Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
3- Cübbe ve Yırtmaçlı Elbise Giymek Caizdir.
4- Elbisedeki Alem Yâni İki-Üç Parmak Genişliğindeki İpek Gerit Mubahtır.
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
5- Erkekde Uyuz ve Benzeri Bir Hastalık Bulunduğu Zaman İpek Giymesinin
Mubah Olması Babı
6- Erkeğin Sarıya Boyanmış Elbise Giymesinin Yasak Edilmesi Babı
5- Pamuklu Elbise Giymenin Fazileti Babı
7- Yaygı Edinmenin Cevazı Babı
8- Döşek ve Giyim Eşyasından İhtiyaçdan Fazlasının Keraheti Babı
10- Elbisesini Beğenmekle Beraber Yürüyüşünde Kırıtmanın Haram Kılınması
Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
14- Yüzüklerin Atılması Hakkında Bir Bab
15- Taşı Habeş Boncuğu Olan Gümüş Yüzük Hakkında Bir Bab
16- Yüzüğü Elin Küçük Parmağına Takma Hususunda Bir Bab
17- Orta Parmakla Ondan Sonra Gelen Parmağa Yüzük Takmanın Yasak Edilmesi
Babı
18- Takunya ve O Manadaki Şeyleri Giymanin Müstehab Olusu Babı
Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler:
20- Sırılsıklam Sarılıp Bürünmekten ve Bir Elbise İçinde Ayaklarını Dikip
Oturmaktan Nehiy Babı
21- Sırt Üstü Yatmanın ve Bacak Bacak Üzerine Koymanın Meni Hakkında Bir
Bab
22- Uzanıp Yatarak Bacak Bacak Üstüne Koymanın Mubah Kılınması Hakkında
Bir Bab
23- Erkeğin Zaferan Sürünmekten Nehiy Babı
24- Beyaz Saçı, Sarı ve Kırmızıya Boyamanın Müstehab, Karaya Boyamanın
ise Haram Kılınması Babı
25- Boya Hususunda Yahudilere Muhalefet Hakkında Bir Bab
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler :
27- Seferde Köpekle Çanın Keraheti Babı
28- Devenin Boynuna Kiriş Gerdanlık Takmanın Keraheti Babı
29- Hayvanı Yüzüne Vurarak Düğmenin ve Yüzüne Damga Vurmanın Yasak
Edilmesi Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler;
31- Yarım Tıraş Yapmanın Keraheti Babı
32- Yollarda Oturmanın Yasak Edilmesi ve Yola Hakkını Verme Babı
Bu Hadisler Şu Hükümleri de İhtiva Etmektedir:
34- Giyinmiş, Çıplak, Kırıtkan, Meylettiren Kadınlar Babı
1- (2065)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi'den dinlediğim, onun
da Zeyd b. Abdİllah'dan, onun da Abdullah b. Abdurrahman b. Ebî Bekr
Es-Sıddık'dan, onun da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi
Ümmii Seleme'den naklettiği su hadîsi okudum :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Gümüş kabtan içen
ancak ve ancak karnına cehennem ateşi şırıl-datır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
bu hadîsi Kuteybe ile Muhammed b. Rumh da Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bu hadîsi bana Alî b.
Hucur Es-Sa'di dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmâîl (yâni İbni Uleyye)
Eyyub'dan rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet etti. H.
Bize Ebî Bekr b. Ebî
Şeybe ile Velîd b. Şûcâ' dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ali b.
Müshir Ubeydullah'dan rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Ebî
Bekr El-Mukaddemi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Fudayl b. Süleyman rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Musa b. Ukhe rivayet etti. H.
Bize Şeyban b, Ferrûh
dahi rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Cerîr (yâni İbni Hazım) Abdurrahman Es-Serrâc'dan rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Nâfi'den Mâlik b. Enes'in hadîsi gibi ve onun Nâ-fi'den olan isnadı ile
rivayette bulunmuşlardır. Alî b. Müshİr Ubeydullah'dan naklettiği hadîsinde :
«Gümüş ve altın
kablardan yiyen veya içen...» ibaresini ziyade etmiştir. İbni Müshir'in hadîsinden
başka bunların hiç birinin hadîsinde yemekle altının anıldığı
yoktur.
2- (...)
Bana Zeyd b. Yezîd Ehû Ma'n Er-Rakkâşî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Asım, Osman'dan (yâni İbni Mürre'den) rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Abdullah
b. Abdirrahman, teyzesi Ümmü Seleme'-den rivayet etti. (Şöyle demiş) :
KesûlÜllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seilem) :
«Her kim altın veya
gümüş kabtan içerse, ancak ve ancak karnına cehennemden bir ateş şırildahr.»
buyurdular.
Bu hadîsi Buhârî ile
İbni Mâce «Kitâb'ul~Eşribe»'de Nesâî «Velîme» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Cercere : Suyun
akarken çıkardığı ses yâni şırıltıdır. Ulemâ bu hadîsteki «nâr» kelimesinin
mansub mu yoksa merfu mu okunacağında ihtilâf etmişlerdir. Muhakkıklardan
Ezheri ile başkaları kat'iyyetle mansûb okunacağını söylemişlerdir. Ki: Zeccâc,
Hattâbî ve ekser ulemâ bu kavli tercih etmişlerdir. Hadîsin üçüncü rivayetinde
bu kelimenin «naran» okunmuş olması da bunu te'yîd eder. Bu takdirde mânâ
bizim terceme ettiğimiz gibi olur. Yâni fiilin faili o kablardan su içendir.
Merfû okunduğuna göre ise fiilin faili «nâr» kelimesi olur.'Bu takdirde
cümlenin mânâsı : «Gümüş kabtan içen kimsenin karnında cehennem ateşi şırüdar»
şekline girer. Her iki mânâya göre de altın ve gümüş kabtan içilen şeye ateş
denilmesi netice ona vardığı içindir.
Kaadi Iyâz diyor ki :
«Bu hadîsten murad ne olduğu hususunda ihtilâf edilmiştir. Bâzıları: Bu, acem
v.s. milletlerin kâfir olan kı-rallarmın akıbetini haber vermektir. Onların
âdetleri altın ve gümüş kablardan içmekti. Nitekim başka bir hadîste Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem}:
«Bu kablar dünyadta
onların, âhirette. ise sizindir.» buyurmuş, dünyada onları kullananlar
küfiardır demek istemiştir. Ve yine Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)
ipek elbise hakkında:
«Bunu anoak âhirette
nasibi olmayan giyer.» buyurmuştur. Hadîsten murad müslümanları bundan nehy
etmek olduğunu ve bu nehyi irtikâb edenin şu azabı hak edeceğini, ama bazan
Allah'ın bundan af ederdiğini söyleyenler de vardır.»
Nevevî buradaki nehyin kâfir, müslim bütün altın,
gümüş kullananlara şamil olduğunu söylemiş :
-Çünkü sahih kavle göre küffâr şeriatın
füru'u ile de muhatabdırlar.»
demiştir. • Maamafih mesele ihtilaflıdır.
Erkek ve kadına altın,
gümüş kablardan yeyip içmenin haram olduğuna ulema ittifak etmişlerdir. Yalnız
İmam Şafiî 'nin eski bir kavline göre mekruh, Dâvud-u Zahiri Ve göre içmek,
haram yemek caizdir. Nevevî, Şafiî mezhebinde olduğu halde : «Bu kavillerin ikisi.de
batıldır.» demektedir. Altın ve gümüşü yiyecek, içecek kablarından maada
kaşık, çatal ve buhurdanlık gibi şeyler yapmak suretiyle kullanmak da haramdır.
Bütün bu husûsatta kadın ve erkek mü-sâvî ise de zinet olarak kullanma
hususunda ayrılırlar. Bir kimse altın veya gümüş kabtan abdest alsa fiilen
günah işlemiş olmakla beraber ab-desti sahihtir. Ulemâ bu hususta da müttefiktir.
Yalnız Dâvûd-u Zahirî bu abdestin sahih olmayacağına kaildir. Bittabî zaruret
halinde sair zaruretlerde olduğu gibi, altın ve gümüşün kullanılması da caiz
olur.
3- (2066)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme
Esâs h. E'oİ'ş-Şa'sâ'dan naklen
haber verdi. H.
Bize Ahmcd b. Abdillah
b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Eş'as rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muâviye b. Süveyd b. Mukarrin rivayet
etti. (Dedi ki) : Bera' b. Âzib'in yanına girdim ve onu şöyle derken işittim :
Bize Resûlüllah
(Saüallahü Aleyhi ve Sellem) yedi şeyi emir, yedi şeyi de yasak etti : Bize
hasta dolaşmayı, cenaze arkasından gitmeyi, aksıra-na teşmitfe bulunmayı, yeminin
yahut yemin edenin bâr çıkarılmasını, mazluma yardımı, davet sahihine icabeti
ve selâmı ifşa etmeyi emir buyurdu. Bize yüzükleri yahut altından yüzük
takmayı, gümüş kabdan bir şey içmeyi, eğer yastıklarını, kass ipeklilerini,
ipek, kalın ipek ve ibrişim giymeyi yasak etti.
(...) Bize
Ebû'r-Rabi' El-Atekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avane Eş'as b.
Süleym'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız «Yeminin veya
yemin edenin bâr çıkarılmasını» sözü müstesna! Çünkü o bu cümleyi hadîste
anmamış, onun yerine : «Kayıbı ilân etmeyi» İfadesini koymuştur.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir rivayet
etti. H.
Bize Osman b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir rivayet etti.
Her İki râvi
Şeybânî'den, o da Eş'as b. Ebi'ş-Şa'sa'dan bu isnadla Zü-heyr'in hadîsi gibi
rivayette bulunmuş ve seksiz olarak «Yemini bâr çı-çarmayı» demiştir. O bu hadîste :
«Gümüşten içmeyi de
yasak etti. Çünkü dünyada ondan içen âhirette içmez...» cümlesini de ziyâde
etti.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni İdris rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû İshâk Eş-Şeybânî ile L«ys b. Ebî Süleym, Esas b.
Ebi'ş-Şa'sa'dan isnadlarıyle haber verdiler. O Cerir ile İbni Müshir'in ziyâdesini
anmamış. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ ile İbni Beşşâr dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. H.
Bize UbeyduIIah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
dahî rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Ebû Âmir EI-Akedî haber verdi. H.
Bize Abdurrahman b.
Bişr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Behz rivayet etti. Bu râvilerin hepsi
dediler ki : Bize Şu'be, Eş'as b. Siileym'den yukarkilerin isnadı
ve hadîsi mânâsında
rivayette bulundu. Yalnız :
«Selâmı ifşa etmeyi»
sözü müstesna! Çünkü o bunun
yerine:
«Selâmı almayı» dedi. Bir de :
«Bize alîm yüzüğü
yahut altın halkayı yasak etti.»
dedi.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem ile Amr b.
Muhammed rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Ss'âs b. Ebî'ş-Şa'sa'dan
yukarkilerin isnadı ile rivayette bulundu ve seksiz olarak :
«Selâmı ifşa
etmeyi emir ve altın yüzüğü yasak
etti.» dedi.
Bu hadisi Buhârî
«Cenâiz» ve «Eşribe» bahislerinde tahrîc etmiştir. Resûlüllah (Saîlallahü
Aleyhi ve Sellem)'in emir buyurduğu yedi şeyin ba2iîarı sünnet, bazıları
farzdır. Hasta dolaşmak, cenaze arkasından yürümek teşmit ibrar-ı kasem
sünnettirler. Mazluma yardım farz-ı kifâye, verilen selâmı aîmak bir kişiye
farz-ı ayn, cemaata farz-ı kifâyedir.
Teşmit:
Aksıran kimseye «Yerhamükellah» demektir. Ve sünnet-i kifâyedir. Bazılarının
söylemesiyle diğerlerinden sakıt olur. Teşmitin şartı aksıran kimsenin
«Elhamdülillah» dediğini işitmektir.
Ibrâr-ı Kasem : Yemini
bâr çıkarmak yâni bozmayıp yemin üzere devam etmektir. Yalnız yemini bozmamak
için dinî, dünyevî bir zarar korkusu veya bir mefsedet bulunmaması şarttır.
Öyle bir şey bulunursa yemin bozulur. Ve keffâret verilir.
Davete icabetten murâd
düğün daveti gibi yemekli davetlerdir. Bu [hususta «Velîme» bahsinde izahat vermiştik.
Selâmı ifşa etmek, onu
yaymak, tanıdık olsun olmasın her din kar-leşine boî bol vermektir. Nitekim bir
hadîste :
«Tanıdığın tanımadığın
herkese selâmı verirsin.» buyurulduğunu iman Jahsinde görmüştük.
Kayıbı ilândan bulunan
mahn kalabalık yerlerde tarifi kasdedildiğini lahî yerinde görmüştük.
Eğer yastıkları
kadınların kocalar için ipekten veya yünden dokudukları bir nevi ufak
kilimdir. Bunu hassaten atın eğeri üzerine yayar-larmiş. İçerisini pamuk veya
yapağı ile doldurdukları da olurmuş. O âdet acemlerden alınmadır. Ve ulemanın
beyanına göre ipekten yapılırsa kullanılması erkeklere her zaman ve her yerde
haramdır. İpekten yapılmadığı takdirde kullanılmasında beis yoktur.
Kass veya hadîs
ulemasının kıraatine göre Kıss ipeklileri Mısır'da Kass denilen yerde dokunan
çizgili ipek kumaşlarmış. Bu yer bugün harabedir.
îstebrak : Kalın
ipekli; Dîbac : İnce ve ibrişim ipeklidir.
Altın yüzük erkeklere
bil icma haramdır. İpek elbise de öyledir. Ancak bazı müstesna hallerde ipek
elbiseye cevaz verilmiştir ki, bunlar fıkıh kitaplarından Öğrenilebilir.
Kadınlara altın yüzük ve ipeğin envai mubahtır. Bu hususta kadının evli olup
olmaması, ihtiyarı genci, zengini fakiri müsavidir. Kaadî Iyâz bazı ulemadan
ipeğin erkeklere de helâl olduğunu, îbni Zübeyr 'den ise bilâkis hem kadınlara,
hem erkeklere haram kılındığını, sonraları kadınlara mubah, erkeklere haram
olduğuna icma akdedildiğini rivayet etmiştir.
4- (2067)
Bize Saîd b. Arar Sehl b. İshâk b. Muhammed b. Eş'as b. Kays rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. (Dedi ki) : Ben onu Ebû
Ferve'den dinledim. Abdullah b. Ukeym'den işitmiş olarak söylüyordu. Abdullah
şöyle demiş :
Huzeyfe ile beraber
Medâin'de bulunuyorduk. Huzeyfe su istedi de ona köy muhtarı gümüşten bir kab
içinde içecek getirdi. Huzeyfe onu atıverdi ve şunu söyledi. Size haber
veriyorum ki, ben bu adama bana bu kabtan su vermemesini emrettim. Çünkü
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem):
«Altın ve gümüş kabtan
su içmeyin! Diba ve ipeği de giymeyin! Çünkü bunlar dünyada onların; âhirette,
kıyamet gününde İse sizindir.» buyurdu.
(...) Bize
bu hadîsi İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyaıı, Ebû
Fervete'I-Cühenî'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Abdullah b. Ukeym'i şunu
söylerken işittim :
«Medâin'de Huzeyfe'nin
yanında idik...»
Râvi yukarki hadîs
gibi rivayette bulunmuş; yalnız bu hadîste: «Kıyamet gününde...» kaydını anmamıştır.
(...) Bana Abdü'l-Cebbar b. Alâ' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Jüfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Necih evvelâ
Mücâhid'den, da İbni Ebî Leylâ'dan, o
da Huzeyfe'den naklen rivayet etti,
sonra (Dedi ki) : Bize Yezîd rivayet etti, o da bu hadîsi İbni Ebî
Leylâ'dan, o la Huzeyfe'den naklen rivayet etti; sonra (Dedi ki) : Bize Ebû
Ferve ri-'âyet etti. (Dedi
ki) : Ben İbnü Ukeym'den dinledim.
Ve zannettim ki, bni Ebî Leylâ
onu ancak İbni Ukeym'den dinlemiştir. İbnü Ukeym şöyle demiş : «Huzeyfe ile
beraber Medâin'de idik...»
Râvi yukarki hadîs gibi rivayet etmiş, yalnız
«Kıyamet gününde.,.» ememiştir.
(...) Bize
Ubeydullah b. Muâz El-Anberî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : fize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hakem'den
rivayet etti. da Abdurrahman'dan (yâni İbni Ebî Leylâ'dan) dinlemiş. Abdurrahman şunu söylemiş : Ben Huzeyfe
Medâin'de su isterken
yanında idim. Ona bir insan
gümüşten bir kabla geldi...
Râvi bu hadîsi İbni
Ukeym'in Huzeyfe'den rivayet
ettiği hadîs mânâsında
nakletmiştir.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet
etti. H.
Bize İbni Müsennâ ile
İbni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet
etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti. H.
Bana Abdurrahman b.
Bişr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Şu'be'den Muâz'ın hadîsi gibi ve onun isnadı ile rivayette bulunmuşlardır.
Yalnız başına Muâz'dan gayrî hiç bîri hu hadîste Huzeyfe'ye şahid oldum,
dememişlerdir. Onlar yalnız : «Huzeyfe su istedi» demişlerdir.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Mansûr'dan naklen
haber verdi. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî AdAdiyy,
İbnî Avn'den rivayet
etti.
Her iki râvi
Mücâhid'den, o da Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Huzeyfe'den, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seüem)'ı\en naklen yukarda söylediklerimizin
hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır.
5- (...)
Bize Muhanımed b. Ahdillah b. Niimeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Seyf rivayet etti. (Dedi ki) : Mücâhid'i şunu
söylerken işittim, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'yı dinledim. (Şöyle dedi) :
Huzeyfe su istedi de ona bir Mecûsi gümüş bir kabtan su verdi. Bunun üzerine
Huzeyfe şunîarı söyledi : Ben ResûlüIIah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)'i
dinledim :
«İpeği ve dibayı
giymeyin! Altın ve gümüş kablardan içmeyin! Onların sahanlarınlJan da yemeyin!
Çünkü bunlar dünyada onlarındır.» buyuru-yordu.
Bu hadîsi Buhârî
«Et'ıme», «Eşrîbe» ve «Libâs» bahislerinde Ebû Dâvud ile Tirmizî ve İbni Mâce
«Kitâbu'l-Eşrîbe»'de; Nesâî «Kitâbu'z-Zîne»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Dihkan :
Köyün, muhtarı ve reisi manasınadır. Fârisîden alınma bir kelimedir. Dühkan
şeklinde dahi okunabilir. Asimin arabî olduğunu iddia edenler de vardır.
Hz. Huzeyfe 'nin
elinden gümüş kabı atması Mecusî'ye birkaç defa bu kabla su getirmemesini ten
bin ettiği içindir. Bu cihet Buhârî'nin rivayetinde tasrih edilmiştir. Huzeyfe
(Radiyaîlahu anh) bu hareketiyle : '<Ben kendisine bana bu kabla su
getirmemesini defalarca tenbih etmiş olmasam bunu yapmazdım» demek istemiştir.
Hadîs-i şerifteki :
«Çünkü bunlar dünyada
onlarındır...» cümlesinden murad : Altın, gümüş ve ipek dünyada küffarındir,
demektir. Bu mânâ hadîsin siyakından anlaşılmaktadır.
1-
Altın ve gümüş kaplardan yiyip içmek
haramdır. Bunu irtikab edenler ta'zir olunurlar. (Ta'zir miktarı şer'an belli
olmayıp, hâkimin takdirine bırakılan cezadır. Fena bir bakış ve azarlamadan
başlayarak derece derece tâ ölüme kadar çıkabilir.)
2-Hükümet reisi bazan
bizzat kendisi ta'zir yapabilir.
3- Kumandan
veya herhangi bir
büyük hikmeti anlaşılmayan
iyi' bir iş yaparsa, onun delil ve sebebine tenbîhde bulunması gerekir.
4- Küffar
yalnız dünyadaki altın, gümüş ve ipek gibi şeylerden istifade ederler,
âhirette bunlardan nasîbleri yoktur. Müslümanlara gelince onlar için cennette
ipekler, altınlar ve gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, insanın hatıru
hayaline sığmayan nice ikram ve ihsanlar vardır.
6- (2068) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğini, onun da
İbnü Ömer'den, onun da Ömer b. Hattâb'-dan naklettiği şu hadîsi okudum. Ömer b.
Ha (tâb mescidin kapısında ipekli
çizgili bir kumaş görmüş de :
— Yâ
Resûlallah! Bu kumaşı
satın alsan da
cuma günü halka
ve sana geldikleri vakit
heyetlere onu giysene!
demiş. Bunun üzerine
Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Bunu ancak âhirette
bir nasîbi oîmayan giyer.» buyurmuş.
Bilâhare Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'e bu
cinsten hülleler gelmiş. O da
Ömer'e bunlardan bir hülle
vermiş. Ömer :
— Bunu
bana giydirdin, halbuki
Utarid'in hüllesi hakkında
söylediğini söyledin, demiş. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
de:
«Ben onu sana giyesin
diye giydirmedim.» buyurmuşlar. Artık Ömer de onu Mekke'de
bulunan müşrik bir kardeşine giydirmiş.
(...) Bize
İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize babam rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsame rivayet etti. H.
Bize Mııhammed b. EIiî
Bekr El-Mukaddemi dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet
etti.
Bunların hepsi Ubeydullah'dan rivayet etmişlerdir. H.
Bana Süveyd b. Saîd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Mey-sere, Musa b. Ukbe'den rivayet etti.
Her iki râvi Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'den naklen Mâ-lik'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.
7- (...) Bize
Şeyban b. Ferrûh dahî rivayet etti. 'Dedi ki) : Bize Cerîr b. Hazini rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Nâfi\ İbni Ömer'den rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ömer:
Utarid Et-Temîmi'yi
pazarda siyera hüllesi teşhir ederken gördü... TJtârid kıratları
mesteder ve onların
ihsanlarına nail olurdu.
Ömer :
— Yâ Resûlallah! Ben Utarid'i pazarda siyera hüllesi teşhir
ederken gördüm. Onu satın alsan da, sana geldikleri vakit Arab hey'etlerine giy-sene! dedi. Zannederim onu cuma günü de giysene, dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Selle/n) ona :
«Dünyada İpeği ancak
ve ancak âhirefîe nasibi olmayanlar giyer.» buyurdu. Bunun üzerinden birkaç
zaman geçtikten sonra Resûlüllah (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)^ siyera
Jiulleleri getirdiler. O da Ömer'e bir hülle gönderdi. Bir hülle de Usame b.
Zeyd'e gönderdi. Bİr hülle de Ali b. Ebî Tâlib'e verdi ve onu kadınlarının
arasında baş bezi yapmak için parçala,
dedi. Arkacığmdan Ömer
hüllesini taşıyarak geldi.
Ve :
— Yâ
Resûlallah! Onu bana
göndermişsin. Halbuki dün
Utarid'in hüllesi hakkında söyleyeceğini
söyledin, dedi. Bunun
üzerine Resûlüllah (Salkıhahü
Aleyhi ve bellem) ona öyle bir
bakış bakt* ki,
bu yaptığını Resûlüllah (Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'in beğenmediğini anladı.
Ve :
— Yâ
Resûlallah! Bana niye
hakiyorsun, bunu bana
sen gönderdin, dedi.
Peygamber (Salialiahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Ben onu sana giyesin
diye göndermedim. Lâkin onu kadınların arasında baş bezi yapmak üzere
parçalayasın diye gönderdim.»
buyurdular.
8- (...) Bana
Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivayet ettiler. Lâfız Harmele'nindir.
(Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni
Şihab'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Salim b. Abdillah rivayet etti
ki, Abdullah b. Ömer şunu söylemiş : Ömer h.
Hattâb pazarda satılan
kaba ipekten ma'mul
bir hülle buldu.
Ve onu alarak Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Scüem}'c
getirdi:
— Yâ Resûlallah! Bunu .satın al da, bayram ve hey'etler için onunla zinetleıı! dedi.
Onun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellemj:
«Bu ancak ve ancak
nasibi olmayanların giysİsİdir.» buyurdu. Ömer Allah'ın dilediği kadar durdu.
Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle/n) ona ince ipekten bir cübbe
gönderdi. Az sonra Ömer ciibbe ile belirli ve onu Resûlülîah {Sallatlahiî Aleyhi ve Sellem) 'e getirerek :
— Yâ Resûlallah! «Bu ancak ve ancak nasibi
olmayanların giysisidir.» Yahut «Bunu ancak ve ancak nasibi olmayanlar giyer.»
dedin. Sonra onu bana gönderdin, dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallaüahü Aleyhi ve Sellem):
«Onu satarsan vo bir
hacetini görürsün!» buyurdular.
(...) Bize
Harun b. Ma'ruf da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbııi Veîıb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bana Amr b. Haris, İbni Şihâb'dan bu isnadla bu hadîsin mislini
haber verdi.
9- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Bekr h. Hafs, Sâ-lim'den, o da Ibnü
Ömer'den naklen haber verdi ki Ömer, Utârid okullarından bir adamın üzerinde
dibadan yahut ipekten bir kaftan görmüş de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e : Bunu satın alsan a! demiş. O da :
«Bunu ancak ve ancak
nasibi olmayanlar giyer!» buyurmuş. Derken Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e bir siyera hüllesi hediyye edilmiş. (Ömer diyor ki) :
Onu hana gönderdi.
