî diyor ki : «Bu hadîs Şa­fiî ile ona muvafakat edenlerin mezhebine sarahaten delâlet etmek­tedir. Bir kimsede uyuz hastalığı bulunursa ipek giymesi caiz olur. Çün­kü ipekte serinlik vardır. Bit ve o mânâda şeylerin bulunması da böyle­dir. İmam Mâlik caiz olmadığına kaildir. İpeği zarurette giy­mek de caizdir. Harb birdenbire patlayarak başka bir şey bulamayan, sı­caktan veya soğuktan korkarak giyen gibi. Ulemâmızca sahih olan kavle göre ipeği uyuz ve benzeri rahatsızlıklar dolayısıyle hem seferde hem ha­zarda giymek caizdir. Ulemâmızdan bâzıları ipek giymenin cevazı sefere mahsustur demişse de bu kavil zayıftır.»

Kurtubî de şunları söylemiştir ; «Bu hadîs zarurette ipeğin giyilebileceğine delâlet eder. Mâ1ikî1er'den bazılarının kavli de bu­dur. İmam Mâlik'e gelince, o ipek giymeyi her iki vecihde de men etmiştir. Bu hadîs açık olarak onun aleyhine hüccettir. İhtimal o bu ha­disi duymamıştır.»

Aynî ipek giymenin tecviz edilmesine üç şeyin sebep olduğunu söylüyor. Bunlar yolculuk, gaza ve uyuzdur. Bittabi bit, pire gibi şeyler de uyuz hükmündedir. İbni Battal'm beyânına göre selef ulemâsı ipek hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları ipek giymeyi câîz görmüş bir takımları mekruh saymışlardır. Ömer b. Hattâb, İbni Şî­rîn, İkrime ve Muğayrîz kerahetine kail olmuşlar ve harbde şehid düşmek ümid edildiği için ipek giymek daha şiddetle mek­ruhtur, demişlerdir. İmam Mâlik 'le İmam Âzam 'm ka­villeri de budur.

Enes b. Mâlik, Atâ', Muhammed b. Hanefiyye , Urve, Haseni Basrî harbde ipek giymenin caiz oldu­ğunu söylemişlerdir. İmam Ebû Yûsuf 'la İmam Mu­hammed 'in ve    Şafii 'nin kavilleri de budur.

 

6- Erkeğin Sarıya Boyanmış Elbise Giymesinin Yasak Edilmesi Babı

 

27- (2077) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişam rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babanı Yahya'dan ri­vayet etti. (Demiş ki) : Bana Muhammed b. İbrahim b. Haris rivayet etti. Ona da İbni Ma'dan haber vermiş. Ona da Cübeyr b. Nüfeyr haber vermiş, ona da Abdullah b. Amr b. As haber vermiş. (Demiş ki) : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim üzerimde sarıya boyanmış iki elbise gördü de :

«Şüphesiz ki, bunlar küffânn gİysilerifidendir, Binâenaleyh sen onları giyme!» buyurdular.

 

(...) Bize Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Hişâm haber verdi. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' Alî b. Mübârek'ten rivayet etti.

Her iki râvi Yahya b. Ebî Kesîr'den bu isnadla rivayette bulunmuş ve  «Hâlid b. Ma'dân'dan» demişlerdir.

 

28- (...) Bize Dâvud b. Rüşeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Eyyûb El-Mûsılî rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İbrahim b. Nâfi', Sü­leyman El-Ahvel'den, o da Tâvus'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim üzerimde sarıya boyanmış iki elbise gördü de:

«Bunu sana annen mİ emretti?»  dedi. — Ben onları yıkarım, dedim. «Hattâ  onları yak!»   buyurdular.

 

29- (2078) Bİze Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim, onun da İbrahim b. Abdillah b. Huneyn'den, onun da babasından, onun da Alî b. Ebî Tâlib'den naklen rivayet ettiği şu ha­dîsi okudum. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Kass ipeklisiyle sarı­ya boyanmış elbise giymeyi, bîr de altın yüzük takınmayı ve Ruku'da Kur'an okumayı yasak etmiş.

 

30- (...) Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana İbrahim b. Abdillah b. Huneyn rivayet etti. Ona da babası rivayet etmiş ki: Kendisi Ali b. Ebî Tâlib'i şöyle derken işitmiş. Bana Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Rüku'da oldu­ğum halde Kur'an okumayı, altın ve sarı boyalı şeyler giymeyi yasak etti.

 

31- (...) Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbrahim b. Abdillah b. Huneyn'den, o da babasından, o da Alî b. Ebî Tâlib'den nak­len haber verdi. AH (Şöyle demiş) : Resû'üIIah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) bana altın yüzük takınmayı, Kass ipeklisi giymeyi, Rüku' ve Secde'de Kur'an okumayı ve sarı boyalı elbise giymeyi yasak etti.

Ulemâ sarıya boyanmış elbise giymenin caiz olup olmayacağında ih­tilâf etmişlerdir. Sahabe ve Tabiinin cumhuru ile onlardan sonra gelen ulemâ bunu mubah görmüşlerdir. İmam Âzam 'la İmam Mâ­li k 'in ve İmam Şafii 'nin kavilleri de budur. Yalnız İmam Mâlik başka bir boya ile boyanmış elbiseyi san boyalıdan efdal gör­müştür. Bir rivayette evlerde ve avlu işlerinde giyilmesini caiz toplantı yerlerinde sokak ve pazarlarda mekruh görmüştür. Ulemâdan bir cemaata göre sarıya boyanmış elbise giymek kerâhet-i tenzihiyye ile mekruhtur.

Onlar hadîsteki nehyi bu mânâya hamletmişlerdir. Çünkü Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)"\n kırmızı bir hülle giydiği, sakalını sarıya bo­yadığı sahih rivayetlerle sabit olmuştur. Hattâbî'ye göre buradaki nehiy kumaşı dokuduktan sonra boyamaya aittir. Evvelâ ipliği boyanır da, sonra dokunursa bu memnu' değildir. Ulemâdan bâzıları buradaki nehyi hac veya ömre için ihrama girmiş olanlara hamletmişlerdir. Bu takdirde hüküm İbni Ömer (Radİyallahu anlı) hadîsine muvafık olur. Mezkûr hadiste : «Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem i iîıramhııın vers veya zâferan değmiş elbise giymesini yasak etti.» denilmektedir. Beyhakî'nin beyânına göre İmam Şafiî usfurla boyanan elbiseyi mubah görmüş, zâferanla boyananı erkeklere tecviz etmemiştir. Halbuki bunların ikisi de sarı boyadır. Hz. Şafiî usfurla boyanan elbisenin giyilmesine bu babda bir yasak delili bulamadığı için cevaz verdiğini söy­lemiştir. Beyhâk i diyor ki: «Nehyin umumî olduğuna delâlet eden birçok hadîsler rivayet edilmiştir. Bu hadîsler Şafii 'nin kulağına varsa inşaallah onunla amel ederdi,» demiş. Sonra Şafiî 'nin şu sö­zünü hatırlatmıştır: «Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)"m hadîsi be­nim sözüme mııhâlifse hadîsle amel edin; tenim sözümü bırakın!» Yine Beyhakî'nin rivayetine göre    İmam   Şafiî:    «İhramh olmayan

erkeğe her halükârda zaferanh elbise giymesini yasak ederim. Böyle bir elbise giyerse, onu yıkamasını emrederim.» demiştir. Beyhakî : «Zâ-feranlı elbisede Şafiî sünnete tâbi olmuştur. Usfurla boyananda ona tâbi olması evleviyette kalır.» diyor. Ve selefden bazılarının usfurla bo­yanmış elbise giymeyi kerih gördüğünü, bazılarının da giymeye ruhsat verdiğini kaydettikten sonra : «Sünnet tâbi olunmaya daha lâyıktır.» di­yerek sözünü bitiriyor.

Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) 'in   Hz.  Abdullah   b.  Amr'a : «Sana  bunu  annen  mi  emreîtî?w diye sormasmm mânâsı ; Usfurla bo­yanan elbise kadın elbisesidir. Bu onlara mahsustur, demektir. Bu elbi­senin yakılmasını emretmesi bir ceza ve ağır şekilde yasaklanmış oldu­ğunu göstermek, başkalarım da bundan men etmek içindir, denilmiştir.

 

5- Pamuklu Elbise Giymenin Fazileti Babı

 

32- (2079)  Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. Bize Hemmâm riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde rivâyeî: etti. (Dedi ki) : Enes b. Mâlik'e :

  Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)e. elbisenin hangisi daha mak­buldü yahut Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hangi elbiseyi beğenir­di? dedik.

  Pamuklu!  cevâbını verdi.

 

33- (...) Bize Muhammed b. Müsenııâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muaz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in en sevdiği elbise pamuklu idi, demiş.

Bu hadîsi Buharı ile Ebû Dâvud «Libâs» bahsinde tahrîc etmişlerdir.

Hibera : Yemen'de dokunan pamuk kumaştır. Dâvûdî bu­nun yeşil renkte olduğun ve cennetliklerin giysileri bu renkte olduğu için kefeninde yeşil renkte olmasının müstehab görüldüğünü söylemiştir. Fil­vaki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)'in kabrine yeşil renkte bir ku­maş örtülmüştür. Fakat beyaz renk ondan daha makbuldür. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) in pamukluyu sevmesi, içinde çok zinet bulun­madığı, kir ve pasa daha çok tahammül ettiği içindir. Keten elbise de pamuklu hükmündedir. Hadis-i şerif pamuklu, keten ve çizgili elbise giy­menin caiz olduğuna delildir. Çünkü Yemen kumaşları zinetli ve çizgili olurdu.

 

6- Elbisede Tevazu Giyim, Döşek ve Başka Hususlarda Elbisenin Kalını ve Ucuzuyla Yetinmenin Kıl Elbise İle İçinde Çizgileri Bulunanı Giymenin Cevazı Babı

 

34- (2080) Bize Şeyban b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sü­leyman b. Muğire rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Ebû Bürde'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Âişe'nin yanma girdim de bize Yemen'de yapılan kalın bir çarşafla mülebbede dedikleri cinsten bir kilim çıkardı. Ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) şu iki elbisenin içinde vefat et­ti, diye Allah'a yemin verdi.

 

35- (...) Bana Ali b. Hucur Es-Sa'dî ile Muhammed b. Hatim ve Yâ'kub b. İbrahim toptan İbni Uleyye'den rivayet ettiler. İbni Hucr (De­di ki) : Bize İsmail, Eyyûb'dan, o da Humeyd b. Hilâl'den, o da Ebû Bürde'den naklen  rivayet etti.   (Şöyle  demiş) :  Bize Âişe  bir  çarşaf ile mü-lebbed  bir kilim  çıkardı. Ve :

Resûlüllah (Sailaiîahii Aleyhi ve Sellem)'iin    içimle   dünyadan    gitti, dedi.

İbni  Hatim  kendi  hadîsinde  «Kalın  bir çarşaf»  dedi.

 

(...) Bana Muhammed b. Kâfi' de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ab-durrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, bu isnad ile bu hadîsin mislini haber verdi. Ve : «Kalın bir carsaf» dedi.

 

36- (2081) Bana Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yah­ya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide, babasından rivayet etti. H.

Bana İbrahim b. Musa da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Zai­de rivayet etti. H.

Bana Ahmed b. Hanbel dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekeriyya rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Mus'ab b. Şeybe'den, o da Safiyye binti Şeybe'den, o da Âişe'den naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş: Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) bir sabah, üzerinde siyah kıldan ma'mul çizgili bir örtü olduğu halde  (dışarı) çıktı.

 

37- (2082) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Süleyman, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in üzerine dayandığı yastığı deriden olup içi lif dolu idi.

 

38- (...) Bana Ali b. Hucur Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bi­ze Ali b. Müshir, Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den nak­len haber verdi. (Şöyle demiş): Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Selleın)'in üzerinde yattığı döşeği deriden olup dolgusu lif idî.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr rivayet etti. H.

Bize İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâ-viye haber verdi. Her iki râvi Hişâm b. Urve'den bu isnad ile rivayet et­miş ve «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m yatağı» demişlerdir,

Ebû Muâviye'nin hadîsinde:  «Üzerinde yattığı...» kaydı vardır.

Bu hadîsi Buhar î «Kitâbu'I-Libâs» ile «Kitâbu'l-Hums»'da tah-rîc etmiştir.

Mûlebbede : Yamalı, demektir. Kelimenin asü mânâsı keçeleştirilmiş demek olduğundan bazıları bunu «ortası kalınlaşıp keçe gibi olan kumaş» mânâsına almışlardır.

Mırt: Bazan yünden bazan da kıl, keten ve ipek gibi şeylerden do­kunan kilimdir.

Murahhal: Üzerinde deve semerlerinin sureti bulunan kumaştır. Hattâbî ona çizgili kumaş demiştir.

Edem : Edimin cem'idir. Edim tabaklanmış dendir.

Bu hadîsler Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m dünya zevkinden ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Fahr-i Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz herşeyin en azı ve basiti ile iktifa buyururdu. Üm­metinin bu hususta da ona uymadı gerekir. Üzerinde deve semeri resme­dilmiş elbise giymekte beis yoktur. Haram olan resim canlıların suretidir. Bu rivayetler döşek ve yastık gibi şeyler üzerinde uyuyup istirahat et­menin, bunları ot ve yapağı gibi şeylerle doldurmanın cevazına delildir.

 

7- Yaygı Edinmenin Cevazı Babı

 

39- (2083) Bize Kuteybe b. Saîd ile Amr'un-Nâkıd ve İshâk b. İb­rahim rivayet ettiler. Lâfz Amr'ındır. (Amr ile Kuteybe haddesena, İs­hâk ise ahberanâ tâbirlerini kullandılar.) (İshâk dedi ki) : Sise Süfyân, İbni Münkedir'den, o da Câbir'den naklen haher verdi. Câbir (Şöyle de­miş) : Evlendiğim vakit Resûlüllalı (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)   bana:

«Yaygı edindin mi?»  diye sordu. Ben: — Bizim nereden yaygımız olsun!  dedim. «Beri bak, bu olacak!»  buyurdu.

 

40- (...) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Süfyân'dan, o da Muhammed b. Münkedir'den, o da Câ-bir b. Abdillah'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Evlendiğim vakit Resulüllah   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana :

«Yaygı edindin mı?»   diye sordu. Ben :

— Bizim nereden yaygımız olsun!  dedim.

«Beri bak, bu olacak!» buyurdular.

Câbir demiş ki, hanımımda bir yaygı var. Ben şunu benden uzaklaş­tır diyorum, o da: «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu olacak, bu­yurdu.» diyor.

 

(...) Bana bu hadîsi Muhamraed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman rivayet etti. Bize Süfyân bu isnad ile rivayette bulundu. Ve «Ben de onu bırakıyorum» cümlesini ziyade etti.

Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb» bahsinde; Tirmizî «Ki-tâb'ul-İsti'zan»'da tahrîc etmişlerdir.

Enmat: Nemat'm cem'idir. Nemat döşek yüzü demektir. Saçaklı in­ce yaygı mânâsına da gelir. Ki burada murad odur.

Rivayetin tamamından anlaşılıyor ki, Hz. Câbir hanımına : «Bu yaygıyı evden uzaklaştır» dermiş. O da: «Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun bizim evimizde bulunacağını söylemedi mi?» diye muka­bele eder. Câbir (Radiyallahu anh)   da onu hâli üzere bırakırmış.

Câbir (Radiyalıahu anh) 'm bu yaygıdan hoşlanmaması dünya zînet-lerinden ve âhiret umurundan alıkoyan olduğu içindir. Hadîs-i şerif ipek­ten olmamak şartiyle yaygı, kilim ve halı gibi şeylerin edinilmesi caiz ol­duğuna delildir. Bu hadîste Peygamber (Saliaîlahü Aleyhi ve Selîem)'m mucizesi zahir olmuş, verdiği haber dediği gibi çıkmıştır.

 

8- Döşek ve Giyim Eşyasından İhtiyaçdan Fazlasının Keraheti Babı

 

41- (2084) Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû Hânî ri­vayet etti ki, kendisi Ebû Abdirrahman'ı, Câbir b. Abdillah'dan naklen, ona da Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) söylemiş olmak üzere şöyle derken işitmiş:

«Erkek için bir döşek, karısı için de bîr döşek. Üçüncüsü misafir İçin, dördüncüsü  de şeytan  içindir.»

Bu hadîsten murad ihtiyaçtan fazla döşek edinmenin doğru olmadı­ğını beyândır. Çünkü fazlasını edinmek Öğünmek, böbürlenmek ve dünya zinetine aldanmak içindir. Bu sıfatta olan her şey mezmum ve çirkindir. Mezmum olan şeyler de şeytâna izafe edilir. Çünkü şeytan bu gibi şey­lerden razı olur. İnsanlara vesvese vererek onları güzel gösterir. Ulemâ­dan bazıları hadîsi  zahiri mânâsı üzere bırakmışlardır. Bu takdirde lüzumsuz yere edinilen döşek v.s. şeytan için hazırlanmış olur. Şeytan ge­ce ve gündüz istirahatlarında o döşekte yatar. Nitekim bir kimse gece­leyin evine girerken besmele çekmese orada da şeytan geceler.

Karı-koca için müteaddit döşek edinmeye gelince : Bunda beis yok­tur. Çünkü her biri hastalık ve benzeri hallerde ayrı döşeğe muhtaç ola­bilir. Bazıları bununla istidlal ederek : «Bir kimseye karısıyle beraber yatmak lâzım gelmez, ayrı döşekte yatabilir.» demişlerse de bu istidlal zayıftır. Çünkü burada maksat hastalık ve benzeri gibi ihtiyaç zamanıdır. Gerçi bir kimsenin mutlaka karısıyle bir döşekte yatması vâcib değilse de, o cihet başka delilden anlaşılmıştır. Doğrusu şudur ki : Bir Özr bulun­madıkça karı-kocanın beraberce yatmaları efdaldır. Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seliemyin devam üzere yaptığı fiili budur. Her gece teheccüd na­mazına kalkar, sonra yine zevcesinin yanma yatardı.

 

9- Büyüklenerek Elbiseyi Sürüklemenin Haram Kılınması, Elbiseyi Ne  Kadar Sarkıtmak Caiz ve Ne Kadarı Müstehab Olduğunu Beyan Babı

 

42- (2085) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi! ile Abdullah b. Dinar ve Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onların da her birinin İbni Ömer'den naklen haber verdiği şu hadîsi okudum: Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):

«Elbisesini büyüklenerek sürüyen kimseye Aliah bakmaz.»  buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab­dullah b. Nümeyr ile Ebû Üsâme rivayet ettiler. H.

Bize İbnü Nümeyd'e rivayet etti, (Dedi ki) : Bize hatam rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müsennâ ile Ufceydullah b. Saîd dâhi rivayet et­tiler. (Dediler ki) : Bize Yahya (bu zât Kattan'chr) rivayet etti. Bu râ~ vilerin hepsi Ubeydulİah'dan rivayet etmişlerdir. H.

Bize Ebû'r-Rabî' ile Ebû Kâmil de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. H.

