* İftitah (Namaza Başlama) Duası Ve Kıraatten Önce
Teavvüz (Eûzü Billah... Demek)
* Cehri Namazda Fatihadan Önce Besmeleyi Açıktan Okumak
* Namazda Fatiha Sûresinin Okunması Ve Besmele Fatiha'dan
Değildir Görüşünün Delili
* Cemaatin Fatiha Okuması Ve Cehrî Namazlarda Susması
* Başkasını Yanıltacak Şekilde Namazda Sesli Okumak
Yasaktır
* Fatiha'dan Sonra Âmin Kelimesinin Gizli Veya Açıktan
Söylenmesi
* Namazda Farz Olan Kıraate Gücü Yetmeyenin/ Güzel
Okuyamayanın Durumu
* İlk İki Rekâtta Fatiha'dan Sonra Sure/Ayetler Okumak
Gerekir, Son İki Rekâttaki Okumanın Hükmü
* Bir Rekâtta İki Ya Da Daha Fazla Sure Okumak, Aynı
Rekâtta Sure Ya Da Ayetlerin Tekrarı
* Öğle Ve İkindi Namazlarında Kıraat (Kur'ân Okumak)
* Akşam Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak)
* Yatsı Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak)
* Sabah Namazında, Özellikle Cuma Gününün Sabah Namazında
Kıraat (Kur'ân Okumak)
* Genel Olarak Namazda Kıraat (Kur'ân Okumak)
* Kıraat Sırasında İmamın Duraklaması/Yanılması Ve Ona
Yardım Etmenin Hükmü
* Rasûlullah Döneminde İbn Mes'ûd Ve Übey B. Ka'b'm
Kıraati
* Namazdaki İntikal Tekbirleri
Kur'ân Tarihi Sürecinde Kıraatler
Hz. Peygamber Döneminde Kur'ân Kıraati
Sahabe Ve Sonraki Dönemde Kıraat
1- Hz. Ebû Bekir Döneminde Kur'ân'ın Toplanması:
2- Hz. Osman Zamanında Ana Mushafm Çoğaltılması:
3- Kur'ân'ın Noktalanması Ve Harekelenmesi:
İmam Mushaf Dışındaki Mushaflar
1- Hz. Ali Mushafi Ve Şia'nın Bakışı:
Kıraatlerin Belli Bir Disiplin İle Toplanıp
Kurumsallaşması
Bu Kıraatlere Diğer Mezheblerin Bakışı
Hz. Osman Zamanında Çoğaltılan İmam Mushaflar Günümüze
Ulaştı Mı?
Kıraat Konusunda Yazılan Bazı Temel Eserler
Günümüz Dünyasında Kıraatlerin Durumu
Namazda emredilen en
önemli hükümlerden birisi Kur'ân okumaktır, buna İstılah olarak kıraat denir.
İnsanın kolayına gelen; onu sıkmayacak ve başka şeyler düşünmesine sebep
olmayacak şekilde kolayına gelen ayetlerin okunması emredilmektedir. Namazda
Kur'ân okumak bu ibadetin en önemli parçası, olmazsa olmaz diye bilinen bir
unsurudur. Kur'ân okumanın şekli ve ilgili konular bizzat Rasûlullah tarafından
açıklanmış, aynı Z/ananda o yüce Peygamber bize namaz kılarken ve Kur'ân
okurken ruhen hazırlık anlamına gelen duaları, teavvüzü (şeytanın şerrinden
Allah 'a sığınmayı) ve besmeleyi (Rahman-Rahim olan Allah adıyla başlamayı) öğretmiştir.
Şüphesiz onda inananlar için daha nice güzel örnekler vardır.
Allah Teâlâ buyurdu:
'(Resulüm!) Senin,
gecenin üçte ikisine yakın bir kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte
birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir
topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü takdir
eden (programlayan) ancak Allah'tır. O sizin, (gecenin tümünü ibadetle
geçirmeye) gücünüzün yetmeyeceğini bildiği için sizi bağışladı. Artık,
Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar
bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol
tepecekler, diğer bir kısmınız da
Allah yolunda
çarpışacaklardır. O hâlde Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyun. Namaz kılın,
zekât verin, Allah için güzelce borç (karz) verin. Kendiniz için önden (dünya
da iken) ne iyilik hazırlarsanız
Allah katında onu
bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan
mağfiret dileyin, şüphesiz Allah
çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.'
(Müzzemmil, 73/20)
NOT: Bu ayet
İslâm'ın ilk dönemlerinde kıyamü'1-leyl (gece namazı) kılan Hz. Peygamber ve
Müslümanlarla ilgilidir. Bu ayet içindeki 'Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun'
kısmı namazda okunan Kur'ân hakkındadır.[1]
Allah Teâlâ buyurdu:
'De ki: "İster
Allah dîye, ister Rahman diye dua edin. Hangisini derseniz olur. Çünkü en güzel
isimler O'na hastır." Namazında yüksek sesle okuma, sesini fazla da kısma;
ikisinin arasında bir yol
tut.'(Ura, 17/110)
NOT: İbn
Abbas'tan gelen rivayette; Mekke'de Rasûlullah namaz kılarken sesini
yükseltirdi, onun namazda sesli Kur'ân okuması müşrikleri kızdırıyor, hatta
onların küfretmelerine ve saldırmalarına sebep oluyordu. Allah Teâlâ bu konuda
dikkatli olunmasını, onlarla duygusal anlamda çatışmaya girilmemesini emretti,
okuyuşta da sesin ne çok yüksek, ne de çok düşük, bilâkis orta halli okuyanın
kendisinin duyacağı kadar olmasını tavsiye etttî. Ancak Medine'ye hicretten
sonra İbadet serbestliği olduğu için bu emir kaldırıldı.[2]
Namaz kılacağında bir
insan kendisini büyük bir ibadete hazırlamalıdır. Bu, fizikî olarak temizlik,
kıbleye dönme vb. şekillerde tezahur eder, fizik ötesi aleme yolculuğu için de
ruhen konsantre olmalıdır. Kur'ân buna huşu demektedir. RasûluHah'in namazdaki
davranışları yanında duaları da bu noktada çıtayı oldukça yukarıya taşımakta,
insanı ruhen hazır hâle getirmektedir. Yeter ki insan bu duaları anlayarak ve
özümseyerek okusun. Bu dualarda şu İfadeler bulunmaktadır:
1- Şimdi ben
zatı, İsmi ve azameti yüce olan tek Allah'ın huzurundayım, O'ndan başka İlâh
yoktur.
2- Yüzümü
(özümü) göklerin ve yerin yaratıcısına döndürüyorum, diğer varlıkları
unutuyorum, şirkten uzak bir hayat yaşamak istiyorum.
3- Şeytanın
bütün kötülüklerinden her şeyi duyan ve bilen Allah'a sığınıyorum...
Aşağıdaki rivayetlerde
bu duygu ve düşüncelerin RasûluHah diliyle ifadesi bulunmaktadır. Bu konuda da
şüphesiz en güzel örnek RasûluHah'tır. Çünkü biz onun kadar güzel dua edemeyiz,
duygu ve düşüncelerimizi ifade edemeyiz.
ŞNamazda Kur'ân'dan
bir bölüm okunması emredilmektedir ve bu konuda her hangi bir ihtilaf yoktur.
Okuduğumuz Kur'ân'ın bize tesir etmesi için bizi meşgul edecek unsurlardan
Allah'a sığınmalıyız. Bunların belki de en büyüğü ve en tehlikelisi şeytandır.
Çünkü iki varlık arasında kıyamete kadar sürecek bir mücadele vardır. Kendi
savunmamız yanında bu konuda Allah'tan da yardım istemeliyiz, Rabbimiz bunu
emretmektedir. Rasûlutlah'ın namaz kılma şeklinde bu görülmektedir. O, namazda
Kur'ân okuyacağında 'Eûzü billahi...' diyerek önce Allah'a sığınırdı.
§Bu İki hareketten
anlaşılan :
1- Namaz
kılarken tümüyle Allah'a yönelmeliyiz.
2- Bu
yönelişimizi engelleyecek şeytanın şerrinden de Allah'a sığmmalıyız.
Allah Teâlâ buyurdu:
'Sabır ve namaz ile
Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (namaz) huşu sahipleri (Allah'a saygı
duyanlar) dışında herkese zor/ ağır gelen bir görevdir.' (Bakara, 2/43)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Onlar ki,
namazlarında huşu içindedirler.' (Mü'minûn, 23/2)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Ben muvahhit olarak,
yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden
değilim.' (Enam, 6/79)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Kur'ân okuduğun zaman
o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın!' (Nahl, 16/98)[3]
504/1374- Ebû
Said el-Hudrî'den (Radıyatiahu anh):[4]
Rasûlullah (Satiaiiahu
aleyhi ve seüem) gecenin bir bölümünde kalkıp tekbir getirerek namaza
başladığında, şöyle derdi:
"Sübhaneke
Allahümme ve bihamdik ve tebârake'smük ve teâlâ ceddük velâ ilahe ğayruk"
Sonra üç kere şöyle
derdi:
"Lâ ilahe
illallah"
Sonra üç kere şöyle
derdi:
"Eûzü billahi
mine'ş şeytani'r racîm min hemzihi ve nefhıhî"
Sonra üç kere
"Allahü ekber" derdi.
Ardından da şunu
eklerdi:
"Eûzü billahi
mine'ş şeytani'r-racîm min hemzihi ve nefhıhî ve nefsihî"[5]
Duaların Tercemesi:
• Allahım, Seni hamd
ile teşbih ederim, senin İsmin mübarek, azametin yücedir ve senden başka ilâh
da yoktur.[6]
• Allah'tan başka İlâh
yoktur.
• Kovulmuş şeytanın
şerrinden, aynca vereceği vesvese ve şişirmeden (kibirden) her şeyi
duyan ve bilen Allah'a sığınırım.
• Allah çok büyüktür.
• Kovulmuş şeytanın
şerrinden, aynca vereceği vesveseden,
şişirmeden (kibirden) ve üfürmesinden her şeyi duyan ve bilen Allah'a
sığınırım.
§Cübeyr b. Mut'im
(Radıyallahü anh) hadisinde yukarıda geçen Hemz, Neflı, Nefs kelimeleri açıklanmıştır:
Cübeyr Rasûlullah'a:
'Şeytanın hemzi, nefsi ve nefhı ne demektir?1 diye sorunca Rasûlullah
(Sallallahü aleyhi ve seüem): "Onun hemzi insan oğlunu tutan sar'a, nefhı
kibir ve nefsi İse şiirdir" diye açıkladı.[7]
Hadiste şeytanın
yaptığı işlerin sonucu açıklanmıştır. Genel olarak bu kelimler nefes vermek ve
üflemek manalarına gelmektedir. tbnü'1-Esir (v.606/1209) 'Neflı* kelimesinin
kibir olarak yorumlanmasını şeytanın o kişiyi şişirmesine, 'Nefs* kelimesinin
şiir olarak açıklanmasını şeytanın ağızdan üflemesi sonucu oluşmasına
bağlamaktadır.[8] Hemz kelimesinin sar'a
olarak açıklanması ise onun da insanı ölüm gibi hareketsiz bırakmasından
kaynaklanmaktadır, bu da şeytanın vesveselerinden oluşan bir stres halidir.[9]
§Dİğer rivayette;
Şeytanın hemzi vesvese vermesi, nefhı namaz sırasında ifsat için attığı
şüpheler ve nefsi de şiirdir, şeklinde geçmektedir.[10]
Bu rivayetlerde
zemmedilen şiir vahye nazire olsun diye ya da doğrulan bozmak için
söylenenlerdir. Ama dini savunan veya doğrulan koruyan şiirlere cevaz verilmiş
ve teşvik edilmiştir. Nitekim Peygamberimiz dürüst olan.şairleri övmüş ve
korumuştur.
§Namaza başlarken
Kur'ân okumadan önce istiftah duasını okumak Rasûluilah'tan intikal eden bir
sünnettir. Cumhura göre bu duayı okumak müste-haptır, ancak İmam Malik'e göre
müstehap değildir.[11]
505/1375-
Ebû Ümâme el-Bâhilî'den (Radıyallahü anh):[12]
Allah'ın Peygamberi
(Saiiatiahü aleyhi ve seiiem) namaz kılmaya kalktığında (Bir rivayette; gecenin
bir bölümünde namaza başladığında) üç kere tekbir getirirdi, sonra üç kere
"Lâ ilahe İllallah" derdi, Üç kere "Subhânallahi ve
bihamdihi" derdi, sonra da şöyle derdi: "Eûzü billahi mine'ş
şeytani'r-rarîm min hemzihi ve nefhıhî ve nefsihî".[13]
506/1376-
Cübeyr b. Mut'im'den (Radiyallahu anh):[14]
Hz. Peygamber'in (Sallallaha
aleyhi ve seiiem) nafile namazda üç kere "Allahü ekber kebîra", üç
kere "ve'l-Hamdülillahi kesîra", üç kere "ve Sübhanallahi
bukraten ve esîla", sonra da "Allahümme irini eûzü bike mine'ş
şeytani'r-racîm min hemzihi ve nefsihî ve nefhıhf dediğini işittim. Kendisine:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
'Şeytanın kemzi, nefsi ve nefhı ne demektir?' diye sorunca Rasûlullah:
"Onun hemzi insan
oğlunu tutan sara/delirme[15],
nefhı kibir ve nefsi İse şiirdir" diye açıkladı.[16]
Bu duaların tercemesi:
• Yüce Allah çok
büyüktür,
• Allah'a çokça hamd
olsun,
• Günün başında ve
sonunda Allah'ı teşbih ederim,[17]
• Kovulmuş şeytanın
şerrinden, ayrıca vereceği vesveseden,
nefes ve üflemesinin şerrinden Allahım sana sığınırım.
Bu dualarda tekbir,
hamd, teşbih ve Allah'a sığınma hâlleri güzel bir şekilde birleştirilmiştir ki
ibadete başlarken tevhidi kabullenme yanında tevhidin en büyük düşmanı şeytanın
şerrinden de Allah'a sığınma konusunda Rasûlullah'a tabi olmak gerekir.[18]
507/1377-
İbn Ömer'den (Radiyallahu anhüma):[19]
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve seiiem) ile namaz kılıyorduk, topluluktan bir kişi şöyle dedi:
'Allahü ekber kebiran,
velhamdü li'llahi kesiran, ve sübhanallahi bukraten ve esîla' Rasûlullah:
"Bunları söyleyen
kimdir?" deyince topluluktan biri:
'Benim, ey Allah'ın
Rasûlü dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bu sözler benim
çok hoşuma gitti, gök kapıları onun için açıldı."
§(Râvi) İbn Ömer
ekledi: 'Rasûlullah'in bu sözünü işittikten sonra o sözleri söylemeyi hiç terketmedim.'[20]
508/1378- Abdullah
b. Amr'dan (Radıyallahü anhüma):[21]
Bir gün biri namaza
başladığında şöyle dedi:
'el-Hamdülilahi
milVs-semâ.'[22]
Sonra o kişi Allah'ı
teşbih etti, dua etti. Rasûlullah (Saüaiiahu aleyhi ve sellem);
"Bunları söyleyen
kimdir?" deyince o adam:
'Benim, (ey Allah'ın
Rasûlü!)' dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Melekleri o sözü
almak için yarışırken gördüm."[23]
509/1379- Abdullah
b. Ebû Evfâ'dan (Radıyallahü anh):[24]
Biz Rasûlullah'm
(Saüaium aleyhi ve seiiem) arkasında saftayken bir kişi[25]
geldi ve (seslice) dedi ki:
'Allahü ekber kebiran,
ve sübhanallahi bukraten ve esîla.'
(Râvi İbn Ebi'1-Evfâ)
anlatmaya şöyle devam etti:
Müslümanlar başlarım
kaldırdılar ve okişiyi (hareketini) yadırgadılar;
'Rasûlullah'in
sesinden fazla'sesini yükselten de kim?' dediler.
Rasûlullah namazı
bitirince:
"Sesini yükselten
o kişi kimdir?" dedi. Denildi ki:
'İşte o budur, ey
Allah'ın RasûlüT Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Vallahi sözünü
göğe yükselirken gördüm, (gök) kapısı açıldı ve içeri girdi (kabul oldu)."[26]
510/1380- Vâil
b. Hucr'dan (Radıyallahü anh):[27]
Ben Hz. Peygamber
(Saiiaiiaha aleyhi ve seüem) ile namaz kıldım, (o anda) bir kişi şöyle dedi:
'el-Hamdülillahi
kesiran, tayyiben, mübareken fîh'
Rasûlullah namazı
bitirince:
"Onu söyleyen
kimdir?" dedi. O adam:
'Benim, ey Allah'ın
RasÛlü! (Onunla) sadece hayn istedim' deyince Rasûlullah şöyle buyurdu:
"O söz için gök
kapıları açıldı, onun arşa ulaşmasına hiç bir şey mani olamadı[28]."
NOT: Yukarıdaki
rivayetlerde söz konusu kişinin söylediği sözün büyüklüğüne ve kıymetine
dikkat çekilmekte, ayrıca Enes'ten (Radtyaüahü anh) gelen rivayette şöyle
nakledilmektedir:
Rasulullah (Sallallahü
aleyhi ve sellem);
"O sözü Rabbe
ulaştırmak için yarışan on iki melek gördüm" dedi.[29]
511/1381-
Hz. Ali'den (Radıyallahü anh):[30]
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve seiiem) namaza başlamak için tekbir aldı, sonra dedi ki:
(Bir rivayette: Namaza
başladığında tekbir alır, sonra şöyle derdi;)
"Veccehtü vechiye
lillezi fetara's-semâvâti vel-arda hanîfen, müslimen, vemâ ene mine'l-müşrikîn.
înne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillahi Rabbi'l-âlemîn, Lâ şerike
leh ve bizâlike ümirtü ve ene mine'l-müslimîn (Bir rivayette: Ve ene
evvelü'l-müslimîn),[31]
Allahümme Lâ ilahe illâ Ente (Bir rivayette: Allahümme Ente'l-Melikü Lâ İlahe
illâ Ente),[32] Ente Rabbî ve ene abdüke,
zalemtü nefsî va'teraftü bi zenbî fağfir lî zünûbî cemîan Lâ yağfiru'z-zünûbe
illâ Ente, vehdinî li ahseni'l-ahlâkı, Lâ yehdî liahseniha illâ Ente, vesrif
annt seyyieha, Lâ yesrifü annî seyyieha İllâ Ente (Bir rivayette: Lebbeyke ve
sa'deyke ve'l-hayru külluhû fiyedeyke ve'ş-şerru leyse ileyke, (lâ yetekarrebü
bi'ş-Şerri ileyke, ene bike ve ileyke tebârek-te),[33]
veteâleyte esteğfıruke ve etûbu ileyke."
Rükûa gittiğine şöyle
dedi:
"Allahümme leke
reka'tü ve bike âmentü ve leke eslemtü haşa'a leke semt ve besarî ve muhhî ve
ızâmî ve asabî."
Rükûdan başını
kaldırdığında şöyle dedi:
"Semiallahü limen
hamideh, Rabbena ve leke'l-hamd mil'e's-semâvâti ve'l-ard vema beynehüma ve
mıl'e ma şi'te min şey'in ba'dü."
Secdeye gittiğinde
dedi ki:
"Allahümme leke
secettü ve bike âmentü ve leke eslemtü, secede vechî lillezî halekahü fe
savverahü fe ahsene suvarahü fe şekka sem'âhü ve besarahü fe tebârakallâhü
ahsenül halikîn."
Namazdan (çıkış)
selâmını verdiğinde şöyle dedi:
"Allahümmeğfirlî
ma kaddemtü vema ehhartü vema esrartü vema a'lentü ve vema esraftü vema Ente
a'lemü minnî Ente'l-mukaddimu ve Ente'!- muahhiru Lâ ilahe illâ Ente."[34]
* İstiftah duasının
tercemesi:
'Muvakkit ve Müslüman
olarak ben yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm, ben müşriklerden
değilim. Namazım, diğer ibadetim/kurbanım[35],
hayatım ve ölümüm kâinatın Rabbine aittir ki onun hiçbir ortağı yoktur, ben
Müslümanlardanım[36] ve bu şekilde (söylemekle/davranmakla)
emrolundum. Atlattım! Senden başka ilâh yoktur.[37] Sen
benim Rabbimsin ve ben senin kulunum, kendime haksızlık/kötülük ettim,
günahımı da İtiraf ettim, günahlarımın hepsini affet, günahları affetme yetkisi
sadece sana aittir. En güzel ahlâk konusunda bana yol göster, ahlâkın en
güzeli konusunda ancak sen (doğru) yolu gösterirsin, günahlarımı benden
uzaklaştır, günahlarımı benden uzaklaştırma konusunda sadece sen yetkilisin,
sen yücesin.[38] Ben sana istiğfar eder ve
tövbe ederim.'
*Rükû duasının
tercemesi:
'Allahım! Senin için
rükû ettim, sana iman ettim, sana teslim oldum ve işitmem, görmem,
beynim/iliğim[39], kemiklerim, sinirim sana
itaat etti.'
*Rükûdan doğrulma
(kavme) duasının tercemesi:
'Allah kendisine hamd
edeni duydu. Rabbimiz! Gökler ve yer doluşunca, ikisi arasındakiler doluşunca
ve bundan sonra senin dilediğin şey doluşunca sana hamd olsun!'
*Secde duasının
tercemesi:
‘Allahım! Sadece senin
için secde ettim, sadece sana iman ettim, sadece sana teslim oldum. Benim yüzüm
onu yaratan, şekillendiren, ona en güzel şekilleri veren, onda duyma ve görme organı
var eden için secdeye gitti (yere kapandı). O Allah var edenlerin en güzelidir.
'
*Namaz selamındaki
duanın tercemesi:
ıAllahım! Benim
yaptığım ve yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, haddi aştığım ve ayrıca
benden daha iyi bildiğin (bütün) günahlarımı affet! Sen dilediğini ileri
götüren ve dilediğini de bırakansın, senden başka ilâh yoktur.'
§Bu konudaki hadisler
iftitah tekbirinden sonra duanın meşru olduğunu göstermektedir. İmam Nevevî
(v.676/1277) bu duaların sahabe, tabiûn ve sonraki ulemanın çoğunluğuna göre
müstehap olduğunu belirtti. Bu konuda müctehid imamların görüşleri:
1- İmam Âzam
Ebû Hanife, Muhammed ve Ahmed b. Hanbel'e göre 'sübhaneke' okunmalıdır.[40]
2- İ.Şafiî'ye
göre tevcih (veccehtü...) duası okunmalıdır.[41]
3- İ.Ebû
Yûsufa göre 'Sübhaneke' ile birlikte 'veccehtü...1 duası birleştirilerek okunmalıdır.[42]
4- Bu konuda
tek itiraz İmam Malik'ten gelmektedir, ona göre tekbirden! sonra dua okunmaz,
bilakis hemen Fatiha'ya başlanır.[43]
Duaların efdal
olanında ihtilaf edildi: Hz. Ömer, Ali, İbn Mes'ûd, Ebû Hanife ve ashabı,
Evzaî, Sevrî, İshak ve Davud ez-Zahirî'ye göre 'Sübhaneke...' okumak gerekir.
Bunlardan sadece İmam Ebû Yusuf iki dua birleştirerek okunur, der ve bu Ebû
İshak el-Mervezî ve Kadı Ebû Hamid'in de görüşleridir. İbn Münzir ise; kişi (bu
dualardan) dilediğini seçebilir, o yeterlidir, der.
§Teavvüz (EûzU) ilk
rekâtta meşrudur. îftitahtan sonraki dua bitirilince 'Eûzli billahi
mine'ş-şeytani'r-racîm' denir. Cumhurun görüşü budur.Ancak İmam Malik'e göre farz
namazlarda teavvüz yoktur.[44]
Şevkânî (v.1250/1834)
dedi ki: Teavvüz konusunda gelen rivayetler onun birinci rekâta meşru olduğunu
göstermektedir,Ancak Hasan-ı Basrî, Atâ ve İbrahim en-Nehâi her rekâtta
okunmasını müstehap olduğunu söylediler. Delilleri ise '0 hâlde Kur'ân okurken kovulmuş
şeytanın şerrinden Allah'a sığın'[45]
ayetidir ve onlara göre ayetin umûmî manası bunu gösterir, namaz içinde ve
dışındaki durumları kapsar. Cumhura göre İse ayetin umumiliğinde şüphe yoktur.,
ancak sünnetteki uygulama (farzlarda) sadece birinci rekât için geçerlidir.[46]
512/1382- Said
b. Yezid Ebû Mesleme anlattı:[47]
Enes'e Hz. Peygamber
(Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) okumaya ' Bismilahirrrahmanirrahim' diyerek mi
başlardı, yoksa 'el-Hamdü lillahi Rabbil âlemin' diyerek mi başlardı, diye
sordum.
Enes (Radtyaiiahü anh)
şöyle dedi:
'Sen bana
ezberlemediğim (bilmediğim)[48] bir
şeyi soruyorsun (ya da senden önce kimsenin sormadığı bir şeyi bana
soruyorsun).'[49]
513/1383- Enes
b. Malikten (Radıyallahü anh):[50]
Rasûlullah (Saiiaiiaka
aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman
anhüm) ile namaz kıldım, hiç birinin 'Bİsmilahirrahmanirrahim' diyerek
başladıklarını duymadım.
Katade anlattı:
Enes'e Rasûlullah'ın
kıraate (Kur'ân okumaya) ne ile başladığını sorunca şöyle dedi:
'Sen bana daha önceden
kimsenin sormadığı bir şeyi soruyorsun.'[51]
514/1384-
Enes'ten (Radıyallahü anh):[52]
'Rasûlullah'ın
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın (Radiyallahu
anhüm) arkasında[53] namaz kıldım, onlar 'Bismülahirrah-manirrahim'i
açıktan (yüksek sesle) okumadılar.'[54]
515/1385-
Enes'ten (Radıyallahu anh):[55]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın anhsm) arkasında namaz kıldım; onlar kıraate
'el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemin' diye başlıyorlar, (ancak) okumalarının
(Fatiha'nın) başında 'Bismillahirrahmanirrahim' demedikleri gibi sonunda da
(yani zammı surenin başında da) demiyorlardı.[56]
516/1386-
(Kt.)Enes'ten (Radiyallahu anh):[57]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiaiıu aleyhi ve seiiem) arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın
(Radıyaiiahu anhüm) arkasında namaz kıldım, (ancak) onlar okumaya
'Bismillahirrahmanirrahim' diyerek başlamıyorlardı.
§(Râvi) Şu'be dedi ki:
Katade'ye; 'Bunu Enes'ten duydun mu?' diye sorunca şöyle dedi: 'Evet, biz ona
bunu sorduk.'[58]
517/1387- Yezid
b. Abdullah b.Muğaffel[59] (Radıyatiahu
aniunmı) anlattı:[60]
Ben
'Bismillahirrahmanirrahim, el-Hamdülillahi Rabbilâlemîn' diye okurken bu
okuyuşumu babam duydu, namazı bitirince şöyle dedi:
'Ey yavrum, İslâm'a
sonradan eklenen bir şeyi yapmaktan (bid'atten) kaçın! Ben Rasûlullah'ın
arkasında, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın (Radıyaiiahu anhum) arkasında namaz
kıldım, onlar kıraate 'Bismillahirrahmanirrahim' diyerek başlamıyorlardı.'
§(Diğer rivayette:
Kıraate başladığında onu (besmeleyi) okuma! 'el-Hamdülillahi Rabbil âlemîn'
diyerek okumaya başla!' şeklindedir.)[61]
Abdullah şöyle dedi:
'Ben İslâm'da olmayan bir şeyi ekleme (bid'at) konusunda onun kadar kızan
(tepki gösteren sahabeden) bir başkasını görmedim.'[62]
518/1388- Hz.
Âişe annemizden (Radiyallahu anha):[63]
Allah'ın Peygamberi
(SallaUahaaleyhi ve sellem) namazda kıraate 'el-Hamdü lillahi Rabbilâlemîn'
diye başlardı.[64]
519/1389- Ümmü
Seleme annemiz (Radıyaiiahü anha):[65]
Kendisine
Rasûlullah'ın (Saiudiahu aleyhi ve seitem) (namazda Kur'ân) okuyuşu sorulunca
dedi ki:
"O, okuyuşunu
ayet ayet (olacak şekilde) bölerdi;
'Bismillahirrahmanirrahim,
el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn, er-Rahmani'r-rahim, Mâliki yevmi'd-dîn...'
(şeklinde okurdu).[66]
Bu konudaki hadisler
ayrı ayrı düşünüldüğünde Uç farklı sonuç çıkmakladır:
1- İlk
rekâttaki Fatiha'da besmele gizli okunmalı,
2- îlk
rekâttaki Fatiha'da besmele açıktan okunmalı,
3- İlk
rekâttaki Fatiha'da besmele okunmamalı.
§Namazda besmelenin
okunması konusunda müctehid İmamlar ihtilaf ettiler:
1- Namazda
besmelenin okunması farzdır. Bu görüşte olanlar İmam Şafiî, bir görüşünde Ahmed
b. Hanbel ve muhaddislerden bir gruptur. Onlara göre besmelenin hükmü
Fatiha'nın açıktan ya da gizli okunması ile alâkalıdır,[67]
Delilleri ise Ümmii Seleme (Radıyuiiaha anhâ) hadisidir.[68] Bu
konuda gelen en sahih hadis Nuaym'dan gelen şu rivayettir:
'Ben, Ebû Hüreyre'nin
(Radıyallahu mıh) arkasında namaz kıldım 'Bismİlla-hirrahmanirrahim'i okudu,
sonra Fatiha'yı okudu ve 'veleddâllîn' kısmına gelince 'Âmin' dedi, cemaat de
'Âmin' dediler.'[69]
2- Bu
namazda besmele okumak mekruhtur. İmam Malik bu görüştedir. Buna göre gizli ya
da açıktan olsun farz namazlarda besmele okunmaz, nafileler bu hükmün
dışındadır, caizdir. Bu konudaki hadislerde tearuz vardır ve bunlardan biri tercih
edilemez.[70]
3- Besmele
okumak müstehaptır, ancak besmele açıktan okunmaz. Bu, ulemanın çoğunluğunun
görüşüdür. Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğerleri (Radtyaüahü anhüm),
aynca tabiûndan bir kısmı böyle düşünmektedir. Bu görüşte olan müctehid imamlar
ise; İmam Ebû Hanife ve ashabı, Sevrî, Abdullah b. Mübarek, Ahmed b. Hanbel ve
İshak b. Rahûye'dir.[71] Bu
görüşün delili Enes'ten gelen rivayettir.[72]
4- Kişi bu
konuda serbesttir. İbn Kayyim gibi bazı alimler bu görüştedir. Çünkü bu
rivayetlerden anlaşılan Rasûlullah (Saiiatiahu aleyhi ve sellem) bazen
besmeleyi açıktan okur, bazen de gizlerdi. Onun beş vakitte de besmeleyi
açıktan okuduğu söylenemez.[73]
§Besmelenin Fatiha'dan
bir ayet olması konusunda ihtilaf edildi:
1- İmam Ebû
Hanife'ye göre sure başlarındaki besmeleler müstakil birer ayettir, çünkü Nemi
suresinin inmesiyle Rasûlullah besmelenin yazılmasını emretmiştir.
2- İ.
Malik'e göre bunlar ayet değildir, sureleri ayırmak için yazılmıştır, sadece
Nemi suresinin içindeki besmele ayettir.
3- İ. Şafiî
ve Ahmed b. HanbePe göre bunlar Fatiha'dan ve surelerden birer ayettir, Çünkü
'Âmin' kelimesi önemli olmasına rağmen yazılmamıştır, Kur'ân olmayan hiçbir
kelime Kur'ân'a yazılmamıştır. Ayrıca delilleri bu konudaki bazı rivayetlerdir.[74]
İbn Abbas (Radıyallahu
anhüma) 'Sana tekrarlanan yedi (ayet) verdik' ayeti hakkında Fatiha'dır, dedi.
İbn Abbas'a:
'(Fatiha'daki) yedinci
ayet nerde?' sorulunca:
'Bismillahirrahmanirrahim'
diye cevap verdi.[75]
*Bu şekildeki
rivayetler Hz. Ali ve Ebû Hureyre’den de (Radıyallahu anhüma) gelmektedir.
Ayrıca Tabiûndan da gelen rivayetler vardır,[76]
bunlardan birisi \ Atâ'dan gelen şu rivayettir:
İbn Cüreyc anlattı:
Atâ'ya dedim ki:
'Farz namazlarda
yanında Fatiha okumaksızın sadece 'İnnâ a'taynâ ke'l-kevser' (suresini) okumam
yeterli midir?'
Atâ:
'Hayır (yetmez),
Bakara suresi bile (yetmez), Allah Teâlâ 'Sana tekrarlanan yedi (ayet) verdik'
buyurdu*, işte bu (Fatiha) o yedi (ayettir). Ben ona:
'(Fatiha'daki) yedinci
ayet nerede?' diye sorunca:
'Bismillahirrahmanirrahim'
diye cevap verdi. O, Fatiha'nın her rekâtta okunmasını gerekli görürdü.[77]
Allah Teâlâ buyurdu:
'And olsun ki, biz
sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve yüce Kur'an'ı verdik." (Hıcr, 15/87)
NOT: Hz.
Ali, İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b (Radıyallahu animmu Said b. Cübeyr, İbrahim
en-Nehâi, Ebû Müleyke, Ubeyd b. Umeyr, Leysî, Hasan-ı Basrî, Mücahid, Katâde,
Atâ'dan gelen rivayetlerde yukarıdaki ayette zikredilen 'tekrarlanan yedi
(ayet)' Fatiha süresidir.[78]
520/1390- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[79]
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi kî:
"Kim
Ümmü'l-Kur"ân'ı (Bir rivayette: Fatihatü'l-Kitab'ı) okumaksızd namaz
kılarsa, o namaz noksan olmuştur, o noksandır, o tam değildir."
(Râvi) Ebû Sâib. Ubû
Hüreyre'ye şöyle dedi:
'Ben bazen imamın
arkasında oluyorum, (ne yapmalıyım?)'
Ebû Sâib anlatmaya
şöyle devam etti;
Bunun üzerine Ebû
Hüreyre koluma dokunup dedi ki:
'Ey Farisî, sen
(Fııtiha'yı) içinden oku! Ben Rasûlullah'ın şöyle dedi-! ğinİ duydum:
"İzzet ve celâl
sahibi Allah dedi ki; 'Ben namazı kendimle kulum ara-| sında ikiye böldüm. Onun
yarısı bana , diğer yarısı kuluma aittir. Kulumaj istediği verilir.'"
Ebû Hüreyre
Rasûlullah'ın şöyle dediğini de nakletti:
"Onu (Fatiha'yı)
okuyun! Kul 'el-Hamdülillahi Rabbi'l-âlemîn (Alemlerin Rabbine hamd olsun)'
dediğinde Allah der ki: 'Kulum bana hamd etti.'
Kul. 'er-Rahmanirrahîm
(Rahman ve Rahim olan)' dediğinde Allah der \ ki: "Kulum beni övdü.'
Kul: Mâliki yevmiddîn
(Hesap/kıyamet gününün sahibi olan)' dediğinde Allah der ki: 'Kulum benim
azametimi kabul etti, bu (sözleşme) benimle kulum arasındadır.'
Kul: 'İyyâke na'büdü
ve iyyâke nesteîn (Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz)'
dediğinde Allah: 'Bunu kulum için (önemli) buluyorum. Artık kulum ne isterse o
verildi' der.
Kul: 'İhdine's-sırata'l-müstekîm,
sırata'l-lezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn (Bizi
doğru yola ilet, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğramış ve sapılmışların
yoluna değil)' dediğinde izzet ve celâl sahibi Allah der ki: 'Bu kuluma has bir
istektir. Kuluma istediği verildi."'
§Ebû Hüreyre'den
ikinci tarikle benzeri nakledildi, o rivayetteki farklı kısım:
"Hangi namaz ki
onda Fatiha okunmazsa, o noksandır, o noksandır, o noksandır.
(Rivayetin devamında
şu zikredildi;)
Kul: Mâliki
yevmi'd-dîn (Hesap/kıyamet günün sahibi olan)' dediğinde Allah der ki: 'Kulum
beni vekil kıldı.'
Kul: 'İyyâke na'büdü
ve iyyâke nesteîn (Biz ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz)'
dediğinde Allah: 'Bu benimle kulum arasındaki bir (sözleşmedir). Artık kulum ne
isterse o verildi' der.[80]
Kul:
'İhdine's-sırata'l-müştekîm, sırata'l-lezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi
aleyhim vele'd-dâllîn (Bizi doğru yola İlet, nimet verdiklerinin yoluna, gazaba
uğramış ve sapıtmışların yoluna değil)' dediğinde izzet ve celâl sahibi Allah
der ki: 'Bu kuluma has bir istektir. (Ey kulum!) Benden istediğin sana verildi.[81]'"
Bu hadis nedeniyle
bazı alimler besmelenin Fatiha'dan bir cüz olmadığını söylediler.
Fatiha'nın farz
olduğunu söyleyenler yanında vacip olduğunu belirtenler de yukarıdaki hadisi
delil olarak getirdiler, çünkü onlar hadisteki noksandır kelimesinin delâleti
İle farziyet anlaşılmadığını, ancak önemine binaen bunun kendi
literatürlerindeki vacip hükmünde olduğunu belirttiler.
§Hıdâc kelimesi
Arapça'da erken attı, oldu anlamındadır[82] ve
kullanımı şu şekildedir:
* Deve yavrusunu
uzuvları tam da olsa tüylenmeden erken doğurdu[83]
* Deve yavrusunu
vaktinde de olsa uzuvları tam oluşmadan doğurdu.[84]
* Eli noksan olan.[85]
* Yağmuru az oldu.[86]
* Bir kadın ismi.[87]
§Hadislerde hıdac
kelimesinin lafız olarak farklı kullanımı:
1- Rasûlullah
(Sallallahu aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Kim Fatiha
okumaksızm namaz kılarsa o namaz
noksandır, tamamlanmamıştır," Noksandır kelimesini üç kere
tekrarladı.[88]
2- "Kim
Fatiha okumaksızın namaz kılarsa o namaz noksandır, tamamlanmamıştır.”[89]
3- "Namazı
eksik kılmaktan sakının, İmam rükû yaptığında siz de rükû edin, o kalktığında
siz de kalkın!"[90]
521/1391-
Ubâde b. Samit'in[91]
(Radıyaiiahü anh) Hz. Peygamber'e (Saitaitahü aleyhi ve seiiem) ulaşan
rivayetinde (Rasûlullah) şöyle dedi: "Fatiha okumayanın namazı
(makbul/tam) olmaz."
§Ubâde'den ikinci
tarikle gelen rivayet:
"Ümmü'l-Kur'ân
(Fatiha) okumayanın namazı (makbul) olmaz, daha fazlası (sizin için hayırlıdır)[92]."
522/1392- Hz.
Peygamber'in eşi Hz. Âişe'den (Radıyallahu anha):[93]
Rasûlullah'ı
(Saiiaiiahtı aieyiü ve seiiem) şöyle derken duydum: "Ümmü'l-Kur'ân
(Fatiha) okumaksızın namaz kılanın namazı noksandır."[94]
523/1393- Ubâde
b. Samit'ten (Radiyallahu anh):[95]
Rasûlullah (Saitatiahu
aleyhi ve seitem) bize sabah namazı kıldırdı, kıraati ağırlaşti/zorlaştı.
Namazı bitirince dedi ki:
"İmamınızın
arkasında Kur'ân okuduğunuzu görüyorum." Biz:
'Evet, vallahi, ey
Allah'ın Rasûlü! Biz bunu yapıyoruz' deyince şöyle buyurdu:
"Ümmü'l-Kurân
(Fatiha) dışında başka bir şey okumayın, çünkü onu okumayanın namazı
olmaz."[96]
524/1394- Amr
b. Şuayb babası yoluyla dedesinden (Radiyallahu anhüm) nakletti:[97]
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve selleri) dedi ki:
"İçinde Fatiha
okunmayan her namaz noksandır, noksandır, noksandır."
§Diğer rivayette:
"...o noksandır, o noksandır" şeklindedir.[98]
525/1395- Ebû
Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[99]
Rasûlullah
(Satiaiiahtı aleyhi ve seiiem) ona dışarı çıkıp şu şekilde nida etmesini
emretti:
"Fatiha
okumayanın namazı olmaz, daha fazla okursa (onun için hayırlıdır)[100]."
526/1396- Enes
b. Malik'ten (Radıyatiahü anh):[101]
Hz.Peygamber (Saitaiiaha
aleyhi ve seiiem), Ebû Bekir, Ömer ve Osman
anhum) (namazda) kıraate 'el-Hamdü lillahi Rabbil âlemin' ile
başlarlardı.[102]
527/1397- AbduIlah
b. Sevâde el-Kuşeyrî'den:[103]
Babası Rasûlullah'ın
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) yanında esir kalan ehlinden bir kişi, babasından
bana nakletti:
'Muhammed'in
(Satiaiiahu aleyhi ve seiiem) şöyle dediğini duydum: "İçinde Fatiha
okunmayan namaz kabul olmaz."'[104]
Bu konudaki hadisler
namazda Fatiha okumanın önemini göstermektedir öyle ki Fatiha okunmayan namazın
kabul olmayacağı ya da noksan olduğu beya edilmektedir.Hadislerin delaleti
nedeniyle Fatiha okumanın farziyeti konusunda ili görüş vardır:
1- Namazda
Fatiha okumak farzdır. Bu cumhurun görüşüdür.[105]
2- İmam Ebû
Hanİfe, ashabı ve bir grup müctehide göre Fatiha okumak far değil, vaciptir.[106]
Onlara göre farz olan Kur'ân'dan kolayına gelen kısmın okımaşıdır, ayeti
mutlaktır, ahad haber onu kayıtlamaz. Bu nedenld hadisteki emir farziyyetten
kendi literatürlerindeki vacipliğe İner. Cumhura göre ise ayet umum ifade eder
ve ahad hadis zan ifade eden umumu tahsis eder.
Yukarıdaki hadisler
dışında bu konuda Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh) gelen diğer rivayet:[107]
Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İçinde Fatiha
okunmayan namaz yeterli/geçerli değildir."
§Bu rivayetlerde
ayrıca Fatiha'nm namazda hem imama, hem de cemaate vücûbiyeti açıklanmaktadır.
Bazı Malikiler cemaat için bu tefekkürdür, dediler, ancak kıraat İle tefekkür
farklı kavramlardır. Mesela, cünüp olan Kur'ân'ı okuyamaz, ama tefekkür
edebilir.
§İmam Ebû Hanife,
Sevrî ve Evzaî'ye göre son iki rekâtta Fatiha vacip değildir, ancak cumhura
göre bütün rekâtlarda farzdır.[108] Hz.
Peygamber'in (SailaiiaM aleyhi ve sellem) bir bedeviye namazın rekâtını tarif
edip sonra:
"Bundan sonra
bütün namazında böyle yap/kıl!" demesini delil getirirler.[109]
§Fatihadan sonra sure
okumak ulemanın çoğunluğuna göre sünnettir.[110] Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu anh) gelen şu rivayet bunu açıklamaktadır:[111]
"Rasûlullah
(SallalUıha aleyhi ve seltem) her namazda Kur'ân okurdu. Namazlarda (sesli
okuyup) bize duyurduklarını biz size duyurduk, bizden gizli okuduklarını (hafi
olanları) biz de sizden gizledik (size bildirdik). Eğer Fatiha'dan fazla
okumazsan o yeterlidir, fazla okursan o daha hayırlıdır."[112]
Allah Teâlâ buyurdu:
"Kuran okunduğu
zaman onu dinleyin
ve susun ki
size merhamet edilsin.' (Araf,7/204)[113]
528/1398- Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[114]
Rasulullah (Sallatlahu
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"İmam sadece
kendisine uyulmak için öne geçirildi. O tekbir aldığında siz de alın, o Kur'ân
okuduğunda susun/dinleyin!"[115]
529/1400-
Ebû Musa'dan (Radiyalahu anh):[116]
Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem) bize şunu öğretti:
"Namaz kılmaya
kalktığınızda biriniz imam
olsun, imam Kur'ân okumaya başladığında siz
susun/dinleyin!"[117]
530/1430-
Ebû Hüreyre'den (Radıyallahü anh):[118]
Rasûlullah (SatiaUahiı
aleyhi ve seiiem) kıraati açıktan (cehrî) olan bir namaz kıldırdı, selamdan
sonra insanlara döndü ve dedi ki:
"Sizden birisi az
önce benimle birlikte okudu mu?" Onlar:
'Evet, ey Allah'ın
Rasûlü dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle dedi:
"Ben de bana ne
oluyor, Kur'ân okurken zorlanıyorum /karıştırıyorum[119],
diyorum (demek ki bundanmış)."