Ben :
— Bunu bana
gönderdin, halbuki onun
hakkında söyleyecekleri)
söylediğini ben işittim, dedim.
«Onu ben
sana ancak ve ancak istifade
edesin diye gönderdim buyurdular.
(...) Bana
İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivâye etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr 1 Hars, Salim b. Abdiliah b.
Ömer'den, o da babasından naklen rivayet eti ki, Ömer b. Hattâb, IJiâiid
oğullarından bir adamın üzerinde... görmüş.
Râvi, Yahya
b. Saîd hadîsi
gibi rivayette bulunmuştur.
Yalnız o : «Ben onu sana ancak faydalanasın
diye gönderdim; onu sana giyesi diye göndermedim.» demiştir.
(...) Bana
Muhammed b. Müsennâ rivayet etü. (Dedi ki) : Bize Ab dü's-Samed rivayet etti.
(Dedi ki) : Babamı rivayet ederken dinledim (Dedi ki) : Bana Yahya b. Ebî İshâk
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Salim b, Abdiliah İstebrak hakkında söz etti.
Ben : O dibanın kalın ve sert olanıdır, dedim. Bunun üzerine şunu söyledi. Ben
Abdullah b. Ömer'i şöyle derken işittim : Ömer bir adamın üzerinde İstebrakdan
bir hülle gördü, Ve onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e getirdi...
Râvi,
yukarkilerin hadîsi gibi anlatmış.
Yalnız:
«Bunun üzerine : Ben
onu sana ancak ve ancak onunla mal kazanastn diye gönderdim buyurdu.» demiştir.
Bu hadîsi Buharî
«Cuma» ve «Hibe» bahislerinde; Ebû Dâvud ile Nesâî «Namaz» bahsinde muhtelif
râvilerden tahric etmişlerdir.
Hülle : İki
parçadan ibaret bir elbisedir.
Siyerâ : Som
ipekten yapılma elbisedir. Bu kelime muhtelif şekillerde izah edilmiştir.
Hattâ altın diyenler olduğu gibi, uzun çizgili renkli, bir nebattır, diyenler
bile bulunmuştur. «Eg'Sîhah» adh kâmusda : Siyerâ sarı çizgili bir kumaşdır,
denilmiştir. Burada ondan halis ipekli kumaş kasdedildiğinde şüphe yoktur.
Çünkü bilittifak haram olan budur. Karışık ipekliye gelince : Şâfii1er'e göre
vczn itibariyle ipeği fazla gelmedikçe giyilmedi haram değildir. Hanefî1eıe
göre ise itibar argacadır. Bu cihet fıkıh kitaplarında görülebilir.
Halâk : Hayırlı
nasib ve salah mânâsına gelir. Bunun hürmet ve din mânâsına geldiğini
söyleyenler de olmuştur. Şu halde cümleye üç türlü mânâ verilebilir :
1- Bunu
ancak ve ancak âhirette nasibi olmayanlar giyer.
2- Bunu
ancak ve ancak hürmeti olmayanlar giyer.
3- Bunu
ancak ve ancak dini olmayanlar giyer.
Birinci kavle göre bu
cümle kâfirlere ham'edilmiştir. İkinci ve üçüncü kavillere göre hem müslümana
hem kâfire şâmildir.
Peygamber (Salküialui
Aleyhi ve Se:(em)*e ipekliyi hediye eden zat Utârid b. Hârib 'dir. Bu ipekliyi
ona Ki sra hediye etmişti. Ashab-ı kiram bu ipekliyi pek beğenmiş, fakat
Resûlüllah (Sallalkıhü Aleyhi ve Seilem):
«Sa'd b. Muâz'm
cennetteki mendilleri bundan daha hayirlıdir.» buyurmuştu. Hz. Utârid pazarda
hülle satardı. Bu hülle onun için kendisine izafe edilmiştir. Hz. Ömer kendisine
verilen hülleyi Mekke'deki müşrik kardeşine göndermiştir. Bunun kim olduğu
ihtilaflıdır. Bâzıları süt kardeşi olduğunu söylemiş. Bir takımları da anne bir
kardeşi Osman b. Hakim olduğunu söylemişlerdir. Müslümanlığı kabul edip
etmediği dahî ihtilaflı ise de Buhârî'nin
bir rivayetinde :
«Ömer onu henüz
müslüman olmamış Mekke'deki bîr kardeşine gönderdi.» denilmiş olması, sonradan müslümanlığı kabul
ettiğini gösterir.
1-
Erkeklerin ipek elbise giymeleri haramdır.
2-
Mescit kapılarında alış-veriş
yapmak caizdir.
3- Faziletli
kimseler dahî bizzat aliş-verişle meşgul olabilirler.
4-
Giyilmesi caiz olmayan
şeyin temellükü ve
başkasına hediyye edilmesi
caizdir.
5- Kâfir
olan kardeşe ihsan ve yardım caizdir.
6- Kâfire
hediye vermek caizdir.
7- Dünyada
İpek giyen, âhirette ondan mahrum kalacaktır. Bu umumî sözden kadınlar istisna
edilmiştir. Çünkü ipek onlara haram değildir. Dünyada ipekli giyen erkekler
bazı ulemâya göre tevbe etsin etmesin âhirette ondan mahrum kalacaklardır.
Ekser ulemâya göre ise : Tevbe edenler âhirette mahrum kalmayacaklardır.
8- Cum'a
günleri güzel elbise giymek müstehabdır.
10- (2069) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. {Dedi ki) : Bize Hâ lid b. Abdillah,
Ahdülmelik'den, o da Esma bin ti Enî Bekr'in azatlısı Ab dullah'dan naklen
haber verdi. Bu Abdullah Atâ'nın oğlunun dayısı idi (Demiş ki) : Beni Esma',
Abdullah b. Ömer'e gönderdi de şunları söyledi Duydum ki, sen üç şeyi haram
kıhyormuşsun : Elbisede alemi, ergovar eğer yastığını ve bütün Receb ayında
oruç tutmayı! Abdullah da hnnc-şu cevâbı verdi. Söylediği Receb mes'elesine
gelince ebedî onu; tutana ne diyecek! Söylediği elbisede alem mes'elesine
gelelim. Ben Ömer b. Hattab'ı şunu söylerken işittim : Ben Resûİüllah
(Salİaîlahü Aleyhi ve Seilem'ı'i :
«İpeği ancak ve ancak
nasibi olmayanlar giyer.» buyururken dinledim. Bu sebeple aleminde ipekten
ma'dud olmasından korktum. Ergovan eğer yastığına gelince: İşte Abdullah'ın
eğer yastığı!.. Bir de haktik yastık erguvandır. Bunun üzerine ben Esmâ'ya
dönerek kendisine haber verdim. Esma:
İşte Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Set!em)"m cühhesi!.. dedi.
Ve bana
bir taylasaııîar kısralar cübbesi
çıkardı, Cübbe'nin ipekten
yaması vardı. Kenarları dîba ile geçilmişti. Ve :
— Bu cübbe vefatına
kadar Âişe'nin yanında idi. O vefat edince ben aldım. Peygamber (Sallailahit
Aleyhi ve Sellem) onu giyerdi. İmdi bizde onu hastalar için yıkıyoruz, onunla şifâ taleb ediliyor, dedi.
11- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeyd b, Saîd
Şu'be'den, o da Halife b. Kâ'b Ebû Zübyan'dan naklen ri-vâyet etti. (Demiş ki)
: Abdullah b. Zübeyr'i hutbe okurken dinledim. (Şöyle diyordu) : Dikkat!
Kadınlarınıza İpek giydirmeyin! Çünkü ben Ömer b. Hattâb'ı şunu söylerken
işittim: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«İpeki giymeyiniz.
Çünkü onu dünyada giyen âhirette giymeyecektir.» buyurdular.
12- (...)
Bize Ahmed b. Abdillah b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet
etti. (Dedi kî) : Bize Âsim-ı Ahvel Ebû Osman'dan rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Biz Azerbeycan'da iken Ömer bize nıektub yazdı. (Şöyle diyordu) : Ey Utbe b.
Fergat! Bu (mal) senin alnının terinden değildir. Bahanın alnının terinden,
annenin alnının terinden de değildir. O halde kendi menzilinde neden
doyuyorsan, müslümanlari da menzillerinde
onunla doyur. Refaha kaçmaktan,
müşriklerin elbisesini giymekten ve ipek elbiseden sakının! Çünkü Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ipek giymeyi yasak etti. Ancak şöyle olabilir,
dedi. Ve bize Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki parmağını, orta
parmağı ile se-hâdet parmağını kaldırdı. Onları yanyana getirdi. Züheyr demiş
ki : Âsim şunu söyledi. «Bu mektubda vardır.» Râvi diyor ki: Züheyr de iki parmağını kaldırdı.
13- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr b. Abdil Hâmid rivayet
etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hafs b. Gıyâs rivayet etti. Her iki râvi
Asım'dan fcu isnadla Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen ipek
hakkında yukarki hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
(...) Bize
İbnİ Ebî Şeyhe (bu zât Osman'dır) ile İshûk b. İbrahim El-Hanzalî de her ikisi
birden Cerîr'den rivayet ettiler. Lâfız İshâk'ımhr. (Dedi ki) : Bize Cerîr,
Süleyman Et-Teymî'dcn, o da Ehû Osman'dan naklen haber verdi, Ebû Osman şöyle
demiş : Utbe b. Fergat ile beraber idik. Bize Ömer'in mektubu geldi ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«ipeği ancak âhiretîe
ondan nasibi olmayan kimse giyer. Yalnız şu İcada fi müstesna!» buyurmuşlar.
Ebû Osman baş parmaktan sonra gelen iki parmağı ile işaret etti. Taylasanları
gördüğüm zaman bana onlar Tay-Iasanların düğmeleri gibi göründü.
(...) Bize
Muhammed b. Abdi'1-A'lâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir babasından
rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Ebû Osman rivayet etti. (Dedi
ki) : Utbe b. Fergat'îa
beraber idik...
Ve Cerîr'in hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
14- (...) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbnİ Müsennâ'mndır.
(Dediier ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be,
Katâde'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ebû Osman En-Nehdî'yi dinledim. Şunu
söyledi : Biz Utbe b. Fergat'îa Azarbeycan'da yahut Şam'da iken Ömer'in mektubu
geldi. (Şöyle diyordu) : Bundan sonra: (Malûm ola ki) Resûlüilah (Sallnliahü
Aleyhi ve Sellem) ipeği yasak etmiştir. Yalnız şu kadarı iki parmağı müstesna.'
Ebû Osman demiş ki : Biz bundan alemleri kasteddiğini anlamakla gecikmedik.
(...) Bize
Ebû Gassaıı El-jVIismaî ile Muhammed b. Müsennâ da rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Muâz (Bu zât İbni Hişam'dır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam
Katâde'den bu isnadla hu hadîsin mislini rivayet etti. Ama Ebû
Osman'ın sözünü anmadı.
15- (...)
Bize Ubeydullah b. Ömer EI-Kavârirî ile Eoû Ğassan Eİ-Mismaî, Züheyr b. Harb, îshâk b. İbrahim, Muhammed b. Müsennâ ve İbni Beşşar rivayet ettiler.
(İshâk : ahberana, ötekiler: haddesena tâbirir kollandılar.) Dediler ki : Bize
Muaz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) Bana babam Katâde'den, o da Âmir
Eş-Şâbi'dcn, o da Süveyd b. Ğafele den naklen rivayet etti ki, Ömer b. Hattâb
Cabiye'de hutbe okumuş ve «Nebiyyullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ipek
giymeyi yasak etti, yalm iki parmak veya üç parmak yahut dört parmak yeri
müstesna!» demiş.
(...) Bize
Muhammed b. Abdillah Er-Ruzzî de rivayet etti. (Ded ki) : Bize Abdulvehhab b.
Ata', Saîd'deıı, o da Katâde'den bu isnadla bı hadîsin mislini haber verdi.
Bu hadîsi Buhârî
«Libâs» bahsinde, Nesâî «Zinet»'de İbni Mâce «Cihâd» ile «Libas»'da muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Ergovan eğer
yastığından murad ergovanî renkte olan eğer yastığıdır ki : Bunun hem ipekten
hem yünden yapıldığım söylemiştik. Burada ondan murad yünden yapılmış
olanıdır.
Taylasan : Kışın
giyilen bir elbisedir. Elbisenin alemi iki parmak genişliğinde uzun yollarıdır.
Bunların ipekten yapılmasına izin verilmiştir.
Hz. Abdullah İbni Ömer
'in Receb ayı orucu hakkında verdiği cevap inkârdır. Bu sözüyle onun haram
olduğunu söylemediğini kendisinin bizzat Receb ayım hattâ bütün seneyi oruç
tutarak geçirdiğini anlatmak istemiştir. Ebedî oruçtan murad bayramlarla teşrik
günlerinden maada senenin bütün günlerini oruçlu geçirmektir. İbni Ömer'in
mezhebi bu olduğu gibi, babasıyle Hz. Âişe'nin ve diğer bazı ashab-ı kiramın
mezhebleri de budur. Ulemânın bu bab-daki sözlerini oruç bahsinde görmüştük.
İbni Ömer şerit halindeki yollan ipekten olan elbiseyi haram kıldığını da
itiraf etmemiştir.
Yalnız bunun umumî
yasağı dahil olacağından korktuğu için takva icâbı kullanılmamasına kail
olduğunu söylemiştir. Hz. İbni Ömer-in cevabına karşılık Esma (Radiyallahu
o.nh) 'nın etrafları ipekle geçilmiş cübbeyi çıkarması onun haram olmadığım
göstermek içindir. Nitekim ekser ulemâya göre de hüküm budur.
Ulemâ erkeklere ipek
elbisenin niçin haram kılındığında ihtilâf etmişlerdir.
Bâzılarına göre
israf olduğu için haram
kılınmıştır. Kibirlenmeye sebep okluğu için haram kılındığını
söyleyenler olduğu gibi, kadına benzettiği için haram edildiğini söyleyenler
de vardır. Hattâ İbni Dakiki1îyd'in rivayetine göre bazı ulema buradaki
tahrirnin illeti kâfirlere benzemektir, demişlerdir. Az yukarda gördüğümüz :
«Bunlar dünyada kâfirlerindir.» hadîs-i şerifi bu kavli te'yid eder.
Utbe b. Fergat (Radiyalkıhu
anh) Azerbeycan'da ordu kumandam bulunuyordu. Hz. Ömer bundan dolayı mektubunu
ona yazmış ve bu mektubun orduya okunmasını istemiştir.
Aminin teri diye
terceme ettiğimiz «kedd»in asıl mânâsı yorgunluk ve meşekkattır. Burada Hz.
Ömer (Radiyallahu anh) ordu kumandanına şunu demek istemiştir. «Elinde bulunan
bu mal senin güçlük çekerek, alın teri dökerek kazandığın bir şey olmadığı
gibi, annenin babanın kazanıp sana miras bıraktıkları maî da değildir. Bilâkis
bu mal müslüman-îarındır. Şu halde sen de onlara ortak ol, kendine ondan bir
şey tahsis etme. Kendin ne alıp yiyorsan. askerine de aynı şeyi yedir. Onları
karargâhlarında doyur, seni arayıp erzak istemelerine meydan
verme.»
1-
Sülehanm eserleri ve
giysileriyle teberrükte huiunmak
müste-habdır.
2- İpek
elbise giymek haramdır. Kaadı Ebû Bekir İb-ni1 Arabi bu meselede on kavil
olduğunu söylemiş ve şöyle sıralamıştır.
a) İpekli
giymek hem erkeklere hem kadınlara haramdır. Sahabeden Abdullah b. Züheyr
(Radiyallahu anh) 'm mezhebi budur,
b) İpekli
giymek kadın, erkek herkese helâldir.
c) İpekli
giymek yalnız harpte mubahtır.
d) İpekli giymek
yalnız seferde mubahtır.
e) İpekli
giymek yalnız hastaya mubahtır.
f) İpekli
giymek yalnız gazada mubahtır.
g) İpekli
giymek yalnız ilim tahsilinde mubahtır.
ğ) Vücudun
üst kısmına ipekli giymek haram, yere döşenenler mubahtır.
h) İpek
başka bir şeyle karışık bile olsa giyilmesi yine haramdır,
ı) İpekli
giymek haramdır. Ancak namazda başka elbise bulunmamak şartıyle caizdir.
16- (2070) Bize
Muhammcd b. Abdillah b. Nümeyr ile İshâk b. İbrahim El-Hanzalî, Yahya b. Habîb
ve Haceac b. Şâir rivayet ettiier. Lâfız İbni Habîb'indir. (İshâk: Ahberana,
Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar.) (Dediler kî) : Bize Ravh b. Ubâdc
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ibnü Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Ebû'z-Züfceyr haber verdi ki, kendisi Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken işitmiş.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün kendisine hediye edilen dibadan
bir kaftan giydi. Sonra onu çarçabuk çıkararak Ömer b. Hattab'a gönderdi.
Kendisine (Onu ne çabuk çıkardın ya Resulallah!)
dediler. O da :
«Beni ondan Cİbrii men
eîtİ.» buyurdu. Derken ağlayarak Ömer geldi ve :
— Yâ Resıilallah! Bîr
şeyden hoşlanmadın ve onu bana verdin! Benim
halim ne olacak? dedi.
«Onu ben sana giyesin
diye vermedim. Ancak ve ancak sataşın diye verdim!» buyurdular. Onun üzerine Ömer onu iki
bin dirheme sattı.
17- (2071) Bize
Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni İbni
Mehdi) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şube, Ebû Avn'den rivayet etti. (Demiş
ki) : Ben Ebû Salih'i Alî'den naklen rivayet ederken dinledim. Alî şöyle demiş:
ResûIüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'c bir siyera hüllesi hediye edildi de
onu bana gönderdi. Ben de onu giydim. Ama yüzünden kızdığını anladım.
«Onu ben sana gİyesin
diye göndermedim. Ancak ve ancak onu kadınlar arasında baş belleri yapmak için
parçalayasm dîye gönderdim,» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
H.
Bize Muhammed b.
Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâni İbni Cafer) rivayet etti.
Her iki râvi demişler
ki : Bize Şu'be, Ebû Avn'den bu isnadfa rivayette bulundu. Muâz'ın hadîsinde :
«Bana emir buyurdu da
onu kadınlarımın arasında taksim ertİm.» cümlesi, Muhammed b. Ca'fer'in
hadîsinde ise
«Onu kadınlarımın
arasında taksim etîİm.» cümlesi vardır. O : «Bana emretti» sözünü anmamıştır.
18- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve Züheyr b. Harb da rivayet ettiler.
Lâfız Züheyr'indir. Ebû Küreyb : Ahberana, Ötekiler: Haddesenâ tâbirlerini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize Veki', Mi's-ar'dan, o da Ebû Avn-i Sekafî'den,
o da Ebû Salih El-Hanefî'den, o da Alî'den naklen rivayet etti ki : Übeydir Dûme
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e ipek birj elbise hediye etmiş. O da
onu Alî'ye vererek:
«Bunu baş bezi olarak
Fâfimeler orasında taksim eî!» buyurmuşlar Ebû Bekir'le Ebû Kûreyb :
«Kadınlar arasında..» dediler.
19- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Gunder, Şu'be'den, o
da Abdü'l-Meİik b. Meysera'dan, o da Zeyd b. Vehb'-den, o da Alî b. Ebî
Tâlib'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) tana bîr sîyera hüllesi giydirdi. Ben de onun içinde dışarıya çıktım.
Ama Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m)'in yüzünde öfkelendiğini gördüm ve
onu kadınlarımın arasında parçaladım.
20- (2072)
Bize Şeyban b. Ferrûh ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir.
(Dediler ki) : Bize Ebû Avâne, Abdurrahman b. Egamm'dan, o da Enes b. Mâlik'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Ömer'e atlas bir cübbe gönderdi. Bunun
üzerine Ömer :
— Bunu bana gönderdin,
halbuki onun hakkında söyleyeceğini söyledin, dedi. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Onu ben sana giyesin
diye göndermedim. Ancak ve ancak parasm-dan
istifade edesin diye gönderdim.;>
buyurdular.
21- (2073)
Size Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize İsmail (bu zat İbni Uîeyye'dir),
Abdulaziz h. Suheyb'den, o da Enes'den
naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş : Re-sîılüllah (Sıülaîuihü Aleyhi ve Sellem) ;
«Her kim İpeği dünyada
giyerse, onu âhireîfe giymez.»
buyurdular.
22- (2074)
Bana İbrahim b. Musa Er-Râzî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. İshâk
Ed-Dımeşkî, Evzâî'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana Şeddâd Ebû Amnıâr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ehû Ümânıe rivayet etti ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Her kim ipeği dünyada
giyerse, âhirelte onu giymez.» buyurmuşlar.
23- (2075)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Yezîd b. Ebî
Habib'den, o da Ebû'I-Hayr'dan, o da Ukbe b. Âmir'den nak-Jen rivayet etti
ki... (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallalkıhü
Aleyhi ve Sellem)fe ipek bir kaftan hediye edilmiş. O da onu giymiş, sonra
onun içinde namaz kılmış. Sonra giderek hoşlannıazmiş gibi onu şiddetle
çekip çıkarmış ve:
«Takva sahiplerine
bu yakışmıyor.» buyurmuş.
(...) Bu
hadîsi bize Muhammed kr Miisennâ da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Dahbâk (yâni
Ebû Asım) rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdül-Hamid b. Ca'fer rivayet eüi.
(Dedi ki) : Bana Yezid b. Ebî Habib bu îs-nadla
rivayette bulundu.
Bu rivayetlerden Hz.
Ali hadisini Buhârî «Hibe», «Natakaat» ve «Libâs» bahislerinde; Nesâî «Kitâz-Zine»'de,
Enes hadîsini Buhârî «Kitâfcu'I-Libâs-'da;
Ukbe hadîsim Buhârî «Salât» ve «libâs» bahislerinde, Nesâi «Kitûbu's-Saiât»'da muhtelif râvilerden
tahrîc etmişlerdir.
Dûme yahut Derme, Şam
ile Irak arasında bir şehirdir. Dimeik'e yedi, Medine'ye onüç. Küfe 'ye de on
konak mesafededir. Hurmahk ve ekinlik içerisinde bir şehirdir, Kal'ası vardır.
Ükeydir b. Abdü'I-MeIik oranın reisi idi. Peygamber (Saliatlahü Aleyhi ve
SeUem)3e ipek elbise hediye eden bu adamın müs-lüman olup olmadığında ihtilâf
edilmiştir. Hatib-i Bağdadi «El-Mübhemât» nâm eserinde : «Evvelde hıristiyandı,
sonra müslüman olmuştur.» demiş. Bazıları hır istivan olarak öldüğünü
söylemişlerdir. İbni Esir: O hilâfsız müslüman olmamıştır. Kim müslüman oldu
derse, çirkin bir hatâ' yapmış olur.» demiştir. Ükeydir Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellenı) ile sulh yapmış, sonra kal'asına çekilerek orada yaşamıştır.
Bilâhare Hz. Ebû Bekr zamanında ahdini bozduğu için Hâlid b. Velîd onu muhasara
ederek öldürmüştür. Ükeydir müşrik ve hıristiyan olarak ölmüştür.
Hz. A1i hadîsindeki
Fâtımelerden murad cumhura göre Fâtıme binti Resûlilİah ile Fâtıme binti Esed
ve Fâtıme binti Hamza. Fâtıme binti Esed, Hz. Ali'nin annesîdir. Bazı
rivayetlerde râvinin dördüncü Fâtime'yi unuttuğu kaydedilmiştir. Bunun Fâtıme
binti Şey be yâni Hz. A1i'nin kardeşi Akil 'in zevcesi olduğunu tahmin edenler
bulunduğu gibi, Ümmühâni, Fât'.me binti Ebi Tâlib veya Fâtıme binti Velid
yahut Fâtıme binti Utbe olabileceği ihtimâlinden bahsedenler de vardır.
Ferrûc :
Arkadan yırtmaçlı kaftandır. Peygamber (Scılkdlahü Aleyhi ve Seliem) bu ipek
kaftanı giydiği vakit erkeklere ipek elbise haram kılınmamıştı. İhtimal onu
çıkardığı anda haram kilınmistir. Bundan dolayıdır ki, babımızın Câbir
rivayetinde Resüllallah (Saihıliahü Aleyhi ve Sellenı):
«Beni ondan
Cibriİ men' etti.» demiptîr.
1- Kâfirin
hediyesi kabul edilebilir.
2- Erkeklere
ipek hediye edilmesi onlarn da bunu kabulü caizdir.
3-
Kadınların ipek elbise giymesi caizdir.
24- (2076)
Bize Ebû Küreyb Muhaınmed b. Ala' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme,
Saîd b. Ebî Arûbe'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bize Katâde rivayet etti.
Onlara da Enes b. Mâlik haber vermiş ki, Re-sûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve
Seilem) Abdurrahmari b. Avf ile Zübeyr b. Avvâm'a kendilerinde uyuz veya ağrı
bulunduğu İçin seferde ipek gömlek giymelerine
ruhsat vermiştir.
(...) Bize
bu hadisi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Muhammed b.
Bişr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Saîd bu isnâdla rivayet etİt ama «seferde...» kaydını anmadı.
(...) Bize
bu hadîsi yine Ehû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Veki',
Şu'be'den, o da Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes (Şöyle
demiş); Resûlüllah (SaUaÜahü Aleyhi ve Seilem) Zübeyr b. Avvâm ile Abdurrahman
h. Avf'a kendilerinde bulunan bir uyuzdan dolayı ipek giymeye ruhsat verdi.