Bana Züheyr b. Harb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. Her iki râvi Eyyûb'dan rivayet etmişlerdir. H.

Bize Kuteybe ile İbni Rumh dahî Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.

Bize Harun El-Eylî de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İbni Vehb riva­yet etti. (Dedi ki) : Bana Üsâme rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'den nak­len Mâlik'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlar. Ve hadîse «Kıyamet gü­nünde...» kaydını ziyade etmişlerdir.

 

43- (...) Bana Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdul­lah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed babası ile Salim b. Abdillah'dan ve Nâfi'den, onlar da Abdullah b. Ömer'den nak­len haber verdi ki: Resûlüllah   (Salialiahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz Ici elbisesini büyüklenerek sürükleyen kimseye Allah kıyamet gününde   bakmayacaktır.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir, Şeybânî'den rivayet etti. H.

Bize İbni Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Şu'fee rivayet etti.

Her iki râvi Muharib b. Disar ile Cebele b. Süheym'den, onlar da İbnî Ömer'den, o da Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'den yukarki-lerin hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

 

44- (...) Bize tbni Nümeyr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hanzale rivayet etti. (Dedi ki) : Sâlîm'den dinledim. O da tbni Ömer'den rivayet etti. (Şöyle demiş) :

Kesûlüllah  (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):

«Her kim büyüklenerek elbisesini sürüklerse, kıyamet gününde Allah ona bakmayacaktır.»   buyurdular.

 

(...) Bize İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Sü­leyman rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Hanzale b. EM Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Ben İbnü Ömer'i şunu söylerken işittim:

Kesûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Setlem)'\ yukarki hadîsin mislini söyler­ken dinledim. Yalnız o «elbisesini...»  demiştir.

 

45- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Müslim b. Yennâk'ı İbnü Ömer'den naklen rivayet ederken dinledim. İbnü Ömer elbisesini sürükleyen bir adam görmüş de :

— Sen kimlerdensin? diye sormuş. O da kendisine nesebini bildirmiş. Bir de ne görsün Benî Leys'den bir adam. İbnü Ömer onu tanımış. (De­miş ki): Ben Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'âen şu iki kulağımla dinledim:

«Bİr kimse elbisesini sürükler de bununla büyükienmekten  başka  bir şey kasdetmezse, muhakkak kıyamet gününde Allah o kimseye bakmaz!» buyuruyordu.

 

(...) Bize İbnü Nümeyr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Melik (yâni İbni Ebî Süleyman) ri­vayet etti. H.

Bİze Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam ri­vayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Yûnus rivayet etti. H.

Bİze İbni Ebî Halef de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Bükeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İbrahim (yâni îbni Nâfi') rivayet etti.

Bu râvilerin hepsi Müslim b. Yennâk'dan, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den bu hadîsin mislini rivayet et­mişlerdir. Yalnız Ebû Yûnus'un hadîsinde: «Müslim Ebû'l-Hasen'den» kaydı vardır. Ve toptan hepsinin rivayetlerinde :

«Bir kimse Örtüsünü sürüklerse...» ifadesi vardır. «Elbisesini...» mislerdir.

 

46- (...) Bana Muhammed b. Hatim ile Harun b. Abdillah ve İbni Ebî Halef de rivayet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Muhammed h. Abbâd b. Cafer'i şunu söylerken işittim : Nâfi' b. Abdil Hâris'in azatlısı Müslim b. Yesâr'a İbni Ömer'e sormasını em­rettim. Ben de aralarında oturmakta  olduğum halde :

— Sen Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den örtüsünü büyükle-nerek sürükleyen kimse hakkında bir şey işittin mi? dedi.

— Onu «Kiyâmet gününde Allah ona bakmaz»    buyururken  işittim. Cevâbını verdi.

 

47- (2086) Bana Ebû't-Tahİr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed Abdullah b. Vâkıd'-dan, o da İbni Ömer'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e uğradım örtümde sarkıklık vardı.

«Yâ Abdellah örtünü  kaldsr!» dedi. Ben de kaldırdım. Sonra : «Zİyade et!»   buyurdu. Ben de ziyâde ettim. Bundan sonra evlâ olanı araştırmaya  devanı ettim. Cemaattan biri:

  Nereye kadar? diye sordu.

  Baldırların yarılarına  kadar,  cevâbını  verdi.

 

48- (2087) Bize Ubeydullalı b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Muhammenden (Bu zat İbni Zİyaddır) rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hüreyre'yi dinledim. Örtüsünü sü­rükleyen bir adam gördü de ayağı ile yere vurmaya başladı. Kendisi Bah­reyn valisi idi ve: Vali geldi! Vali geldi! Resûîüllah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki, büyüklenerek örtüsünü sürükleyen kimseye Allah bakmaz, buyurdular.» diyordu.

 

(...)   Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Mu­hammed  (yâni İbni Cafer rivayet etti.) H.

Bize bu hadîsi İbni Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti.

Her iki râvi Şu'be'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. İbni Ca­fer'in hadîsinde:

«Mervan Ebû Hüreyre'yi kendi yerine halife bırakırdı.» cümlesi var­dır. İbni Müsennâ'nın hadîsinde ise : «Ebû Hüreyre Medîne üzerine Ha­life  bırakılırdı.» ibaresi  vardır.

İbni Ömer rivayetini Buhârî ile Müslim «Kitâ-bu'l-Libâs»'da; Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî yine «Ki» tâbu'l-Libâs»'da  tahrîc etmiştir.

Ulemânın beyanlarına göre : Huyelâ, Mehile, Batar, Kibir, Zehv ve­ya Zuhuv ve Tebahtûr hepsi de aynı mânâya gelirler. Bunlardan murad büyüklenmek, gururlanmak ve kendini beğenmektir. Bu hadîslerde ge­çen «Allah ona bakmaz» cümlesinden murad; Allah ona rahmet etmez, demektir.

Kinaye suretiyle bakıldığı zaman hasıl olacak mânâya bakmak de­nilmiştir. Çünkü mütevazi bir kimseye bakan ona acır. Kibirliye bakansa ona kızar.

Bu hadîslerden çıkarılan hükümleri iman bahsinde görmüştük. Ule­mâ kadınlara elbise sarkıtmanın caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Erkek­lere cübbe ve kaftan gibi elbiseleri baldırlarının yarısına kadar sarkıtmak müstehabdır. Topuklara kadar sarkıtmak kera'hetsiz olarak caizdir. To­puklardan aşağı sarkıtmaksa kibirden dolayı yapıldığı takdirde haram bundan dolayı değilse, keraheti tenzihiyye ile mekruhtur.

Kaadî Iyâz diyor ki : «Ulema elbisede uzunluk ve genişlik hususunda mu'tad ve hacetten fazla yapılan her şeyin mekruh olduğunu söylemişlerdir.

 

10- Elbisesini Beğenmekle Beraber Yürüyüşünde Kırıtmanın Haram Kılınması Babı

 

49- (2088)  Bize Abdurrahman  b.  Sellâm El-Cümahî rivayet etti. (Dedi id) : Bize Rabi'   (yâni İbni Müslim), Muhammed b. Ziyad'dan,  o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden nak-îeiı   rivayet  etti.

«Bir adam yürürken omuzuna sarkan saçları iie iki elbisesini beğen­miş de birdenbire yere batmış,o tâ ktyameî kopuncaya kadar paldır kül-dÜr yere   batmakta   devam   edecektir.»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Beşşâr da Muhammcd b. Ca'fer'den rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Müscnnâ dahî rivayet etîi, (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti. Bu râvilerin hepsi : Bize Şu'be, Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Saihükıhü Aleyhi ve Scllern)'dcn bu hadîsin benzerini rivayet etti, demişlerdir.

 

50- (...) Bize Kutftybe b. Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-gire (yâni EI-Hızâmî), Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû llü-reyre'den naklen rivayet etti ki: Ucsûlüllah (SallalUıhü Aleyhi ve Scllem) şöyle buyurmuşlar :

«Bir adam kendini beğenmiş, iki elbisesinin içinde kırıtarak yürürken Allah onu yere batırmıştır. O tâ kıyamet gününe kadar paldır küidür yere batmakta  devam  edecektir.»

 

(...) Bize Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Gize Ma'mer, Hemnıam h. Münebbih'-ten naklen baber verdi. Hemnıam : Bize Ebû Hüreyre'nİn Resûlülîalı (Salhıüahü Aleyhi ve Seilemyden rivayet ettikleri şudur, demiş ve bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur. ReEÛlüUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle  de  buyurdu :

«Bİr adam iki elbise içinde kırıtırken...»    bundan sonra râvi yukarki hadîsin  mislini  rivayet  etmiştir.

 

(...) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affan rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ilanınıad b. Seleme, Sabıt'ten, o da Ebû Râfi'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Re-sûiüllah   {Sallaiiahü Aleyhi ve Sellemj'i :

«Sizden önce geçenlerden bir adam bir hüllenin içinde kmfıyordu...» Bundan  sonra   râvi  yukarkilerin  hadîsi  gibi  hikâye  etmiştir.

Bu hadîsi  Buhârî  «Kitâhu'l-Libâs»'da  i~ahric etmiştir.

Ulemadan bâzıları bu rivayetlerde bahsedilen adamın bu ümmetten olabileceğini söylemişlerdir. Bu takdirde hâdise henüz vuku' bulmamış, ileride olacaktır. Bir takımlarına göre ise bu vakanın İslâmiye iten önce olup bittiğini. Peygamber (SaUatlah'û Aleyhi ve Seiiem)*i\\ bunu haber ver­diğini söylemişlerdir.  Nevevi : Sahih olan da budur, demektedir.

Bazıları bu adamın Kur'ân-ı Kerim'de zikri geçen Ka­run   olduğunu söylemişlerdir.

İmam Gazali meclislerde yüksek yere oturmayı, yolda yü­rürken önde gitmeyi, biriyle karşılaştığı zaman evveîâ karşısındaki selâm vermezse kızmayı, münazara yaparken hakkı inkâr etmeyi, cahil taba­kaya hayvan nazariyle bakmayı büyüklenmekten saymış, vaid ve tehdit bunların hepsine şâmildir, demiştir.

 

11- Erkeklere Altın Yüzüğün Haram Kılınması ve İslam'ın İlk Zamanlarında Mübah Kılınmasının Neshi Babı

 

51- (2089) Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bizi babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b Enes'den, o da Beşîr b. Nehîk'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygam ber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti ki: Altın yüzükteı nehiy buyurmuştur.

 

(...) Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da ri vâyet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Ded ki) : Bize Şu'fce bu isnadla rivayette bulundu.

Bu hadisi Buharı «Kitâbu'l-Libâs»'da; Nesâî «Kitâbu'z Zine»'de tahrîc etmişlerdir.

Nevevi diyor ki : «Müslümanlar altm yüzüğün kadınlara mubah erkeklere haram olduğuna icmâ etmişlerdir. Yalnız Zahirîler 'der İbnü Hazm'İn mubahtır dediği, bâzılarının da mekruh saydığı ri vâyet olunmuştur. Fakat bu iki nakil bâtıldır. Kailleri Müs1im'ir zikrettiği bu hadîslerle ve deha önceki icma'la iskât edilmişlerdir. Pey gamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) altınla gümüş hakkında: Bunlar üm metimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir,  buyurmuştur.»

 

52- (2090) İbni Müsennâ'nın hadîsinde (şu vardır.)   (Dedi ki) : Ber Narir b. Encs'den dinledim. (Dedi ki) : Bana Muhanimed b. Sehl Et-Te-mimi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbııi Ebî Meryem rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Cafer halber verdi. (Dedi ki) : Bana İbrahim b. Ukbe, İbni Abbas'ııı azatlısı Küreylrden. o da Abdullah h. Abbâs'dan naklen haber verdi ki: KeSülüllab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adamın elinde altından  )ir yüzük görmüş de onu hemen çıkarıp atmış ve :

«Sizden biriniz ateşten bir kor aîıyor da, onu eline koyuyor.» buyur-mu-jlar.   Kesîılüüaîı  (SiûuıiUihiı Aleyhi ve Selietn)   gittikten   sonra   adama :

— Al   yüzüğünü,   onunla   faydalan!   demişler :

— Hayır! Vallahi onu ebediyen alamam. Onu Kesûlüllah (Sallaîlahü Aİeviıi ve Sel'.em'î   attı,  demİs.

 

53- (2091) Bize Yahya b. Yahya Et-Temimi ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler.   (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi.  H.

Bize Kutcybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâfi'den, o da Ahdullah'dan naklen rivayet etti ki: Resûliillah (SaUaihthii Aleyhi ve Seüem) altından bir yüzük yaptırmış. Onu giydiği vakit taşını avııcunun içine Çevirirmiş. Halk da yaptırmışlar. Sonra minberin üzerine oturmuş ve yü-zÜğü   çıkararak :

«Ben bu yüzüğü giyiyor ve taşım içeriye çeviriyordum.» dedi. Hemen yüzüğü  attı.   Sonra :

«Vallahi onu ebediyen giymem!» buyurdular. Arkasından halk da yü­züklerini attılar.  Hadisin  lâfzı Yahya'nındır.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. EH Şeyhe de rivayet etti. (Ded ki) :  Bize  Muhammed  b.  Bişr  rivayet  etti.   H.

Bu hadîsi bana Züheyr b. Harb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bizt Yahya  b. Saîd  rivayet  etti.  H.

Bize İbnü Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îlâlîd b. Hari; rivayet etti. H.

Bize Sehl b. Osman dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. Hâ lid rivayet etti. Bu râviîeriıı hepsi Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den. o âz İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallalkıhii Aleyhi ve Sellemi'âcn altın yü­zük hakkında bu hadîsi rivayet etti. Ukbe b. Hâlid hadîsinde : «Onu sağ eline taktı» cümlesini ziyâde etmiştir.

 

(...) Bu hadîsi bana Ahmed b. Abde dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdi'l-Vâris rivayet etti.   (Dedi  ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.

Bize Mjıhammed b. İshâk El-Müseyyeb'i de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes  (yâni İbni Iyaz)  Musa b. Ukbe'den rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Abbâd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim rivayet etti. H.

Bize Harun El-Eylî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb ri­vayet etti. Bunların hepsi Üsâme'den cemaatça Nâfi'den, o da tbnî Ömer'­den, o da Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'den altın yüzük hakkın­da Leys'in hadîsi gibi rivayette  bulunmuşlardır.

Bu hadîsi Buharı «KHâhu'î-Libâs» ve «Kİtâru'l-Eynıeni ven' Nuzur»'da tahric etmiştir. Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'in yemi­ni hakkında    El-Mühelleb    şunları söylemiştir:

«Peygamber 'Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'in konuşurken ve birçok fet­valarında yemin etmesi, câhiliyet devrinde Arapların babalarına, ilâhla­rına, putlarına v.s. yaptıkları, yeminleri nesli ve Allah'dan başka yemin edilecek bir şey olmadığını bildirmek içindir. Tâki bu yemine alışsınlar da Allah'dan başkasına yemin etmeyi unutsunlar.»

Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Se!!em}'m yüzüğü giyerken taşını avu-cunun içine çevirmesi, bunun zinet değil, mühür vesair işler maksadıyle takıldığını beyan içindir. Yüzüğü atmaktan murad, onu bir daha kullan-mamasıdır. Yoksa telef etmek değildir. Çünkü ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mali israf ve ziyan etmeyi yasaklamıştır.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Bir  kimsenin  bırakmak  istediği   yahut  yapmayı  arzu  ettiği  bîr şey için yemin etmesinde beis yoktur.

2- İmkân bulunduğu takdirde kötülüğü elle gidermek icâb eder.

3- Hadîs-i şerif altın yüzüğün haram olduğuna nassan ve sarahaten delildir.

4- Yüzük  sahibinin   attığı   yüzüğü   almaması    ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in  emrine  son derece bağlılığını ve zayıf te'villere  ku­lak asmadığını gösterir. Bu zat yüzüğünü fakir fukara alsın diye mubah yoluyla bırakmıştır. Binâenaleyh onu dileyenin alması mubahtır. Kendisi alsa da satsa veya başka bir hususta ondan istifâde etse caiz olurdu. Fa­kat o ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in attığı   bir   yüzüğü   takvası icabı bir daha eline almamış, onu muhtaçlara sadaka olarak bırakmıştır.

5- Hadîs-i    şerif    ashab-ı   kiramın Peygamber   (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e son derece itaatkâr, onun emir ve nehiylerine ve fiillerine uy­makta birbirleriyle yarış edercesine titizlik gösterdikİerine delildir.

 

12- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in Nakşı Muhammedürresülullah Olan Gümüş Bir Yüzük Takması ve Ondan Sonra Halifelerin de Bu Yüzüğü Takmaları Babı

 

54- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdul­lah b. Nümeyr, Ubeyduüah'dan  naklen   haber  verdi. H.

Bize İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet et­ti. (Dedi ki) : Bize Uheydullah Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen ri­vayet etti. İbni Ömer şöyle demiş: Resûlüllah (SaUallalüt Aleyhi ve Selleın) gümüşten bir yüzük edindi. Bu yüzük onun elinde idi. Sonra Ebû Bekr'in, ondan sonra Ömer'in, ondan sonra Osman'ın elinde bulundu. Nihayet on­dan  Eriz kuyusuna  düştü. Nakşı :  Muhammedürresulullah  idi.

İbni Nümeyr :   «Nihayet  kuyuya  düştü.»   dedi.   «Ondan»   demedi.

 

55- (...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeyhe ile Amr'un-Nâkıd, Muhammed b. Abbâd ve İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfz Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Eyyub b. Musa'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti.  (Şöyle demiş) :

«Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) altın bir yüzük edindi. Sonra onu bıraktı. Bilâhare gümüşten bir yüzük edindi. Onun üzerine «Muham-medürresûlüllah»  cümlesini nakşettirdi. Ve :

«Benim bu yüzüğümün nakşı üzerine kimse nakış yapmas'n!» buyur­dular. Onu giydiği vakit, taşını avucunun içine çevirirdi. Muaykîb'den Eriz kuyusna  düşen  yüzük odur.

 

(2092) Bize Yahya b. Yahya ile Halef b. Hişâm ve Ebû'r-Rabî' 'El-Atekî hep birden Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, AbdûI'Aziz b. Sühayb'daıı, o da Enes b. Mâlik'den nak-

Ben haber verdi ki. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gümüşten bir yüzük edinmiş ve üzerine : «Muhammedürresûİüİfah» cümlesini nakşetmiş. Halkada :

«Ben gümüşten bir yüzük edindim. Ve üzerine "Muhammedürresûlüliah" cümlesini nakşettim. Artık hiç bir kimse bunun nakşt üzerine nakış yap­masın!»   buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ahmed b. Hanfcel ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail (yâni İbnî Uleyye), Abdul-Aziz b. Suhayb'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)''den bu isnadla rivayet etti. Ama hadîste Muhammedür­resûlüliah cümlesini  anmadı.