İnsanlar bunu
Rasûlullah'tan duydukları andan itibaren onunla (cemaatle) olan cehrî
namazlarında (ayrıca Kur'ân) okumayı bıraktılar.[120]
Rasûlullah burada ince
bir şekilde cemaatle namaz kılınırken imamın arkasında ayrıca okuyan kişiyi
uyardığı görülmektedir. Bu uyarıda sebep açıklanmaktadır, o da imamın
yanılması ve Kur'ân okurken arkadaki seslerden yanılmasıdır. Ayrıca Kur'ân
okunurken dinlenilmesi emredilmektedir, Allah Teâla şöyle buyurdu:
'Kur'an okunduğu zaman
onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.'[121]
Bu ayetteki emir
mutlak olmasına rağmen, ayetin sadece namaz için indiğini söyleyenler de var.
Bunlar Mücahid, Said b. Cübeyr, Dahhâk, İbrahim en-Nehâi', Katâde, Şa'bî ve
Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'dir.[122]
§Cemaatle namazda
cemaatin Fatiha ve sure okumasında müctehıdler ihtilaf etti. Bu konudaki geniş
bilgi için bk. Müsned Trc. 536/1406 nolu hadisin açıklaması.[123]
531/1401- RasûIullah'ın
(Satiaitahu aleyhi ve setiem) ashabından biri olan Abdullah b. Malik b. Buhayne'den
(Ratiıyaiiahuanh):[124]
Rasûlullah (namazdan
sonra) şöyle dedi: "Sizden birisi az önce benimle birlikte okudu mu?"
Onlar: 'Evet' dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle dedi: "Ben de
bana ne oluyor, Kur'ân okurken zorlanıyorum/karıştırıyorum, diyorum (demek ki
bundanmış)."
Rasûlullah bunu
dedikten sonra insanlar (cemaatle olan cehrî namazlarda) Kur'ân okumayı
bıraktılar.[125]
532/1402- Muhammed
b. Ebû Âişe, Hz. Peygamber'in ashabından olan bir kişiden nakletti:[126]
Peygamberimiz
(Sallallahü aleyhi ve sellem):
"İmam okurken her
hâlde (imamın arkasında) siz de okuyorsunuz"[127]
deyince biz:
'(Evet,) ey Allah'ın
Rasûlü, biz böyle yapıyoruz' dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Böyle yapmayın,
ancak sizden biri Fatiha'yı okuyabilir."
(Bir rivayette:
"İçinden okuyabilir" şeklinde geçti.)[128]
533/1403- Ebû
Katâde'den (Radıyallahü anh):[129]
Rasullulah (Sailaliahü
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Arkamda siz de
okuyorsunuz (öyle mi)?" Biz:
'Evet' deyince şöyle
buyurdu:
"Böyle yapmayın,
ancak Fatiha müstesna (onu okuyabilirsiniz)."[130]
534/1404-
Abdullah (İbn Mes'ûd)'[131] dan
(Radiyallainı anh):[132]
Hz. Peygamber'in
(Saiiaiiahn aleyhi ve seiiem) arkasında cemaat (Kur'ân) j okuyordu. Bunun
üzerine Rasûlullah dedi ki: "Kur'ân'ı karıştırmama sebep oldunuz."[133]
535/1405- Kesir
b. Mürre el-Hadramî anlattı:[134]
Ebu'd-Derdâ'nın
(Radtyaiiahtianh)şbyle dediğini duydum:
Ben Rasûlullah'a
(Saiiaiiaim aleyhi w seiiem): 'Her namaz için kıraat (Kur'ân okuma) şart
mıdır?' diye sordum, o da:
"Evet" dedi.
Ensardan bir kişi:
Kıraatin farz olduğu
anlaşıldı ve Ebû'd-Derdâ topluluk içinde kendisine en yakın olduğum hâlde bana
döndü ve dedi ki:
'Ey kardeşimin oğlu!
Bir topluluğa imam namaz kıldırdığında o imamın kıraatinin onlara yeterli
olduğu dışında başka bir görüşüm yoktur.’[135]
536/1406- İmran
b. Husayn'dan (Radıyaiiaku anhama):[136]
Rasûlullah (SaUatiaha
aleyhi ve settem) öğle namazım kıldırdı, bir kişi arkasında 'Sebbıh'isme
Rabbike'1-a'lâ' (suresini) okudu. Rasûlullah namazı bitirince dedi ki:
"Hanginiz 'Sebbıh'isme
Rabbike'1-a'lâ'(suresini) okudu?"
Bir kişi 'Ben (ey
Allah'ın Rasûlü!)[137]'
deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Birinizin
(kıraatiyle) beni zor durumda bıraktığını kesinlikle bildim."[138]
Bu rivayetlerde
özellikle başkası duyacak kadar sesin yükseltilerek namazda kıraat hoş
karşılanmamış, hatta yasaklanmıştır. Çünkü burada başkasını rahatsız etme ve
imam olan kişinin dikkatini dağıtma, okuyuşunu karıştırma endişesi vardır.
Hadisin zahiri, sırrî
(sessiz) ya da cehri (sesli) okunan namazlarda cemaatin Kur'ân okuması
yasaklandığını göstermektedir. Ancak Fatiha bu yasağın dışındadır.
ŞFatİha'nın okunması
konusunda müctehid imamların farklı görüşleri bulunmaktadır:
1- İmam Ebû
Hanife, Ebû Yusuf, Muhammed ve bir rivayette Ahmed b. Hanbel'e göre namaz hafi
ya da cehri olsun cemaat bir şey okumaz. Onların delilleri de yukarıdaki
ayettir. Ayrıca Ebû Musa ve Ebû Hüreyre hadisleri yanında Abdullah b. Mes'ûd ve
Ebu'd-Derdâ rivayetleridir.[139]
2- İ.Malik,
önceki görüşüne (mezheb-i kadimine) göre Şafiî ve diğer rivayette Ahmed b.
Hanbel'e göre cehrî namazlarda cemaatin Fatiha da olsa okuması yasaktır. Çünkü 'Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve
susun ki size merhamet
edilsin.'[140] ayeti yanında Ebû Musa
ve Ebû Hüreyre hadisleri bunu göstermektedir.
Ancak hafi (gizli
okunan) namazlarda cemaat Fatiha okur.[141]
3- İ.Şafiî'nin
sonraki görüşüne (mezheb-i cedidine) göre cehrî ya da hafi bütün namazlarda
Fatiha okumak farzdır. Cemaat sırrı namazlarda rahatça okur, cehrî namazlarda
da imam sekte (ara) verdiği zaman okur. Bunların delili Übade b. Sâmit,
Muhammed b. Ebû Aişe ve Ebû Katâde rivayetleridir.[142]
§Son dönemdeki bazı
Hanefî alimleri de sırrî namazlarda Fatiha okumanın caiz olduğunu belirttiler.[143]
537/1407- Hz.
Ali'den (Radıyallahu anh):[144]
Yatsıdan önce[145] ve
sonra kişinin arkadaşlarını namaz
kılarken yanıltacak şekilde kıraatte sesini yükseltmesini Rasûlullah
yasakladı.[146]
§Hz. Ali'den
(RadıyaüaManh) ikinci tarikle gelen rivayet:
Rasûlullah (SaiUıtiaha
aleyhi ve setiem) akşam ile yatsı arasında topluluğun birbirine karşı açıktan
Kur'ân okumalarını yasakladı.
NOT: Akşam
İle yatsı namazları arasında, ayrıca yatsıdan sonra yapılacak zikirler ve
Kur'ân okuma ile ilgili rivayetler vardır,[147]
çünkü bu vakitler yatsıya ve teheccüte hazırlık vakitleridir.Bu vakitlerde
nafile namazlar teşvik edilmiştir. Bu vakitlerde ibadet yapma açısından ashab
insanların en hırslısıydı, namaz kılanların duyacağı şekilde sesli Kur'ân
okurlardı ve bu da bazı kişilerin yanılmasına sebep olurdu. Bu nedenle
Rasûlullah başkasını yanıltacak şekilde açıktan okunmasını yasakladı.[148]
538/1408- Abdullah
b. Ömer'den (Radıyallahu anhüma):[149]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) itikâfa girdi, (Bir rivayette; Ramazan'ın son on
gününde kendisine (mescitte) hurma dallarından bir hücre yapıldı), insanlara
hitap etti ve şöyle dedi:
"Sizden biri
namaza başladığında, (Bir rivayette: Ey insanlar! Namaz kılan kişi) şüphesiz,
Rabbine münacat etmektedir (konuşmaktadır)[150], o
hâlde biriniz Rabbine neyi münacat ettiğini (söylediğini) bilsin! Namazda
birbirinizin duyacağı şekilde Kur'ân okumayın!"[151]
539/1409-
Ebû
Hüreyre'den (Radıyaüahu anh):[152]
Abdullah b. Huzafe b.
es-Sehmî namaz kılmaya kalktı ve namazında seslice okudu. Bunun üzerine
Rasûlullah (Satiattahtı au-y/ıi ve seiiemi kendisine şöyle dedi:
"Ey Huzafe'nin
oğlu! (Okuduğunu) bana duyurma, (bilâkis) izzet ve celâl sahibi Rabbine
duyur!"[153]
540/1410- Ebû
Said el-Hudrî'den (Radiyallahu anh):[154]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) mescidde îtikâfa girdi, kendi çadırlarındayken bazı kişilerin
seslice Kur'ân okuduğunu işitti. (Çadırın) perdelerini açıp onlara şöyle dedi:
"Dikkat edin!
Hepiniz Rabbinizle münacat ediyorsunuz (konuşuyorsunuz). Biriniz diğerine
eziyet vermesin! Kıraatte (ya da namazda)[155]
birinizi diğerinden fazla sesini yükseltmesin!"[156]
541/1411-
el-Beyâzî'den
(Radtyallahü anh):[157]
Rasûlullah (Sallallaim
aleyhi ve sellem) namaz kılarken kıraatte sesini yükselten bazı kişilerin
yanına çıktı ve onlara dedi ki:
"Namaz kılan kişi
izzet ve celal sahibi Rabbine münacat eder. Öyleyse münacat ettiği şeye dikkat
etsin! Kur'ân okurken biriniz diğerinden fazla sesini yükseltmesin!"[158]
Bu konudaki hadisler
gece namazında başkasını rahatsız edecek şekilde sesli okumanın yasaklandığı
görülmektedir. Gece namazlarında ise sünnet olan açıktan okumaktır, şeklinde
itiraz olabilir. Bu iki durumun cem edilmesi mümkündür. Başkasını rahatsız etme
durumu yoksa bu vakitte sesli okunabilir.Ancak başkasının okuyuşunu karıştırma
durumunda sessiz okumak gerekir. Rasûlullah açıktan ya da gizlice okuyan ile
ilgili -Ukbe b. Amir'den gelen- rivayette şöyle buyurdu:
"Açıktan Kur'ân
okuyan açıktan sadaka veren gibidir, gizlice (sessiz) Kur'ân okuyan gizlice
sadaka veren gibidir.”[159]
Ayrıca riya tehlikesi
de varsa gizli okunması tavsiye edilir. Ancak böyle bir tehlike yoksa,
başkalarını uyarma ya da kendisini uyanık ve dikkatli tutma düşüncesi varsa
açıktan okumak tavsiye edilmiştir. Bazı alimler gece namazlarında gizli ile açık
arasında orta sesli bir şekilde okunmasını tavsiye etmektedir. Ukbe hadisinden
anlaşılan ise gizli okumanın efdal olduğudur, tıpkı gizli sadakanın efdal
olması gibi. Her İnsan bulunduğu ortama ve kendi ruh haline göre bunu
ayarlaması en güzelidir. Doğrusunu Allah bilir.[160]
542/1412-
Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu anh):[161]
Hz. Peygamber
(Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) dedi ki:
"İmam olan kişi
yĞayri'!-mağdûbi aleyhim vele'd-dâiiîn' dediğinde siz \ de *Âmin' deyin! Çünkü melekler
de Âmin' der, İmam da *Âmin' der.Kimin 'Âmin' sözü meleklerinkiyle birleşirse
geçmişteki günahları affolun"[162]
'Amin' kelimesinin
okunmasında üç lügat vardır: Med, tahfif ve imâle.Bu kelime Arapça'da isim fiillerdendir, geçişte
meftuh olarak okunur gibi. Bu kelime;
'Allahım, kabul et!' anlamında isim fiildir. Ayrıca Allah'ın isimlerinden birisidir, diyenler de olmuştur.[163]
§Buradaki melekler
konusunda ihtilaf edildi; Hafaza melekleri denildiği gibi, başkalarıdır,
diyenler de oldu. Bu görüşte olanların delili Ebû Hüreyre'nin şu rivayetidir:
Rasûlullah
(Sallaltalın aleyhi ve selleın) dedî ki:
"Sizden biri
'Âmin' dediğinde gökteki melekler de 'Âmin' der ve bu sözlerden birisi diğeri ile
birleşirse geçmişteki günahları affolur.”[164]
(Başka tarikten gelen
rivayette;)
"(Fatiha) okuyan
kişi 'Ğayri't-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn' arkasındakiler de 'Âmin' der ve
sözü semâ ehlininkiyle birleşirse geçmişteki günahları affolur."[165]
Diğerlerinin cevabı şu
şekildedir: Kişinin yanındaki hafaza melekleri 'Âmin' dediğinde üstlerindeki
melekler de 'Âmin' derler ve bu söz ta semaya kadar yükselir.
§Sözlerin
muvafakatindan kasıt imamın 'Âmin' sözü ile cemaatin 'Âmin' sözünün aynı anda
söylenmesi ve birleşmesidir. Bu konuda İbnü'l-Münîr dedi ki: 'Söz ve zaman
olarak 'Amin' kelimesinin birleşmesinin hikmeti cemaati uyanık tutmaktır.' Kadı
Iyaz (v.544/1149) şöyle dedi: 'Bundan murat sıfat, huşu ve ihlasta buluşmaktır.
Meleklerin 'Âmin' sözüyle buluşmasının amacı onların mü'minler için istiğfar
etmeleridir.'[166]
543/1413- (Z.)
Ebû Hüreyre'den (Radmdiahü anh):[167]
RaSÛlullah
(SatlallalıU aleyhi ve selleın) dedi ki:
"(Fatiha) okuyan
"Âmin' dediğinde siz de ‘Âmin' deyin! Kimin "Âmin” sözü ile
meleklerin "Âmin' sözü birleşirse o kişinin geçmişteki günahları affolur"[168]
544/1414- (Z.)
Ebû Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[169]
Rasûlullah (SattallahU
aleyhi ve sellem) dedi ki:
"Sizden biri Amin'
dediğinde gökteki melekler de *Âmin' der ve bı sözlerden birisi diğeri ile
birleşirse geçmişteki günahları affolur."[170]
545/1415- VâiI
b. Hucr'dan (Radıyaiiahu anh):[171]
Hz. Peygamber'i
(Satiatiaim aleyhi ve seiiem) 'Vele'd-dâllîn' dedikten sonra 'Âmin' derken
duydum, sesini uzatıyordu/yükseltiyordu.[172]
§(Râvi) Abdurrahman'ın
bize naklettiğine göre Şu'be şöyle dedi: '(Âmin) derken sesini indirdi.'
NOT: Bu
rivayetlerde bir çelişki gözükmektedir. Çünkü Şu'be'den gelen ikinci rivayette
sesini indirdi, denmektedir.
Bu durumda;
1- Ya
Şu'be'nin '(Amîn) derken sesini indirdi' rivayeti hatalı kabul edilecektir.
Zira,
a- Şu'be bu
rivayeti ile Süfyan es-Sevrî'den gelen rivayete muhalefet etti. Şu'be ile
Süfyan arasındaki ihtilafta muhaddislerce Süfyan tercih edilir.
b- Şu'be'den
Süfyan'ınkine benzer rivayet başka bir rivayet de nakledildi.
"Vele'd-dâllîn'
dediğinde sesini yükselterek 'Âmin' dedi.'[173]
c- Süfyan'dan
gelen rivayetin Alâ b. Salih, Muhammed b. Seleme'nin babasından naklettiği
tabiileri de vardır, ancak Şu'be rivayeti tek kalmıştır.
Yukarıda sayılan
nedenlerle Şu'be'nin sözü muhaddislerce şaz kabul edilmiştir.[174]
2- Ya da
Şu'be'den gelen bu rivayeti 'Vele'd-dâllîn' dedikten sonra öncekine nisbetle
sesini biraz indirdi, şeklinde anlamak da mümkündür. Bu durumda iki farklı
rivayet cem edilmiş olur.[175]
546/1416- Vâil
b. Hucr'dan (Radiyallahu anh):[176]
RasÛlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve sellem) 'Gayri'î-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn'i okuduğunda 'Âmin'
dedi ve sesini gizledi. (Namazda) sağ elini sol eli üzerine koydu.
Sağına ve soluna selam
verdi.[177]
Vâil b. Hucr'dan gelen
iki rivayetteki bilgi farklıdır. Birisinde (No: 545/ 1415) sesini yükseltti,
diğerinde ise (546/1416) sesini indirdi, şeklindedir. Bundan anlaşılan:
1- Ya
sözkonusu rivayetlerin birinde hata bulunmaktadır. Darekutnî (v. 385/995) bu
(546/1416 nolu rivayeti) naklettikten sonra râvilerden Şu'be'nin (gizlerdi,
rişvâyetinde) hata yapma ihtimali üzerinde durur.[178]
Çünkü diğer sahabi-lerden gelen rivayetlerde ve Vâil'den gelen bir başka
nakilde sesin yükseltilmesi, zikredildi. Ayrıca muhaddislerİn tercihi ile
ilgili bak. Müsned Tr. 545/1415 nolu hadisteki not.
2- Veya iki
rivayet cem edilebilir:
a- Rasûlullah
(Sallallahn aleyhi ve sellem) namazların bazısında 'Amin' dediğinde sesini
yükseltir, bazen de gizlerdi.
b- Rasûlullah
(Saiiaiiaha aleyhi ve sellem) 'Âmin' dediğinde sesini 'Gayri'1-mağdûbi aleyhim
vele'd-dâllîn' den biraz daha indirdi, kısık söyledi.
§Fatiha'dan sonra
'Âmin' demenin meşruiyetinde ittifak vardır. İmam Nevevî (v.676/1277) şöyle
dedi: 'Bu hadisler Fatiha'nın peşinden imam, cemaat ya da tek başına
kılanın 'Amin' demesinin müstehap
olduğunu göstermektedir. Cemaatin 'Âmin' sözü imamınkine rast gelmeli, önce ya
da sonra olmamalıdır.'[179]
Cehri ve hafi
namazlarda 'Amin' denilir, bu hem imam ve cemaat için, her de münferit için
geçerlidir, bu cumhurun görüşüdür. Ancak İmam Malik'ten geles bir rivayette;
imam 'Amin' demez şeklinde nakledildi.
§'Âmin' kelimesinin
sesli söylenmesi konusunda farklı hadisler bulunduğu| için müctehid İmamlar
ihtilaf ettiler:
1- İmam Ebû
Hanife, Kûfeli alimler ve Malikilere göre 'Âmin' kelimesi sesli 1 söylenmez,
Rasûlullah döneminde sesli olarak söylenmesi bu kelimeye alıştırmak içindir.
İbnü'l-Kâsım, İmam
Malik'in şu sözünü nakletti: Cemaatle namazda imam. 'Âmin' demez, cemaat der, tek
başına kılan da 'Âmin' der.[180]
2- Bazılarına
göre 'Âmin' sesli söylenir. Şafiî ve Hanbelî alimleri, Ebû Sevr’ ve hadis ehli
bu görüştedir.[181] Bu
görüşün delili yukarıdaki hadislerdir. Ayrıca başka rivayetler de vardır:
Ebû Hüreyre'den:
Rasûlullah
'Gayri'l-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn'\ okuduğunda arkasındaki birinci safta
bulunanların duyacağı sesle 'Âmiri' dedi.[182]
Ebû Hüreyre'den:
İnsanlar 'Âmin''
demeyi terk ettiler. Hâlbuki Rasûlullah 'Gayri'l-mağdûbi aleyhim
vele'd-dâllîn'\ okuduğunda peşinden birinci safta bulunanların duyacağı sesle
'Âmin' derdi ve bununla mescit sarsılırdı.[183]
547/1417- Abdullah
b. Ebî Evfâ'dan (Radıyaiiahtı anh):[184]
Bir adam Hz.
Peygamber'e (Saitaiiahtı aleyhi ve seiiem) geldi ve dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Ben (namazda) Kur'ân okuyamıyorum, onun yerine bana yetecek bir şey emret!'
Bunun üzerine Hz.
Peygamber buyurdu ki:
"Şunu söyle:
el-Hamdülillah ve sübhanallah velâ ilahe illallahü vallahi) ekber velâ havle
velâ küvete illa billah.'"
O adam bunu söyledi,
avucunu kapatıp baş parmağı ile beş kere saydı/tekrar etti, sonra dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Bu yüce olan Allah içindir, ya benim için?'
Hz. Peygamber şöyle
dedi:
"Şunu söyle:
'Allahümmağfirlî verhamnî ve âfinî vehdinî verzuknî.'"[185]
Adam bunu da söyledi,
diğer avucunu kapattı ve baş parmağı ile birlikte beş kere saydı, sonra da iki
avucu kapalı olduğu hâlde bu kişi oradan ayrıldı. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Kesinlikle iki
avucunu hayırla doldurdu."[186]
Yukarıdaki hadisin Ebû
Davud ve Nesai rivayetinde, o adam şöyle dedi:
'...ben Kur'ân'dan'
bir şey alamıyorum/okuyamıyorum, Bana Kur'ân'daki (ayetler) yerine geçecek bir
şey öğret!..'[187]
Başka rivayetteki
farklılık ise şöyledir:
'...Ben Kur'ân'dan
hiçbir şeyi güzel bilemiyorum/okuyamıyorum[188],
ondaki (ayetler) yerine geçecek bir şey öğret...'[189]
Burada tavsiye edilen
şey, bütün vakitler için değildir.Bir kişi öğrenmeye vakit bulamadığında bu
şekilde dualarla namazını kılar, ancak en azından Fatiha suresini en kısa
zamanda öğrenmesi gerekir. Ancak hiç öğrenemeyen ya da ezberleyemeyen kişi dua
ve teşbihlerle kılabilir.
Bu konuda müctehid
imamların görüşleri:
Kur'ân tercemesiyle
ibadet (yani namaz) caiz değildir. İmam Malik, Ebû Yusuf, Muhammed, Şafiî' ve
Ahmed b. Hanbel'in de içinde bulunduğu çoğunluğun görüşü budur. Fatiha'yı güzel
okuyamayan başka ayetlerden okur, buna da gücü yetmezse yukarıdaki hadiste
geçen zikir ve teşbihlerle namaz kılar.[190]
Sadece İmam Ebu Hanife'nin Arapça'sından okuyamayan için lercemesini cevaz
vermesi kendisinin şaz (alınmayan) görüşlerinden kabul edilmiştir. Günümüzde de
bu konuyu istismar edip, Kur'ân'ı tahrife yönelenler bulunduğu için cumhurun
görüşü daha isabetli kabul edilmiştir.[191]
548/1418- Ebû
Katade'den (Radıyallahu anh):[192]
Rasûlullah (Saitaiiahu
aleyhi ve seiiem) bize namaz kıldırırdı, öğle ve ikindinin ilk iki rekâtında
Fatiha ve ikişer sure okurdu, ayetleri de bazen bize duyururdu. (Diğer
rivayetteki ziyade: Son iki rekâtta da Fatiha okurdu şeklindedir.)
Öğlenin birinci
rekâtında okumayı uzatır, ikinci rekâtta kısaltırdı, sabah namazında da
böyleydi.[193]
Ebû Katade'den gelen
bu rivayet Buhari'de şu şekilde geçmektedir:
Ebû Katade'den:[194]
Rasûlullah bize namaz
kıldırırdı, öğle ve ikindinin ilk iki rekâtında Fatiha ve birer sure okurdu,
ayetleri de bazen bize duyururdu.
§Bu rivayetten hafi
(gizli) namazda da kıraatin şart olduğu anlaşılmaktadır, Rasûlullah bu
namazları genelde gizli okumakta, ancak bazen Öğretmek için olsa gerek
arkadakilere duyuruyordu. Tîbî şöyle dedi: 'Fatiha ve sureden bir kısmını
okurken sesini biraz yükseltirdi ki okunulan şeyler duyularak bilinsin. Ayrıca
İmam Nevevi şöyle dedi: 'Bu hadisten gizli namazlarda da açıktan okumanın
cevazı anlaşılmaktadır ki daha iyi düşünmek için dil bu konuda yardımcı olsun.'
ŞRasûlullah son iki
rekâtta Fatiha okurdu, ziyadesi Müslim'de geçmektedir.
Ebû Kalade'den:[195]
Rasûlullah öğlenin ilk
iki rekâtında Fatiha ve sure okurdu, son iki rekâtta da Fatiha okurdu, ayetleri
de bazen bize duyururdu.
Ayrıca yukarıdaki
hadisten birinci rekâtta kıraatin uzatılmasının ya da tertil ile (yavaş)
okunmasının müstehap olduğu anlaşılmaktadır, böylelikle ilk rekâta daha fazla
kişi yetişsin, aşağıdaki rivayette Ebû Katade de bu şekilde düşündüklerini
İfade etmektedir:
Ebû Katade şöyle dedi:[196]
'Rasûlullah'ın (bu
şekilde okuması ile) insanların ilk rekâta yetişmelerini istediğini düşündük.'
Atâ şöyle dedi:[197]
'Ben imamın kıyamı
uzatarak ilk rekâtta yetişilir olmasını isterim ki İnsanlar o (İlk rekâtta)
çoğalsınlar. Ben yalnız namaz kıldığımda ilk iki ve son iki rekâtı eşit tutmaya
gayret ederim, cemaatle kılarken ilk iki rekâtı uzatmayı tercih etmemin sebebi
ise daha çok insanın gelsin, toplansın, diyedir.'
Ayrıca ilk rekâtta
uzun okumanın hikmeti huşu ve taatın daha fazla olmasıdır, ikinci rekâtta ise
usandırmamak için kısaltmak gerekir.
İlk rekâtta okumayı
uzatmanın sebebi üç şekilde anlaşılabilir:
1- Çok ayet
okumak,
2- Tertilde
(yavaş okumada) mübalağa yapmak.
3- Daha çok
insanın birinci rekâta yetişmesini sağlamaktır.[198]
549/1419-
Ebu Said el-Hudri'den (Radtyallahu anh):[199]
Rasûlullah (Saiiaüaha
aleyhi ve seiiem) öğle namazının ilk iki rekâtının her birinde otuz ayet
okuyacak kadar ayakta dururdu, son iki rekâtının her birinde on beş ayet
okuyacak kadar durur, son iki rekâtında da bunun yansı kadar (ayakta dururdu).[200]
Bu hadisten iki
rekâtta kıraatin eşit olması anlaşılır, ayet sayılarını her hâlde sahabi
yaklaşık olarak söyledi, önceki rivayetlerle arasında bir tenakuz yoktur, cem
(te'lif) edilebilir. İki rekâtın tertil ile okunması ya da namaza yetişme
ihtimali olanlar için biraz uzatmak tavsiye edilir, ancak böyle bir durum yoksa
iki rekâttaki kıraatin eşit olması caizdir.
§Söz konusu hadisten
son iki rekâtta Fatiha üzerine başka ayetler okunmasının meşruiyeti anlaşılır.
ŞAyrıca bu rivayetten
ikindi namazının daha hafif olması anlaşılır ki bu da öğle namazındaki kıraatin
yarısı kadardır. Öğle namazında kıraatin uzun olmasının hikmeti, insanların
uyku gibi sebeplerle gaflet içinde olması ve onların gecikmeleri olabilir. Ama
ikindi namazında böyle bir şey söz konusu değildir, bilâkis çalışanların
yorgun olduğu bir vakittir ve namaz hafif tutulmalıdır.[201]
Öğle namazı ile ilgili bir rivayet bunu göstermektedir.
Öğle namazı başlar,
bizden biri Bakî'ye gider, ihtiyacını giderir, sonra ailesinin yanına gider ve
abdest alır, sonra mescide döner, de hâlâ Rasûlullah birinci rekâtta olurdu.[202]
Bakı' geniş arazi
anlamındadır, bir yerde ağaçlar ya da kökleri varsa oraya bakı' denir.
Bakîu'l-ğarkad; Medine'de kabristan olarak ayrılmış bir bölge için
kullanılmaktadır.[203]
550/1420- Ebû
Said el-Hudrî'den (Radiyallahu anh):[204]
Peygamberimiz
(Saiiaiiaha aleyhi ve sellem) bize Fatiha ve (Kur'ân'dan) kolay(ımıza) gelen
yerden okumamızı emretti.[205]
551/1421- Câbir
b. Semüra'dan (Radıyallaha anh):[206]
Küfeliler Sa'd (b. Ebî
Vakkas)'ı[207] Hz. Ömer'e (Radıyaiiaiıaaıı/ıama)
şikayet-ettiler ve şöyle dediler:
'Namazı güzel
kıldırmıyor.' Hz. Ömer durumu Sa'd'a sorunca o şöyle dedi:
'Ben ilk iki rekâtta
okumayı uzatarak ve son iki rekâtta azaltarak (tıpkı) Rasûlullah'ın kıldığı
namazı kıldırıyorum.' Bunun üzerine Hz. Ömer:
'Benim de senin
hakkındaki zannım buydu, ey Ebû îshak!' dedi.
§Câbir b. Semüra'dan
ikinci tarikle gelen rivayet:
Hz. Ömer Sa'd'a:
insanlar her konuda
seni şikayet ettiler, namaz konusunda bile' deyince Sa'd:
'(Onlar dediklerini
demişler,) halbuki ben ilk iki rekâtta okumayı uzatıyor ve son iki rekâtta
azaltıyorum. Ben Rasûlullah'ın namazına uyduğum sürece hiçbir şeyi önemsemem
(kıymet vermem).'
Bunun üzerine Hz.
Ömer:
'Benim de senin
hakkındaki zannım buydu'[208]
dedi.[209]
Fatiha'dan sonra
Kur'ân'dan ayetler okumak ittifakla meşrudur. Ancak 'bu kıraatin hükmü hakkında
müctehidler ihtilafa düştü:
1- Fatiha'dan
sonra Kur'ân okumak farzdır. Bu görüşte olanlar Hz. Ömer, oğlu Abdullah, Osman
b. Ebu'l-Âs, Hadi, Kasım ve Müeyyidbillah'tır. Hâdİ'ye göre bu miktar en az üç
ayet, Kasım'a göre ise bir uzun ayet olmalıdır.[210]
2- Fatiha'dan
sonra sure okumak müstehabtır. Cumhurun görüşü bu şekildedir.
3- Fatiha'dan
sonra en az üç ayet ya da bu miktarda uzun bir ayet okumak vaciptir. Hanefi
mezhebi bu görüştedir. Fatiha okunmazsa Kur'ân okumak farzdır.[211]
§Farz namazda üçüncü
ve dördüncü rekâtta sure okumanın hükmünde ihtilaf edildi:
1- İmam
Malik'e göre mekruhtur.
2- Î.Şafiî'ye
(kavl-i cedidinde) miistehab olduğunu söyledi.
3- Bazı
alimlere göre kişi muhayyerdir, dilerse okur, dilerse teşbih eder.
4- Hanefi ve
Hanbelî mezheblerine göre son iki rekâtta sadece Fatiha okumak sünnettir.[212]
Hasan b. Ziyad'dan gelen rivayette ise İmam Ebû Hanife'ye göre son iki rekâtta
Fatiha'yı bilerek terk eden günahkâr olur, unutarak terk ederse sehv secdesi
gerekir. Bu rivayete göre son İki rekâtta Fatiha okumak vaciptir. Ancak Ebû un
Ebû Hanife'den naklinde bu sünnettir, Yusuf un Ebû Hanife'den naklinde bu
sünnettir, terkinde bir şey gerekmez.[213]
§Okunacak sure ya da
ayetlerin uzunluğu:
1- Sabah
namazında ve öğlenin İlk iki rekâtında tıval-ı mufassaldan[214] okumak
müstehabtır.
2- İkindi ve
yatsıda evsattan okumak müstehabtır.
3- Akşam
namazında ise kısa surelerden okumak müstehabtır.[215]
§ Dördüncü rekâtın
kıraatinin üçüncüden kısa olması konusunda ihtilaf edildi:
1- Kısa sure
uzundan efdaldir.
2- Mushaf
tertibine göre okunur, aksi mekruhtur, ancak namaz bozulmaz.[216]
552/1422- Abdullah
b. Şakik'ten:[217]
Hz. Aişe'ye
(Radıyaitahu anhâ) sordum:
'Rasûlullah
(Saiiaiiahu atey/ü ve seiiem) bir rekâtta surelerin arasını birleştirir miydi?'
Şöyle dedi:
'Mufassalı
(birleştirerek) okurdu.'[218]
§îkinci tarikle gelen
rivayet: Hz. Aişe'ye (Radıyaiiahu anhâ) sordum:
'Rasûlullah
(Saiiatiahn aleyhi ve seiiem) sureleri (birleştirerek) okur muydu?' Şöyle dedi:
'Mufassalı (böyle)
okurdu.' Ben:
'Rasûlullah oturarak
namaz kılar mıydı?' deyince şöyle dedi:
'Evet, insanlar onu
ihtiyarlattıktan sonra.'[219]
'Rasûlullah duha
namazı kılar mıydı?'
'Hayır, sadece
yolculuğundan döndüğünde.'
'Rasûlullah Ramazan
dışındaki bir ayda (tamamıyla) oruç tutar mıydı?’
'Hayır vallahi. Eğer
Ramazan dışında bir ayda oruç tutmak isterse o ayın bazı günlerinde oruç
tutmadıkça orucu bırakmazdı.'
'Rasûlullah'm
sahabesinden hangisi kendisine daha sevgiliydi?' 'Ebû Bekir' 'Sonra kim?'
'Sonra Ömer.'
'Sonra kim?'
'Sonra Ebû Ubeyde h.
Cerrah.'
(Râvi) Yezid: 'Sonra
kim?' diye sordum. O da, Hz. Âişe sustu (cevap vermedi), dedi.[220]
Mufassal tabiri Kur'ân'm
son yedide biri için kullanılır. Tîbî dedi ki:
'Bu surelerin ilki
Hucuıat süresidir. Söz konusu surelere bu ismin verilmesinin nedeni çok
fasılalı olması ya da her birinin fasl (bölüm) olmasındandır. Mufassal sureler
üç kısımdır: Tıval (uzun), evsat (orta) ve kısar (kısa). Bunların sınırlarında
ihtilaf edildi:
1- Hanefilere
göre; Tıval sureler Hucurat'tan İnşikak'a kadar, evsat sureler Burûc'dan
Beyyine'ye (^jjı j& ,1), kısar ise buradan Kur'ân'm sonuna kadardır.
2- Malikilere
göre: Tıval sureler Hucurat'tan Nâzİât'a kadar, evsat sureler Abese'den Leyi
"e kadar, kısar ise Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.
3- Şafiîlere
göre: Tıval sureler Hucurat'tan Mürselât'a kadar, evsat sureler Nebe'den
(û>-ı_^ ^) Leyl'e kadar, kısar ise Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.
4- Hanbelilere
göre: Tıval sureler Kaftan Mürselât'a kadar, evsat sureler Nebe'den Leyl'e
kadar, kısar İse Duhâ'dan Kur'ân'm sonuna kadardır.[221]
553/1423- Nâfi'den:[222]
Ibn Ömer (Radıyaiuthu
anhümcı) bize farzlarda bazen iki ya da üç sure ile namaz kıldırırdı.[223]
554/1424- Nehîk
b. Sinan es-Sülemî'den:[224]
Kendisi Abdullah b.
Mes'ûd'a (Radıyaiiaini anhi geldi ve dedi ki:
'Bu gece mufassal
(sureleri) bir rekâtta okudum.' Abdullah b. Mes'ûd:
'Şiir okur gibi
hızlıca ya da kötü hurmaların saçılması gibi[225]
nesir şeklinde okudun.Mufassal olması bölüm bölüm okumamız içindir.
Rasûlullah'ın (Saiiaitahü aleyhi ve sellem) birleştirerek okuduğu benzer
surelerin yirmi kadarını bilirim.'
Rahman ve Necm İbn
Mes'ûd'un (mushafındaki) telifine göre, her iki sure bir rekâtta (okunur),
Duhân ve Amme yetesâelûn (sureleri) bir rekâtta okunur.
§Aynı râviden gelen
ikinci rivayet: Bir adam ona (İbn Mes'ûd'a) geldi ve dedi ki: 'Mufassal
(surelerin) hepsini bir rekâtta okudum.' İbn Mes'ûd: 'Bilâkis sen hızlı okunan
şiir gibi ya da kötü hurmanın saçılması gibi (nesir şeklinde) dağınık
okumuşsun. Ancak Rasûlullah (Saiiatiaha aleyhi ve seiiem) senin yaptığın gibi
yapmadı (okumadı). Benzerlerini (birleştirerek) okurdu, (meselâ) Rahman ve
Necm'i bir rekâtta okurdu.'
§(Râvi) Ebû İshak
ekledi: Abdullah (b. Mes'ûd)un mushafındaki telifi üzere on rekâtta okunacak
yirmi sure zikretti. Onların sonuncusu İze'ş-şemsü küvviret ve Duhân
sureleriydi.[226]
Abdullah b. Mes'ûd
Kuı'ân'ı en iyi bilen ve okuyan sahabİlerdendi, bizzat kendisi Rasûlullah'tan
yetmiş sure öğrenmişti.[227]
Rasûlullah (Suiialiahu aleyhi ve sellem) onun hakkında şöyle dedi:
"Kur'ân'ı şu dört
kişiden öğrenin: İbn Ümmi Abd (Abdullah b. Mes'ûd), Muaz b. Cebel, Ubey b. Kâ'b
ve Salim."[228]
"Kur'ân'ı nazil
olduğu günkü tazeliğiyle okumak isteyen İbn Ümmi Abd'in okuyuşu gibi okusun!'
[229]
Abdullah b. Mes'ûd
Kur'ân'ın anlaşılır bir şekilde yavaş okunması inanandaydı, bunun için o kişi
sen şiir mi okuyorsun, şeklinde tenkid etmiş ve Rasülullah'ın Kur'ân okuma
şeklini açıklamıştı.
§Yukarıdaki rivayette
geçen kişinin mufassal surelerin tümünü bir rekât okuduğunu diğer rivayetlerden
anlıyoruz:
Becîle oğullarından
Nehîk b. Sinan isimli bir kişi 'ben bir rekâtta mufassaiı okurum' deyince
Abdullah b. Mes'ûd:...[230]
Diğer rivayette:
Biri: 'Ben mufassal
(sureleri) tümüyle dün gece bir rekâtta okudum' deyine Abdullah b. Mes'ûd:..[231]
§Abdullah b. Mesûd,
başka tarikten gelen rivayette ziyade olarak şöyle dedi:[232]
'(Mufassal sureler)
fasıllarla bölündü ki sen de ayrı ayrı okuyasın!...'
§Tercih edilen görüşe
göre Duhân suresi mufassaldan değildir, bu rivayetteki! tertip İbn Mes'ûd'un
mushafına göredir. Onun muslıafı imam mushaf olan ( Osman döneminde tekrar
gözden geçirilen) mushafın tertibinden farklıdır, mufassallar onun mushafında
önce Câsiye ve Duhân şeklinde haşlayıp devam etmektedir.[233]
§lbn Mes'ûd'un
mushafındaki tertip:[234]
1-
38-
75-
2-
39- 76-
3-
40-
77-
4-
41- 78-
5-
42-
79-
6-
43-
80-
7-
44- 81-
8-
45-
82-
9- 46-
83-
10-
47-
84-
11-
48- 85-
12-
49-
86-
13-
50-
87-
14-
51-
88-
15-
52-
89-
16-
53- 90-
17-
54-
91-
18-
55-
92-
19- 56-
93-
20-
57- 94-
21-
58-
95-
22- 59-
96-
23-
60-
97-
24-
61-
98-
25-
62-
99-
26-
63- 100-
27-
64-
101-
28-
65-
102-
29-
66-
103-
30-
67- 104-
31-
68-
105-
32-
69-
106-
33-
70-
107-
34- 71-
108-
35-
72- 109-
36-
73-
110-
37-
74-
§İbn Mes'ûd'un mushafı
ile ilgili rivayetler birleştrirldiğinde imam mushafla farklılığın çok cüz'î
oduğu görülür. Fatiha ve Muavvizeteyn surelerinin bulunmaması bunların çok
meşhur olmalarındandır, çünkü bunların Kur'ân'dan olduğuna dair icma vardır. Bu
duruma göre Fatiha ve Muavvizeteyn ile sure sayısı yüz on Uç (113) ulaşır,
ayrıca Abdullah b. Mes'ûd tertibinde Berâe ile Enfal surelerini bir sure kabul
etmektedir. Ayrılmayan Enfal suresi İle birlikte yüz on dört (114) sure
yapmaktadır.
ŞAyrıca İbn Mes'ûd
gibi bazı sahabiler ayetlerin anlaşılması İçin Mushafla-rına ayetlerin
tefsirini de ekliyorlardı. Hanefi mezhebindeki yemin keffareti olan orucun peş
peşe olması İbn Mes'ûd mushafındaki Mâide 89. ayette bulunan açıklarnasıydı ki
anlamı peş peşe olmasıdır.
§Hz. Ebû Bekir
halifeliği döneminde Kur'ân'ın toplanması İçin Zeyd b. Sabit'i görevlendirdiği
zaman İbn Mes'ûd itiraz etmemişti. Hz. Osman ise halifeliği döneminde
çoğaltılan ana nüshalarla karışmaması ve tefrikaya sebebiyet vermemesi için
eksik ya da kontrol edilmeyen nüshaların yok edilmesini emretmişti. Ancak İbn
Mes'ûd bu emre uymadı ve mushafını yok etmedi. Bu onun tercihiydi ve kendisine
de her hangi bir müdahale yapılmamıştı.
Mushaflann yazılma ve
çoğaltılmasında sürekli Zeyd b. Sabit'in tercih edilme nedeni ezberinin daha
kuvvetli ve yazısının daha güzel olmasıdır. Ayrıca Abdullah b. Mes'ûd'un
Kûfe'deki görevine mani olmaması da düşünülmüş olabilir. Ancak Abdullah b.
Mes'ûd'un bu tavrı tenkid edilmiştir.
§Abdullah b. Mes'ûd'un
mushafı ve tertibi bize kat'i delillerle gelmemiştir, çünkü imam mushaf
(çoğaltılan ana nüsha) dışındakiler kabul görmemiş ve tevatür yolla ulaşmamıştır.
Bu konuda Muhammed b. İshak (v, 151/768) Abdullah b. Mes'ûd'a ait olduğu
söylenen çok sayıda mushafa ulaştığını, ancak onlardan birbirine benzeyen iki
mushaf bile göremediğini belirtmektedir.[235]
İbn Mes'ûd'un mushafı
ile ilgili rivayetler tefsir ve fıkıhta beyan niteliğinde kullanılmış, ancak
kıraat sahasında kabul görmemiştir.[236]
ŞYukarıda geçen
rivayetteki benzer sureler lafzı; ayet sayısı yönünden değil, bilâkis konu
yönünden benzerlik arz edenlerdir.[237]
Müslim'in rivayetinde
Abdullah b. Mes'ûd şöyle dedi:[238]
'Rasûlullah'ın her
rekâtta benzer iki sure okuduğunu bilirim ki hepsi on rekâtta yirmi sure eder.'
Ebû Davud rivayetinde
bu sureler açıklanmıştır:[239]
'Rasûlullah benzer iki
sureyi bir rekâtta okurdu; Rahman ve Necm bir rekâtta, İkterabet ve el-Hâkka
bir rekâtta, Tur ve Zârİyât bir rekâtta, İza vekaat ve Nûn bir rekâtta, Seele
sâilûn ve ve'n-Nâziât bir rekâtta, Veylülli'l-mutaffîfîn ve Abese bir rekâtta,
Müddesir ve Müzemmil bir rekâtta, Hel etâ ve Lâ üksimü biyevmi'i-kıyame bir
rekâtta, Amme yetesâelûn ve el-Mürselât bir rekâtla, Duhân ve ize'ş-şemsü
kuvvirat bir rekâtta (olacak şekilde).' Ebû Davud ekledi: 'Bu (sıralama) İbn
Mes'ûd'un tertibine göredir.'
§İbn Mes'ûd'dan bu
şekilde değişik rivayetlerin gelmesi dinleyenlerin nakletmesinden kaynaklanmaktadır.