Yahut onlara ruhsat verildi.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivâyet ettiler.
(Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
26- (...)
Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affân rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hemnıâm rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Katâde rivayet
etti. Ona da Enes haber vermiş ki, Abdurrahman b. Avf ile Zübeyr b. Avvâm, ResûlüHah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)' bitten şikâyet etmişler. O da iştirak ettikleri
bir gazada onlara ipek gömlek giymeye ruhsat vermiş.
Bu hadîsi Buhâri «Cihad»
bahsinde, Ebû Davud ile İbni Mâce «Libâs»'da; Nesâi «Kitâbu'z-Zine»'de muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir. Nevevî diyor ki : «Bu hadîs Şafiî ile ona
muvafakat edenlerin mezhebine sarahaten delâlet etmektedir. Bir kimsede uyuz
hastalığı bulunursa ipek giymesi caiz olur. Çünkü ipekte serinlik vardır. Bit
ve o mânâda şeylerin bulunması da böyledir. İmam Mâlik caiz olmadığına
kaildir. İpeği zarurette giymek de caizdir. Harb birdenbire patlayarak başka
bir şey bulamayan, sıcaktan veya soğuktan korkarak giyen gibi. Ulemâmızca
sahih olan kavle göre ipeği uyuz ve benzeri rahatsızlıklar dolayısıyle hem
seferde hem hazarda giymek caizdir. Ulemâmızdan bâzıları ipek giymenin cevazı
sefere mahsustur demişse de bu kavil zayıftır.»
Kurtubî de şunları
söylemiştir ; «Bu hadîs zarurette ipeğin giyilebileceğine delâlet eder.
Mâ1ikî1er'den bazılarının kavli de budur. İmam Mâlik'e gelince, o ipek giymeyi
her iki vecihde de men etmiştir. Bu hadîs açık olarak onun aleyhine hüccettir.
İhtimal o bu hadisi duymamıştır.»
Aynî ipek giymenin
tecviz edilmesine üç şeyin sebep olduğunu söylüyor. Bunlar yolculuk, gaza ve
uyuzdur. Bittabi bit, pire gibi şeyler de uyuz hükmündedir. İbni Battal'm
beyânına göre selef ulemâsı ipek hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları ipek
giymeyi câîz görmüş bir takımları mekruh saymışlardır. Ömer b. Hattâb, İbni Şîrîn,
İkrime ve Muğayrîz kerahetine kail olmuşlar ve harbde şehid düşmek ümid
edildiği için ipek giymek daha şiddetle mekruhtur, demişlerdir. İmam Mâlik 'le
İmam Âzam 'm kavilleri de budur.
Enes b. Mâlik, Atâ',
Muhammed b. Hanefiyye , Urve, Haseni Basrî harbde ipek giymenin caiz olduğunu
söylemişlerdir. İmam Ebû Yûsuf 'la İmam Muhammed 'in ve Şafii 'nin kavilleri de budur.
27- (2077)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana babanı Yahya'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
Muhammed b. İbrahim b. Haris rivayet etti. Ona da İbni Ma'dan haber vermiş. Ona
da Cübeyr b. Nüfeyr haber vermiş, ona da Abdullah b. Amr b. As haber vermiş.
(Demiş ki) : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim üzerimde sarıya
boyanmış iki elbise gördü de :
«Şüphesiz ki, bunlar
küffânn gİysilerifidendir, Binâenaleyh sen onları giyme!» buyurdular.
(...) Bize
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b. Harun rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm haber
verdi. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' Alî b. Mübârek'ten rivayet etti.
Her iki râvi Yahya b.
Ebî Kesîr'den bu isnadla rivayette bulunmuş ve
«Hâlid b. Ma'dân'dan» demişlerdir.
28- (...) Bize
Dâvud b. Rüşeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Eyyûb El-Mûsılî rivayet
etti. (Dedi ki) ; Bize İbrahim b. Nâfi', Süleyman El-Ahvel'den, o da
Tâvus'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) benim üzerimde sarıya boyanmış iki
elbise gördü de:
«Bunu sana annen mİ
emretti?» dedi. — Ben onları yıkarım,
dedim. «Hattâ onları yak!» buyurdular.
29- (2078)
Bİze Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfi'den dinlediğim,
onun da İbrahim b. Abdillah b. Huneyn'den, onun da babasından, onun da Alî b.
Ebî Tâlib'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Kass ipeklisiyle sarıya boyanmış elbise giymeyi, bîr de
altın yüzük takınmayı ve Ruku'da Kur'an okumayı yasak etmiş.
30- (...)
Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana
İbrahim b. Abdillah b. Huneyn rivayet etti. Ona da babası rivayet etmiş ki:
Kendisi Ali b. Ebî Tâlib'i şöyle derken işitmiş. Bana Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Rüku'da olduğum halde Kur'an okumayı, altın ve sarı boyalı
şeyler giymeyi yasak etti.
31- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-rezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbrahim b. Abdillah b. Huneyn'den, o
da babasından, o da Alî b. Ebî Tâlib'den naklen haber verdi. AH (Şöyle demiş)
: Resû'üIIah (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) bana altın yüzük takınmayı, Kass
ipeklisi giymeyi, Rüku' ve Secde'de Kur'an okumayı ve sarı boyalı elbise
giymeyi yasak etti.
Ulemâ sarıya boyanmış
elbise giymenin caiz olup olmayacağında ihtilâf etmişlerdir. Sahabe ve
Tabiinin cumhuru ile onlardan sonra gelen ulemâ bunu mubah görmüşlerdir. İmam
Âzam 'la İmam Mâli k 'in ve İmam Şafii 'nin kavilleri de budur. Yalnız İmam
Mâlik başka bir boya ile boyanmış elbiseyi san boyalıdan efdal görmüştür. Bir
rivayette evlerde ve avlu işlerinde giyilmesini caiz toplantı yerlerinde sokak
ve pazarlarda mekruh görmüştür. Ulemâdan bir cemaata göre sarıya boyanmış
elbise giymek kerâhet-i tenzihiyye ile mekruhtur.
Onlar hadîsteki nehyi
bu mânâya hamletmişlerdir. Çünkü Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve
Sellem)"\n kırmızı bir hülle giydiği, sakalını sarıya boyadığı sahih
rivayetlerle sabit olmuştur. Hattâbî'ye göre buradaki nehiy kumaşı dokuduktan
sonra boyamaya aittir. Evvelâ ipliği boyanır da, sonra dokunursa bu memnu'
değildir. Ulemâdan bâzıları buradaki nehyi hac veya ömre için ihrama girmiş
olanlara hamletmişlerdir. Bu takdirde hüküm İbni Ömer (Radİyallahu anlı)
hadîsine muvafık olur. Mezkûr hadiste : «Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem
i iîıramhııın vers veya zâferan değmiş elbise giymesini yasak etti.»
denilmektedir. Beyhakî'nin beyânına göre İmam Şafiî usfurla boyanan elbiseyi
mubah görmüş, zâferanla boyananı erkeklere tecviz etmemiştir. Halbuki bunların
ikisi de sarı boyadır. Hz. Şafiî usfurla boyanan elbisenin giyilmesine bu babda
bir yasak delili bulamadığı için cevaz verdiğini söylemiştir. Beyhâk i diyor
ki: «Nehyin umumî olduğuna delâlet eden birçok hadîsler rivayet edilmiştir. Bu
hadîsler Şafii 'nin kulağına varsa inşaallah onunla amel ederdi,» demiş. Sonra
Şafiî 'nin şu sözünü hatırlatmıştır: «Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve
Sellem)"m hadîsi benim sözüme mııhâlifse hadîsle amel edin; tenim sözümü
bırakın!» Yine Beyhakî'nin rivayetine göre
İmam Şafiî: «İhramh olmayan
erkeğe her halükârda
zaferanh elbise giymesini yasak ederim. Böyle bir elbise giyerse, onu
yıkamasını emrederim.» demiştir. Beyhakî : «Zâ-feranlı elbisede Şafiî sünnete
tâbi olmuştur. Usfurla boyananda ona tâbi olması evleviyette kalır.» diyor. Ve
selefden bazılarının usfurla boyanmış elbise giymeyi kerih gördüğünü,
bazılarının da giymeye ruhsat verdiğini kaydettikten sonra : «Sünnet tâbi
olunmaya daha lâyıktır.» diyerek sözünü bitiriyor.
Peygamber (Saltallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in Hz. Abdullah
b. Amr'a : «Sana bunu
annen mi emreîtî?w diye sormasmm mânâsı ; Usfurla boyanan
elbise kadın elbisesidir. Bu onlara mahsustur, demektir. Bu elbisenin
yakılmasını emretmesi bir ceza ve ağır şekilde yasaklanmış olduğunu göstermek,
başkalarım da bundan men etmek içindir, denilmiştir.
32- (2079) Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. Bize
Hemmâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde rivâyeî: etti. (Dedi ki) : Enes
b. Mâlik'e :
— Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)e.
elbisenin hangisi daha makbuldü yahut Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
hangi elbiseyi beğenirdi? dedik.
— Pamuklu!
cevâbını verdi.
33- (...)
Bize Muhammed b. Müsenııâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muaz b. Hişâm rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti.
Enes:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in en sevdiği elbise pamuklu idi, demiş.
Bu hadîsi Buharı ile
Ebû Dâvud «Libâs» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Hibera :
Yemen'de dokunan pamuk kumaştır. Dâvûdî bunun yeşil renkte olduğun ve
cennetliklerin giysileri bu renkte olduğu için kefeninde yeşil renkte olmasının
müstehab görüldüğünü söylemiştir. Filvaki Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Se!lem)'in kabrine yeşil renkte bir kumaş örtülmüştür. Fakat beyaz renk ondan
daha makbuldür. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) in pamukluyu sevmesi,
içinde çok zinet bulunmadığı, kir ve pasa daha çok tahammül ettiği içindir.
Keten elbise de pamuklu hükmündedir. Hadis-i şerif pamuklu, keten ve çizgili
elbise giymenin caiz olduğuna delildir. Çünkü Yemen kumaşları zinetli ve
çizgili olurdu.
34- (2080)
Bize Şeyban b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğire
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd, Ebû Bürde'den rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Âişe'nin yanma girdim de bize Yemen'de yapılan kalın bir çarşafla
mülebbede dedikleri cinsten bir kilim çıkardı. Ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Seliem) şu iki elbisenin içinde vefat etti, diye Allah'a yemin verdi.
35- (...) Bana
Ali b. Hucur Es-Sa'dî ile Muhammed b. Hatim ve Yâ'kub b. İbrahim toptan İbni
Uleyye'den rivayet ettiler. İbni Hucr (Dedi ki) : Bize İsmail, Eyyûb'dan, o da
Humeyd b. Hilâl'den, o da Ebû Bürde'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Bize Âişe bir çarşaf ile mü-lebbed bir kilim
çıkardı. Ve :
Resûlüllah (Sailaiîahii
Aleyhi ve Sellem)'iin içimle dünyadan
gitti, dedi.
İbni Hatim
kendi hadîsinde «Kalın
bir çarşaf» dedi.
(...) Bana
Muhammed b. Kâfi' de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Ab-durrezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Eyyûb'dan, bu isnad ile bu hadîsin mislini haber
verdi. Ve : «Kalın bir carsaf» dedi.
36- (2081) Bana
Süreye b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekeriyya b. Ebî
Zaide, babasından rivayet etti. H.
Bana İbrahim b. Musa
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Zaide rivayet etti. H.
Bana Ahmed b. Hanbel
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekeriyya rivayet etti. (Dedi ki)
: Bana babam, Mus'ab b. Şeybe'den, o da Safiyye binti Şeybe'den, o da Âişe'den
naklen haber verdi. Âişe şöyle demiş: Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem)
bir sabah, üzerinde siyah kıldan ma'mul çizgili bir örtü olduğu halde (dışarı) çıktı.
37- (2082)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Süleyman,
Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş): Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in üzerine dayandığı yastığı
deriden olup içi lif dolu idi.
38- (...)
Bana Ali b. Hucur Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ali b. Müshir,
Hişâm b. Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen haber verdi. (Şöyle
demiş): Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Selleın)'in üzerinde yattığı döşeği
deriden olup dolgusu lif idî.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Nümeyr
rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâ-viye haber verdi. Her iki râvi
Hişâm b. Urve'den bu isnad ile rivayet etmiş ve «Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'m yatağı» demişlerdir,
Ebû Muâviye'nin
hadîsinde: «Üzerinde yattığı...» kaydı
vardır.
Bu hadîsi Buhar î
«Kitâbu'I-Libâs» ile «Kitâbu'l-Hums»'da tah-rîc etmiştir.
Mûlebbede :
Yamalı, demektir. Kelimenin asü mânâsı keçeleştirilmiş demek olduğundan
bazıları bunu «ortası kalınlaşıp keçe gibi olan kumaş» mânâsına almışlardır.
Mırt: Bazan
yünden bazan da kıl, keten ve ipek gibi şeylerden dokunan kilimdir.
Murahhal: Üzerinde
deve semerlerinin sureti bulunan kumaştır. Hattâbî ona çizgili kumaş demiştir.
Edem : Edimin
cem'idir. Edim tabaklanmış dendir.
Bu hadîsler Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m dünya zevkinden ne kadar uzak olduğunu
göstermektedir. Fahr-i Kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz herşeyin
en azı ve basiti ile iktifa buyururdu. Ümmetinin bu hususta da ona uymadı
gerekir. Üzerinde deve semeri resmedilmiş elbise giymekte beis yoktur. Haram
olan resim canlıların suretidir. Bu rivayetler döşek ve yastık gibi şeyler
üzerinde uyuyup istirahat etmenin, bunları ot ve yapağı gibi şeylerle
doldurmanın cevazına delildir.
39- (2083)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Amr'un-Nâkıd ve İshâk b. İbrahim rivayet ettiler.
Lâfz Amr'ındır. (Amr ile Kuteybe haddesena, İshâk ise ahberanâ tâbirlerini
kullandılar.) (İshâk dedi ki) : Sise Süfyân, İbni Münkedir'den, o da Câbir'den
naklen haher verdi. Câbir (Şöyle demiş) : Evlendiğim vakit Resûlüllalı
(Saüallahü Aleyhi ve Sellem) bana:
«Yaygı edindin
mi?» diye sordu. Ben: — Bizim nereden
yaygımız olsun! dedim. «Beri bak, bu
olacak!» buyurdu.
40- (...)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki',
Süfyân'dan, o da Muhammed b. Münkedir'den, o da Câ-bir b. Abdillah'dan naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Evlendiğim vakit Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bana :
«Yaygı edindin
mı?» diye sordu. Ben :
— Bizim nereden
yaygımız olsun! dedim.
«Beri bak, bu olacak!»
buyurdular.
Câbir demiş ki,
hanımımda bir yaygı var. Ben şunu benden uzaklaştır diyorum, o da: «Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu olacak, buyurdu.» diyor.
(...) Bana
bu hadîsi Muhamraed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman
rivayet etti. Bize Süfyân bu isnad ile rivayette bulundu. Ve «Ben de onu
bırakıyorum» cümlesini ziyade etti.
Bu hadîsi Buhârî «Menâkıb»
bahsinde; Tirmizî «Ki-tâb'ul-İsti'zan»'da tahrîc etmişlerdir.
Enmat:
Nemat'm cem'idir. Nemat döşek yüzü demektir. Saçaklı ince yaygı mânâsına da
gelir. Ki burada murad odur.
Rivayetin tamamından
anlaşılıyor ki, Hz. Câbir hanımına : «Bu yaygıyı evden uzaklaştır» dermiş. O
da: «Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun bizim evimizde bulunacağını
söylemedi mi?» diye mukabele eder. Câbir (Radiyallahu anh) da onu hâli üzere bırakırmış.
Câbir (Radiyalıahu
anh) 'm bu yaygıdan hoşlanmaması dünya zînet-lerinden ve âhiret umurundan
alıkoyan olduğu içindir. Hadîs-i şerif ipekten olmamak şartiyle yaygı, kilim
ve halı gibi şeylerin edinilmesi caiz olduğuna delildir. Bu hadîste Peygamber
(Saliaîlahü Aleyhi ve Selîem)'m mucizesi zahir olmuş, verdiği haber dediği gibi
çıkmıştır.
41- (2084)
Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb
haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû Hânî rivayet etti ki, kendisi Ebû
Abdirrahman'ı, Câbir b. Abdillah'dan naklen, ona da Resûlülîah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) söylemiş olmak üzere şöyle derken işitmiş:
«Erkek için bir döşek,
karısı için de bîr döşek. Üçüncüsü misafir İçin, dördüncüsü de şeytan
içindir.»
Bu hadîsten murad
ihtiyaçtan fazla döşek edinmenin doğru olmadığını beyândır. Çünkü fazlasını
edinmek Öğünmek, böbürlenmek ve dünya zinetine aldanmak içindir. Bu sıfatta
olan her şey mezmum ve çirkindir. Mezmum olan şeyler de şeytâna izafe edilir.
Çünkü şeytan bu gibi şeylerden razı olur. İnsanlara vesvese vererek onları
güzel gösterir. Ulemâdan bazıları hadîsi
zahiri mânâsı üzere bırakmışlardır. Bu takdirde lüzumsuz yere edinilen
döşek v.s. şeytan için hazırlanmış olur. Şeytan gece ve gündüz
istirahatlarında o döşekte yatar. Nitekim bir kimse geceleyin evine girerken
besmele çekmese orada da şeytan geceler.
Karı-koca için
müteaddit döşek edinmeye gelince : Bunda beis yoktur. Çünkü her biri hastalık
ve benzeri hallerde ayrı döşeğe muhtaç olabilir. Bazıları bununla istidlal
ederek : «Bir kimseye karısıyle beraber yatmak lâzım gelmez, ayrı döşekte
yatabilir.» demişlerse de bu istidlal zayıftır. Çünkü burada maksat hastalık ve
benzeri gibi ihtiyaç zamanıdır. Gerçi bir kimsenin mutlaka karısıyle bir
döşekte yatması vâcib değilse de, o cihet başka delilden anlaşılmıştır. Doğrusu
şudur ki : Bir Özr bulunmadıkça karı-kocanın beraberce yatmaları efdaldır.
Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Seliemyin devam üzere yaptığı fiili budur. Her
gece teheccüd namazına kalkar, sonra yine zevcesinin yanma yatardı.
42- (2085)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâfi! ile Abdullah b. Dinar
ve Zeyd b. Eslem'den dinlediğim, onların da her birinin İbni Ömer'den naklen
haber verdiği şu hadîsi okudum: Resûlüîlah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
«Elbisesini
büyüklenerek sürüyen kimseye Aliah bakmaz.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr ile
Ebû Üsâme rivayet ettiler. H.
Bize İbnü Nümeyd'e
rivayet etti, (Dedi ki) : Bize hatam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müsennâ ile Ufceydullah b. Saîd dâhi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya
(bu zât Kattan'chr) rivayet etti. Bu râ~ vilerin hepsi Ubeydulİah'dan rivayet
etmişlerdir. H.
Bize Ebû'r-Rabî' ile
Ebû Kâmil de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. H.
Bana Züheyr b. Harb
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. Her iki râvi Eyyûb'dan
rivayet etmişlerdir. H.
Bize Kuteybe ile İbni
Rumh dahî Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize Harun El-Eylî de
rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Üsâme
rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber
(Salialiahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen Mâlik'in hadîsi gibi rivayette
bulunmuşlar. Ve hadîse «Kıyamet gününde...» kaydını ziyade etmişlerdir.
43- (...)
Bana Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Ömer b. Muhammed babası ile Salim b. Abdillah'dan ve
Nâfi'den, onlar da Abdullah b. Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Salialiahü Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz Ici
elbisesini büyüklenerek sürükleyen kimseye Allah kıyamet gününde bakmayacaktır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir,
Şeybânî'den rivayet etti. H.
Bize İbni Müsennâ da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'fee rivayet etti.
Her iki râvi Muharib
b. Disar ile Cebele b. Süheym'den, onlar da İbnî Ömer'den, o da Peygamber
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'den yukarki-lerin hadîsi gibi rivayette
bulunmuştur.
44- (...)
Bize tbni Nümeyr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hanzale rivayet etti. (Dedi ki) : Sâlîm'den dinledim. O da tbni
Ömer'den rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Kesûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«Her kim büyüklenerek
elbisesini sürüklerse, kıyamet gününde Allah ona bakmayacaktır.» buyurdular.
(...) Bize
İbnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Süleyman rivayet etti.
(Dedi ki) : Bİze Hanzale b. EM Süfyân rivayet etti. (Dedi ki) : Ben İbnü Ömer'i
şunu söylerken işittim:
Kesûlüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Setlem)'\ yukarki hadîsin mislini söylerken dinledim. Yalnız o
«elbisesini...» demiştir.
45- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Müslim b.
Yennâk'ı İbnü Ömer'den naklen rivayet ederken dinledim. İbnü Ömer elbisesini
sürükleyen bir adam görmüş de :
— Sen kimlerdensin?
diye sormuş. O da kendisine nesebini bildirmiş. Bir de ne görsün Benî Leys'den
bir adam. İbnü Ömer onu tanımış. (Demiş ki): Ben Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi
ve Sellem)'âen şu iki kulağımla dinledim:
«Bİr kimse elbisesini
sürükler de bununla büyükienmekten
başka bir şey kasdetmezse,
muhakkak kıyamet gününde Allah o kimseye bakmaz!» buyuruyordu.
(...) Bize
İbnü Nümeyr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Abdü'l-Melik (yâni İbni Ebî Süleyman) rivayet etti. H.
Bİze Ubeydullah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ebû Yûnus rivayet etti. H.
Bİze İbni Ebî Halef de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Bükeyr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana İbrahim (yâni îbni Nâfi') rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Müslim b. Yennâk'dan, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)''den bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Yalnız Ebû Yûnus'un
hadîsinde: «Müslim Ebû'l-Hasen'den» kaydı vardır. Ve toptan hepsinin
rivayetlerinde :
«Bir kimse Örtüsünü
sürüklerse...» ifadesi vardır. «Elbisesini...» mislerdir.
46- (...)
Bana Muhammed b. Hatim ile Harun b. Abdillah ve İbni Ebî Halef de rivayet
ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize Ravh b. Ubâde
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Muhammed
h. Abbâd b. Cafer'i şunu söylerken işittim : Nâfi' b. Abdil Hâris'in azatlısı
Müslim b. Yesâr'a İbni Ömer'e sormasını emrettim. Ben de aralarında
oturmakta olduğum halde :
— Sen Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den örtüsünü büyükle-nerek sürükleyen kimse
hakkında bir şey işittin mi? dedi.
— Onu «Kiyâmet gününde
Allah ona bakmaz» buyururken işittim. Cevâbını verdi.
47- (2086)
Bana Ebû't-Tahİr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Ömer b. Muhammed Abdullah b. Vâkıd'-dan, o da İbni Ömer'den naklen
haber verdi. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'e uğradım
örtümde sarkıklık vardı.
«Yâ Abdellah
örtünü kaldsr!» dedi. Ben de kaldırdım.
Sonra : «Zİyade et!» buyurdu. Ben de
ziyâde ettim. Bundan sonra evlâ olanı araştırmaya devanı ettim. Cemaattan biri:
— Nereye kadar? diye sordu.
— Baldırların yarılarına kadar,
cevâbını verdi.
48- (2087)
Bize Ubeydullalı b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Muhammenden (Bu zat İbni Zİyaddır) rivayet etti. (Dedi
ki) : Ebû Hüreyre'yi dinledim. Örtüsünü sürükleyen bir adam gördü de ayağı ile
yere vurmaya başladı. Kendisi Bahreyn valisi idi ve: Vali geldi! Vali geldi!
Resûîüllah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki,
büyüklenerek örtüsünü sürükleyen kimseye Allah bakmaz, buyurdular.» diyordu.
(...) Bize Muhammed b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâni İbni Cafer rivayet etti.) H.
Bize bu hadîsi İbni
Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti.
Her iki râvi Şu'be'den
bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. İbni Cafer'in hadîsinde:
«Mervan Ebû Hüreyre'yi
kendi yerine halife bırakırdı.» cümlesi vardır. İbni Müsennâ'nın hadîsinde ise
: «Ebû Hüreyre Medîne üzerine Halife
bırakılırdı.» ibaresi vardır.
İbni Ömer rivayetini
Buhârî ile Müslim «Kitâ-bu'l-Libâs»'da; Ebû Hüreyre rivayetini Buhârî yine «Ki»
tâbu'l-Libâs»'da tahrîc etmiştir.
Ulemânın beyanlarına
göre : Huyelâ, Mehile, Batar, Kibir, Zehv veya Zuhuv ve Tebahtûr hepsi de aynı
mânâya gelirler. Bunlardan murad büyüklenmek, gururlanmak ve kendini
beğenmektir. Bu hadîslerde geçen «Allah ona bakmaz» cümlesinden murad; Allah
ona rahmet etmez, demektir.
Kinaye suretiyle
bakıldığı zaman hasıl olacak mânâya bakmak denilmiştir. Çünkü mütevazi bir kimseye
bakan ona acır. Kibirliye bakansa ona kızar.
Bu hadîslerden
çıkarılan hükümleri iman bahsinde görmüştük. Ulemâ kadınlara elbise
sarkıtmanın caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Erkeklere cübbe ve kaftan gibi
elbiseleri baldırlarının yarısına kadar sarkıtmak müstehabdır. Topuklara kadar
sarkıtmak kera'hetsiz olarak caizdir. Topuklardan aşağı sarkıtmaksa kibirden
dolayı yapıldığı takdirde haram bundan dolayı değilse, keraheti tenzihiyye ile
mekruhtur.