Bu rivayetleri Buhâri «Kitâbu'l-Libâs»'da; Enes hadîsini Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir. Hadisin az sonra gelen bir rivayetinde beyan edildiğine göre Peygamber (Sallallahit Aleyhi ve Sellem) yabancılardan bazı kimselere mektub yazmak istemiş. Kendisine bunların mühürsüz mektub kabul etmediklerini söylemişler. Onun üzeri­ne gümüşten bir yüzük yaptırarak, üzerine «MuhammediİrresûIüllah>- cüm­lesini nakşettirmiştir. Görülüyor ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu yüzüğü parmağına takmış ve dâima taşını avucunun içine çevirmiştir. Çünkü yüzüğün taşını muhafaza etmek kibir ve ucubdan ko­runmak için en güzel çâre budur. Gerçi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu babda bir şey emretmemıştir. Binâenaleyh yüzük istenildiği şekilde taşınabilir. Fakat efdal olan bu babda da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e uymaktır. Selef iki vecihle de amel etmiş, yâni yüzü­ğün taşını hem avuç içine çevirmiş, hem de çevirmemişlerdir.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selle]m) 'in yüzüğünün üzerine başka nakış yapılmasını istememesi, bu işe bir mefsedet karışmasın, diyedir. Çünkü kendisi yüzüğü yalnız mühür maksadıyle kullanmak için yaptır­mıştı.

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Erkeklerin gümüş yüzük takınması bil'icma caizdir. Eskiden bazı Şam âlimleri hükümdardan başkasının yüzük takmasını kerih görmüş ve bu babda hadîs rivayet etmişlerse de Nevevi bunun şâzz ve mer-dud olduğunu söylemiştir. Hattâbi : -Kadınlara gümüş yüzük ta­kınmak mekruhtur. Çünkü bu erkeklerin şiarıdır. Şayet kadın altın yü­zük bulamazsa, yüzüğünü zâferan veya benzeri bir şeyle sarartmalıdır,» diyor. Nevevî bunu da kabul etmemiş : «Hattâbî'nin söyle­diği zayıf yahut bâtıldır. Aslı yoktur. Doğrusu kadının gümüş yüzük tak­masında kerahet olmamasıdır.»   demiştir.

2- Hadîs-i şerif yüzük takınmanın ve sulehanm eserleriyle teberrü-kün caiz olduğuna delildir.

3- Peygamber  (Sallallahii Aleyhi ve Sellemi'e   kimse   mirasçı  olmamış­tır. Olsa idi bu yüzüğü mirasçısına verilirdi. Mezkûr yüzüğü onun vefa­tından sonra Hz.  Ebû Bekr , ondan sonra    Ömer,    ondan sonra Osman (Radiyallahu anh)  hazerâtı almışlar, nihayet yüzük Hz.  Os­man  zamanında Eriz kuyusuna düşmüştür.    Eriz    kuyusu  Kuba mescidine  yakın   bir  bahçede  bulunmaktadır. Rivayetlerin  birinde yüzüğün bizzat Hz.    Osman'm elinden, diğerinde  Muaykîb'in elinden düştüğü bildiriliyor. Muaykib (Radiyallahu anh) Saîd b. Ebi'1-Âs'm azatlısıdır.

Bu iki rivayetin arası şöyle bulunmuştur. Halifeler bu yüzüğü teber-rüken bazı zamanlarda giymişlerdir. Yüzük ekseriyetle Muaykîb'in elinde bulunmuştur. Hz. Osman'a lâzım olup, istediği zaman Muaykîb, Eriz kuyusunun başında bulunmuş ve tam Hz. Osman'a verirken yüzük kuyuya düşmüştür. Düşürmenin her ikisine nisbet edil­mesi bundandır.

4- Yüzüğün üzerine sahibinin ismini ve ismullahı nakşetmek caiz­dir. Ekser ulemanın kavli budur.    Mâ1ikî1er'den bazıları üzerinde ismullah yazılı yüzükle helaya gitmenin ve taharetlenmenin caiz olmadı­ğını söylemiş. Yüzüğün ya çıkarılması yahut sağ ele alınarak onunla ta-haretlenilmamesi gerektiğini bildirmişlerdir.

Hanefîler'den Aynî: «Benim kavlim de budur. Hattâ edeb ve terbiye üzerinde zikrullah yazılı yüzükle taharetlenmemeyi gerekti­rir,» diyor.

 

13- Peygamber (Sallaliahii Aleyhi ve Sellem)'in Acemlere Mektup Yazmak İstediği Vakit Yüzük Edinmesi Hakkında Bir Bab

 

56- (...) Bize Muhammed b. Miisennâ ile İhni Beşşâr rivayet etti­ler. İbni Miisennâ (Dedi ki) ; Bize Muhammed b. Câ'fer rivayet etti. (De­di ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Katâde'yi Enes b. Mâlik'den hadîs rivayet ederken dinledim. Enes (Şöyle demiş) : Resûlülİah (Saliallahii Aleyhi ve Sellem) Romalılara mektup yazmak istediği vakit ashab :

— Onlar mühürsüz mektub okumazlar, dediler. Bunun üzerine Re-sûlüllah (Saliallahii Aleyhi ve Seüem) gümüşten bir yüzük edindi. Ben onun beyazını ResûIÜHah fSallallohİi Aleyhi ve Se!lem)"m elinde hâlâ görüyor gi­biyim nakşı «Muhammedürresûlüüah»   idi.

 

57- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki: Nebiyullah {Saliallahii Aleyhi ve Sellem) Acemlere mektub yazmak istemişti. Kendisine :

— Acemler üzerinde mührü olmayan mektubu kabul etmezler, dedi­ler. Bunun üzerine gümüşten lir yüzük yaptırdı. Enes : «Onun elinde yü­züğün beyazını  hala  görür gibiyim.»  demiş.

 

58- (...) Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Biz Nuh b. Kays, kardeşi Hâlid b. Kays'dan, o da Katâde'den, o da Enes'de naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) Kisra il Kayser'e ve Necâşi'ye mektub yazmak istemiş de (kendisine) :

— Onlar mühürsüz mektub kabul etmezler, denilmiş. Bunun üzerin Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) gümüşten halka Hr yüzük yaptn mış, üzerinde  «Muhammedürresûlüllah»   cümlesini nakşettirmiş.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-İüm», «Kitâbu'l-Cihad», «Kitâbu'I Libâs» ve «Kitâbu'l-Ahkâm»'da; Nesâi «Zinet», «Siyer», «İlim» vı «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.

Hadîsin muhtelif rivâyetlerindeki Acemlerden, Romalılardan murat onların hükümdarılan olduğu babımızın son rivayetinde tasrih edilmiş tir. Demek oluyor ki: Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) Acen Kisra 'sına, Roma Kayser 'ine ve Habeş Necâşi 'sint hak dine davet için mektuplar yazmak istemiş, kendisine bunların mü hürsüz mektup kabul etmedikleri söylenmiştir. Mühürsüz mektup kabu etmemelerinin sebebi, sırları meydana çıkacağından korkmaları, bir d< onlara arzedilecek bir şeyi kimsenin bilmemesi lâzım geldiğine tenbih et­mek istemeleridir. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : Peygambei (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) yazı yazmayı biimezdi. Halbuki burada mek­tup yazdığından bahsedilmektedir.

Cevap : Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve SelJemj'm sonraları yazı yaz­mayı öğrenerek kendi eliyle yazdığı rivayet olunmuştur. Yazmadığı sa­bit olmuş olsa, bu sefer hadîste isnadı mecazi yapılmış olur. Yâni emre­dip başkasına yazdırdığı için yazma işi mecazen âmir'e isnad olunur. Ni­tekim : Kıral mektup yazdı denilir ki, kâtibine yazdırdı manasınadır. Me­caza karine örfdür. Çünkü örfü âdete göre Kıra! mektubu kendi yazmaz, kâtibine yazdırır.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:

 

1- İlim mektupla başka memleketlere büdirijlebiîir.

2- Küffara mektup yazmak caizdir.

3- Hükümdarın ve hâkimlerin yazılarını mühürlemesi caizdir. Hz. Enes : «Sultanın ve kadıların mektuplarını mühürlemeleri, tâbi oluna-gelen  bir sünnettir.»

4- Yüzüğün üzerine sahibinin ismini nakşetmek caizdir.

 

14- Yüzüklerin Atılması Hakkında Bir Bab

 

59- (2093) Bana Ebû Imrân Muhammed b. Ca'fer b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze İbrahim (yâni İbni Sa'd), İbni Şihab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki: Enes, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in elinde gümüş yüzüğü tir gün görmüş. Enes demiş ki: Bunun üzerine halk yüzükleri gümüşten yaptırarak onu takındılar. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) yüzüğünü attı halk da yüzüklerini attılar.

 

60- (...) Bana Muhammed h. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti, (De­di ki) : Bize Ravh rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ziyâd haber verdi. Ona da İbni Şihâb haber vermiş. Ona da Enes b. Mâlik haber vermiş ki: Kendisi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde gümüşten yüzüğü bir gün görmüş. Bundan sonra halk yüzükleri gümüşten yapıp takınmaya başlamışlar. Bunun üzerine Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzüğünü atmış, halk da yüzüklerini at­mışlar.

 

(...) Bize Ukbe b. Mükram El-Ammî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim, İbni Cüreyc'deıı bu isnadla bu hadîsin mislini  rivayet etti.

Bu hadisi Buhâri «Kitâbu'l-Libâs»'da tahric etmiştir. Hadîsi şeriften Peygamber (Saılaliahu Aleyhi ve Seilem) in yalnız bir gün gümüş yüzük taktığı, bir daha onu çıkarıp attığı anlaşıhyorsa da mâna bu değil­dir. Kaadî Iyaz diyor ki : «Bütün hadis uleması bunun İbni Şihab'dan gelme bir vehm olduğuna ittifak etmişlerdir. İbni Şihab vehme kapılarak altın yüzüğü gümüşe çevirmiştir. Hadisin İbni Şihab'dan başka râviler tarafından Enes'den nakledilen rivayetle­rinden malûm olan husus Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)'in gümüş­ten bir yüzük edinmesidir. Bu yüzüğü de atmamıştır. Müslim'in de diğer rivayetlerde zikrettiği gibi, o ancak altın yüzüğü atmıştır.»

Bazıları İbni Şihâb hadîsini te'vil etmiş, o rivayetle diğer­lerinin arasını bularak şunları söylemişlerdir : «Peygamber (Sallalmhü Aleyhi ve Seilem) altın yüzüğün haram kılındığını bildirmek istediği vakit gümüşten bir yüzük yaptırmış ve parmağına takarak onun mubah oldu­ğunu halka göstermiştir. Bundan sonra altın yüzüğü atarak onun haram kılındığını bildirmiş; haik da altın yüzüklerini atmışlardır.» Şu halde ha­dîsteki : "Halk da yüzükleri attılar.-.» cümlesinden murad altın yüzük­lerdir. Nevevî : «Doğru olan işte bu te'vildir. Hadîste buna mâni bir şey yoktur.» diyor.

Hadîs-i Şerifte : «Bundan sonra halk yüzüklerini gümüşten yapıp ta­kınmaya başlamışlar. Bunun üzerine Peygamber (Saiîalıahü Aleyh: ve Seilem) yüzüğünü atmış, halk da yüzüklerini atmışlar.» ibaresinden murad şu olabilir : Halk Peygamber (Sallaliahil Aleyhi ve Seilem}'in kendisine gümüş yüzük yaptırdığını öğrenince, onlar da gümüş yüzük yaptırmışlardır. Fa­kat eskiden yaptırdıkları altın yüzükler de ellerinde olduğu için. Pey­gamber (Sallallahü Aleyhi ve. Sellem)"\n yaptığı gibi. onlar da altın yüzük­leri  atmışlardır.

 

15- Taşı Habeş Boncuğu Olan Gümüş Yüzük Hakkında Bir Bab

 

61- (2094) Bize Yahya b. Eyyûfa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab­dullah b. Vehb EI-Mısr! rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezîd, İbnİ Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Enes b. Mâlik ri­vayet etti.  (Dedi ki)

Resûlüllah (SallaliahU Aleyhi ve Seitem}'in yüzüğü gümüşten, tası da Habeş boncuğundandi.

 

62- (...) Bize Osman b. Ebî Şeybe ile Abbâd b. Musa da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Talha b. Yahya (bu zat evvelâ ensâri, sonra zürekîdir), Yûnus'dan, o da İbni Şihab'dan, o da Enes b. Mâlik'den nak­len rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sağ eline gümüş bir yüzük takmış. Yüzükte Habeşistan'dan bir taş varmış. Yüzüğün taşını avuç tarafına çevirirmiş.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsmail b. Ebî Üveyz rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl, Yûnus b. Ye-zid'den bu isnadla Talha b. Yahya'nın hadîsi gibi rivayette bulundu.

Ulemâ Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yüzük taşmm akik ve­ya göz boncuğundan olduğunu söylemişlerdir. Bunların ikisi de Habe­şistan ve Yemen 'den çıkarılır. Bâzıları hadîsteki Habeşîden mu-rad siyah renk olduğunu söylemişlerdir. İbni Abdilberr bu­nun daha doğru olduğuna kanidir. Bir takımlar her iki vechin doğru ol­duğunu. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bazan taşı göz boncuğundan yapılmış bir yüzük taşıdığını, bazan da kara taşlı bir yü­zük takındığını söylemişlerdir. Hattâ bir hadîste yüzüğünün taşı akikden olduğu bildirilmiştir.

 

16- Yüzüğü Elin Küçük Parmağına Takma Hususunda Bir Bab

 

63- (2095) Bana Ebû Bekr b. Hallâd El-Bâhilî rivayet etti. (Ded ki) : Bize Abdurrahnıan b. Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammat b. Seleme, Sabit'ten, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes : Peygambeı (Sallalıahü Aleyhi ve Sellem)'in yüzüğü şunda idi, demiş ve sol elinin küçül parmağına   işaret  etmiştir.

Yüzüğün her iki elin küçük parmağına takılacağı hususunda sahil: hadîsler rivayet olmuştur. Bundan dolayı fukaha her iki elin küçük par­maklarına yüzük takılabileceğine ittifak etmişlerdir. Bunların birinde ke­rahet yoktur. Hangi elin efdal olduğunda dahî ihtilâf olunmuştur. Birçok­ları sağ elin efdal olduğunu, İmam Mâlik İle yine birçok ulema da sol elin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Erkeğin yüzüğünü küçük parmağına takmasının sünnet olduğuna bütün ulema müttefiktir. Kadın ise parmaklarına müteaddit yüzükler takar. Erkek için küçük parmağın tahsis edilmesi, bu parmak kenarda olduğu için. elle tutulan şeylerde eli meşgul  etmemek içindir.

 

17- Orta Parmakla Ondan Sonra Gelen Parmağa Yüzük Takmanın Yasak Edilmesi Babı

 

64- (2078) Bana Muhammed b. Abdillah b. Nünıeyr ile Ehû Küreyb hep birden İbni İdri.s'ten rivayet ettiler. Lâfız Ebû KÜreyh'indir. (Dediler ki) ; Bize İlmi İdr'is rivayet etti. (Dedi ki) : Asım b. Küleyb'i, Ebû Bür-de'den, o da Alî'den naklen rivayet ederken dinledim. Alî, Peygamber (SalhUahü Aleyhi ve Sellemf'ı kasdederek : Benî yüzüğümü suna takmaktan yahut ondan sonra gelene takmaktan men etti. —Âsim bu ikinin hangi­sini dediğini bilememiştir.— Reni Kass ipeklisi giymekten ve eğer yas­tıkları üzerine  oturmaktan  da  men  etti,  demişiir.

Demiş ki, Kass ipeklisi çizgili bir takım kumaşlardır. Bunlar Mısır'­dan ve Şam'dan getirilir. Onlarda şuna benzer şeyler vardır. Eğer yas­tıklarına gelince, bu kadınların kocaları için semer üstüne koydukları er-govanî kadifeler gibi bir şeydir.

 

(...) Bize İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Asını b. Küleyb'den, o da Ebû Musa'nın bîr oğlundan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ali'yi dinledim...

Ve râvi bu hadîsi Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)''den naklen yukarki gibi anlatmıştır.

 

(...) Bize İbni Müsennâ ile İbni Beşşâr dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Âsim b. Küleyb'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû BÜrde'yi dinledim. Dedi ki ; Alî b. Ebî Tâlib'i dinledim, şunu söyledi. Peygamber (SüllaUahii Aleyhi ve Seilemj'i kasdederek: Nehyetti yahut beni nehyeUİ... dedi. Ve râvi yu­karki hadîs gibi rivayette bulunmuştur.

 

65- (...)  Bize Yahya b. Yahya rivayet etti.  (Dedi ki) : Bize Ebû'I Ahvâs, Âsim b. Kiüejyb'den, o da Ebû Bürde'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Alî şunu söyledi. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) beni şu ve şu parmağıma yüzük takmaktan menetti. Ve orta parmağı ile ondan sonra gelene işaret etmiştir.

Kass  ipeklisiyle  eğer  yastığının   izahı   biraz  yukarda  geçmişti.

Bu rivayetlerde gecen (yahut) kelimesi ?ek için değil, nev'i bildir­mek içindir. Bu hadîsi Müslim 'den başkaları şehadct parmağı ile orta parmağa diye rivayet etmişlerdir.

Hadîsten  çıkarılan diğer hükümler yukarki rivayetlerde görülmüştü.

 

18- Takunya ve O Manadaki Şeyleri Giymanin Müstehab Olusu Babı

 

66- (2096) Bana Seleme b. Şebib rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-sen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Makil, Ehû'z-Zübeyr'den, o da Câbîr'den naklen rivayet etti. Câbir şöyie demiş. Beraber gaza ettiğimiz bir gazvede Peygamber (Sallaünhu Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle buyururken işittim :

«Takunyaları çoğaltın! Çünkü bir kimse takunya giydiği müddetçe bi­nek  gitmekte daimdir.»

Binek gitmekte daim olmanın mânâsı ayaklarının selâmette kalıp yorulmaması ve meşakkat duymaması hususunda vâsıtaya binen kimseye benzemesidir.

Takunya mânâsında olan şeyler ayağa giyilen her nevi ayakkabı, ça­rık ve lâstiklerdir. Hadîs-i şerif seferde ayakkabı ile bulunmanın ve ku­mandanın emri altındakilere ayakkabı giymelerini tavsiye etmesinin mu­bah olduğuna delildir.

 

19- Ayakkabıyı Evvela Sağ Ayağına Giymenin, Çıkarıaken  Evvela Sol Ayağından Çıkarmanın Müstehab Oluşu ve Bir Tek Ayakkabı ile Yürümenin Keraheti Babı

 

67- (2097) Bize Abdurrahman b. Scllâm El-Ciimahİ rivayet etti. Bi­ze Rabî b. Müslim Mııhammed'den (yâni İbni Ziyad'dan), u da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayet etti ki, Kesûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bîriniz ayakkabı giydiği vakit sağdan başlasın! Çıkardığı vakit de soldan başlasın. Onları ya ikisini birden giysin yahu? ikisini birden çj-kars;nl» buyurmuşlar.

 

68- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebûz-Zinâd'dan dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Re^ûlüffah (Sallailohu Aleyhi ve Selle m);

«Bîriniz tek bir ayakkabı içinde yürümesin. Onları ya ikisini bfYden giysin  yahut İkisini  birden çjfcars.ns»   buyurmuşlar.