Kimisi onun sözünü tam ezberlemiş, kimisi eksik. Ancak biz bu rivayetin
tariklerini birleştirdiğimizde, yani onu dinleyen her râvinİn sözünü
topladığımızda doğruya ulaşmak mümkün olur.
§Bu rivayetten
anlaşılan, sünnetin namazda ağır ağır okunması olduğu ve Peygamberimiz'in de
her rekâtta mufassaldan ikişer sure okumasıdır.[240]
555/1425-
İbn Abbas'tan (Radiyallahu anh):[241]
Rasûlullah (Saiiaitaim
alevin w seikm) sabahın farzından önceki iki rekât (sünnetin) birinci rekâtında
Fatiha ile Bakara suresinin son iki ayetini okurdu, son rekâtında da Fatiha ile
Âlü İmrân suresinden bir ayet okur; 'Kul yâehle'l-kitab....' ve o ayeti
tamamlardı.[242]
Bakara suresinin son
iki ayeti Amene'r-rasûlü olarak bilinen ve yatsı namazından sonra okunan
ayetlerdir;
'Peygamber, Rabbi
tarafından kendisine indirilene iman etti/ müminler de (İman ettiler). Her biri
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah'n
peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Dediler ki: İşittik, itaat ettik.
Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır."
Allah her şahsı, ancak
gücünün yettiği ölçüde sorumlu tutar. Herkesin kazandığı hayr kendine, elde
ettiği (şerrin) sorumluluğu da kendine aittir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya
düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Ayrıca bizden öncekilere yüklediğin
gîbi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bir de bize gücümüzün yetmediği
işleri de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın.
Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!' (Bakara, 2/285-286) Âlü İmrân
suresinden okunan bir ayet şudur:
'Ey Kitap ehli!
Aramızda ortak olan şu söyleme gelin: Allah'tan başkasına kulluk yapmayalım,
O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler
edinmeyelim! Eğer kabul etmezlerse, şöyle deyin: Biz Müslümanlarız, buna şahid olun!' (Âlü İmrân, 3/64)
ŞPeygamberimiz'in
sabah namazının farzından önce kıldığı iki rekâtta okuduğu diğer ayetler ya da
sure ile ilgili değişik rivayetler vardır: Ebû Hüreyre'den:[243]
Rasûlullah sabah namazının
iki rekatında (sünnetinde)[244] Kul
yâ eyyühe'l-kafirûn ve Kul hüvallahü ehad surelerini okudu. İbn Abbas'tan:[245]
Rasûlullah sabah
namazının iki rekatının (sünnetinin) birinci rekâtında Bakara süresindeki 'Kûlû
âmenna billah'[246] ve
ikinci rekâtta 'Âmenna billahi veşhed bi enna müslimûn'[247]
ayetlerini okumuştu.[248]
556/1426- Ebû
Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[249]
Hz Peygamber
(SaUaiiahu aleyhi ve seiiemy. 'Sizden birinin ailesinin yanma döndüğünde orada
üç tane iri-semiz hamile deve bulması hoşuna gider mi?' diye sorunca biz:
'Evet' dedik.
Bunun üzerine
Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Namazda okunan
üç ayet onlardan daha hayırlıdır."[250]
557/1427- Ebû
Zer'den (Radiyallahu anh):[251]
Rasûlullah (Saiiaiiaha
aleyhi ve seiiem) bir gece namaz kıldı ve tek ayetle sabaha kadar onunla rükû
ve secde yaptı (rekâtları tamamladı). O 'İn tüazzibhüm feinnehüm ıbadük...'
(ayetiydi).
Sabah olunca:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Sabaha kadar onunla rükû ve secde edip aynı ayeti okudun?' dedim, o şöyle
buyurdu:
"Ben Allah'tan
ümmetim için şefaat yetkisi istedim ve Allah bana o yetkiyi verdi. Şefaatim
İzzet ve celal sahibi Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan kişiye Allah'ın
izniyle ulaşan (bağışlanma talebidir). "[252]
Rasûlullah gece
namazlarında farklı sureler ve ayetler okurdu. Bununla ilgili çok sayıda
rivayet vardır. Bazen bu kıraat yukarıdaki rivayette olduğu gibi bir ayeti
tekrarlamak şeklindeydi. Bunun nedenleri vardı ve okuduğu ayetle irtibatlıydı.
Meselâ burada Allah'tan şefaat yetkisi isteyen bir insanın söyleyebileceği en
güzel sözü tekrar etmişti, bu ayetle nazmını tamamlamış, rükû ve secdesini
yapmıştı, o ayet:
'Eğer kendilerine azap
edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları
bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin.' (Mâİde, 5/118)
§Nâİle (=Jjü) kelimesi
ulaşan şeklinde anlaşılır. Ehl-i Sünnet anlayışına göre Allah'ın izin verdiği
kişiler âhirette şefaat edeceklerdir. Bu konuda ayetler ve hadisler
bulunmaktadır:
Allah Teâlâ şöyle
buyurdu:
'O gün, Rahman'ın izin
verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kişiden başkasının şefaati fayda vermez.'
(Tahu, 20/109)
"Ruh (Cebrail) ve
melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin verdiği ve doğruyu
söyleyenden başkası konuşamaz.' (Nebe', 78/38)
§Bu şefaat kimisi için
direk cennete girmek şeklinde, bazıları içinde cehennemden çıkma ve cennete
girme şeklinde olabilir. Ancak bilinmesi gereken şefaatten sadece Allah'a şirk
koşmayan mü'minler faydalanabilecektir. Yukarıdaki hadiste vurgulanan budur.[253]
§Hadiste
Peygamberimiz'in İnşallah 'Allah'ın izniyle" sözü bu yetkinin Allah'ın
izniyle olduğunu açıklamak, hem de şu ayete imtisal içindir[254]:
'Allah'ın dilemesine
bağlamadıkça (inşallah demedikçe) hiçbir şey için "Bunu yarın
yapacağım" deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: "Umarım
Rabbİm beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola İletir" de/ (Kchf,
18/23-24)
§Ebû Hüreyre'den gelen
sahih bir rivayette; Rasûlullah her peygambere verilen ve kabul olması kesin
olan bir dua hakkını kendisinin âhirete te'hir ettiğini şöyle anlatır:
"Her Peygamberin
(kesinlikle kabul olacak)[255] bir
dua etme hakkı vardır, Ben duamı (hakkımı) Allah'ın izniyle kıyamet günü
ümmetime şefaat olarak kullanmak İstiyorum.[256]
Tirmizi'nin
rivayetinde ise yukarıdaki hadisle, açıklamadaki bu hadis birleşik nakledildi,
demek ki iki hadis aslında tek hadistir. Ancak bazı râviler ayrı ayrı
naklettiler:
Ebû Hüreyre'den:[257]
Rasûlullah şöyle dedi:
"Her Peygamber'in kabul olacak bir dua etme hakkı vardır, Ben duamı
Allah'ın izniyle ümmetime şefaat olarak kullanmak istiyorum. Şefaat Allah'a
hiçbir şeyi ortak koşmadığı hâlde ölen kişiye Allah'ın izniyle ulaşan
(bağışlanma talebidir)."
§Bu babdaki hadisler
bir rekâtta Fatiha'dan sonra bir ya da birden fazla sure okunmasının cevazını
göstermektedir. Ayrıca namazı aynı sure ya da ayet tekrarı ile kılmak da
caizdir.
Sabah namazının
sünnetinin ilk rekâtında Fatiha'dan sonra Bakara suresinden, ikinci rekâtta da
Âlü İmrân suresinden okunması yanında bu namazın ilk rekâtında 'Kul yâ
eyyühe'l-kafırûn', ikinci rekâtta 'Kul hüvallahü ehad' surelerini okumak da
müstehaptır. İlgili rivayetler sünnet namazlarda kıraat konusunda gelecektir.[258]
558/1428-
Ebû Hüreyre (Radiyallahu anh) dedi ki:[259]
'Medine'de imamlık
yapan filan kişi[260]
kadar (namazı) Rasûlullah'ın ü aleyhi ve seiiem) namazına benzeyen bir kişi
görmedim[261].’
§(Râvilerden) Süleyman
b. Yesâr şöyle dedi: 'Ben de onun arkasında namaz kıldım; Öğlenin ilk iki
rekâtını uzatıyor, son iki rekâtını hafif kılıyordu. İkindi namazını da hafif
kılıyordu. Akşam namazının ilk iki rekâtında kısa mufassal surelerden okuyor,
yatsının ilk iki rekâtında orta mufassal sureler okuyor ve sabah namazında da
uzun mufassal sureler okuyordu.'
§(Râvilerden) Dahhâk
dedi ki: 'Bana Enes b. Malik'ten bizzat işiten kişinin naklettiğine göre Enes
şöyle dedi:
'Namazı bu gençten,
yani Ömer b. Abdülaziz'den daha fazla Rasûlullah'a benzeyen bir başkasını
görmedim."
(Râvi) Dahhâk ekledi:
'Ben de Ömer b.
Abdülaziz'in arkasında namaz kıldım, Süleyman b. Yesar'ın dediği gibi
yapıyordu.'[262]
Ömer b. Abdülaziz
(v.102/720) ahlâkı, sünnete bağlılığı ve adaleti İle hulefa-i raşİdînden
(mükemmel yöneticilerden) sayılmıştır. Halife olmadan önce Medine valisiydİ Bu
görevini sürdürürken fakihler ile beraber olur, problemli konuları onlarla
İstişare ederdi Bu alimlerden on kadarı ile sürekli irtibat halindeydi. Onlar;
Urve, Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, Ebû Bekir b. Abdurrahman b. Haris b.
Hişam, Ebû Bekir b. Süleyman b. Hayseme, Süleyman b. Yesar, Kasım b. Muhammed
b. Hazm, Salim b. Abdullah, Abdullah b. Âmir b. Rebia, Harice b. Zeyd b.
Sabİt'tir. Ayrıca Said b. Müseyyeb sözünden hiç çıkmazdı. Hâlbuki Said önceki
hiçbir yöneticinin yanına gitmemişti. Ömer b. Abdülaziz'in ulema arasında da
İlmi kudreti takdir edilirdi. Her konuda olduğu gibi ibadet ederken de Sünnet'e
son derece bağlıydı. Hatta onun Medine'de namaz kıldınşı sahabenin bile hoşuna
giderdi, hatta Enes b. Malik, Ömer b. Abdülaziz kadar namazı Rasûlullah'a
benzeyen birisini daha görmediğini ifade etmiştir. O, Ümeyye hanedanının en
hayırlılarındandı. Allah kendisinden razı olsun.[263]
§Ömer b. Abdülaziz ile
ilgili olarak bu konudaki bir methiye de Enes b. Malik'ten gelmektedir:
Zeydb. Eşlem anlattı:[264]
Enes b. Malik'in
yanına girince: 'Namaz kıldınız (mı)?' dedi. Biz: 'Evet' deyince şöyle o dedi:
'Ey cariye, bana
abdest alacağım suyu getir! İmamınız
kadar (namazı) Rasûlullah'ın namazına benzeyen başka bir imamın arkasında namaz
kılmadım.'
§(Râvi) Zeyd ekledi:
'Ömer b. Abdülaziz rükû ve secdeyi tam yapar, kıyam ve kuûdu (oturuşu) hafif
tutardı.'[265]
559/1429- Câbir
b. Semüra'dan (Radiyallahu anh):[266]
Rasûlullah (Saiiatiaha
aleyhi ve seiiem) öğle namazında 'Velleyli iza yağşâ'yı okur, ikindide buna
benzer bir sure okur, sabah namazında ise bundan daha uzun bir sure okurdu.[267]
560/1430-
Ebû Katâde'den (Radıyaillahu anh):[268]
Rasûlullah (Saiiaiiahn
aleyhi ve sciiem) öğle namazının ilk iki rekâtında bize Kur'ân okuyarak imamlık
yapardı, bazen okuduğu ayeti bize duyururdu; ilk rekâtta uzatır, ikincide
kısaltırdı, sabah namazında da böyle yapar, ilk rekâtta uzatır, ikincide
kısaltırdı. İkindi namazının ilk iki rekâtında da bize Kur'ân okurdu.[269]
561/1431- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaitahu anh):[270]
Her namazda kıraat
vardır. Rasûlullah'ın bize işittirdiği (kıraati) size işittirdik (sesli
okuduk), bize işittirmediği (kıraati) de size işittirmedik (sessiz
okuduk)"[271].
562/1432- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaiiahu anh):[272]
Rasûlullah
(Saiiaitahtı aleyhi ve sellem) bize namaz için imamlık yapar, açıktan ve
gizliden okurdu. Onun açıktan okuduğu (namazda) biz de açıktan okuduk, sessiz
okuduğu (namazda) biz de sessiz okuduk. Rasûlullah'ın şöyle dediğini duydum:
"Kıraat (Kur'ân
okuma) olmaksızın namaz olmaz."[273]
Rasûlullah'ın namaz
kılış şeklini bize sahabe aktarmıştır, bu konuda tek kaynak onlardır.
Namazlardaki kıraat konusunda icma edilen konular:
1- Sabah,
cuma, akşam ve yatsının farzlarının ilk iki rekâtında sesli okunur.
2- Öğle,
İkindi, akşamın üçüncü ve yatsının son iki rekâtında sessiz okunur.
§İhtilaflı olan bazı
namazlar:
1- Bayram ve
istiska namazı. Cumhura göre bayram namazı açıktan, ayrıca istiska namazı İmam Malik,
Ebû Yusuf, Muhammed, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre açıktan okunur, İmam Ebû
Hanife'ye göre istiskada namaz yoktur, o sadece dua ve istiğfardır.[274]
2- NafiIe
namazlarda gündüz kılınanlar sessiz okunur, gece kılınanda ise kişi
muhayyerdir.
3- Husûf ve
Küsûf namazlarında cumhura göre Rüsûfü'ş-şems'de gizli ve Husûfü'l-kamer'de
açıktan okunur. İ.Taberi'ye göre iki namazda da muhayyerlik vardır, İbn Münzir,
İbn Huzeyme ve İshak'a göre ikisi de açıktan okunur.
4- Cenaze
namazı gündüz ve gece sessiz okunur, gece sesli okunur, diyenler de vardır.
5-
Yatsı
gibi gece kılman namazın kazası gece kılınırsa sesli okuyabilir, ama gündüz
kılınırca sesli ya da sessiz kılabilir.
6-
öğIe gibi
gündüz kılınan namazın kazası gündüz kılınırsa sessiz, gece kılınırsa sesli ya
da sessiz kılınabilir.[275]
§İbn Hacer
(v.852/1448) yukarıdaki rivayet ile ilgili olarak dedi ki: 'Bunlardan çıkan
hüküm sessiz okunan namazlarda sesli okunmasının cevazıdır, ancak Hanefıler bu
durumda sehiv secdesi gerektiğini söylediler.'[276]
§Müsned Trc. 562/1432.
hadisten ve diğerlerinden anlaşılan Fatiha ya da Kur'ân okumaksızın namaz
geçerli değildir.
§Bu babdaki hadislerde
tavsiye edilenler:
1-
Sabah ve
öğle namazlarında kıraat uzatılmalı, sabah namazı daha uzun olmalı,
2- İkindi ve
yatsı namazlarında kıraat orta hâili tutulmalı,
3- Akşam
namazında okuma hafif olmalı, fazla uzatılmamalıdır.
§İmam
Nevevî((v.676/1277))dedi ki: Ulemanın görüşüne göre Rasûlullah'ın namazının
uzunluğu ya da kısalığı o anki duruma göre değişmektedir; cemaatin o anda
meşguliyeti yoksa ve uzun kıraat kendilerine tesir ediyorsa imam okumayı
uzatır, ama böyle bir durum yoksa hafif tutar.
İmam uzun okumak
istediğinde kısa tutmasını gerektiren bir hâl olursa okuyuşunu fazla uzatmaz,
meselâ çocuk ağlaması gibi durumlar...
Bazı anlarda imam uzun
okursa da genelde tavsiye edilen farz namazlarda okuyuşun kısa tutulmasıdır.[277] Bu
konudaki bazı hadisler:
EbûMes'ûd anlattı:[278]
Bir adam Rasûlullah'a
(Sallallahu aleyhi ve sellent) dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Filan kişinin bize kıldırdığı sabah namazını uzatmasından dolayı ben
gecikiyorum.'
Bunun üzerine
Rasûlullah (öyle) kızdı ki, başka bir yerde bu kadar kızdığını görmemiştim.
Şöyle dedi:
"Ey İnsanlar!
Sizden nefret ettiriciler var. Kim imamlık yaparsa kısa tutsun, muhakkak ki
arkasında zayıf, yaşlı ve ihtiyaç sahibi olabilir."
Câbir'den:[279]
Muaz Hz. Peygamber'le
namaz kılar, sonra gider ve kavmine namaz kıldırıldı. Bir gece Hz. Peygamber'le
yatsı namazı kıldı, sonra kavmine gitti, onlara imam oldu, Bakara süresiyle
kıraate başladı, cemaatten birisi ayrıldı ve tek başına kıldı. Cemaat
kendisine;
'Münafık mı oldun
sen?' deyince şöyle dedi:
'Hayır vallahi, ben
Rasûlullah'a gideceğim ve bunu haber vereceğim.' Rasûlullah'ın yanına geldi ve
dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Biz gündüz çalışan deve[280]
sahipleriyiz. Muaz seninle birlikte yatsı namazını kıldı, sonra gelip (bize)
Bakara suresi ile namaz kıldırdı.'
Bunun üzerine
Rasûlullah Muaz'a döndü ve şöyle dedi:
"Ey Muaz ! Sen
fitne mi çıkarmak istiyorsun? Şunu oku, şunu oku!"
§Başka rivayette Câbir
şöyle nakletti:
"Veşşemsi
veduhâhâ, ve'd-Duhâ, ve'l-Leyli iza yağşâ, Sebbihi'sme Rabbike'l-a'tâ' yi
oku!"
§Hadislerde geçen
farklı kıraatin hikmeti:
1- Sabah ve
öğle vakti uyku ve gaflet zamanıdır, bu insanların cemaate yetişmeleri için
kıraat uzun tutulur,
2- İkindi vakti
böyle değildir, bilâkis insanların yorgun olduğu vakittir, bu nedenle namaz
hafif tutulmalıdır.
3- Akşam
vakti dardır, belki oruçlu olanlar vardır ve kısa tutulmalıdır,
4- Yatsı
vakti uyku vaktidir, ancak geniş bir vakittir, bu nedenle orta uzunlukta
okunur, tıpkı ikindi gibi.[281]
563/1433-
Ebû Ma'mer anlattı[282]:
Habbab b. Eret'e
(Radıyallahu anh): 'Rasulullah (SalkıUahii aleyhi ve sellem) Öğle ve ikindi
namazlarında (Kur'ân) okur muydu?' diye sorduk. O da 'Evet' dedi.
Biz: 'Bunu hangi
şeyden anlı yordunuz?' diye sorunca şöyle cevap verdi: 'Sakalının
oynamasından.'
NOT: Bu
rivayette sahabî Habbab b. Eret'e sorulma sebebi, onların öğle ve ikindi
kıraati hakkında bilgilerinin olmaması ya da okunmaz, şeklinde yanlış bilgileri
olabilir. Doğrusunu Allah bilir.[283]
564/1434- Abdullah
b. Ubeydullah b. Abbas'tan[284]:
Ben ve Kureş'ten bazı
gençler İbn Abbas'ın yanına girdik. Onlar 'Rasûlullah (Saiiaiiaim aleyhi öğle
namazında (Kur'ûn) okur muydu?' diye sordular.
İbn Abbas: 'Hayır'
deyince gençler:
'Belki de o içinden
okuyordu' dediler. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi:
'Yüzünün derisi
dökülsün.[285] Bu (düşünceler) serdir.
Rasûlullah kendisine gönderileni tebliğ etmekle sorumludur. İnsanlar dışında
sadece bize (Ehl-i Beyt'e) üç şeyde özel hüküm bildirdi:
Abdesti güzel
almamızı, sadakadan/zekattan yemememizi ve ata eşeği çekmememizi emretti.'[286]
Ebû Davud rivayetinde[287] bu
dediğin öncekinden daha şeriidir
(tehlikelidir),
şeklinde geçer. Çünkü onlar Rasûlullah'i vahyi gizlemekle suçladılar. Bu
nedenle tbn Abbas kızdı ve Rasûlullah'ın hiç bir şeyi gizlemediğini belirtti.
§Burada İbn Abbas
soran kişilerin Ehl-i Beyt'e ait özel hükümleri sorduğunu anladı da yukarıdaki
özel hükümleri saydı:
1- Abdest
konusunda Ehl-i Beyt daha dikkatli olmalı, bu rivayete göre onların güzel
abdest alması vacip, diğer insanlara menduptur.
2- Ehli
beyt'e sadaka/zekat verilmez, bir çok rivayette bu yasaklanmıştır. Bunun nedeni
Rasûlullah'ın soyundan gelenlerin dini istismar etmemeleri olabilir.
3- Eşeğin
ata çekilmesi konusunda da Ehl-i Beyt'in daha dikkatli olmaları, bunun
kendilerine haram ve diğer insanlara mekruh olması söz konusudur, Buradaki
yasağın nedeni doğan hayvanlarda kısırlığın oluşması, üreme olmadığı için at ve
eşek gibi hayvanların soylarının azalması endişesi olabilir. Doğrusunu Allah
bilir.[288]
§Ehl-i Beyt'le ilgili
bazı hükümlerin şiddetli olması onların önderlik makamında olmaları ve daha
dikkatli davranmaları içindir. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
"(Ey Peygamber'în
hanımları!) Evlerinizde oturun, eski cahîliye âdetinde olduğu gibi açılıp
saçılmayın. Namaz kılın, zekât verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i
Beyt! Allah sizden, günahı uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak ister."
(Ahzâb, 33/33).[289]
565/1435- İbn
Abbas (Radıyallahu anhuma) dedi ki:[290]
'Namazlar(ın) bir
kısmında Hz. Peygamber (Saiiaüahu aleyhi ve okudu, bir kısmında sustu. Allah'ın
Peygamber'inin okuduğu yerde biz de okuduk, sustuğu yerde sustuk.'
Kendisine:
'Belki o (Peygamber)
içinden okudu1 denilince kızdı ve şöyle dedi:
'Yoksa, Rasûlullah
(vahyi gizlemekle) itham mı ediliyor?
§(Bir rivayette) İbn
Cafer ve Abdürrezzak: Rasûlullah'ı itham mı ediyorsun)?' diye naklettiler.[291]
İbn Abbas Rasûlullah'ın
(Satlailahü aleyhi ve seiiem) öğle ve ikindi namazlarında sustuğunu
bildirmektedir ki bu o anki bilgisine göre söylenmiş olabilir. Çünkü bu konuda
İbn Abbas'tan farklı rivayetler gelmektedir.
İbn Abbas şöyle dedi:
'Öğle ve ikindi
namazlarında imamın arkasında Fatiha'yı sen de oku!'[292]
'Namazı Fatiha da olsa
Kur'ân(dan) okuyarak kıl!'[293]
Başka rivayette İbn
Abbas; öğle ve ikindi namazında Rasûlullah'ın okuyup okumadığını bilmediğini
ifade etmiştir.[294]
§Çok sayıda sahabe
Rasûlullah'ın öğle ve ikindi namazlarında (sessiz olarak) Kur'ân okuduğunu
naklettiler.
1-
Habbab b.
Eret[295]
2-
Ebû
Katâde[296]
3-
Câbir b.
Semüra[297]
4-
Hârice b.
Zeyd[298]
5-
Ebu'l-Ehvas[299]
6- Abdullah
b. Ebû Evfâ[300]
7- Ebû Said
el-Hudrî
8- Ebu'l-Âliye'den
otuz kadar sahabenin ittifakı nakledildi.[301]
566/1436-
İbn Abbas (Radıyallahu anhüma) dedi ki[302]:
"Sünnetin hepsini
ezberledim, ancak ben Rasûlullah'ın (Saiiaiiahu aleyhi ve öğle ve ikindi namazlarında Kur'ân okudu mu,
okumadı mı, (tam) bilemiyorum. (Bir rivayetteki ek; Fakat biz okuyoruz.) Ayrıca
Rasûlullah'ın ayetteki şu harfi nasıl okuduğunu bilmiyorum;
( )[303] ta
ile mi, yoksa sin ile mi?[304]
Abdullah b. Abbas (v.68/687) alim ve fakih
sahabilerdendi. Rasûlullah (Sallatlahü
aleyhi ve sellem) Oîiun İçin dua etmişti.
İbn Abbas anlattı:
Hz. Peygamber helaya
gitti, onun için abdest suyu hazırlayıp koydum. Dedi ki:
"Bunu kim
koydu?"
(îbn Abbas olduğu)
bildirilince Rasûlullah şöyle dua etti:
"Allahım, onu
dinde fakih kıl!"[305]
"Allahım, ona
Kitab'ı öğret!"[306]
"Allahım, ona
Kur'ân'ın te'vilini (yorumlanmasını) öğret!"[307] Bu
duanın nedeni de Hakim'in rivayetinde beyan edildiği gibi İbn Abbas'ın Hz.
Peygamber için su kabı hazırlamasıdır.[308]
Allahım, ona hikmeti
Öğret![309]
Allahım, ona hikmeti
ve Kur'ân'ın te'vilini (yorumlanmasını) öğret![310]
"Allahım, ona
Kitab'ı, hikmeti ve nübüvvet dışındaki (ilhamla)[311]
doğru bakış açısını öğret!”[312]
"Allahım, onu
fakih kıl ve te'vili (yorumlamayı) öğret!"[313]
Farklı rivâyetlerdeki
farklı dualar aynı olay için Hz. Peygamber'in yaptığı duanın aktarılmasındaki
farklı anlamadan ya da uzun bir duanın parçalarından ibaret olabilir, doğrusunu
Allah bilir.
§İbn Abbas'tan gelen
diğer rivayetlerden Hz. Peygamber'in öğle ve ikindi namazlarında Kur'ân okuması
konusunda kendisinin her hangi bir bilgisi olmadığını ya da kararsız olduğunu
görüyoruz. Abdullah b. Abbas (yaşı) küçük sahabilerdendi, çünkü Rasûlullah'ın
vefatı sırasında on üç yaşında bir gençti. Hz Peygamber'in yaşayışını/sünnetini
daha sonra (yaşı) büyük sahabilerden topladı ve ümmetin büyük alimlerinden
birisi oldu. Bu nedenle ondan farklı görüşler ve rivayetler nakledilmektedir:
İbn Abbas'ın bazı
farklı görüşleri:
1- Abdestte
çıplak ayağa mesh ile ilgili görüşü[314];
Abdest uzuvlarını birer kere yıkanmasına dair Rasûlullah'tan rivayeti.[315]
2- Mestler
üzerine mesh edilmez görüşü[316];
Hâlbuki bu konuda seksen sahabiden rivayet nakledildi.[317]
3- Korku namazının
tek rekât olduğu görüşü[318],
ancak kendisinden iki rekât görüşü de nakledildi.[319]
4- Rasûlullah
Kabe içinde namaz kılmadığı iddiası ve Kabe'de namaz kılınmasına dair cevazı[320],
Hâlbuki o anda Rasûlullah'ın yanında olan sahabiler onun namaz kıldığını
naklettiler.[321]
5- Mut'a
nikahının hükmünün kaldırılmadığında ısrarlıydı ve sahabe kendisini zaman
zaman uyarmaktaydı, sonunda doğrusunu öğrenince bu görüşünden vazgeçti...[322]
6-Kâbe'nin içinde de
namaz kılınmaz. İbn Abbas Rasûlullah'ın Kabe İçinde namaz kılmadığını, tekbir
getirdiğini ve dua ettiğini bildirmektedir. Bir rivayette de kendisinden;
'Rasûlullah içine girdiğinde iki direk arasında secdeye gitti, sonra oturdu, ve
dua etti, (ancak) namaz kılmadı' şeklinde nakletti.[323]
Fakat İbn Ömer'in
Bilâl ve Üsame'den rivayetleri, Rasûlullah'ın Kabe içinde namaz kıldığı,
şeklindedir. Peygamberimiz Kabe'ye Bilâl, Üsame ve Osman b. Talha ile birlikte
girmişti. Bu üç sahabeden Rasûlullah'ın içeride namaz kıldığı, nakledildi.[324]
Her ne kadar İbn Abbas
Üsame'den[325] namaz kılmadığını
nakletse de yine Üsame'den gelen rivayet yanında Bilâl b. Rebah ve Osman b.
Talha'dan gelen rivayetler[326]
Rasûlullah'ın Kabe'nin içinde namaz kıldığı şeklindedir. Hattâ İmam Tahâvî'ye
(v.321/933) göre Rasûlullah'ın Kabe'de namaz kılması ile ilgili rivayetler
tevatür derecesine ulaşmıştır.[327]
§Abdullah b. Abbas'ın
görüşlerini doğru anlamak için bunların tümünü toplamak ve hayatını iyi bilmek
gerekir. İbn Abbas'Ia ilgili bilgiler Menâkıb bölümünde gelecek, inşallah.
§ Yukarıdaki rivayette
İbn Abbas'ın ( )[328] ayetinde
bulunan bir kelimenin kıraatinde şüphe ettiği görülmektedir. Acaba ta İle mi
yoksa sin İle mi, diye ve bu konuda Rasûlullah'ın nasıl okuduğuna dair bir
bilgi nakletmemektedir. Ayetteki ve
kelimeleri aynı manadadır.[329]
Kurtubî (v. 671/1272),
ayetteki lafzının kıraati hakkında şöyle dedi: 'İbn Abbas bunu şeklinde (sin
ile) okudu, Übey b. Kâ'b'ın mushafında da bu şekilde geçmektedir. Hamza, Kisâî
ve Hafs ise şeklinde (ta ile) okudular.'[330]
567/1437-
Muttalib b. Abdullah'tan[331]:
(İnsanlar) Öğle ve
ikindi namazlarında Kur'ân okumak konusunda ihtilafa düştüler ve (sorması için
birisini) Hârice b. Zeyd'e gönderdiler. O şöyle dedi:
'Babam dedi ki:
'Rasûlullah (saiiaiiaha
akyiü ve seiiem) kıyamı uzatır ve (kıyamda) dudaklarını hareket ettirirdi.
Bunu ancak Kur'ân okumak için yaptığını biliyorum ve ben de öyle
yapıyorum."
NOT: Müsned
Trc. 563/1433 ve 568/1468. numaralı rivayetlerde geçtiği gibi sahabe hafi
(sessiz okunan) namazlarda Rasûİullah'ın kıraatini sakalının ya da dudaklarının
oynamasından bilirlerdi. Ayrıca 548/1418 numaralı rivayette geçtiği gibi
Rasûlullah okuduğunu hissettirmek için bazen sahabeye duyururdu.[332]
568/1438-
Ebu'l-Ehvas'tan[333]:
Hz. Peygamber'in
ashabından biri şöyle dedi:
'Hz. Peygamber'in
(Saiiaitaha aleyhi ve seitem) öğle namazındaki kıraati sakalının oynamasından
bilinirdi.'[334]
569/1439- Ebû
Said el-Hudrî'den (Radıyallahu anh):[335]
Rasûlullah'ın
(Saiiaitaiıu aleyhi ve setiem) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamı (ile
kıraatini) takdir ederdik; öğle namazında Rasûlullah'ın kıyammdaki (uzunluğun)
otuz ayet (okuyacak)[336]
kadar olduğunu tahmin ettik, yani Elif lâm mim tenzilü's-secde suresi kadar,
son iki rekâttaki kıyamı ise bunun yansı kadardı. İkindi namazında
Rasûlullah'ın kıyamının (uzunluğu) bunun yarısı kadardı,[337] son
iki rekâttaki kıyamı önceki iki rekâttaki kıyamın yansı kadardı.[338]
570/1440-
Gazea şöyle anlattı:[339]
'Yanında çok kişi
olduğu hâlde (duran)[340] Ebû
Said'in (Rcuhyaiiahn yanına gittim, insanlar onun yanından ayrılınca dedim ki:
'Ben sana onların
soracağı bir şeyi sormayacağım, sana Rasûlullah'ın (Satiaiiaiıü aleyhi ve
setiem) namazını soracağım.'
O şöyle dedi:
'Bunda senin için bir
fayda yoktur.[341]'
Gazea soruyu tekrar
edince dedi ki:
'Rasûlullah'ın öğle
namazı şöyleydi: Bizden biri Bakî'a[342]
gider, ihtiyacını giderir, sonra ailesinin yanına döner ve abdest alır, sonra
mescide dönerdi de Rasûlullah hâlâ birinci rekâtta olurdu."[343]
571/1441- Abdullah
b. Ebû Evfâ'dan (Radiyallahu anh):[344]
Hz. Peygamber
(Saiiatiahn aleyhi ve seiiem) öğle namazının birinci rekâtında, ayak sesi
duyulmayıncaya kadar kıyamda dururdu (ki insanlar yetişsin).[345]
572/1442-
Câbir b. Semüra'dan (Radiyalahu anh):[346]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) öğle namazında 'Sebbihi'sme Rabbike'1-a'lâ' suresi ve
benzerini okur, sabah namazında ise bundan daha uzun okurdu.[347]
573/1443- Ebu'l-Aliye'den[348]:
Hz. Peygamber'in
(Saitaiiaha aleyhi ve sellem) ashabından otuz kişi (bir görüşte) ittifak
ettiler ve şöyle dediler:
'Rasûluîlah (Kur'ân'ı)
açıktan okuduğunda onu bildik/öğrendik, açıktan okumadığını ise açıktan
okuduğuna kıyas etmeyiz.'
(Râvi devamla) dedi
ki: Şu konuda onlar ittifak ettiler ve iki kişi bile ihtilafa düşmedi:
'Rasûlullah öğle
namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar okurdu, son iki
rekâtındaki (kıraati ise) bunun yansı kadardı. İkindi namazının ilk iki
rekâtında ise öğlenin ilk iki rekâtındaki kıraatin yansı kadar, son iki
rekâtında da bunun yarısı kadar okurdu.'[349]
Bu hadisin şahidi Ebû
Said el-Hudrî'den gelmektedir:
Ebû Saİd el-Hudrî
anlattı:[350]
'Rasûlullah öğle
namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet kadar, son iki rekâtında
ise on beş ayet okuyacak kadar okuyarak (durduğunu), (ya da şüyle dedi; (bu)
öncesinin yansı kadardı.) İkindi namazının ilk iki rekâtında ise on beş ayet,
son iki rekâtında da bunun yarısı kadar okuyarak (durduğunu lalını i n/takdir
ettik).[351]'
§Bu konuda çok sayıda
sahabeden gelen rivayetler öğle ve ikindi namazında Kur'ân okumanın meşru
olduğunu göstermektedir.
Öğle namazında
Rasûlullah'ın okuduğu bazı sureler:
1- Velleyli
iza yağşâ ( )[352]-(21 ayet)
2- Ve's-semâi
zâti'l-burûc (22 ayet).
3-
Ve's-semâi ve't-tânk -(17 ayet) ve bu iki surenin benzerleri[353]
4- Lokman-(34
ayet) ve Zâriyat -(60 ayet); bu iki sureden ayetler[354]
5- A'Iâ -(19
ayet) ve Gaşiye (26 ayet)[355]...
Farklı sahabeden
değişik zaman ve şartlarda değişik rivayetlerin olması o anki duruma göre
okunan miktarı göstermektedir. Bu rivayetlerden öğle ye ikindi namazlarında
yaklaşık bu kadar ayet ya da sure okumanın efdal olduğu anlaşılmaktadır, ancak
şart değildir.[356]
574/1444- Cübeyr
b. Mut'im'den (Radıyaillahu anh):[357]
(Kendisi) müşrik esirlerin fidyesini görüşmek üzere
Rasûlullah'a geldi. (Râvi Behz; Bedir esirlerinin fidyesi konusunda olduğunu,
belirtti ve râvilerden Muhammed b. Cafer de, o gün (Cübeyr'in) Müslüman
olmadığını söyledi.) Cübeyr şöyle anlattı:
'Rasûlullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) akşam namazı kılarken kendisine ulaştım; namazda
Tûr suresini okuyordu. İşittiğim Kur'ân ile sanki kalbim (heyecandan)
parçalanacaktı.' {Râvi Behz şöyle nakletti: 'Kur'ân'ı işittiğim zaman sanki
kalbim (heyecandan) parçalanacaktı.)[358]
Cübeyr b. Mut'im (v.
59/678) Nevfeloğullan'nın ve Kureyş'in eşrafından olduğu için cahiliye ve İslâm
dönemlerinde büyük bir itibara sahipti. Cahiliye devrinde İslâm'a düşman bir
kişiydi, hatta o, hicretten önce Darıı'n-Nedve'de Rasûlullah'în öldürülmesine
karar veren kişilerden birisiydi.
CUbeyr Bedir savaşında
da müşriklerle beraberdi, daha sonra esirlerin serbest bırakılması için
Rasûlullah'la görüşmek üzere Medine'ye gitti. Yanına ulaştığında Rasûlullah
akşam namazı kılıyordu ve Tur suresini okuyordu. CUbeyr bu ayetleri işittiği
anda o kadar etkilendi ki kalbi neredeyse paramparça olacaktı ve bu. kalbine
giren imanın ilk ateşiydi. Diğer bir rivayette bu heyecanın son noktasını
kendisi şöyle anlatır:
'Hz. Peygamber'İ akşam
namazında Tûr suresini okurken dinledim; 'Yoksa onlar kendi kendilerine mi
yaratıldılar (oluştular) yahut da (kainatın) yaratıcısı onlar mı? Yoksa gökleri
ve yeri onlar mı yarattı? Bilâkis onlar (bu konuda) kesin bîr inanca sahip
değiller. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı ya da onlar üstün güç
sahipleri mi?'[359]
(manasındaki) ayete ulaştığında kalbim neredeyse uçacaktı.'[360]
Ancak bu konuda çok
inatçı olan diğer müşrikler gibi Cübeyr b. Mut'im'e de hidayet geç nasip olmuş
ve Hudeybiye anlaşmasından sonra, bazılarına göre Mekke'nin fethi günü Müslüman
olmuştur.[361]
§Azılı bir müşrikin
namazdan ve özellikle okunan Kur'ân'dan etkilenmesi çok önemlidir. Rasûlullah
insanları Kur'ân ile etkileyen bir kişiydi, onu dinledikleri zaman adeta şok
oluyorlar ve bu güçlü/güzel sözler karşısında hayranlıklarını
gizleyemiyorlardı.[362]
575/1445-
Mervan b. Hakem'in[363]
haber verdiğine göre Zeyd b. Sabit
kendisine dedi ki:
'Bana ne oluyor, seni
akşam namazında kısa sureleri okurken görüyorum. Hâlbuki ben Rasûlullah'ı
(Saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) bu namazda iki uzun sureden uzun olanını okurken
görmüştüm.'
(Râvi) İbn Ebî Müleyke
şöyle nakletti: (Bir rivayette, ben Urve'ye;) 'İki uzun sureden uzun olanı nedir?'
diye sorunca o,:
'Â'raf (süresidir)'
dedi.[364]
Ebû Davud'daki
rivayette 'diğeri de En'âm süresidir' ilavesi bulunmaktadır.[365]
(Râvi İbn Ebî Müleyke
şöyle nakletti: Ben Urve'ye;) 'İki uzun sureden uzun olanı nedir?' diye sorunca
:
'Â'raf (suresi),
diğeri de En'âm süresidir' dedi.
(Râvilerden İbn Cüreyc
şöyle anlattı: îbn Müleyke'ye bunu sordum: O da kendine göre bunların Mâide ve
Â'raf olduğunu, söyledi.
§Rivâyetteki iki uzun
sureden biri Â'raf süresidir ve bunda ittifak vardır, ancak diğeri ihtilaflıdır.
Ebû Davud'un ziyadesinde bunun Urve'ye göre En'âm suresi olduğu
anlaşılmaktadır. İbn Hacer de bu görüştedir ve Bennâ da bunu tercih etmiştir.
İkincisinin Mâide suresi olduğunu söyleyenler de vardır ve bu İbn Ebî
Müleyke'nin görüşüdür. Bazılarına göre de Yunus süresidir. Doğrusunu Allah
bilir.[366]
576/1446- Ebû
Eyyûb ya da Zeyd b. Sâbit'ten (Radıyallahu anhüma)[367]
nakledildi:[368]
'Hz. Peygamber
(Saiiaiiaim ateyiu ve setiem) akşam namazının iki rekâtında Â'raf suresini
okudu.'
NOT: Bu
rivayetten akşamın vakitinin şafak[369]
kaybolmasına kadar devam ettiği ve uzun olduğu anlaşılmaktadır.[370]
577/1447-
İbn Abbas'tan (Radiyallahu anhüma):[371]
Ümmü'l-Fadl bt. Haris
(oğlu) İbn Abbas'ı Mürselât suresini okurken işitince şöyle dedi:
'Okuyuşunla bana bu
sureyi hatırlattın; bu sure, akşam namazında okurken Rasûlullah'tan (Satiatiaim
aleyhi ve seiiem) duyduğum en son suredir.'[372]
İbn Abbas'ın bu
rivayeti başka tarikten annesi Ümmü'l-Fadl şeklinde, beyan edilerek nakledildi.[373] İbn
Abbas'ın annesi, büyük oğlu Fadl'a nisbet edilerek anıldı, çünkü Arablarda
künyenin büyük oğlana nisbeti adetti. Ümmü'l-Fadl'ın ismi Lübâbe bt. Haris'tir
ve Hz. Hatice'den sonra ilk Müslüman olan kadındır. Hâlbuki o dönemde kocası
Abbas kavminden çekindiği için Müslüman olduğunu daha açıklayamamıştı, beklide
Müslümanları gizlice koruma fikrindeydi. Bunu Mekke'deki haberleri Rasûlullah'a
ulaştırmak gayesiyle hicret etmemesinden anlıyoruz, her zaman Hz.Peygamber'e
yardımcı olmuştu.
Ümmü'1-Fadl Hz.
Peygamber'in hanımı Meymûne annemizin kız kardeşidir ve Hz. Abbas'ın ondan yedi
tane çocuğu olmuştu:
Onlar; Fadl, Abdullah,
Ubeydullah, Ma'bed, Kuşem, Abdurrahman ve Habibe'dir.[374]
578/1448- Ümmü'l-Fadl
bt. Haris'ten (Radiyallahu anha):[375]
Rasûlullah (Saiiaiiaim
aleyhi ve seiiem) bize evinde elbisesine bürünmüş olarak akşam namazı kıldırdı
ve Mürselât suresini okudu. Bundan sonra ruhunu teslim edinceye kadar başka
namaz kılmadı/kıldırmadı.
NOT: Buhari
rivâyetindeki lafız şeklindedir ve 'Allah onun ruhunu alıncaya kadar bize namaz
kıldırmadı'[376] mânâsındadır. Bununla
yukarıdaki rivayet açıklanmış olur, çünkü kastedilen münferit değil, cemaatle
kılınan namazdı ve evinde kılınmıştı. İmam Şafiî'ye göre Rasûlullah ölüm
hastalığındaki en son namazı mescitte kılmıştı, bu da o oturarak kıldığı
namazdı, namazı kıldırmaya Hz. Ebû Bekir imam olarak başlamış, Rasûlullah
gelince Hz. Ebû Bekir me'mum (ona tabi) olmuştu. Doğrusunu Allah bilir.[377]
579/1449-
Hanzalees-Südûsî'den[378]:
İkrime'ye: 'Ben akşam
namazını Kul eûzü bi Rabbi'î-felak ve Kul eûzü bi Rabbi'n-nas ile kılıyorum, bundan
dolayı insanlar beni ayıplıyorlar' deyince o şöyle dedi:
'Bunda bir beis
yoktur. O iki sureyi oku, onlar Kur'ân'dandır. Bana İbn Abbas'in (Radtyallcıhii
anlnima) bildirdiğine göre Rasûlullah (Sailallalahu aleyhi ve sellem) geldi ve
iki rekât namaz kıldırdı, o iki rekâtta sadece Fatiha'yı okudu.'[379]
Bu hadisteki Hanzale
es-Südûsî; İbn Maîn ve diğerlerine göre zayıf râvidir, ancak İbn Hibbân kendisini
sika kabul etmiştir.[380]
Hanzale'nin Şehr b. Havşeb yoluyla İbn Abbas'tan gelen rivayetinde bu iki
rekâtın bayram namazı olduğu açıklanmaktadır:
"Rasûlullah iki
rekât bayram namazı kıldırdı, ikisinde sadece Fatiha'y okudu ve başka (sure ya da
ayetleri) ona eklemedi. "[381]
§Bu rivayette
Fatiha'nm namazda tek başına yeterli olacağına işaret edilmekte ve Ebû
Hüreyre'den (Radıyaiiahu anhi gelen şu rivayet de bunu desteklemektedir:[382]
"Rasûlullah
(Saiiaitahu aleyhi ve sellem) her namazda Kur'ân okurdu. Namazlarda (sesli
okuyup) bize duyurduklarını biz size duyurduk, bizden gizli okuduklarını (hafi
olanları) biz de sizden gizledik (size bildirdik). Eğer Fatiha'd an fazla
okumazsan o yeterlidir, fazla okursan o daha hayırlıdır."[383]
580/1450- Ukbe
b. Amir'den (Radiyallahu anh):[384]
Rasûlullah'ın (yanına
o, bineği üzerindeyken geldim,) ayağını (elimle)[385]
tuttum ve:
'Ey Allah'ın Rasûlü,
bana Hud suresi ile Yusuf suresini okut (öğret)!' dedim.