Kaadî Iyâz diyor ki :
«Ulema elbisede uzunluk ve genişlik hususunda mu'tad ve hacetten fazla yapılan
her şeyin mekruh olduğunu söylemişlerdir.
49- (2088) Bize Abdurrahman b.
Sellâm El-Cümahî rivayet etti. (Dedi id) : Bize Rabi' (yâni İbni Müslim), Muhammed b.
Ziyad'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamher (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden nak-îeiı rivayet
etti.
«Bir adam yürürken
omuzuna sarkan saçları iie iki elbisesini beğenmiş de birdenbire yere batmış,o
tâ ktyameî kopuncaya kadar paldır kül-dÜr yere
batmakta devam edecektir.»
buyurmuşlar.
(...) Bize
Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Beşşâr da Muhammcd b. Ca'fer'den rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Müscnnâ dahî rivayet etîi, (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy rivayet etti. Bu
râvilerin hepsi : Bize Şu'be, Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Saihükıhü Aleyhi ve Scllern)'dcn bu hadîsin benzerini rivayet etti,
demişlerdir.
50- (...)
Bize Kutftybe b. Said rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-gire (yâni EI-Hızâmî),
Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû llü-reyre'den naklen rivayet etti ki:
Ucsûlüllah (SallalUıhü Aleyhi ve Scllem) şöyle buyurmuşlar :
«Bir adam kendini
beğenmiş, iki elbisesinin içinde kırıtarak yürürken Allah onu yere batırmıştır.
O tâ kıyamet gününe kadar paldır küidür yere batmakta devam
edecektir.»
(...) Bize
Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Gize Ma'mer, Hemnıam h. Münebbih'-ten naklen baber verdi. Hemnıam :
Bize Ebû Hüreyre'nİn Resûlülîalı (Salhıüahü Aleyhi ve Seilemyden rivayet
ettikleri şudur, demiş ve bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de
şudur. ReEÛlüUah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle de
buyurdu :
«Bİr adam iki elbise
içinde kırıtırken...» bundan sonra
râvi yukarki hadîsin mislini rivayet
etmiştir.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Affan rivayet etti, (Dedi
ki) : Bize Ilanınıad b. Seleme, Sabıt'ten, o da Ebû Râfi'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Re-sûiüllah {Sallaiiahü Aleyhi ve Sellemj'i :
«Sizden önce
geçenlerden bir adam bir hüllenin içinde kmfıyordu...» Bundan sonra
râvi yukarkilerin hadîsi
gibi hikâye etmiştir.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâhu'l-Libâs»'da i~ahric
etmiştir.
Ulemadan bâzıları bu
rivayetlerde bahsedilen adamın bu ümmetten olabileceğini söylemişlerdir. Bu
takdirde hâdise henüz vuku' bulmamış, ileride olacaktır. Bir takımlarına göre
ise bu vakanın İslâmiye iten önce olup bittiğini. Peygamber (SaUatlah'û Aleyhi
ve Seiiem)*i\\ bunu haber verdiğini söylemişlerdir. Nevevi : Sahih olan da budur, demektedir.
Bazıları bu adamın
Kur'ân-ı Kerim'de zikri geçen Karun
olduğunu söylemişlerdir.
İmam Gazali
meclislerde yüksek yere oturmayı, yolda yürürken önde gitmeyi, biriyle
karşılaştığı zaman evveîâ karşısındaki selâm vermezse kızmayı, münazara
yaparken hakkı inkâr etmeyi, cahil tabakaya hayvan nazariyle bakmayı
büyüklenmekten saymış, vaid ve tehdit bunların hepsine şâmildir, demiştir.
51- (2089)
Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bizi babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b Enes'den, o da Beşîr b.
Nehîk'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygam ber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)
'den naklen rivayet etti ki: Altın yüzükteı nehiy buyurmuştur.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr da ri vâyet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Ded ki) : Bize Şu'fce bu isnadla
rivayette bulundu.
Bu hadisi Buharı
«Kitâbu'l-Libâs»'da; Nesâî «Kitâbu'z Zine»'de tahrîc etmişlerdir.
Nevevi diyor ki :
«Müslümanlar altm yüzüğün kadınlara mubah erkeklere haram olduğuna icmâ
etmişlerdir. Yalnız Zahirîler 'der İbnü Hazm'İn mubahtır dediği, bâzılarının da
mekruh saydığı ri vâyet olunmuştur. Fakat bu iki nakil bâtıldır. Kailleri
Müs1im'ir zikrettiği bu hadîslerle ve deha önceki icma'la iskât edilmişlerdir.
Pey gamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) altınla gümüş hakkında: Bunlar üm
metimin erkeklerine haram, kadınlarına helâldir, buyurmuştur.»
52- (2090)
İbni Müsennâ'nın hadîsinde (şu vardır.)
(Dedi ki) : Ber Narir b. Encs'den dinledim. (Dedi ki) : Bana Muhanimed
b. Sehl Et-Te-mimi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbııi Ebî Meryem rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Cafer halber verdi. (Dedi ki) : Bana İbrahim
b. Ukbe, İbni Abbas'ııı azatlısı Küreylrden. o da Abdullah h. Abbâs'dan naklen
haber verdi ki: KeSülüllab (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir adamın elinde
altından )ir yüzük görmüş de onu hemen
çıkarıp atmış ve :
«Sizden biriniz
ateşten bir kor aîıyor da, onu eline koyuyor.» buyur-mu-jlar. Kesîılüüaîı
(SiûuıiUihiı Aleyhi ve Selietn)
gittikten sonra adama :
— Al yüzüğünü,
onunla faydalan! demişler :
— Hayır! Vallahi onu
ebediyen alamam. Onu Kesûlüllah (Sallaîlahü Aİeviıi ve Sel'.em'î attı,
demİs.
53- (2091) Bize
Yahya b. Yahya Et-Temimi ile Muhammed b. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Leys haber verdi. H.
Bize Kutcybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Nâfi'den, o da Ahdullah'dan naklen rivayet
etti ki: Resûliillah (SaUaihthii Aleyhi ve Seüem) altından bir yüzük yaptırmış.
Onu giydiği vakit taşını avııcunun içine Çevirirmiş. Halk da yaptırmışlar.
Sonra minberin üzerine oturmuş ve yü-zÜğü
çıkararak :
«Ben bu yüzüğü giyiyor
ve taşım içeriye çeviriyordum.» dedi. Hemen yüzüğü attı.
Sonra :
«Vallahi onu ebediyen
giymem!» buyurdular. Arkasından halk da yüzüklerini attılar. Hadisin
lâfzı Yahya'nındır.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. EH Şeyhe de rivayet etti. (Ded ki) : Bize
Muhammed b. Bişr
rivayet etti. H.
Bu hadîsi bana Züheyr
b. Harb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bizt Yahya b. Saîd
rivayet etti. H.
Bize İbnü Müsennâ da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îlâlîd b. Hari; rivayet etti. H.
Bize Sehl b. Osman
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ukbe b. Hâ lid rivayet etti. Bu râviîeriıı
hepsi Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den. o âz İbni Ömer'den, o da Peygamber
(Sallalkıhii Aleyhi ve Sellemi'âcn altın yüzük hakkında bu hadîsi rivayet
etti. Ukbe b. Hâlid hadîsinde : «Onu sağ eline taktı» cümlesini ziyâde
etmiştir.
(...) Bu
hadîsi bana Ahmed b. Abde dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdi'l-Vâris
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.
Bize Mjıhammed b.
İshâk El-Müseyyeb'i de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Enes (yâni İbni Iyaz) Musa b. Ukbe'den rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Abbâd
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hatim rivayet etti. H.
Bize Harun El-Eylî
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. Bunların hepsi
Üsâme'den cemaatça Nâfi'den, o da tbnî Ömer'den, o da Peygamber (Sailallahü Aleyhi
ve Sellem) 'den altın yüzük hakkında Leys'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsi Buharı
«KHâhu'î-Libâs» ve «Kİtâru'l-Eynıeni ven' Nuzur»'da tahric etmiştir. Peygamber
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'in yemini hakkında El-Mühelleb şunları söylemiştir:
«Peygamber 'Sallallahü
A leyhi ve Sellem) 'in konuşurken ve birçok fetvalarında yemin etmesi,
câhiliyet devrinde Arapların babalarına, ilâhlarına, putlarına v.s.
yaptıkları, yeminleri nesli ve Allah'dan başka yemin edilecek bir şey
olmadığını bildirmek içindir. Tâki bu yemine alışsınlar da Allah'dan başkasına yemin
etmeyi unutsunlar.»
Peygamber (Sailallahü
Aleyhi ve Se!!em}'m yüzüğü giyerken taşını avu-cunun içine çevirmesi, bunun
zinet değil, mühür vesair işler maksadıyle takıldığını beyan içindir. Yüzüğü
atmaktan murad, onu bir daha kullan-mamasıdır. Yoksa telef etmek değildir.
Çünkü ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mali israf ve ziyan etmeyi
yasaklamıştır.
1- Bir kimsenin
bırakmak istediği yahut
yapmayı arzu ettiği
bîr şey için yemin etmesinde beis yoktur.
2- İmkân
bulunduğu takdirde kötülüğü elle gidermek icâb eder.
3- Hadîs-i
şerif altın yüzüğün haram olduğuna nassan ve sarahaten delildir.
4-
Yüzük sahibinin attığı
yüzüğü almaması ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'in emrine son derece bağlılığını ve zayıf
te'villere kulak asmadığını gösterir.
Bu zat yüzüğünü fakir fukara alsın diye mubah yoluyla bırakmıştır. Binâenaleyh
onu dileyenin alması mubahtır. Kendisi alsa da satsa veya başka bir hususta
ondan istifâde etse caiz olurdu. Fakat o ResûlüIIah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in attığı bir yüzüğü
takvası icabı bir daha eline almamış, onu muhtaçlara sadaka olarak bırakmıştır.
5-
Hadîs-i şerif
ashab-ı kiramın Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e son derece
itaatkâr, onun emir ve nehiylerine ve fiillerine uymakta birbirleriyle yarış
edercesine titizlik gösterdikİerine delildir.
54- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr,
Ubeyduüah'dan naklen haber
verdi. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Uheydullah
Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti. İbni Ömer şöyle demiş:
Resûlüllah (SaUallalüt Aleyhi ve Selleın) gümüşten bir yüzük edindi. Bu yüzük
onun elinde idi. Sonra Ebû Bekr'in, ondan sonra Ömer'in, ondan sonra Osman'ın
elinde bulundu. Nihayet ondan Eriz kuyusuna düştü. Nakşı : Muhammedürresulullah idi.
İbni Nümeyr : «Nihayet
kuyuya düştü.» dedi.
«Ondan» demedi.
55- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeyhe ile Amr'un-Nâkıd, Muhammed b. Abbâd ve İbni Ebî Ömer
rivayet ettiler. Lâfz Ebû Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne,
Eyyub b. Musa'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
«Peygamber (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) altın bir yüzük edindi. Sonra onu bıraktı. Bilâhare gümüşten
bir yüzük edindi. Onun üzerine «Muham-medürresûlüllah» cümlesini nakşettirdi. Ve :
«Benim bu yüzüğümün
nakşı üzerine kimse nakış yapmas'n!» buyurdular. Onu giydiği vakit, taşını
avucunun içine çevirirdi. Muaykîb'den Eriz kuyusna düşen
yüzük odur.
(2092) Bize
Yahya b. Yahya ile Halef b. Hişâm ve Ebû'r-Rabî' 'El-Atekî hep birden
Hammad'dan rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Hammad b. Zeyd, AbdûI'Aziz
b. Sühayb'daıı, o da Enes b. Mâlik'den nak-
Ben haber verdi ki.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gümüşten bir yüzük edinmiş ve üzerine :
«Muhammedürresûİüİfah» cümlesini nakşetmiş. Halkada :
«Ben gümüşten bir
yüzük edindim. Ve üzerine "Muhammedürresûlüliah" cümlesini nakşettim.
Artık hiç bir kimse bunun nakşt üzerine nakış yapmasın!» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ahmed b. Hanfcel ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb dahî rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail (yâni İbnî Uleyye), Abdul-Aziz b.
Suhayb'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)''den
bu isnadla rivayet etti. Ama hadîste Muhammedürresûlüliah cümlesini anmadı.
Bu rivayetleri Buhâri
«Kitâbu'l-Libâs»'da; Enes hadîsini Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir.
Hadisin az sonra gelen bir rivayetinde beyan edildiğine göre Peygamber
(Sallallahit Aleyhi ve Sellem) yabancılardan bazı kimselere mektub yazmak
istemiş. Kendisine bunların mühürsüz mektub kabul etmediklerini söylemişler.
Onun üzerine gümüşten bir yüzük yaptırarak, üzerine
«MuhammediİrresûIüllah>- cümlesini nakşettirmiştir. Görülüyor ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bu yüzüğü parmağına takmış
ve dâima taşını avucunun içine çevirmiştir. Çünkü yüzüğün taşını muhafaza etmek
kibir ve ucubdan korunmak için en güzel çâre budur. Gerçi Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu babda bir şey emretmemıştir. Binâenaleyh yüzük
istenildiği şekilde taşınabilir. Fakat efdal olan bu babda da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e uymaktır. Selef iki vecihle de amel etmiş, yâni
yüzüğün taşını hem avuç içine çevirmiş, hem de çevirmemişlerdir.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Selle]m) 'in yüzüğünün üzerine başka nakış yapılmasını istememesi, bu
işe bir mefsedet karışmasın, diyedir. Çünkü kendisi yüzüğü yalnız mühür
maksadıyle kullanmak için yaptırmıştı.
1-
Erkeklerin gümüş yüzük takınması bil'icma caizdir. Eskiden bazı Şam âlimleri
hükümdardan başkasının yüzük takmasını kerih görmüş ve bu babda hadîs rivayet
etmişlerse de Nevevi bunun şâzz ve mer-dud olduğunu söylemiştir. Hattâbi :
-Kadınlara gümüş yüzük takınmak mekruhtur. Çünkü bu erkeklerin şiarıdır. Şayet
kadın altın yüzük bulamazsa, yüzüğünü zâferan veya benzeri bir şeyle sarartmalıdır,»
diyor. Nevevî bunu da kabul etmemiş : «Hattâbî'nin söylediği zayıf yahut
bâtıldır. Aslı yoktur. Doğrusu kadının gümüş yüzük takmasında kerahet
olmamasıdır.» demiştir.
2- Hadîs-i
şerif yüzük takınmanın ve sulehanm eserleriyle teberrü-kün caiz olduğuna
delildir.
3-
Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve
Sellemi'e kimse mirasçı
olmamıştır. Olsa idi bu yüzüğü mirasçısına verilirdi. Mezkûr yüzüğü
onun vefatından sonra Hz. Ebû Bekr ,
ondan sonra Ömer, ondan sonra Osman (Radiyallahu anh) hazerâtı almışlar, nihayet yüzük Hz. Osman
zamanında Eriz kuyusuna düşmüştür.
Eriz kuyusu Kuba mescidine yakın
bir bahçede bulunmaktadır. Rivayetlerin birinde yüzüğün bizzat Hz. Osman'm elinden, diğerinde Muaykîb'in elinden düştüğü bildiriliyor. Muaykib
(Radiyallahu anh) Saîd b. Ebi'1-Âs'm azatlısıdır.
Bu iki rivayetin arası
şöyle bulunmuştur. Halifeler bu yüzüğü teber-rüken bazı zamanlarda
giymişlerdir. Yüzük ekseriyetle Muaykîb'in elinde bulunmuştur. Hz. Osman'a lâzım
olup, istediği zaman Muaykîb, Eriz kuyusunun başında bulunmuş ve tam Hz. Osman'a
verirken yüzük kuyuya düşmüştür. Düşürmenin her ikisine nisbet edilmesi
bundandır.
4- Yüzüğün
üzerine sahibinin ismini ve ismullahı nakşetmek caizdir. Ekser ulemanın kavli
budur. Mâ1ikî1er'den bazıları üzerinde
ismullah yazılı yüzükle helaya gitmenin ve taharetlenmenin caiz olmadığını
söylemiş. Yüzüğün ya çıkarılması yahut sağ ele alınarak onunla
ta-haretlenilmamesi gerektiğini bildirmişlerdir.
Hanefîler'den Aynî:
«Benim kavlim de budur. Hattâ edeb ve terbiye üzerinde zikrullah yazılı yüzükle
taharetlenmemeyi gerektirir,» diyor.
56- (...)
Bize Muhammed b. Miisennâ ile İhni Beşşâr rivayet ettiler. İbni Miisennâ (Dedi
ki) ; Bize Muhammed b. Câ'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet
etti. (Dedi ki) : Katâde'yi Enes b. Mâlik'den hadîs rivayet ederken dinledim.
Enes (Şöyle demiş) : Resûlülİah (Saliallahii Aleyhi ve Sellem) Romalılara
mektup yazmak istediği vakit ashab :
— Onlar mühürsüz
mektub okumazlar, dediler. Bunun üzerine Re-sûlüllah (Saliallahii Aleyhi ve
Seüem) gümüşten bir yüzük edindi. Ben onun beyazını ResûIÜHah fSallallohİi
Aleyhi ve Se!lem)"m elinde hâlâ görüyor gibiyim nakşı
«Muhammedürresûlüüah» idi.
57- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki:
Nebiyullah {Saliallahii Aleyhi ve Sellem) Acemlere mektub yazmak istemişti.
Kendisine :
— Acemler üzerinde
mührü olmayan mektubu kabul etmezler, dediler. Bunun üzerine gümüşten lir
yüzük yaptırdı. Enes : «Onun elinde yüzüğün beyazını hala
görür gibiyim.» demiş.
58- (...)
Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Biz Nuh b. Kays, kardeşi
Hâlid b. Kays'dan, o da Katâde'den, o da Enes'de naklen rivayet etti ki:
Peygamber (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) Kisra il Kayser'e ve Necâşi'ye mektub
yazmak istemiş de (kendisine) :
— Onlar mühürsüz
mektub kabul etmezler, denilmiş. Bunun üzerin Resûlüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve
Seliem) gümüşten halka Hr yüzük yaptn mış, üzerinde «Muhammedürresûlüllah» cümlesini nakşettirmiş.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'l-İüm», «Kitâbu'l-Cihad», «Kitâbu'I Libâs» ve «Kitâbu'l-Ahkâm»'da; Nesâi
«Zinet», «Siyer», «İlim» vı «Tefsir» bahislerinde muhtelif râvilerden tahric
etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivâyetlerindeki Acemlerden, Romalılardan murat onların hükümdarılan olduğu
babımızın son rivayetinde tasrih edilmiş tir. Demek oluyor ki: Peygamber (Sallaîlahü
Aleyhi ve Seliem) Acen Kisra 'sına, Roma Kayser 'ine ve Habeş Necâşi 'sint hak
dine davet için mektuplar yazmak istemiş, kendisine bunların mü hürsüz mektup
kabul etmedikleri söylenmiştir. Mühürsüz mektup kabu etmemelerinin sebebi,
sırları meydana çıkacağından korkmaları, bir d< onlara arzedilecek bir şeyi
kimsenin bilmemesi lâzım geldiğine tenbih etmek istemeleridir. Burada şöyle
bir suâl hatıra gelebilir : Peygambei (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem) yazı
yazmayı biimezdi. Halbuki burada mektup yazdığından bahsedilmektedir.
Cevap : Peygamber
(Sallallahii Aleyhi ve SelJemj'm sonraları yazı yazmayı öğrenerek kendi eliyle
yazdığı rivayet olunmuştur. Yazmadığı sabit olmuş olsa, bu sefer hadîste
isnadı mecazi yapılmış olur. Yâni emredip başkasına yazdırdığı için yazma işi
mecazen âmir'e isnad olunur. Nitekim : Kıral mektup yazdı denilir ki, kâtibine
yazdırdı manasınadır. Mecaza karine örfdür. Çünkü örfü âdete göre Kıra!
mektubu kendi yazmaz, kâtibine yazdırır.
1- İlim
mektupla başka memleketlere büdirijlebiîir.
2- Küffara
mektup yazmak caizdir.
3-
Hükümdarın ve hâkimlerin yazılarını mühürlemesi caizdir. Hz. Enes : «Sultanın
ve kadıların mektuplarını mühürlemeleri, tâbi oluna-gelen bir sünnettir.»
4- Yüzüğün
üzerine sahibinin ismini nakşetmek caizdir.
59- (2093)
Bana Ebû Imrân Muhammed b. Ca'fer b. Ziyâd rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze
İbrahim (yâni İbni Sa'd), İbni Şihab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber
verdi ki: Enes, Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) 'in elinde gümüş
yüzüğü tir gün görmüş. Enes demiş ki: Bunun üzerine halk yüzükleri gümüşten
yaptırarak onu takındılar. Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) yüzüğünü
attı halk da yüzüklerini attılar.
60- (...)
Bana Muhammed h. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ravh
rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ziyâd
haber verdi. Ona da İbni Şihâb haber vermiş. Ona da Enes b. Mâlik haber vermiş
ki: Kendisi Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde gümüşten yüzüğü
bir gün görmüş. Bundan sonra halk yüzükleri gümüşten yapıp takınmaya
başlamışlar. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yüzüğünü
atmış, halk da yüzüklerini atmışlar.
(...) Bize
Ukbe b. Mükram El-Ammî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âsim, İbni
Cüreyc'deıı bu isnadla bu hadîsin mislini
rivayet etti.
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbu'l-Libâs»'da tahric etmiştir. Hadîsi şeriften Peygamber (Saılaliahu
Aleyhi ve Seilem) in yalnız bir gün gümüş yüzük taktığı, bir daha onu çıkarıp
attığı anlaşıhyorsa da mâna bu değildir. Kaadî Iyaz diyor ki : «Bütün hadis
uleması bunun İbni Şihab'dan gelme bir vehm olduğuna ittifak etmişlerdir. İbni
Şihab vehme kapılarak altın yüzüğü gümüşe çevirmiştir. Hadisin İbni Şihab'dan başka
râviler tarafından Enes'den nakledilen rivayetlerinden malûm olan husus
Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)'in gümüşten bir yüzük edinmesidir. Bu
yüzüğü de atmamıştır. Müslim'in de diğer rivayetlerde zikrettiği gibi, o ancak
altın yüzüğü atmıştır.»
Bazıları İbni Şihâb
hadîsini te'vil etmiş, o rivayetle diğerlerinin arasını bularak şunları
söylemişlerdir : «Peygamber (Sallalmhü Aleyhi ve Seilem) altın yüzüğün haram
kılındığını bildirmek istediği vakit gümüşten bir yüzük yaptırmış ve parmağına
takarak onun mubah olduğunu halka göstermiştir. Bundan sonra altın yüzüğü
atarak onun haram kılındığını bildirmiş; haik da altın yüzüklerini
atmışlardır.» Şu halde hadîsteki : "Halk da yüzükleri attılar.-.»
cümlesinden murad altın yüzüklerdir. Nevevî : «Doğru olan işte bu te'vildir.
Hadîste buna mâni bir şey yoktur.» diyor.
Hadîs-i Şerifte :
«Bundan sonra halk yüzüklerini gümüşten yapıp takınmaya başlamışlar. Bunun
üzerine Peygamber (Saiîalıahü Aleyh: ve Seilem) yüzüğünü atmış, halk da
yüzüklerini atmışlar.» ibaresinden murad şu olabilir : Halk Peygamber
(Sallaliahil Aleyhi ve Seilem}'in kendisine gümüş yüzük yaptırdığını öğrenince,
onlar da gümüş yüzük yaptırmışlardır. Fakat eskiden yaptırdıkları altın
yüzükler de ellerinde olduğu için. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve.
Sellem)"\n yaptığı gibi. onlar da altın yüzükleri atmışlardır.
61- (2094)
Bize Yahya b. Eyyûfa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb EI-Mısr!
rivayet etti, (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezîd, İbnİ Şihab'dan naklen haber
verdi. (Demiş ki) : Bana Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki)
Resûlüllah (SallaliahU
Aleyhi ve Seitem}'in yüzüğü gümüşten, tası da Habeş boncuğundandi.
62- (...)
Bize Osman b. Ebî Şeybe ile Abbâd b. Musa da rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Talha b. Yahya (bu zat evvelâ ensâri, sonra zürekîdir), Yûnus'dan, o da
İbni Şihab'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sağ eline gümüş bir yüzük takmış. Yüzükte
Habeşistan'dan bir taş varmış. Yüzüğün taşını avuç tarafına çevirirmiş.
(...) Bana
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İsmail b. Ebî Üveyz rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman b. Bilâl, Yûnus b. Ye-zid'den bu isnadla Talha
b. Yahya'nın hadîsi gibi rivayette bulundu.
Ulemâ Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in yüzük taşmm akik veya göz boncuğundan
olduğunu söylemişlerdir. Bunların ikisi de Habeşistan ve Yemen 'den çıkarılır.
Bâzıları hadîsteki Habeşîden mu-rad siyah renk olduğunu söylemişlerdir. İbni
Abdilberr bunun daha doğru olduğuna kanidir. Bir takımlar her iki vechin doğru
olduğunu. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in bazan taşı göz
boncuğundan yapılmış bir yüzük taşıdığını, bazan da kara taşlı bir yüzük
takındığını söylemişlerdir. Hattâ bir hadîste yüzüğünün taşı akikden olduğu
bildirilmiştir.
63- (2095)
Bana Ebû Bekr b. Hallâd El-Bâhilî rivayet etti. (Ded ki) : Bize Abdurrahnıan b.
Mehdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammat b. Seleme, Sabit'ten, o da Enes'den
naklen rivayet etti. Enes : Peygambeı (Sallalıahü Aleyhi ve Sellem)'in yüzüğü
şunda idi, demiş ve sol elinin küçül parmağına
işaret etmiştir.
Yüzüğün her iki elin
küçük parmağına takılacağı hususunda sahil: hadîsler rivayet olmuştur. Bundan
dolayı fukaha her iki elin küçük parmaklarına yüzük takılabileceğine ittifak
etmişlerdir. Bunların birinde kerahet yoktur. Hangi elin efdal olduğunda dahî
ihtilâf olunmuştur. Birçokları sağ elin efdal olduğunu, İmam Mâlik İle yine birçok
ulema da sol elin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Erkeğin yüzüğünü küçük
parmağına takmasının sünnet olduğuna bütün ulema müttefiktir. Kadın ise
parmaklarına müteaddit yüzükler takar. Erkek için küçük parmağın tahsis
edilmesi, bu parmak kenarda olduğu için. elle tutulan şeylerde eli meşgul etmemek içindir.
64- (2078)
Bana Muhammed b. Abdillah b. Nünıeyr ile Ehû Küreyb hep birden İbni İdri.s'ten
rivayet ettiler. Lâfız Ebû KÜreyh'indir. (Dediler ki) ; Bize İlmi İdr'is
rivayet etti. (Dedi ki) : Asım b. Küleyb'i, Ebû Bür-de'den, o da Alî'den naklen
rivayet ederken dinledim. Alî, Peygamber (SalhUahü Aleyhi ve Sellemf'ı
kasdederek : Benî yüzüğümü suna takmaktan yahut ondan sonra gelene takmaktan
men etti. —Âsim bu ikinin hangisini dediğini bilememiştir.— Reni Kass ipeklisi
giymekten ve eğer yastıkları üzerine
oturmaktan da men
etti, demişiir.
Demiş ki, Kass
ipeklisi çizgili bir takım kumaşlardır. Bunlar Mısır'dan ve Şam'dan getirilir.
Onlarda şuna benzer şeyler vardır. Eğer yastıklarına gelince, bu kadınların
kocaları için semer üstüne koydukları er-govanî kadifeler gibi bir şeydir.
(...) Bize
İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Asını b. Küleyb'den, o
da Ebû Musa'nın bîr oğlundan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ali'yi
dinledim...
Ve râvi bu hadîsi
Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve Sellem)''den naklen yukarki gibi anlatmıştır.
(...) Bize
İbni Müsennâ ile İbni Beşşâr dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed
b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Âsim b. Küleyb'den rivayet etti.
(Demiş ki) : Ebû BÜrde'yi dinledim. Dedi ki ; Alî b. Ebî Tâlib'i dinledim, şunu
söyledi. Peygamber (SüllaUahii Aleyhi ve Seilemj'i kasdederek: Nehyetti yahut
beni nehyeUİ... dedi. Ve râvi yukarki hadîs gibi rivayette bulunmuştur.
65- (...) Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'I Ahvâs, Âsim b.
Kiüejyb'den, o da Ebû Bürde'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Alî şunu
söyledi. Resûlüllah (SaUaUahü Aleyhi ve Sellem) beni şu ve şu parmağıma yüzük
takmaktan menetti. Ve orta parmağı ile ondan sonra gelene işaret etmiştir.
Kass ipeklisiyle
eğer yastığının izahı
biraz yukarda geçmişti.
Bu rivayetlerde gecen
(yahut) kelimesi ?ek için değil, nev'i bildirmek içindir. Bu hadîsi Müslim
'den başkaları şehadct parmağı ile orta parmağa diye rivayet etmişlerdir.
Hadîsten çıkarılan diğer hükümler yukarki rivayetlerde
görülmüştü.
66- (2096)
Bana Seleme b. Şebib rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-sen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Makil, Ehû'z-Zübeyr'den, o da Câbîr'den naklen rivayet
etti. Câbir şöyie demiş. Beraber gaza ettiğimiz bir gazvede Peygamber
(Sallaünhu Aleyhi ve Sellem) 'i şöyle buyururken işittim :
«Takunyaları çoğaltın!
Çünkü bir kimse takunya giydiği müddetçe binek
gitmekte daimdir.»
Binek gitmekte daim
olmanın mânâsı ayaklarının selâmette kalıp yorulmaması ve meşakkat duymaması
hususunda vâsıtaya binen kimseye benzemesidir.
Takunya mânâsında olan
şeyler ayağa giyilen her nevi ayakkabı, çarık ve lâstiklerdir. Hadîs-i şerif
seferde ayakkabı ile bulunmanın ve kumandanın emri altındakilere ayakkabı
giymelerini tavsiye etmesinin mubah olduğuna delildir.
67- (2097)
Bize Abdurrahman b. Scllâm El-Ciimahİ rivayet etti. Bize Rabî b. Müslim
Mııhammed'den (yâni İbni Ziyad'dan), u da Ebû Hü-reyre'den naklen rivayet etti
ki, Kesûîüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Bîriniz ayakkabı
giydiği vakit sağdan başlasın! Çıkardığı vakit de soldan başlasın. Onları ya
ikisini birden giysin yahu? ikisini birden çj-kars;nl» buyurmuşlar.
68- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebûz-Zinâd'dan
dinlediğim, onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu
hadîsi okudum. Re^ûlüffah (Sallailohu Aleyhi ve Selle m);
«Bîriniz tek bir
ayakkabı içinde yürümesin. Onları ya ikisini bfYden giysin yahut İkisini
birden çjfcars.ns» buyurmuşlar.
69- (2098)
Bize Ebû Bekr fa. Ehî Şeybe ile Ebû Kiireyb rivayet ettiler. (Lâfz Ebû Küreyb'indir.) (Dediler ki) : Bize İbni İdris, A'meş'den, o
da Ebû Rezîn'den [1] naklen rivayet etti. Ebû
Rezîn şöyle demiş : Eh Hüreyre bizim yanımıza çıktı da, eliyle alnına vurarak
şunları söyledi Beri bakın! Siz kendiniz hidayete erip, benim sapmam için,
benim Re sûlüllah (Sallaitahü Aleyhi ve Sellem) üzerine yalan söylediğimi konuşuyor
sunuz. Dikkat edin, ben şehâdet ederim ki, Resûlüllah (Sallailahu Aleyhi v,
Sellemy\ şöyle buyururken işitmişimdir :
«Birinizin poîîn bağı
kopfuğu vakit onu islâh etmedikçe ötekinin için de yürümesin!»
(...) Bana
bu hadîsi Alî b. Hucur Es-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) Bize Alî
b. Müshir haber
verdi. (Dedi ki) :
Bize A'meş, Ebû Rezîn
ile Ebû Salih'den, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (SaUaliahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu mânâda
haber verdi.
Bu hadîsleri Buhar i,
Ebû Dâvud ve Tirmizî, «Ki tâ bu'I-Libâs»'da tahrîc etmişlerdir.
Hattâbi diyor ki:
«Peygamber (SaUaliahü Aleyhi ve Sellem)'m bir tek ayakkabı ile yürümekten men
etmesi, o halde yürümenin güçlüğünden, bir de düşmekten emin olmadığındandır.
Bununla beraber göze de çirkin görünür. Çünkü insanlar o kimsenin bir ayağını
Ötekinden kısa tasavvur ederler.»
İbnü1 Arabi
buna «Şeytan yürüyüşü» demiştir.
1- Zinet,
temizlik ve ikram babından olan her şeyde sağdan başlamak müstehabdır.
Ayakkabı, mest ve elbise giymek, tıraş olmak, saç taramak, bıyık kesmek,
koltuk altlarını yolmak, misvak tutunmak, tırnak kesmek, abdest
almak, gusle ve teyemmüm etmek,
mescide girmek ve sadaka vermek gibi
şeyler bunda dahildir.
2-
Zinet, temizlik ve ikram
babından olmayan, her şeyde
soldan başlamak müstehabdır.
Ayakkabı, mest ve elbise çıkarmak, mescidden çıkmak, helaya girmek,
istincada bulunmak, burnunu
atmak ve iğrenç şeylere dokunmak bunda dahildir.
3- Tek
ayakkabı içinde yünimek mekruktur. Meğer ki, bir özürden dolayı yapmış ola.
Bundan üç nevi âdâb,
yâni baz; peylerde sağdan başlamanın, bazılarında soician başlamanın ayakkabı,
rnest gibi şeyleri de tek olarak giymemenin lüzumu anla.sıhr ki, bursların
müstehab olduğunda ulema müttefiktir.
70- (2099)
Bize Kuteybe b. Said IMâ'ik h. Enes'den —Ona okunanlar mcyanmda—, o da
Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti ki, Resnlüliah (SmiaHahU
Aleyhi ve Seliem) kişinin sol eliyle yemek yemesini yahut bir tek ayakkabı
içmde yürümesini, bir elbiseye sırılsıklam sarılmasını ve avret mahallini
açarak bir elMseye bürüııdüğü halde ayaklarım
dikip oturmasını yasak
etmiştir.
71- (...)
Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr,
Câbir'den rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) ; Füze Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'dcn, o da Câbir'den
naiklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş : Resûlüllah (Salkthahli Aleyfv ve Seliem) buyurdular
ki:
— Yahut Resûlüllah
iSaUaUahii Aleyhi ve Seliem) 'i jşöyle buyururken işittim :
«Birinizin polin bağı
koparsa —yâhur bir kimsenin ayakkabı bağı ko-parsa—, o bağı İslah etmedikçe bir
ayakkabı içinde yürümesin! Bir tek mest içinde de yürümesin! Sol eliyle
yemesin! Bir elbiseye büründügü halde
ayaklarını dikerek oturmasın!
Ve bir elbiseye sırılsıklam
sarılmasin.»
Sol elle yemenin ve
bir ayakkabı ile yürümenin hükümlerini az vu-karda gördük.
Sırılsıklam sarılmak
diye terceme ettiğimiz iştimâl-ısam mâ" tâbirine gelince : Esmaî bunu
şöyle tarif etmiştir : «îştimâl-i .sanıma' bir elbisenin içine bütün cesedini
kaplayacak hattâ elini çıkaracak yer biie kalmayacak derecede sarılmaktır.
«İbni Kuteybe : -<Buna Sammâ' denilmesi bütün menfezleri tıkayıp içinde
çatlak ve yarık bulunmayan sert kaya gibi olduğundandır.» diyor.
Ebû Ubeyd de şunları
söylemiştir: -<Fukaha ise şöyle derler: İstimali Sammâ' üzerinde başka bir şey
olmamak şartıyle tek bir elbiseye sarılarak bir ucunu omuzuna kaldırmaktır.-*
Ulemâ ehl-i lügatin
tefsirine göre bu şekilde sarılmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir. Çünkü
gelen bir zararı sinek ve böcek gibi şeyleri o haliyle def etmek güç olur. Fukahamn
tefsirine göre ise avret mahalli açılacak şekilde sarılmışsa haram, aksı takdirde mekruh olur.
İhtibâ': Baldırlarını
dikip oturmak ve dizleri üzerine bir şey örtmektir. Bu şekil oturuşa hubve ve
hıbve de denilir ki. umumi yerlerde Arab-larm âdeti bu idi. Bunun hükmü dahî
avret yeri açılırsa haram olmasıdır.
72- (...)
Bize Kuteybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize İbni Rumh da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ehû'z-Zübeyr'-den, o da Câbİr'den naklen
haber verdi ki, Resûlüîlah 'SallalUıhii Aleyhi ve Sellem) sırılsıklam sarılmayı, bir elbise içinde
dizlerini dikip oturmayı ve kişi sırüstü uzanmış olduğu halde bacağının birini
diğerinin üzerine koymasını yasak
etmişler.
73- (...)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. Hatim de rivayet ettiler. (İshâk ahberanâ
tâbirini kullandı.) İbnü Hatim ise bize Muham-med b. Bekr rivayet etti, dedi.
(Demiş ki) : Bize İbnü Cüreyc haber verdi, (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber
verdi. Kendisi Câbir b. Abdillah'ı Peygamber (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem) 'den
rivayet ederken dinlemiş. Efendimiz :
«Bir ayakkabı içinde
yürüme! Bir örîü içinde dizlerini dikip oturma! Sol elinle yeme! Sırılsıklam
sarılma! Uzanıp yanığın vakit ayaklarını birbirinin üzerine koyma!» buyurmuşlar.
74- (...)
Bana İshâk b. Mansûr dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Ubeydullah (yâni İbni Ebî'I-Ahnes) Ebû'z-Zübeyr'den, o
da Câiıir b. Abdiilah'dan naklen rivayet etfi ki : Peygamber (Salkdiahü Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz sırt
ÜstÜ uzanıp ayak ayak üstüne
atmas.n!» buyurmuşlar.
Bu hadisler avret
mahallinin tamamiyle veya bir kısmı açılacak şekilde sırtüstü uzanarak bacak
bacak üzerine koymaya hamledilmişJerdir. Buharı" ile Müslim 'in müttefikan
rivayet ettikleri az sonra göreceğimiz bir hadîste ise Peygamber ıSaUaUahİi
Aleyhi ve Selîem)'in mescid-de sırtüstü yatarak ayak ayak üzerine attığı
bildirilmektedir. Ulemâ Re-sûîiillah (Sallaliahü Aleyh: ve Sellemj'in hiç bir
yeri gör ünmeyecek şekilde yattığını; bu şeküde yatmakta ise kerahet olmadığım
söylemişlerdir. Kaadi Iyâz: Eesûîüllah (SallalUmu Aleyhi ve Seiiemİ'in bunu
zaruret, ihtiyaç, yorgunluk veya istirahat arzusu gibi bir sebeple yapmış olacağını
söylemiş : Aksi takdirde Peygamber (SollaUahü Aleyhi ve SeHem) 'in kalabalık
yerlerde oturuşu burum aksine idi. Bağdaş kurarak oturur yahut dizlerini dikerdi.
Ekseriyette bu şeklide otururdu...»
demiştir.
Nevevi Resûiüliah
{Sallaltuhü Aleyhi ve Sellem)"m bu şekilde uzanıp yatmasının beyan ve
ta'lım için olabileceği ihtimâli üzerinde durmuştur. Ona güre bunun mânâsı: Sırtüstü
uzanmak isU.-L-seniz bu şekilde yatın, benim yasak eUiâim uzanma ise alohti ık
de^ü. avret mahalli açıldığı veya açılmaya yaklaş'i;
kâh: mahsustur. - dernektir.
75- (2100)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İh-ni Şihab'dan
dinlediğim, onur. da Ahhâd h. Temim'den, onun da amcasından naklen rivayet
etliği şu hadîsi okudum. Abbâd'ın amcası Kesûlüllah iSaUaliahü Aleyhi ve
SeUemj'ı mescidde sırtüstü yatarak bir ayağını diğerinin üzerine
koyduğunu görmüş.
76- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebu Bckr h. Ebî Şeybe, İcni Nü-mcyr, Züheyr b. Harb ve
İshâk 1. İbrahinı hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. H.
Bana Ebû't-Tâhir ile
Harın ele de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Yûnus haber verdi. H.
Bize İshâk b. İbrahim
ile Abd b. Humeyd dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdiirrezzak haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Bu râviîerhı hepsi Zührî'den, bu
isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Bu hadîsi Buharı
«Namaz», «Libâs» ve «İsti'zan» bahislerinde; Ebû Dâvud «Kitâb'ul-Edeb»'de;
Tirmizî «İsti'zan» bahsinde; Nesâi «KitâbuVSalâtVda muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir.
Tirmizi : -'Bu hadîs
hasen sahihtir» demiştir, Hattâbi diyor ki : «Hadîs-i şerif bu fiilin caiz
olduğunu göstermektedir. Bu babda vârid olan nehiy bu hadisle neshedilmiştir.»
İbni Battâî dahî yüzde
yüz neshe kail olanlardandır. Bu işi Hz. Ömer'le Hz. Osman 'm da yapmış
olmaları nesh iddiasını kuvvetlendirmektedir. Mamafih bundan evvelki hadîste
gördüğümüz vecihle Peygamber (Sallaltahii Aleyh: ve Sellem)in mescidde bu sekil
uzanıp yatması nesh için değil de, ihtiyaç veya câİz olduğunu beyan gibi bir
sebepten dolayı da olabilir.
Hadîs-i şerif mescidde
dayanmak ve uzanıp yatmak gibi çeşitli istirahatların caiz olduğuna delildir.
Bundan yalnız yüzükoyun yatmak müstesnadır. Çünkü Peygamber (Sal'sallahü
Aleyh; ve Sellem) bundan men' etmiş :
«Bu Allah'ın gazab
ettiği bir yatıştır.» buyurmuştur.
77- (2101)
Bİze Yahya b. Yahya İle Ebû'r-Rabi' ve Kuteyhe b. Saîd rivayet ettiler. (Yahya
: Bize Hammad b. Zeyd haber verdi, dedi.) Ötekiler : Bize Hammad, Abdul-Aziz
b. Suhayb'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti ki, Peygamber
(Saılallahü Aleyhi ve Sellem) zâferanlan-maktan
nehy buyurmuş, dediler.
Kuteybe şöyle dedi :
«Hammad erkeklere nehy buyurdu, demek istiyor, dedi.»
(...) Bize
Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Amru'n-Nâkıd, Züheyr b. Harb, tbnü Nünıeyr ve Ebû
Küreyb dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize îs-maîl (bu zat İbni Uleyye'dir),
Abdul-Azîz b. Suhayb'dan, o da Enes'den naklen rivayet etti. En es (Şöyle
demiş): ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Selle/n) erkeğin
zâferan sürünmesini yasak
etti.
Bu hadîsi Buharı
«KUâbu'I-,L-ibâs»'da tahrîc ettiği gibi diğer bütün sünen sahipleri de buradaki
ikinci rivayette olduğu şekilde erkeğin zâferanlanması kaydıyle rivayet
etmişlerdir. Nesâi'nin bir rivayetinde :
«Zaferanlanmaktan nehy
buyurdu.» şeklinde mutlak zikredilmişse de, o mutlak rivayet diğer mukayyed olanlara
hamîedilmiştir. İbni Tîn ile İbni Battal: «Bu nehiy vücuda mahsustur. Ve
kerahete hamlolunur. Çünkü vücuda zâferan sürmek şeriat sahibinin yasak ettiği
refahdan ma'duddur. Nehyin tahrim için değil de, kerahete hamledildi-ğine
delil Enes hadisidir. Mezkûr hadîste :
Abdurrahman b. Avf
üzerinde sarı boya eseri olduğu halde, Resûlül-
lah {Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'in yanına geldi de Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) : «Bu ne
hal?» dedi. Onu reddetmedi. Yıkamasını da emir buyurmadı. Bu gösterir ki, yeni
güveyi olmayanlara yasaklaması kerahete mahmulmüş» demişlerdir. Gerçi Ebû
Davud'un Hz. Ammâr'dan rivayet ettiği bir hadîste Ammâr (Radİyallahu arth) 'in
geceleyin zâferan sürülüp ertesi gün Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİemj'in
huzuruna gittiği, fakat kendisine hoşbeşde bulunmayıp :
«Git, bunu
üzerinden yıka!» buyurduğu,
yıkayıp geldiği halde boya-• dan eser kaldığı için tekrar yıkamaya gönderdiği, nihayet boyadan
eser kalmadığını görünce ona hoşbeşde bulunduğu ve :
«Şüphesiz kî, melekler
kâfirin cenazesine zaferanla boyanan ve cü-nüp olan kimsenin yanına hayırla
gelmezler.»buyurduğu rivayet olunmuş-sa da bu hadîs ma'iûmdur. Senedinde meçhul
râvi vardır. Mamafih sahih olan bir tarik varsa da Buharı ve Müslim
rivâyetleriyle boy ölçüşecek derecede değildir.
78- (2102)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize EhÛ Hayseme,
Ebû'z-Züheyrden, o da Câbir'den naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş: Fetih
yılında —yahut fetih gününde— Ebû Ku,hâfe'yi ge-tirdüer —yahut geldi—, başı ve
sakalı seğam —yahut seğame çiçeği — gibiydi. Kadınlarına emir buyurdu —yahut
emredildi —
«Bunu bir şeyle
değiştirin!» buyurdular.
79- (...) Bana
Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Abdııİiaî: b. Vehb, İbni
Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'deıı, o da Câbir b. Abdiliah' dan naklen haber
verdi. (Şöyle demiş) : Mekke'nin fethedildiği gün Ebt Kuhâfe'yi getirdiler,
hası ve sakalı .seğame çiçeği gibi heyaz/lı. Kesûlüiiah {Süllallühü Aleyhi ve
Sellem):
«Bunu bir şeyle
değiştirin ama siyaha boyamaktan kaç;n:n!» buyurdular.
Ebû Kuhafe. Hz. Ebû
Bekr Osmani "dır. Mekke 'nin
fethedildiği gün mîisiüman olmuştur.
Seğam veya Seğame :
Beyaz çiçekli ve beyaz yemişli bir nebattır. Ağaran saçların beyazlığı buna
benzetilmiştir. İbnü Arabi :
«Seğame tuz gibi
bembeyaz oîan bir ağaçtır.» demiştir.
Kaadi îyâz diyor ki :
-<Sahabe ve tabiinin selefi saç boyamak ve boyanan cinsi hususunda ihtilâf
etmişlerdir. Bazıları boyamayı terk etmenin efdal olduğunu söylemiş ve
Peygamber (Sa'dallahü Aleyhi ve Sellem) den ağaran saçları değiştirmeyi yasak
ettiğine dair hadîs rivayet etmişlerdir. Çünkü Peygamber (Sallallafui Aleyhi
ve Sellem) ağaran saçlarını
değiştirmemistir. Bu kavil Ömer, Ali, Übeyy (Radiyollahu anhüm) ile diğer bazı
ashabdan rivayet olunmuştur.
Bir takımları saç
boyamanın efdal olduğunu söylemişlerdir. Sahabe ile Tabiinden ve onlardan sonra
gelenlerden bir cemâat saçlarını boyamışlardır. Delilleri Müs1im'in ve
başkalarının rivayet ettikleri hadislerdir. Sonra bunlar ihtilâf etmişler ve
ekserisi saçlarını sarıya boyamışlardır. İbnü Ömer, Ebû Hiireyre ve daha
başkaları bunlardandır. Bu kavil Hz. Ali'den de rivayet olunur, içlerinden bir
cemâat saçlarını kına ve kütüm denilen boya ile, bâzıları zâferanla, bir cemaat
da kara boya ile boyamışlardır. Bu Hz. Osman'la Hz. A1i'nin oğulları Hasan ve
Hüseyin 'den, Ukbe b. Âmir'den İbni
Sîrin'den ve diğer bazı zevattan rivayet olunmuştur.)
Bu babda Taberânî de
şunları söylemiştir : «Doğrusu şudur ki, Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve
Sellemj'den gerek ağaran saçların boyanması, gerekse bundan nehiy buyurulması
babında rivayet edilen hadîslerin hepsi sahihtir. Bunların arasında tenakuz da
yoktur. Boyama emri Ebû Kuhâfe gibi saçları fazla ağaranlaradır. Nehiy ise
henüz saçı ağarmaya başlayanlaradır. Selefin boyayı boyamama hususundaki
ihtilâfı kendilerinin değişik hallerine göredir. Bununla beraber bu husustaki
emir ve nehiy bilicma vucûb için değildir. Bundan dolayıdır ki : Selef bu hususta
birbirlerini tenkîd etmemişlerdir. Boyama veya boyamama hususunda nasih ve
mensuh bulunduğunu söylemek caiz değildir.»
Kaadî Iyâz'la diğer
bazı ulema bu rnes'eleyi iki şekilde hulâsa etmişlerdir :
1- Bİr yerde
saç boyamak âdetse. saçları boyamamak, o âdete karşı çıkmak ve böylece şöhret
bulmaktır ki, mekruhtur. Aksi de böyledir. Yâni bir yerde ağaran saçları
boyamamak âdetse, orada saç boyamak mekruh olur.
2- Bu işi
ağaran saçın hâline göre değişir. Bir kimsenin ağaran saç-iarı tertemiz olup,
boyalı saçtan daha güzel durursa, bu kimsenin saçlarını boyamaması evlâdır.
Böyle değil de çirkin ve iğrenç bir manzara arze-diyorsa boyamak evlâdır.
80- (2103)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amr'un-Nâkıd ve Züheyr b. Harb
rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Yahya ah-berana, ötekiler haddesenâ
tâbirlerini kullandılar.) (Yahya dedi ki) ; Bİze Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o
da Ebû Seleme ile Süleyman b. Yesâr'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den naklen haber
verdiler ki, Peygamber (Salîaüahil Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz kİ,
yahudfierle hıristiyanlar saç boyamazlar. İmdi siz onlara muhalefet edin!»
Bu hadîsi Buhârî
«Kİtâb'ul-Enbiyn»'da; Nesâî «Kifâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir. Hadıs-i
şeriften ağaran saçları boyamanın müstehab olduğu anlaşılıyor. Yalnız yukarki
rivayetlerden birinde karaya boyamaktan kaçınılması emir buyurulduğu için
Nevevî bunun keraheti lahrimiyye ile
mekruh olduğunu söylemiştir.
Bu hükmün erkeklere
mahsus olduğunu, kadınlara saçlarını siyaha boyamaya izin verildiğini
söyleyenler de vardır.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in saçlarını boyayıp boyamadı-ğında ihtilâf edilmiştir.