 

69- (2098) Bize Ebû Bekr fa. Ehî Şeybe ile Ebû Kiireyb rivayet et­tiler.   (Lâfz Ebû Küreyb'indir.)   (Dediler ki) : Bize İbni İdris, A'meş'den, o da Ebû Rezîn'den [1] naklen rivayet etti. Ebû Rezîn şöyle demiş : Eh Hüreyre bizim yanımıza çıktı da, eliyle alnına vurarak şunları söyledi Beri bakın! Siz kendiniz hidayete erip, benim sapmam için, benim Re sûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem) üzerine yalan söylediğimi konuşuyor sunuz. Dikkat edin, ben şehâdet ederim ki, Resûlüllah (Sallailahu Aleyhi v, Sellemy\  şöyle  buyururken işitmişimdir :

«Birinizin  poîîn bağı  kopfuğu vakit onu islâh etmedikçe ötekinin için de yürümesin!»

 

(...) Bana bu hadîsi Alî b. Hucur Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) Bize  Alî  b.  Müshir  haber  verdi.   (Dedi   ki) :   Bize  A'meş, Ebû   Rezîn  ile Ebû Salih'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (SaUaliahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu  mânâda haber  verdi.

Bu hadîsleri Buhar i, Ebû Dâvud ve Tirmizî, «Ki tâ bu'I-Libâs»'da tahrîc etmişlerdir.

Hattâbi diyor ki: «Peygamber (SaUaliahü Aleyhi ve Sellem)'m bir tek ayakkabı ile yürümekten men etmesi, o halde yürümenin güçlüğün­den, bir de düşmekten emin olmadığındandır. Bununla beraber göze de çirkin görünür. Çünkü insanlar o kimsenin bir ayağını Ötekinden kısa tasavvur ederler.»

İbnü1  Arabi    buna «Şeytan yürüyüşü» demiştir.

 

Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:

 

1- Zinet, temizlik ve ikram babından olan her şeyde sağdan başla­mak müstehabdır. Ayakkabı, mest ve elbise giymek, tıraş olmak, saç ta­ramak, bıyık kesmek, koltuk altlarını yolmak, misvak tutunmak, tırnak kesmek,  abdest  almak, gusle ve  teyemmüm etmek, mescide girmek  ve sadaka vermek gibi şeyler bunda dahildir.

2- Zinet,  temizlik ve  ikram  babından  olmayan,  her şeyde  soldan başlamak müstehabdır.     Ayakkabı, mest ve elbise çıkarmak, mescidden çıkmak, helaya  girmek,  istincada  bulunmak,  burnunu  atmak  ve  iğrenç şeylere dokunmak  bunda dahildir.

3- Tek ayakkabı içinde yünimek mekruktur. Meğer ki, bir özürden dolayı yapmış ola.

Bundan üç nevi âdâb, yâni baz; peylerde sağdan başlamanın, bazı­larında soician başlamanın ayakkabı, rnest gibi şeyleri de tek olarak giy­memenin lüzumu anla.sıhr ki, bursların müstehab olduğunda ulema müt­tefiktir.

 

20- Sırılsıklam Sarılıp Bürünmekten ve Bir Elbise İçinde Ayaklarını Dikip Oturmaktan Nehiy Babı

 

70- (2099) Bize Kuteybe b. Said IMâ'ik h. Enes'den —Ona okunan­lar mcyanmda—, o da Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti ki, Resnlüliah (SmiaHahU Aleyhi ve Seliem) kişinin sol eliyle yemek ye­mesini yahut bir tek ayakkabı içmde yürümesini, bir elbiseye sırılsıklam sarılmasını ve avret mahallini açarak bir elMseye bürüııdüğü halde ayak­larım   dikip   oturmasını   yasak  etmiştir.

 

71- (...) Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den  rivayet etti. H.

Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) ; Füze Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'dcn, o da Câbir'den naiklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş : Resûlüllah  (Salkthahli Aleyfv ve Seliem)   buyurdular  ki:

— Yahut Resûlüllah iSaUaUahii Aleyhi ve Seliem) 'i jşöyle buyururken işittim :

«Birinizin polin bağı koparsa —yâhur bir kimsenin ayakkabı bağı ko-parsa—, o bağı İslah etmedikçe bir ayakkabı içinde yürümesin! Bir tek mest içinde de yürümesin! Sol eliyle yemesin! Bir elbiseye büründügü hal­de  ayaklarını  dikerek  oturmasın!  Ve  bir elbiseye  sırılsıklam   sarılmasin.»

Sol elle yemenin ve bir ayakkabı ile yürümenin hükümlerini az vu-karda gördük.

Sırılsıklam sarılmak diye terceme ettiğimiz iştimâl-ısam mâ" tâbirine gelince : Esmaî bunu şöyle tarif etmiştir : «îştimâl-i .sanıma' bir el­bisenin içine bütün cesedini kaplayacak hattâ elini çıkaracak yer biie kal­mayacak derecede sarılmaktır. «İbni Kuteybe : -<Buna Sammâ' denilmesi bütün menfezleri tıkayıp içinde çatlak ve yarık bulunmayan sert kaya gibi olduğundandır.» diyor.

Ebû Ubeyd de şunları söylemiştir: -<Fukaha ise şöyle derler: İstimali Sammâ' üzerinde başka bir şey olmamak şartıyle tek bir elbiseye sarılarak bir ucunu omuzuna kaldırmaktır.-*

Ulemâ ehl-i lügatin tefsirine göre bu şekilde sarılmanın mekruh ol­duğunu söylemişlerdir. Çünkü gelen bir zararı sinek ve böcek gibi şeyleri o haliyle def etmek güç olur. Fukahamn tefsirine göre ise avret mahalli açılacak şekilde sarılmışsa  haram, aksı takdirde mekruh olur.

İhtibâ': Baldırlarını dikip oturmak ve dizleri üzerine bir şey örtmek­tir. Bu şekil oturuşa hubve ve hıbve de denilir ki. umumi yerlerde Arab-larm âdeti bu idi. Bunun hükmü dahî avret yeri açılırsa haram olmasıdır.

 

21- Sırt Üstü Yatmanın ve Bacak Bacak Üzerine Koymanın Meni Hakkında Bir Bab

 

72- (...) Bize Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.

Bize İbni Rumh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ehû'z-Zübeyr'-den, o da Câbİr'den naklen haber verdi ki, Resûlüîlah 'SallalUıhii Aleyhi ve Sellem)  sırılsıklam sarılmayı, bir elbise içinde dizlerini dikip oturmayı ve kişi sırüstü uzanmış olduğu halde bacağının birini diğerinin üzerine koy­masını  yasak etmişler.

 

73- (...) Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim de rivayet ettiler. (İshâk ahberanâ tâbirini kullandı.) İbnü Hatim ise bize Muham-med b. Bekr rivayet etti, dedi. (Demiş ki) : Bize İbnü Cüreyc haber ver­di, (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı Peygamber (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ederken dinlemiş. Efendimiz :

«Bir ayakkabı içinde yürüme! Bir örîü içinde dizlerini dikip oturma! Sol elinle yeme! Sırılsıklam sarılma! Uzanıp yanığın vakit ayaklarını bir­birinin  üzerine koyma!»  buyurmuşlar.

 

74- (...) Bana İshâk b. Mansûr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ubeydullah (yâni İbni Ebî'I-Ahnes) Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câiıir b. Abdiilah'dan naklen rivayet etfi ki : Peygamber   (Salkdiahü Aleyhi ve Sellem):

«Biriniz sırt ÜstÜ  uzanıp ayak ayak üstüne atmas.n!»  buyurmuşlar.

Bu hadisler avret mahallinin tamamiyle veya bir kısmı açılacak şe­kilde sırtüstü uzanarak bacak bacak üzerine koymaya hamledilmişJerdir. Buharı" ile Müslim 'in müttefikan rivayet ettikleri az sonra gö­receğimiz bir hadîste ise Peygamber ıSaUaUahİi Aleyhi ve Selîem)'in mescid-de sırtüstü yatarak ayak ayak üzerine attığı bildirilmektedir. Ulemâ Re-sûîiillah (Sallaliahü Aleyh: ve Sellemj'in hiç bir yeri gör ünmeyecek şekilde yattığını; bu şeküde yatmakta ise kerahet olmadığım söylemişlerdir. Kaadi Iyâz: Eesûîüllah (SallalUmu Aleyhi ve Seiiemİ'in bunu zaru­ret, ihtiyaç, yorgunluk veya istirahat arzusu gibi bir sebeple yapmış olacağını söylemiş : Aksi takdirde Peygamber (SollaUahü Aleyhi ve SeHem) 'in kalabalık yerlerde oturuşu burum aksine idi. Bağdaş kurarak oturur yahut dizlerini  dikerdi.   Ekseriyette  bu şeklide  otururdu...»   demiştir.

Nevevi Resûiüliah {Sallaltuhü Aleyhi ve Sellem)"m bu şekilde uza­nıp yatmasının beyan ve ta'lım için olabileceği ihtimâli üzerinde durmuş­tur. Ona güre bunun mânâsı: Sırtüstü uzanmak isU.-L-seniz bu şekilde ya­tın, benim yasak eUiâim uzanma ise alohti ık de^ü. avret mahalli açıldığı veya  açılmaya  yaklaş'i;   kâh:   mahsustur. -   dernektir.

 

22- Uzanıp Yatarak Bacak Bacak Üstüne Koymanın Mubah Kılınması Hakkında Bir Bab

 

75- (2100) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İh-ni Şihab'dan dinlediğim, onur. da Ahhâd h. Temim'den, onun da amcasın­dan naklen rivayet etliği şu hadîsi okudum. Abbâd'ın amcası Kesûlüllah iSaUaliahü Aleyhi ve SeUemj'ı mescidde sırtüstü yatarak bir ayağını diğeri­nin  üzerine  koyduğunu  görmüş.

 

76- (...) Bize Yahya b. Yahya ile Ebu Bckr h. Ebî Şeybe, İcni Nü-mcyr, Züheyr b. Harb ve İshâk 1. İbrahinı hep birden İbni Uyeyne'den rivayet  ettiler. H.

Bana Ebû't-Tâhir ile Harın ele de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.   (Dedi  ki) :  Bana Yûnus haber verdi. H.

Bize İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd dahî rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Abdiirrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Bu râviîerhı hepsi Zührî'den, bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buharı «Namaz», «Libâs» ve «İsti'zan» bahislerin­de; Ebû Dâvud «Kitâb'ul-Edeb»'de; Tirmizî «İsti'zan» bahsinde; Nesâi «KitâbuVSalâtVda muhtelif râvilerden tahrîc et­mişlerdir.

Tirmizi : -'Bu hadîs hasen sahihtir» demiştir, Hattâbi di­yor ki : «Hadîs-i şerif bu fiilin caiz olduğunu göstermektedir. Bu babda vârid olan nehiy bu hadisle neshedilmiştir.»

İbni Battâî dahî yüzde yüz neshe kail olanlardandır. Bu işi Hz. Ömer'le Hz. Osman 'm da yapmış olmaları nesh iddiasını kuv­vetlendirmektedir. Mamafih bundan evvelki hadîste gördüğümüz vecihle Peygamber (Sallaltahii Aleyh: ve Sellem)in mescidde bu sekil uzanıp yatması nesh için değil de, ihtiyaç veya câİz olduğunu beyan gibi bir sebepten do­layı da olabilir.

Hadîs-i şerif mescidde dayanmak ve uzanıp yatmak gibi çeşitli isti­rahatların caiz olduğuna delildir. Bundan yalnız yüzükoyun yatmak müs­tesnadır. Çünkü Peygamber (Sal'sallahü Aleyh; ve Sellem) bundan men' et­miş :

«Bu Allah'ın gazab ettiği bir yatıştır.»   buyurmuştur.

 

23- Erkeğin Zaferan Sürünmekten Nehiy Babı

 

77- (2101) Bİze Yahya b. Yahya İle Ebû'r-Rabi' ve Kuteyhe b. Saîd rivayet ettiler. (Yahya : Bize Hammad b. Zeyd haber verdi, dedi.) Öte­kiler : Bize Hammad, Abdul-Aziz b. Suhayb'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Saılallahü Aleyhi ve Sellem) zâferanlan-maktan  nehy buyurmuş, dediler.

Kuteybe şöyle dedi : «Hammad erkeklere nehy buyurdu, demek isti­yor, dedi.»

 

(...) Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb, tbnü Nünıeyr ve Ebû Küreyb dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize îs-maîl (bu zat İbni Uleyye'dir), Abdul-Azîz b. Suhayb'dan, o da Enes'den naklen rivayet etti. En es (Şöyle demiş): ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Selle/n)  erkeğin  zâferan  sürünmesini  yasak  etti.

Bu hadîsi Buharı «KUâbu'I-,L-ibâs»'da tahrîc ettiği gibi diğer bütün sünen sahipleri de buradaki ikinci rivayette olduğu şekilde erke­ğin zâferanlanması kaydıyle rivayet etmişlerdir. Nesâi'nin bir riva­yetinde :

«Zaferanlanmaktan nehy buyurdu.» şeklinde mutlak zikredilmişse de, o mutlak rivayet diğer mukayyed olanlara hamîedilmiştir. İbni Tîn ile İbni Battal: «Bu nehiy vücuda mahsustur. Ve kerahete hamlolunur. Çünkü vücuda zâferan sürmek şeriat sahibinin yasak ettiği refahdan ma'duddur. Nehyin tahrim için değil de, kerahete hamledildi-ğine delil   Enes hadisidir. Mezkûr hadîste :

Abdurrahman b. Avf üzerinde sarı boya eseri olduğu halde, Resûlül-

lah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Bu ne hal?» dedi. Onu reddetmedi. Yıkamasını da emir buyurmadı. Bu gösterir ki, yeni güveyi olmayanlara yasaklaması kerahete mahmulmüş» demişlerdir. Gerçi Ebû Davud'un Hz. Ammâr'dan rivayet ettiği bir hadîste Ammâr (Radİyallahu arth) 'in geceleyin zâferan sürülüp ertesi gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİemj'in huzuruna gittiği, fakat kendisine hoşbeşde bulunmayıp :

«Git,  bunu  üzerinden yıka!»   buyurduğu, yıkayıp geldiği halde boya-• dan eser kaldığı için  tekrar yıkamaya gönderdiği, nihayet boyadan eser kalmadığını görünce ona hoşbeşde bulunduğu ve :

«Şüphesiz kî, melekler kâfirin cenazesine zaferanla boyanan ve cü-nüp olan kimsenin yanına hayırla gelmezler.»buyurduğu rivayet olunmuş-sa da bu hadîs ma'iûmdur. Senedinde meçhul râvi vardır. Mamafih sa­hih olan bir tarik varsa da Buharı ve Müslim rivâyetleriyle boy ölçüşecek derecede değildir.

 

24- Beyaz Saçı, Sarı ve Kırmızıya Boyamanın Müstehab, Karaya Boyamanın ise  Haram Kılınması Babı

 

78- (2102) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize EhÛ Hayseme, Ebû'z-Züheyrden, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş: Fetih yılında —yahut fetih gününde— Ebû Ku,hâfe'yi ge-tirdüer —yahut geldi—, başı ve sakalı seğam —yahut seğame çiçeği — gibiydi. Kadınlarına emir buyurdu —yahut emredildi —

«Bunu bir şeyle değiştirin!» buyurdular.

 

79- (...) Bana Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Abdııİiaî: b. Vehb, İbni Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'deıı, o da Câbir b. Abdiliah' dan naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Mekke'nin fethedildiği gün Ebt Kuhâfe'yi getirdiler, hası ve sakalı .seğame çiçeği gibi heyaz/lı. Kesûlüiiah {Süllallühü Aleyhi ve Sellem):

«Bunu bir şeyle değiştirin ama siyaha boyamaktan kaç;n:n!» buyur­dular.

Ebû Kuhafe. Hz. Ebû Bekr  Osmani "dır. Mekke 'nin fethedildiği gün mîisiüman olmuştur.

Seğam veya Seğame : Beyaz çiçekli ve beyaz yemişli bir nebattır. Ağaran saçların beyazlığı buna benzetilmiştir.    İbnü Arabi :

«Seğame tuz gibi bembeyaz oîan bir ağaçtır.» demiştir.

Kaadi îyâz diyor ki : -<Sahabe ve tabiinin selefi saç boyamak ve boyanan cinsi hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları boyamayı terk et­menin efdal olduğunu söylemiş ve Peygamber (Sa'dallahü Aleyhi ve Sellem) den ağaran saçları değiştirmeyi yasak ettiğine dair hadîs rivayet etmişler­dir. Çünkü Peygamber (Sallallafui Aleyhi ve Sellem)  ağaran saçlarını değiştirmemistir. Bu kavil Ömer, Ali, Übeyy (Radiyollahu anhüm) ile di­ğer  bazı  ashabdan  rivayet olunmuştur.

Bir takımları saç boyamanın efdal olduğunu söylemişlerdir. Sahabe ile Tabiinden ve onlardan sonra gelenlerden bir cemâat saçlarını boya­mışlardır. Delilleri Müs1im'in ve başkalarının rivayet ettikleri ha­dislerdir. Sonra bunlar ihtilâf etmişler ve ekserisi saçlarını sarıya boya­mışlardır. İbnü Ömer, Ebû Hiireyre ve daha başkaları bunlardandır. Bu kavil Hz. Ali'den de rivayet olunur, içlerinden bir cemâat saçlarını kına ve kütüm denilen boya ile, bâzıları zâferanla, bir cemaat da kara boya ile boyamışlardır. Bu Hz. Osman'la Hz. A1i'nin oğulları Hasan ve Hüseyin 'den, Ukbe b. Âmir'den  İbni Sîrin'den ve diğer bazı zevattan rivayet olunmuştur.)

Bu babda Taberânî de şunları söylemiştir : «Doğrusu şudur ki, Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemj'den gerek ağaran saçların boyan­ması, gerekse bundan nehiy buyurulması babında rivayet edilen hadîslerin hepsi sahihtir. Bunların arasında tenakuz da yoktur. Boyama emri Ebû Kuhâfe gibi saçları fazla ağaranlaradır. Nehiy ise henüz saçı ağar­maya başlayanlaradır. Selefin boyayı boyamama hususundaki ihtilâfı ken­dilerinin değişik hallerine göredir. Bununla beraber bu husustaki emir ve nehiy bilicma vucûb için değildir. Bundan dolayıdır ki : Selef bu husus­ta birbirlerini tenkîd etmemişlerdir. Boyama veya boyamama hususunda nasih ve mensuh bulunduğunu söylemek caiz değildir.»

Kaadî Iyâz'la diğer bazı ulema bu rnes'eleyi iki şekilde hulâsa etmişlerdir :

1- Bİr yerde saç boyamak âdetse. saçları boyamamak, o âdete karşı çıkmak ve böylece şöhret bulmaktır ki, mekruhtur. Aksi de böyledir. Yâ­ni bir yerde ağaran saçları boyamamak âdetse, orada saç boyamak mek­ruh olur.