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve seiiem) şöyle buyurdu:
"Ey Ukbe b. Âmir!
Sen izzet ve celal sahibi olan Allah'a Kul eûzü birabbi'l-felak'tan daha
sevgili, daha kapsamlı/büyük[386] bir
sure okumazsın (okumuş olamazsın)."
§(Ravi) Yezid ekledi:
'Ebû Âmir onu hiç terk etmedi, akşam namazında okumaya devam etti.'[387]
§Ukbe b. Âmir b. Âmir
b. Abs (v.58/678) hicretten sonra Müslüman olan sahabilerdendİr. Ukbe
Rasûlullah'ın Medine'ye geldiğini duyunca gütmekte olduğu koyunlan bıraktı
ve onun yanına
geldi. Biatimi kabul
eder misin, deyince Peygamberimiz ona kendisini
tanıtmasını istedi. Ukbe kendisini tanıtınca Rasûlullah ona bedevi (geleneksel
cahiliye) biati yoksa hicret biati için mi geldiğini sorunca Ukbe hicret biati
için geldiğini söyledi. Rasûlullah da onun biatini kabul etti.
Ukbe'den bir çok
sahabi hadis rivayet etti; Cabir, İbn Abbas, Ebû Abbas, Ebû Eyyub el-Ensarî ve
Ebû Ümame bunlardandır. Ayrıca tabiûndan bir çok kişi kendisinden hadis aldı;
Ebu'1-Hayr, Ali b. Rebah, Ebû Kabîl, Saİd b. Müseyyeb vd.
Kur'ân'ı Mushaf
halinde toplayan sahabİlerden birisi de Ukbe b. Âmir'dİr. Onun mushafı imam
mushafın tertibinden farklıydı. Daha sonra imam mushaftan kendi eliyle bir
nUsha yazdı. Allah ondan razı olsun.[388]
§Bu konuda geçen
hadislerden akşam namazında kıraatin meşru olduğu anlaşılmaktadır.
Akşam namazında
Rasûlullah'ın okuduğu bazı sureler ve ayetler:
1- Mâide,
2- Araf,
3- Enfal,
4- Tur,
5- Mürselât,
6- Kul eûzü
bi Rabbil felak,[389]
7- Kısa
mufassal surelerden okurdu.[390]
* Diğer rivayetlerde
geçen bazı sureler:
8- 'Ellezine
kefem ve saddû an sebîlillah' ayeti
İbn Ömer'den:[391]
Hz. Peygamber
kendilerine akşam namazında 'Ellezine keferû ve saddû an sebîlillah1 ayetini
okudu
9- Ve't-tini
ve'z-zeytûni,
Berâ b. Âzib'den:[392]
(Yolculukta) Hz. Peygamberdin arkasında akşam namazı kıldım,
(İkinci rekâtta)[393]
'Vettini vezzeytûni'y\ okudu.
10- 'Sebbıh'sme
Rabbike'l-â'lâ' ve 'Kul yâ eyyühe'l-kafırûn',
Abdullah b. Haris b.
Abdülmutta!ib'den:[394]
Rasûlullah'ın son
kıldığı/kıldırdığı namaz akşam namazıydı; birinci rekâtta 'Sebbıh'smi
Rabbike'l-â'lâ' ve ikinci rekâtta 'Kulyâ eyyühe'l-kaftrûn'rdkudu.
11- Cuma
gecesi akşam namazında "Kul yâ eyyühe'l-kafirûn" ve 'Kulhüvallahü
ehad."[395]
Bu rivayetler akşam
namazında tıval-ı mufassalın, bazen kısa surelerin okunmasına delâlet
etmektedir. Bazen de es-seb'u't-tıvaldan (yedi uzun sureden) okunması tercih
edilmiş, meselâ iki uzundan biri olan Â'raf suresi iki rekâtta okunmuştur.
Farklı rivayetlerden
ortaya çıkan eğer zaman varsa ve cemaate meşekkat olmayacaksa uzun ya da
tıval-ı mufassaldan okumak caizdir. Ancak farz namazların kısa tutulması ve
imam olan kişinin rahat okuyacağı kısmı okuması müstehaptır. Tirmizi
rivayetinde Hz. Ömer, Ebû Musa el-Eş'ari'ye yazdığı mektupta akşam namazında
kisaru'l-mufassaldan okunmasını istemiştir.[396] Bu
Îbnü'l-Mübarek, Ahmed b. Hanbel ve îshak'ın görüşüdür. İmam Şafiî, İmam
Malik'in akşam namazında Tur ve MUrselât gibi uzun surelerin okunmasını mekruh
gördüğünü nakletti. Ancak Şafiî'nin bu konuda mekruh olmayıp, bilâkis müstehab
olduğuna dair görüşü nakledildi. İbn Hacer bu konuda Beğavi'nin de
Şerhu's-sünne'de böyle naklettiğini zikreder, ancak doğru olanın Şafiî
mezhebinde uzun sureleri okumanın caiz olmasıdır, mekruh ya da müstehab
değildir. İbn Dakik el-Iyd şöyle dedi: Rasûlullah'ın hayatındaki sürekli
uygulama sabah namazında uzun ve akşam namazında kısa surelerin okunmasıdır.
Bize göre bundan çıkan sonuç Rasûlullah'ın devam ettiği uygulama müstehab, ara
sıra yaptıkları caizdir, mekruh değildir.[397]
Bu şekilde kıraat
Hanefî ve Hanbeli mezhebinde caizdir, ancak farz namazlarda tavsiye edilen tek
sure okumak ve cemaatin durumunu dikkate almaktır.[398]
581/1451- Ebû
Hüreyre'den (Radiyallahu anh):[399]
( Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)
yatsı namazında Semâvât (surelerinin)[400]
okunmasını emretti.
§Ebû Hüreyre'den
(Radıyaitahu <mh) gelen ikinci rivayet: Rasûlullah (Saiiaitahu aleyhi ve
seiiem) yatsıda Semâ suresini, yani 'Zati'l-burûc1 ve 'Ve's-semâi ve't-tank'ı
okudu.[401]
582/1452-
Berâ (b. Âzib)'den (Radıyallahü anh):[402]
Rasûlullah (Saiiaitahu
aleyhi ve seiiem) yolculuktaydı ve yatsı namazının ilk iki rekâtından birinde '
ve't-tini ve'z-zeytûni' suresini okudu.
§(Diğer rivayetteki
ziyade: Berâ şöyle devam etti;) Ondan daha güzel sesli (okuyanı) ve daha güzel
namaz kıldıranı dinlemedim.[403]
583/1453- Büreyde
(el-Eslemî)'den (Radiyallahu anh):[404]
Rasûlullah (Saiiaiiaim
aleyhi ve sciiem) yatsı namazında 'Veşşemsi ve duhâhâ' ve benzeri sureleri
okurdu.[405]
584/1454-
Ebû Miclez'den:[406]
Ebû Musa el-Eş'ârî
(RaciıyatiaM anh) Mekke'den Medine'ye giderken (yolda) ashabına namaz kıldırdı;
yatsıyı iki rekât olarak kıldı ve selam verdi. Sonra kalkıp bir rekâttık
(vitrin)[407] kıyamında Nisa
suresinden yüz ayet okudu. Bunun üzerine kendisini kınadılar. O şöyle dedi:
'Rasûlullah'ın
(Sallalahu aleyhi ve sellem) ayak bastığı yere ayak basmaktan ve Rasûlullah'ın
yaptığını yapmaktan hiç geri durmadım.'[408]
Ebû Musa el-Eş'ârî
Rasûlullah'a (Sallallahu aleyhi ve seiiem) bağlılığı/itaati fazla olan bir
sahabiydi, bu rivayette de onun aşın titizliği görülmekte, onun bir rekâtlık
vitrin kıyamında yüz ayet okuması eleştirilse de bunun sebebi kendi İçtihadı
değil, bizzat Rasûlullah'tan kaynaklanan uygulamadır. Ancak bu konuda cemaatin
durumunu dikkate almak gerekir.
Rasûlullah yolculukta
yatsı namazı kılarken kısa surelerden okudu, ancak ikâmet hâlindeki genel
uygulaması evsat-ı mufassaldan okumaktı.[409]
Bu konudaki
rivayetler:
1- Hz.
Peygamber cemaatin durumunu dikkate almadan namazı uzatan Muaz b. Cebel'i
tenkid etmişti:
Câbir'den:[410]
Muaz Hz. Peygamberce
namaz kılar, sonra gider ve kavmine namaz kıldırır-dı. Bir gece Hz.
Peygamber'le yatsı namaz kıldı, sonra kavmine gitti, onlara imam oldu, Bakara
süresiyle kıraate başladı, cemaatten birisi ayrıldı ve tek başına kıldı. Cemaat
kendisine;
'Münafık mı oldun
sen?' deyince şöyle dedi:
'Hayır vallahi, ben
Rasûlullah'a gideceğim ve bunu haber vereceğim.' Rasûlullah'ın yanına geldi ve
dedi ki:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Biz gündüz çalışan deve[411]
sahipleriyiz. Muaz seninle birlikte yatsı namazını kıldı, sonra gelip (bize)
Bakara suresi ile namaz kıldırdı.'
Bunun üzerine
Rasûlullah Muaz'a döndü ve şöyle dedi:
"Ey Muaz ! Sen
fitne mi çıkarmak istiyorsun? Şunu oku, şunu okul"
ŞCabir'den gelen diğer
rivayette Rasûlullah şöyle dedi:
'Ve'ş-şems/ veduhâhâ,
Ve'd-duhâ, Ve'Heyli iza yağşâ, Sebbihisme Rabbike'l-a'la (surelerini) oku!
"
2-
Rasûlullah'ın yatsı namazında okuduğu bazı sureler:
a- 'Ve's-semâi
zati'l-burâc' ve 'Ve's-semâi ve't-tank',
b- 'Ve't'tini
ve'z-zeytûni',
c- 'Veşşemsi
ve duhâhS ve benzeri sureler,
d- Nisa
suresinden yüz ayet,[412]
e- Tur
suresi,[413]
f- Cuma
gecesi[414] yatsı namazında
Münafikûn,
g- Yatsıda
on ayetten aşağı okumazdı,[415]
h- Orta
mufassal surelerden okurdu.[416]
3- Hz. Osman
yatsı namazında Münafıkûn ve benzeri evsat-ı mufassal surelerden okurdu.
[417]
4- Abdullah
b. Mes'ûd yatsı namazının ilk rekâtında Enfal suresinden başladı ve ını'mel
mevlâ ve nt'mennasîr'e kadar geldi, rükûa gitti, ikinci rekâtta da mufassaldan
bir sure okudu.[418]
5- Başka
sahabe ya da tabİûndan daha az ya da daha çok kıraat nakledildi. Ancak akşam
namazında cemaat açısından Hz. Peygamber'den nakledilen 'Veşsemsi ve
duhâhâ" ve 'Vettini vezzeytûni' gibi kısa sureleri okumak daha uygundur.[419]
Çünkü cemaatte zayıf, ihtiyar ve hastalar bulunabilir, onların sıkıntıya
düşmemesi gerekir. Ara sıra uzun kıldırılabilir, ancak sürekli uzun kıldırmak
cemaati bıktırabilir. Bu durumda Rasûlullah ve selefimiz alimleri tarafından
tavsiye edilen yer ve duruma göre namazı hafif kıldırmaktır. Ancak bunda da
tadil-i erkâna dikkat edilmeli, rükû ve secdeler tam yapılmalıdır. Çünkü
Rasûlullah tadil-i erkâna uymadan namaz kılana
'Dön ve tekrar namaz kıl! Sen gerçekte namaz kılmadın' buyurdu. O kişi
birkaç kere denemesine rağmen güzel kılamaymca Peygamberimiz bizzat kendisi
doğrusunu anlatmıştı.[420]
585/1455- Simâk
b. Harb Medineli bir kişiden nakletti[421]:
O kişi (yani sahabi)
Hz. Peygamber'in (Saiiaitaha aleyhi ve seiiem) arkasında namaz kıldı ve
Rasûlullah'ın sabah namazında 'Kaf vel Kur'âni'l-mecid' ve 'Yasin vel Kur'ânil hakim' surelerini okuduğunu
duydu.[422]
586/1456- Amr
b. Hureys'ten (Radiyallahu anh):[423]
Rasûlullah'ı
(Saiiaitaiın aleyhi ve seiiem) sabah namazında 'İze'ş-şemsü küvvirat' suresini
okurken dinledim, 'Ve'1-leyli iza as ase' dediğini duydum.
§Amr b. Hureys'ten
(Radıyaiiahu anh) gelen ikinci rivayet: Rasûlullah'ın arkasında namaz kıldım ve
onun 'Lâ uksimu bil hunnesil cevaril künnes' (suresini) okuduğunu duydum.[424]
587/1457- Kutbe
b. Mâlik'ten (Rad,yaiiahü anh):[425]
Rasûlullah'ı
(Saitaiiaiuı aieyiü ve seiiem) sabah
namazında 'Ve'n-nahle bâsigâtin
lehâ tal'ûn nedîd'i okurken dinledim.
NOT: Bu
rivayetlerden Peygamberimiz'in sabah namazında uzun sureler okuduğu anlaşılmaktadır.
Son rivayeti (587/1487) Müslim şu şekilde nakletti:
Kutbe b. Malik
anlattı:[426]
Namaz kıldım,
Rasûlullah (Sallallahü aleyhi ve seiiem) bize namaz kıldırdı, namazda 'Kaf vel
Kur'ân'i-1 mecid'den okumaya başladı ve 'Ve'n-nahle bâsigât'e kadar okudu. Ben
bu kısmı tekrarlamaya başladım, sonra ne okuduğunu bilmiyorum.[427]
588/1458- Ümmü
Hişam bt. Harise b. Nu'man'dan (Radiyallahu anhü):[428]
Ben 'Kaf vel Kur'ânil
mecîd' (suresini) ancak Hz.Peygamber'in (Saiiaihhu aleyhi ve seiiem) arkasında
(namaz kılarken) aldım/öğrendim. Rasûlullah onunla sabah namazını kıldırdı.[429]
589/1459- Enes
(b. Malik)'ten (Radıyaiiaha anh):[430]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiian) namazı dengeliydi/orta uzunluktaydı,[431] Ebû
Bekir de öyleydi. Ömer (b. Hattab) dönemine kadar bu böyle devam etti, o (Ömer)
sabah namazını uzattı.[432]
İmam Müslim de bu
rivayeti nakletti, ancak onun rivayetinde şu ziyade bulunmaktadır:
...RasûluIIah
(Sattattahü aleyhi ve sellem) 'Semi Allahü limen hamideh' dediğinde doğrulur (o
kadar) beklerdi ki biz (kıldığını ya da kılacağını)[433]
sanki terk etti/unuttu derdik. Sonra secde yapar ve iki secde arasında (o
kadar) otururdu ki biz (kıldığını ya da kılacağını) sanki terk etti/unuttu[434]
derdik.[435]
Enes b. Malik yaşı
küçük sanabil erdendi, burada gördüğü uygulamayı nakletti, yani Rasûlullah'ın
namazında kıyam, rükû ve secdeler arasında bir denge vardı, uzunlukları
yaklaşıktı. Ancak Hz. Ömer kendi zamanında kıyamı uzattı. Hz. Peygamber'in
kıyamının uzun olduğu ya da kısa olduğu namazlar vardı, farz namazlarda cemaat
nedeniyle namazı fazla uzatmaz, ama nafile namazlarında kıyam, rükû ve
secdeleri uzun tutardı. Enes b. Malik'in burada hangi namazdan bahsettiği
açıklanmamış, nafile ya da farz olabilir.
Hz. Ömer'in sabah
namazını uzun tutması cemaatin yetişmesi için olsa gerek ve bu, Rasûlullah'ın
sünnetine aykın değildir, çünkü RasûluIIah da cemaatin yetişmesi için bazen
namazı uzatırdı.[436]
590/1460- Simâk
b. Harb anlattı[437]:
Câbir b. (Semüra)'ya
(RadıyaiiaM anh) Hz. Peygamberdin namazını sordum, o şöyle dedi:
'Hz. Peygamber (SaiUtitaha
aleyhi w seiiem) namazı hafif kılardı, onların namazı gibi kılmazdı.'
(Râvi Simâk) anlatmaya
şöyle devam etti:
'Câbir'in bana haber
verdiğine göre Rasûlullah sabah namazında 'Kaf ve'1-Kur'âni'l-mecîd' ve benzeri
sureler okurdu.[438]
591/1461- Câbir
b. Semüra'dan (Radiyallahu anh):[439]
'Rasûlullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) namazlan sizin bugün kıldığınız gibi kılardı,
ancak o hafif kılardı. Onun namazı sizin namazınızdan daha hafifti, sabah
namazında 'Vakıa' ve benzeri sureler okurdu.’[440]
592/1462- Ebû
Berze el-Eslemî'den (Radıyaüaha anh):[441]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve sellem) sabah namazında altmış ile yüz arasında (ayet) okurdu.[442]
593/1463- İbn
Abbas'tan (Radıyallahü anhüma):[443]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aleyhi ve sellem) Cuma gününün sabah namazında 'Elif lâm mim Tenzil' ve 'Hel
etâ' surelerini, cuma namazında ise Cuma suresi ile 'İza câeke'l-münafikûn'u
okurdu.[444]
594/1464- İbn
Ömer'den (Radtyallahü anhüma):[445]
Rasûlullah'ın
(Saiiaiiahu aleyhi ve sellem) arkasında üç kere namaz kıldım, farz namazda Secde
suresini okudu.
NOT: İbn
Ömer bu rivayette hangi namaz olduğunu açıklamadı, ancak önceki İbn Abbas
rivayetinden bunun da sabah namazı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü 'Elif lâm mim,
Tenzil' diye başlayan sure Secde süresidir. Bu nedenle Bennâ tertibinde bu rivayeti
sabah namazı kıraati bölümünde aldı.
Bu konuda başka
sahabilerden gelen benzer rivayetler bulunmaktadır:
Ebû Hüreyre'den:
'Hz. Peygamber Cuma
gününün sabah namazında 'Elif lâm mim, Tenzil' ve 'Hel etâ ale'l-insan'
surelerini okurdu.'[446]
Bu hadisi İbn Abbas[447],
İbn Mes'ûd,[448] Hz. Ali[449] ve
Ebu'I-Ehvas[450] gibi râvilerde nakletti.[451]
Bu konudaki hadisler
sabah namazında kıraati (Kur'ân okumayı) uzatmanın müstehab olduğuna delâlet
etmektedir. Ancak cemaat içinde ihtiyar ya da hasta gibi özürlüler varsa imamın
kısa mufassal surelerden okuması efdaldir. Çünkü Rasûlullah böyle yapardı ve o
bizim önderimizdir.
§Rasûlullah'ın sabah
namazında okuduğu bazı sure ya da ayetler:
l- 'Kafvel
Kur'âni'l- mecid1 ve 6 Yasin ve'l-Kur'âni'l-hakim*
2- iîze'ş-şemsü
küvviraf
3- 'Lâ
uksimu bi'l-hunnesil cevari'l-künnes'
4- 'Kafvel
Kur'âni'l- mecid' ve benzeri sureler,
5- Vakıa' ve
benzeri sureler,
6- Altmış ile
yüz ayet arasında okurdu.[452]
7- Uzun
mufassal surelerden okurdu.[453]
8- İza
zülzileti'l-ardu zilzaleha'[454]
9- Rum suresi,[455]
§Bazı sahabilerin
sabah namazında okudukları sureler:
1- Hz. Ömer
Kehf\t Yusuf surelerini okudu.[456]
-Hz. Ömer sabahın
birinci rekâtında Bakaramdan yüz yirmi ayet, ikinci rekâtta mesânîden bir sure
okudu.[457]
2- Hz. Osman
suresini çok okurdu.[458]
3- Abdullah
b. Mes'ûd sabahın birinci rekâtında Enfat'den kırk ayet, ikinci rekâtla
mufassaldan bir sure okudu.[459]
4- Abdullah
b. Ömer yolculukta kıldığı sabah namazında mufassaldan ilk on sureden okurdu.[460]
§Cuma gününün sabah
namazında Rasûllah'ın okuduğu bazı sureler:
l- Felak ve
Nas sureleri,[461]
2- 'Elif lam
mim Tenzil' ve ıHel etâ ale'l-insan' sureleri.[462]
Irâkİ şöyle dedi:
'Sahabeden bu şekilde ('Elif lâm mim' ve 'Hel etâ1) ile namaz kılan Abdullah b.
Abbas ve tabiundan İbrahim b. Abdurrahmanb. Avf tır. Bu ayrıca İmam Şafiî ve
Ahmed b. Hanbel'in de görüşüdür. Ancak İ. Malik bunu (uzun okumayı) mekruh
görmüştür.[463] Bazı alimler, bu iki
sure ile Cuma günü sabah namazı kılmanın müstehab olduğunu zikretti.[464]
§Bazı sureleri belli
namaz vakitlerine tahsis etmede ihtilaf edildi:
1- Hanefî,
Şafiî ve Hanbelîlerde caizdir.
2- Malikîlerde
bu konuda iki görüş vardır.[465]
§Cuma günü sabah
namazında secde ayeti okunduğunda secde etmek konusunda alimler ihtilaf
ettiler. İbn Hacer dedi ki: Hz. Peygamber'in Tenzil suresini (Elif lâm mim
Tenzil'i) okuduğunda secde ettiğine dair bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak.
1- îbn Ebî
Davud'un Kİtabu'ş-Şeria'sında. Said b. Cübeyr yoluyla İbn Abbas'tan yapılan
nakil:
'Cuma günü sabah
namazında Rasûlullah'a ulaştım, içinde secde olan bir sure okudu ve secde etti.'
2- Taberâni
'el-Mu'cemu's-sağir'inde Hz. Ali'den nakletti:
'Hz. Peygamber cuma
günü sabah namazında Tenzilü's-secde suresinde secde etti.[466]
§Hz. Peygamber'in cuma
günü sabah namazında Tenzil suresine devam etmesinin nedeni, bu surede insanın
yaratılışından bahsedilmesi ve Hz. Adem'in cuma günü yaratılması olabilir.[467]
Irâkî şöyle dedi: 'Bu
şekilde Hz. Ömer, Osman, İbn Abbas, İbn Mes'ûd, İbn Ömer ve Abdullah b. Zübeyr
namaz kıldılar (secde yaptılar).'
Hafi namazda secde
ayetlerinin okunması ve secde yapılması İmam Şafiî ve Ahmed'e göre caizdir.
Bazılarına göre bu kıraat ve secde mekruhtur ki bu, İ. Ebû Hanife, Malik ve
bazı Hanbelİlerin görüşüdür. Çünkü cemaat imamın ne okuduğunu bilmediği için
direk secdeye gitmesinden yanıldığını zannedebilir ve bir karışıklık doğar. İ.
Malik'e göre mufassal surelerde secde yapılmaz.[468]
Bennâ şöyle ekledi:
'İmam Malik'in bu secdeyi mekruh görmesinin sebebi avamın bu secdeyi farz
olarak telakki etmesi, secde ayeti olsun ya da olmasın mutlaka secde
yapılacağını zannetme endişesidir. Çünkü bu İmam mezhebini Sedd-i zeria üzerine
kurmuştu. Nitekim onun korktuğu da gerçekleşti, bizzat ben avamdan bazı
Şafiîlerin secde yapmayan her imama kızdıkları ve namazlarını iade ettiklerini
gördüm. Bu nedenle Şafiî imamlarının başka sureler/ayetler okuyarak secdeyi
terk etmeleri doğru olur ki zihinlerdeki bu hatalı düşünceler zail olsun.
Doğrusunu Allah bilir.[469]'
Allah Teâlâ buyurdu:
"...Namazında
sesini (fazla) yükseltme, fazla da kısma; ikisinin arası bir yol izle/ (İsra,
17/110)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Bir kısmı hariç,
geceleri (namaza) kalk. (Gecenin) yarısını yahut bunu
biraz eksilterek ya da
çoğaltarak (ibadetle geçir). Kur'an'ı da ağır ağır oku.'
(Müzzemmil, 73/2-4).[470]
595/1465- Hz.
Ali'den (Radtyaltahu anh):[471]
'Ebû Bekir (namazda)
Kur'ân okurken sesini kısardı, Ömer seslice okurdu, Ammar ise bir bu sureden
bir şu sureden alarak okurdu. Bu durum Hz. Peygamber'e (Saiiaiiahu aleyhi ve
seiiem) anlatıldı. Rasûlullah Ebû Bekir'e: "Niçin sesini kısarak
okuyorsun?" deyince o: 'Ben münâcat ettiğime (Allah'a) duyuruyorum' dedi.'
Rasûlullah Ömer'e:
"Niçin seslice
okuyorsun?" deyince o:
'Şeytanı kaçırıyor ve
uyuyanı uyandırıyorum' dedi.
Rasûlullah Ammar'a:
"Sen niçin bir şu
sureden, bir bu sureden alarak okuyorsun?" diye sordu. Amman
'Kur'ân'da olmayan bir
şeyi ona karıştırdığımı duyuyor musun? (Ey Allah'ın Rasûlü!)' deyince
Rasûlullah;
"Hayır" dedi
ve ekledi:
"O hâlde bunların
(bu okuyuşların) hepsi güzeldir."[472]
Yukarıdaki rivayette
üç farklı okuyuş nakledilmiştir.
1- Hz. Ebû
Bekir'in okuyuşu: Kısık sesli olup kendisine münâcat edilen Allah'ın yüksek
sesle duyurulmaya ihtiyacı olmaması ve her şeyi bilmesinden dolayıdır. Allah
Teâlâ buyurdu ki:
'Rabbin elbette
onların kalplerinin gizlediklerini de, açıkladıklarını da bilir.'
(Necm, 27/74)
2- Hz.
Ömer'in okuyuşu: Gür sesli bir şekilde olup, şeytanı ve vesvesesini kaçırtmak,
mescidde uyuyanları uyandırmak içindir.
3- Ammar'ın
okuyuşu: Farklı ayetleri bir araya getirerek okumaktır ki hepsinin Kur'ân'dan
olması ve Kur'ân'ın farklı şekilde taranmasını amaçlamaktadır.
Rasûlullah üç okuyuş
şeklini de onaylamış ve güzel olduğunu beyan etmiştir. Ancak burada dikkat
edilmesi gereken şudur: Rasûlullah önce onlara bunun sebebini sormuş ve onların
niyetlerinin sahih olduğunu görmüştür. Rasûlullah burada olduğu gibi her zaman
olayları çok iyi analiz eden ve insanları anlamaya çalışan bir kişiydi.
§Bu rivayet bazı
farklılıklarla da nakledildi:
1- Ebû
Katâde'den gelen rivayette yukarıdakinin benzeri zikredildi, ancak Ammar'la ilgili
konuşma geçmemektedir.[473]
2- Ebû
HUreyre'den gelen rivayette aynısı nakledildi, ancak bu rivayette Ammar yerine
Bilâl geçmektedir. Bu rivayetteki farklı kısım):
Rasûlullah Hz. Ebû
Bekir'e:
"Sesini biraz
yükselt!" dedi. Hz. Ömer'e:
"Biraz sesini
indir!" dedi.[474] Bilâle
de şöyle dedi:
"Ey Bilâl! Seni
dinledim, sen de bir şu sureden, bir bu sureden okuyorsun. Bu, Allah'ın
birbirine kattığı güzel sözdür." Sonra şöyle buyurdu:
"Hepiniz isabet
ettiniz (doğru yaptınız).'[475]
596/1466-
Katâde anlattı[476]:
Enes b. Malik'e
{Radıyaüahuanh) Rasûlullah'ın kıraatini sordum, o şöyle dedi:
'Rasûlullah
(Saitaitahü aleyhi ve selle,») kıraatte sesini uzatırdı/yükseltirdi.[477]'
NOT: Buhari
bu rivayetin benzerini nakletti, ancak onda şu ziyade bulunmaktadır:
Katâde'den:[478]
Enes b. Malik, Hz.
Peygamber'in kıraati nasıldı, diye sorulunca şöyle dedi:
'Kıraatte (sesini)
uzattı. Bismillahİrrahmanirrahîm'İ okudu; (burada) Bismillah dediğinde uzattı,
er-Rahman dediğinde uzattı, er-Rahîm dediğinde uzattı.'
İbn Hacer şöyle dedi:
'Buradaki uzatma şu şekildedir; Bismillah dediğinde lafzatullahtaki lamı (J)
uzattı, er-Rahman dediğinde mîmi uzattı, er-Rahîm dediğinde hayı uzattı.'[479]
597/1467-
İbn Abbas'tan (Radıyallahü anhüma):[480]
Rasûtullah'ın
(Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) evde (kıldığı) gece (namazındaki) kıraati odadaki
kişinin duyacağı kadardı.[481]
598/1468- İbn
Ebî Müleyke Hz. Peygamber'in eşlerinden birisinden nakletti.[482]
(Râvilerden) Nafı ekledi: zannedersem o Hafsa (annemizdi), dedi.
Kendisine (Hafsa'ya)
Hz. Peygamber'in (Saitaiiahn aleyhi ve setiem) kıraati sorulunca dedi ki:
'Siz ona güç
yetiremezsiniz.' Ona:
'Onun kıraatini bize
haber ver!' denilince Hz. Hafsa ağır ağır[483]
okudu.
§(Râvilerden) Ebû Âmir
yoluyla Nâfi'den: Bize İbn Ebî Müleyke şöyle nakletti:
'el-HamdüH'lIahi
Rabbi'l-âlemîn (dedi,) sonra durdu ve er-Rahmani'r-rahîm (dedi), sonra durdu ve
Mâliki yevmi'd-dîn (dedi).[484]
Hz. Peygamber'in
namazlarım, Özellikle gece namazlarını temiz eşleri bize nakletti.
Rasûlullah'ın gece namazlarını ağır ağır, dinlene dinlene kıldığı anlatılırken
onun kıraatinin de ağır ağır olduğu belirtildi.
Bir başka rivayette
Ümmü Seleme annemiz Hz. Peygamber'in kıraatinin ağır ağır olduğunu anlattı.
Ya'lâb-Memlek'ten:[485]
Ya'lâ, Ümmü Seleme
annemize Hz. Peygamber'in kıraatini ve namazını sorunca o şöyle dedi:
'Siz onun namazını ne
yapacaksınız? (Aynısını kılabilecek misiniz?) Hz. Peygamber (gece) namaz kılar,
sonra namaz kıldığı kadar uyur, sonra uyuduğu kadar namaz kılar, sonra namaz
kıldığı kadar (tekrar) uyurdu ve bu şekilde sabaha ulaşırdı.'
Sonra Ümmü Seleme Hz.
Peygamber'in kıraatini vasfetti; baktık ki Ümmü Seleme harf harf gözükecek
şekilde (ağır ağır) okuyor.
§İbn Ebî Müleyke'den
gelen diğer rivayette bu vasfetme şekli açıklanmaktadır.
Abdullah b. Ebî
Müleyke'den:[486]
Ümmü Seleme annemiz Hz.
Peygamber'in kıraatini (şöyle) zikretti; Bismilla-hirrahmanİrrahîm,
el-HamdüliIlahirabbilâlemin, er-Rahmanirrahîm, Melikiyevmiddîn şeklinde ayet
ayet keserek okudu.
(Râvi) Ebû Davud
ekledi: Ahmed b. Hanbel; önceki kıraatin Mâlikiyevmiddin (şeklinde) olduğunu
söyledi.
ŞTirmizi, İbn Ebî
Müleyke'den gelen bu rivayetin garib olduğunu ve senedinin muttasıl olmadığını
belirtti. Çünkü ona göre İbn Ebi Müleyke, bunu Ya'lâ tarikiyle Ümmü Seleme
annemizden almış olabilir.[487]
Ancak Ebû Davud sarihi Azimâbâdİ, Tirmİzi'nin bu görüşünü tenkid etti ve İbn
Ebî MUleyke'nİn otuz sahabeye ulaştığını ve Hz. Aişe, Ümmü Seleme, Esma ve İbn
Abbas'tan rivayetlerde bulunduğunu, Ebû Hatim ve Ebû Zür'ân'ın kendisine sika
dediklerini belirtti.[488]
§Ahmed b. Hanbel'in
yukarıdaki rivayetinde Hz Peygamber'in eşinin ismi zikredilmemekte, ancak
râvilerden Nâfı bunun Hafsa annemiz olduğunu belirtmektedir. İbn Ebî
Müleyke'nin Ya'lâ tarikiyle naklettiği ve ayrıca bizzat kendisinin naklettiği
mezkur rivayetlerde Ümmü Seleme annemizin ismi açıklanmaktadır. Bu rivayetler
tek olayı da, farklı farklı olayları da nakil olabilir, doğrusunu Allah bilir.
Ancak kesin olan şu ki Hz. Peygamber'in namazı ve kıraati ağır ağırdı.[489]
599/1469- Ümmü
Hâni (bt. EbîTalib)'den (Radıyaiiahtı anhâ):[490]
Kabe'nin yanında bulunan
Hz. Peygamber'in (Saiiaikıhu aleyhi ve Kur'ân okumasını ben gece yarısı evimin
damından duyardım.[491]
600/1470- Ebû
Leyla'dan (Radıyaiiahu anh):[492]
Rasûlullah'ı
(Saiuuuthu aleyhi ve selimi) farz dışında bir namaz kılarken kıraatini işittim,
cennet ve cehennemi anlatan ayetlere geldiğinde şöyle dedi:
"Ateşten
(cehennemden) Allah'a sığınırım. Vay/Vah[493] o
cehennemliklere!"[494]
601/1471- Huzeyfe
(b. Yeman)dan (Radiyallahu anh):[495]
Rasûlullah (SaiiaUahu
aleyhi ve seitem) kıraatte (Kur'ân okurken) rahmet âyetine geldiğinde onu
(rahmeti) istedi, azap zikredilen ayete geldiğinde ondan (azaptan) Allah'a
sığındı, içinde izzet ve celal sahibi Allah'ı tenzih bulunan bir ayete
geldiğinde de Allah'ı teşbih etti (şanının yüceliğini zikretti).[496]
Huzeyfe b. Yeman rivayeti
uzun bir hadisin bölümüdür, bu hadisin tamamı 'Gece Namazı' konusunda
gelecektir. Bu hadislerden Rasûlullah'ın namazda Kur'ân okurken ağır ağır ve
düşünerek okuduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerin durumuna göre onun tavrı
değişiyordu; rahmet ayetleri geldiği zaman Allah'tan rahmet isteyen, azap
ayetlerinde ise azaptan Allah'a sığınan, Allah'ın şanına karşı olan hareketleri
kınayan ayetlere geldiğinde Allah'ı teşbih eden (şanının yüceliğini zikreden)
bir Peygamber ile karşı karşıyayız. Her konuda olduğu gibi kıraatte de
önderimiz Rasûluliah'tır. Ancak nafile namazlarda ağır ağır ve uzun sureler
okuyan Rasûlullah'i farz namazlarda cemaate ağır gelmemesi için daha hafif
şekilde okuduğunu ve kıldırdığını görmekteyiz. Peygamberimizin bu hareketi
ümmetine olan şefkati ve onları düşünmesinden kaynaklanmaktadır.
ŞTesbih, Allah'ı
şanına uygun olmayan her türlü noksanlıktan tenzih etmek ve ortağı olmadığını
ikrar etmektir. Teşbih denildiğinde içinde teşbih kelimesi geçen zikirler
yanında diğer zikirler ve nafile namaz da anlaşılabilir. Bunu cümlenin durumundan
anlarız.[497]
§Bu babda geçen
rivayetlerde kıraatte (duruma göre) caiz olan bazı şeyler zikredildi:
1- Cehrî
(açıktan) ya da hafi (gizlice) okumak,
2- Ağır ağır
okumak,
3- Med (yani
çekilmesi) caiz olan yerlerde çekmek,
4- Ayet
başlarında dura dura okumak,
5- Cennet/rahmet
zikredilen yerlerde Allah'tan bu nimetleri istemek, cehennem/azap zikredilen
ayetlerde bu tehlikelerden Allah'a sığınmak, müşriklerin saldırılarını anlatan
ve onları kınayan ayetlerde Allah'ı teşbih etmek.
§İmam Nevevi şöyle
dedi: Bu sayılanlar namazda ya da namaz dışında Kur'ân okuyan için müstehaptır.
Ayrıca bu konuda görüşümüz şudur: Müstehap olma durumu imam, cemaat ve münferit
için de geçerlidir.[498]
Allah Teâlâ buyurdu:
\..O hâlde Kur'an'dan
kolayınıza geleni okuyun...'(Müzzemmil, 73/20)
Allah Teâlâ buyurdu:
'Sana (Kur'an'ı)
okutacağız; Allah'ın dilediği hariç, sen artık unutmayacaksın. Şüphesiz Allah
açıktan olanı da gizleneni de bilir.'
(A'lâ, 87/6-7)
(Rasûiullah Kur'ân
melikçe ezberlemeye çalışıyor ve Allah tarafından ayetler/sureler hafızasında
kalıyordu, ayrıca etrafındaki vahiy katiplerine ayetleri ya da sureleri
mushaftaki yerlerine yazdırıyor, binlerce sahabi onları ezberliyordu. Kur'ân'm
dizaynı diğer kitaplardan farklıydı ve her sure sanki ayrı bir dosyaydı,
dolayısıyla mushafın son şeklinde 114 ayrı dosya görülmekteydi, teknik tabir
ile ayrı 114 sure ... Bir batılı yazarın deyimiyle Hz. Muhammed sanki kumların
altında bir bilgisayar saklıyor ve bu müthiş kitabın dizaynım buradaki
programlarla yaptırıyordu.O ilahî vahiy ile irtibatlı bir Peygamberdi. Ancak o
da bir insandı ve namaz kıldırırken zaman zaman yanılır ya da unutur ve ayeti
hatırlayanların kendisine yardım etmesini isterdi. Bu haliyle namazda
duraklayan veya hata yapan imamlara yardım edilmesi gerektiğini sanki bize
göstermişti. Aşağıdaki hadisler o dönemde vuku bulan bazı olayların naklidir.)[499]
602/1472- Abdurrahman
b. Ebzâ'dan (Radıyatiaiıu anh):[500]
Hz. Peygamber
(Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) sabah namazını kıldı ve (kıraati sırasında) bir
ayeti atladı (okumadan geçti), namazı bitirince şöyle dedi:
"Übey b. Kâ'b bu
toplulukta mı?" Übey:
'(Evet,) ey Allah'ın
Rasûlü! O ayet nesh mi edildi, yoksa unuttun mu?' deyince Hz. Peygamber:
"Onu (okumayı)
unuttum" dedi.[501]
Bu ve benzeri
rivayetler nedeniyle alimler Rasûlullah'ın tabii olarak hata yapabileceğini ve
unutacağını belirttiler. Onun hata yapması insanî yönünü bize hatırlatmaktadır.
Eğer hiç hata yapmazsa ilah olduğu zannedilir, hâlbuki o bir insandır. Ancak
bu durum ilk anda tebliğ etmesi gereken Kur'an ya da temel konuların
dışındadır, bu gibi konularda Allah'ın koruması altındadır. Kur'ân inerken
Peygamberimiz unutmamak için hemen tekrar etmeye çalışır ve dudaklarını acele
olarak hareket ettirirdi. Allah, Hz. Peygamber'e sıkıntıya düşmemesi
gerektiğini, bu ayetleri ezberleme ve beyan (açıklama) kudretinin kendisine
verileceğini, unutmayacağı şöyle hatırlatır:
"(Ey Resulüm!) O
(vahyi) çabuk alabilmek için dilini (heyecanla) hareket ettirme. Şüphesiz ottu,
toplamak ve okutmak bize aittir. O halde, biz onu (sana) okuduğumuz zaman, sen
Kur'ân'ın okunuşunu takip et. Sonra (şunu da bil ki), onu açıklama (gücünü
vermek de) bize aittir." (Kıyamet, 75/16-19)
§Yukandaki rivayette
geçtiği gibi bazen Rasûlullah insan olarak unutuyor ya da hata yapıyordu. Ancak
hatası hemen düzeltiliyor, takıldığı yer kendisine açılıyordu/bildiriliyordu.
Bu hadis benzeri rivayetlerde bazı ziyade lafızlarla geçmektedir:
Abdullah b. Ömer'den:[502]
Kendisi Rasûlullah ile
namaz kıldı, Rasûlullah namazda Kur'ân okurken karıştırdı, namazı bitirince
Übey'e şöyle dedi: "Bizimle namaz kıldın mı?" O: 'Evet' deyince
Rasûlullah dedi ki: " (O hâlde takıldığım yeri açmanı/bildirmeni)[503] ne
engelledi?"[504]
603/1473-
Abdullah b. Sâib'den (Radıyaiiaha anh):[505]
Mekke'nin fethi günü
Hz. Peygamber (Saiiatiaha alevin ve seiiem) sabah namazına başladı ve mü'minûn
suresini okudu, Musa ve Harun (Peygamberler) zikredilen ayete[506]
gelince kendisini bir öksürük aldı, (daha fazla okuya-mayıp) rükûa gitti.[507]
604/1474- (Z.)
Müsevver b. Yezid'den (Radiyallahu anh):[508]
Rasûlullah (Saüaiiahu
aleyhi ve setiem) namaz kıldı, kıraat esnasında bir ayeti atladı (okumadan
geçti). Sonra bir adam ona:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Şu ayeti atladın (okumadın), deyince' Rasûlullah şöyle dedi:
"O hâlde bana
hatırlatsaydın ya!"
NOT: îbn
Hibban'da aynı rivayet bulunmakta, ondaki ziyade şu şeklidedir:[509]
O adam:
'O ayetin nesh
edildiğini zannettim' dedi. Rasûlullah şöyle buyurdu:
"O ayet nesh olmadı."[510]
İmamlık yaparken bir
kişiyi öksürük tutsa bu kişi kıraati kesip rükûa gidebilir, ancak namaz olacak
kadar kıyamda Kur'ân okuma şartı vardır. Bu ihtilafsız caiz olan bir konudur,
mekruh değildir. Çünkü kıraatin yanm bırakılması bir Özürden dolayıdır, hatta
her hangi bir Özür yokken namaz olacak kadar kıraatten sonra okuma kesilebilir.
İ. Malik'ten bu konuda iki görüş bize geldi, birisi caiz, diğeri mekruh olduğu
yönündedir.[511]
§İmam olan kişi
yanıldığı ya da okuyamadığı zaman arkadaki kişinin (fatihin) ona takıldığı
yerde yardımcı olması ve yolunu açması caizdir,hatta gereklidir. Çünkü
Peygamberimiz yukarıdaki rivayette; "O hâlde bana hatırlatsaydın ya!"
diye teşvik etmiştir. Hakim'in Enes'ten yaptığı şu rivayette bunu destelemektedir:
'Rasûlullah döneminde
(takıldığı yerde) imamlara yardımcı olurduk (okuyuşunu açardık).[512]
§İmamın takıldığı
yerde yardım etmenin hükmünde İhtilaf edildi:
1- Vaciptir:
Bu Mansur Billah'ın görüşüdür.
2- Caizdir:
Hz. Osman, İbn Ömer, Ata, Hasan-ı Basrî, İbn Şirin, İmam Ebû Hanife, Malik,
Şafiî, Ahmed b, Hanbel ve İshak'ın görüşüdür. Yukarıdaki hadislerde geçen
emirler vücûb ya da nedb olarak değerlendirilmiştir.
3- Mekruhtur:
İbn Mes'ûd, Şa'bî, Servi ve bir rivayette Ebû Hanife'ye göre bu mekruhtur. Bu
kişinin imama yardım niyeti olmalı, kıraat niyetiyle olursa mekruhtur.[513]
Hz. Ali'den şöyle
nakledildi:
Rasûlullah dedi ki:
"Namazda imama
telkinde bulunma!"[514]
§Dışarıdaki bir kişi
(yanında namaz kılan biri olsun veya olmasın) Kuran okurken takılırsa namaz
kılan biri ona yardımcı olabilir mi/söyleyebilir mi?
1- Caiz
değildir, bu hareketi namazı bozar. Ancak bu ayetleri okuyuşunda kendisi için
kıraate niyeti varsa bir beis yoktur. Hanefi alimleri bu görüştedir.