Abdullah îbni Ömer onun saçlarını sarıya boyadığını görmüş, o da boyamıştır.
Fakat bazıları burada boyananın saçlar değil, elbise olduğunu söylemişlerdir.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in saçlarını Ömründe bir defa
boyadığını söyleyenler de vardır.
İmam Mâlik; «Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) saçlarını boyamadığı gibi, Alî, Übeyy b. Ka'b,
îbnü Müsey-yeb, Said b. Yezid ve İbni Şihab dahî boyamamiş-lardır. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve SellemYın saçlarını boyamadığına delil Hz. Aişe'nin şu
sözüdür: Ebû Bekir saçlarını boyardı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
de boyasa, ben ondan başlardım. Kara boya hakkında bir şey işitmedim ama bence
ondan başkası daha makbuldür, demiştir.
81- (2104)
Bana Süveyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Iîizı- Abdu'1-Aziz b. Ebî Hazım
babasından, o da Ebû Seleme b. Abdirrnhman'dan, o da Âişe'den naklen rivayet
etti. Aişe şöyle demis : Cibril (Aleyhisselam) Resûlüilah (SalUıliahii Aleyhi
ve Selle/ullc geleceği hir saat hakkında sözlcş-mişti. O saat geldi, fakat
Cibril gelmedi. Kesu'üilah 'SalLüUıiûı Aleyiü vr Scltc.it!,' 'in elinde bir
sopa vardı, onu elinden bıraktı
ve:
«Ne Allah va'dİnİ
bozar, ne de Resulleri!» cK-di, Sonra bakındı, bir de ne görsün,
sedirinin altında bir
köpek eniği!
«Yâ Âişe! Bu köpek buraya ne zaman girdi?» diye sordu, Aişe :
— Vallahi bilmiyorum!
dedi. Hemen enıir vererek köpek çıkarıldı. Arkaciğından Cibril geldi.
Resûlüilah (Sallalhıhü Aleyhi re Selient):
«Benimle sözleşîin,
ben de seni beklemek için oturdum. Ama gelmedin.» dedi. Bunun
üzerine Cibril:
«Bana senin evindeki
köpek mâni oldu. Siz içinde köpek ve suret bulunan eve girmeyiz.» dedi,
(...) Bize
İshâk b. İbrahim Eİ-Hanzalî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Mahzunu haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb Ehî Hazîm'den bu isnad i!e rivayet etti ki, Cibril,
Kesûliülah (Sailaliahü Aleyhi ve SeHem)'e geleceğini vadetmiş...
Râvi hadîsi anlatmış
ama onu Ibni EîjÎ Hazım'ın uzattığı gibi uzat-mamıştır.
Bu hadîsi Buharı
«Bed'ü-1-Halk», «Meğâzî» ve «JLibâs» bahislerinde, Tirmizi «Kitâbu'I-İsti'zan»'da;
Nesâi «Sayd» ve «Zî-not» bahislerinde; İbni Mâce «Kitâîju'l-Lihâs»'da muhtelif
râvi-lerden tahrîc etmişlerdir. İbni Tîn oradaki köpekten murad ev köpeği,
meleklerden murad da hafezadan başka melekler olduğunu söylemiştir. Nevevi
dahi : «Bunlar haieza meleklerinin hilâfına rahmet tebrik ve istiğfarla dolaşan
meleklerdir» demiştir.
Hattâbî diyor ki :
«Bir evde bunlardan biri bulunduğu vakit meleklerin girmemesinden murad
edinilmesi haram olan köpeklerle suretlerdir. Edinilmesi haram olmayan av
köpeği, ekin veya çoban köpeği ile yaygı ve yastıklar üzerine rasmedilip tahkir
ulunan suretler meleklerin girmesine mâni değildir.»
Nevevî dahî : ^En açık
mânâ bu hükmün her köpek ve surete âmm ve şâmil olmasıdır.» diyor.
82- (2105)
Sana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İlmi Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus İbni Şihab'dan, o da İbni Scbbâk'dan naklen haber verdi
ki, Abdullah b. Abhâs şöyle demiş : Bana Meymûne haber verdi ki, ResûlüHah
(Saiküiahii Aleyhi ve Seilem) bir gün mahzun
olarak sahahlamiş. Sunun üzerine
Meymûne :
— Yâ Resûlallah!
Hakikaten bugünden beri senin kılığını yadırgamaktayım, demiş.
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve
Seilem):
«Hakikaten Cibril
benimle bu gece görüşeceğini bana va'deîmişti, ama görüşmedi. Vallahi bana
verdiği sözü bozmuş değildir.» buyurdu. Artık Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve
Seilem) o günü o minval üzere devam etti. Sonra hatırına bizim çadırın
altındaki köpek eniği geldi ve onun hakkında emir vererek çıkarıldı. Sonra
eliyle su alarak köpeğin yerine serpti. Akşamladığı vakit Cibril ona
çıkageldi. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seilem):
«Sen bana benimle dün
akşam görüşeceğini vadetmiştin.» dedi.
Cibril:
«Evet! Lakin biz
içinde köpek ve suret bulunan eve girmeyiz.» cevâbını verdi. Resûlüllah
(Sallaliahü Aleyhi ve Seilem) o gün sabahlar sabahlamaz köpeklerin
öldürülmesini emir buyurdu. Hattâ küçük bahçe köpeğinin öldürülmesini emrediyor,
büyük bahçenin köpeğini
bırakıyordu.
Fustat: Aslen çadır
direği demektir. Sonradan çadır mânâsına kullanılmıştır. Burada ondan murad
evin perde ve çarşaflarından biridir. İçinde suret bulunan eve meleklerin girmeyişinin
sebebini ulema şöyle izah ederler : «Çünkü bu pek kötü bir masıyettir. Bunda
Allah'ın yarattığına benzetme de vardır. Bâzıları Allah'dan başka bir şeye
tapmayı tersim eder. İçinde köpek bulunan ve eve girmemelerinin sebebi ise
köpek çok necaset yediği içindir. Bâzı köpeklere şeytan denilmiştir. Nitekim
hadîste varid olmuştur. Melekîerse şeytanların zıddıdır. Bir de köpek pis
koktuğu için girmezler. Çünkü melekler
kötü kokudan hoşlanmazlar.
Köpeği edinmek yasak
edilmiştir. Binâenaleyh bu yasağa aldırış etmeyip onu edinen kimseye evine
melek girmekten mahrum bırakılmak suretiyle ceza verilmiştir.
Küçük bahçe ile büyük
bahçe arasında fark yapılarak küçük bahçe köpeğinin öldürülmesi, ötekinin
bırakılması; büyük bahçenin her tarafını bekçi muhafaza etmeyip, köpeğin
bekçiliğine muhtaç olmasından, küçük bahçede buna ihtiyaç bulunmamasmdandır.
Mamafih köpeklerin Öldürülmesi hükmü neshedilmiştir. Nitekim bunu
«Kitâhu'I-Büyû»'da görmüştük.
1- Bir insan
arkadaşının ve bir hak sahibinin kederli olduğunu görürse sebebini sorması,
imkân bulursa ona yardımda buiunması. bulamazsa onu teselli etmesi
müstehabdır.
2-
Allah'ın ve Kesûlîer'in
va'dine itimad vâcibdir.
Ancak bu va'd bazaıı bir şarta mutevekkıf olabilir.
3- İnsan
vakitte veya vazifesinde bir bunalım geçirirse sebebini düşünmelidir. Nitekim Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seslem) öyle yapmış.
Hatta köpeği bulup çıkarmıştır.
4- Ulemâdan bir
cemâat bu hadisle
istidlal ederek köpeğin
necis olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre köpeğin yerine su serpmekten
mu-rad o yeri yıkamasidır. Mâ1iki1er
hadîsi te'vil etmiş ve köpeğin yerini pislemiştir endişesiyle yıkadığını
söylemişlerdir.
83- (2106)
Bize Yahya b. Yahya ile Ehû Bekr b. Ebî Şeybe, Amr'un-Nâkıd ve Ishâk b. İbrahim
rivayet ettiler. Yahya ile İshâk ahberana, Ötekiler haddesena tâbirlerini
kullandılar. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyey-ne, Zührî'den, o da
Uheydullah'dan, o da İbni Abhâs'daıı, o da Ebû Tal-ha'dnn, o da Peygamber
(SaihıUahü Aleyhi ve Sellem>'don naklen rivayet etti :
«İçinde köpek ve suret
bulunan eve melekler girmez.»
buyurmuşlar.
84- (...) Bana
Efcû't-Tahir ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni
Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihab'dan, o da Ubeydullah b.
Abdillah b. Utbe'den naklen haber verdi ki, Ubeydullab İbnİ Abbâs'ı şöyle
derken işitmiş : Ebû Talha'y1 dinledim, diyordu ki: Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)i:
«içinde köpek ve suret
bulunan eve melekler girmez.» buyururken işittim.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'-raer, Zührî'den bu İsnadla
Yûnus'un hadîsi ve isnadda verdiği haberler gibi haber verdi.
85- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Bükeyr'den, o da Büsr
b. Saîd'den, o da Zeyd b. Hâlid'den, o da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) i sahabisi Ebû Talha'dan naklen rivayet etti ki, (Şöyle demiş) :
Gerçekten Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi've Sellem):
«Gerçekten melekler
içinde suret bulunan eve girmezler.» buyur-duîar.
Büsr demiş ki: Bir
zaman sonra Zeyd hastalandı. Biz de kendisini dolaşmaya gittik. Bir de baktık
ki, kapısında bir perde, perdede suret var. Ben Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in zevcesi Meymûn'e'nin büyiit-roeliği Ubeydullah El-Havlânî'ye :
— Bize geçen gün Zeyd suretlerden haber
vermemiş miydi? dedim. Ubeydullah:
— Sen onun konuşması esnasında : «Yalnız elbisedeki bir rakm [2]
müstesna!» dediğini işitmedin mi? cevabını verdi.
86- (...)
Bize Ebû't-Tâhir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Amr b. Haris haber verdi. Ona da Bükeyr b. Eşecc rivayet etmiş. Ona
da Bûsr b. Saîd rivayet etmiş. Ona da Zeyd b. Hâlîd El-Cühenî rivayet etmiş.
(Bûsr'le birlikte Ubeydullah El-Havlânî de varmış.) Ona da Ebû Talha rivayet
etmiş ki, Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellern):
«İçinde suret bulunan
eve meiekİer girmez.» buyurmuşlar. Büsr demiş ki: Az sonra Zeyd b. Hâlid
hastalandı, biz de kendisini dolaşmaya gittik. Bir de baktık ki, evinde bir
perde, perdede suretler var! Ben Ubeydullah El-Havlâni'ye :
— (Bu)
Bize suretler hakkında hadîs rivayet etmedi mi? dedim.
— O yalnız «Elbisede bir raknı müstesna!» dedi.
Sen onu işitmedin mi? dedi. Ben:
— Hayır! cevâbını verdim.
— Yoo!
Bunu söyledi, dedi.
87- (...)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, Süheyl b. Ebî
Sâlih'den, o da Benî Neccâr'ın azatlısı Ebû'I-Hubab Saîd h. Yesâr'dan, o da
Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den, o da Ebû Talhate'l-Ensârî'-den naklen haber verdi.
(ŞÖyle demiş) : Ben Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellent/i:
«İçinde IcÖpelc ve
suret bulunan eve melekler girmez.» buyururken işittim.
(2107) Râvi diyor ki : Bunun üzerine ben Âişc'ye
gelerek:
— Bu adam bana
Peygamber (SaUaliahit Aleyhi ve
Seiîcm)'n : «içinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez.» Buyurduğunu
haber veriyor. Sen
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'\n
huını söylediğini işittin mî? dedim. (Âişe) :
— Hayır!
Velâkiıı onun yastığını
gördüğüm bir şeyi
anlatacağını. Onun bir gazaya çıktığını gördüm. Ve bir yaygı alarak onu
kapıya örttüm. (Gazadan) geldiği vakit örtüyü gördü. Ben hoşlanmadığını
yüzünden anladım. Derken Örtüyü çekerek kesti yahut parçaladı. Ve :
«Allah bize taşları,
toprakları giydirmemizi emretmedi.» buyurdu. Bunun üzerine biz de ondan iki
yastık kestik ve ben içlerine Iîf doldurdum. Ama bunu bana ayıb görmedi, dedi.
88- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ismail b. İbrahim,
Dâvud'dan, o da Azrâ'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Sa'd b.
Hişâm'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Bizim bir
perdemiz vardı ki, içinde kuş resmi vardı. Biri içeri girdiği vakit onu
karşısında bulurdu. Resûlüllah (SalîaUahü
Aleyhi ve Sellem) bana:
«Bunu çevir! Çünkü ben
her içeri girdiğimde onu görüyor, dünyayı hatırlıyorum.» buyurdu.
Bizim kadifemiz vardı.
Bunun çizgileri ipektir derdik ve onu giyerdik.
89- (...) Bu
hadîsi bana Muhammed b. Miisennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Adiyy
ile Abdü'1-A'lâ bu isnadla rivayet ettiler. İbnü Müsennâ (Dedi ki) : «Bunda o
—Abdü'l-A'lâ'y» kastediyor— şu cümleyi ziyade etmiştir: Ama Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bize onu kesmeyi emretmedi.»
90- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû
Üsâme Hişam'dan, o da babasından, o da Âişe'-den naklen rivayet etti. Aişe
şöyle demiş: Reöûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir seferden geldi. Ben
kapıma saçaklı bir perde örtmüştüm. Bu perdede kanatlı at resimleri vardı. Bana
emir buyurdu. Ben de onu çıkardım.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde rivayet etti. H.
Bize bu hadîsi Ebû
Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' lu isnadla rivayette bulundu.
Abde'nin hadîsinde: «Seferden geldi» kaydı yoktur.
91- (...) Bize
Mansûr b. Ebî Müzâhim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize ibrahim b. Sa'd,
Zührî'den, o da Kasım b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) : Ben içinde suret bulunan bir çarşaftan perde yapmış olduğum
halde Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi ve yüzü renklendi.
Sonra perdeyi alarak kesti. Sonra şöyle buyurdu:
«(Yaptıklarını)
Allah'ın yarattıklarına benzetenler, şüphesiz kir kıyamet gününde insanların en
şiddetli azab görenlerinden olacaklardır.»
(...) Bana
Harmele b. Yahya dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber
verdi, (Dedi ki) :
Bana Yûnus, İbni Şihab'dan,
o da Kasın b. Muhammed'den naklen haber verdi, ona
da Âişe rivayet etmiş ki : Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun
yanına girmiş...
Râvi, İbrahim b.
Sa'd'm hadîsi gibi rivayette bulunmuştur. Yalnız o: «Sonra çarşafa uzanarak onu
eliyle parçaladı.» demiştir.
(...) Bize
bu hadîsi Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve Züheyr b. Harb toptan
İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. H.
Bize îshâk b. İbrahim
ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürrezzak haber
verdi. (Dediler ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den bu isnadla haber verdi. Her iki
râvinin hadîsinde de :
«İnsanların azab
yönünden en ziyade şiddet görecek olanı» cümlesi vardır. İkisi de «min»
kelimesini anmamışlardır.
92- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb dahî hep birden İbnü Uyeyne'd?n
rivayet ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne,
Abdurrahman b. Kâsim'dan, o da babasından naklen rivayet etti ki : Babası
Âişe'yi şöyle derken işitmiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Bir rafımı içinde resimler bulunan bir çarşafla
örtmüştüm. Bunu görünce parçaladı ve yüzü rengini attı.
«Ya Âişe! Kıyamet
gününde Allah katında insanların en şiddetli azab görecek olanı Allah'ın
yaratmasına benzeyenlerdir.» buyurdu.
Aişe (Demiş ki) :
Bunun üzerine çarşafı keserek ondan bir veya iki yastık yaptık.
93- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Cafer
rivayet etti. (Dedİ ki) : Bize Şu'he, Abdurrahman b. Kâsim'dan rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben Kâsım'i Âişe'den rivayet ederken dinledim. Âişe'nin İçinde
suretler bulunan bir elbisesi varmış, bir rafın üzerine uzatılmışmiş.
Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) ona doğru namaz kıhyormuş. (Âişe'ye) ;
«Bunu benden geriye
al!» buyurmuşlar. Âişe (Demiş ki) : Ben de onu geri alarak, ondan yastıklar
yaptım.
(...) Bize
bu hadîsi îshâk b. İbrahim ile Ukbe b. Mûkrem Saîd b. Amir'den rivayet ettiler.
H.
Bize bu hadîsi İshâk
b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir El-Akadî haber verdi.
İki râvi birden Şu'be'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.
94- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki SÜfyân'dan, o da Abdurrahman b. Kâsim'dan, o
da babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe (Şöyle demiş) :
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. Ben içinde suretler
bulunan bir yaygıdan perde yapmıştım. Onu def etti. Ben de ondan iki
yastık yaptım.
95- (...)
Bize Harun b. Ma'ruf da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ûni Vehb rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Amr b. Haris rivayet etti. Ona da Bü-keyr rivayet etmiş. Ona
da Abdurrahman b. Kasım rivayet etmiş. Ona
da babası Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Âişe'den naklen rivayet etmiş. Ki,
Âişe içinde suretler bulunan bîr perde germiş. Az sonra Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) girerek onu atmış. Âİşe demiş ki:
Ben de onu kestim ve
iki yastık yaptım.
Bunun üzerine o anda
meclisde bulunan Rabîa b. Atâ namında Benî Zühre'nin azatlısı bir zât:
— Ebû Muhammed'i Âişe'nin söylediklerini
anlatırken işitmedin mi? Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bu yastıkların üzerinde istirahat bu-yururmuş,
demiş. İbni Kasım :
— Hayır! cevâbını vermiş. Rabîa, Kasım b.
Muhammed'i kasdederek :
— Lâkin ben onu dinledim, demiş.
96- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e Nâ-fi'den dinlediğim,
onun da Kasım b. Muhammed'den, onun da Âişe'den naklettiği şu hadîsi okudum.
Aişe üzerinde suretler bulunan küçük bir yastık satın almış. ResûfüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kapı dışına çıkmış ve içeri girmemiş. (Âişe demiş
ki) : Ben yüzünden hoşnutsuzluğunu anladım. — Yahut hoşnutsuzluğu anlaşıldı.—
Aişe:
— Yâ Resûlallah! Allah'a ve Resulüne tevbe
ediyorum. Ben ne suç işledim? demiş. Onun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem):
«Bu yastık ne oluyor?»
buyurmuş. Âişe :
— Ben onu senin için satın aldım. Onun üzerine
oturur ve yaslanırsın! demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki, bu
suretlerin sahipleri azâb olunacaklar ve kendilerine ; Yarattıklarınıza can
verin! denilecektir.» buyurmuş. Sonra
: «İçinde suret bulunan eve melekler girmez.»
(...) Bize
bu hiidîsi Kuteybe ile İbni Rumh Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize İshâk b, İbrahim
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Eyyûb rivayet etti. H.
Bize Abdü'I-Vâris b.
Abdüs'Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, dedemden, o da
Eyyûb'dan naklen rivayet etti. H.
Bize Harun b. Said
El-Eylî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Vehb rivayet etti, (Dedi ki) :
Bana Üsâme b. Zeyd haber verdi. H.
Bana Ebû Bekir b. İshâk
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Se-lemete'l-Hüzâî rivayet etti, (Dedi
ki) : Bize ıMâcişûn'un kardeşi oğlu Abdul'Aziz, Ubeydullah b. Ömer'den naklen
haber verdi. Bu râvilerin hepsi Nâfi'den, o da Kâsım'dan, o da Âişe'den naklen
bu hadîsi rivayet etmişlerdir. Bâzılarının hadîsi diğerlerinden daha tamdır.
Mâcişun'un kardeşi oğlu hadîsinde şu cümleyi ziyâde etmiştir :
«Âişe demiş
ki: Ben de
onu alarak ondan
iki yastık yaptım.
Evde onlardan faydalanıyordu.»
97- (2108)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir
rivayet etti. H.
Bize İbni Müsennâ da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya (bu zât Kattan'dir) rivayet etti. Bunlar
hep birlikle Ubeydullah'dan rivayet etmişlerdir. H.
Bize İbni Nümeyr dahî
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ubeydullah, Nâfi'den rivayet etti. Ona da İbni Ömer haber vermiş ki,
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Suret yapanlar
kıyamet gününde azâb olunacaklar; kendilerine : Yarattıklarınıza can verin!
denilecektir.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebû'r-Rabi' ile Ebû Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet
etti. H.
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize îsmâîl yâni Ihni Uleyye rivayet etti. H.
Bize İbni Ebî Ömer
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî rivâye' etti. Bu râvilerin hepsi
Eyyûb'dan, o da Nâfi'den, o da İbni Ömer'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)1 den naklen Ubeydullah'm Nâfi'den, onun da İbni Ömer'den, onun da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selletn) den naklen rivayet ettiği hadîs gibi
rivayette bulunmuşlardır.
98- (2109)
Bize Osman b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr A'meş'den rivayet
etti. H,
Bize Cerîr A'meş'den
rivayet etti. H.
Bana Ebû Saîd EI-Eşecc
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş,
Ebû'd-Duhâ'dan, o da Mesrûk'dan, o da AbduIIah'dan naklen rivayet etti.
Abdullah şöyle demiş. Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem):
«Şüphesiz ki kıyamet
gününde insanların en şiddetli azab görecek olanları ressamlardır.» buyurdular. Eşecc «İnne» edatını
zikretmemiştir.
(...) Bu
hadîsi bize Yahya b. Yahya Üe Ebû Bekr b. Etî Şeybe ve Ebû Küreyb hep birden
Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. H.
Bize bunu İbni Ebî
Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti.
Her iki râvi A'meş'den
bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Yahya ile Ebû Küreyb'in Ebû Muâviye'den
rivayetlerinde :
«Kıyamet gününde
cehennemliklerin en şiddetli azab göreceklerinden bâzıları da
ressamlardır.» denilmiştir.
Süfyân'm hadîsi
Veki'in hadîsi gibidir.
(...) Bize
Nasr b. Alî El-Cehdamî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'1-Aziz b.
Abdü's-Samed rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr, Müslim b. Subeyh'den
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Mesrûk'la beraber içerisinde Hz. Meryem'in
resimleri bulunan bir evdeydim. Mesrûk :
— Bunlar Kisrâ'nın suretleridir, dedi. Ben :
— Hayır! Bunlar Meryem'in suretleridir, dedim.
Bunun üzerine Mesrûk:
— Beri bak, ben
Abdullah b. Mes'ud'u şunu söylerken işittim. Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Kıyamet gününde
İnsanların en şiddetli azab görecek olanları ressamlardır.» buyurdular, dedi.
99- (2110)
Müslim der ki : Nasr b. Alî El-Cehdamî'ye Abdü'I-A'Ia b. Abdi'I-A'Iâ'dan
dinlediğim şu hadîsi okudum. (Abdü'1-A'lâ dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî İshâk,
Saîd b. Ehİ'l-Hasen'den rivayet etli. Saîd (Şöyle demiş) : Bir adam İbni
Abbas'a gelerek :
— Ben şu suretleri yapan bir adamım. Onlar
hakkında tana bir fetva ver! dedi. İbni Abbâs ona :
— Bana yaklaş! dedi. O da yaklaştı. Sonra (yine) :
— Bana yaklaş! dedi. O da yaklaştı. Nihayet
elini onun başı üzerine koydu.
— Sana
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)'den dinlediğimi
haber vereceğim. Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i:
«Her ressam
cehennemdedir. Allah ona yaptığı her suret karşılığı bir can verecek ve onu
cehennemde azab edecektir.» buyururken işittim, dedi. Şunu da ilâve etti.
Mutlaka yapacaksan bari ağaç ve cansız şeyleri yap, dedi. Nasr b. Alî bu hadîsi
ikrar etmiştir.
100- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir,
Saîd b. Ebî Arûbe'den, o da Nadr b. Enes b. Mâlik'-den naklen rivayet etti.
(Şöyîe demiş) : İbni Abbâs'ın yanında oturuyordum. Fetva vermeye başladı.
Resûîüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) böyle buyurdu da demiyordu. Nihayet
kendisine bir adam sual sordu. Ve:
— Ben şu suretleri yapan bir adamını, dedi.
İbni Abbâs ona :
— Yaklaş! dedi. Adam da yaklaştı. İbni Abbâs :
— Ben Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve
Sellem)'i:
«Bir kimse dünyâda bir
suret yaparsa, kıyamet gününde ona ruh üfür-mesi teklif edilir. Ama üfüremez.»
buyururken işittim, dedi.
(...) Bize
Ebû Gassan EI-Mismaî ile Muhanınıed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam, Katâde'den, o da Nadr
b. Enes'den naklen rivayet etti ki : Bir adam İbni Abbâs'a gelmiş, o da
Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarki hadîsin mislini
söylemiş.
101- (2111) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr ve Ebû Küreyb rivayet
ettiler. Iüftzlari birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize İbni Fudayl
Umârâ'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivayet etti. Ebû Zür'a şöyle demiş : Ebû
Hüreyre ile birlikte Mervan'm evine girdim. Ebû Hüreyre orada suretler gördü.
Ve şunları söyledi: Ben Resûlüîlah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) "ı şöyle
buyururken işittim:
«Allah (Azze ve
Celle); Benim yarattığım gibi mahlûk yaratmaya kalkışan kimseden daha zâlim
kim olabilir. Haydi bir zerre yaratsınlar. Yahut bir tane veya arpa tanesi
yaratsınlar.» buyurdu.