2- Bu işi ağaran saçın hâline göre değişir. Bir kimsenin ağaran saç-iarı tertemiz olup, boyalı saçtan daha güzel durursa, bu kimsenin saçla­rını boyamaması evlâdır. Böyle değil de çirkin ve iğrenç bir manzara arze-diyorsa boyamak evlâdır.

 

25- Boya Hususunda Yahudilere Muhalefet Hakkında Bir Bab

 

80- (2103) Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amr'un-Nâkıd ve Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Yahya ah-berana, ötekiler haddesenâ tâbirlerini kullandılar.) (Yahya dedi ki) ; Bİze Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Ebû Seleme ile Süleyman b. Yesâr'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdiler ki, Peygamber (Salîaüahil Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz kİ, yahudfierle hıristiyanlar saç boyamazlar. İmdi siz onlara muhalefet edin!»

Bu hadîsi Buhârî «Kİtâb'ul-Enbiyn»'da; Nesâî «Kifâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir. Hadıs-i şeriften ağaran saçları boyamanın müstehab olduğu anlaşılıyor. Yalnız yukarki rivayetlerden birinde kara­ya boyamaktan kaçınılması emir buyurulduğu için Nevevî bunun keraheti  lahrimiyye ile mekruh  olduğunu söylemiştir.

Bu hükmün erkeklere mahsus olduğunu, kadınlara saçlarını siyaha boyamaya izin verildiğini söyleyenler de vardır.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçlarını boyayıp boyamadı-ğında ihtilâf edilmiştir. Abdullah îbni Ömer onun saçlarını sarıya boyadığını görmüş, o da boyamıştır. Fakat bazıları burada boya­nanın saçlar değil, elbise olduğunu söylemişlerdir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçlarını Ömründe bir defa boyadığını söyleyenler de vardır.

İmam Mâlik; «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) saçları­nı boyamadığı gibi, Alî, Übeyy b. Ka'b, îbnü Müsey-yeb, Said b. Yezid ve İbni Şihab dahî boyamamiş-lardır. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SellemYın saçlarını boyamadığına de­lil Hz. Aişe'nin şu sözüdür: Ebû Bekir saçlarını boyardı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de boyasa, ben ondan başlardım. Kara boya hakkında bir şey işitmedim ama bence ondan başkası daha mak­buldür, demiştir.

 

26- Hayvan Sureti Yapmanın Haram Kılınması; Döşek ve Emsalinden İçinde Hor Görülmeyen Suret Bulunanlarını Edinmenin Haram Kılınması, Melatke Aleyhimüsselamın İçerisinde Köpek ve Suret Bulunan Eve Girmemeleri Babı

 

81- (2104) Bana Süveyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Iîizı- Abdu'1-Aziz b. Ebî Hazım babasından, o da Ebû Seleme b. Abdirrnhman'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Aişe şöyle demis : Cibril (Aleyhisselam) Resûlüilah (SalUıliahii Aleyhi ve Selle/ullc geleceği hir saat hakkında sözlcş-mişti. O saat geldi, fakat Cibril gelmedi. Kesu'üilah 'SalLüUıiûı Aleyiü vr Scltc.it!,' 'in elinde bir sopa vardı,  onu elinden  bıraktı  ve:

«Ne Allah va'dİnİ bozar, ne de Resulleri!» cK-di, Sonra bakındı, bir de ne  görsün,  sedirinin   altında   bir  köpek   eniği!

«Yâ Âişe!  Bu köpek buraya  ne zaman girdi?» diye sordu, Aişe :

— Vallahi bilmiyorum! dedi. Hemen enıir vererek köpek çıkarıldı. Arkaciğından Cibril geldi. Resûlüilah (Sallalhıhü Aleyhi re Selient):

«Benimle sözleşîin, ben de seni beklemek için oturdum. Ama gelmedin.» dedi.  Bunun   üzerine  Cibril:

«Bana senin evindeki köpek mâni oldu. Siz içinde köpek ve suret bu­lunan  eve girmeyiz.»  dedi,

 

(...) Bize İshâk b. İbrahim Eİ-Hanzalî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Mahzunu haber verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb Ehî Hazîm'den bu isnad i!e rivayet etti ki, Cibril, Kesûliülah (Sailaliahü Aleyhi ve SeHem)'e geleceği­ni vadetmiş...

Râvi hadîsi anlatmış ama onu Ibni EîjÎ Hazım'ın uzattığı gibi uzat-mamıştır.

Bu hadîsi Buharı «Bed'ü-1-Halk», «Meğâzî» ve «JLibâs» bahis­lerinde, Tirmizi «Kitâbu'I-İsti'zan»'da; Nesâi «Sayd» ve «Zî-not» bahislerinde; İbni Mâce «Kitâîju'l-Lihâs»'da muhtelif râvi-lerden tahrîc etmişlerdir. İbni Tîn oradaki köpekten murad ev köpeği, meleklerden murad da hafezadan başka melekler olduğunu söyle­miştir. Nevevi dahi : «Bunlar haieza meleklerinin hilâfına rahmet tebrik ve istiğfarla dolaşan meleklerdir» demiştir.

Hattâbî diyor ki : «Bir evde bunlardan biri bulunduğu vakit meleklerin girmemesinden murad edinilmesi haram olan köpeklerle su­retlerdir. Edinilmesi haram olmayan av köpeği, ekin veya çoban köpeği ile yaygı ve yastıklar üzerine rasmedilip tahkir ulunan suretler melekle­rin girmesine mâni değildir.»

Nevevî dahî : ^En açık mânâ bu hükmün her köpek ve surete âmm ve şâmil olmasıdır.» diyor.

 

82- (2105) Sana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İlmi Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan, o da İbni Scbbâk'dan naklen haber verdi ki, Abdullah b. Abhâs şöyle demiş : Bana Meymûne haber verdi ki, ResûlüHah (Saiküiahii Aleyhi ve Seilem) bir gün mahzun  olarak sahahlamiş. Sunun  üzerine Meymûne :

— Yâ Resûlallah! Hakikaten bugünden beri senin kılığını yadırga­maktayım,   demiş.   Resûlüllah   (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem):

«Hakikaten Cibril benimle bu gece görüşeceğini bana va'deîmişti, ama görüşmedi. Vallahi bana verdiği sözü bozmuş değildir.» buyurdu. Artık Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem) o günü o minval üzere devam etti. Sonra hatırına bizim çadırın altındaki köpek eniği geldi ve onun hak­kında emir vererek çıkarıldı. Sonra eliyle su alarak köpeğin yerine serp­ti. Akşamladığı vakit Cibril ona çıkageldi. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem):

«Sen bana benimle dün akşam görüşeceğini vadetmiştin.»  dedi.

Cibril:

«Evet! Lakin biz içinde köpek ve suret bulunan eve girmeyiz.» cevâ­bını verdi. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem) o gün sabahlar sabahla­maz köpeklerin öldürülmesini emir buyurdu. Hattâ küçük bahçe köpe­ğinin   öldürülmesini   emrediyor,  büyük  bahçenin   köpeğini   bırakıyordu.

Fustat: Aslen çadır direği demektir. Sonradan çadır mânâsına kul­lanılmıştır. Burada ondan murad evin perde ve çarşaflarından biridir. İçinde suret bulunan eve meleklerin girmeyişinin sebebini ulema şöyle izah ederler : «Çünkü bu pek kötü bir masıyettir. Bunda Allah'ın yarat­tığına benzetme de vardır. Bâzıları Allah'dan başka bir şeye tapmayı ter­sim eder. İçinde köpek bulunan ve eve girmemelerinin sebebi ise köpek çok necaset yediği içindir. Bâzı köpeklere şeytan denilmiştir. Nitekim hadîste varid olmuştur. Melekîerse şeytanların zıddıdır. Bir de köpek pis koktuğu için girmezler.  Çünkü melekler kötü  kokudan  hoşlanmazlar.

Köpeği edinmek yasak edilmiştir. Binâenaleyh bu yasağa aldırış et­meyip onu edinen kimseye evine melek girmekten mahrum bırakılmak suretiyle ceza verilmiştir.

Küçük bahçe ile büyük bahçe arasında fark yapılarak küçük bahçe köpeğinin öldürülmesi, ötekinin bırakılması; büyük bahçenin her tarafını bekçi muhafaza etmeyip, köpeğin bekçiliğine muhtaç olmasından, küçük bahçede buna ihtiyaç bulunmamasmdandır. Mamafih köpeklerin Öldürül­mesi hükmü neshedilmiştir. Nitekim bunu «Kitâhu'I-Büyû»'da görmüştük.

 

Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler :

 

1- Bir insan arkadaşının ve bir hak sahibinin kederli olduğunu gö­rürse sebebini sorması, imkân bulursa ona yardımda buiunması. bulamaz­sa onu teselli etmesi müstehabdır.

2- Allah'ın   ve   Kesûlîer'in   va'dine   itimad   vâcibdir.   Ancak   bu   va'd bazaıı bir şarta mutevekkıf olabilir.

3- İnsan vakitte veya vazifesinde bir bunalım geçirirse sebebini dü­şünmelidir.    Nitekim Peygamber  (Sallaliahü Aleyhi ve Seslem) öyle yapmış. Hatta köpeği bulup çıkarmıştır.

4- Ulemâdan   bir  cemâat  bu  hadisle   istidlal  ederek   köpeğin  necis olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre köpeğin yerine su serpmekten mu-rad o yeri yıkamasidır. Mâ1iki1er  hadîsi te'vil etmiş ve köpeğin yerini pislemiştir endişesiyle yıkadığını söylemişlerdir.

 

83- (2106) Bize Yahya b. Yahya ile Ehû Bekr b. Ebî Şeybe, Amr'un-Nâkıd ve Ishâk b. İbrahim rivayet ettiler. Yahya ile İshâk ahberana, Öte­kiler haddesena tâbirlerini kullandılar. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyey-ne, Zührî'den, o da Uheydullah'dan, o da İbni Abhâs'daıı, o da Ebû Tal-ha'dnn, o da Peygamber (SaihıUahü Aleyhi ve Sellem>'don naklen rivayet etti :

«İçinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez.»     buyurmuşlar.

 

84- (...) Bana Efcû't-Tahir ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan, o da Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe'den naklen haber verdi ki, Ubeydullab İbnİ Abbâs'ı şöyle derken işitmiş : Ebû Talha'y1 dinledim, di­yordu ki:  Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i:

«içinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez.» buyururken işittim.

 

(...) Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'-raer, Zührî'den bu İsnadla Yûnus'un hadîsi ve isnadda verdiği haberler gibi haber verdi.

 

85- (...) Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Zeyd b. Hâlid'den, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) i sahabisi Ebû Talha'dan naklen rivayet etti ki, (Şöyle demiş) : Gerçekten Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi've Sellem):

«Gerçekten melekler içinde suret bulunan eve girmezler.» buyur-duîar.

Büsr demiş ki: Bir zaman sonra Zeyd hastalandı. Biz de kendisini dolaşmaya gittik. Bir de baktık ki, kapısında bir perde, perdede suret var. Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Meymûn'e'nin büyiit-roeliği Ubeydullah El-Havlânî'ye :

  Bize geçen gün Zeyd suretlerden haber vermemiş miydi? dedim. Ubeydullah:

  Sen onun konuşması esnasında :   «Yalnız elbisedeki bir rakm [2] müstesna!» dediğini işitmedin mi? cevabını verdi.

 

86- (...) Bize Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris haber verdi. Ona da Bükeyr b. Eşecc rivayet etmiş. Ona da Bûsr b. Saîd rivayet etmiş. Ona da Zeyd b. Hâlîd El-Cühenî rivayet etmiş. (Bûsr'le birlikte Ubeydullah El-Havlânî de varmış.) Ona da Ebû Talha rivayet etmiş ki, Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellern):

«İçinde suret bulunan eve meiekİer girmez.» buyurmuşlar. Büsr de­miş ki: Az sonra Zeyd b. Hâlid hastalandı, biz de kendisini dolaşmaya gittik. Bir de baktık ki, evinde bir perde, perdede suretler var! Ben Ubey­dullah El-Havlâni'ye :

  (Bu)  Bize suretler hakkında hadîs rivayet etmedi mi? dedim.

  O yalnız «Elbisede bir raknı müstesna!» dedi. Sen onu işitmedin mi? dedi. Ben:

  Hayır! cevâbını verdim.

  Yoo!  Bunu söyledi, dedi.

 

87- (...) Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da Benî Neccâr'ın azatlısı Ebû'I-Hubab Saîd h. Yesâr'dan, o da Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den, o da Ebû Talhate'l-Ensârî'-den naklen haber verdi. (ŞÖyle demiş) : Ben Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellent/i:

«İçinde IcÖpelc ve suret bulunan eve melekler girmez.» buyururken işittim.

 

(2107)  Râvi diyor ki : Bunun üzerine ben Âişc'ye gelerek:

  Bu adam bana  Peygamber  (SaUaliahit Aleyhi ve Seiîcm)'n : «içinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez.»  Buyurduğunu

haber veriyor. Sen Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'\n  huını söyledi­ğini işittin mî? dedim. (Âişe) :

  Hayır!  Velâkiıı   onun   yastığını   gördüğüm   bir   şeyi   anlatacağını. Onun bir gazaya çıktığını gördüm. Ve bir yaygı alarak onu kapıya örttüm. (Gazadan) geldiği vakit örtüyü gördü. Ben hoşlanmadığını yüzünden an­ladım. Derken Örtüyü çekerek kesti yahut parçaladı. Ve :

«Allah bize taşları, toprakları giydirmemizi emretmedi.» buyurdu. Bunun üzerine biz de ondan iki yastık kestik ve ben içlerine Iîf doldur­dum. Ama bunu bana ayıb görmedi, dedi.

 

88- (...) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ismail b. İbrahim, Dâvud'dan, o da Azrâ'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Sa'd b. Hişâm'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bizim bir perdemiz vardı ki, içinde kuş resmi vardı. Biri içeri girdiği va­kit onu karşısında bulurdu. Resûlüllah  (SalîaUahü Aleyhi ve Sellem)  bana:

«Bunu çevir! Çünkü ben her içeri girdiğimde onu görüyor, dünyayı hatırlıyorum.» buyurdu.

Bizim kadifemiz vardı. Bunun çizgileri ipektir derdik ve onu giyerdik.

 

89- (...) Bu hadîsi bana Muhammed b. Miisennâ rivayet etti. (De­di ki) : Bize İbni Ebî Adiyy ile Abdü'1-A'lâ bu isnadla rivayet ettiler. İbnü Müsennâ (Dedi ki) : «Bunda o —Abdü'l-A'lâ'y» kastediyor— şu cümleyi ziyade etmiştir: Ama Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize onu kes­meyi emretmedi.»

 

90- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet etti­ler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'-den naklen rivayet etti. Aişe şöyle demiş: Reöûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir seferden geldi. Ben kapıma saçaklı bir perde örtmüştüm. Bu perdede kanatlı at resimleri vardı. Bana emir buyurdu. Ben de onu çı­kardım.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde rivayet etti. H.

Bize bu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' lu isnadla rivayette bulundu. Abde'nin hadîsinde: «Seferden geldi» kaydı yoktur.

 

91- (...) Bize Mansûr b. Ebî Müzâhim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ibrahim b. Sa'd, Zührî'den, o da Kasım b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben içinde suret bulunan bir çarşaftan perde yapmış olduğum halde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi ve yüzü renklendi. Sonra perdeyi alarak kesti. Sonra şöyle buyurdu:

«(Yaptıklarını) Allah'ın yarattıklarına benzetenler, şüphesiz kir kıyamet gününde insanların en şiddetli azab görenlerinden olacaklardır.»

 

(...) Bana Harmele b. Yahya dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi,   (Dedi  ki) :  Bana  Yûnus, İbni  Şihab'dan,  o  da  Kasın b. Muhammed'den naklen haber verdi, ona da Âişe rivayet etmiş ki : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)   onun  yanına girmiş...

Râvi, İbrahim b. Sa'd'm hadîsi gibi rivayette bulunmuştur. Yalnız o: «Sonra çarşafa uzanarak onu eliyle parçaladı.» demiştir.

 

(...) Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb toptan İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. H.

Bize îshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den bu isnadla haber verdi. Her iki râvinin hadîsinde de :

«İnsanların azab yönünden en ziyade şiddet görecek olanı» cümle­si vardır. İkisi de «min» kelimesini anmamışlardır.

 

92- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb dahî hep birden İbnü Uyeyne'd?n rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Abdurrahman b. Kâsim'dan, o da babasından nak­len rivayet etti ki : Babası Âişe'yi şöyle derken işitmiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Bir rafımı içinde resimler bulunan bir çarşafla örtmüştüm. Bunu görünce parçaladı ve yü­zü rengini attı.

«Ya Âişe! Kıyamet gününde Allah katında insanların en şiddetli azab görecek olanı Allah'ın yaratmasına  benzeyenlerdir.» buyurdu.

Aişe (Demiş ki) : Bunun üzerine çarşafı keserek ondan bir veya iki yastık yaptık.

 

93- (...) Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Şu'he, Abdurrahman b. Kâsim'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Kâsım'i Âişe'den rivayet eder­ken dinledim. Âişe'nin İçinde suretler bulunan bir elbisesi varmış, bir ra­fın üzerine uzatılmışmiş. Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) ona doğru namaz kıhyormuş.  (Âişe'ye) ;

«Bunu benden geriye al!» buyurmuşlar. Âişe (Demiş ki) : Ben de onu geri alarak, ondan yastıklar yaptım.

 

(...) Bize bu hadîsi îshâk b. İbrahim ile Ukbe b. Mûkrem Saîd b. Amir'den rivayet ettiler. H.

Bize bu hadîsi İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir El-Akadî haber verdi. İki râvi birden Şu'be'den bu isnadla ri­vayette bulunmuşlardır.

 

94- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki   SÜfyân'dan, o da Abdurrahman b. Kâsim'dan, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben içinde suretler bulunan bir yaygıdan perde yapmıştım. Onu def etti. Ben  de ondan iki  yastık yaptım.

 

95- (...) Bize Harun b. Ma'ruf da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ûni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Amr b. Haris rivayet etti. Ona da Bü-keyr rivayet etmiş. Ona da Abdurrahman b. Kasım rivayet etmiş. Ona

da babası Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Âişe'den nak­len rivayet etmiş. Ki, Âişe içinde suretler bulunan bîr perde germiş. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) girerek onu atmış. Âİşe de­miş ki:

Ben de onu kestim ve iki yastık yaptım.

Bunun üzerine o anda meclisde bulunan Rabîa b. Atâ namında Benî Zühre'nin azatlısı bir zât:

  Ebû Muhammed'i Âişe'nin söylediklerini anlatırken  işitmedin mi? Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu yastıkların üzerinde istirahat bu-yururmuş, demiş. İbni Kasım :

  Hayır! cevâbını vermiş. Rabîa, Kasım b. Muhammed'i kasdederek :

  Lâkin ben onu dinledim, demiş.