2- Her
halükârda caiz değildir, bu hareketi namazı bozar, isterse bu ayetleri
okuyuşunda kendisi İçin kıraate niyet etsin, sonuç değişmez. Bu Malikîlerin
görüşüdür.
3- Şafrîlere
göre bu yardım mutlak olarak caizdir. Ancak imamından başkasına yardım etmede
kendi Fatiha okuyuşundaki peş peşelik şartı bozuluyorsa Fatihaya yeniden
başlar, ancak yardımcı olduğu kendi imamı ise bunda bir sakınca yoktur.
4- Hanbelilere
göre de imam dışındaki kişiye kıraatte yardımcı olmak mekruhtur, ancak namazı
sahihtir.'[515]
§Şevkânî (v.1250/1834)
şöyle dedi: 'Bu hadisler takıldığı zaman imama yardımcı olmanın cevazını
göstermektedir. Kıraat dışında diğer rükünlerde unutulma olursa erkekler
teşbihle, kadınlar da ellerini çırparak imamı uyarırlar.'[516]
605/1475- Ömer
b. Hattab'dan (Radıyaiiahu anh):[517]
Hz. Peygamber
(Satiaiiahü aleyhi ve seiiem) şöyle dedi: "Kur'ân't nazil olduğu tazelikte
okumak kimin hoşuna giderse İbn Ümmi Abd (İbn Mes'ûd)un okuyuşu gibi okusun!
"[518]
Abdullah b. Mes'ûd'un
annesi Ümmü Abd'dir, bundan dolayı İbn Ümmi Abd şeklinde rivayette geçtiği gibi
künyelenmiştir. Babası cahiliye döneminde öldü, ancak annesi Müslüman oldu ve
Rasûlullah'ın sohbetine katıldı. Bu nedenle Abdullah bazen annesine nisbet
edilir.
Abdullah b. Mes'ûd
(v.32/652) İslâm'a ilk giren sahabilerdendi. Bir rivayette kendisi bunu şöyle
anlatır:
''Yeryüzünde bizden
başka Müslüman olmadığı bir dönemde ben kendimi ilk altı (Müslüman'ın)
altıncısı olarak gördüm.'[519]
Abdullah Habeşistan'a
ve Medine'ye hicret etti, Bedir savaşında bulundu. Hz. Ömer ve Osman tarafından
Kûfe'de Beytü'l-mal (Hazine) görevine tayin edildi. Vefat ettiğinde yaşı
altmışı geçmişti. Sahabenin alimlerindendi, kendisine tabi olan çok sayıda kişi
olduğu için görüşleri ve ilmi en çok yayılan sahabilerdendi. Kendisi ile ilgili
yeterli tercüme-i hâl Menakıbu's-Sahabe bölümünde gelecek inşallah.[520]
606/1476-
Enes b. Malik'ten (Radiyallahu anh):[521]
Rasûlullah (Saitaiiaim
aleyhi ve sellem) {Lemyekünitlezine suresi indiğinde)[522]
Übeyb. Ka'b'adediki:
"İzzet ve celal
sahibi Allah ^Lemyeküni'l-lezine keferû' suresini[523]
benim sana okumamı emretti." Übey:
'Allah beni ismimle
andı mı?' diye sorunca Rasûlullah: "Evet" dedi. Bunun üzerine Übey
(kendisini tutamayıp) ağladı.[524]
Beyyİne suresi nazil
olduğunda Rasûlullah'in bizzat Übeyy'e okumasının emredilmesi, hem de Allah
tarafından emredilmesi Übey b. Ka'b'ın Allah katındaki derecesini göstermekte,
ayrıca bu konudaki yetenek ve samimiyetine işaret edilmektedir. Hz. Peygamber
belki de bu olaydan sonra Kur'ân kıraatinin Übey b. Ka'b gibi sahabilerden alınmasını tavsiye
etmekte, ayrıca bu şekilde uzman kişilerin yetiştirilmesini istemektedir.
Kur'ân eğitimi mutlaka
ihlaslı, sabırlı ve bu konunun uzmanı kişiler tarafından verilmeli, ezber ve
anlamaya yönelik çalışmalar beraber yürütülmelidir. İdeal Kur'ân eğitimi
konusunda projeler geliştirilmeli, teknolojik gelişmelerden istifade edilmelidir.
Bu rivayette Übey'in
kıraatteki mertebesi görülmektedir ki bu konuda hiçbir sahabi kendisine
ulaşamamıştır, özellikle Allah tarafından bizzat isminin anılıp, kendisine
Kur'ân okunmasının emredilmesi konusunda. (Allah kendisinden razı olsun.) Böyle
şerefli bir haber karşısında Übey b. Ka'b'ın ağlaması olayın üzerinde bıraktığı
tesirden dolayıdır, kim böyle bir mertebede bulunmayı İstemez ki !..
Lemyekünillezine kefem
olarak zikredilen Beyyİne suresi dinin temel esaslarına vurgu yapmakta ve
bunları özetlemektedir: İman, ihlas, ibadet, kalb temizliği, Kur'ân ve SUnnet'e
ittiba, Önceki ümmetlerin hatasına düşmeme...[525]
607/1477-
Mesruk'tan[526]:
Abdullah b. Amr'ın
(Radıyaiiam anhuma) yanında oturuyordum, kendisi Abdullah b. Mes'ûd'u andı ve
dedi ki:
'Bu kişiyi ebediyen
sevmeye devam edeceğim, Rasûlullah'm fSaiiatiaha aleyhi ve seiiem) şöyle
dediğini işittim:
"Kur'ân'ı dört
kişiden alın (öğrenin)! İbn Ümmi Abd (İbn Mes'ûd)" deyip onunla başladı,
sonra ekledi: "Muaz'dan, Ebû Huzeyfe'nin mevtası Salim'den
(öğrenin)!'"
(Râvi) Ya'lâ dedi ki:
Dördüncüsünü unuttum.
§İkinci tarikle gelen
rivayette:
Mesrûk Abdullah b. Amr
yoluyla Rsûlullah'ın şu sözünü nakletti: "Kur'ân'ın kıraatini şu dört
kişiden alın: Abdullah b. Mes'ûd'dan, Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı Salim'den, Muaz
b. Cebel'den ve Übey b. Ka'b'dan."[527]
Hz. Peygamber
(Saliallahü aleyhi ve sellem) yukarıdaki rivayetlerde özellikle dört kişinin
kıraatini almaya teşvik etti: Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Huzeyfe'nin mevlâsı
Salim, Muaz b. Cebel ve Übey b. Ka'b. Rivayette dört kişinin bu konuda tahsis
edilmesi onların kuvvetli ezberlerinin olması ve daha iyi okuyup
öğretmelerinden dolayıdır. Çünkü onlar ayetleri bizzat Rasûlullah'm fem-i
saadetlerinden dinleyerek aldılar ve okudular, bu nedenle onların kıraati
teşvik edildi. Söz konusu dört kişi dışında elbette sahabeden hafız olanlar
vardı ve sayılan kabarıktı, bunların yetmiş tanesi Bi'r-i Mâûne suikastında
şehit oldular. Allah onlardan razı olsun.
ŞKur'ân'ı ezberleyene
Türkçe'de hafız ve çoğulu
huffaz kelimeleri kullanılırken aslında Arapça metinlerde kâri' (isjUiı)
ve çoğulu kurra kelimeleri geçmektedir. Hafız kelimesi İslâmî literatürde hadis
ezberleyene ve bu konuda uzman olan kişiye denmektedir; Hafız Mizzî ve Hafız
İbn Hacer gibi.
§Yukanda zikredilen
dört sahabenin kıraatinin kabul edilmesi için tevatür şartı konusunda ihtilaf
edildi:
1- Senedi
sahih ve Arap diline aykırı olmayan kıraatler namazda okunur ve namaz dışında
da delil olarak alınır.
2- Bazı
alimler namazın sadece mütevatir olan kıraat-i seb'a (yedi farklı okuyuş) ile
olacağını belirttiler. Çünkü âhad olarak nakledilen Kur'ân değildir ve tevatür
yoluyla nakledilen de sadece kıraat-i seb'adır.[528]
Kıraat imamlarına
nisbet edilen okuyuşlar mütevatir, meşhur ve şaz kabul edilen kıraatler olarak
üç kısımda incelenebilir. Kıraat-i seb'a üzerinde en çok icma'ın bulunduğu en
sahih kıraatler olduğu için diğerlerinden daha fazla tutulmuş ve meşhur
olmuştur.
§Bir kıraat Arap
diline ve imam mushafa uygun olup, isnadı da sahih ise onu terk etmek ve inkar
etmek doğru değildir. Bilâkis o, hadiste geçen yedi harften
(şekilden/okuyuştan) sayılır ve ondan kabul edilmesi gerekir. Bu üç şarttan
birisi eksik olursa o kıraat durumuna göre zayıf, şaz ya da batıl olarak
isimlendirilir.[529]
§İbadetin mütevatir ya
da meşhur kıraatlerle olması gerekir. Şaz kıraatlerle namaz olmaz, bu konuda
İbn Abdilber icma' olduğunu belirtti.[530]
608/1478-
Vâsi' b. Habban'dan[531]:
İbn Ömer'e
(RadıyallahU anhiima) 'RaSÛlullah (Sallallahü
aleyhi ve sellem)
namaz kıldı, bunu bana
haber ver!' deyince İbn Ömer başını her indirdiğinde (eğildiğinde) ve
kaldırdığında (doğrulduğunda getirdiği) tekbirleri zikretti, ayrıca sağına
'es-Selamü aleyküm', soluna da 'es-Selamü aleyküm' diye selam vermeyi zikretti.
NOT: Bu gibi
rivayetlerde intikal tekbirleri genel olarak zikredilmiştir, rükû-dan
doğrulduğunda 'Semiallahü limen hamiden' zikri geçmemektedir. Buna bakarak
rükûdan doğrulurken de tekbir getirilir, şeklinde yanlış bir anlayışa gidilmemelidir.
Çünkü bu konuda çok sayıda rivayet, sahabe kavli ve ümmetin icmaı vardır[532]
609/1479- Enes
b. Malik'ten (Radiyallahu anh):[533]
Ebû Bekir, Ömer ve
Osman (Radıyaiiaha anhum) tekbiri tam olarak alırlardı. Onlar secdeye
gittiklerinde tekbir getirirlerdi, doğrulduklarında ve eğildiklerinde tekbir
getirirlerdi.[534]
610/1480- (Abdurrahman
b. GannVdan)[535]:
Ebû Malik el-Eş'arî
(Radtyaitahumh) ashabını topladı ve dedi ki: 'Gelin size Allah'ın
Peygamberi'nin (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) kıldığı gibi namaz kılayım.' Ebû
Malik Eş'arîlerden biriydi, su dolu bir kap istedi ve ellerini üç kere yıkadı,
ağzına su alıp çalkaladı, burnuna su çekti, yüzünü üç kere yıkadı, kollarını üç
kere yıkadı, başına ve kulaklarına meshetti ve ayaklarını yıkadı. Sonra öğle
namazını kıldı ve namazda Fatiha okudu, sonra intikal için yirmi iki tekbir
getirdi.[536]
§Aynı râviden ikinci
tarikle gelen rivayette benzeri nakledildi, ondaki ziyade:
'...Başını meshetti ve
ayaklarının üstlerini de. Sonra onlara namaz kıldırdı, (kıldırdığı namazda)
oniara yirmi iki tekbir getirdi; secdeye (her) gittiğinde ve başını secdeden
kaldırdığında tekbir getiriyordu.. İlk iki rekâtta Fatiha suresini okudu ve
geridekilere bunu duyurdu.'[537]
611/1481- Ebû
Malik el-Eş'arî (Radıyaiiahu anh) Rasûîullah'ın aleyhi ve seiiem) (namazını)
şöyle nakletti:[538]
Kıraat ve kıyam
açısından dört rekâtı dengeli kılardı, rekâtlarının en uzunu da insanların
toplanması/yetişmesi[539]
için birinci rekât olurdu.
(Safta) erkekleri
erkek çocukların önlerinde durdurur, erkek çocukları da onları arkasında
durdururdu, kadınları ise erkek çocukların arkasında durdururdu.
Her secde yapışında ve
kalkışında tekbir getirir, iki rekât (yani ikinci ile üçüncü)[540]
arasında oturduktan sonra kalkarken tekbir getirirdi.[541]
612/1482-
îkrime anlattı[542]:
İbn Abbas'a (Radıyaiiaha
anhuma): Ben Batha[543]
denilen yerde yaşiı ahmak birinin arkasında namaz kıldım, yirmi iki tekbir
getirdi, secde ettiğinde ve başını kaldırdığında (hep) tekbir alıyordu' deyince
bana şöyle cevap verdi:
'(Sen yanılıyorsun.)
Bu, Ebu'l-Kasım'ın (Rasûlullah'ın) (SaiiaUaim aleyhi namazıdır.'
NOT: Bu
rivayetin benzerini Buharî de nakletti, ondaki farklı kısım:
'...Bu Hz.
Peygamber'in namazı değil mi, annesiz kalasıca!.'[544]
§Buharî'nin diğer
rivayetinde Mekke'de şeklinde zikredildi ki Batha Mekke ile Mina arasındaki bir
yerdir,[545] ondaki farklı kısım:
'...Annen seni
kaybetsin!..[546]
'Annesiz kalasıca!' ya
da 'Annen seni kaybetsin!'şeklinde geçen sözler Arapça'da zem/kızgmlık için
kullanılır, hakikati murat edilmez.[547]
Bazen de medh/espiri için kullanılır.[548]
613/1483- Abdullah
b. Mes'ûd'dan (Radiyallahu anh):[549]
Bizzat ben
Rasûlullah'ın (SaUaihha aleyhi ve seiiem) her eğilişinde, kaklı-şında,
kıyamında ve oturacağında tekbir getirdiğini gördüm. O, yanaklarının (ya da
yanağının) beyazlığı/parlaklığı görülecek şekilde sağa ve sola selam verirdi.
Ebû Bekir ve Ömer'i de böyle yaparken (kılarken) gördüm.[550]
614/1484- Ebû
Seleme b. Abdurrahman anlattı[551]:
Ebû Hüreyre
(Rattıyaiiahttanh) bize namaz kıldırdı; namazdaki kıyamında, rükûa gittiğinde,
rükûdan doğrulup secdeye gideceğinde, secdeden kalkıp tekrar secdeye
gideceğinde ve oturacağında tekbir getirirdi. İkinci rekâttan kalkarken tekbir
getirdi, son iki rekâtta da böyle tekbir gelirdi. Selam verdiğinde ise şöyle
dedi:
'Nefsimi elinde tutan
Allah'a yemin ederim ki ben sizin Rasûlullah'a (Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) en
çok benzeyeninizim, (bununla namazını kastediyordu.) Dünya dan ayrılıncaya
kadar Rasûlullah'ın namazı hep böyleydi.'[552]
615/1485- Ebû
Hüreyre (Radıyallahü anh):[553]
Her eğiliş ve
kalkışında tekbir getirir ve Rasûlullah (Satiaiiahn aleyhi ve seiiem) böyle
yapardı, diye naklederdi.[554]
616/1486- Ebû
Hüreyre'den (Radıyaitahu anh):[555]
Rasûlullah (Saiiaiiahu
aieyiu ve seiiem) namaza kalkıp kıyama durduğunda tekbir getirir, sonra rükûa
gittiğinde tekbir getirirdi. Rükûdan belini doğrulttuğunda 'Semiallahü limen
hamiden' derdi ve doğrulduğunda da 'Rabbena lekel hamd' derdi. Sonra secdeye
gideceğinde tekbir getirir, başını kaldırırken tekbir getirir, (tekrar) secdeye
gideceğinde tekbir getirir, başını kaldırdığında da tekbir getirirdi.
Bitirinceye kadar namazın her bölümünde böyle yapardı. Oturuştan sonraki iki
rekâttan (üçüncüye) kalkarken de tekbir getirirdi.[556]
617/1487-
Said b. Haris'ten[557]:
Ebû Hüreyre
(Radıyatiahu anh) hastalandı ya da (namazda) yoktu ve Ebû Said el-Hudrî bize
namaz kıldırdı. O, namaza başlarken ve rükûa giderken tekbirleri açıktan
söyledi. Ayrıca 'Semi Allahii limen hamiden' dediğinde ve başını secdeden
kaldırdığında, secdeye gittiğinde, iki rekât arasında (iki ile üçüncü arasında)
kalkarken namazı tamamlayıncaya kadar böyle (tekbirleri açıktan söyledi).
Namazı bitince kendisine denildi ki: 'İnsanlar namazın konusunda ihtilafa
düştüler.' Bunun üzerine yerinden kalktı ve minberin yanında durdu, sonra şöyle
dedi:
'Ey insanlar! Vallahi
namazınızın bundan farklı olması ya da olmaması beni ilgilendirmiyor, ben
Rasûlullah'i (SaiMiaM aleyhi ve seiiem) böyle namaz kılarken gördüm."[558]
Rivayette geçen
insanların Ebû Said'in namazında ihtilafa düşme sebepleri tekbirlerin cehrî
(açıktan) ya da hafî (gizli) almmasındandır.[559]
Çünkü Buhari rivayetinde şöyle geçmektedir:
'Ebû Said bize namaz
kıldırdı, secdelerden başını kaldırdığında, secdeye gittiğinde, secdeden
kalktığında, iki rekâttan (üçe) kalktığında tekbirleri açıktan söyledi ve Hz.
Peygamber') işte böyle yaparken gördüm, dedi.'[560]
§Tahavi'nin
naklettiğine göre Emeviler doğrulma dışında eğilmelerde tekbiri terk
ediyorlardı ve bu onların terk ettiği ilk sünnetti. Bundan dolayı Ebû Said
el-Hudrî kendilerine namaz kıldırınca yadırgadılar. Namazdan sonra Ebû Said
el-Hudrî minberin yanında durarak durumu açıkladı ve kıldığı namazın
Rasûlullah'ın namazına benzediğini belirtti. Emeviler'İn tekbirleri terk
etmesinin sebebi için bk. Müsned Trc. 619/1489 nolu rivayetin açıklaması.
§Ebû Said el-Hudrî (v.
74/693) küçükten beri Hz. Peygamber'le beraber olan, savaşlara katılan ve
Rasûlullah'a ilk biat eden sahabilerdendi. Kendisinden nakledilen 1170 hadisle
en çok rivayet eden yedi sahabi arasında kabul edildi. Hz. Peygamber döneminin
bu genç sahabisi bir çok fetva ve içtihadı ile kaynaklarda yer almaktadır, onun
rivayetleri ve yorumları Hz. Peygamber ve sahabe dönemine açıklık
getirmektedir.
Ebû Said el-Hudrî çok
cesur bir insandı, sünnete uymayan hareketleri korkusuzca tenkid ederdi:
Muâviye b. Hakem'in Bayram hutbesini Bayram namazından önce vermesini tenkid
etmiş, ayrıca Muâviye b. Ebû Süfyan'ın huzuruna çıkarak beğenmediği
hareketlerini açıkça söylemiş ve eleştirmişti. Yukarıdaki rivayette de onun
Emevİler dönemindeki bir uygulamayı tenkid ettiği ve doğrusunun Hz.
Peygamber'in hareketi olduğunu açıkladığı görülmektedir. (Allah ondan razı
olsun.)[561]
618/1488- Ebû
Musa el-Eş'arî'den (Radiyallahu anh):[562]
(Biz Basra'da iken)[563] Ali
b. Ebû Talib (Radıyaiiaim anh) bize Rasûluüah'la i ve seiiem) kıldığımız namaz (şeklini)
hatırlattı, onu ya unuttuk ya da (daha doğrusu) bilerek terk ettik. (Zira) o,
her rükûa gittiğinde, doğrul-duğunda ve secde yaptığında tekbir getirdi.
NOT: Ebû
Musa'nın metindeki '...ya da bilerek terk ettik. sözü ile Emevi imamlarına olan
kızgınlığını ortaya koyuyor, onlara atıfta (göndermede) bulunuyor. Çünkü o
imamlar intikal tekbirlerini terk ediyorlardı. Bunun sebebi bir sonraki
(619/1519 nolu) rivayette zikredilecektir, insanlar Hz. Osman'ı yanlış
anlamışlardır.[564]
619/1489-
Imran b. Kusayn’dan (Radiyalalhu anhüma):[565]
Ali b. Ebû Talib'in
(Rıukyaiiaha anh) arkasında Öyle bir namaz kıldım ki bana Rasûlullah'm
(Saiiaitahu aieyin ve seiiem) arkasında ve iki halifenin (Hz. Ebû Bekir ve
Ömer'in) arkasında kıldığım namazı hatırlattı. Gidip onunla (Hz Ali ile) namaz
kıldım, baktım ki o her secde yaptığında ve başını rükûdan (secdeden)[566] her kaldırdığında tekbir getiriyor.
(Râvi ekledi;) Ben ona
'Ey Ebû Nüceyd! Bu intikal tekbirlerini ilk terk eden kimdir?' deyince şöyle
cevapladı:
'Osman b. Affan yaşı
ilerleyip sesi zayıflayınca tekbiri terk etti.'[567]
Metinde '...başım
rükûdan her kaldırdığında' cümlesi geçmekte, doğrusu başını secdeden her
kaldırdığında olmalı, bundan dolayı parantez içinde secdeden şeklinde ek
yapıldı. Bunun nedeni:
1- Bize
gelen bütün rivayetlerde; rükûdan kalkıldığında 'Semi Allahü fimen hamiden'
denmesi nakledildi. Rükûdan tekbir ile doğrulmak Sünnet'e (Rasûlullah'm kıldığı
namaza) aykırıdır.
2-
Yukarıdaki rivayette şeklinde senedde müphem bir kişi vardır.
Senedi sahih diğer
rivayetler varken Bennâ'nın bu rivayeti el-Fethu'r-Rabbânî tertibine alması
doğrusu şaşırtıcı, ancak kendisi Bulûğu'l-emânî'de rükû yerine secde olmalıydı,
şeklinde bir açıklamada da bulunuyor.[568]
2- İmran b.
Husayn'dan başka tariklerle gelen hiçbir rivayette rükûdan başını kaldırdığında
kaydı bulunmamaktadır:
Mutarrif anlattı:[569]
Ben, İmrân ile
birlikte Ali b. Ebû Talib'in arkasında namaz kıldım. Hz. Ali secdeye gittiğinde
tekbir getirdi, doğrulduğunda tekbir getirdi, iki rekâttan (sonra) kalkarken
tekbir getirdi. Namazı bitirince İmran b. Husayn elimi tuttu ve dedi ki:
'Bu kişi bize Hz.
Muhammed'in namazı gibi namaz kıldırdı (ya da şöyle dedi: Bu kişi bana Hz.
Muhammed'in namazını hatırlattı).'
3- İbn
Huzeyme rivayeti de bu şeklidedir, ancak onda rükûdan kalkma secdeye gitmek
şeklinde açıklanmıştır.:
'..rükûdan
doğrulduğunda tekbir getirdi, Rükûdan doğruldu sözü ile (râvİ) secdeye
gittiğinde tekbir aldı, manasını murat etti.[570]
§Hz. Osman'ın metinde
geçen intikal tekbirlerini terk etmesinin nedeni ihtiyarlayıp sesinin
zayıflamasıdır, her hâlde tekbirleri hafi (sessiz) olarak getiriyordu. Çünkü
onun gibi ibadete ve Sünnet'e bağlı bir kişinin bu tekbirleri tümüyle terk
ettiğini düşünmek doğru olmasa gerek. Ancak Emeviler döneminde bundan dolayı ya
da başka bir sebepten dolayı yöneticiler ve bazı imamlar intikal tekbirlerini
terk eder oldular. Tab'erânî'nin Ebû Hüreyre'den rivayetinde 'Tekbiri ilk terk
eden Muâvİye'dir' şeklinde geçerken, Ebû Ubeyd rivayetinde de 'Tekbiri ilk terk
eden Ziyad'dır' şeklinde geçmektedir.
Hz.
Osman'ın cehri tekbiri
terk etmelerinden dolayı onlar da terk etmiş olabilir, ancak cemaatle namazda
Rasûlullah'ın ve sahabenin uygulaması bu tekbirlerin cehren alınması ve cemaatin
duyması şeklindedir.[571]
620/1490-
Abdurrahman b. Ebza'dan (Radiyaiiahu anh):[572]
'Kendisi Rasûlullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve senem) ile beraber namaz kıldı; O (Peygamber) tekbirleri
tamamen/hepsinde getirmiyordu, yani (her) eğildiğinde ve doğrulduğunda.'[573]
Senedde geçen Vâsit Irak'ta
Küfe ile Basra arasında bulunan bir yer ismidir, zalim Haccac'ın buraya kurduğu
sarayından dolayı bu ismi aldı.[574]
Buhari ve Ebû Davud'un naklettiğine göre bu kişi (Hasan b. Umrân) için İbn
Beşşar Şamî (Şamlı), Ebû Davûd et-Tayâlisî (Askalânlı) nisbetinde bulundu.[575]
Vâsit ve Askalân iki ayrı yerdir ve bu kişi iki yerde bulunduğu için iki yere
nisbet edilmiş olabilir.
Bu rivayette geçen ve
intikal tekbirlerinin tam yapılmaması, bazılarının terk edilmesi haberi Rasûle
aittir. Aynı râviden başka tariklerle gelen rivayette bu görülmektedir.
Abdurrahman b. Ebza
dedi ki: 'Ben Hz. Peygamber'in arkasında namaz kıldım, o tekbirleri tam
getirmiyordu.'[576]
Bu rivayetler intikal
tekbirlerinin bazen terkine dair ruhsatı gösterir, çünkü mütevatire varan
rivayetlerde Rasûlullah'ın genel uygulaması intikal tekbirlerini tam almak
şeklinde olmuştur. Ayrıca Hasan b. İmran tartışmalı bir râvidir. Tayalİsî onun
bu rivayetinin sahih olmadığını belirtirken,[577] İbn
Ebî Hatim, 'Şeyh' dedi,[578] İbn
Hibban Sikât adlı eserinde zikretti,[579] Taberi
ise 'zayıf kabul etti.[580]
§Bu konudaki hadisler
intikal tekbirlerinin sünnet olduğu ve terk edilmesi durumunda namazı
bozmayacağını göstermektedir. İcma'a yakın büyük bir çoğunluğun görüşü bu
şekildedir. Ancak İmam Ahmed b. Hanbel'den gelen bir rivayette ve bazı
Zahirîlere göre namazdaki tekbirlerin hepsi vaciptir. Rükûdan kalkıldığında
'Semiallahü limen hamiden' demenin sünnet olmasında icma'a yakın kuvvetli bir
ittifak vardır.[581]
§Ahmed b. Hanbel'den
nakledildiğine göre farz namazlarda tekbir getirilmesi güzeldir, nafilede ise
zorlama yoktur.[582]
ŞRükûdan doğrulduğunda kişinin
'Semiallahü limen hamideh'
demesi yanında 'Rabbena lekel hanıd' demesinin hükmü:
1- Hanefî
mezhebinde imam ve cemaat bunları birleştirir. İmam Ebû Hanife'den gelen diğer
rivayette imam 'Semiallahü limen hamideh' der, ama 'Rabbena lekel hamd' demez.
Münferit hakkında kuvvetli görüş birleştirmemesidir, ancak birleştirebileceğine
dair Ebû Hanife'den gelen başka rivayet de vardır.[583]
2- Malikîlere
göre imam ve cemaat bunları birleştirir.[584]
3- Şafıîlerde
imam, me'mûm ve münferit de her halükârda birleştirir.[585]
4- Hanbelîlere
göre İse imam da, münferit da birleştirir; Bu görüşün delili:[586]
'...Rasûlullah rükûdan
başını kaldırdığında şöyle derdi: Semiallahü limen hamideh, Rabbena
leke'1-hamd... '
*Ahmed b. Hanbel'den
gelen diğer rivayette sadece imam birleştirir, cemaat birleştirmez.[587]
Çünkü Rasûlullah şöyle dedi:[588]
"...İmam
'Semiallahü limen hamiden' dediğinde siz de 'Rabbena veleke'l-hamd'
deyin!.."
§Bu tekbirlerin
hikmeti olarak, namaz kılma niyetinin ve namaza başlamanın ilanı, rükû ve
secdeleri hatırlamaktır. Ayrıca namazın her parçasında tekbir ile kulluğunu
hatırlamak ve Allah'la olan ahdini tazelemektir. Doğrusunu Allah bilir.[589]
"İnkar edenler;
"Kur'ân O'na bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz
Onunla senin kalbini kuvvetlendirmek İçin, Onu böyle parça parça indirdik ve
ağır ağır okuduk." (Furkan 25/32-33)
"(Ey Resulüm!) O
(vahyi) çabuk alabilmek için dilini (heyecanla) hareket ettirme. Şüphesiz onu
toplamak ve okutmak bize aittir. O halde, biz onu (sana) okuduğumuz zaman, sen
Kur'ân'ın okunuşunu takip et. Sonra (şunu da bil ki), onu açıklama (gücünü
vermek de) bize aittir." (Kıyamet, 75/16-19)[590]
GİRİŞ-HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDE KUR'ÂN KIRAATİ (A-Mekke
Dönemi, B-Medine Dönemi, C-Hz. Peygamber Döneminde Ashab Arasında Oluşan Kur'ân
Kıraatindeki İhtilaflar ve Nedenlerİ)-SAHABE VE SONRAKİ DÖNEMDE KIRAAT (1-Hz.
Ebû Bekir Döneminde Kur'ân'ın Toplanması, 2-Hz. Osman Zamanında Ana Mushafın
Çoğaltılması, 3-Kur'ân'ın Noktalanması ve Harekelenmesi)- KUR'ÂN TERTİBİ- İMAM
MUSHAF DIŞINDAKİ MUSHAFLAR Ü-Hz. Ali Mushafı ve Şia'nın Bakışı, 2-İbn Mes'ûd
Mushafı, 3-Übey b. Ka'b Mushafı)- KIRAATLERİN BELLİ BİR DİSİPLİN İLE TOPLANIP
KURUMSALLAŞMASI (1-Mütevatir Kıraatler, 2-Meşhur Kıraatler- 3-Haber-i Vahit
Kıraatler, 4-Şaz Kıraatler)- BU KIRAATLERE DİĞER MEZHEBLERİN BAKIŞI-HZ. OSMAN
ZAMANINDA ÇOĞALTILAN İMAM MUSHAFLAR GÜNÜMÜZE ULAŞTI MI?. GÖRME ENGELLİLER İÇİN
KUR'ÂN- KIRAAT KONUSUNDA YAZILAN BAZI TEMEL ESERLER- GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA
KIRAATLERİN DURUMU
Kıraat (Wydı) Arapça bir
kelime olup okumak, anlamına gelmektedir.
İslâmî literatürde
kıraat denildiğinde Kur'ân okumak
anlaşılır. Kur'ân okuma ilmi olarak
anlaşılan kıraatler ilmini İbnü'l-Cezerî şöyle tarif eder:
'Kıraatler;
Kur'ân'daki kelimeleri okuma keyfiyeti ve bu konuda nakledilen ihtilafları
inceleyen ilim dalıdır.'[591]
Bir başka deyişle
kıraat ilmi; imam mushaftaki lafzın Ez. Peygamber'in okuyuşuna uygun olarak
seslendirilmesidir.
Fıkıhtaki kıraat
kavramı namazda Kur'ân okumak için kullanılırken, secde ile ilgili konuda
tilavet secdesi kavramı tercih edilmiştir. Ayrıca Kur'ân'ın bize farklı okuma
çeşitleri intikal ettiği için bu konu ilmî bir disiplin altında toplanmıştır.
Sahabeden okuma çeşitlerini çok iyi tespit eden tabiûn ve etba' kendi
dönemlerinde konuyu kurumsallaştırmışlar, belli bir ilmî disiplin altında
toplamışlar ve bize aktarmışlardır. İslâmî ilimlerin bu şekilde toplanması aynı
döneme rastlar, bu nedenle okuma çeşitleri ile ilgili bilgiler kıraat ilmi
başlığı altında incelenmiştir.[592]
İlk inen 'Oku, (seni)
yaratan Rabbinin adına/ adıyla...' ayetleri ile Hz. Peygamber'in (Saiiaitaha
aleyhi ve seium) risalet hayatı başlamış oldu. Hayatı boyunca onun ilk görevi
Kur'ân'ı aktarmak ve açıklamaktı. Rasûlullah bu görevini başarıyla
gerçekleştirdi, Müslümanları ve müşrikleri Kur'ân ile etkiledi, mesajının
güzelliği adeta insanları büyülemişti. O dönemde sözün ve özellikle şiirin
toplumsal yaygınlığı ve ağırlığı vardı. Kur'ân böyle bir ortamda mesajını çok
güçlü edebî bir dille aktarınca toplumda önemli bir sarsıntı meydana getirdi,
insanlar adeta şok oldular. Artık Kur'ân gündemin bir parçasıydı; gündemi takip
ediyor ve gündem oluşturuyordu. Kur'ân adeta Müslümanların gözü, kulağı
olmuştu. İşte o dönemden bazı kesitler:
A- Mekke
Dönemi: Mekke'de inen sureler kısa ve vurguludur. Arapça'daki üslubu gözeterek
yeminlere fazla yer verilir, eski kavimlerden ve Peygamberlerden sıkça
bahsedilir. Bu sureler insanları Allah'a ve ahirete imana davet ederler, cennet
ve cehennem tasvirleri çokça kullanılmıştır.
§Mekke'de Kur'ân ve
toplum:
1- Rasülullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve seüem) Kur'ân'ı açıktan okuyan ilk kişiydi. Müşriklerin
büyük tepkisi ile karşılaştı; kendisine saldırdılar, secdeye gittiğinde üstüne
deve işkembesi attılar, Ebû Cehil gelip secdede onun boynuna bastı, hakaretler
etti. Ama Rasûlullah yılmıyor, Kur'ân'ı okumaya ve anlatmaya devam ediyordu.[593]
Kur'ân bu baskıyı şöyle dile getiriyor ve mücadeleye katılıyor:
'Namaz kılarken bir
kulu (Peygamber'i) engelliyeni gördün mü? Ne dersin, o (Peygamber) doğru yolda
ise yahut takvayı emrediyorsa! (Baskıcının yaptığı doğru mu?) Ne dersin o
(engelleyen, hakkı) yalanlıyor ve doğruyu reddediyorsa! (Bu da doğru bir iş
mi?) O engelleyen, Allah'ın (bunları) gördüğünü bilmez mi! Hayır, hayır! Eğer o
(baskısından) vazgeçmezse, kesinlikle kendisini alnından (perçeminden); o
yalancı, günahkâr alnından (perçeminden) yakalarız (ve cehenneme atarız). Haydi
şimdi gidip meclisini (taraftarlarını) çağırsın, (fayda verecek mi?) Biz
zebanileri çağıracağız. Hayır! Sen o baskıcıya boyun eğme! Allah'a secde et ve
O'na yaklaş!' (Alâk, 96/9-19) (Secde ayeti!)
2- Rasûlullah
(Satiatiahü aleyhi ve seiîem) kendisini ikna etmek için gelen müşriklere bile
Kur'ân ile cevap veriyordu. Bu kişilerden birisi Utbe b. Rebia idi, Rasûlullah'ı
tebliğ işinden vazgeçirmek için gelmiş ve taleplerini aktarmıştı. Onun sözü
bitince Hz. Peygamber kendisine Fussilet suresinden okudu, Utbe öyle etkilendi
ki eliyle Rasûlullah'ı durdurmak istedi, kavminin yanına döndüğünde hâlâ
üzerinde Kur'ân'ın tesiri vardı.[594]
3- Müşrikler
gizlice Hz. Peygamber'i dinliyorlardı.[595]
4- Hz. Ömer
(Radiyaiiahu anh) kız kardeşi ve eniştesinin baskılara boyun eğmemesinden çok
etkilenir, okudukları sureyi ister ve getirilen Taha süresidir. Hz. Ömer onu
okur ve Müslüman olur.[596]
5- Cafer b.
Ebû Talib (Radiyaiiatm anh) Habeşistan'a hicret ettiğinde Necaşi'nin huzurunda
Meryem suresini okur ve insanları etkiler.[597]
6- Müşriklerin
saldırılarına karşı her zaman Kur'ân cevap veriyor; Kevser ve Ebû Leheb
surelerinde olduğu gibi istikbalin Peygambere ve Müslümanlara ait olduğunu,
İslâm'a saldıranların helak olacağını belirtir.
7- Müşriklerin
zaman zaman gülünç teklifleri olur, Kur'ân bunlara Kafirûn ve En'am surelerinde
olduğu gibi cevap verir.
8- İsra
suresinde geçtiği gibi mucizeleri bizzat Kur'ân açıklar, Allah'ın desteğinin
her zaman Peygamber ve Müslümanlarla beraber olduğunu hatırlatır.
9- Hz.
Peygamber İbn Ümmi Mektum hadisesinde Abese suresi ile uyarılır[598]...
B- Medine Dönemi:
Medine'de inen sureler genelde daha uzun olup, cihad, had ve cezalar, medeni
hukuk, borçlar hukuku ve devletler hukukuna ait hükümler, münafıklar vb.
konulardan bahseder.
§Medine'de Kur'ân ve
toplum:
1- Kur'ân
Medine toplumundaki yeni oluşumlarla diyalog kurmaya yönelir, bunlar: Ehl-i
Kitab ve münafıklardır.
2- Ehl-i
Kitab'ın hataları açıklanır ve yeni dine geçmeleri istenir.
3- Müşriklerle
tartışma devam eder.
4- Münafıklann
hileleri açıklanır, Müslümanlar uyarılır ve bu çift şahsiyetli kişilere
yaptıklarının doğru olmadığı hatırlatılır.
5- Medine'deki
sosyal yapının oluşturulması için kurumsallaşma sürecine geçilir.
6- Savaş ve
barış hali insanî ölçülere göre ayarlanır, bansın sağlanması ve devam etmesi
için azami gayret gösterilir ve büyük fedakarlıklar yapılır. Hudeybiye
anlaşmasında olduğu gibi.
§Medine toplumunda
göze çarpan en önemli konulardan birisi de okuma ve yazmanın
yaygınlaştırılması, bu konuda adeta bir seferberliğin başlatılmasıdır. Kadın ve
erkek bazı sahabilerin bu öğretim faaliyetiyle bizzat görevlendirilmesi, Bedir
esirlerine onar kişiye okuma-yazma öğretmeleri durumunda esaretten
kurtulacakları teminatının verilmesi ve bu yolla serbest kalmaları, Hz.
Peygamber'in (SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) inen ayetleri etrafındaki vahiy
katiplerine bizzat yazdırması ve bu nüshalardan diğer sahabilerin istinsah
etmeleri, okuyup okutmaları bunun en tipik örnekleridir.
C- Hz.
Peygamber Döneminde Ashab Arasında Oluşan Kur'ân Kıraat indeki İhtilaflar ve
Nedenleri
Bize ulaşan
hadislerden kıraat ile ilgili ihtilafın çok az olduğu ve bunların da Medine
döneminde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'de Müslümanların sayısı
azdı ve Kureyş lehçesinin ağırlığı vardı. Medine'de ise Kureyş lehçesinin
ağırlığı devam etti, ancak Müslümanların çoğalması ve Arabistan'ın muhtelif
yerlerinden gelmeleri nedeniyle bazı farklı kıraatlere izin verildi. Ancak
belli bir disiplinin sağlanabilmesi için Rasûlullah Kur'ân'ı kendisinden
alınması şartını koştu, Kur'ân'ın seb'atü ahruf(yedi farklı okuma) üzerine
indiğini belirtip, ancak bunun açıklamasını yapmamakla kıraatin sadece
kendisinden alınması gerektiğine işaret etti. Sahabilerin de seb'atü ahruf
(yedi farklı okuma) lafzının açıklamasını sormamaları ve bir ihtilaf durumunda
'Rasûlullah'in kendilerine böyle okuttuğunu1 söylemeleri, ayrıca Rasûlullah'a
(Sanaiiahu aleyhi ve seiiem) gidip bunu bildirmeleri ve Rasûlullah'ın da onları
tasdik etmeleri bu konudaki hassasiyeti göstermesi açısından önemlidir. Bütün
bunları göz Önünde bulundurduğumuzda kıraat ile ilgili Sünnet doğru olarak
ortaya çıkacaktır.
§Bu konudaki hadisler
ve sahabenin anlayışı:
1- Hz. Ömer
ile bir sahabi (Hişâm b Hakim) arasındaki ihtilaf ve çözümü:
*Misvar b. Mahrame ve
Abdurrahman b. Abdülkâri birlikte naklettiler:[599]
Ömer b. Hattâb
(RadiyaiiaM anh) şöyle anlattı:
Rasûlullah'ın
(Saiiaiuıha aleyhi ve seitem) yaşadığı dönemde Hişâmb Hakim'i, Furkân sûresini
okurken dinledim. Kıraatine kulak verdim, bir de ne göreyim, Rasûlullah'ın bana
okutmadığı farklı harflerle okuyor. Namazın içinde adamın üzerine atılacak
oldum. Kendimi zor tuttum ve selam verinceye kadar bekledim. Selâmı verir
vermez adasından tutup kendime doğru çektim ve:
'Okurken dinlediğim
şekliyle sana bu sûreyi kim öğretti?' diye sordum. Hişâm:
'Onu bana Rasûlullah
okuttu!' demez mi?' Ben :
'Yanılıyorsun,[600]
Rasûlullah onu bana senin okuduğundan farklı okuttu' dedim. Adamı hemen
yakalayıp doğru Rasûlullah'a (Saiiatiahu aleyhi ve seiiem) götürdüm ve dedim
ki:
'(Ey Allah'ın Rasûlü!)
Ben bu kişiyi, Furkan suresini bana okutmadığın farklı harflerle okurken
dinledim.' Rasûlullah:
"Onu bırak (ey
Ömer)! Oku, ey Hişam!" dedi.
Hişam da okurken
dinlediğim şekilde Rasûlullah'a okudu, Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Bu şekilde
indirildi." Sonra bana:
"Oku, ey
Ömer!" dedi. Ben de daha Önce bana okuttuğu şekilde okudum. Rasûlullah:
"Bu şekilde de
indirildi" dedi ve ekledi:
"Bu Kur'ân yedi
harf üzere indirildi. Hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun!"
2- Übey b.
Ka'b ile bir sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü:
Übey b. Ka'b (Radiyattahüanh)
şöyle anlattı:[601]
Ben mescitte idim.
Namaz kılmak için bir adam içeri girdi ve benim bilmediğim (yadırgadığım) bir
kıraatle okudu. Sonra bir başkası içeri girdi, o da arkadaşının kıraatinden
farklı şekilde okudu. Namazlarımızı kıldıktan sonra hepimiz beraberce
Rasûlullah'ın (SnihUaim aleyhi ve seiiem) yanına gittik. Ben:
'Şu kişi benim bilmediğim
(yadırgadığım) bir kıraatle okudu, sonra diğeri girdi, arkadaşınınkinden farklı
bir kıraatle okudu' deyince Rasûlullah her ikisine de okumalarını emretti,
ikisi de okudular. Rasûlullah okuyuş şekillerini beğendi. O zaman benim
kalbimde cahiliye devrinde bile görülmedik şiddetli bir tekzib düşüncesi
oluştu. Rasûlullah beni saran bu düşünceyi görünce göğsüme vurdu, o anda benden
öyle bir ter boşandı ki, sanki izzet ve celal sahibi Allah'ı korku içinde
görüyordum. Rasûlullah bana şöyle dedi:
"Ey Übey!
Kur'ân'ı bir harf (şekil) üzerine oku, diye bana (Cebrail) gönderildi, ben; (Ya
Rabbi,) ümmetime kolaylık ver, diye iade ettim. İkinci defa bana: Kur'ân'ı iki
harf (şekil) üzerine oku, diye bana gönderildi, ben; (Ya Rabbi,) ümmetime
kolaylık ver, diye tekrar iade ettim. Üçüncü de bana: Kur'ân'ı yedi harf
(şekil) üzerine oku, diye gönderildi. (Sonra denildi ki;) İade ettiğim her
sefer için (yani üç kere) senin bir şey İsteme hakkın var. Ben de: Allahım,
ümmetimi affet, Allahım, ümmetimi affet, dedim ve üçüncü hakkımı da halkın
hepsinin, hatta İbrahim'in bile bana (şefaat) için yöneldiği o (müthiş) güne
bıraktım."