(...) Bana
bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Umâra'dan, o
da Ebû ZûrVdan naklen rivayet edildi. (Şöyle demiş) : Ben ve Ebû Hüreyre
Medine'de Saîd veya Mervan için yapılmakta olan bir eve girdik. Ebû Hüreyre
evde resim yapan bir ressam gördü. Ve :
«Resûlüllah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» diyerek yukarki hadîsin mislini rivayet
etti. Ama: «Yahut bir arpa tanesi yaratsınlar» sözünü anmadı.
102- (2112)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mâhled,
Süleyman b, Bilâl'den, o da Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
«içinde timsâller veya
suretler bulunan eve melekler girmez.» buyurdular.
Ebû Ta1ha hadîsini
Buharı «Bed'ül-Halk» ve «Libâs» bahislerinde, Ebû Dâvud «Libâs»'da; Nesâî
«Kitâbu'z-Zine»'de, Hz. Âişe rivayetlerini Buhârî «Libâs», «Büyü'» ve «Nikâh»
bahislerinde, îbni Ömer hadîsini Buhârî «Libâs» bahsinde; İbni Mes'ûd hadîsini
Buhârî «Libâs» bahsinde, Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de, İbni Abbâs hadîsini Buhârî
«Ki-tâbu'l-BüyûVda, Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de, Ebû Hüreyre hadîsini Buhârî
«Kitâbu'I-Hbâs»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Görülüyor ki, bu
rivayetler içinde köpek ve suret bulunan eve meleklerin girmeyeceğini, resim
yapmanın memnu olduğunu, canlı resmi yapanların en şiddetli azaba giriftar
olacaklarını bildirmektedirler. Köpek hakkında ulemanın sözlerini, meleklerin
köpek beslenen haneye niçin girmediklerini ve bu girmeyen meleklerin nev'ini
az yukarda gördük.
Resim meselesine
gelince, bu babda Nevevî şunları söylemektedir : «Bizim ulemâmızla diğer bir
takım ulemâ, hayvan resmi yapmanın şiddetle haram olduğunu söylemişlerdir.
Hayvan resmi yapmak büyük gunanıardandır. Çunku bu haaislerae zikredıien
şiddetli cezalar bunun üzerine tertib edilmiştir. Hayvan resmini küçumsenip
tahkir edüen bir şey üzerine yapmakla küçumsenmeyen bir şey üzerine yapmak
arasında fark yoktur, .bunların ikisi de haramdır. ÇunKU canlı resmi yapmaKta
Aİ-lan'm yaratmasına benzeyiş varaır. yapılan resmin elbisede, yaygıda, altın
veya gumuş paraıaraa, kaplarda, duvarda veya başka bir şey üzerinde olması hükmen
hep birdir. Jf'aıtat ağaç ve deve semeri gıoı içinue canlı sûren olmayan
şeylerin resmini yapmaK haram değildir. Kesim yapmanın hükmü budur. Canlı
suretinin yapıldığı şey duvara asılır yanut resim, giyilen elbise ve serpuş
gibi küçumsenip hor görülmeyen şeylere yapılırsa haramdır. Yaygı, döşek ve
yastık gibi çiğnenip hor görülen şeyler üzerine yapılması haram
değildir.
Bu hususta gölgesi olan
eşya ile gölgesi olmayanların da bir farkı yoktur. Bu mes'eiede bizim
mezhebimizin hulâsası budur. Sahabe ve Tabiin ile onlardan sonra gelen ulemânın
cumhuru da buna kaildirler. Sevrî ile Mâlik, Ebû Hanîfe ve diğer ulemânın
mezhebleri dahî budur. Selefden bazıları sadece gölgesi olan şeyleri yapmanın
haram olduğunu, gölgesi olmayan resimleri yapmakta beis bulunmadığını söylemişlerdir.
Fakat bu mezheb bâtıldır. Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
kabul etmediği perdedeki suretin mezmum ve çirkin bir şey olduğunda hiç
kimsenin şüphesi yoktur. Halbuki o suretin gölgesi yoktu. Bu babda vârîd olan
mutlak hadîslerde bütün suretlere şâmildir.»
Zührî dahî nehyin
umumî olduğunu söylermiş. Resim ister elbisede bir nakış olsun, ister duvara
asılmış veya elbiseye yahut yaygıya yapılmış olsun, hakîr sayılsın, sayılmasın
hükmün aynı olduğunu söylemiştir.
Ulemâdan bazıları,
resim elbisede bir nakıs olursa tahkir edilsin, edilmesin duvara asılsın,
asılmasın caiz olduğunu söylemişler; gölgesi olan heykel gibi şeylerle, duvara
yapılan resimleri mekruh görmüşler, bundan yalnız elbisedeki nakşı istisna etmişlerdir.
Kasım b. Muhammed'in mezhebi budur. Bunlar gölgesi olan şeylerin memnu'
olduğuna ve değiştirilmesi icab ettiğine ittifak etmişlerdir. Kaadî Iyâz bu
hususta küçük kız çocuklarının oynadıkları kukla gibi şeylere ruhsat verildiğini
söylemiştir. Lâkin İmam-ı Mâlik bir kimsenin kızına böyle oyuncak almasını
kerih görmüştür. Hattâ bazı ulemâ kız çocukları hakkında verilen ruhsatın bu
hadîslerle neshedildiğini söylemişlerdir.
Hz. Aişe'nin rivayet
ettiği kuş resimli Örtü meselesi resim haram kılınmazdan Önceye hamledilmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selîem) in girip çıkarken onu gördüğü halde
ses çıkarmaması bundandır. Haram kılınınca onu derhal yırtıp atmıştır.
Ressamların en
şiddetli azaba duçar olacaklarını bildiren rivayet resim ve heykeli tapılmak
maksadıyle yapanlara hamledilmiştir. Bittabi başkası tapsın diye heykel yapan
kimse kâfirdir. En şiddetli azaba duçar olacaktır. Bazılarına göre şiddetli
azab hadisteki mânâyı kasdedenlere yani yaptığı resim ve heykelle kendini
Allah'a benzetenleredir. Böyle bir iti-kad sahibi dahî kâfirdir. Küfrünün
çirkinliğine göre azabı artar. Fakat yaptığı resim ve heykelden tapma ve
benzeme gibi bir şey kasdetmeyen ressam fasık ve büyük günah işlemiş sayılırsa
da kâfir olmaz. Ressamlara heykeltraşlara :
«Yarattığmiz şeylere
can verin!» diye vâki olacak emir usûlü fıkıh ulemâsının erar-i ta'cizi
dedikleri nevîdendir. Yâni bu emir onları âciz bırakmak için verilecektir.
Kur'ân-ı Kerîm 'de Teâlâ Hazretlerinin küffâra Kur'ân-ı Kerîm 'in on sûresine
nazire getirmelerini emir buyurması bu kabildendir.
Hâsılı bu hadîsler
canlı resmi yapmanın şiddetle haram kılındığına delildirler.
Ağaç taş gibi ruh
taşımayan şeylerin resmini yapmak, ahp satmak ise haram değildir. Bu babda ulema
müttefikdirler. Yalnız Mücâhid'in meyva veren ağacın resmini mekruh gördüğü rivayet
edilir.
103- (2113)
Bize Ebû Kâmil FudayI b. Hüseyin El-Cahderî rivayet elti. (Dedi ki) : Bize Bişr
(yâni İbni Mufaddal) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl, babasından, o da
Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki : Resûlüllah (SaUaüahü Aleyhi ve
Sellem):
«Melekler aralarında
köpek ve çan bulunan yolcularla arkadaşlık etmezler.» buyurmuş.
(...) Bana
Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr rivayet etti. H.
Bize Kuteybe dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül'Aziz (yâni Ed-derâverdi) rivayet etti.
Her iki râvi
Süheyl'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır.
104- (2114) Bize
Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbni Hucr da rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize İsmail (yâni İbni Ca'fer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti ki: Resûlüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Çan, şeytanın düdükleridir.» buyurmuşlar.
Köpeğin hükmünü
yukarda görmüştük, çan, zil gibi şeylere gelince meleklerin bu gibi şeylerden
nefret etmeleri bazı ulemaya göre kilise çanına benzedikleri içindir. Bir
takımları çirkinliğinden dolayı meleklerin nefret ettiğini söylemişlerdir.
Nitekim:
«Çan, şeytanın
düdükleridir.» rivayeti de bu kavli te'yîd etmektedir. Buradaki kerahet,
kerahet-i tenzihiyyedir. Şam'm eski ulemâsından bir cemâat büyük çanın mekruh
olduğunu, küçüğünün mekruh sayılmadığını söylemişlerdir.
105- (2115)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den
dinlediğim, onun da Abbad b. Temim'den rivayet ettiği, ona da Ebû Beşir
El-Ensârî'nin haber verdiği şu hadîsi okudum. Ebû Beşir seferlerinin birinde
Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) le beraber bulunuyormuş. (Ipemiş ki) :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Setlem) bir elçi gönderdi. — Abdullah b. Ebî
Bekr : Zannederim halk geceledikleri yerlerjnde idi, demiş. — :
«Hiç bir devenin
boynunda kesilmedik kirişden bir gerdanlık —yahut bir gerdanlık—
kalmasın!» buyurdular.
Mâlik: «Zannederim bu
yasak nazardan dolayı olacak.» demiştir.
Bu hadîsi Buharı ile
Ebû Dâvûd «Cihâd» bahsinde; Nesâî
«Siyer»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Hadîs-i şerif bütün
nüshalarda burada olduğu gibi, şekle rivayet edilmiştir. Yâni râvi Peygamber
(Saüallahü Aleyhi ve Seliem)'in :
mi, yoksa sadece mi
dediğinde şekketmiştir. İmam Mâlik'in sözü de : Zannederim bu nehiy gerdanlığı
nazar dokunmasın diye takanlara mahsustur.
Zinet için veya başka
bir maksatla takılmasında beis yoktur, manasınadır.
Kaadî Iyâz diyor ki:
«İmam Mâ1ik'in mezhebine göre nehiy sadece kirişe mahsustur. Başka
gerdanlıklar memnu değildir. Ulemâ nazar değmesin diye insan ve hayvanlara
nüshadan [3] maada
asılan gerdanlıkların caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları ihtiyaç
yokken gerdanlık takmayı men etmiş; ihtiyaç anında nazar isabetini def için
cevaz vermiştir. Bir takımları mutlak surette caiz olduğunu söylemişlerdir.»
Ebû Ubeyd'in beyânına
göre halk nazar isabet etmesin diye develerin boynuna kirişten gerdanlık takarlarmış.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onların hiç bir işe yaramadığını
göstermek için takılmasını yasak etmiştir.
Hanef îler 'den İmam
Muhammed'e göre develerin boynuna kiriş gerdanlık takmak, sıkıp da hayvanı
boğar diye men edilmistir. Nevevî buradaki nehyin cumhura göre kerâhet-i
tenzîhiy-ye ifade ettiğini, bâzı ulemâya göre de kerâhet-i tahrîmiye mânâsına
geldiğini söylemiştir.
106- (2116)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir, İbni
Cüreyc'den, o da Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'-den naklen rivayet etti. Câbir
(Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallaliahü
Aleyhi ve Seİlem) yüze vurmaktan ve yüze nişan vurmaktan nehiy buyurdu.
(...) Bana
Harun b. Abdillah da rivayet etîi. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed rivayet
etti. H.
Bize Abd b. Humeyd
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr haber verdi. Her iki râvi
İbnİ Cüreyc'den rivayet etmişlerdir. İbni Cüreyc şöyle demiş : Bana
Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Câhir b. Abdillah'ı yukarki hadîste olduğu
gibi, «Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) nehiy buyurdu» derken işitmiş.
107- (2117)
Bana Seleme b. Şebîb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha-sen b. A'yen rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den, o da CâMr'den naklen rivayet etti
ki: Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) in yanından yüzüne damga vurulmuş
bir merkeb geçmiş de :
«Buna damga vurana
Allah lanet eylesin.» buyurmuşlar.
108- (2118)
Bize Ahmed b. îsa rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Bana Amr b. Haris, Yezîd b. EM HaMb naklen haber verdi. Ona da Ümmü
Seleme'nin azatlısı Ebû Abdillah Nâim rivayet etmiş ki, kendisi İbni Abbâs'i
şöyle derken işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) yüzüne damga
vurulmuş bir merkeb gördü de bunu reddetti:
«Vallahi ben buna
ancak yüzünün dibinden bir yere damga vururdum.» dedi. Ve emir vererek kendi
bir merkebinin sağrıları dağlandı. İşte sağrıları ilk dağlayan odur.
Vesim: Dağlanarak
yapılan nişan ve damgadır. Bazıları bu kelimeyi «veşim» şeklinde rivayet
etmişlerdir. Bunların ikisi de aynı mânâya gelirse de bazı ulemâ aralarında
fark görmüş: «Vesim, yüze vurulan damgadır. Veşim, vücudun her tarafına
vurulandır.» demişlerdir.
«Vallahi ben buna
ancak yüzünün dibinden bir yere damga vururdum.» cümlesi Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in sözü imiş gibi anlaşılıyorsa da, Kaadî Iyâz bunun Hz.
Abbâs'a ait olduğunu söylüyor. Nevevî buradaki hadîsten bu söz İbnü Abbâs'a ait
olduğu anlaşılıyor diyorsa da dikkat edilince Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'inmiş gibi anlaşıldığında şüphe yoktur. Kaadî Iyâz hadîsin Sünen-i Ebû
Dâvud'daki rivayetine istinaden kailin Hz. Abbâs olduğunu iddia etmiştir.
«Buhârî»'nin tarihinde rivayet ettiği hadîste Abbâs olduğu tasrih edilmiştir.
Şu halde vak'a biri Abbâs'a, diğeri oğlu Abdu11ah'a ait olmak üzere ayrı ayrı
iki kaziyyedir.
İnsan ve hayvanı
döğerken yüzüne vurmak memnu'dur. İnsan hakkında nehiy daha da şiddetlidir.
Çünkü yüz insanın bütün güzelliklerinin toplandığı yerdir. Vurulduğu zaman
orada eseri kalır. Bâzı his organlarını haleldar etmesi bile mümkündür. Yüze
damga vurmak insanın kıymet ve kerametinden dolayı haram kılınmıştır. Buna
lüzum ve ihtiyaçta yoktur. Binâenaleyh boş yere bir insanı ta'zib etmek caiz
değildir. Bu hususta ulemâ müttefiktirler. Hayvan yüzüne kızgın demirle damga
vurmayı bazı ulemâ mekruh görmüş hattâ haram olduğuna işaret edenler bulunmuştur.
Çünkü Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
bu işi yapana lanet etmiştir. Hayvanın yüzünden başka yerlerine damga
vurmak caizdir.
109- (2119)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivâj^t etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Ebî Adiyy,
İbni Avn'de\ı, o da Muhammed'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Ümmü Süleym doğurduğu vakit bana :
— Yâ Enes! Bu çocuğa
bakî Sakın sen yarın sabah çiğnem yapması için Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Selletn)'e götürünceye kadar ona bir şey olmasın! dedi. Sabahleyin çocuğu
götürdüm, bir de baktım Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bahçededir.
Üzerinde Huveytî bir hamîsa olduğu halde fetih sırasında gelen develere damga
vuruyor.
110- (...)
Bize Muhammed b. Miisennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize fluhammed b, Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Hişânı b. Zeyd'-len rivayet etti. (Demiş
ki) : Enes acılatırken dinledim ki, annesi doğur-luğu vakit çiğnem yapması için
çocuğu Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve >eİlemye götürmüşler. Enes demiş ki:
Bir de baktık Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ağıldadır. Koyunlara
damga vuruyor! Şu'be demiş ki: tenim daha fazla bildiğime göre «kulaklarına»
dedi.
111- (...)
Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hişâm b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Enes'i
şunu söylerken işittim: Resûlüllah (Sallailahü Aleyhi ve Selîem)'in yanına bir
deve ağılına girdik, kendisi koyun damgalıyordu, Râvi demiş ki : Zannederim kulaklarından, dedi.
(...) Bu
hadîsi bana Yahya b. Habîb dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Haris
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed Yahya ve Abdurrahman hepsi
Şu'be'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet ettiler.
112- (...)
Bize Harun b. Ma'ruf rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Velîd b. Müslim Evzâî'den,
o da İshâk b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet
etti. Enes (Şöyle demiş) : ResûlüUah (Sallailahü Aleyhi ve Sellem) 'in elinde
dağlama âleti olduğu halde gördüm. Zekât develerine damga vuruyordu.
Bu hadîsi Buhârî
«Akîka» ve «libâs» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Hamîsa : Yün veya
ipekten yapılan dört köşe ve çizgili yaygıdır.
Huveytiye 'nin ne
olduğunu bilen yoktur. İbni Esir: «Ben bu kelimeyi araştırdım. Fakat bir
mânâsını bulamadım,» demiştir. Bu kelime : Hûteniyye, Hûniyye, Hureysiyye,
Havnebiyye, Huveysiyye, Cüveyniyye, Cevniyye, Hayberiyye ve Havletiyye
şekillerinde de rivayet edilmiştir. Kaadî îyâz Cevniyye ile Hureysiyye'den
maada bu rivayetlerin hepsinin hata ve tashif olduğunu söylemiştir. Cevniyye
Cevn kabilesine mensub demektir. Yahut eşyanın siyah, beyaz veya kırmızı olan
rengine mensub manasınadır. Çünkü Ârablar bu üç renge cevn derler. Bu kelimenin
meşhur olan rivayeti Cevniyyedir, Maksad da siyahlığıdır, .
1- Zekât ve
cizye develerini damgalamak müstehabdır. Damgayı, koyun, keçi gibi hayvanların
kulaklarına deve ve sığırın ise sağrılarına vurmak müstehabdır.
Nevevî diyor ki:
«Zekât develeriyle cizye (vergi) develerine damga vurmanın müstehab oluşu,
bizim mezhebimizle bütün sahabenin ve onlardan sonra gelen cumhur ulemânın mezhebleridir.
İbni Sebbağ ve başkaları bu hususta sahabenin icmâmı nakletmişlerdir. Ebû Hanîfe
: Damga vurmak mekruhtur. Çünkü ta'zib ve hayvanın bazı uzuvlarını kesmektir.
Bu ise yasaktır, demiştir. Cumhurun hücceti ise sahîh ve sarih olan bu
hadîslerdir...»
2- Hadîs-i
şerîf Peygamber (Sallallahü Aleyhi veSeîlem)''in tevâzuuna birçok İşleri kendi
eliyle yaptığına müslümanlann işlerine baktığına zekât ve cizye gibi şeyler
için verilen hayvanlar hakkında vesair işlerde gösterdiği ihtiyata delildir.
3- Yeni
doğan çocuğa tahnik yapmak müstehabdır. Tahnik: Hurma gibi bir şeyi çiğneyerek
tükürüğünü yeni doğan çocuğun ağzına ve damağına sürmektir. Bundan murad
tahniki yapan zatın tükürüğünü çocuğa yutturmakla teberrükde bulunmaktır.
4- Yeni
doğan çocuğu tahnik için salâh ve takva sahiplerinden birine götürmek
müstehabdır. Ümmü Süleym'in: -Sakın
ona bîr şey olmasın» sözünden murad: Sakın Peygamber (SallallahüAleyhive
Sellem)'in mübarek tükrüğünden önce çocuğun midesine bir şey girmesin,
demektir.
113- (2120) Bana
Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yahya (yâni İbni Saîd)
Ubeydullah'dan rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ömer b, Nâfi', babasından, o
da İbni Ömer'den naklen haber verdi ki,
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) yarım tıraştan nehiy buyurmuş. Râ-vi demiş ki: Nâfi'e: Bu
yarım tıraş nedir? diye sordum:
— Çocuğun başının bir
kısmını tıraş edip, bir kısmını bırakmaktır, cevâbını verdi.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efcû Üsâme rivayet etti.
H.
Bİze thnü Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
Her iki râvİ: Bize
UbeyduIIah bu isnadla rivayet etti, demişlerdir. Ebû Üsâme'nin hadîsinde
tefsiri Ubeydullah'uı sözünden
saymıştır.
(...) Bana
Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b. Osman
El-^atafânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Nâfi' rivayet etti. H.
Bana Ümeyye b. Bistâm
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd (yâni fbni Zürey') rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ravh, Ömer b. Nâfi'den Ubeydullah'm isnadı ile ve onun gibi
rivayette bulundu. Her iki râvi tef-sîri metni hadîse katmışlardır.
(...) Bana
Muhammed b. Râfi' Üe Haccâc b. Şâir ve Abd b. Humeyd, Abdûrrezzâk'tan, o da
Ma'mer'den, o da Eyyûb'dan naklen rivayet ettiler. H.
Bize Ebû Ca'fer
Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû'n-Nu'man rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Hammad b. Zeyd Abdurrahman Es-Serrac'dan rivayet etti. Bu râvilerin
hepsi Nâfi'den, o da İfani Ömer'den, o
da Peygamber (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem)'den tu isnadla
rivayette bulunmuşlardır.
Bu'hadîsi Buhârî «Libâs» bahsinde tahrîc etmiştir.
Kaze':
Mutlak surette başın bir kısmını tıraş etmektir. Bazıları başın muhtelif
yerlerini tıraş etmektir demişlerse de sahih olan birinci kavildir. Çünkü bu
kavil râvinin tefsiridir. Zahire de muhalif olmadığına göre onunla amel
icabeder. Ulemâ başın muhtelif yerlerini tıraş edip, geri kalanını bırakmarun
mekruh olduğunda müttefiktirler. Meğer ki : Tedavi maksadıyle yapıla, o
takdirde kerahet yoktur. İmam Mâlik kız ve oğlan çocukların yarım tıraş
yapılmalarını mutlak surette kerih görmüştür. Diğer ulemânın mezhebleri de
budur. Bu kerahetin hikmeti bilkati çirkinleştirmektir. Bâzılarına göre ezâ
olduğu için, bir takımlarına göre de Yahûdî
kıyafeti olduğu için mekruh olmuştur.
114- (2121)
Bana Süveyd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Hafs b. Meysera, Zeyd b.
Eslem'den, o da Ata* b. Yesâr'dan, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, o da Peygamber
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti:
«Yollarda oturmaktan
sakının!» Ashâb:
— Yâ Resûlallah! Bizim oralarda oturmamız kaçınılmaz bir şeydir. Biz oralarda
konuşuyoruz, demişler. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Oturmaktan başka bîr
çâreniz yoksa, o halde yolun hakkını verin!» buyurmuş. Ashâb :
— Onun hakkı nedir? diye sormuşlar.
«Gözü yummak, ezayı
men etmek, selâmı almak, iyiliği emir, kötülüğü nehyetmektir.»
(...) Bize
bu hadîsi Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûl-Aziz b.
Muhammed El-Medenî haber verdi, H.
Bize bu hadîsi
Muhammed b. Kâfi' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Ebî Füdeyk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişam (yâni İbni Sa'd) haber verdi.
Her iki râvi Zeyd b.
EslemMen bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Bu hadîsi Buhâr î
«Mezâlim» ve «İsti'zan» bahislerinde; Ebû Dâvud «Kitâbu'l-Edeb»'de tahrîc etmişlerdir.
Resûlüllah (Sallaltahü
Aleyhi ve Setlem)«Goz.v yummak» tabiriyle bir kimseye sözle ve fiille hayırsız
bir taarruzda bulunmamayı kasdetmiştir. Emr-i bilma'ruf bütün tâat ve
iyiliklere şâmil bir kelimedir. Nitekim kötülükten nehiyde şer'an mekruh ve
haram sayılan bütün kötü fiillere şâmildir. Ebû Dâvûd 'un rivayetinde aksıran
kimse Allah'a hamde-derse ona «Yerhamükellah» demek, yol sorana yolu göstermek,
Taberânî 'nin Hz. Ömer 'den rivayet ettiği bir hadîste imdat isteyene yardımda
bulunmak gibi şeylerde vardır.
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)in yol üstüne oturmaktan nehiy buyurması sayılan - şartlar ifa
edilemiyeceğinden endişe ettiği içindir. Kurt ubî diyor ki: «Ulemânın
anladığına göre buradaki yasak oturmanın haram olduğunu bildirmek için değil,
sedd-i zerîa yâni haram yollarım tıkama ve doğruyu göstermek içindir.»
Rivayete göre Abdullah
b. Zübeyr: «Meclisler şeytanın halkalarıdır. Yapılacak bir hak görürlerse onu
yapmazlar; batıl görürlerse onu def etmezler.» demiştir. Âmir de şunu
söylemiştir : «Halk eskiden mescidlerinde otururlardı. Osman (Radiyallahu anh)
öldürülünce yollara çıkıp haber soruşturmaya başladılar.»
Hadîs-i şerîf birçok
faydaları bir araya toplamıştır. Hükümleri açıktır. Ezcümle yol üstlerine
oturmaktan kaçınmalı, kimseye eziyet vermemelidir. Gıybet, suizan, yoldan
geçenleri tahkir ve yol vermemek gibi şeyler eziyette dâhil olduğu gibi, yol
üstünde oturanlar korkulacak kimseler ise ve bundan dolayı halk oradan
geçemezse, bu da eziyetten sayılır.
115- (2122)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Hişâm b.
Urve'den, o da Fâtıme binti Münzir'den, o da Esma binti Ebî Bekir'den naklen
haber verdi. (Şöyle demiş) : Peygamber (SallallahU Aleyhi ve Sellem)'e bir
kadın gelerek:
— Yâ Resûlallah! Benim
yeni gelin bir kızcağızım var. Çiçek hastalığına tutuldu da saçları döküldü.