 

96- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâ-fi'den dinlediğim, onun da Kasım b. Muhammed'den, onun da Âişe'den naklettiği şu hadîsi okudum. Aişe üzerinde suretler bulunan küçük bir yastık satın almış. ResûfüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kapı dışına çıkmış ve içeri girmemiş. (Âişe demiş ki) : Ben yüzünden hoşnutsuzluğunu an­ladım. — Yahut hoşnutsuzluğu anlaşıldı.— Aişe:

  Yâ Resûlallah! Allah'a ve Resulüne tevbe ediyorum. Ben ne suç işledim? demiş. Onun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Bu yastık ne oluyor?» buyurmuş. Âişe :

  Ben onu senin için satın aldım. Onun üzerine oturur ve yaslanır­sın! demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki, bu suretlerin sahipleri azâb olunacaklar ve kendilerine ; Yarattıklarınıza can verin! denilecektir.»    buyurmuş. Sonra : «İçinde suret bulunan eve melekler girmez.»

 

(...) Bize bu hiidîsi Kuteybe ile İbni Rumh Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler.  H.

Bize İshâk b, İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî haber verdi.   (Dedi  ki) :  Bize  Eyyûb rivayet etti.  H.

Bize Abdü'I-Vâris b. Abdüs'Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ba­bam, dedemden, o da Eyyûb'dan  naklen  rivayet etti. H.

Bize Harun b. Said El-Eylî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Vehb rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Üsâme b. Zeyd haber verdi. H.

Bana Ebû Bekir b. İshâk dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Se-lemete'l-Hüzâî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize ıMâcişûn'un kardeşi oğlu Abdul'Aziz, Ubeydullah b. Ömer'den naklen haber verdi. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da Kâsım'dan, o da Âişe'den naklen bu hadîsi rivayet etmiş­lerdir. Bâzılarının hadîsi diğerlerinden daha tamdır. Mâcişun'un kardeşi oğlu hadîsinde şu cümleyi ziyâde etmiştir :

«Âişe  demiş  ki:  Ben   de  onu  alarak  ondan  iki   yastık  yaptım.  Evde onlardan faydalanıyordu.»

 

97- (2108) Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir rivayet etti. H.

Bize İbni Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (bu zât Kattan'dir) rivayet etti. Bunlar hep birlikle Ubeydullah'dan rivayet et­mişlerdir. H.

Bize İbni Nümeyr dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Nâfi'den rivayet etti. Ona da İbni Ömer haber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Suret yapanlar kıyamet gününde azâb olunacaklar; kendilerine : Ya­rattıklarınıza can verin! denilecektir.»  buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ebû'r-Rabi' ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. H.

Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize îsmâîl yâni Ihni Uleyye rivayet etti. H.

Bize İbni Ebî Ömer dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî rivâye' etti. Bu râvilerin hepsi Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1 den naklen Ubeydullah'm Nâfi'den, onun da İbni Ömer'den, onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) den naklen rivayet ettiği hadîs gibi rivayette bulunmuşlardır.

 

98- (2109) Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr A'meş'den rivayet etti. H,

Bize Cerîr A'meş'den rivayet etti. H.

Bana Ebû Saîd EI-Eşecc de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' riva­yet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Ebû'd-Duhâ'dan, o da Mesrûk'dan, o da AbduIIah'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş. Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem):

«Şüphesiz ki kıyamet gününde insanların en şiddetli azab görecek olanları ressamlardır.»    buyurdular. Eşecc «İnne» edatını zikretmemiştir.

 

(...) Bu hadîsi bize Yahya b. Yahya Üe Ebû Bekr b. Etî Şeybe ve Ebû Küreyb hep birden Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. H.

Bize bunu İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti.

Her iki râvi A'meş'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Yahya ile Ebû Küreyb'in Ebû Muâviye'den rivayetlerinde :

«Kıyamet gününde cehennemliklerin en şiddetli azab göreceklerinden bâzıları da ressamlardır.»  denilmiştir.

Süfyân'm hadîsi Veki'in hadîsi gibidir.

 

(...) Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'1-Aziz b. Abdü's-Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr, Müs­lim b. Subeyh'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Mesrûk'la beraber içeri­sinde Hz. Meryem'in resimleri bulunan bir evdeydim. Mesrûk :

  Bunlar Kisrâ'nın suretleridir, dedi. Ben :

  Hayır! Bunlar Meryem'in suretleridir, dedim. Bunun üzerine Mesrûk:

— Beri bak, ben Abdullah b. Mes'ud'u şunu söylerken işittim. Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Kıyamet gününde İnsanların en şiddetli azab görecek olanları res­samlardır.»   buyurdular, dedi.

 

99- (2110) Müslim der ki : Nasr b. Alî El-Cehdamî'ye Abdü'I-A'Ia b. Abdi'I-A'Iâ'dan dinlediğim şu hadîsi okudum. (Abdü'1-A'lâ dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî İshâk, Saîd b. Ehİ'l-Hasen'den rivayet etli. Saîd (Şöyle demiş) : Bir adam İbni Abbas'a gelerek :

  Ben şu suretleri yapan bir adamım. Onlar hakkında tana bir fetva ver! dedi. İbni Abbâs ona :

  Bana yaklaş! dedi. O da yaklaştı. Sonra  (yine) :

  Bana yaklaş! dedi. O da yaklaştı. Nihayet elini onun başı üzerine koydu.

  Sana  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)'den  dinlediğimi  haber vereceğim. Ben Resûlüllah  (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i:

«Her ressam cehennemdedir. Allah ona yaptığı her suret karşılığı bir can verecek ve onu cehennemde azab edecektir.» buyururken işittim, de­di. Şunu da ilâve etti. Mutlaka yapacaksan bari ağaç ve cansız şeyleri yap, dedi. Nasr b. Alî bu hadîsi ikrar etmiştir.

 

100- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir, Saîd b. Ebî Arûbe'den, o da Nadr b. Enes b. Mâlik'-den naklen rivayet etti. (Şöyîe demiş) : İbni Abbâs'ın yanında oturuyor­dum. Fetva vermeye başladı. Resûîüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) böyle buyurdu da demiyordu. Nihayet kendisine bir adam sual sordu. Ve:

  Ben şu suretleri yapan bir adamını, dedi. İbni Abbâs ona :

  Yaklaş! dedi. Adam da yaklaştı. İbni Abbâs :

  Ben Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'i:

«Bir kimse dünyâda bir suret yaparsa, kıyamet gününde ona ruh üfür-mesi teklif edilir. Ama  üfüremez.»  buyururken işittim, dedi.

 

(...) Bize Ebû Gassan EI-Mismaî ile Muhanınıed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den naklen rivayet etti ki : Bir adam İbni Abbâs'a gelmiş, o da Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarki hadîsin mislini söylemiş.                                                     

 

101- (2111) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Iüftzlari birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize İbni Fudayl Umârâ'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivayet etti. Ebû Zür'a şöyle demiş : Ebû Hüreyre ile birlikte Mervan'm evine girdim. Ebû Hüreyre orada suretler gördü. Ve şunları söyledi: Ben Resûlüîlah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) "ı şöyle buyururken işittim:

«Allah (Azze ve Celle); Benim yarattığım gibi mahlûk yaratmaya kalkı­şan kimseden daha zâlim kim olabilir. Haydi bir zerre yaratsınlar. Yahut bir tane veya arpa tanesi yaratsınlar.»  buyurdu.

 

(...) Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Umâra'dan, o da Ebû ZûrVdan naklen rivayet edildi. (Şöyle de­miş) : Ben ve Ebû Hüreyre Medine'de Saîd veya Mervan için yapılmakta olan bir eve girdik. Ebû Hüreyre evde resim yapan bir ressam gördü. Ve :

«Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» diyerek yukarki hadîsin mislini rivayet etti. Ama: «Yahut bir arpa tanesi yaratsınlar» sö­zünü anmadı.

 

102- (2112) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mâhled, Süleyman b, Bilâl'den, o da Süheyl'den, o da ba­basından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Re­sûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):

«içinde timsâller veya suretler bulunan eve melekler girmez.» buyur­dular.

Ebû Ta1ha hadîsini Buharı «Bed'ül-Halk» ve «Libâs» bahislerinde, Ebû Dâvud «Libâs»'da; Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de, Hz. Âişe rivayetlerini Buhârî «Libâs», «Büyü'» ve «Nikâh» bahislerinde, îbni Ömer hadîsini Buhârî «Libâs» bahsin­de; İbni Mes'ûd hadîsini Buhârî «Libâs» bahsinde, Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de, İbni Abbâs hadîsini Buhârî «Ki-tâbu'l-BüyûVda, Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de, Ebû Hüreyre hadîsini Buhârî «Kitâbu'I-Hbâs»'da muhtelif râvilerden tahrîc et­mişlerdir.

Görülüyor ki, bu rivayetler içinde köpek ve suret bulunan eve melek­lerin girmeyeceğini, resim yapmanın memnu olduğunu, canlı resmi ya­panların en şiddetli azaba giriftar olacaklarını bildirmektedirler. Köpek hakkında ulemanın sözlerini, meleklerin köpek beslenen haneye niçin gir­mediklerini ve bu girmeyen meleklerin nev'ini az yukarda gördük.

Resim meselesine gelince, bu babda Nevevî şunları söylemek­tedir : «Bizim ulemâmızla diğer bir takım ulemâ, hayvan resmi yapmanın şiddetle haram olduğunu söylemişlerdir. Hayvan resmi yapmak büyük gunanıardandır. Çunku bu haaislerae zikredıien şiddetli cezalar bunun üzerine tertib edilmiştir. Hayvan resmini küçumsenip tahkir edüen bir şey üzerine yapmakla küçumsenmeyen bir şey üzerine yapmak arasında fark yoktur, .bunların ikisi de haramdır. ÇunKU canlı resmi yapmaKta Aİ-lan'm yaratmasına benzeyiş varaır. yapılan resmin elbisede, yaygıda, altın veya gumuş paraıaraa, kaplarda, duvarda veya başka bir şey üze­rinde olması hükmen hep birdir. Jf'aıtat ağaç ve deve semeri gıoı içinue canlı sûren olmayan şeylerin resmini yapmaK haram değildir. Kesim yap­manın hükmü budur. Canlı suretinin yapıldığı şey duvara asılır yanut resim, giyilen elbise ve serpuş gibi küçumsenip hor görülmeyen şeylere yapılırsa haramdır. Yaygı, döşek ve yastık gibi çiğnenip hor görülen şeyler üzerine yapılması  haram  değildir.

Bu hususta gölgesi olan eşya ile gölgesi olmayanların da bir farkı yoktur. Bu mes'eiede bizim mezhebimizin hulâsası budur. Sahabe ve Ta­biin ile onlardan sonra gelen ulemânın cumhuru da buna kaildirler. Sevrî ile Mâlik, Ebû Hanîfe ve diğer ulemânın mezhebleri dahî bu­dur. Selefden bazıları sadece gölgesi olan şeyleri yapmanın haram oldu­ğunu, gölgesi olmayan resimleri yapmakta beis bulunmadığını söylemiş­lerdir. Fakat bu mezheb bâtıldır. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in kabul etmediği perdedeki suretin mezmum ve çirkin bir şey olduğunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Halbuki o suretin gölgesi yoktu. Bu babda vârîd olan mutlak hadîslerde bütün suretlere şâmildir.»

Zührî dahî nehyin umumî olduğunu söylermiş. Resim ister el­bisede bir nakış olsun, ister duvara asılmış veya elbiseye yahut yaygıya yapılmış olsun, hakîr sayılsın, sayılmasın hükmün aynı olduğunu söyle­miştir.

Ulemâdan bazıları, resim elbisede bir nakıs olursa tahkir edilsin, edil­mesin duvara asılsın, asılmasın caiz olduğunu söylemişler; gölgesi olan heykel gibi şeylerle, duvara yapılan resimleri mekruh görmüşler, bundan yalnız elbisedeki nakşı istisna etmişlerdir. Kasım b. Muhammed'in mezhebi budur. Bunlar gölgesi olan şeylerin memnu' olduğuna ve değiştirilmesi icab ettiğine ittifak etmişlerdir. Kaadî Iyâz bu hususta küçük kız çocuklarının oynadıkları kukla gibi şeylere ruhsat ve­rildiğini söylemiştir. Lâkin İmam-ı Mâlik bir kimsenin kızına böyle oyuncak almasını kerih görmüştür. Hattâ bazı ulemâ kız çocukları hakkında verilen ruhsatın bu hadîslerle neshedildiğini söylemişlerdir.

Hz. Aişe'nin rivayet ettiği kuş resimli Örtü meselesi resim haram kılınmazdan Önceye hamledilmiştir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) in girip çıkarken onu gördüğü halde ses çıkarmaması bundandır. Haram kılınınca onu derhal yırtıp atmıştır.

Ressamların en şiddetli azaba duçar olacaklarını bildiren rivayet re­sim ve heykeli tapılmak maksadıyle yapanlara hamledilmiştir. Bittabi baş­kası tapsın diye heykel yapan kimse kâfirdir. En şiddetli azaba duçar ola­caktır. Bazılarına göre şiddetli azab hadisteki mânâyı kasdedenlere yani yaptığı resim ve heykelle kendini Allah'a benzetenleredir. Böyle bir iti-kad sahibi dahî kâfirdir. Küfrünün çirkinliğine göre azabı artar. Fakat yaptığı resim ve heykelden tapma ve benzeme gibi bir şey kasdetmeyen ressam fasık ve büyük günah işlemiş sayılırsa da kâfir olmaz. Ressam­lara heykeltraşlara :

«Yarattığmiz şeylere can verin!» diye vâki olacak emir usûlü fıkıh ulemâsının erar-i ta'cizi dedikleri nevîdendir. Yâni bu emir onları âciz bırakmak için verilecektir. Kur'ân-ı Kerîm 'de Teâlâ Hazret­lerinin küffâra Kur'ân-ı Kerîm 'in on sûresine nazire getir­melerini emir buyurması bu kabildendir.

Hâsılı bu hadîsler canlı resmi yapmanın şiddetle haram kılındığına delildirler.

Ağaç taş gibi ruh taşımayan şeylerin resmini yapmak, ahp satmak ise haram değildir. Bu babda ulema müttefikdirler. Yalnız Mücâhid'in meyva veren ağacın resmini mekruh gördüğü rivayet edilir.

 

27- Seferde Köpekle Çanın Keraheti Babı

 

103- (2113) Bize Ebû Kâmil FudayI b. Hüseyin El-Cahderî rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni İbni Mufaddal) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl, babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki : Resûlüllah (SaUaüahü Aleyhi ve Sellem):

«Melekler aralarında köpek ve çan bulunan yolcularla arkadaşlık et­mezler.»   buyurmuş.

 

(...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr ri­vayet etti. H.

Bize Kuteybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül'Aziz (yâni Ed-derâverdi)  rivayet etti.

Her iki râvi Süheyl'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.

 

104- (2114) Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr da ri­vayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail (yâni İbni Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından,   o da Ebû Hüreyre'den   naklen   rivayet   etti ki:   Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):

«Çan, şeytanın  düdükleridir.» buyurmuşlar.

Köpeğin hükmünü yukarda görmüştük, çan, zil gibi şeylere gelince meleklerin bu gibi şeylerden nefret etmeleri bazı ulemaya göre kilise ça­nına benzedikleri içindir. Bir takımları çirkinliğinden dolayı meleklerin nefret ettiğini söylemişlerdir. Nitekim:

«Çan, şeytanın düdükleridir.» rivayeti de bu kavli te'yîd etmektedir. Buradaki kerahet, kerahet-i tenzihiyyedir. Şam'm eski ulemâsından bir cemâat büyük çanın mekruh olduğunu, küçüğünün mekruh sayılma­dığını söylemişlerdir.

 

28- Devenin Boynuna Kiriş Gerdanlık Takmanın Keraheti Babı

 

105- (2115) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den dinlediğim, onun da Abbad b. Temim'den ri­vayet ettiği, ona da Ebû Beşir El-Ensârî'nin haber verdiği şu hadîsi oku­dum. Ebû Beşir seferlerinin birinde Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) le beraber bulunuyormuş. (Ipemiş ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) bir elçi gönderdi. — Abdullah b. Ebî Bekr : Zannederim halk ge­celedikleri yerlerjnde idi, demiş. — :

«Hiç bir devenin boynunda kesilmedik kirişden bir gerdanlık —yahut bir gerdanlık— kalmasın!»  buyurdular.

Mâlik: «Zannederim bu yasak nazardan dolayı olacak.» demiştir.

Bu hadîsi Buharı ile Ebû Dâvûd «Cihâd» bahsinde; Nesâî   «Siyer»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Hadîs-i şerif bütün nüshalarda burada olduğu gibi, şekle rivayet edil­miştir. Yâni râvi Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Seliem)'in :

mi, yoksa sadece mi dediğinde şekketmiştir. İmam Mâ­lik'in sözü de : Zannederim bu nehiy gerdanlığı nazar dokunmasın diye takanlara mahsustur.

Zinet için veya başka bir maksatla takılmasında beis yoktur, mana­sınadır.

Kaadî Iyâz diyor ki: «İmam Mâ1ik'in mezhebine gö­re nehiy sadece kirişe mahsustur. Başka gerdanlıklar memnu değildir. Ulemâ nazar değmesin diye insan ve hayvanlara nüshadan [3] maada ası­lan gerdanlıkların caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları ih­tiyaç yokken gerdanlık takmayı men etmiş; ihtiyaç anında nazar isabe­tini def için cevaz vermiştir. Bir takımları mutlak surette caiz olduğunu söylemişlerdir.»

Ebû Ubeyd'in beyânına göre halk nazar isabet etmesin diye de­velerin boynuna kirişten gerdanlık takarlarmış. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların hiç bir işe yaramadığını göstermek için takılma­sını yasak etmiştir.

Hanef îler 'den İmam Muhammed'e göre develerin boynuna kiriş gerdanlık takmak, sıkıp da hayvanı boğar diye men edilmistir. Nevevî buradaki nehyin cumhura göre kerâhet-i tenzîhiy-ye ifade ettiğini, bâzı ulemâya göre de kerâhet-i tahrîmiye mânâsına gel­diğini söylemiştir.

 

29- Hayvanı Yüzüne Vurarak Düğmenin ve Yüzüne Damga Vurmanın Yasak Edilmesi Babı

 

106- (2116) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir, İbni Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'-den naklen rivayet etti. Câbir (Şöyle demiş) :

Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seİlem) yüze vurmaktan ve yüze nişan vurmaktan nehiy buyurdu.

 

(...) Bana Harun b. Abdillah da rivayet etîi. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed rivayet etti. H.

Bize Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. Her iki râvi İbnİ Cüreyc'den rivayet etmişlerdir. İbni Cüreyc şöyle demiş : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Câhir b. Abdillah'ı yukarki hadîste olduğu gibi, «Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) nehiy buyurdu» derken işitmiş.

 

107- (2117) Bana Seleme b. Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-sen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den, o da CâMr'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) in yanından yüzüne damga vurulmuş bir merkeb geçmiş de :

«Buna damga vurana Allah lanet eylesin.» buyurmuşlar.