3- Amr b. As
ile ile bir sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü:
*Amr b. As'ın mevlası
Ebû Kays nakletti:[602]
Amr b. As (Radiyaiiahu
ank) bir keresinde Kur'ân'dan ayet okuyan bir adamı dinledi. Ona dedi ki:
'Sana bu şekilde kim
okuttu?' Adam:
'Rasûlullah (okuttu)'
deyince Amr:
'Bana da bu ayeti
Rasûlullah okuttu?' dedi. İkisi de Rasûlullah'a (Saitaiiahtı
aleyhi ve sellem)
gittiler Ve bİrİSİ:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Şu şu ayet' dedi ve okudu. Rasûlullah:
"Bu ayet böyle
indirildi" dedi. Diğeri de: 'Ey Allah'ın Rasûlü!' dedi ve o ayeti (farklı
şekilde) okudu ve 'Böyle değil mi? Ey Allah'ın Rasûlü!' dedi. Rasûlullah:
"Böyle de
indirildi" dedi, sonra şöyle buyurdu:
"Bu Kur'ân yedi
harf (şekil) üzere indirildi. Hangisiyle okursanız okuyun güzel olur. Bu konuda
artık tartışmaya girmeyin. Zira bu tartışma küfürdür ya da küfür
alametidir."
4- îki
sahabinin ihtilafı ve çözümü ile ilgili Ebû Cüheym rivayeti:
* Ebû Cüheym anlattı:[603] İki
adam bir ayetin (kıraatinde) ihtilafa düştüler. Biri: 'Bu benim Rasûlullah'tan
aldığım şekildir' dedi. Diğeri de: 'Bu da benim Rasûlullah'tan aldığım
şekildir' dedi. Her ikisi de durumu Hz. Peygamber'e (Saitatiaha aleyhi ve
setiem) sorunca Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzerinde okunur. Kur'ân üzerinde (kesinleşen şeylerde) artık
tartışmaya girmeyin, Kur'ân üzerinde böyle bir tartışma küfürdür."
5- Ebû
Hüreyre'den bu konudaki ihtilafın çözümü ile ilgili rivayet:
* Ebû Hüreyre'den
(Radiyaiiahü o/i/ı):[604]
RaSÛlullah (SallallahU
aleyhi ve sellem) ŞÖyle dedi:
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indi, Kur'ân'daki bu konuda (kesinleşen şeylerde) tartışma
küfürdür, (bunu üç kere tekrarladı,) Ondan öğrendiğiniz ile amel edin, ondan
bilmediğiniz şeyleri de bilenine sorun!"
6- Rasûlullah'ın
(Saitaliaha aleyhi ve seiiem) Kur'ân üzerinde cahilce tartışmalara kızması,
kesin olanlarla amel edilmesini ve bilinmeyen konularda da bilene sorulmasını
emretmesi:
* Amr b. Şuayb babası
yoluyla dedesinden (Radiyatiaim anhüm) nakletti:[605]
Benim için kızıl
develerden daha kıymetli[606] bir
mecliste kardeşim ile birlikte oturdum. Ben ve kardeşim baktık ki Rasûlullah'ın
sahabilerinden büyükleri kapılardan birisinin yanında oturmaktalar. Onlardan
ayn kalmayı uygun görmedik, onlann yakınına oturduk. Baktık ki onlar Kur'ân
ayetlerinden birini okudular ve üzerinde tartışmaya başladılar ve sesleri de
olabildiğince yükseldi. O anda Rasûlullah kızgın, yüzü kızarmış bir şekilde,
onlara toprak atarak geldi ve şöyle dedi:
"Ey topluluk,
durun! (Ne yapıyorsunuz!) Sizden önceki ümmetleri Peygamberlerinden ayrılmaları
ve Kitab'ın bir kısmını diğerine (cahilce) kıyas etmeleri, onları helak etti.
Kur'ân birbiriyle çelişmesi için değil, birbirini tamamlaması için indirildi.
Ondan öğrendiğiniz ile amel edin, ondan bilmediğiniz şeyleri de bilenine
sorun!"
7- İbn
Mes'ûd ve iki sahabi arasındaki ihtilaf ve çözümü ile ilgili rivayet:
*Ebû Vâil'den:[607]
Abdullah b. Mes'ûd
(Radiyaitaimanh) şöyle anlattı:
Otuz ayetli Hâ mim,
yani Ahkaf suresini okuyan birisini dinledim. Bir harf (şekil) üzerine okudu,
bir başka kişi de arkadaşının okuduğundan farklı bir harf (şekil) üzerine
okudu. Ben de iki arkadaşımın okuyuşundan farklı harflerle okudum. Hz.
Peygamberdin (Saiiaiiahtı aleyhi ve seiiem) yanına gittik, durumu haber ettik.
Rasûlullah şöyle buyurdu:
"İhtilafa
düşmeyin! Sizden öncekiler ihtilafa düştükleri için helak oldular." Sonra
da şunu ekledi:
"Sizden en güzel
(bilerek) okuyan kim, bakın ve onun kıraatini alın!"
8- Ebû
Bekre'nin yedi harf ile ilgili rivayeti:
Abdurrahman b. Ebû
Bekre, babasından nakletti:[608]
Cebrail Aleyhisselâm
{Peygamberimize): 'Ey Muhammed, Kur'ân'ı bir harf (şekil) üzere oku!' deyince
Mikaü: 'Artırmasını iste!' dedi.' Peygamberimiz artırmasını istedi. Cebrail:
'Onu, iki harf (şekil) üzere oku!' dedi. Mikail: 'Artırmasını iste!' dedi,'
Peygamberimiz (Saiiaitahu aleyhi ve seiiem) artırmasını istedi, ta ki yedi
harfe ulaşıncaya kadar.[609] Dedi
ki: Hepsi şifalı (faydalı)[610] ve
yeterlidir, yeter ki rahmet ayeti azapla, azap ayeti rahmet ile bitmesin
(karışma olmasın)![611]
Tıpkı teâle, akbil, helümme, izheb ve esri' kelimelerinde olduğu gibi.'[612]
9- Semüra b.
Cündüb'ün (Radiyatiahüanh) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSÛÎUİlah (Saltallahü
aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[613]
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indi."
10- Ubade'nin
Übey b. Ka'b'dan yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah
(Sallallahii aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi;[614]
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indirildi."
11- tbn
Abbas'ın (Radiyaiiahu anhüma) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RasÛlullah (SaiMiahu aleyhi
ve seilem) şöyle dedi:[615]
"Cebrail
(Kur'ân'ı) bana bir harf üzere okuttu, kendisine (artırması için) müracaat
ettim, ben artırmasını istedikçe o artırıyordu, sonunda yedi harf üzere okumaya
vardı."
12- Muaz b.
Cebel'den {RadiyaUahu anh) yedi harf ile ilgili rivayet:
Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indirildi, hepsi şifalı (faydalı) ve yeterlidir."[616]
13- Ümmü
Eyyub'un ı/tadiyaiiahuanhâ) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah (Saltallaha
aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[617]
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indi, onlardan hangisini okursan sana yeterlidir."
14- Huzeyfe'nin
(Radiyaiiahü anh) yedi harf ile ilgili rivayeti:
RaSUİUİlah (SallalhhU
aleyhi ve seilem) ŞÖyle dedi:[618]
"Kur'ân yedi harf
(şekil) üzere indirildi."
15- Ömer b.
Ebû Seleme'den gelen farklı bir rivayet:
Hz. Peygamber
ISallallahn aleyhi ve setlem), Abdullah b. Mes'Ûd'a (Radiyallahu şöyle dedi:[619]
"(Önceki) kutsal
kitaplar gökten tek bölümden (tek şekil üzere)[620]
indirilirdi, Kur'ân ise yedi bölümden yedi harf üzere okunacak şekilde indirildi
ki bunlar helal, haram, muhkem, müteşabih, darb-ı meseller, emir ve nehiydir.
Helalini helal, haramını haram kabul et, muhkemiyle amel et, müteşabihinde
yorumu terk et, darb-ı mesellerden ibret al, bil ki hepsi Allah'tan
gelmektedir, bunu da sadece akıl sahipleri hatırlar."
§Yedi harfle ilgili
hadisler yirmiden fazla sahabeden nakledilmiştir ve mütevatirdir. Hadislerde
geçen bu ahrufu seb'ayı inceleyen müstakil eserler yazılmıştır.[621]
Hz. Peygamber'den
(Satiaiiahu aleyhi ve seltem) sonraki en hayırlı işlerden birisi dağınık Kur'ân
sayfalarını birleştirmekti:
Hz Ali (RadiyallahU
anlı) dedi kİ;[622]
'Allah Ebû Bekir'e
rahmet etsin, o (Kur'ân'ı) iki kapak arasında toplayan ilk kişidir.'
§Hakim (v. 405/1014),
Kur'ân'ın cem' edilmesinin üç merhalede gerçekleştiğini belirtti:
a- Hz.
Peygamber'in (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) huzurundaki cem': Vahiy geldikçe
Peygamberimiz ayetleri vahiy katiplerine yazdırıyordu ve onlardan da diğer
sahabiler istinsah ediyorlardı.
b- Hz. Ebû
Bekir döneminde cem': Kur'ân sayfalarının kontrollü bir şekilde toplanıp mushaf
haline getirilmesi.
c- Hz. Osman
dönemindeki cem': İmlâ kontrolü ve surelerin tertip edilmesi şeklindedir.[623]
§Bu çalışmada dikkat
edilen hususlar:
a- RasûlullarTın
(Saiiaiiahü aleyhi ve seiiem) evindeki tomarların alınıp, incelenmesi,
b- Her
sahabinin istinsah ettiği Kur'ân sayfalarını getirmesi ve bunlardan bizzat
Rasûlullah'tan alındığının iki şahitle ispat edilenlerin kabul edilmesi,
c- Hafızlann
hıfzıyla desteklenmesi ve onaylanması.
§Toplama teklifini
yapan Hz. Ömer idi ve görev Zeyd b. Sabit'e verilmişti, Zeyd çalışmayı şöyle
anlattı:
*Ubeyd b. Sebbak'tan:[624]
Zeyd b. Sabit dedi ki:
Yemame katliamı
(sonrası)[625] Ebû Bekir bana haber gönderdi,
(gittim.) Yanında Ömer b. Hattab (Radiyaiiahuanhüm) vardı. Ebû Bekir bana:
'Bak, Ömer bana gelip
'Ölüm/katliam Yemame günü kurranın (hafızların) çoğunu aldı götürdü (çoğunu
kaybettik), ben çeşitli yerlerde Ölümün kurranın çoğunu alıp götürmesinden,
dolayısıyla Kur'ân'in bir çok kısmının da (bu durumda) kaybolmasından
korkuyorum. Bu nedenle Kur'ân'ı toplama çalışmasını emretmeni uygun görüyorum'
dedi. Ben de kendisine: 'Rasûlullah-ın iSatudiaiui aieyiü ve seiiem) yapmadığı
bir işi nasıl yaparım?' diye cevap verdim. Ömer: 'Vallahi, bunda çok hayır var'
dedi ve teklifinde ısrar etti durdu.
Sonunda Allah Ömer'in
kalbine verdiği duyguyu bana da verdi, Ömer gibi düşünmeye başladım.'
Zeyd, Hz. Ebû Bekir'in
devamla şöyle dediğini nakletti:
'Sen genç, akıllı,
hiçbir şeyle töhmet altında tutmadığımız bir kimsesin ve Rasûlullah'ın vahiy
katipliğini de yapıyordun, şimdi Kur'ân'ı gereğince araştır ve (mushaf olarak)
topla!'
Zeyd der ki: 'Vallahi,
bana dağlardan birini taşıma görevi verseydi bundan daha ağır gelmezdi.' (Ona
itiraz ettim): 'Siz Rasûlullah'ın yapmadığını nasıl yaparsınız?' dedim.
Ebû Bekir: 'Vallahi,
bunda çok hayır var' dedi ve teklifinde ısrar etti durdu, sonunda Allah Ebû
Bekir ve Ömer'in kalbine verdiği duyguyu bana da verdi. Kur'ân'ı (sayfalarını)
araştırmaya başladım, onları ağaç ve taş levhalar üzerine yazılan nüshalardan,
ayrıca hafızların ezberlerinden topluyor-dum, sonunda (hepsini şahitli olarak
topladım,) sadece Ebû Huzeyme el-Ensarî'nin[626]
yanında başkasında bulamadığım Tevbe suresinin son ayetini buldum.[627] Bu
mushaf Ebû Bekir'in yanında idi, vefat edinceye kadar orada kaldı, sonra Ömer
b. Hattab'a intikal etti ve hayatı boyunca yanında kaldı, ondan sonra da
(Rasûlullah'ın eşlerinden olan) Hz. Ömer'in kızı Hafsa annemize intikal etti.'
§Bir rivayetten
anlaşılan:
a- O dönemde
çok sayıda Kur'ân hafızı bulunmaktaydı, bunların büyük bir kısmı Yemame'de
şehit olmuştu. Bu durum Hz. Ömer'i harekete geçirdi ve devlet başkanı Hz. Ebû
Bekir'e olayın tehlikeli gelişimini haber verdi, çünkü onun en önemli
danışmanıydı.
b- Rasûlullah'ın
(SaUaUahu aleyhi ve seiiem) yapmadığı bir şeyi gerçekleştirme konusunda
sahabenin hassasiyeti gerçekten düşündürücüdür.
c- Kur'ân'ı
toplama konusunda Zeyd b. Sabit tercih edilmişti. Bunun nedeni dört şeydi:
Genç, akıllı ve Kur'ân'ı iyi bilen olması, ayrıca hiçbir şeyle itham edilmeyen
temiz bir geçmişe (her kesimin kabul ettiği tarafsız bir kimliğe) sahip olması
ve Rasûlullah'ın vahiy katipliğini yapmasıdır.
d- Zeyd b.
Sabit ve etrafındaki sahabiler hafız oldukları hâlde sahabe yanındaki mevcut
bütün sayfa ve nüshaların getirilmesini, ayrıca bunu Rasûlullah'tan aldıklarını
ispat eden iki şahide sahip olmalarını şart koştular.
Yanlarındaki
nüshaların getirilmesi ile ilgili çağrıyı sahabeye bizzat Hz. Ömer yapmıştı. Bu
konuda onun ciddiyeti, sahabenin hata yapmada bile ondan çekinmesi, ayrıca iki
şahit getirmeleri şartı bu çalışmadaki ihtiyatlı gayreti göstermesi açısından
çok önemlidir.[628]
e- Tevbe
suresinin son ayeti dışında Kur'ân'ın bütün ayetleri en az iki şahitle sabit olmuştur.
Tevbe suresinin son ayeti sadece Ebû Huzeyme'nin[629]
yanında bulunmaktaydı ve Hz. Ömer ve Zeyd b. Sabit'in yanına getirdiğinde onlar
da bunu Rasûlullah'tan duyduklarını ifade edip, onu tasdik ettiler. Bu çalışma
bir yıl sürmüştür.
f- Ana
mushaf halifeliği döneminde Hz. Ebû Bekir'in yanında kaldı, onun vefatından
sonra Hz. Ömer'e intikal etti, Hz. Ömer'den sonra da Hafsa annemize intikal
etti. Hz. Osman zamanında ana nüshadan yeni nüshalar çoğaltıp şehirlere
gönderme çalışması için Hz. Hafsa'dan ana nüsha geçici olarak alındı. Çoğaltma
işleminden sonra Hafsa annemize geri verildi.[630]
§Ayetlerin tertibi
tevkifidir, vahiyle sabittir, çünkü;
-Rasûlullah
fSaiiaiiahü aleyhi ve seiiem) ayetler indikçe bunu şu sureye filan ayetten
sonrasına ekleyin, diye bizzat yerini belirtmektedir.[631]
-Rasûluüah'ın
hayatında bizzat Hz. Peygamber ve sahabesi inen ayetleri suresi içindeki
yerlerine uygun olarak yazılmasından sonra ezberlenmesine ve okunmasına gayret
etmektedirler.[632]
§Bu konuda ayetlerin
tevkîfî olmadığını söyleyenler bütün sahih rivayetleri bırakıp şu rivayete
sanlmaktadırlar, hâlbuki bu zayıf bir rivayettir:
Ibad b. Abdullah b.
Zübeyr'den:[633]
Haris b. Hazeme, Berâe
suresinin son iki ayeti olan
kısmını Ömer b.
Hattab'a getirince Hz. Ömer (Rndiyaiiahuanhüm) şöyle dedi: 'Seninle birlikte
bunu (Rasûlullah'tan) alan var mı?' İbn Hazeme: 'Bilmiyorum. Vallahi, ben
şahitlik ederim ki bunu Rasûlullah'tan (Sattaiiahaaleyhi ve seiiem) iyice
öğrendim/bilincine vardım ve ezberledim.' Hz. Ömer: 'Ben de şahitlik ederim ki
bunu Rasûlullah'tan işittim' dedi ve ekledi: 'Eğer bu, üç ayet olsaydı ayrı bir
surede toplardım. Kur'ân'daki bir
sureye bakın ve oraya
koyun.'
'Ben de onu Berâe
suresinin sonuna koydum.'
§Senedi zayıf olan bu
rivayetteki ziyade (üç ayet olsaydı ayrı bir sure yapardım sözü) sahih olarak
gelen rivayetlerde bulunmamaktadır.[634]
Bundan dolayı bu rivayet alınmaz. Hz. Ömer'in bu şekilde sure oluşturma hakta
yoktur, bu ona bir iftira olur.
Ayrıca bu konuda Übey
b. Kâb'dan yapılan diğer rivayet de şu şekildedir:
Ebu'l-Âliye, Übey b.
Kâb'dan (Radiyatiahü anh) nakletti:[635]
Ebû Bekir'in
halifeliği döneminde Kur'ân'ı sahifelerde topladılar; insanlar onu yazıyordu ve
Übey b. Kâb da imlâ ettiriyordu: Berâe süresindeki şu ayete ( )[636]
gelince zannettiler ki son
inen ayet odur. Bunun
üzerine Übey onlara şöyle dedi:
'Rasûlullah
(Saiiaiiaim aleyhi ve seiiem) bu ayetten sonra bana şu iki ayeti de okuttu,
onlar denikinci ayetin sonu olan kısma kadar.' Übey ekledi: 'Kur'ân'da en son
indirilen ayet ise şudur:[637]
§Ayetlerin sure
içindeki yerlerinin bizzat Rasûlullah (Saitattaim aleyhi ve tarafından yazdırıldığı ve okutulduğu
konusunda ittifak vardır, hadis kitapları bununla ilgili hadis ve eserlerle
doludur. Bu konuda şüphe yoktur. Hz. Ebû Bekir zamanında yapılan cem' (toplama)
ayetlerin sure içindeki yerleri ile birlikte olmuştur. Ancak surelerin tertibi
yapılmamıştır. Sure tertibi Kur'ân imlâsının yeniden kontrolü ile birlikte Hz.
Osman zamanında yapılmıştır.[638]
Hz. Osman döneminde
farklı okumalar çoğalmıştı. Bunun sebebi yeni Müslüman olanların çoğalması ve
kontrolsüz Kur'ân nüshalarının artma-sıydı. Bu konuda sahabiler de rahatsızdı
ve son olarak vuku bulan şu olay belki de bardağı taşıran son damlaydı:
Bir gün mescidde bazı
kişiler ve sahabi Huzeyfe otururken bir fısıldaşma/uğultu duyuldu:
'Kim Ebû Musa
kıraatine göre okuyorsa mescidin filan köşesine, kim de Abdullah b. Mes'ûd
kıraatine göre okuyorsa falan köşeye gelsin!' denildi. Aynı ayetin farklı
şekillerde okunduğunu duyunca Huzeyfe çok kızdı, hatta gözleri kıpkırmızı oldu,
o kızgınlıkla ayağa kalktı ve mescidin ortasında :
'Ya ben mü'minlerin
emirine galip geleceğim, ya da mü'minlerin emiri bana galip gelecek' diye
bağırdı. Sonra oturup etrafına toplananlara anlamlı bir konuşma yaptı ve bu işin
ne derece tehlikeli olduğunu anlattı.[639]
Daha sonra Huzeyfe
halife Hz. Osman'ın yanına gitti, durumun vahametini anlattı ve Hz. Hafsa'nın
yanındaki nüshanın çoğaltılmasını tavsiye etti. Hz. Osman da Hafsa'dan ana
nüshayı istedi ve mushaf kendisine getirilince hemen bir heyet kurdu: Bu
heyette Zeyd b. Sabit, Said b. Âs, Abdurrahman b. Haris b. Hişam ve Abdullah b.
Zübeyr vardı. Hz. Osman onlara bazı tavsiyelerde bulundu, şöyle dedi:
'Yazarken Zeyd b.
Sabit ile siz üçünüz eğer ihtilafa düşerseniz Kureyş lehçesine göre yazın!'
Bu dört kişilik heyet
sadece bir kelimede ihtilafa düştüler. O da kelimesidir. Zeyd b, Sabit bunun ha
ile şeklinde olmasını, diğer üç Kureyşli kişi de ta ile şeklinde yazılmasını
istediler. Konu Hz. Osman'a iletilince o da; 'Ta ile şeklinde yazın, çünkü
Kur'ân Kureyş lisanı üzere inmiştir' dedi.[640]
Bu çalışma beş yıl
sürdü. Çoğaltılma işlemi tamamlanınca Hz. Osman bu mushaflardan birisini
Medine'de bırakıp diğerlerini büyük şehirlere gönderdi. Toplam yedi nüsha
olarak çoğaltılan imam mushafın altısı Mekke, Şam, Yemen, Bahreyn, Basra ve
Kûfe'ye gönderildi.[641]
Kontrol edilmeyen diğer nüshaların da hatalı olmaları ihtimalinden dolayı
yakılmasını istedi. Büyük çoğunluk bu uygulamayı memnuniyetle karşıladı ve
uyguladı.[642] Ancak Abdullah b. Mes'ûd
gibi bazı sahabiler kendi mushaflarının yakılmasına karşı çıktılar.[643] Hz.
Osman da onlara ses çıkarmadı, bunun sebebi belki de onlara güvenmesiydi.
Abdullah b. Mes'ûd kendi mushafını yakmadı, bu uygulamayı tenkit etti, ancak
imam mushafa karşı çıkmadı, hatta şikayete gelen taraftarlarına, kendisinin de
iktidarda olsa aynı şeyleri yapabileceğini söyledi.[644] İbn
Mes'ûd'un mushafmda bazı ayetlerin tefsiri bulunduğu için belki de yakmak
ismemiş olabilir, bu tefsirlerin bir kısmı nakledildi.
Bundan sonra
Müslümanlar hep ana nüshaya göre okudular ve bu nüsha mütevatir yolla nesilden
nesile diğer çağlara aktarıldı. Bu nüshaya imam mushaf dendi. Abdullah b.
Mes'ûd gibi bazı sahabilerin kalan ve yakılmayan mushaflanna Müslümanlar fazla
itibar göstermediler ve onlar da zaman içinde yok oldular. Onlardan bize sadece
bazı kıraatleri ve bu mushaflanyla ilgili küçük malumatlar intikal etmiştir.
§Hz. Osman'ın Kur'ân'a
hizmeti sadece ana nüshayı çoğaltmakla kalmadı:
a- Hz. Ebû
Bekir zamanında dağınık olarak toplanan sureler bu dönemde Kur'ân tertibine
göre sıraya konuldu ki bu tertibin korunması açısından söz konusu çalışma çok
önemlidir.
İmam mushaftaki sure
tertibi tevkifidir, şu rivayetler bunu desteklemektedir:
aa- Hadiste
Zehraveyn, yani Bakara ve Ali İmran surelerinin yan yana zikredilmesi,[645]
ab- Rasûlullah'm
(Saüaiiaha aleyhi ve seiiem) es-Seb'ut-tıval'ı (yedi uzun sureyi) bir rekâtta
okuması,[646]
ac- Vahiy
indikçe Rasûlullah'ın vahiy katiplerine ayetlerin sure içindeki yerlerini
göstermesi, açıklaması ve Hz. Osman'ın tertibdeki titizliği:
Yezid'den;[647]
İbn Abbas bana şöyle
anlattı:
Osman b. Affan'a
(Radiyallahü anhüm):
'Enfal suresi
Mesânî'den[648], Berâe suresi de
Miûn'dan[649] olduğu halde ikisini
birleştirmenizin ve aralanna besmele yazmamanızın sebebi nedir? Bu sureleri
es-Seb'u't-tıval (yedi uzun sure ) içine koydunuz. Bunun sebebi nedir?' deyince
Hz. Osman şu cevabı verdi:
'Bazı zaman olurdu ki
Rasûlullah'a (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) çeşitli surelerden ayetler inerdi,
kendisine bir şey indiğinde Rasûlullah vahyi yazan kişi/kişileri çağınr ve
onlara:
"Bu ayetleri
içinde şu ve şu zikredilen sureye yazın!" derdi. Bazı ayetler indiğinde de
şöyle derdi:
"Bunları da
içinde şu ve şu zikredilen sureye yazın!"
Enfal suresi Medine'de
ilk inen surelerdendi, Berâe suresi de son inen surelerdendi. Berâe suresi
Enfal suresine konusu itibariyle benzemektedir. Bu nedenle Berâe suresini
Enfal'den olduğunu zannettim. Rasûlullah da bu surenin bir öncekinden olduğunu
belirtmeden vefat etti. Bundan dolayı iki sureyi birleştirdim, (farklı olduğunu
göstermek için) aralanna besmele yazmadım ve (toplam olarak ayet sayılarından
dolayı) es-Seb'u't-tıvala (yedi uzun sureye) dahil ettim.'
ad- Bir
hadiste Kur'ân ayetleri sırasıyla dört kısma ayrılmıştı:
Vasile b. Eska'dan
(Radiyaiiaim anh):[650]
Peygamberimiz (Saiiaiiaim
aleyhi ve selimi) şöyle dedi:
"Tevrat yerine
bana es-Seb'u't-tıvâl (yedi uzun sure), Zebur yerine el-Miûn (yüz ayetli
sureler) ve İncil yerine el-Mesanî (yüzden az ayeti olan sureler) verildi.
Ayrıca el-Mufassal (fasılalı sureler) ile ben üstün kılındım."
ae- Hz.
Peygamber ve sahabenin Kur'ân surelerini hiziblere ayırması ve bu şekilde her
gün vird şeklinde okuması:
EVS b. HüZeyfe'deil
(RadiyaUahUmh):[651]
Sakif kabilesinden
Müslüman olan bir heyetin içindeydim... (hadis),
Rasûlullah bize dedi
ki:
"Kur'ân'dan bir
hizib (bölüm) kalmıştı, onu okumayı tamamlamadan
çıkmamayı istedim
(onun için biraz geciktim)."
Sabah olunca
Rasûlullah'ın (SaiiaiiaM aleyhi ve seiiem) sahabesine sorduk: 'Siz Kur'ân'ı
nasıl hiziblere (bölümlere) ayırıyorsunuz?' Onlar şöyle dedi: 'Biz Kur'ân'ı üç
sure, beş sure, yedi sure, dokuz sure, on bir sure, on üç sure şeklinde
hiziblere (bölümlere) ayırıyoruz. Mufassal surelerin hizbi de Kâf suresinden
başlayıp sonuna kadardır.'
§Kur'ân'a baktığımızda
şunu görürüz:
-İlk üç sure: Bakara,
Âlü îmrân, Nisa sureleri,
-Beş sure: Mâide,
En'âm, Araf, Enfal, Berâe sureleri,
-Yedi sure: Yunus,
Hûd, Yusuf, Ra'd, İbrahim, Hıcr, Nahl sureleri,
-Dokuz sure: Benû
İsrail (İsrâ), Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hac, Mü'minûn, Nur, Furkân sureleri,
-On bir sure: Tâsînler
(Tasîn ile başlayan üç sure), Ankebût, Rum, Lokman, Secde, Ahzab, Sebe, Fatır,
Yasin sureleri,
-On üç sure: Sâffât,
Sâd, Zümer, Hamim (Âlü Hamim), Muhammed, Feth, Hucurât sureleri,
-Mufassal sureler: Kâf
suresinden Kur'ân'ın sonuna kadar.[652]
af- Hz.
Peygamber (Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) her sene Kur'ân'ı Cebrail ile baştan
sona kontrol ediyordu, son sene iki defa kontrol edildi: Rasûlullah şöyle dedi:[653]
"...Cebrail
Kur'ân'ı her sene benimle bir kere
tekrar ederdi, bu sene iki kere tekrar etti, bu ancak ecelimin yaklaştığını
(gösterir)..."
ag- Rasûlullah
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) Kur'ân'ı baştan sona okuyarak hatim inmek
isteyenlere ağır ağır okumalarını ve üç günden öncede hatimi bitirmemelerini
tavsiye etmektedir. Bu da o dönemde mushafın tertibinin ayetler ve sureler
indikçe Rasûlullah'ın emrine göre yapıldığını göstermektedir:
Abdullah b. Amr b.
Âs'tan (Radiyaiiaha anhüma):[654]
Kur'ân'ı cem' ettim
(hepsini topladım) ve bir gecede hepsini okudum. Bunun üzerine Rasûlullah bana
şöyle dedi:
"Üzerinden bir
zaman geçip de bıkmandan korkarım. Kur'ân'ı bir ayda oku bitir." Ben:
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.' Rasûlullah:
"Yirmi günde
hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.'
"On günde
hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim.'
"Yedi günde
hatmet!"
'Ey Allah'ın Rasûlü!
Bırak da gücümden ve gençliğimden istifade edeyim' deyince Rasûlullah (daha
aşağısını) kabul etmedi.
§Bir kişinin üç günden
daha az sürede Kur'ân hatmi tavsiye edilmemektedir:
Rasûlullah dedi ki:
"Kur'ân'ı üç
günden az sürede hatmeden anlamaz."[655]
ah- Hz.
Peygamber kendi döneminde Kur'ân'ı baştan sona yazan/toplayan bir kadına kendi
ailesine imamlık yapması için izin vermişti. Bu kadın sahabinin adı Ümmü Varaka
bt. Abdullah b. Haris olup Rasûlullah kendisine Şehide derdi. Hz. Ömer
döneminde kölesi ve cariyesi tarafından şehit edildi.
Bunun üzerine Hz.
Ömer, 'RasÛlullah doğru söyledi, bu kadın için; "Haydi gidelim, Şehide'yi
ziyaret edelim," derdi' dedi.[656]
aı- Sahabenin
bu tertibe karşı çıkmaması, diğer nüshaların savunulmama-sı, hatta onlara
rağbet bile olmaması bu tertibin doğru olduğunu göstermektedir.
b- Kur'ân
kelimeleri RasÛlullah'tan (Saiiatiaim aleyhi ve seiiem) nakledilen sahih
kıraatlere uygun olacak şekilde yazıldı. Öyle ki bu şekilde bir kelime birden
fazla kıraate uygun hale geldi.
§Kur'ân'ın Hz. Ebû
Bekir döneminde cem'i (toplanması) ve Hz- Osman zamanında ana mushaftan
istinsah edilirken Hz. Peygamber'den intikal eden kıraatlerin de dikkate
alınması önemli bir konudur. Ancak daha önemlisi bu çalışmalarda hata unsurunun
olmamasıdır. Defalarca kontrol edilmesi ve Allah'ın koruma sözünü de hesaba
katarsak bu konudaki çalışmayı takdir etmemek insafsızlık olur. Ayrıca o
dönemde her konuda şiddetli tartışma ve müzakere içinde olan sahabenin, hata
olduğuna dair hiçbir İtirazının olmaması bu çalışmadaki güvenilirliği
desteklemektedir.
§Hz. Ali gibi bazı
sahabilerin ellerindeki mushaflar nüzul sırasına göre tertip edilmişti. Bu
mushaflar da bize ulaşmadı, ancak onların sadece tertipleri ve içlerindeki bazı
ayetlerin kıraatleri ile ilgili cüz'i bilgiler eser kitaplarında zikredildi.
Tarihin böylesine yok edici ve öğütücü çarkı karşısında bugüne kadar tek nüsha
halinde galibiyetini ve gücünü devam ettiren ana nüsha ya da imam mushafın
bizlere ulaşması Hz. Ebû Bekir'den sonra Hz. Osman'ın çalışmasının ne kadar
önemli olduğunu göstermektedir. Allah onlardan razı olsun.[657]
Mushafın noktalanması
ilk önce h. 65 yıllarında Abdulmelik b. Mervan zamanında yanlış okumaların
çoğalması ihtiyacından dolayı başlanmıştır. Önceleri noktalar harfin yazıldığı
mürekkepten farklı bir renkte konuyordu. "Üstün" yerine harfin üstüne
bir nokta, "esre" yerine harfin altına bir nokta, "ötre"
yerine harfin önüne bir nokta, "sükun" yerine iki nokta konuluyordu.[658]
Şöyle ki Ebu'l-Esved ed-Düeli (v. 69/688) renkli bir mürekkeble harflerin
üstüne, altına, önüne birer nokta koydu. Üstteki a, alttaki i, yandaki u ,
sesini veriyordu. Tenvin için de iki nokta kullanıldı.
Daha sonra Abdülmelik
(v. 86/705) devrinde şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırt edebilmek için
de noktalama ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca harekeleme
gayesiyle konulan noktalama ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı,
harekeleme için de ayrı mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise harekeleme
işinde şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti: Ebu'l-Esved'in
öğrencisi Nasr b. Asım (v. 89/708) harfleri harekeledi. Kimi tarihçiler bunu
yapanın Basrah Yahya b. Ma'mer (v. 129/746) olduğunu söylerler. Kür'ân
imlasında son düzenleme Halil b. Ahmed (v. 175/791) tarafından
gerçekleştirildi; şöyle ki yatık elif, vav ve uzatılmış ya harflerinin küçük
şekillerinden bugünkü fetha, zamme ve kesreyi bulmuş, imlâ işaretleri için de
bazı kelimelerin remzi niteliğinde olmak üzere küçük ve kısaltılmış harfleri
kullanmıştır. Bu şekilde ilk defa mushafta hemze, şedde, sila, revm ve işmam
belirlendi. İmam Halil'in bu konudaki çalışması 'Kitabu'n-Nakt ve'ş-şekV adlı
çalışmasında toplanmıştır. İbn Nedim'in el-Fihrisfİnde zikredilen kitap
günümüze kadar ulaşmamıştır. Kur'ân'ın doğru okunması için yapılan bu çalışma
başlangıçta bir muhalefetle karşılaştı ise de sonunda genel kabul görmüştür.
Bu şekilde harekeleme
ve noktalama yapmak, surelere başlık koymak, ayet başlarını gösteren işaretler
bırakmak, cüzlere ayırmak vs. başlangıçta alimlerce kerih görüldüğü halde,
sonradan mubah, hatta müstahsen görülen hususlardan oldu.[659]
Surelerin Tasnifi:
Kur'ân-i Kerim'in metni pratik kolaylık gayesiyle surelerin teşkil ettiği bazı
gruplara ayrılmıştır:
a-
es-Seb'u't-Tıval: En uzun 7 sure demektir. Fatiha'dan sonra Tevbe suresinin
sonuna kadar yani 2-9. sureleri arasını kapsar.
b- et- Miûn:
Ayet sayıları 100'e yaklaşan veya biraz geçen sureler.
c- el-
Mesâni : Ayet adedi 100'den az olanlar.
d- eh
Mufassal: Mushaf-ı Şerifin son bölümü olup, tercih edilen görüşe göre,
başlangıcı 50. olan Kaf suresinden itibaren, sonuncu (114.) Nas suresine kadar
olan kısımdır. Bu grup da üçe ayrılır:
da- Tıval-ı
Mufassal: (Uzun) Kaf-Büruc, yani 50-85. sureler,
db- Evsat-ı
Mufassal: (Orta) Tank-Beyyine, yani 86-98. sureler, de- Kısar-ı Mufassal (j-^iı
;U): (Kısa) Zelzele- Nas, yani 99-114. sureler[660]
§Hz. Peygamber
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) gece namazlarında es-Seb'u't-Tıval'ı (yedi uzun
sureyi) bir rekâtta okuduğu olmuştur.[661]
Demek ki bu surelerin tertibi bizzat Rasûluüah tarafından yapılmıştır.
Ayrıca Peygamberimiz
sureleri sırasıyla dört ana kısma ayırmıştı, bunlar: es-SebVt-Tıval, Miûn,
Mesânî ve Mufassal şeklinde hadiste sırasıyla zikredildi.[662]
Bu rivayetteki tertip
İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b mushafların ve kontrol edilerek toplanan imam mushafın
tertibine uygundur. Hz. Ali gibi nüzul sırasına göre tertip eden kişiler
dışındaki nüshaların tertibi bu şekildeydi. Rasûlullah'ın namazlarda okuduğu
tertip de bu şekildedir, nüzul tertibi değildir.[663]
Hz. Osman döneminde
yeniden kontrol edilerek bir heyet tarafından çoğaltılıp büyük şehirlere
gönderilen imam mushaf nedeniyle diğer mushafların yok edilmesi istenmişti.
Çünkü diğer mushaflar kontrolsüzdü, onlarda hata olma ihtimali yanında mensuh
ayetlerin silinmemesi, ayetlerin tefsir ve te'vili ile ilgili ek bilgiler de
vardı. Zeyd b. Sabit başkanlığındaki heyet iki ayrı dönemdeki çalışmalarında
metni mensuh bu ayetleri, tefsir ve te'vil şeklindeki ek bilgileri sahabenin de
ittifakı ile ayıklayıp Kur'ân'i yalın hale getirdi. Eğer bu çalışma
yapılmasaydt Kur'ân üzerinde büyük münakaşalar olurdu ve bu tehlike günümüze
de yansırdı. Kontrolsüz olan diğer mushafların yakılıp yok edilmesini sahabe
kabulle karşıladı, ancak bazı sahabiler bu uygulamaya karşı çıktılar ve
mushaflarım korudular. Bu kişiler Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ûd ve Übey b. Ka'b'dır.
Karşı çıkan bu sahabile-rin mushafları kendi yanlarında bir koleksiyon
niteliğinde kalmış, diğer sahabiler tarafından kabul edilmemiş ve
korunmamıştır. İmam mushaf dışındaki mushaflar korunmadığı için günümüze kadar
ulaşmamış, tarihin öğütücü çarkı içinde yok olmuşlardır. Onlarla ilgili cüz'i
bilgiler, ayrıca bu mushafların sadece sure tertipleri çeşitli rivayetlerle
bize ulaşmıştır.[664]
Hz. Ali Kur'ân'ı
toplayan sahabilerden birisidir. Bu konuda İbn Nedim (v. 385/995),
İbnü'l-Münâdî'den senediyle gelen şu rivayeti nakletti:
Peygamberimiz'in
vefatından sonra insanların değişmesi üzerine Hz. Ali Kur'ân'ı toplamadan
üzerindeki ridasını yere bırakmayacağına dair yemin etti ve evinde üç gün
içinde Kur'ân'ı topladı. İşte bu Mushaf ezberden ilk toplanan Kur'ân
nüshasıdır. Bu nüsha Ca'fer ailesi yanındaydı. Ben, Ebû Ya'lâ Hamza yanında
bazı sayfalan dökülmüş, Hz, Ali hattıyla yazılı olan ve Hz. Hasan'ın
çocuklarından bize intikal eden bir Mushaf gördüm.[665]
Hz. Ali'nin mushafı
nüzul sırasına göre olup ve Rasûlullah'ın (Sattaiiahü aleyhi ve seiiem)
vefatından sonra kendisi hıfzından yazmıştı.[666]
Ayrıca içine ayetleri manaları ile ilgili tefsir ve teviller de eklenmişti.
İmam mus-hafın tartışmasını hâlâ devam ettiren tarihte bazı Şia alimleri
bulunmaktadır. Bunlar İbrahim el-Kummî,[667]
Kuleynî (v. 328/939),[668]
Abdüllatif el-Kazrânî,[669]
Muhsin el-Kâşî,[670]
Abdullah el-Alevî[671]
gibi kişilerdir.
İmam mushafın
tartışmasını devam ettiren bu kişiler şu sorulara ciddi ile olarak cevap
verememektedir:
a- Hz. Ali
mushaf konusunda kendine haksızlık yapıldıysa bu uygulamalara niçin karşı
çıkmadı?
b- Hz.
Ali'nin bu konuda haklılığını destekleyen hiç bir sahabi bulunmamaktadır,
niçin?
c- Hz.
Ali'nin tefsir ve te'vil ekleriyle dolu mushafı bu haliyle intikal etseydi, biz
bu ek bilgileri neye göre ayıklayacaktık?
d- Hz. Ali
halife olduğunda niçin bu konu Üzerinde durmadı ve imam mushaf yerine kendi
mushafını zorunlu kılmadı?
e- Hz.
Ali'den sonra en azından Ehl-i beyt imamları niçin bu mushafın mücadelesini vermediler
ve bu konuyu gündeme getirmediler?
Bütün bunlar tek sözle
geçiştirilmekte: Fitne çıkmaması için... Acaba bu cevap ne kadar inandırıcı ve
böylesine önemli bir konuda sadece fitne çıkmaması için senelerce, hatta
asırlarca susmak, Kur'ân'ı feda etmek mümkün mü? Hz. Ali taraftan olduğunu
iddia edenler böyle bir mushaf olsaydı onun mushafını korumaz mıydı? Beklenen
Mehdi o mushafı getirecek sözü ile de bunlan kendilerince cevaplandırmış
oluyorlar. Bu azınlığa göre Mehdi dönemine kadar son Kitab'ın durumu meçhul !..
Ancak Şia'nın geneli
bu Fikirde değil ve imam mushafı kabul etmekte, Hz. Ali'nin mushafmdaki
tefsirler dursaydı ayetler daha iyi anlaşılırdı, deyip bu tefsirlerin vahiy
kaynaklı olduğunu iddia etmektedirler:
Şeyh Müfıd elde
bulunan Kur'ân ile Hz. Ali'nin mushafını şöyle karşılaştırır: "Hz.
Ali'nin mushafında ayet manalarının tefsir ve tevili Kur'ân'ın nüzul sırasına
göre düzenlenmiş olup, bugünkü Kur'ân'dan çıkarılmıştır. Bu tefsir ve
açıklamaların Kur'ân'ın bir cüz'ü olmadığı, ancak vahiy kanalıyla geldiği ve semavî
olduğu bir gerçektir."[672]
Bu tahlilin bir
benzeri de Feyzi Kaşanî'nin sözünde Bezentî'nin rivayetinde geçmişti. Allâme
Fanî, bu konuyla ilgili tafsilatlı bir konuşma yapmıştı, bu konuşmasında şöyle
diyordu:
"Rivayetlerden
anlaşıldığı kadarıyla Hz- Ali'nin yazdığı Kur'ân'da ilâhî vahiy olarak nazil
olan ayetlerin yanında onların tefsir ve tevilleri de zikredilmiş, ayrıca dinî
ahkâmın detaylarına da inilmişti. Şimdi bu eklerin olmamasını, nasıl Kur'ân'ın
tahrif olunduğuna veya eksilt ildiğine atfede-bilirsinizV."[673]
Ayetullah Hûî şöyle
dedi: "Hz. Ali'nin, bugünkü Kur'ân'dan farklı bir düzene sahip başka bir
mushafinın olduğu şüphesizdir. İlim sahiplerince bu konunun kabul edilmiş
olması, bu konuda bizleri delil getirmekten müstağni kılmaktadır. Zira bazı
fazlalıkların o mushafta varlığı doğrudur. Yalnız, bunlar kesinlikle Kur'ân'ın
aslından bir tahrif veya eksiltmeye delâlet etmemektedir. Sözün doğrusu şudur
ki, bu zikredilen fazlalıklar, tevil ve tefsir unvanıyla Hak Tealâ'nın kelâmının
yorumları veya bazı ayetlerin açıklanması maksadıyla vahy/ilham olunmuş
sözlerdi... Buna göre, Allah tarafından vahiy unvanıyla gelen her şey,
Kur'ân'dan bir cüz olacak diye bir kural yoktur. Rivayetlerden elde edilen de
şudur: Hz. Ali'nin fazladan yazdıkları, ayetlerin tevil veya tefsirinden
ibaretti. Hiçbir rivayet, bu fazlalıkların da ayet olduğuna delâlet
etmemektedir. Bazı rivayetlerde münafıkların, Hz. Ali'nin mushafında
isimleriyle zikredildiği nakledilmiş ise, bundan maksat, bu grubun isimlerinin
ayetlerde değil, tefsir bölümünde zikredilmiş olduğudur.’[674]
Bu tahrif iddiasına
karşı çıkan alimlerin başında Şeyh Saduk (v.381/991) gelmektedir. Ayrıca Ebû
Cafer et-Tûsî (v.460/1068), Ebû Ali et-Tabersî (v. 538/1143)[675],
Şeyh Müfid[676], Kadı Nurullah[677],
Muhammed Hüseyin et-Tabatabâî ve Muhammed Cevad el-Belâgi'dir. Günümüzdeki Şia
da bu tahrif iddialarını kabul etmemektedir.