Bu saçları ekleyeyim mi? diye sordu. Bunun üzerine:
«Ekleyene de, ekletene
de Allah lanet etsin!» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde rivayet
etti. H.
Bize bu hadîsi İbni
Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babamla Abde rivayet ettiler. H.
Bize Ebû Küreyb dabî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki' rivayet etti. H.
Bize Amru'n-Nâkıd da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Esved b. Amir haber verdi. (Dedi ki) : Bize
Şu'be haber verdi. Bu râvilerin hepsi Hişâm b, Urve'den bu isnadia Ebû Muâviye
hadisi gibi rivayette bulunrouşlardır. Yalnız Veki' ile Şû'be «Fetemerraka»
yerine «Fetemerrata şa'ruhâ» demişlerdir.
116- (...) Bana
Ahmed b. Saîd Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Habban haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mansûr, annesinden, o
da Esma binti Ebî Bekr'den naklen rivayet etti ki: Bir kadın Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e gelerek:
— Ben kızımı
evlendirdim. Ama başının saçları döküldü. Kocası onu beğeniyor. Saçını
ekliyeyim mi? Ya Resûlallah! demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ye Sellem)
kendisini nehiy buyurmuş.
117- (2123)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Ebî Bükeyr
Şu'be'den, o da Amr b. Mürra'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Hasen b.
Müslim'i dinledim, Safiyye binti Şeybe'-den, o da Âişe'den naklen rivayet
ediyordu ki: Ensardan bir câriye evlenmiş ve hastalanarak saçları dökülmüş,
saçını eklemek istemişler. Ve bunu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e
sormuşlar da, hem ekleyene, hem ekletene lanet buyurmuş.
118- (...)
Bana Züheyr fa. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bi2e Zeyd b. Hubab, İbrahim b,
NâfTden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Hasen b. Müslim b. Yennak, Safiyye
binti Şeybe'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Ensârdan bir kadın bir
kızını evlendirmiş. Ve kız hasta olarak saçları dökülmüş. Derken kadın
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek :
— Kocası.onu istiyor.
Saçlarını ekliyeyim mi? diye sormuş. Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve Sellem):
«Saç ekleyenlere lanet
olundu.» buyurmuşlar.
(...) Bana
bu hadîsi Muhammed b. Hatim de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b.
Mehdî, İbrahim b. Nâfi'den bu isnadla rivayette bulundu. Ama «Saç ekletenlere
Iânet olundu» dedi.
Hz. Esma hadîsini
Buhârî «Kitâbu'l-Libâs»'da Hz. Aişe hadîsini «Kitâbu'n-Nikâh» ile «Kitâbu'l-Libâs»'da;
aynı hadîsi Nesâî «Kitâbu'z-Zine»'de tahrîc etmişlerdir.
Hasbe: Çiçek
hastalığının bir nev'idir. Bu kelime Hasabe ve Hasıbe şekillerinde de
okunabilir.
Vasile :
Kadının saçını başka bir saçla ekleyen kadındır. Saçı eklenilen kadına da
müstevsıle yahut mevsûle denilir. Bu hadîsler saça saç eklemenin haram olduğuna
delildirler.
Kaadî Iyâz diyor ki:
«Bu mes'elede ulemâ ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik'le Taberî ve ulemâdan
birçokları yahut ekserisi saç eklemenin her ne ile olursa olsun memnu1
olduğunu söylemişlerdir. Bunların delili Müs1im'in bundan sonra rivayet edeceği
Câbir hadîsidir. Mezkûr hadîste: Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kadının saçma bir şey eklemesini men etti, denilmektedir.»
Leys b.
Sa'd: «Bu nehiy saça saç
eklemeye mahsûstur; saça yün bez parçası v.s. eklemekte beis yoktur.» demiştir.
Kaarfî Iyâz dahî bu mânâda sözler söylemiştir. Şâfiîler 'den bâzıları kocasının
izni ile kadının saçma temiz olmak şartiyle hayvan saçı ekleyebileceğini
söylemişlerdir. Bu hadîsler onların aleyhine delildir. Saça saç eklemenin haram
kılınması, ya kötü kadınlara benzettiği için, yahut Allah'ın yarattığı şekli
değiştirdiğindendir. Kadının kocasına güzel görünmek için yüzünden kıl alması memnu
değildir. Bu mesele Hz. Âişe'ye sorulmuş da şu cevabı vermiştir : «Doğduğunda
mevcut olan bir şey ile onu çıkarması helâl değildir. Fakat sonradan hâsıl
olmuşsa onu yolmakta bir beis yoktur.» Bir rivayette : «Kocan içinse yap!» cevâbını
vermiştir. Ebû Ubeyd fukahânın saç olmamak şartıyle saça her şeyin eklenebileceğine
ruhsat verdiklerini nakletmiştir.
1- Saça saç
eklemek büyük günahlardandır. Failine lanet okunmuştur. Bu hususta mazeret
bulunsun bulunmasın hüküm birdir.
2- Bir
kimseye tâat ve ibadet hususunda yardım eden onun sevabına iştirak ettiği
gibi, haram hususunda yardım eden de günahına ortak olur.
119- (2124)
Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet elti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. H.
Bize Züheyr b. Harb
ile Muhammed b. Müsennâ da rîvâyei ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki) :
Bize Yahya (bu zat Kattan'dır) Ubey-dullah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana
Nâfi', İbni Ömer'den naklen haber verdi İd, Resûlüllah (üatlallahü Aleyhi ve
Seilem) saç ekleyenle ekletene, döğme yapanla yaptırana lanet buyurmuşlar.
(...) Bu
hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Bezi' de rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Bişr
b. Mufaddal rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sahr b. Cüveyriye, Nâfi'den, o da
Abdullah'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'den naklen bu
hadîsin mislini rivayet etti.
120- (2125)
Bize İshâk b. İbrahim ile Osman b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. Lâfız İshâk'mdır.
(Dediler ki) : Bize Cerîr, Mansûr'dan, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da
Abdullah'dan naklen haber verdi. Abdullah şöyle demiş: Allah dÖğme yapan ve
yaptıran kadınlara yüz yolan ve yolduranlara, güzellik için diş
törpülettirenlere, Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlere Iânet etmiştir. Bu
söz Benî Esed kabilesinden Ümmü Ya'-kub denilen bir kadının kulağına varmış.
Ümmü Ya'kub Kur'an okuyordu. Hemen Abdullah'a gelerek:
— Ne o senden kulağıma gelen söz! Sen döğme
yapanlara ve yaptıranlara, yüzden kıl yolduranlara, güzellik için diş
törpüîetenlere Allah'ın yarattığı şeklî değiştirenlere lanet okumuşsun! dedi.
Abdullah da :
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Scllenu'ın Iânet ettiklerine ben neden
lanet etmiyecekmİşim. Hem bu Allah'ın
kitabında vardır, cevâbım verdi. Kadın :
— Yemin olsun ben Mushafın iki kabuğu
arasındakileri okudum. Ama bunu bulamadım, dedi. Abdullah :
— Gerçekten onu okudunsa mutlaka
bulmuşsundur. Allah (Azze ve
Celle);
«Size Resul ne
getirdiyse onu alın! Sizİ neden n eh yetti ise hemen vazgeçin!» [4]
buyurmuştur, dedi. Bunun üzerine kadın:
— Gerçekten ben şimdi senin hanımının üzerinde bundan bir şey görüyorum, dedi.
Abdullah:
— Git de bak! dedi. Arkacığından kadın
Abdullah'ın hanımının yanına girdi. Fakat bir şey göremedi. Ve Abdullah'ın yanına
gelerek:
— Bir şey görmedim, dedi. Abdullah:
— Bana bak, bu olsaydı biz onunla bir arada
olamazdık. Mukabelesinde bulundu.
(...) Bize
Muhammed b. Müsenna ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Abdurrahman (Bu zât İbni Mehdi'dir) rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Süfyân
rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Rafı'
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Mufaddal (bu zât İbni Mühelhü'dir) rivayet etti.
Her iki râvi
Mansûr'dan bu isnâdla Cerîr'in hadîsi mânâsında rivayette bulunmuşlardır. Şu
kadar var ki, Süfyân'ın hadîsinde «Elvâşimat vel-Müstevşimat» Mufaddal'ın
hadîsinde ise «El vâşîmât vel-Mevşûmat» denilmiştir.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Muhammed b. Mü-sennâ ve İbnî Beşşâr dahî rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Şu'be, Mansûr'dan bu isnadla bu hadîsi şâir Ümmü Ya'kûb kıssasından mücerret
olarak Peygamber (Saltallahü A leyhi ve Sellem)'den rivayet etti.
(...).Bize
Şeyban [5] b.
Ferrûh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr (yâni İbni Hazım) rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize A'meş, İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abdullah'dan, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİem)'den naklen yukarkilerin hadîsi gibi
rivayette bulundu.
121- (2126)
Bana Hasen b. Alî EI-Hulvânî ile Muhamnıed b. Râfi de rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şunu
söylerken işitmiş : Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) kadının başına bir şey eklemesini men etti.
îbni Mes'ud rivayetini
Buhâri «Kitâbu't-Tefsîr» ve «Kitâbu'l-Libâs>»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu't-TeraccüN'de;
Tirmizî «İstîzân»'da; "Nesâî «Kitâbu'z-Zine» ile «Kİtâbu't-Tefsir»'de;
İbni Mâce «Nikâh» bahsinde muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Vaşimât: Vâşimenin
cem'idir. Vâsime elinin üstüne, bileğine veya dudağına veşim yaptıran kadındır.
Buna Türkçede döğme denir ki, iğne veya çuvaldızla delinerek derinin altına sürme
veya benzeri bir şey doldurulur, bir daha o yer renk tutarak ebediyyen
çıkmamak şartıyle boyalı kalır. Bâzı câhiller kollarına veya omuzlarına
arsla,n, kaplan gibi canlı hayvanların resmini bile nakşettirirler. Döğme;
kadına da, erkeğe de; yapana da, yaptırana da haramdır. Yalnız küçüklere
yapılırsa henüz mükellef olmadıkları için onlar günahkâr olmaz. Günahı sadece
yapana ait olur.
Nevevî diyor ki:
«Ulemamızın kavline göre döğme yapılan yer pis olur. Eğer-düğmeyi ilâçla
gidermek mümkün olursa giderilmesi vâcib-dir. Pek güçlükle mümkün olabiliyor da
telefinden korkuluyor yahut bir uzvun telef olması veya bîr uzvun görünür
şekilde sakatlanması muhte-melse giderilmesi vâcib değildir. Tevbe ettiği zaman
üzerinde günah kalmaz. Böyle bir şeyden korkmazsa döğmenin giderilmesi lâzım
gelir. Bu hususta gecikmekle günahkâr olur. Bütün bunlarda erkekle kadın müsavidir.»
Nâmisa : Yüzden kıl
yolan. Mütenemmisa : Yüzünün kılmı yolduran kadın demektir. Ulemânın beyânına
göre kadının yüzünde sakal ve bıyık biterse onları yolmak haram değil,
müstehabdir. Fakat kaş, kirpik ve yüzün etrafından kıl yolmak haramdır.
Zahiriler 'den Ebû Hazm
kadının sakal, bıyık tıraşının dahî haram olduğunu, hilkatinden hiç bir şeyi
noksan veya ziyâde yapmasının caiz olmadığını söylemiştir.
Tefellûc :
Ön dişleri törpüleyerek aralık açmak ve güzelleştirmektir. Bunu ekseriyetle
genç ve güzel görünmek maksadıyle yaşlı kadınlar yaparlar. Bu maksatla
dişlerini törpületen ile törpüleyen müştereken haram işlemiş olurlarsa da,
dişi tedavi yahut bir kusurunu giderme maksadıyle yapılırsa günahı yoktur.
Gerek saç ekleyenlerle ekletenler, gerekse döğme yapanlarla yaptıranlar ve
güzellik için diş törpületenler Allah'ın yarattığı şekli değiştirenlerdir.
Bundan dolayı hadîste bu cümle yukarki-ler üzerine atfedilmemiş, hepsinin
sıfatı olmuştur.
Ümmü Ya'kûb 'un ismi
malûm değildir. Bu kadının hilkat değiştirenlere Kur'ân-i Kerîm'de lanet
edildiğini görmedim demesi doğrudan doğruya bunlara lanet bulunmadığındandır.
Fakat Taâlâ Hazretleri Resulünün her getirdiği şeyi almak, her yasak ettiğini
bırakmak lâzım geldiğini pekâlâ beyan buyurmuştur. Saç eklemek, döğme
yaptırmak, yüz yolmak gibi hilkati değiştiren şeyleri Resûlülîah (Sallallahü
Aleyhi ve Seİlem) Efendimiz yasak etmiş; yapanlara, yaptıranlara lânel
okumuştur. Onun emirlerine, nehiylerine uymak Allah'ın emri olduğuna göre, onun
lanetleri de Allah nazarında mel'un olur. îşte Hz. Abdullah b.
Mes'ud bundan dolayı kadına
âyetle cevap vermiştir.
Bir de Allah'ın
yarattığı şekli değiştirenler zâlimdirler. Zâlimlere ise Allah Teâlâ Kur'ân.ı
Kerim 'de açıkça lanet okumuştur. Kadın Hz. Abdullah 'dan müskit cevap alınca,
bu sefer onun hanımının yâni Zeyneb binti Abdi11ah'in da bu işleri yaptığını
zannederek : Senin hanımın da halen bu işleri yapıyor, demişse de Hz. Abdu1lah
hanımının öyle bir şey yapmadığından emin olduğu için kadıT na: Git bak! demiş,
neticede kadının zannettiği şeylerden hiçbirinin yapılmadığı ortaya çıkmıştır.
Hz. Abdullah 'm: «Bu olsaydı biz onunla bir arada olmazdık» sözünün mânâsı:
Böyle bir şey olsa, bir an kapısında tutmayıp boşayacağını anlatmaktır. Bununla
saç eklemek yahut namaz terketmek gibi günahları irtikâb eden kadının
boşanması gerektiğine istidlal olunur.
122- (2127)
Bİze Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e İbni Şihab'dan
dinlediğim, onun da Humeyd b. Abdirrahman b. Avf'dan rivayet ettiği, onun da
hac yolunda Muâviye b. Ebî Süfyân'dan minber üzerinde dinlediği şu hadîsi
okudum. Muâviye bir polisin elindeki perçemi alarak :
— Ey Medîneliler!
Ulemanız nerede? Ben Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Se!lem)'i bu gibi
şeylerden nehyederken işittim. Hem:
«Benî İsrail ancak
kadınları bunu yaptıkları zaman helak olmuştur.» buyuruyordu, dedi.
(...) Bize
İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti. H.
Bana Harmele b. Yahya
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus
haber verdi. H.
Bize Abd b. Humeyd
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize
Ma'mer haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zührî'den Mâük'in hadîsi gibi rivayette
bulunmuşlardır, Yalmz Ma'mer'in hadîsinde :
«Benî İsrail ancak
azâb olundu...» cümlesi vardır.
123- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti.
(Dedi ki) : Biz Gunder,
Şu'be'deıı rivayet etti. H.
Bize İbni Müsennâ ile
İhni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler ki) Bize Muhammed b. Cafer rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Arar b. Mûi ra'dan, o da Saîd b. Müseyyeb'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) Muâviye Medine'ye geldi de bize hutbe okudu.
Ve bir yumak saç çıka rarak bunu yahûdilerden başka hiç bir kimsenin yapacağını
zannetmez dİm. Kesûlüllah (Sailaüahü Aleyhi ve Selle/n) bunu duydu da zûr ismi
verdi dedi.
124- (...) Bana
Ebû Gassân EI-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet ettiler. (Dediler ki)
: Bize Muâz (Bu zat İbni Hişam'dır) haber verdi. (Dedi ki) : Bana babam,
Katâde'den, o da Saîd b. Müseyyeb'den naklen rivayet etti kİ, bir gün Muâviye
şunu söylemiş. Gerçekten siz kötü bir kılık meydana çıkardınız. Nebiyyullah
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) şüphesiz zûrdan nehyetmiştir, Derken bir adam
ucunda bez parçası bulunan bir sopa ile geldi. Muâviye: Dikkat edin! Bu da
zûrdur, dedi. Katâde : «Kadınların saçlarını çoğalttıkları bez parçalarını
kastediyor» demiş.
Bu hadîsi Buhârî «Kitâbu'l-Enbiya»
ile «Kitâbu'l-Libâs»'da; Ebû Dâvûd «Kitâbu't-Teraccûl»'de; Tirmizî «İstizan»
bahsinde; Nesâî «Kitâbu'z-Zîne»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Hac yılından murâd Hz.
Muâviye 'nin hilâfeti zamanında yaptığı son hacadır ki : Elli bir yılına
tesadüf eder. Hz. Muâviye hutbesini Peygamber (Salkıllahü Aleyhi ve Sellem)
Efendimizin minberi üzerinde îrad etmiştir.
Kussa : Başın Ön
tarafındaki saçlarıdır. Burada ondan murad bu saçlardan bir kısmıdır.
Haresi: Muhafız asker,
polis mânâsına gelir. Hz. Muâviye 'nin Medîneliler'e: «Ulemânız nerede?», diye
hitab etmesi bazılarına göre o gün ulemânın azaldığına işarettir. Fakat Allâme
Aynî bu te'vîli haklı olarak beğenmemiş «Sahabenin ekserisi Öldülerse, onların yerine
sayıca kendilerinden daha çok tabiînin büyük ve küçük birçok ulemâsı kâim
olmuştur. Muâvjye 'nin maksadı bu değildir. Onun maksadı ulemânın böyle bir
münkeri ihmal etmelerini yüzlerine vurmak, onu değiştirmemek gafletini
gösterdikleri için kendilerini tekdirdir. Hadîs-i şerif münkerâtı yok etmek
için icâbında hükümdarın halkı tekdir ve ten-bih edebileceğine delildir,
Kaadî Iyâz diyor ki:
«İhtimal Benî İsrail'e saçı perçem yapmak barammış ve bunu kullandıkları için
helak edilmişlerdir. Bâzılarına göre Benî İsrail bu ve başka günahlar
sebebiyle helak edilmişlerdir.»
Muâviye hadîsi
münkerat zuhurunda âmmenin ceza göreceğine delildir.
Zûr: Yalan,
bâtıl ve töhmet demektir. Burada saç eklemek mânâsında kullanılmıştır.
125- (2128)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rîr Süheyl'den, o da
babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki:
«Cehennemliklerden
görmediğim iki sın:f vardır. (Biri) /anlarında srğır kuyrukları gibi kamçılar
bulunup, onlarla insanları döven bir kavim! (Diğeri) Giyinmiş çıplak
sallanarak yürümeyi öğreten kırıtkan başları Horasan develerinin eğilmiş
hörgüçlerİ gibi bir takım kadınlar! Bunlar cennete giremiyecek, onun kokusunu
da duyamı ya çoklardır. Halbuki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan
duyulacaktır.»
Bu hadîs-i şerif
Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Efendimizin mucizelerinden biridir. 676
Hicri tarihinde vefat eden Nevevî: «Bugün bu iki sınıfın ikisi de mevcuttur»
diyor. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemy'm bunları görmemesi, onun
yaşadığı saadet devrinde bu kü; tahlar henüz zuhur etmediği içindir.
Birinci sınıftan murad
şüphesiz ki zâlimlerdir. Bıçağı belinde, kırba elinde «Var mı bana yan bakan?»
diyen zâlimler Resûlüllah (Sallallah Aleyhi ve Sellem) devrinden sonra dâima
bulunagelmişlerdir. Zâlim hi kümdarlar, zâlim kumandanlar çırağına, çobanına ve
işçisine zulmede bilcümle >gaddarlar bu sınıfta dahildir.
Kâsiyât: Giyinmiş
kadınlar; âriyat çıplak kadınlar mânâsına geli Bu iki kelime birbirleri üzerine
atfedilmediğine göre beraberce mânâla: «hem giyinmiş hem çıplak» demek olur.
Ulemâ bunları tefsir ve izah hı susunda bir hayli uğraşmışlardır. Bâzıları:
«Kâsiyât'm mânâsı Allah'ı nimetine bürünmüş, Âriyat'ın mânâsı ise şükründen
âciz ve çıplak kalmıştır» mütalâasında bulunmuş; bir takımları: «Bunun mânâsı
kadın hî lini meydana çıkarmak için bedeninin bir kısmını örter, bir kısmını
açar diye tefsir etmiş, hattâ bedenini gösteren ince ve şeffaf elbise giymekti
diyenler bile olmuştur.
Bize kalırsa bugün
giyinmiş çıplak kadınların kim olduğunu ta'rif hacet yoktur. İstanbul gibi bir
şehrin en ücra köşelerinden birinde bi dakika durarak gelen geçen kadınları
temaşa etmek kâfidir. Şüphesiz k gözle görmekten daha iyi tarif olamaz!..
Mâilât: Eğilen
kadınlar, demektir. Bunu da bâzıları Allah'ın tâatın dan ve korumaları lâzım
gelen hususu muhafazadan inhiraf eden, yanla yan kadınlar mânâsına almış. Bir
takımları: «Bundan murâd kırıta kırı ta yürüyen, yürürken omuzlarını sağa sola
sallayan kadınlardır.» diye îzal etmişlerdir. Bir takımları mâilâtı fahişe
kadınlar gibi başlarını yamuk ta rayanlar mânâsına almışlardır. Mümîlât ise bu
tefsirlere göre : Başkasın, sallanarak yürümeyi öğreten, başkasını çileden çıkaran,
başkasına fahişe ler gibi taranmayı öğreten kadınlar mânâsına gelir.
Kadınların başlarının
deve hörgüçlerine benzetilmesi çeşitli bağ vı sargılarla sararak onları
büyüttükleri içindir. Bunu anlamak için de bu gün herhangi bir sokağın başında
bir dakika durmak kâfidir. Deve hör gücüne benzeyen kadın başı nasıl
olurduğunda asla şüphe bırakmıyacal niceleri muhakkak arzı endam ederek
geçecektir. Allah müslümanlar» kadınına erkeğine, büyüğüne küçüğüne intibahlar
nasib etsin.
126- (2129)
Bize Muhammed b. AbdiUah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vekî' île
Atde, Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Aişe'den [6]
naklen rivayet etti ki: Bir kadın :
— Yâ Kesûlallah!
Kocamın bana vermediği bir şeyi, verdi
diyeyim, mi? demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem):
«Kendisine verilmeyen
bir şeyle doymuş görünen; iki sahte elbise giyen gibidir.» buyurmuşlar.
127- (2130)
Bize yine Muhammed b. AbdiJlah b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm, Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivayet
etti. Bir kadın, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)^ gelerek: Benim bir
kumam var, acaba kocamın bana vermediği malından karnımı doyurmuş gibi
göstermek bana günah olur mu? demiş. Bunun üzerine Resulüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem):
«Verilmeyen bîr şeyle
karnını doyuran iki sahte elbise giyen gibidir.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Ebî Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebî Üsâme rivayet etti. H.
Bize îshâk b. İbrahim
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mu&viyt haber verdi.
Ker iki râvî Hişâm'dan
bu İsnadla rivayette bulunmuşlardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Nikâh» bahsinde tahrîc etmişti..
Müteşebbih :
Tok görünen, elinde avucunda bir şey olmadığı halde başkalarına kendini zenginmiş
gibi gösteren kimsedir Zemahşerî'-ye göre müteşebbih'in iki mânâsı vardır.
Birinci manâya göne yemek hususunda israfa yeltenen, doyduğu halde daha fazla
yiyen manasınadır. İkinciye göre müteşebbih: Aç olduğu halde kendini toka
benzeten kimsedir. Bu manâdan alınarak kelime faziletli olmadığı halde öyle
görünmeye çalışan kimseye istiare edilmiş ve hâli iki sahte elbise giyene
benzetilmiştir. Ebû Ubeyd'le başkalarına göre sahte elbise diye terce-me
ettiğimiz «sevheyzûr->Jan murâd salâh ve takva sahiplerinin giydiği elbiseyi
giyerek başkalarına âbid ve sofu görünmektir. Bu gibi giysiler zûr ve riya
elbisesidir. Bâzıları «Bundan murad başkasının elbisesini giyip kendin nmış
gibi göstermektir» demişlerdir. Hattâbî buradaki elbiseden muradın hâl ve tavır
olduğunu hikâye etmiştir. Arablar elbise kelimesiyle kinaye olarak bir kimsenin
hâlini kasdederler. Şu halde hadîsin mânâsı elinde olmayan bir şeyi varmış
gibi göstererek öğünen kimsenin hâli olmayan bir şeyi söyleyen yalancının hâli
gibidir demek olur.
[1] Mes'ud b. Mâlik
El-Esedî. Kûfelidir. Âlim bir zattır.
[2] îbni Esir buradaki rakımdan nakıs kaydedildiğini
söylemiştir.
[3] Halk dilinde buna muska denilir.
[4] Süre-i Ha§r, Âyet : 7.
[5] Bu İsnada Dârekutnî itiraz etmiş ve sahîh olan bu
hadîsin A'meş'den mürsel olarak rivayet edilmesidir. Hadîsi Cerîr'den başka
ondan müsned rivayet eden yoktur. Ama metnin Mansûr'un İbrahim tariSİyle
rivayeti sahihtir, demiştir.
[6] Dârekutni'ye göre bu silsile hatadır. Doğrusu bundan
sonraki rivayetin silsilesidir