 

108- (2118) Bize Ahmed b. îsa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, Yezîd b. EM HaMb naklen haber verdi. Ona da Ümmü Seleme'nin azatlısı Ebû Abdillah Nâim rivayet etmiş ki, kendisi İbni Abbâs'i şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) yüzüne damga vurulmuş bir merkeb gördü de bunu reddetti:

«Vallahi ben buna ancak yüzünün dibinden bir yere damga vururdum.» dedi. Ve emir vererek kendi bir merkebinin sağrıları dağlandı. İşte sağ­rıları ilk dağlayan odur.

Vesim: Dağlanarak yapılan nişan ve damgadır. Bazıları bu kelimeyi «veşim» şeklinde rivayet etmişlerdir. Bunların ikisi de aynı mânâya ge­lirse de bazı ulemâ aralarında fark görmüş: «Vesim, yüze vurulan dam­gadır. Veşim, vücudun her tarafına vurulandır.»  demişlerdir.

«Vallahi ben buna ancak yüzünün dibinden bir yere damga vurur­dum.» cümlesi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sözü imiş gibi anlaşılıyorsa da, Kaadî Iyâz bunun Hz. Abbâs'a ait olduğunu söylüyor. Nevevî buradaki hadîsten bu söz İbnü Abbâs'a ait olduğu anlaşılıyor diyorsa da dikkat edilince Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'inmiş gibi anlaşıldığında şüphe yoktur. Kaadî Iyâz hadîsin Sünen-i Ebû Dâvud'daki rivayetine istinaden kailin Hz. Abbâs olduğunu iddia etmiştir. «Buhârî»'nin tarihinde rivayet ettiği ha­dîste Abbâs olduğu tasrih edilmiştir. Şu halde vak'a biri Abbâs'a, diğeri oğlu Abdu11ah'a ait olmak üzere ayrı ayrı iki kaziyyedir.

İnsan ve hayvanı döğerken yüzüne vurmak memnu'dur. İnsan hak­kında nehiy daha da şiddetlidir. Çünkü yüz insanın bütün güzelliklerinin toplandığı yerdir. Vurulduğu zaman orada eseri kalır. Bâzı his organla­rını haleldar etmesi bile mümkündür. Yüze damga vurmak insanın kıy­met ve kerametinden dolayı haram kılınmıştır. Buna lüzum ve ihtiyaçta yoktur. Binâenaleyh boş yere bir insanı ta'zib etmek caiz değildir. Bu hususta ulemâ müttefiktirler. Hayvan yüzüne kızgın demirle damga vur­mayı bazı ulemâ mekruh görmüş hattâ haram olduğuna işaret edenler bulunmuştur. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  bu işi yapana lanet etmiştir. Hayvanın yüzünden başka yerlerine damga vurmak caizdir.

 

30- İnsandan Maada Hayvanın Yüzünden Başka Yerlerine Damga Vurmanın Cevazı, Zekat ve Cizye Develerinde Bunun Mendüb Oluşu Babı

 

109- (2119) Bize Muhammed b. Müsennâ rivâj^t etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Ebî Adiyy, İbni Avn'de\ı, o da Muhammed'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ümmü Süleym doğurduğu vakit bana :

— Yâ Enes! Bu çocuğa bakî Sakın sen yarın sabah çiğnem yapması için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'e götürünceye kadar ona bir şey olmasın! dedi. Sabahleyin çocuğu götürdüm, bir de baktım Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bahçededir. Üzerinde Huveytî bir hamîsa oldu­ğu halde fetih sırasında gelen develere damga vuruyor.

 

110- (...) Bize Muhammed b. Miisennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize fluhammed b, Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hişânı b. Zeyd'-len rivayet etti. (Demiş ki) : Enes acılatırken dinledim ki, annesi doğur-luğu vakit çiğnem yapması için çocuğu Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve >eİlemye götürmüşler. Enes demiş ki: Bir de baktık Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ağıldadır. Koyunlara damga vuruyor! Şu'be demiş ki: tenim daha fazla bildiğime göre «kulaklarına» dedi.

 

111- (...) Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hişâm b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Enes'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Selîem)'in yanına bir deve ağılına girdik, kendisi koyun damga­lıyordu, Râvi  demiş ki : Zannederim kulaklarından, dedi.

 

(...) Bu hadîsi bana Yahya b. Habîb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Haris rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed Yahya ve Abdurrahman hepsi Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mis­lini rivayet ettiler.

112- (...) Bize Harun b. Ma'ruf rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim Evzâî'den, o da İshâk b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes (Şöyle demiş) : ResûlüUah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde dağlama âleti olduğu halde gördüm. Zekât de­velerine damga vuruyordu.

Bu hadîsi Buhârî «Akîka» ve «libâs» bahislerinde tahrîc et­miştir.

Hamîsa : Yün veya ipekten yapılan dört köşe ve çizgili yaygıdır.

Huveytiye 'nin ne olduğunu bilen yoktur. İbni Esir: «Ben bu kelimeyi araştırdım. Fakat bir mânâsını bulamadım,» demiştir. Bu kelime : Hûteniyye, Hûniyye, Hureysiyye, Havnebiyye, Huveysiyye, Cüveyniyye, Cevniyye, Hayberiyye ve Havletiyye şekillerinde de rivayet edilmiştir. Kaadî îyâz Cevniyye ile Hureysiyye'den maada bu rivayetlerin hepsinin hata ve tashif olduğunu söylemiştir. Cevniyye Cevn kabilesine mensub demektir. Yahut eşyanın siyah, beyaz veya kırmızı olan rengine mensub manasınadır. Çünkü Ârablar bu üç renge cevn derler. Bu kelimenin meşhur olan rivayeti Cevniyyedir, Maksad da siyahlığıdır,                         .

 

Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler;

 

1- Zekât ve cizye develerini damgalamak müstehabdır. Damgayı, koyun, keçi gibi hayvanların kulaklarına deve ve sığırın ise sağrılarına vurmak müstehabdır.

Nevevî diyor ki: «Zekât develeriyle cizye (vergi) develerine damga vurmanın müstehab oluşu, bizim mezhebimizle bütün sahabenin ve onlardan sonra gelen cumhur ulemânın mezhebleridir. İbni Sebbağ ve başkaları bu hususta sahabenin icmâmı nakletmişlerdir. Ebû Hanîfe : Damga vurmak mekruhtur. Çünkü ta'zib ve hayvanın bazı uzuvlarını kesmektir. Bu ise yasaktır, demiştir. Cumhurun hücceti ise sahîh ve sarih olan bu hadîslerdir...»

2- Hadîs-i şerîf Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSeîlem)''in tevâzuuna birçok İşleri kendi eliyle yaptığına müslümanlann işlerine baktığına ze­kât ve cizye gibi şeyler için verilen hayvanlar hakkında vesair işlerde gösterdiği ihtiyata delildir.

3- Yeni doğan çocuğa tahnik yapmak müstehabdır. Tahnik: Hurma gibi bir şeyi çiğneyerek tükürüğünü yeni doğan çocuğun ağzına ve dama­ğına sürmektir. Bundan murad tahniki yapan zatın tükürüğünü çocuğa yutturmakla teberrükde bulunmaktır.

4- Yeni doğan çocuğu tahnik için salâh ve takva sahiplerinden bi­rine götürmek müstehabdır. Ümmü    Süleym'in: -Sakın ona bîr şey olmasın» sözünden murad: Sakın Peygamber (SallallahüAleyhive Sellem)'in mübarek tükrüğünden önce çocuğun midesine bir şey girmesin, demektir.

 

31- Yarım Tıraş Yapmanın Keraheti Babı

 

113- (2120) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yahya (yâni İbni Saîd) Ubeydullah'dan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b, Nâfi', babasından, o da  İbni Ömer'den naklen haber verdi  ki,

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yarım tıraştan nehiy buyurmuş. Râ-vi demiş ki: Nâfi'e: Bu yarım tıraş nedir? diye sordum:

— Çocuğun başının bir kısmını tıraş edip, bir kısmını bırakmaktır, cevâbını verdi.

 

(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efcû Üsâme rivayet etti. H.

Bİze thnü Nümeyr de rivayet etti.   (Dedi ki) : Bize  babam rivayet etti.

Her iki râvİ: Bize UbeyduIIah bu isnadla rivayet etti, demişlerdir. Ebû Üsâme'nin hadîsinde tefsiri Ubeydullah'uı sözünden  saymıştır.

 

(...) Bana Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Osman El-^atafânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Nâfi' rivayet etti. H.

Bana Ümeyye b. Bistâm dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd (yâ­ni fbni Zürey') rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh, Ömer b. Nâfi'den Ubeydullah'm isnadı ile ve onun gibi rivayette bulundu. Her iki râvi tef-sîri metni hadîse katmışlardır.

 

(...) Bana Muhammed b. Râfi' Üe Haccâc b. Şâir ve Abd b. Humeyd, Abdûrrezzâk'tan, o da Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan naklen rivayet etti­ler. H.

Bize Ebû Ca'fer Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'n-Nu'man rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd Abdurrahman Es-Serrac'dan rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İfani Ömer'den, o  da  Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'den  tu  isnadla  rivayette  bu­lunmuşlardır.

Bu'hadîsi Buhârî  «Libâs» bahsinde tahrîc etmiştir.

Kaze': Mutlak surette başın bir kısmını tıraş etmektir. Bazıları ba­şın muhtelif yerlerini tıraş etmektir demişlerse de sahih olan birinci ka­vildir. Çünkü bu kavil râvinin tefsiridir. Zahire de muhalif olmadığına göre onunla amel icabeder. Ulemâ başın muhtelif yerlerini tıraş edip, ge­ri kalanını bırakmarun mekruh olduğunda müttefiktirler. Meğer ki : Te­davi maksadıyle yapıla, o takdirde kerahet yoktur. İmam Mâlik kız ve oğlan çocukların yarım tıraş yapılmalarını mutlak surette kerih görmüştür. Diğer ulemânın mezhebleri de budur. Bu kerahetin hikmeti bilkati çirkinleştirmektir. Bâzılarına göre ezâ olduğu için, bir takımlarına göre de Yahûdî  kıyafeti olduğu için mekruh olmuştur.

 

32- Yollarda Oturmanın Yasak Edilmesi ve Yola Hakkını Verme Babı

 

114- (2121) Bana Süveyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hafs b. Meysera, Zeyd b. Eslem'den, o da Ata* b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti:

«Yollarda oturmaktan sakının!» Ashâb:

  Yâ Resûlallah!  Bizim oralarda  oturmamız kaçınılmaz bir şeydir. Biz oralarda konuşuyoruz, demişler. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :

«Oturmaktan başka bîr çâreniz yoksa, o halde yolun hakkını verin!» buyurmuş. Ashâb :

  Onun hakkı nedir? diye sormuşlar.

«Gözü yummak, ezayı men etmek, selâmı almak, iyiliği emir, kötülüğü nehyetmektir.»

 

(...) Bize bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl-Aziz b. Muhammed El-Medenî haber verdi, H.

Bize bu hadîsi Muhammed b. Kâfi' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Füdeyk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişam (yâni İbni Sa'd) ha­ber verdi.

Her iki râvi Zeyd b. EslemMen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

Bu hadîsi Buhâr î «Mezâlim» ve «İsti'zan» bahislerinde; Ebû Dâvud    «Kitâbu'l-Edeb»'de tahrîc etmişlerdir.

Resûlüllah (Sallaltahü Aleyhi ve Setlem)«Goz.v yummak» tabiriyle bir kimseye sözle ve fiille hayırsız bir taarruzda bulunmamayı kasdetmiştir. Emr-i bilma'ruf bütün tâat ve iyiliklere şâmil bir kelimedir. Nitekim kö­tülükten nehiyde şer'an mekruh ve haram sayılan bütün kötü fiillere şâ­mildir. Ebû Dâvûd 'un rivayetinde aksıran kimse Allah'a hamde-derse ona «Yerhamükellah» demek, yol sorana yolu göstermek, Taberânî 'nin Hz. Ömer 'den rivayet ettiği bir hadîste imdat isteyene yardımda bulunmak gibi şeylerde vardır.

Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in yol üstüne oturmaktan nehiy buyurması sayılan - şartlar ifa edilemiyeceğinden endişe ettiği içindir. Kurt ubî diyor ki: «Ulemânın anladığına göre buradaki yasak otur­manın haram olduğunu bildirmek için değil, sedd-i zerîa yâni haram yol­larım tıkama ve doğruyu göstermek içindir.»

Rivayete göre Abdullah b. Zübeyr: «Meclisler şeytanın halkalarıdır. Yapılacak bir hak görürlerse onu yapmazlar; batıl görürlerse onu def etmezler.» demiştir. Âmir de şunu söylemiştir : «Halk eski­den mescidlerinde otururlardı. Osman (Radiyallahu anh) öldürülünce yollara çıkıp haber soruşturmaya başladılar.»

Hadîs-i şerîf birçok faydaları bir araya toplamıştır. Hükümleri açık­tır. Ezcümle yol üstlerine oturmaktan kaçınmalı, kimseye eziyet verme­melidir. Gıybet, suizan, yoldan geçenleri tahkir ve yol vermemek gibi şeyler eziyette dâhil olduğu gibi, yol üstünde oturanlar korkulacak kim­seler ise ve bundan dolayı halk oradan geçemezse, bu da eziyetten sayılır.

 

33- Saç Ekleyen ve Ekleten, Döğme Yapan ve Yaptıran, Yüz Yolan ve Yolduran ve Diş Törpülettiren Kadınlarla Allah'ın Yarattığını Değiştiren Kadınların Yaptıklarının Haram Kılınması Babı

 

115- (2122) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Hişâm b. Urve'den, o da Fâtıme binti Münzir'den, o da Esma binti Ebî Bekir'den naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Peygamber (SallallahU Aleyhi ve Sellem)'e bir kadın gelerek:

— Yâ Resûlallah! Benim yeni gelin bir kızcağızım var. Çiçek hasta­lığına tutuldu da saçları döküldü. Bu saçları ekleyeyim mi? diye sordu. Bunun üzerine:

«Ekleyene de, ekletene de Allah lanet etsin!» buyurdular.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde rivayet etti. H.

Bize bu hadîsi İbni Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babamla Abde rivayet ettiler. H.

Bize Ebû Küreyb dabî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.

Bize Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved b. Amir haber verdi. (Dedi ki) : Bize Şu'be haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişâm b, Urve'den bu isnadia Ebû Muâviye hadisi gibi rivayette bulunrouşlardır. Yalnız Veki' ile Şû'be «Fetemerraka» yerine «Fetemerrata  şa'ruhâ» demişlerdir.

 

116- (...) Bana Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban haber verdi. (Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (De­di ki) : Bize Mansûr, annesinden, o da Esma binti Ebî Bekr'den naklen rivayet etti ki: Bir kadın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek:

— Ben kızımı evlendirdim. Ama başının saçları döküldü. Kocası onu beğeniyor. Saçını ekliyeyim mi? Ya Resûlallah! demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem) kendisini nehiy buyurmuş.

 

117- (2123) Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Bükeyr Şu'be'den, o da Amr b. Mürra'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Hasen b. Müslim'i dinledim, Safiyye binti Şeybe'-den, o da Âişe'den naklen rivayet ediyordu ki: Ensardan bir câriye ev­lenmiş ve hastalanarak saçları dökülmüş, saçını eklemek istemişler. Ve bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e sormuşlar da, hem ekleyene, hem ekletene lanet buyurmuş.

 

118- (...) Bana Züheyr fa. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bi2e Zeyd b. Hubab, İbrahim b, NâfTden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hasen b. Müslim b. Yennak, Safiyye binti Şeybe'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Ensârdan bir kadın bir kızını evlendirmiş. Ve kız hasta olarak saçları dökülmüş. Derken kadın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e ge­lerek :

— Kocası.onu istiyor. Saçlarını ekliyeyim mi? diye sormuş. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem):

«Saç ekleyenlere lanet olundu.» buyurmuşlar.

 

(...) Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdî, İbrahim b. Nâfi'den bu isnadla rivayette bulundu. Ama «Saç ekletenlere Iânet olundu» dedi.

Hz. Esma hadîsini Buhârî «Kitâbu'l-Libâs»'da Hz. Aişe hadîsini «Kitâbu'n-Nikâh» ile «Kitâbu'l-Libâs»'da; aynı hadîsi Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir.

Hasbe: Çiçek hastalığının bir nev'idir. Bu kelime Hasabe ve Hasıbe şekillerinde de okunabilir.

Vasile : Kadının saçını başka bir saçla ekleyen kadındır. Saçı ekle­nilen kadına da müstevsıle yahut mevsûle denilir. Bu hadîsler saça saç eklemenin haram olduğuna delildirler.

Kaadî Iyâz diyor ki: «Bu mes'elede ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik'le Taberî ve ulemâdan birçokları yahut ekse­risi saç eklemenin her ne ile olursa olsun memnu1 olduğunu söylemişlerdir. Bunların delili Müs1im'in bundan sonra rivayet edeceği Câbir hadîsidir. Mezkûr hadîste: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kadının saçma bir şey eklemesini men etti, denilmektedir.»

Leys  b.  Sa'd:    «Bu nehiy saça saç eklemeye mahsûstur; saça yün bez parçası v.s. eklemekte beis yoktur.» demiştir. Kaarfî Iyâz dahî bu mânâda sözler söylemiştir. Şâfiîler 'den bâzıları kocasının izni ile kadının saçma temiz olmak şartiyle hayvan saçı ekleyebileceğini söylemişlerdir. Bu hadîsler onların aleyhine delildir. Saça saç eklemenin haram kılınması, ya kötü kadınlara benzettiği için, yahut Allah'ın yarat­tığı şekli değiştirdiğindendir. Kadının kocasına güzel görünmek için yü­zünden kıl alması memnu değildir. Bu mesele Hz. Âişe'ye sorulmuş da şu cevabı vermiştir : «Doğduğunda mevcut olan bir şey ile onu çıkar­ması helâl değildir. Fakat sonradan hâsıl olmuşsa onu yolmakta bir beis yoktur.» Bir rivayette : «Kocan içinse yap!» cevâbını vermiştir. Ebû Ubeyd fukahânın saç olmamak şartıyle saça her şeyin eklenebilece­ğine ruhsat verdiklerini nakletmiştir.

 

Bu Hadisler Şu Hükümleri de İhtiva Etmektedir:

 

1- Saça saç eklemek büyük günahlardandır. Failine lanet okunmuş­tur. Bu hususta mazeret bulunsun bulunmasın hüküm birdir.

2- Bir kimseye tâat ve ibadet hususunda yardım eden onun seva­bına iştirak ettiği gibi, haram hususunda yardım eden de günahına ortak olur.

 

119- (2124) Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet elti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.

Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ da rîvâyei ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Yahya (bu zat Kattan'dır) Ubey-dullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Nâfi', İbni Ömer'den naklen haber verdi İd, Resûlüllah (üatlallahü Aleyhi ve Seilem) saç ekleyenle eklete­ne, döğme yapanla yaptırana lanet buyurmuşlar.

 

(...) Bu hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Bezi' de rivayet etti.

(Dedi ki) : Bize Bişr b. Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sahr b. Cüveyriye, Nâfi'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.