Muhammed Cevad
el-Belâgi şöyle der: 'Muasır muhaddis 'Faslü'l-hıtab'ında[678]
Kur'ân'ın noksan olduğuna dair Ehl-i Beyt imamlarından pek çok rivayet
nakletmektedir. Oysa muhakkik olan herkes bilir ki bu rivayetler Furât ve
Ayyaşi gibi muhaddislerin mürselleridir. Hatta Kur'ân'tn noksan olduğunu isbat
etmek için öyle rivayetler nakledilmiştir ki, doğru olmasına ihtimal vermek
bile mümkün değildir. Bununla birlikte Kur'ân'ın tahrif edildiğini isbat
sadedinde nakledilen rivayetlerin ekserisi isnad yönünden zayıftır. Hadis
ricaline göre râvileri ya 'daîfü'l-hadis'tir ya da fasidü'l-mezheb-dir veya
'muzdaribü'l-hadis ve'l-mezheb' yahut da 'kezzab'dır. Tefsirinden bir tek
rivayet bile nakletmek doğru değildir. Üstelik o râvilerin çoğu İmam Rıza'nın
en büyük düşmanlarıdır. Bir kısmı da gulâtolan aşırı Şiilerdendir.[679]
Allâme Tabatabâî
munsif ve muhakkik Şia alimlerinden birisidir. Kıymetli tefsirinde tahrif
iddiasına geniş yer vermiş ve 'Kelâmünfı enne'l-Kur'ân masunun ani't-tahrif fi
fusûV başlığı altında 20 sayfada incelemiş, konuyu incelerken Şia kaynaklan
yanında Ehl-i Sünnet'in hadis kaynaklan Ahmed b. Hanbel, Buhari, Müslim, Ebû
Davud, Tirmzi, Nesâi, İbn Mâce, İbn Ebî Davud , Hakim, İbn Hibban gibi
alimlerin sahih rivayetlerini de göz önüne alarak konuyu geniş bir platformda
incelemiştir. Vardığı sonuç şudur; Kur'ân'ın son Kiiab olarak Allah'ın koruması
altında olması ve bu konuda ihtilafın olmaması, Peygamberimiz'in kendisinden
sonra Kur'ân'a yapışma emri, Hz, Ali'nin dördüncü halife olması, Ehl-i Beyt
imamlarının Kur'ân'a teşvikleri, hiç bir sahabenin Kur'ân'ın tahrif edilmesi
iddiası İle imam mushafa karşı mücadelesinin olmaması ve hepsinin kabul etmesi
gibi çok kuvvetli ilmî ve tarihî gerçekler karşısında azınlığın tahrif
iddiaları zayıf ve çürük kalmaktadır. Mushafın iki kapağı arasındaki kelam
Allah'ın sözleridir, hiçbir noksan ya da ziyade bulunmamaktadır.[680]
Bu mushafta da tefsir
ve te'vil ekleri bulunmaktadır. Ancak sure tertibi imam mushafa yakındır,
ihtilaf çok azdır. Bu mushafta 110 sure bulunmaktadır, Fatiha, Felak ve Nas
sureleri bulunmamaktadır. Bunları niçin yazmadığı bilinmemektedir. Belki de çok
meşhur olduğu için yazılmamıştır, çünkü bu surelerin Kur'ân'dan olduğunda şüphe
yoktur. İbn Mes'ûd'dan kıraat alan alimler bu sureleri ayırmamakta, imam mushaf
yanında Hz. Ali ve Übey gibi diğer sahabilerin mushaflannda da bu sureler
yazılıdır. Berâe ve Enfal sureleri de birleştirilmiştir. Bunlarla toplandığında
114 sure olmaktadır
Bu mushafın tertibi
için bk. Müsned Trc. 554/1424 nolu rivayetin açıklaması.[681]
Bu mushaftaki sure
tertibi de imam mushafın tertibine çok yakındır ve ihtilaf çok azdır. Bu mushafta
116 sure bulunmaktadır, imam mushaftaki 114 sureden fazla olmasının sebebi iki
kunut duasının da eklenmesidir ki bu durumda sure sayısı 116'ya çıkmıştır.
Kunut dualarının bulunma sebebi mensuh olduğu halde silinmemiş olabilir, ancak
dil alimleri bu dualarda Kur'ân üslûbunun bulunmadığını ifade etmektedirler ya
da mushafa dua maksadıyla yazılmıştır, çünkü diğer mushaflarda yoktur.
Bu mushafın tertibi:[682]
Hz.Osman mushafları
yazdırıp, bu hatta muhalif olan diğer şahsi mushaflan terk etmeye çağırınca,
bazı kişiler muhalif olanları bırakıp, imam mushafın hattına aykırı olmayan ve
Hz. Peygamber'den (Saiiattahu aleyhi ve seiiem) tevatür yolla nakledilen diğer
kıraatlerle okumaya devam ettiler. Yedi harften (şekilden) geri kalan ve bazı
kelimelerde rastlanan bu farklılıklara da kıraat denir.
Peygamberimiz'in
okuduğu kıraat vecihleri bugün bize intikal eden yedi şekle/kıraate münhasır
değildir. 10'dan fazladır. Sahabe farklı kıraatleri Rasülullah'tan dinledikleri
hâlde, sonra kolayianna gelen, tercih ettikleri bir kıraatle okurlardı. Tabiûn
da aynı şekilde devam etti.
1-
Mütevatir
Kıraatler:
Senedi mütevatire
ulaşan yedi büyük kıraat imamı vardır, yedi kıraatin mütevatir olduğunda
ittifak vardır. Ancak bu kıraatleri ona tamamlayan üç kıraatin mütevatirliğinde
ihtilaf vardır, bu nedenle onlara meşhur kıraatler denmiştir.[683]
Hz. Peygamber ve
sahabe döneminde harflerin noktaları olmadığı için kıraat ön plâna çıkmıştır.
Bir başka tabirle, harflerin noktasız olması Kur'ân'ın kitabet (yazı) ile nakli
yanında kıraat (okuma) ile naklini de getirmiş ve iki nakil beraber yürümüştür.
Hz. Osman'ın çoğalttığı mushaflarda kıraat farkları gözetilmiş, tek kelime ile
hallolmayan kıraatler farklı mushaflara yayılmıştır.[684] Bu
nedenle makbul bir kıraatin, senedinin sahih olması yanında Arap dili
kurallarına ve mushafların hattına uyması gerekir.
§Kıraat, harflerin
seslendirilmesidir. Hz. Peygamber (Saiiaiiaha aleyhi ve seiiem) döneminden beri
sürekli okunan, kendisiyle namaz kılınan, itikadî ve amelî konularda ana metin
kabul edilen hareketli (dinamik) bir Kitap ile karşı karşıyayız. Bundan dolayı
onun meşhur ismi Kur'ân'dır ki bununla mushafın kitabetinden çok kıraatinin öne
çıktığı görülmekte ve tarih (hadiseler) de bunu desteklemektedir. Kur'ân,
kitabetindeki statikliği ile değil, kıraatindeki dinamikliği ile toplumlara
hakim olmuş, toplumları başarılı kılmış ve o, bir anda yeryüzünün en çok okunan
kitabı hâline gelivermiştir,
§Yedi kıraatin
mütevatirliği konusunda bazı tartışmalar olmuş, Şia ve Mutezile mezhebindeki
bazı kişiler bu tevatürü kabul etmemişlerdir. Onlara göre kıraat imamlarının
silsilesi âhaddır ve bunlara mütevatir demek doğru değildir. Kabaca
bakıldığında doğru gibi görünen bu düşünce konu daha dikkatli incelendiğinde ve
ilmî-tarihî veriler yan yana konulduğunda doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır:
Öncelikle bilinmelidir
ki tevatür kavramı, bilgi kaynaklarının değerlendirmesi sonucunda ortaya
çıkmıştır. Her konunun ya da ilmin kendine göre bir tevatür anlayışı vardır.
1- Genel
olan ve herkesin bildiği konular mütevatirdir, sened aranmaz.
2- Ancak bu
olayların özeline inildikçe ya da satır arası bilgilere geçildikçe genel
olaylardaki mütevatir şartı değişir. Adedden ziyade nakledenlerin
sağlamlılığı, dönemlerinde itiraza uğramamaları ve duyanların kalben mutmain
olarak kabul edebilecekleri bilgi türleri bu konuda aranan en önemli şart
hâline gelir. Nakleden kişilerin aded olarak üç, beş ya da on veya yirmi olması
artık temel şartlardan sayılmaz.
Biz bu kıraatlerin
mütevatirliğini sorguladığımızda şu gerçekleri gözden uzak tutmamalı ve
beraber değerlendirmeliyiz:
1- Kur'ân
cem'i ve istinsahı döneminde, harflerde nokta olmadığı için Hz. Peygamber
(Saiiaihha aleyhi ve seiiem) döneminden itibaren kitabet ile birlikte kıraate
de önem verildi.
2- Hz. Osman
döneminde yaklaşık beş yıl mushaflar kıraate uygun olarak yazıldı, çoğaltıldı.
3- Sahabeden
Kur'ân'ı en güzel okuyan ve bu konudaki uzmanlığı takdir edilen sahabiler
şunlardı: Hz. Ömer, Ali b. Ebû Talib, Übey b. Ka'b, Abdullah b. Mesûd, Zeyd b.
Sabit, Ebû Musa el-Eş'arî (Radiyaiiaha anhüm). Bu kişilerin kıraat noktasındaki
ilimleri tartışılmaz. Bu zatlar halife tarafından mushaflann gönderildiği şehir
merkezlerine görevlendirildi ki orada Kur'ân eğitimi doğru olarak ifa edilsin.[685]
4- Kıraat
imamları yukarıdaki sahabilerin Hz. Peygamber'den naklettikleri kıraat
farklarını onların talebelerine ulaşarak direk ya da râvî aracılığı ile
almışlardır. Bilindiği gibi mütevatir ve meşhur kıraatlerin imamları ikisi
hariç hepsinin vefatı h. 2. asırdır ki bu da yaşadıkları asrın; sahabenin son,
tabiûn ve etba'ın ilk dönemleri olduğunu gösterir. Sadece Yakub (v.205/820) ve
Halefin (v.229/844) vefatı üçüncü asra taşmaktadır. Böylece kıraatler ilk
dönemin başlangıcındaki tedvin dönemi biter bitmez güvenilir/yetkili kişiler
eliyle kurumsallaşmasını tamamlamıştır.
5- Kıraat
imamları; tabiûn ve etba' dönemlerinde Kur'ân'ı en güzel okuyan ve kıraat
farklanndaki ilmi güçleri herkes tarafından kabul edilen kişilerdendi.
6- Kıraat
açısından Hz. Peygamber'e silsile yoluyla ulaşan onlardan daha güvenilir ve
doğru bir okuma şekli yoktur. Ulema kıraatlerin silsilelerinden, imamlarının
uzmanlıklarından ve asırlar boyu incelemeye tabi tutulmalarından yola çıkarak
bu kıraatleri mütevatir, meşhur ve haber-i vahid kıraatler şeklinde bir ayırıma
tabi tutmuşlar. Kıraat gibi zor bir ilimde böyle mükemmel bir çalışma yapmak
bugünkü teknolojik imkanlarla bile kolay değildir. Bu işin erbabı konuyu daha
iyi bilir. Erbabı olmayan kişilerin oturdukları yerden çeşitli şartlar ileri
sürmeleri sağlıklı sonuçlar vermez.
7- Kur'ân
kıraatini öğrenen kişi, bir veya iki kişiden, bilemediniz üç ya da dört kişiden
öğrenir. Gidip de otuz-kırk kişiden öğrenmez. O hâlde kıraat ilmini hadisteki
şartlarla aynı değerlendirmemek, her ilmi kendi şartları içinde düşünmek
gerekir.
8- Bu
kıraatler, imamlar döneminde şüphesiz başkaları tarafından da biliniyor ve
tatbik ediliyordu. Bu imamların yaptıkları işe daha ciddi sarılmak, kıraatleri
üstadlarından senedleriyle almaktı ki bu üstadlann bir kısmı sahabeden kıraati
alan kişilerdi, hatta bazıları sahabe döneminde hocalık (öğreticilik)
yapıyordu. Meselâ, İmam Âsım'ın hocalarından birisi Ebû Abdurrahman
es-Sülemî'dir ki, ilminin büyüklüğü hakkında konuşmaya gerek yoktur, herkesin malûmudur,
aynca kendisi Hz. Hasan ve Hüseyin'in hocasıdır, kıraat ilmini de Hz. AH, Übey
b. Ka'b ve Zeyd b. Sabit gibi çok güçlü sahabilerden almıştır.
9- Kur'ân
sadece okunan değil, dünyanın en çok ezberlenen kitabıdır. Şifahî yolla
öğretimi ve nakli, kıraat konusundaki çalışmaların güvenilirliğini ortaya
koymaktadır.
Bütün bunlardan sonra
söylenecek olan şudur. Aşağıdaki silsileler; sahabe, tabiûn ve etba' tarafından
bilinen kıraatlerin kurumsallaşma döneminde ulaşılan silsilelerden bir
kaçıdır. Bütün silsileler bu 1 marnlarınkinden ibaret değildir, onlardan başka
bu konuda çalışan ve okuyan çok sayıda insan bulunmaktadır. Ancak o dönemde bu
işi en iyi bilen, güvenilen, ayrıca ilmi durumları herkesçe takdir edilen bu
alimler olduğu için onlann silsileleri zabtü rabt altına alınmıştır. Yukarıda
maddeler halindeki gerçeklere ek olarak kıraat alimlerinin bu okuyuşları ümmet[686]
tarafından kabul edilmesi şeklindeki tarihi gerçeği de göz önünde tutarak
kıraat-i seb'a'ya miltevaîir kıraat demek doğru olacaktır. Aynca şu
unutulmamalıdır ki mütevatir ve meşhur kıraatlerin ihtilaf ettikleri yerler çok
azdır. Bunlardan bir bölümünde de ihtilaf genel olarak iki kısma ayrılmaktadır;
Melik ve Malik gibi ya da Vessâ ve Evsâ gibi... Mana olarak aralarında fazla
bir fark bulunmamaktadır, hatta ayetin manası için güzel bir açılım
getirmektedirler. Yani olayın büyütülecek bir yönü yoktur. Bazı okuyuşlardaki
farklardan şu ekoller doğmuştur:
a- NÂFİ'
(ğn): NâfT b. Abdurrahman b. Ebû Nuaym el-Leysî el-Medenî (v. 169/785): Kıraati
Medine'li yetmiş kadar tabiûndan alan kıraat imamların-dandır, tedrise
Medine'de devam etmiş, kendisinin ilmî kudretini ve güvenilirliği İmam Malik,
İbn Mücahid ve bir çok kimse tarafından takdir edilmiştir. Kıraatteki senedi
mütevatir olarak Hz. Peygamber'e kadar ulaşır. Remzi eliftir.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Übey b. Kâ'b
Ebû Hüreyre, İbn
Abbas, Abdullah b. Ayyaş b. Rebîa
Ebû Ca'fer Yezid b.
Ka'kaa, Ebû Davud Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rac, Şeybe b. Nesâh, Ebû Abdillah
Müslim b. Cündeb el-Hüzelî, Ebû
Yezid b. Rûmân
Nâfı'
§İmam Nâfı'den bize bu
kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Kâlûn,
İsa b. Mînâ (v. 220/835): İmam Nâfı'in üvey oğludur, kıraatinin çok güzel
olmasından dolayı kendisine Nâfı' tarafından güzel manasına gelen Kâlûn denilmiş
ve bu lâkapla meşhur olmuştur. İmam Nâfı'den sonra kıraat imamı olmuştur. Remzi
(v) ba'dır.
Kâlûn'un iki tarîki
vardır:
a) Ebû Neşît
(v.258/872)
b)
el-Hulvanî (v.250/864)
2) Verş,
Osman b. Saîd el-Mısrî (v.197/812): Kendisi çok beyaz olduğu için Nâfi
tarafından kendisine Verş lâkabı takılmıştır. İmam Nafi'den okuduktan sonra
Mısır'a döndü, zamanında Mısır'ın şeyhu'l-kurrası sayıldı. Bugün Verş rivayeti
ile Nâfi kıraati Malikîlerin çoğunlukta olduğu Kuzey Afrika'da yaygın
durumdadır. Remzi (ç) cim'dir.
Verş'in iki tarîki
vardır:
a) el-Ezrak (v.240/854)
b)
el-İsbehanî (v.298/910).[687]
b- ÎBN KESİR:
Abdullah b. Kesir ed-Dârî el-Mekkî (v.120/738):
İbn Kesir tabiûndan
olup Abdullah b. Zübeyr, Ebû Eyyub el-Ensarî, Enes b. Malik, Mücahid ve
Derbas'a yetişmiştir. Kendisi güzel konuşan, beyaz sakallı, uzun ve İri
cüsseli, şehlâ gözlü bir zattı. Bir müddet Irak'a gitmişse de sonra Mekke'ye
dönmüştür. Remzi dâl'dir.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber, Ömer b.
Hattab ve Übey b. Kâ'b
Zeyd b. Sabit
Abdullah b. Sâib ve
Abdullah b. Abbas
Mücahid ve Derbâs
İbn Kesir
§İbn Kesir'den bize bu
kıraati senedle (talebelerinden) nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) el-Bezzî:
Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Kasım b. Nâfı b. Bezzî (v. 250/864) Mekke'de
Mescid-i Haram müezzinliği yapmıştır. Remzi he'dir. Kıraati doğrudan İbn
Kesir'den almamış ise de bir isnad
ile tesbit etmiştir.
el-Bezzî'nin iki tariki vardır:
a) Ebû Rebîa
(v.294/907),
b)
Îbnu'l-Habbâb (v. 301/913).
2)
Kunbül: Muhammed
b. Abdurrahman b. Halid b. Muhammed el-Mahzûmî el-Mekkî (v. 291/903) de İbn
Kesir'den kıraati bir isnad ile rivayet etmiştir. Remzi 0) za'dır. Kunbül'ün
iki tariki vardır:
a)
İbn
Mücahid (v. 324/936),
b)
İbn
Şehbûz (v. 328/940).[688]
c- EBÛAMR:
Ebû Amr b. Âlâ el-Mazinî el-Basrî (v. 154/771) aslı itibariyle Kazerûn'lu olup
Basra, Mekke, Medine ve Kufe'de kıraat dersleri almıştır. İsmi hakkında ihtilaf
vardır, 'Zeban' olması kuvvetle muhtemeldir. Zühd ve takva sahibi olan bu zat
Basralılann imamıdır. Remzi (c) ha'dır.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Übey b. Kâ’b Ebû Musa
el-Eş'ârî
İbn Abbas Hittan
b. Abdullah
Mücahid ve Said b. Cübeyr Hasan-ı Basrî
Ebû Amr
Aynca Ebu'l-Âliye
yoluyla Ömer b. Hattab'ın kıraatini aldı, Bunlar yanında Ebû Cafer, Zeyd b.
Ka'ka', Hasan-ı Basrî yoluyla da sahabenin kıraatini aldı.
Ebû Amr'dan kıraati
alan bir çok zat vardır. Bunlardan bazıları: Yahya b. Mübarek el-Yezidî, Muâz
b. Müslim ve Sibeveyh'tir.
§Ebû Amr'dan bu
kıraati bize Ebû Muhammed Yahya b. Mübarek (v. 202/817) vasıtasıyla nakleden
meşhur râvilerden bazıları:
1) ed-Dûrî:
Hafs b. Ömer b. Abdülaziz b. Suhbân el-Ezdî ed-Dûrî (v.246/860),
İbnü'l-Cezerî'nin beyanına göre kıraatleri şahsında toplayan ilk kişidir.
Remzi ta'dır.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a)
Ebu'z-Za'râ (v.280/893),
b)
İbnü'l-Ferah (v. 303/915).
2) es-Sûsî:
Ebû Şuayb Salih b. Ziyad (v. 261/875) zabtı kuvvetli ve sika (güvenilirliği
kesin olan) bir zattır. Remzi ya’dır.[689]
d- İBN ÂMİR:
Abdullah b. Abdullah b. Âmir el-Yahsubî (v. 118/736) tabiûndan olup kıraatini
sahabilerden ve bazı tabiûndan almıştır. Şam kurrasındandır. Remzi kâf tır.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Osman b. Affan
Muğıre b. Ebû Şihâb
İbn Âmir[690]
§İbn Âmir'den bize bu
kıraati ashabı (talebeleri) vasıtasıyla nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Hişam:
Hişam b Ammar es-Sülemî ed-Dımeşkî (v. 245/859) kadı, fakih ve muhaddis olup
zaptı kuvvetli ve sikadır. Bu zat İbn Âmir'in kıraatini Irak b. Halid yoluyla
Yahya b. Haris ez-Zemarî'den naklen almıştır. Remzi lam'dır.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a) Hulvânî(v.250/864),
b) Dâcûnî(v.324/936).
2) İbn
Zekvân (ûijTi y): Abdullah b. Ahmed b. Beşîr b. Zekvân el- Kureşî ed-Dımeşkî
(v. 242/846) kıraati Eyyub b. Temim'den, o, Yahya b. Haris ez-Zemarî'den, o da
İbn Âmir'den almıştır.Zamanında Irak, Hicaz, Şam, Mısır ve Horasan bölgelerinde
kıraati en iyi bilenlerden biriydi. Remzi (r) mim'dir.
Kendisinin iki tariki
vardır: a) el-Ahfeş (292/904), b)es-Sûrî(307/919).[691]
e- ÂSIM; Ebû
Bekir Âsim b. Ebu'n-Necûd el-Esedî (v. 127/745) tabiûndan olup çok kuvvetli bir
kâri (hafız), sesi güzel, fesahat ve belagat sahibi, hadiste de sika olan bir
kişiydi. Remzi (o) onun'dur.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Abdullah b.
Mes'Ûd Ali b. Ebû Talib,
Übey b. Kâ'b, Zeyd b. Sabit
Zirr b Hubeyş Ebû Abdurrahman es-Sülemî
(Hz. Hasan ve
Hüseyin'in hocası)
İmam Âsim
§İmam Âsım'dan bize bu
kıraati vasıtasız nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Şu'be:
Ebû Bekir Şu'be b. Ayyaş b. Salim el-Esedî (v.193/809) kıraati doğrudan İmam
Âsım'dan almıştır. Remzi sad'dır.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a) Yahya b.
Âdem (v. 203/818),
b) el-Uleymî(v.
243/857).
2- Hafs: Ebû
Amr Hafs b. Süleyman b. Muğire el-Bezzâz (v. 180/796) İmam Âsim'ın üvey oğlu
olup onun yanında büyüdü ve kıraatini aldı. İmamın kıraatini en iyi bilen
kişidir ve şüphesiz Şu'be'den daha kuvvetli ve dikkatli birrâvidir. Remzi ayn'dır.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a) Ubeyd b.
es-Sabbah (v. 235/849),
b) Amrb.
es-Sabbah (v. 221/836).[692]
§İmam Nâfi ve Âsım'ın
okuyuşları kıraatlerin en evlâsı, senedi en sağlam olanı ve Arapça bakımından
en fasihi olarak kabul edildi. Bugün yeryüzündeki Müslümanların çoğu Kur'ân'ı
İmam Asım kıraatinin Hafs rivayetine göre okumaktadır. Fasih olma yönüyle bu
iki kıraati şu iki imamın kıraati takip eder: Ebû Amr ve Kisâî.[693]
f- HAMZE:
Ebû Ammare Hamze b. Habib el-Kufî (v. 156/773) İmam Asım ve A'meş'ten sonra
Kufe'de kıraat imamı olmuş, Allah'ın Kitabını, Hadisleri, Arabça ve Feraizi iyi
bilen bir şahıstı. Yaş itibariyle sahabeye yetişmesi muhtemeldir. Remzi fa'dır.
Meşhur senedi:
Hz. Peygamber
Osman b. Affan, Ali b.
Ebû Talib, İbn Mes'ûd
Ebû Muhammed Süleyman
el-A'meş,Ebû Abdurrahman es-Sülemî,
Yahya b. Vessab, Zirr
b. Hubeyş
Hamze
§Hamze'den bu kıraati
bize Ebû İsa Süleyman b. İsa el-Hanefî el-Kûfî (v. 188/804) vasıtasıyla
nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Halef:
Ebû Muhammed Halef b. Hişam b. Talib b. Bezzar (v. 229/843) hem on imamdan
biri, hem de Hamze'nin râvisidir. Halef, Hamze'nin kıraatini sened ile
almıştır; Yani Süleym b. İsa yoluyla Hamze'ye ulaşmıştır. Remzi dad'dır.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a) İdris b.
Abdülkerim el-Haddâd (v. 292/904),
b) İbn Şâzân
(v. 286/899).
2) Hallâd:
Ebû İsa Hallâd b. Halid el-Ahvel-es-Sayrafî (v. 220/835) Hamze'nin kıraatini
Süleym yoluyla almıştır. Süleym'in en kuvvetli râvisidir. Remzi kaf tır.[694]
Kendisinin üç tariki
vardır:
a)
İbnü'l-Heysem (v. 249/863)
b) el-Vezzân
(v. 250/864)
c) et-Talha
(v. 252/886)
g- KİSÂÎ:Ebu'l-Hasen
Ali b. Hamze el-Kisâî en-Nahvî (v. 189/805) Arabça, Garâib (ender geçen kelime
ve kavramlar) gibi ilimleri en iyi bilen, Kur'ân'ı baştan sona çok güzel okuyan
kişilerden birisiydi. Küfe kurrasındandır. Remzi Q râ'dır.
Meşhur senedi:
Kisâî' kıraatini
Hamze, Nâfi' ve A'meş'ten aldığı için onlara kadar olan isnad ile iktifa
edildi. Bu kişilerin Hz. Peygamber'e ulaşan isnadları ise kendi yerlerinde
zikredildi.
Hamze Nâfı A'meş ve Muhammed b. Hasen
Kisâî İsmail b. Ya'kub b. Ca'fer Zaide b. Kaddâme
Ebû Bekir b. Ayyaş Kisâî
Kisâî
§ Kisâî'den bize bu
kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1)
Ebu'l-Hâris: Ebu'l-Hâris Leys b. Halid el-Mervezî (v. 240/854) Kisâî'nin en
büyük talebesidir ve kıraati Kisâî'nin kendisinden almıştır. Remzi te'dir.
Kendisinin iki tariki
vardır:
a) Muhammed
b. Yahya (v. 288/900),
b) Seleme b.
Âsim (v. 270/883).
2) ed-Dûrî:
Bu kişi Ebû Amr'ın da râvisidir ve kendisiyle ilgili bilgi Ebû Amr bölümünde geçmiştir.
Remzi (^J sin'dir.[695]
2- Meşhur
Kıraatler:
Kıraat-i aşereden
sayılıp bu yedi imama eklenen üç imam daha vardır ki onların kıraati bize
meşhur yolla gelmiştir:
a- EBÛ
CA'FER: Ebû Ca'fer Yezid b. Ka'ka' (v. 130/747) tabiûndan olup kıraat senedi
Abdullah b. Abbas, Ebû Hüreyre ve Übey b. Kâ'b yoluyla Hz. Peygamber'e ulaşır.
Nâfi'in şeyhlerindendir.
§Ebû Ca'fer'den bize
bu kıraati ondan nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) İbn
Verdân : Ebû Musa İsa b. Verdân (v. 160/777), Ebû Ca'fer'in kıraatini Nafı'
yoluyla almıştır.
2) İbn Cemmâz :
Ebu'r-Rebi' Süleyman b.
Müslim b. Cemmâz (v. 170/786) kıraati Ebû Ca'fer, Nafı' ve Şeybe'den
almıştır.[696]
b- YA'KÛB:
Ebû Muhamed Ya'kûb b. İshâk el-Hadramî (v. 205/821) kıraati Ebu'l-Münzir Sellâm
b. Süleyman yoluyla İmam Asım ve Ebû Amrâ ulaşır. Basra kurrasındandır.
§Ya'kûb'dan bize bu
kıraati nakleden meşhur râvilerden bazıları:
1) Ravh:
Ebu'l-Hasen Ravh b. Abdülmü'min (v. 234/848) kıraati direk Ya'kûb'dan almıştır.
Buhâri kendisinden rivayette bulundu.
2) Ruveys):
Abdullah Muhammed b. Mütevekkil el-Lü'lüî el-Basrî (v. 238/852) Ya'kûb'un en
büyük talebelerindendi.[697]
c- HALEF:
Ebû Muhammed Halef b. Hişam b. Taüb b. Bezzar (v. 229/844) hem on imamdan biri,
hem de Hamze'nin râvisidir. Onunla ilgili bilgi Hamze bölümünde geçti. Kıraati
Süleym yoluyla Hamze'ye ulaşır. Ayrıca Ya'kûb b. Halife el-A'şâ, Ebû Zeyd Said
b. Evs ve Ebân el-Attar yoluyla Âsım'a ulaşır. Küfe kurrasındandır.
Kendisinin bize ulaşan
iki tariki vardır:
a) Ebû
Ya'kûb İshak b. İbrahim el-Bağdadî el-Verrâk (v. 286/899),
b) İdris b.
Abdülkerim el-Haddâd (v. 292/904).[698]
§Bu kıraat imamları
sadece kendi kıraatlerin doğru olduğunu iddia edip, halkı ona çağırmıyorlardı.
Aksine diğer kıraatlerin de sabit olduğuna inanıp, yalnız kendi rivayet ettiği
kıraatin hizmetine nefislerini hasretmişlerdi.
Bu imamların
kıraatlerine itimad edilmesinin kıstası şudur:
1.
Peygamberimizden sahih senedle rivayet etmek.
2. Hz.
Osman'ın İmam mushafina takdiren de olsa uymak
3. Muteber
bir tarzda Arap dilinin kaidelerine uymak.[699]
§Bu kıraat imamlarının
büyük bir kısmının h. 1. ve 2. asırlarda yaşaması, bazılarının sahabe ile
direk görüşmesi ve Mekke, Medine, Küfe, Basra, Şam gibi çok sayıda sahabinin
yaşadığı merkezlerde bulunması ve kendilerinden sonra kıraatleri yazılı hâle
gelinceye kadar hadis ilmindeki mütevatir ya da meşhur şartına uygun olarak çok
sayıda râvi tarafından nakledilmiş olması Kıraat-i Aşere'nin gücünü
artırmaktadır. Bunların doğruluğu üzerinde diğer nakledilen kıraatlerin
ulaşamayacağı şekilde icma'a yakın büyük bir ittifak oluşmuştur.[700] Ayrıca
imam mushafın kendisinin de mütevatir yolla nesilden nesile ulaşması imlasımn
okunmasındaki sıhhati daha da artırmaktadır.
§Hz. Peygamber
(Saiiaiiahu aleyhi ve seiiem) döneminde Kur'ân'ı en güzel okuyan ve
Rasûlullah'ın methi senasına ulaşan sahabilerden kıraat tevatür yolla kıraat
nakledilmiştir. Bu kişiler: Hz. Ömer, Osman, Ali, İbn Mes'ûd, Übey b. Ka'b,
Zeydb. Sabit, Ebu'd-Derdâ, EbûMusael-Eş'ârî...
§Hz. Ebû Bekir, Ömer ve
Osman zamanlarında kurra fethedilen yerlere gitmişler ve ilmî hizmetlerde
bulunmuşlardı; Kûfe'ye Abdullah b. Mes'ûd, Şam'a Übey b. Ka'b ve Ebu'd-Derdâ,
Basra'ya Ebû Musa el-Eş'ârî gitmişti.[701]
3- Haber-i
Vahit Kıraatler:
Bu kıraatler
yukarıdakiler gibi tevatür ya da şöhret derecesine ulaşmamışlardır. Bunlar şu
alimlerin kıraatleridir: a- Hasan-ı
Basrî (v. 110/728)
b- Yahya
el-Yezidî (v. 123/740)
c- A'meş(v.
148/765)
d- İbn
Muhaysın (v. 202/817)
4- Şaz
Kıraatler:
Yukarıdaki üç şartı
haiz olmayan kıraatlerin senedine ve kaynağına bakılmaksızın şaz olduğuna
hükmedilir. Ayrıca sahabenin bazı tefsir ve te'vil niteliğindeki ilaveleri de
şazdır. Şaz kıraatler ile ne tilavet ne de ibadet edilir.[702]
Fakat hadisteki sıhhat şartlannı haiz ise hadis mertebesinde sayılıp, ondan
ahkam çıkarılabilir. Zira şaz kıraatlerin çoğu şundan kaynaklanmaktadır:
Sahabilerin bazıları şahsi nüshalarına kapalı olan bazı yerleri izah için
notlar koymuşlardı. Sonradan gelen bazıları bu notlan sabit kıraat
zannetmişlerdir.
Bazı gayr-i müsümler
yedi harf (şekil) ve kıraat meselesini bahane ederek, İnciller gibi Kur'ân'ın
da farklı metinleri olup, Hz.Osman'ın mushafı dışında olanların imha edildiğini
söylerler. Yedi harf meselesi farklı lehçelere sahip olanlara Kur'ân okumayı
kolaylaştırmak için verilen bir ruhsattır. Bu mevzuda dikkat edilmesi gereken
nokta şudur: Yedi harfe göre okuma kıraat halinde söz konusu olup bize ulaşan
farklı kıraatler ile ilgilidir, ancak Mushaftaki metin tektir. Dört İncil'deki
farklılığın ne kadar fazla olduğunu, ayrıca Tevrat ve Zebur ile birlikte
İndilerin de tahrif edildiğini bilmeyen yoktur. Bunlarla Kur'ân'ı kıyas etmek
mümkün değildir.[703]
İmam |
Remzi |
I. Râvi |
Remzi |
II. Râvi |
Remzi |
NafV |
|
Kâlûn |
|
Verş |
|
îbn Kesir |
|
Bezzî |
|
Kunbül |
|
Ebû Âmr |
|
Dûrî |
|
Sûsî |
|
îbn Amir |
|
Hişam |
|
İbn Zekvân |
|
Âsim |
|
Şu'be |
|
Hafs |
|
Hamze |
|
Halef |
|
Hallâd |
|
Kisâî |
|
Ebû'l-Haris |
|
Dûrî |
|
Ebû Ca'fer |
|
İsab. Verdân |
|
Süleyman b. Cemmâz |
|
Ya'kûb |
|
Ruveys |
|
Ravh |
|
Halef |
|
İshak |
|
tdris |
|
Ehl-i Sünnet dışındaki
Şia ve Mutezile mezhebleri kıraatlerin müteva-tirliğini kabul etmemektedirler,
onlara göre bu kıraatler ahad yolla gelmiştir. Hatta Şia'ya göre Kur'ân'in tek
okunuşu vardır.
Bu görüşte olmalarının
çeşitli sebepleri vardır:
1- Mutezile
kendi görüşlerini ispat edebilmek için daha geniş bir sahada serbest düşünmek
istiyor, bu nedenle mütevatir, meşhur ve haber-i vahit olan kıraatlerin hepsini
aynı kabul etmektedir. Hatta şaz kıraatlerle bile delil getirmektedirler.
Meselâ ayetinde[705]
mütevatir ve meşhur kıraatlere göre "Allah Musa ile tam olarak
konuştu" şeklinde lafzatullah merfu (fail) olarak okunmaktadır, ancak
onların mezhebinde Allah'ın sıfatları olmadığı için konuşması mümkün değildir,
o zaman bu ayeti te'vil ediyorlar; bu kıraate göre alırsak (ft) fiili eziyet
etti, sıkıntıya soktu manasından türemiştir, ilk akla gelen konuştu, manasını
almayız şeklinde manayı zorlamaktadırlar ya da şaz bir kıraatte lafzatullah
mansub (meful) olarak okunmaktadır, denilip konuşan Allah değil Hz. Musa'dır
derler.[706] Onlar ne kadar tevil
etseler, kabul etmeseler de Allah konuşmaktadır, ayetlerde bu açıkça zikredilmektedir.[707]
Ayrıca Allah'ın Semi'. Bastr gibi sıfatlan da açıkça zikredilmiştir.
Görüşlerini delil-
lendirmek için zayıf
kıraatleri ve rivayetleri bile almaktadırlar, ayetlerin manalarını bir takım
zorlamalarla değiştirmektedirler. Hüseyin Zehebi, kitabında 'Mutezilenin Kendi
Mezhebi ile Uyuşmayan Mütevatir Kıraatlerdeki Tasavvuru? başlığı altında bu
konuyu incelemiştir.[708]
2- Şia
mezhebine göre ise kıraatler mütevatir değildir ve Kur'ân tek harf üzerine
indirilmiştir.[709]
Onlara göre sadece imam Asım'ın Hafs rivâyetindeki kıraati makbuldür, çünkü o kıraat
Hz. Ali'den gelmektedir.[710] Şia
mezhebi görüşlerini Hz. Ali ve Ehl-i Beyt temeline endeksledikleri için bu yol
dışında diğer sahabilerden gelen bütün rivayetleri reddetmektedirler, ancak
Ehl-i Beyt imamlarından gelen rivayetlerin çoğu munkatı (senedi kopuk: zayıf)
olduğu hâlde 'onlar masumdur, inkıta' zarar vermez gibi bir mantıkla hemen
kabul etmektedirler. Önce kurallar konulup sonra naslar anlaşılmak istenirse
(Allah korusun!) naslar bu şekilde keyfi olarak bozulur ve tahrif edilmiş olur.
Yukarıdaki (tek harf
üzere indi) görüşlerine rağmen Şia alimleri İmam Âsim dışındaki diğer mütevatir
kıraatlerle de okumanın caiz olduğunu belirtirler. Ebû Cafer et-Tûsî,[711]
eş-Şehidü'1-evvel,[712]
el-Allâme bunlardandır.
Ancak Şia'dan Ehl-i
Sünnet gibi bu yedi kıraatin mütevatir olduğunu kabul edenler de vardır.[713]
Sonuç olarak diğer
mezhebler yedi kıraatin mütevatir olduğunu kabul etmeseler de onu okumak
zorunda kaldıkları aşikardır. Ayrıca bu kıraatlerin mütevatirlıyni reddederken
başka düşünceler içinde oldukları da görülmekledir.[714]
Hz. Osman zamanında
çoğaltılıp büyük şehirlere gönderilen mushaf-lar, her asırda çoğaltılıp okunan,
incelenen, üzerinde tefsir ve te'vîl çalışmaları yapılan nüshalardı. Bunlar
aynı mushaflardı ve günümüze kadar bu tek mushaf bozulmadan ve kaybolmadan
intikal etmiştir, kıyamete kadar da bozulmayacaktır.
Hz. Osman zamanında
istinsah edilip çoğaltılan mushaflann kendileri günümüze ulaşması konusunda
alimler ihtilafa düştüler:
1- Zürkânî
ve İ Hakkı İzmirli gibi bazı kişilere göre bunlar günümüze kadar
ulaşmamışlardır, elimizdeki bazı kadim nüshaların onlar olduğu kesin değildir.
Bunlardan birisi Mescid- Hüseyin'de bulunan ve Hz. Osman'a nisbet edilen
mushaftır. Bu mushaf eski Kûfî hatla yazılmış, harfler kurumuş olup, hacmi
gayet geniştir. Burada bulunan diğer mushaf da Hz. Ali'ye nisbet edilir. Bu
mushaflann günümüze ulaşmaması zarar vermez. Çünkü İmam mushaf her asırda
binlerce nüsha halinde çoğaltılıyor, okunuyor, ezberleniyor, başta tefsir
olmak üzere çeşitli ilmî kitaplarda iktibas ediliyordu. Bugüne kadar gelen bu
kitaplardaki ayetler arasında hiçbir fark yoktur.[715]
2- Tayyib
Okiç gibi bazılarına göre de bu mushaflann bazılan günümüze ulaşmıştır. Bu
konuda Tayyib Okiç şu bilgileri verir:
"Hz- Osman
tarafından muhtelif bölge merkezlerine gönderilen mus-haflardan üçü hakkında
bilgi vermek mümkündür;
a- Şaın'a
gönderilen mushaf: Yedinci ve sekizinci (hicri) asırlarda görülmüştür. Bu
nüshayı bizzat gören sekizinci asrın meşhur alimi İbn Kesir (v. 774/1373),
bunun 518 hicri (1124) tarihlerine doğru Taberiyye şehrinden Dımaşk'a (Şam'a)
nakledildiğini söylemektedir.
Şibli Numani (1914),
bu nüshanın Sultan İL Abdülhamid (1918) zamanında bir yangın esnasında
yandığım söylüyorsa da ez-Zencani ve Abdülvahab Hamuda'ya göre; bunun evvelce
Petersbıırg'da olup da şimdi İngiltere'ye nakledilmiş bulunan nüshanın aynısı
olduğunu kuvvetle tahmin etmektedirler. Diğer taraftan meşhur Türk mütefekkiri
merhum Musa Carullah (v. 1369/1949), merhum Ömer Rıza Doğrul'a gönderdiği bir
mektupta; evvelce Semerkant'ta iken sonradan Petersburg'a nakledilen bu
nüshanın, 1923'de Taşkent'teki Beylerbeyi Camii'ne kaldırıldığını yazmaktadır.
b- Medine'de
'el-Mescidü'n-Nebevi'de bulunan nüshanın ise, (654/1356) tarihinde vuku bulan
yangından kurtulduğunu es-Samhudi'den öğreniyoruz. Musa Carullah'a göre; bu
nüsha, orada bugüne kadar muhafaza edilmiştir. (Osman Keskioğlu, aynı mushafla
ilgili olarak şöyle der: "Musa Carullah, 1930'da Bolşeviklerin Rusyasından
kaçtıktan sonra yakın ve uzak şarkta dolaşırken Kur'ân ve mushafa ait epeyce
tahkikat yapmış, bunları Hindistan 'da neşretmiştir. Mezkur nüshanın Medine'de
Ravza-i Mutahhera'da mahfuz bulunduğunu, Medine-i Münevvere'de mücavirliği
esnasında eseri orada gördüğünü söylemektedir, "[716]
c- Basra
Mushafi, Şibli tarafından zikredilen bir rivayete göre; Kurtuba-ya, oradan
Portekiz'e ve daha sonra Fas'a getirilmiş ve burada uzun zaman kalmıştır. Bu
mushafın, şehadetine tekaddüm eden anlarda bizzat Hz.Osman tarafından okunan
nüsha olduğu ve hatta üzerinde kan lekeleri bulunduğu hakkında da bazı
rivayetler vardır. İbnu Batuta'nın (v. 779/1377) ifadesine göre, bu kan
lekelerini havi nüsha, sekizinci asra kadar mevcut idi."[717]
§Ayrıca İstanbul'da,
Türk ve İslâm Eserleri Müzesinde şu mushaflar bulunmaktadır:
457 numara: Hz.
Osman'ın imzasını ve h. 30 senesini havi Mushaf
557 numara: Hz.
Ali'nin imzasını havi Mushaf
458 numara: Hz.
Ali'nin yazısı olduğu işaret edilen bir Mushaf
§ Kur'ân Tarihi
Üzerine Bazı Eserler:
l- Tarihu
Tevsiki Nassı 'l-Kur'âni 'l-Kerim, Halid Abdurrahman el-Akk, Şam, 1986
2-
Tarihu'l-Kur'ân, İbrahim Ebyarî, Kahire
3- Kur'ân
Tarihi, Muhammed Hamidullah, (ç. Salih Tuğ), İstanbul, 1993
4- el-Kelimatu'l-Hisanfı'l-Hurufi's-Seb'ati
ve Cemi'l-Kur'ân, Muhammed Bahit el-Mutii el-Hanefî, Beyrut,1986
5-
Muhtasar
Tarihi'1-Kur'ânVl-Kerim, Hücceti, Muhammed Bakır, Dımeşk, 1975
6-
el-Furkan,
Muhibbuddin b. Hatîb, Beyrut, 1990
7-
el-Mushafu'ş-Şerif
Diraseten Tarihiyyeten ve Fennİy'yeten, Muhammed Abdulaziz Merzuk, Kahire, 1985
8-
Tarihu'l-Kur'âni'l-Kerim,
Muhammed Salim Muheysin, İskenderiyye, 1990
9-
Advaun
ala Mushafi Osman b. Affan, Sahar es-Seyyid Abdulaziz Salim, İskenderiyye, 1991
10-
Tarihu'l-Kur'ân,
Abdüssabur Şahin, 1994.[718]
Türkiye'de görme
engelliler için ilk defa özel alfabeli Kur'ân-ı Kerim basımı yapıldı.Türkiye'de
görme engellilerin mevcut Kur'ân'lardan istifade edemediğini dikkate alan
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu kesimin okuyabileceği özel Kur'ân basımı için
harekete geçti. Braille alfabesi ile hazırlanan bu Kur'ân 6 cilttir ve
parmaklarla okunacak şekilde hazırlanmıştır.[719]
1-
Kitabü'l'Kırââî, Ebû Ubeyd Kasımb. Sellam (v. 224/838):
Kıraat ile ilgili ilk
yazılan eser olarak bilinir, içinde yedi kıraat imamı ile birlikte yirmi beş
imamın sahih kıraat vecihlerini ihtiva etmektedir.