 

120- (2125) Bize İshâk b. İbrahim ile Osman b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. Lâfız İshâk'mdır. (Dediler ki) : Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İb­rahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan naklen haber verdi. Ab­dullah şöyle demiş: Allah dÖğme yapan ve yaptıran kadınlara yüz yolan ve yolduranlara, güzellik için diş törpülettirenlere, Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere Iânet etmiştir. Bu söz Benî Esed kabilesinden Ümmü Ya'-kub denilen bir kadının kulağına varmış. Ümmü Ya'kub Kur'an okuyor­du. Hemen Abdullah'a gelerek:

  Ne o senden kulağıma gelen söz! Sen döğme yapanlara ve yaptı­ranlara, yüzden kıl yolduranlara, güzellik için diş törpüîetenlere Allah'ın yarattığı şeklî değiştirenlere lanet okumuşsun! dedi. Abdullah da :

  Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Scllenu'ın  Iânet ettiklerine  ben  ne­den lanet etmiyecekmİşim.    Hem bu Allah'ın kitabında vardır, cevâbım verdi. Kadın :

  Yemin olsun ben Mushafın iki kabuğu arasındakileri okudum. Ama bunu bulamadım, dedi. Abdullah :

  Gerçekten onu okudunsa  mutlaka  bulmuşsundur. Allah   (Azze ve Celle);

«Size Resul ne getirdiyse onu alın! Sizİ neden n eh yetti ise hemen vaz­geçin!» [4] buyurmuştur, dedi. Bunun üzerine kadın:

  Gerçekten ben   şimdi senin hanımının   üzerinde bundan bir şey görüyorum, dedi. Abdullah:

  Git de bak! dedi. Arkacığından kadın Abdullah'ın hanımının yanı­na girdi. Fakat bir şey göremedi. Ve Abdullah'ın yanına gelerek:

  Bir şey görmedim, dedi. Abdullah:

  Bana bak, bu olsaydı biz onunla bir arada olamazdık. Mukabele­sinde bulundu.

 

(...) Bize Muhammed b. Müsenna ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (De­diler ki) : Bize Abdurrahman (Bu zât İbni Mehdi'dir) rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Süfyân rivayet etti. H.

Bize Muhammed b. Rafı' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mufaddal (bu zât İbni Mühelhü'dir) rivayet etti.

Her iki râvi Mansûr'dan bu isnâdla Cerîr'in hadîsi mânâsında riva­yette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Süfyân'ın hadîsinde «Elvâşimat vel-Müstevşimat» Mufaddal'ın hadîsinde ise «El vâşîmât vel-Mevşûmat» denilmiştir.

 

(...) Bize bu hadîsi Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Muhammed b. Mü-sennâ ve İbnî Beşşâr dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Mansûr'dan bu isnadla bu hadîsi şâir Ümmü Ya'kûb kıssasından mücerret olarak Peygamber (Saltallahü A leyhi ve Sellem)'den rivayet etti.

 

(...).Bize Şeyban [5] b. Ferrûh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr (yâni İbni Hazım) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem)'den naklen yukarkilerin hadîsi gibi rivayette bulundu.

 

121- (2126) Bana Hasen b. Alî EI-Hulvânî ile Muhamnıed b. Râfi de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunu söylerken işitmiş : Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)   kadının başına bir şey eklemesini men etti.

îbni Mes'ud rivayetini Buhâri «Kitâbu't-Tefsîr» ve «Kitâbu'l-Libâs>»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu't-TeraccüN'de; Tirmizî «İstîzân»'da; "Nesâî «Kitâbu'z-Zine» ile «Kİtâbu't-Tefsir»'de; İbni Mâce  «Nikâh» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

Vaşimât: Vâşimenin cem'idir. Vâsime elinin üstüne, bileğine veya dudağına veşim yaptıran kadındır. Buna Türkçede döğme denir ki, iğne veya çuvaldızla delinerek derinin altına sürme veya benzeri bir şey dol­durulur, bir daha o yer renk tutarak ebediyyen çıkmamak şartıyle boyalı kalır. Bâzı câhiller kollarına veya omuzlarına arsla,n, kaplan gibi canlı hayvanların resmini bile nakşettirirler. Döğme; kadına da, erkeğe de; ya­pana da, yaptırana da haramdır. Yalnız küçüklere yapılırsa henüz mükel­lef olmadıkları için onlar günahkâr olmaz. Günahı sadece yapana ait olur.

Nevevî diyor ki: «Ulemamızın kavline göre döğme yapılan yer pis olur. Eğer-düğmeyi ilâçla gidermek mümkün olursa giderilmesi vâcib-dir. Pek güçlükle mümkün olabiliyor da telefinden korkuluyor yahut bir uzvun telef olması veya bîr uzvun görünür şekilde sakatlanması muhte-melse giderilmesi vâcib değildir. Tevbe ettiği zaman üzerinde günah kalmaz. Böyle bir şeyden korkmazsa döğmenin giderilmesi lâzım gelir. Bu hususta gecikmekle günahkâr olur. Bütün bunlarda erkekle kadın müsa­vidir.»

Nâmisa : Yüzden kıl yolan. Mütenemmisa : Yüzünün kılmı yolduran kadın demektir. Ulemânın beyânına göre kadının yüzünde sakal ve bıyık biterse onları yolmak haram değil, müstehabdir. Fakat kaş, kirpik ve yü­zün etrafından kıl yolmak haramdır.

Zahiriler 'den Ebû Hazm kadının sakal, bıyık tıraşının dahî haram olduğunu, hilkatinden hiç bir şeyi noksan veya ziyâde yap­masının caiz olmadığını söylemiştir.

Tefellûc : Ön dişleri törpüleyerek aralık açmak ve güzelleştirmektir. Bunu ekseriyetle genç ve güzel görünmek maksadıyle yaşlı kadınlar ya­parlar. Bu maksatla dişlerini törpületen ile törpüleyen müştereken ha­ram işlemiş olurlarsa da, dişi tedavi yahut bir kusurunu giderme maksa­dıyle yapılırsa günahı yoktur. Gerek saç ekleyenlerle ekletenler, gerekse döğme yapanlarla yaptıranlar ve güzellik için diş törpületenler Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlerdir. Bundan dolayı hadîste bu cümle yukarki-ler üzerine atfedilmemiş, hepsinin sıfatı olmuştur.

Ümmü Ya'kûb 'un ismi malûm değildir. Bu kadının hilkat de­ğiştirenlere Kur'ân-i Kerîm'de lanet edildiğini görmedim de­mesi doğrudan doğruya bunlara lanet bulunmadığındandır. Fakat Taâlâ Hazretleri Resulünün her getirdiği şeyi almak, her yasak ettiğini bırak­mak lâzım geldiğini pekâlâ beyan buyurmuştur. Saç eklemek, döğme yaptırmak, yüz yolmak gibi hilkati değiştiren şeyleri Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Seİlem) Efendimiz yasak etmiş; yapanlara, yaptıranlara lânel okumuştur. Onun emirlerine, nehiylerine uymak Allah'ın emri olduğuna göre, onun lanetleri de Allah nazarında mel'un olur. îşte Hz. Abdul­lah   b.    Mes'ud    bundan dolayı kadına âyetle cevap vermiştir.

Bir de Allah'ın yarattığı şekli değiştirenler zâlimdirler. Zâlimlere ise Allah Teâlâ Kur'ân.ı Kerim 'de açıkça lanet okumuştur. Kadın Hz. Abdullah 'dan müskit cevap alınca, bu sefer onun hanımının yâni Zeyneb binti Abdi11ah'in da bu işleri yaptığını zan­nederek : Senin hanımın da halen bu işleri yapıyor, demişse de Hz. Abdu1lah hanımının öyle bir şey yapmadığından emin olduğu için kadıT na: Git bak! demiş, neticede kadının zannettiği şeylerden hiçbirinin ya­pılmadığı ortaya çıkmıştır. Hz. Abdullah 'm: «Bu olsaydı biz onunla bir arada olmazdık» sözünün mânâsı: Böyle bir şey olsa, bir an kapısında tutmayıp boşayacağını anlatmaktır. Bununla saç eklemek ya­hut namaz terketmek gibi günahları irtikâb eden kadının boşanması ge­rektiğine istidlal olunur.

 

122- (2127) Bİze Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İbni Şihab'dan dinlediğim, onun da Humeyd b. Abdirrahman b. Avf'dan rivayet ettiği, onun da hac yolunda Muâviye b. Ebî Süfyân'dan minber üzerinde dinlediği şu hadîsi okudum. Muâviye bir polisin elindeki perçe­mi alarak :

— Ey Medîneliler! Ulemanız nerede? Ben Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)'i bu gibi şeylerden nehyederken işittim. Hem:

«Benî İsrail ancak kadınları bunu yaptıkları zaman helak olmuştur.» buyuruyordu,  dedi.

 

(...) Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. H.

Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi. H.

Bize Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zührî'den Mâük'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır, Yalmz Ma'mer'in hadîsinde :

«Benî İsrail ancak azâb olundu...» cümlesi vardır.

 

123- (...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti.  (Dedi ki) : Biz Gunder,  Şu'be'deıı rivayet  etti. H.

Bize İbni Müsennâ ile İhni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Arar b. Mûi ra'dan, o da Saîd b. Müseyyeb'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) Muâviye Medine'ye geldi de bize hutbe okudu. Ve bir yumak saç çıka rarak bunu yahûdilerden başka hiç bir kimsenin yapacağını zannetmez dİm. Kesûlüllah (Sailaüahü Aleyhi ve Selle/n) bunu duydu da zûr ismi verdi dedi.

 

124- (...) Bana Ebû Gassân EI-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz (Bu zat İbni Hişam'dır) ha­ber verdi. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Saîd b. Müseyyeb'­den naklen rivayet etti kİ, bir gün Muâviye şunu söylemiş. Gerçekten siz kötü bir kılık meydana çıkardınız. Nebiyyullah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şüphesiz zûrdan nehyetmiştir, Derken bir adam ucunda bez parçası bu­lunan bir sopa ile geldi. Muâviye: Dikkat edin! Bu da zûrdur, dedi. Katâde : «Kadınların saçlarını çoğalttıkları bez parçalarını kastediyor» demiş.

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya» ile «Kitâbu'l-Libâs»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu't-Teraccûl»'de; Tirmizî «İstizan» bah­sinde; Nesâî «Kitâbu'z-Zîne»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmiş­lerdir.

Hac yılından murâd Hz. Muâviye 'nin hilâfeti zamanında yap­tığı son hacadır ki : Elli bir yılına tesadüf eder. Hz. Muâviye hut­besini Peygamber (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin minberi üzerin­de îrad etmiştir.

Kussa : Başın Ön tarafındaki saçlarıdır. Burada ondan murad bu saç­lardan bir kısmıdır.

Haresi: Muhafız asker, polis mânâsına gelir. Hz. Muâviye 'nin Medîneliler'e: «Ulemânız nerede?», diye hitab etmesi bazılarına göre o gün ulemânın azaldığına işarettir. Fakat Allâme Aynî bu te'vîli haklı olarak beğenmemiş  «Sahabenin ekserisi Öldülerse, onların yerine sayıca kendilerinden daha çok tabiînin büyük ve küçük birçok ule­mâsı kâim olmuştur. Muâvjye 'nin maksadı bu değildir. Onun mak­sadı ulemânın böyle bir münkeri ihmal etmelerini yüzlerine vurmak, onu değiştirmemek gafletini gösterdikleri için kendilerini tekdirdir. Hadîs-i şerif münkerâtı yok etmek için icâbında hükümdarın halkı tekdir ve ten-bih edebileceğine delildir,

Kaadî Iyâz diyor ki: «İhtimal Benî İsrail'e saçı per­çem yapmak barammış ve bunu kullandıkları için helak edilmişlerdir. Bâ­zılarına göre Benî İsrail bu ve başka günahlar sebebiyle helak edilmişlerdir.»

Muâviye hadîsi münkerat zuhurunda âmmenin ceza göreceğine delildir.

Zûr: Yalan, bâtıl ve töhmet demektir. Burada saç eklemek mânâsın­da kullanılmıştır.

 

34- Giyinmiş, Çıplak, Kırıtkan, Meylettiren Kadınlar Babı

 

125- (2128) Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:

«Cehennemliklerden görmediğim iki sın:f vardır. (Biri) /anlarında srğır kuyrukları gibi kamçılar bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Di­ğeri) Giyinmiş çıplak sallanarak yürümeyi öğreten kırıtkan başları Hora­san develerinin eğilmiş hörgüçlerİ gibi bir takım kadınlar! Bunlar cennete giremiyecek, onun kokusunu da duyamı ya çoklardır. Halbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır.»

Bu hadîs-i şerif Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin mucizelerinden biridir. 676 Hicri tarihinde vefat eden Nevevî: «Bu­gün bu iki sınıfın ikisi de mevcuttur» diyor. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemy'm bunları görmemesi, onun yaşadığı saadet devrinde bu kü; tahlar henüz zuhur etmediği içindir.

Birinci sınıftan murad şüphesiz ki zâlimlerdir. Bıçağı belinde, kırba elinde «Var mı bana yan bakan?» diyen zâlimler Resûlüllah (Sallallah Aleyhi ve Sellem) devrinden sonra dâima bulunagelmişlerdir. Zâlim hi kümdarlar, zâlim kumandanlar çırağına, çobanına ve işçisine zulmede bilcümle >gaddarlar bu sınıfta dahildir.

Kâsiyât: Giyinmiş kadınlar; âriyat çıplak kadınlar mânâsına geli Bu iki kelime birbirleri üzerine atfedilmediğine göre beraberce mânâla: «hem giyinmiş hem çıplak» demek olur. Ulemâ bunları tefsir ve izah hı susunda bir hayli uğraşmışlardır. Bâzıları: «Kâsiyât'm mânâsı Allah'ı nimetine bürünmüş, Âriyat'ın mânâsı ise şükründen âciz ve çıplak kalmıştır» mütalâasında bulunmuş; bir takımları: «Bunun mânâsı kadın hî lini meydana çıkarmak için bedeninin bir kısmını örter, bir kısmını açar diye tefsir etmiş, hattâ bedenini gösteren ince ve şeffaf elbise giymekti diyenler bile olmuştur.

Bize kalırsa bugün giyinmiş çıplak kadınların kim olduğunu ta'rif hacet yoktur. İstanbul gibi bir şehrin en ücra köşelerinden birinde bi dakika durarak gelen geçen kadınları temaşa etmek kâfidir. Şüphesiz k gözle görmekten daha iyi tarif olamaz!..

Mâilât: Eğilen kadınlar, demektir. Bunu da bâzıları Allah'ın tâatın dan ve korumaları lâzım gelen hususu muhafazadan inhiraf eden, yanla yan kadınlar mânâsına almış. Bir takımları: «Bundan murâd kırıta kırı ta yürüyen, yürürken omuzlarını sağa sola sallayan kadınlardır.» diye îzal etmişlerdir. Bir takımları mâilâtı fahişe kadınlar gibi başlarını yamuk ta rayanlar mânâsına almışlardır. Mümîlât ise bu tefsirlere göre : Başkasın, sallanarak yürümeyi öğreten, başkasını çileden çıkaran, başkasına fahişe ler gibi taranmayı öğreten kadınlar mânâsına gelir.

Kadınların başlarının deve hörgüçlerine benzetilmesi çeşitli bağ vı sargılarla sararak onları büyüttükleri içindir. Bunu anlamak için de bu gün herhangi bir sokağın başında bir dakika durmak kâfidir. Deve hör gücüne benzeyen kadın başı nasıl olurduğunda asla şüphe bırakmıyacal niceleri muhakkak arzı endam ederek geçecektir. Allah müslümanlar» kadınına erkeğine, büyüğüne küçüğüne intibahlar nasib etsin.

 

35- Elbise Vesariede Sahtekarlık Yapmaktan ve Kendisine Verilmemiş Bir Şeyle Doymuş Görünmekten Nehiy Babı

 

126- (2129) Bize Muhammed b. AbdiUah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' île Atde, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Aişe'den [6] naklen rivayet etti ki: Bir kadın :

— Yâ Kesûlallah! Kocamın  bana vermediği bir şeyi, verdi diyeyim, mi? demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

«Kendisine verilmeyen bir şeyle doymuş görünen; iki sahte elbise giyen gibidir.»  buyurmuşlar.

 

127- (2130) Bize yine Muhammed b. AbdiJlah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivayet etti. Bir kadın, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)^ gelerek: Benim bir kumam var, acaba kocamın bana vermediği malından karnımı doyurmuş gibi göstermek bana günah olur mu? demiş. Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):

«Verilmeyen bîr şeyle karnını doyuran iki sahte elbise giyen gibidir.» buyurmuşlar.

 

(...) Bize Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebî Üsâme rivayet etti. H.

Bize îshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mu&viyt haber verdi.

Ker iki râvî Hişâm'dan bu İsnadla rivayette bulunmuşlardır.

Bu hadîsi   Buhârî   «Nikâh» bahsinde tahrîc etmişti..

Müteşebbih : Tok görünen, elinde avucunda bir şey olmadığı halde başkalarına kendini zenginmiş gibi gösteren kimsedir Zemahşerî'-ye göre müteşebbih'in iki mânâsı vardır. Birinci manâya göne yemek hu­susunda israfa yeltenen, doyduğu halde daha fazla yiyen manasınadır. İkinciye göre müteşebbih: Aç olduğu halde kendini toka benzeten kim­sedir. Bu manâdan alınarak kelime faziletli olmadığı halde öyle görünme­ye çalışan kimseye istiare edilmiş ve hâli iki sahte elbise giyene benze­tilmiştir. Ebû Ubeyd'le başkalarına göre sahte elbise diye terce-me ettiğimiz «sevheyzûr->Jan murâd salâh ve takva sahiplerinin giydiği elbiseyi giyerek başkalarına âbid ve sofu görünmektir. Bu gibi giysiler zûr ve riya elbisesidir. Bâzıları «Bundan murad başkasının elbisesini gi­yip kendin nmış gibi göstermektir» demişlerdir. Hattâbî buradaki elbiseden muradın hâl ve tavır olduğunu hikâye etmiştir. Arablar elbise kelimesiyle kinaye olarak bir kimsenin hâlini kasdederler. Şu halde hadî­sin mânâsı elinde olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek öğünen kim­senin hâli olmayan bir şeyi söyleyen yalancının hâli gibidir demek olur.



[1] Mes'ud b.  Mâlik El-Esedî. Kûfelidir. Âlim bir zattır.

[2] îbni Esir buradaki rakımdan nakıs kaydedildiğini söylemiştir.

[3] Halk dilinde buna muska denilir.

[4] Süre-i Ha§r, Âyet : 7.

[5] Bu İsnada Dârekutnî itiraz etmiş ve sahîh olan bu hadîsin A'meş'den mürsel olarak rivayet edilmesidir. Hadîsi Cerîr'den başka ondan müsned rivayet eden yoktur. Ama metnin Mansûr'un İbrahim tariSİyle rivayeti sahihtir, demiştir.

[6] Dârekutni'ye göre bu silsile hatadır. Doğrusu bundan sonraki rivaye­tin silsilesidir