2- Meâni'l-Kur'ân,
Muhammed b. Müstenir (v. 206/821): Şaz kıraatleri ihtiva etmektedir.
3- îhtilafü'l-Mesahif
. Muhamed b. Osman es-Sicistanî (v. 248/862): Şaz kıraatleri ihtiva etmektedir.
4- Kitabü'l-Kırââti'l-fiamse.
Ahmed b. Cübeyr el-
Kûfî (v. 258/871): Beş
şehrin kıraatini birer imama nisbet ederek toplamıştır.
5-
Kitabü'l-Kırâât , İsmail bi İshak el-Malikî (v. 282/895):
Kâlûn'un arkadaşı olan
bu alim, yedi imamla birlikte yirmi imamın kıraatini toplamıştır.
6- el'Cami'
fı'l-Kırâât, Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî (v. 310/922):
Eser yirmiden fazla
kıraati ihtiva etmektedir.
7-
Kırââtü's-seb', Ebû Bekir b. Mücahid (v. 324/935):
Yedi kıraat üzerine
müstakil olarak yazılan ilk eserdir.
8-
er-Ravda Ebû
Ömer Ahmed b. Muhammed et-Talemnekî (v. 429/1037):
Kıraat ilminin ilk
defa Endülüs'e girmesine sebep olan kişi ve eseri.
9-
Kitabü't-Tebsıra,
Mekkî b. Ebû Talib (v. 437/1037).
10-
et-Teysîr , Ebû Amr Osman b. Saîd ed-Dânî (v. 444/1052):
kıraat ilminin
yıldızlarından sayılan ve en çok emeği geçen kişilerden birisi kabul edilen
ed-Dânî bu eserinde iki râvi zikretmek suretiyle yedi imamın kıraatini
toplamıştır. Bu zatın Câmiu'l-beyân gibi bu konuda bir çok eseri bulunmaktadır.
11- İ'rabü
Kıraati'ş-Şâzze, Ebu'1-Bekâ el-Ukberî (v. 616/1219):
Bu eserde Ukberî şaz
kıraatlerin irabı üzerinde çalışmıştır.
12-
Htrzu'l-Emânî,Ebû Muhammed b. Kasım eş-Şatıbî (v. 590/1193): eş-Şatıbiyye
olarak da bilinen bu eserde musannif et-Teysir'i manzum hale getirmiş, her
imama ve râvisine ebced sırasına göre bir remz vererek sıralamış, kıraat
ilminde yeni bir çığır açmıştır. Bu eser üzerine yüzlerce şerh yazılmıştır.
13-
Kenzü'l-meânî,el-Ca'berî,
(v. 732/1331):
eş-Şatıbiyye üzerine
yazılan şerhlerin en güzeli ve en faydalısıdır.
14-
Muhtasaru'ş-Şatıbiyye, Abdüssamed et-Tebrizî (v. 768/1366):
Bu eser
eş-Şatıbiyye'nin muhtasarıdır.
15-
en-Neşrfi'l-Kırââti'l-aşr, Tayyıbetü'n-neşr, Gayetü'n-nihaye fi
Tabakâti'l-kurrâ;Ebu'1-Hayr Muhammed b. Muhammed b. Yusuf el-Cezerî (v.
833/1429):
İmam Cezerî kıraat
ilmini en çok emeği geçen alimlerden birisi sayılır. İslâm aleminde en yaygın
olan onu eserleridir.
16-
el-lşârât, el-Kastellânî (923/1517):
Hacmi çok geniş olan bu
eser kıraatle ilgili küçük büyük her şeyi içine almıştır.
17-
Zübdetü'l-İrfan, Hâmid b. Abdülfettah el-Pâlevî:
On kıraate dair çok
kıymetli bir eserdir.
18-
Umdetü'l-Hallan , Muhammed Emin b. Abdullah er- Rûmî:
Bu
eserZübdetü'l-İrfan'ın açıklaması niteliğindedir.[720]
Yedi mütevatir ve üç
meşhur olarak bilinen toplam on kıraatten (kıraat-i aşereden) sadece üçü bugün
pratik olarak dünya da çeşitli bölgelerde okunmaktadır. Diğer kıraatler ise
ilmî olarak korunmakta ve okutulmaktadır, fakat halk tarafından
kulanılmamaktadır. Pratikte sürekli okunan üç kıraat:
1- Hafs
rivayetine göre İmam Âsım'ın kıraati: Bugün yeryüzünde en çok okunan ve ona
göre mushaflann bastırıldığı kıraattir.
2- Verş
rivayeti ile İmam Nâfı'in kıraati: Mısır hariç Kuzey Afrika'nın bazı
bölgelerinde okunmaktadır.
3- Ebû
Amr'ın kıraati: Sudanlılar tarafından okunmakta olup en az yaygın kıraat budur.[721]
Rıfat ORAL
[1] Taberi, Camiu'l-Beyan, XII/294;
* Rasûlullah bizzat bu
ayeti, namazı tarif ederken kullanmıştı: Bk. Taberanî, V/38, H.no:4526;
Beyhakî, 11/126, H.no:
2597
* Hz. Âişe'nin bu ayeti
beyan eden rivayet İçin bk. Hakim, 11/548, H.no: 3861.
* İbn Abbas'ın bu ayeti
beyan eden rivayeti: Ebû Davud,Tatavvu', 17, H.no:1304; Beyhakî, 11/500, H.no:
4414.
[2] Taberi, age., XII/294.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/135-136.
[3] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/136-137.
[4] Sened:
Hasen: Müsned, UI/50,
H.no:11411; Benzer rivayet için bk, 111/69, H.no:ll597 (Sadece
"Sübhaneke" bölümü nakledilir); Ebû Dâvâd, Salât, 120, H.no;775;
Tirmizî, Salât, 65, H.no: 242 (Tirmizî der ki: "Bu konuda Hz. Ali, Âişe,
îbn Mesûd, Câbir, CUbeyr b. Mut'ım ve İbn Ömer'den nakiller vardır. Ebû Saîd
hadîsi bu konuda en meşhur hadistir. Hadis âlimlerinin bir kısmı bu hadisle
amel ederler. Fakat çoğu Hz. Ömer ve îbn Mes'üd'dan nakledilen ve sadece
"Sübhaneke" duasının bulunduğu rivayeti esas alır. Çünkü Ebû Saîd
hadisi tenkide maruz kalmıştır. Meselâ, Yahya b. Saîd, Ali b. Ali er-Rifâîyi
eleştirir. Ahmed b. Hanbel ise bu hadisin sahih olmadığını söyler");
Nesâî, İftitâh, 18, H.no:897-898 (Her İki rivayet de sadece
"Sübhaneke" bölümü nakledilir); îbn Mâce, İkâme, 1, H.no:804 (Sadece
"Sübhaneke" bölümü nakledilir); Dârimî, Salât, 33, H.no: 1242.
Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk. Mecma', U/265.
Râvilerden Muhammed b.
Hasan b. Eteş ve Ali b, Ali el-Yeşkurî er-Rifâî Kaderilik, Cafer b. Süleyman
ed-Dubaî de ŞîÜikle suçlanmıştır. Muhammed ve Cafer sadûktur. Ali b. Ali
el-Yeşkurî hakkında ise: "lâ be'se bih/bir beis yok" denilmiştir.
Ahmed b. Hanbel hocası Muhammed b. Hasan b. Eteş es-San'ânî"den beş
rivayet nakleder. Bir hadis de Dârimî rivayet eder.
Hz. Âişe'den
(Radıyallahü anhâ) şahidi için bk. Tirmizî, Salât, 65, H.no:243 (Sadece
"Sübhaneke" bölümü nakledilir. Tirmizî Harise b. Ebu'r-Rİcâl Muhammed
b. Abdurrahman en-Neccârî el-Ensârî el-Medînî'nin (v.148/765) hafızası
sebebiyle zayıf olduğunu belirtir)
Ebû Ümâme el-Bâhilî'den
(RadıyalîahU anh) şahidi İçin bir sonraki 505/1375. hadise bk.
İbn Mes'üd'dan
(Radıyallahü anh) şahidi için bk. îbn Mâce, İkâme, 2, H.no:808.
[5] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/137-138.
[6] Bu duanın geçtiği yerler içi bk. TirmizU Salât, 179,
H.no: 243; Ebû Davûd, Salât, 122, H.no: 776; İbn Mace, İkame, 1, H.no: 804.
[7] Abdürrezzak, 11/82, No: 2572; 11/84, No: 2580; Ahmed
b. Hanbel, IV/80; Ayrıca bk. Müsned Trc. H.no: 506/1376.
[8] İbnü'l-Esir, Garibü'l-Hadis, V/88-90.
[9] İbn Manzûr, Lisanü'l-Arab, VI/425-426.
[10] Heysemi, Mecmau'z-zevâid, X/188, (Heysemi ekledi:
Bezzar'ın rivayet senedinde Rişdîn vardır ve zayıf bir râvidir.)
[11] İ.Muhammed, Asi, 1/29; İ.Şafiî, Ümm, 1/128; Kâsânî,
BedâV, 1/202; îbn Rüşd, Bidaye, 1/89; İbn Kudâme, Muğif, 1/515.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/138-139.
[12] Sened:
Hasen: Müsned, V/253,
H.no:22079; Diğer rivayet: V/253, H.no:22077; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, Ü/36;
Senedde yer alan Ebû Ümâme el-Bâhilî'nin talebesi Ya'lâ b. Atâ'nın müphem
hocası diğer rivayette Dımaşklılardan bir şeyh olarak yine müphem olarak verilmiştir.
Aynca senedindeki Şerik b. Abdullah {v.177/793) ise saduktur ve çok hata yapar.
Heysemî, senedinde müphem bîr râvinin bulunduğunu söyler. Bk. Mecma', Ü/265.
Hadisin senedi zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile hasen li ğayrihî seviyesine
yükselir.
EK: Hz. Âişe'den
(Radıyaiiahü anhâ) şahidi:
Müsned, VI/156,
H.no:25103; Müslim, Müsâfirûn, 200; EbÛ Dâvâd, Saiât, 119, H.no:767; Nesâît
Kıyam, 12, H.no:1623; îbn Mâce, İkâme, 180, H.no:1357.
Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyaiiahü anh) şahidi için bir önceki 504/1374.
hadise bk. Îbn Mes'ûd'dan (Radıyaiiahü anh) şahidi için bk. îbn Mâce, İkâme, 2,
H.no:808.
[13] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/139-140.
[14] Sened:
Hasen: Müsned, IV780,
H.no: 16684 (Senedinde müphem râvi bulunmaktadır); Diğer rivayet: IV/80-81,
H.no:16685 (Müphem râvinin Aneze kabilesinden biri olduğu İfade ediliyor);
Benzer rivayetler için bk. IV/83, H.no: 16705 (Müphem râvinin Abbad b. Âsim
el-Anezî olduğu bu rivayetin senedinden anlaşılmaktadır. Fakat bu râvi de
mesturdur); IV/85, H.no: 16728 (Bu rivayette ise Âsim b. Umeyr el-Anezî vardır
ki bu râvi makbuldür); Ebû Dâvûd, Salât, 119, H.no:764 (Ebû Dâvûd iki isnadla
verir. Birinin senedinde müphem bir râvi vardır. Diğer senedde ise Âsim
el-Anezî vardır); İbn Mâce, İkâme, 2, H.no:807 (Âsim el-Anezî kanalı ile).
Müsned'i tahric
eden Hazma Ahmed ez-Zeyn hadisin senedinde müphem râvi olmasına rağmen
rivayetleri sahih saymıştır.
Ebû Saki el-Hudri'den
(Radıyallahü anh) şahidi için 504/1374. hadise bk. Ebû Ürnâme el-Bâhilî'den
(Radıyallahü anh) şahidi için 505/1375. hadise bk.
EK: İbn Mes'ûd'dan
(Radıyallahü aoh) şahidi:
Bk. Müsned, 1/403,
H.no:3828; 1/404, H.no:3830;
İbn Mâce, İkâme, 2,
H.no:808.
[15] Bu hadisin devamında gelen diğer rivayette bu hâl
sar'a olarak açıklanmaktadır.
[16] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/140-141.
[17] Bu manalar için bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 11/332;
Bu vakiderde (sabah ve ikindide) gece ve gündüz melekleri toplanmaktadır. Bk.
Bennâ, age., HI/179; Bu konudaki hadis için bk. Müsned Trc. H.no: 123/993.
[18] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/141.
[19] sened:
Sahih: Müsned, n/14,
H.no:4627; Benzer rivayet için bk. 11/97, H.no:5722 (Bu rivayetin senedinde İbn
Lehîa bulunmaktadır. 4627.hadisin isnadında ise Ebu'z-Ztibeyr'in diğer talebesi
Haccâc b. Ebû Osman yer almıştır):
Müslim, Mesâcid, 150;
Tirmizî, Deavât, 126, H.no:3592 (hasen-sahih-garib); Nesâî, îftitâh, 8,
H.no:883- 884.
[20] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/141-142.
[21] sened:
Sahih: Müsned, 11/175,
H.no:6632; Benzer rivayet için bk. 11/221, H.no:7060; Heysemî hadisin Ahmed b.
Hanbel ve Bezzâr tarafından nakledildiğini, senedinde Atâ b. es-Sâib'in
bulunduğunu, bu zâtın sika olduğunu fakat sonradan İhtilât ettiğini, ancak
Hammad b. Seleme'nin ihtİIâttan önce bu hadisi aldığını, bu görüşü de Ebû
Davud'un ifade ettiğini belirtir. Taberânî Kebîr'inde senedi ile nakleder.
İsnadı ceyyiddir. Senedindeki Ya'lâ b. Atâ' el-Âmirî ve babası Atâ' el-Âmirî
sikadır.
Bk. Mecma', 11/105.
[22] Manası; Gökler dolusu hamd Allah'a olsun, şeklindedir.
[23] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/142-143.
[24] Sened:
Sahih: Müsned, IV/355,
H.no':19035-19Ö36; Diğer rivayet için bk. IV/356, H.no:19049; Heysemî, hadisin
Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, râvilerin sika
olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/105-106.
[25] Metindeki İlave: (Bir rivayette; yolcu bir kişi geldi)
şeklindedir. Bu mana için bk. Karahisarî, Ahteri-i kebir, II/364.
[26] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/143-144.
[27] Sened:
Hasen: Müsned IV/317,
H.no:I8762; Jftsdf, İftitâh, 36, H.no:930:
İbn Mâce, Edeb, 55,
H.no:3802; Tayâlisî, s.137, H.no:1023 duası ile; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
XXII/25-27, H.no:54-55 duası ile, 59:
Senedde yer alan
Abdülcebbâr babasından hadis işitmemiştir. Bu nedenle de rivayet mtınkati ve
zayıftır. Fakat hadis şâhidleri ile kuvvetlenir. Hadisin şâhidleri: a-Enes'ten
(Radtyallahü anh) şahidi:
Bk. Müsned, III/106,
H.no:11973; Benzer rivayetler için bk. III/167-168, H.no:12649; III/188-189,
H.no:12895; IH/252, H.no:13579; DJ/269, H.no:13778; İÜ/191, H.no:l2923;
III/158,H.no:12549: (Enes'ten nakledilen bu rivayette ise hâdisenin namaz
içinde gerçekleşmediği görülmektedir); IIi/229, H.no:13330 (özetle), Müslim,
Mesâcid, 149; EbÛ Dâvûd, Salât, 119, H.no: 763; Nesâî, İftitâh, 19, H.no:899;
Tayâlisî, s.268, H.no:2001; Abd b. Humeyd, s.360, H.no:
1195; EbÛ Ya'lâ, V/294,
414, H.no:2915, 3100; VI/468, H.no:3876; Taberânî,
ei-Mu'cemü'l-ewflf,rW351,H.no:4405.
b-Ebû Sa'lebe
el-Huşenfden (Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, VII/97, H.no:6965. Heysemî, hadisin Taberânî tarafından
(Evsat'ında) nakledilen rivayette yer alan Muhammed b. Yezid b. Sinan
er-Rahâvfyi tbn Maîn ve Buhârî*nİn zayıf, Nesâî ve İbn Hıbbân'ın ise sika
saydıklarım ifade eder. Bk. Mecma'., 11/107-108.
c-Rifâa b. Râfi'
ez-Zürakî"den {Radıyallahü anh) şahidi için bk. 653/1523.hadis.
d-İbn Ömer'den
(Radtyallaha anhüma) şahidi için bk. Taberânî, age., XIl/438, H.no: 13600
(Heysemî, bu rivayetin senedinde münkeru'l-hadis olan el-Yesa' b. Talha'nın
varlığından bahsetmektedir. Bk. Mecma', 11/124).
e-Abduİlah b. Ebû
Evfâ'dan (Radıyallahü anh) nakledilen benzer rivayet için bk. 651/1521.hadisin
tahrici.
f-Ebû Eyyûb
el-Ensârrden (Radıyallahü anh) nakledilen benEer rivayet: : (J-j «i* iı yU iı
Jj-j Ju» *^ tfjU lj» tjjsT
Taberânî,
el-Mu'cemü't-kebîr, IV/184, H.no:4088.
g-Âmİr b. Rabîa'dan
(Radıyallahü anh) nakledilen benzer rivayet:
Bk. Bezzâr, IX/272-273,
H.no:3819; Ahmed eş-Şeybânî, Âhâd, 1/252, H.no;325. h-Abdullah b. Amr'dan
(Radtyallahü anh) şahidi: Heysemî, hadisin Bezzâr tarafından nakledildiğini,
senedinde tanımadığı bir râvinin bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/124.
[28] Nüshalarda hem idğamlı/şeddeli hem de açık okunuşu
kayıtlıdır. Şuayb el-Arnavud ve ekibi idğamlı kelimeyi tercih etmişlerdir. Bk.
H.no: 18860.
[29] Müslim, Mesacid, 149 (600); îbn Huzeyme, 1/37; îbn
Hibban, V/57, No: 1761.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/144-146.
[30] Sened:
Sahih: Müsned, İ/94-95,
H.no:729; Diğer rivayet için bk. 1/102-103, H.no:803; 1/119, H.no:960
(633/1503.hadis); Mâlik, Salât, 17; Müslim, MUsâfırûn, 201-202; Ebû Dâvûd,
Salât, 119, H.no:760; Vitir, 25, H.no:1509; Tirmizî, Salât, 82, H.no;266 (İbn,
Ömer, İbn Abbas. îbn Ebî Evfâ, Ebû Cuhayfe ve Ebû Saîd'den (Radıyallahü anhüm)
şahidinin de bulunduğunu söyleyen Tİrmizî, Hz. Ali rivayetinin hasen-sahih
olduğunu ifade eder); Deavât, 32, H.no:3421-3423 (hasen-sahih); Nesâî, tftitâh,
17, H.no:895; İbn Mâce, tkâme, 15, 70, H.no:864, 1054; Dârimî, Salât, 33, 71,
H.no:1241,1320.
Rükû'da okunan dua ile
ilgili rivayet için bk. 633/1503.hadis.
Rükû'dan sonra okunan
dua ile ilgili rivayet için bk. 649/1519.hadis.
Secdede okunan dua ile
ilgili rivayet için bk. 682/1552.hadis.
Namazda Fâtiha'ya
başlamadan önce okunan dua örnekleri:
a-Semüra b. Cündeb'den
(Radıyallahü anh):
Heysemî, hadisin Bezzâr
ve Taberânî tarafından (Kebîr'İnde) nakledildiğini, İsnadının da zayıf olduğunu
belirtir. Yine aynı sahâbiden lafzı İle
Taberânî'nin (A'etfr'inde) nakledilen rivayetin ise isnadının hasen olduğunu
söyler. Bk. Mecma', 11/106. b-Abdullah b. Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh):
Heysemî, hadisin Taberânî
tarafından nakledilen rivayette yer alan Ebû Ubeyde'nin İbn Mes'ûd'dan hadis
işitmediğini, yine Taberânî tarafından (Kebîr'indc) nakledilen rivayette ise
Mes'ûd b. Süleyman'ın bulunduğunu, bu zatı Ebû Hâtim'in mechûl saydığını
belirtir. Taberânî'nin (Kebîr'İnde) nakledilen bir rivayette ise müphem birinin
bulunduğunu İfade eder. Bk. age., 11/106.
c-Vâsile'den
(Radıyallahü anh): (Abdullah b. Mes'ûd'dan (Radıyallahü anh) nakledilen
rivayetteki "sübhâneke" duası): Heysemî, hadisin Taberânî tarafından
(Evsat ve ^TefoVinde) nakledildiğini senedinde zayıf olan Amr b. Husayn'in
bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/106.
d-Abdullah b. Ömer'den
(Radıyallahü anhüma):
Heysemî, hadisin
Taberânî tarafından (£e£îr'inde) nakledildiğini senedinde zayıf olan Abdullah
b. Âmir el-Eslemî'nin bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/106-107. e-EbÛ
Râfî'den (Radıyallahü anh):
Heysemi, hadisin
Taberânî tarafından {Kebîr'ınde) nakledildiğini senedinde Muhammed b. İskak'ın
bulunduğunu, bu zatın sika fakat müdellis olduğunu ve bu rivayetinde an'ane ile
naklettiğini, diğer râvilerinin ise sika sayıldıklarını söyler. Bk. age.,
ü/107.
f-Enes'ten (Radıyallaha
anh): Sadece "sübhâneke" duası nakledilir. Heysemî, bu rivayetin de
Taberânî tarafından {Evsafında) nakledildiğini, râvilerinin ise sika
sayıldıklarını belirtir. Bk. age., 11/107.
g-Huzeyfe b.
el-Yemân'dan (RadıyailaM anh):
Heysemî, bu rivayetin
de Taberânî tarafından (Evsafında) nakledildiğini, râvilerinin ise sika
sayıldıklarını söyler. Bk. age., 11/107. Rivayetle İlgili bk. 488/1358. hadis.
[31] Ebû'n-Nadr rivâyetindeki bu ek için bk. Müslim, Salât,
771; Ebû Davûd, Salâu 121, H.no: 760; ibn Huzeyme, 1/235, H.no: 462.
[32] Ebû Davûd, Salât, 121, H.no: 760; İbn Huzeyme, 1/235,
H.no: 462.
[33] İbn Cârud, 1/54, H.no: 179; İbn Hibbân, V/70, H.no.
1772.
[34] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/146-148.
[35] Bk. Nevevi, Serhu Sahihi Müslim, VI/58; Azimâbâdi,
Avnü'l-Mabûd, VII/351.
[36] Diğer rivayette; Müslümanların ilkiyim, şeklinde
geldi.
[37] Diğer rivayette; Allahım! Sen kendisinden başka ilâh
olmayan bir meliksin, şeklinde geldi.
[38] Bir rivayette; (Allahım!) İcabet sana olur, yardım
senden gelir ve hayır tümüyle senin elindedir, şer sana ait değildi, şer sana
yaklaşamaz, ben seninleyim ve sana yöneldim. Yüce onan sensin.) (Bu manalar
için bk. İbnü'l-Esir, Garibü'l-Hadis. 11/366; İbn Hacer, Fethu'l-Bârt, III/410;
Bennâ, age., III/182-183)
[39] Bk. Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi IX/265.
[40] İmam Muhammed, Asi, 1/29; Kâsâni, Beden', 1/202; İbn
Kudâme, Muğnî, 1/515.
[41] İ.Şafiî, Ümm, 1/128; Nevevî, Mecmu, 111/320.
[42] Kâsâni, age., 1/202; Mevsılî, İhtiyar, 1/49.
[43] İbn Rüşd, flwfaye, 1/89.
[44] İ. Şafiî, age., 1/128; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel,
Mesâil, 1/71; Sehnûn, Miidevvene, 1/68; Kâsânî, age., 1/202; İbn Kudâme, age.,
1/518-519.
[45] Nahl, 16/98.
[46] Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 11/215.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/149-150.
[47] Sened:
Sahih: Müsned, III/166,
H.no:12636; Benzer rivayet için bk. III/190, H.no: 12909; 111/264, H.no:13719;
111/177, H.no:12746; III/168, H.no:12650. Heysemî, senedindeki râvilerin sika
sayıldıklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/108.
Abdullah b.
Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den
(Radtyallahii anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk.
513-516/1383-1386,526/1396. hadisler.
[48] Yani unuttuğum bir şeyi soruyorsun. Bk. Bennâ, age.,
111/185.
[49] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/150-151.
[50] Sened:
Sahih: Müsned, 111/176,
H.no:12746; Benzer rivayetler için bk.' III/273, H.no:13826-13827; Müslim,
Salât, 50-52.
Abdullah b.
Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den
(Radıyallahü anha) şahidi İçin bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk.
512,514-516/1382, 1384-1386,526/1396. hadisler.
Hz. Âİşe'den
(Radıyallahü anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 512,
514-516/1382, 1384-1386, 526/1396. hadisler.
[51] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/151.
[52] Sened:
Sahih: Müsned, III/275,
H.no:13850; Benzer rivayetler İçin bk. 111/179, H.no:12781; 111/264,
H.no:13719;IIİ/216,H.no:13192:
Nesâî, îftitâh, 22,
H.no:905. Taberânî'nin Kebir ve fvjflf'ında naklettiği rivayeti için Heysemî
"Hâvileri sika sayılmıştır" der. Bk.Mecma', 11/108. Hadisin
şâhidleri:
a-Abdullah b.
Mıığaffel'den (Radıyatlahtianh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
b-Hz. Âişe'den
(Radıyallalıü anlıa) şâlıidî için bk. 518/1388. hadis.
c-İbn Abbas'tan
(Rndıyallalm anhüma) şahidi:
Heysemî hadisi Bezzâr'm
naklettiğini, senedinde Ebû Saîd el-Bakkal'ın bulunduğunu, bu râvinin sika
fakat müdelüs olduğunu ve hadisi an'ane ile rivayet ettiğini, diğer râvilerinin
ise sahih hadis ricalinden olduklarını ifade eder. İbn Abbas'tan gelen bir
başka rivayet söyledin
Taberânî'nin ATeöfr ve
Evsor'ında naklettiği bu rivayetin râvüeri sika sayılmıştır. Bk.
age., 11/108. İbn
Abbas'tan Hz. Peygamber'in önceleri besmeleyi açıktan okuduğuna dair bir
rivayet nakledilin
Bezzâr'm naklettiği bu
rivayetin râvileri sika sayılmıştır. Fakat Ebû Dâvûd vd. âlimler cehrî okuyuşu
ile ilgili kısmını nakietmemişlerdir. Bk. Heysemî, age., 11/108-109. d-Ebû
Vâil'den (Radtyaltahü tmh) şâhidî:
Heysemî hadisi
Taberânî'nin Kebir'inûz naklettiğini, senedinde Ebû Sa'd el-Bakkal'ın ) bulunduğunu, bu zatın da sika-müdellis
olduğunu söyler. Bk. age., U/108.
e-Hz. Ali ve Ammar'dan
(Radtyalhhü anhüma) şahidi:
Heysemî hadisi
Taberânî'nin Kebirinde naklettiğini, senedinde Câbir el-Cu'fî'nin bulunduğunu,
bu zatı Şu'be, Sevrî ve Züheyr b. Muâviye'nin müdellis olduğu halde sika, diğer
âlimlerin ise zayıf saydıklarını söyler. Bk. age., 11/109.
Ayrıca bk. 512-513,515-516/1382-1383, 1385-1386, 526/1396. hadisler.
[53] Ahmed b. Hanbel'in diğer rivayetinde; Onlarla
birlikte, şeklinde geçmektedir.
[54] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/152.
[55] Sened:
Sahih: Müsned,
HI/223-224. H.no: 13270; Benzer rivayetlerde hadisin ikinci kısmı zikredilmez:
III/lll, H.no:12023; III/114, H.no:I2074 {Mükerreri: 111/101, H.no:11930
(526/1396. hadis); III/I68, H.no:12650; 111/183, H.no:12822; 111/203,
H.no:I3037; 111/205, H.no:13058; 111/255, H.no:136İ4; III/273, H.no:13824,
13826-13827; 111/286, H.no:13984; 111/289, H.no:14010; Bıılıûn, Ezan, 89; Ebû
DâvÛd, Salâl, 122. H.no:;782 Tirmizî, Salât, 68, H.ııo:246 (hasen-sahilı);
Nesâî, İftiıâh, 20, H.no:900-901; İbn Mâce, İkâme, 4, H.no:813; Dârimt, Salât,
34, H.no:1243.
Nâfİ'den gelen
rivayette Besmele ile başladığı bildirilmektedir. Fakat Taberânî tarafından
nakledilen bu rivayet Heysemî'nin de belirttiği gibi Abdurrahman b. Abdullah b.
Ömer sebebiyle çok zayıftır:
Bk. Mecma’, 11/109.
HeysemîBüreyde'den nakledilen:
rivayeti İçin de:
" Taberânî Evsat'ında nakletti. Senedinde Abdiilkerim b. Ebu't-Mehârik
var. Hafızasının kötü olması sebebiyle zayıftır. Senedinde tanımadığım bir râvİ
de bulunmaktadır" der. Bk.a#e., 11/109.
Abdullah b.
Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âİşe'den
(Radıyailahü mıha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
Ayrıca bk. 512-514,
516/1382-1384, 1386, 526/1396. hadisler.
[56] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/153.
[57] sened:
Hasen: Müsned, III/278,
H.no: 13892; Mâlik, Salât, 30; Nesâî, Iftitâh, 22, H.no:904. Bu rivayet Ebû
Bekir el-Katîî'nin ziyâdesidir. Senedde yer alan Ahmed b. Hanbel'in oğlu
Abdullah'ın hocası ve Müsned sahibi Ebû Dâvûd et-Tayâlisînİn (v.204/819)
talebesi Ebû Abdullah es-Sülemî el-Anberî meçhul biridir. Ahmed b. Hanbel altı
rivayetini nakleder. Bu zat aynı zamanda Haremî b. Umara b. Ebû Hafsa
el-Atekî'nin (v.201/816) talebesidir. Örnek rivayeti için bk. Müsned, III/278,
H.no: 13896. Sened bu hali ile zayıftır. Fakat önceki rivayetlerle desteklenen
hadis hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
Ayrıca bk.
512-515/1382-1385, 526/1396. hadisler.
Abdullah b. Muğaffel'den
(Radıyatiahu anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Hz. Âişe'den
(Radıyaltahü anluı) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
[58] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/153-154.
[59] Senedde, İbn
Abdullah b. Muğaffel olarak zikredilen
kişi Yezid b. Abdullah b. Muğaffel'dir, (Bk. İbn Hacer, Takribu't-Tehztb, 695,
No:8476; Bennâ, age., IH/187)
[60] sened:
Hasen: Müsned, V/55,
H.no:20437; Benzer rivayetler için bk. V/54, H.no:20424:
IV/85, H.no:16731
(oğlunun İsmi Yezid olarak isimlendirilmiştir. Senedde yer alan Ebû Neâme ise
Kays b. Abâye'dir); TirmizU Salât, 66, H.no:244 (hasen); Nesâî, İl'tİtâh, 22,
H.no:906; İbn Mâce, tkâme, 4, H.no:815.
Abdullah b. Muğaffel'in
oğlu Yezid hakkında herhangi bir cerh ve tadilde bulunulmamıştır. Bu
rivayetinden başka da bir nakli yoktur.
Bennâ hadis hakkında
şunları söyler: "Tirmizî'nin hadisi hasen saymasına karşın Hatîb
(el-Bağdâdî) ve diğer âlimler zayıf saymışlardır. Zayıf saymalarının sebebi İse
Abdullah b. Muğaffel'İn oğlunun meçhul olmasıdır. Meçhul bir râvinin bulunduğu
rivayetle de delil getirilemez. Ebu'1-Feth el-Ya'murî der ki: 'Bana göre
meehuliyetinin dışında hadis illetli değildir. Buradaki mechuliyet ise aynî
(mechûlU'l-ayn) değil, hâli (mechûlü'l-hâl)dir. Abdullah b. Muğaffel'İn yedi
oğlu vardır. Buradaki oğlu Yezid'dİr.'"
Enes'ten (Radıyatlahil
anlı) şahidi için bk. 512-516/1382-1386. hadisler.
Hz. Âişe'den
(Radıyallahü anha) şahidi için bk. 518/1388. hadis.
[61] Müsned, IV/85.
[62] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/154-155.
[63] Sened:
Sahih: Müsned, VI/110,
H.no:24672; Benzer rivayetler için bk. Vl/281, H.no:26280; VI/171, H.no:25258:
VI/194 H.no:25493;
VI/31, H.no:23912:
Müslim, Salât, 240; Ebu
Dâvud, Salât, 122, H.no:783; /tn Mâc^, İkâme, 4, H.no:812; Dârimî, Salât, 31,
H.no:1239. Senedde yer alan Hüseyin, Hüseyin b. Zekvân el-Mükteb el-Muallim'dir
(v.145/762). Büdeyl ise Büdeyl b. Meysera el-Ukaylî'dir (v. 130/747). Her ikisi
de sahih hadis rical indendir. Müslim'in rivayeti de bu râviler kanalı ile
nakledilmiştir.
Enes'ten (Radıyallahü
anlı) şahidi için bk. 512-516/1382-1386. hadisler.
Abdullah b.
Muğaffel'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk. 517/1387. hadis.
Ayrıca bk. 472/1342 ve 687/1557. hadisler.
[64] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/155.
[65] Sened:
Sahih: Müsned, VI/302,
H.no:26462; Benzer rivayetler için bk. VI/323, H.no:26621: VI/300, H.no:26443
(Mükerreri: VI/294, H.no:26406):
£trî Dâvûd, Hurûf, 1,
H.no:4001 (Ebû Dâvûd hocası Ahmed b. Haııbel'den şunu nakleder: Tirmizî,
Fezailü'l-Kur'ân, 23, H.no:2923 (haseıı-sahİh); Kırâât, 1,
H.no:2927 (isnadı
muttasıl değildir. Ancak Leys b. Sa'd - Abdullah b. Ubeydullah b. Ebû Müleyke
(İbn Ebî Müleyke) - Ya'15 b. Memlek - Ümmü Seleme kanalı ile nakledilen rivayet
daha sahihtir/kuvvetlidir).
Ahmed b. Hanbel'in
Müsned'inde benzer bir rivayet daha vardır. Fakat bu rivayette Hz. Peygamber'in
eşi müphem olarak zikredilmektedir. Nâfi' b. Ömer ise eşinin isminin Hafsa
olduğunu tahmin ettiğini belirtir. Ahmed b. Hanbel de bu hadisi Hafsa ve Ümmü
Seleme annemizden naklettiği hadisler başlığı altında değil de bu iki annemizin
müsnedlerinin arasında "Bazı eşlerinden nakledilen hadisler" başlığı
altında zikreder. Bu da onun bu konuda net bir fikrinin olmadığını gösterir.
Bk. 598/1468.hadis. Hafsa validemizden nakledilen diğer benzer rivayetler:
Müsned, VI/286,
H.no:26331; VI/285, H.no:26321:
VI/285,
H.no:26322-26323; VI/297, H.no:26426; Mâlik, Cemâat, 21; AfteZ/m. Müsâfirûn,
118; Tirmizî, Salât, 158, H.no:373; Nesât, Kıyam, 19, H.no:1656; Dârimî, Salât,
109, H.no:1392; An Huzeyme, 11/188, 238, H.no:l 158, 1242.
[66] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/156.
[67] İmam Şafiî, Onun, 1/129-130; Nevevî, Mecmu', III/332;
İbn Kudame, age., 1/520-521.
[68] Bk. Müsned Trc. H.no: 519/1389; Nevevî, age.,
III/336-337; Bennâ bu rivayetle ilgili olarak: Darekutnî ona sahih, dedi. Ancak
bu konudaki hadislerin çoğunluğu zayıftır, der. (Bk. Bennâ, age., 111/189)
[69] Nesâi, İftitah, 21; Tahâvi, 1/199; İbn CârıuL 1/52,
H.no: 184; İbn Huzeyme, 1/251, H.no: 499; İbn Hibbatu V/100, H.no: 1797.
[70] Sehnûn, Müdevvene, 1/64; İbn Rüşd, age., 1/89.
[71] Kâsânî, BedöC, 1/203; İbn Kudame, age., 1/520-521.
[72] Bk. Müsned Trc. H.no: 513/1383-516/1386 arası
rivayetler; İmam Muhammed, el-Hucce alâ Ehti'l-Medine, 1/69.
[73] Bennâ, age., III/l 89-190.
[74] Kâsânî, age., 1/203; İbn Rüşd, Bidcıye, 1/89; İbn
Kudame, age., 1/520.
[75] Beyhakî, 11/45, No: 2216.
[76] Bk. Beyhakî, 11/45, No: 2217-2219 arası rivayetler.
[77] Abdürrezzak, 11/94, No: 2629.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/156-158.
[78] Bu konudaki rivayetler için bk. Taberi, Camiu'l-Beyân,
VII/536-538; Ayrıca bk. Müsned Trc. 519/1389 numaralı hadisin açıklamasındaki
rivayetler.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/158.
[79] Sened:
Sahih: Müsned, 11/285,
H.no:7823; İkinci rivayet: 11/241-242, H.ııo:7289; Benzer rivayet için M/460, H.no:9894; Bazı rivayetler de özetle
nakledilmiştir: Bk. 11/250, H.no:7400; II/290, H.no:7888; ÎI/457, H.no:9860;
H/478, H.no:10151; III/487, H.no:10268;
11/428, H.no:9496
(525/1395. hadis); Mâlik, Salât, 39; Mitilim, Salât, 38-41; Ebû Dâvûd, Salât,
132, H.no:819-821; Tinnizî, Tefsîr, 1/1, H.no:2953 (hasen); Nesâî, Iftitâh, 23,
H.no:907; îbn Mîıce, İkâme, 11, H.no:838; Edeb, 52, H.no:3784.
Hadisin şâhidleri:
a-Ubâde b, Sâmit'ten
(Radtyaltahtianh) şahidi için bk. 521/1391 ve 523/1393. hadisler.
b-Hz. Âişe'den
(Radıyailahü anlıâ) şahidi için bk. 522/1392. hadis.
c-Abdullah b. Amr b.
Âs'taıı (Radıyaltahü anhiimû) şahidi için bk. 524/1394. hadis.
d-Allah Rasûlü'nün
yanında esir olarak kalan birinden (Radıyallahu anlı) şahidi için bk. 527/1397.
hadis.
Ayrıca Ebû Hüreyre'den
nakledilen diğer rivayet için bk. 525/1395. hadis.
[80] Diğer rivayette şeklinde geldi ki bu lafız 'kuluma
benden istediği verildi' anlamındadır.
[81] Diğer rivayette yine şeklinde geldi ki bu lafız
önceden geçtiği gibi 'kutuma benden istediği verildi' anlamındadır.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/158-161.
[82] İbn Manzûr, Lisanül-Arab, 11/248-249.
[83] İbnü'1-Esir, Garibu'I-Hadis, 11/12; İbn Manzûr, age.,
H/249.
[84] İbnü'1-Esir, age., 11/12-13; Nevevi, Şerhu Sahihi
Müslim, IV/101; Azimâbâdî, Avnii'l-Ma'bud, III/27.
[85] Azimâbâdî, age., 111/27, XIII/76; Bu lafızdaki bir
rivayet için bk. ibn Mace, Mukaddime, 12, No: 167.
[86] İbn Manzûr, age., 111/27.
[87] İbn Manzûr, age., 111/27.
[88] Müslim, Salât, 38 (395).
[89] Abdürrezzak, H/129, H.no: 2768; Tirmizi.
Tefsiru'l-Kur'ân. 2, H.no: 2953; Darekııtm, 1/312, H.no: 35; Ebû Avâne, Müsned,
1/452, H.no: 1673; İbn Hibbân, 111/54, H.no: 774.
[90] Ahmed b. Hanbel, 111/43.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/161-162.
[91] Sened:
Sahih: Müsned, V/314,
H.no:22576; İkinci rivayet: V/322, H.no:22648; Benzer rivayet için bk. V/322,
H.no:22645 (Rivayetin senedinde yer alan Mahmud b. Rabî' el-Ensârî de
sahâ-bidir. Senedde hakkında şu bilgi de verilir: "Rasûlullah kuyularından
su alarak iki kez yüzüne su püskürttü."); Buhârî, Ezan, 95; Müslim, Salât,
34-37; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:822-824; Tirmizî, Salât, 69, H.no:247 (Bu
konuda Hz. Aİşe. Ebû Hüreyre, Enes, Ebû Katâde ve Abdullah b. Anır'dan da
şahidi vardır. Ubâde'nin rivayeti ise hasen-sahilıtİr); Nesâî, İftitâh, 24, 29,
H.no:908-909, 918; İbn Mâce, İkâme, 11, H.no:837; Dârimt, Salât, 36, H.no:
1245.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Rudıyallahüanh) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
Ayrıca Ubâde b.
Sâmİt'tcn nakledilen diğer rivayet için bk. 523/1393. hadise bk.
[92] Bu mana için bk. Azİmâbâdi, Avııü'l-Ma'bûd, 111/27;
Bennâ, age., III/195; Fatihadan fazlası zammı sure olarak bilinen hükümdür ki
manası sure/ayetler eklemektir.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/162.
[93] Sened:
Sahih: Müsned, VI/275,
H.no:26234; Benzer rivayet için bk. VI/142, H.no:24979; Buhâri, ei-Kııâatü
halfe'1-imâm, s.10, H.no:90; ibn Mâce, İkâme, 11, H.no:840. Heysemî,
Taberânî'nin Sağîr'ınde lafzı ile naklettiği rivayetin senedinde İbn
Lehîa'nın bulunduğunu söyler. Taberânî'nin Evsal'mda Mihrân'dan
(Radıyallahü anlı) şahidine de değinen Heysemî isnadında cerh ta'dil açısından
hakkında bilgi sahibi olmadığı râvilerin bulunduğunu belirtir. Ayrıca yine
Taberânî'nin Evsafında lafzı ile Abdullah b. Amr'dan naklettiği rivayet için
şunları söyler: "Senedinde Saîd b. Süleyman'ın bulunduğunu, bu zat
hakkında Ebû Zür'a'nın; 'Allah selâmet versin, sağlam biri değildi'dediğini
ifade eder. " Bk. Mecmu', 11/111. Ebû Hüreyre'den ve diğer sahabeden
(Radıyallahü anlı) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
[94] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/162-163.
[95] Sened:
Sahih: Müsned, V/3İ6,
H.no:22593; Benzer rivayetler için bk. V/313, H.no:22570 (Mükerreri: V/322,
H.no:22645); V/321, H.no:22642; V/321-322, H.no:22644; V/322, H.no:22649; Ebû
Dâvûd, Salât, 132, H.no:823-824; NesûU İftitâh, 29, H.no:918; İbn Ebî Şeybe,
1/328, H.no:3756 (.li-iı nu-); İbn Huzeyme, IH/36. H.no:1581; İbn Hıbbân,
V/86,95, 156, H.no:1785, 1792, 1848; Hâkim. 1/364, H.no:869; Makdisî, Muhtara,
VIII/341
Görüldüğü gibi bazı
rivayetlerde hâdisenin yatsı namazında gerçekleştiği ifade edilmektedir. Fakat
meşhur rivayet sabah namazıdır.
Ubâde b. Samit'ten
nakledilen diğer rivayet için bk.521/1391. hadise bk. Ubâde b. Sâmİt'ten
nakledilen diğer rivayet için bk.521/1391. hadise bk. Ebû Katâde'den
(Ratltyallahllanh) şahidi için bk. 533/1403 (V/308. H.no:22524). Hadis
Hz. Peygamber'in
yanında esir olarak kalan bir sahâbiden (RadıyaHahii anlı) şahidi İçin bk.
527/1397 (V/78, H.no:20619). hadis
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıvallahu anhiim) şahidi için bk. 520/1390 ve 530/1400.
hadisler.
Ayrıca 456/1326. hadise
bk.
[96] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/163-164.
[97] Sened:
Sahih: Müsned, 11/215,
H.no:7016; Diğer rivayetiçin bk. 11/204, H.no:6903; İbn Mâce, İkâme, II,
H.no:841 (Bûsırî Zevâid'inde isnadının hasen olduğunu söyler); Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsat, IV/428, H.no:3716. Bennâ tertibine bizim diğer rivayet diye
verdiğimizi esas almıştır. Fakat Ahmed b. Hanbel bu rivayeti bir başka hocası
olan Ebû Seni Nasr b. Bâb'dan yine Haccâc kanalı ile nakletmiştir. Nasr b. Bâb
ise yalancılıkla suçlanmıştır. Bu sebeple biz bu rivayeti tercih etmedik. Ahmed
b. Hanbel Nasr b. Bab'dan 22 rivayet nakletmiştir. Müsned'dekİ rivayetlerinin
hepsini de Nasr, Haccâc kanalı ile nakleder. Bir rivayetinde hadisi aldığı
zamana tarih düşer: "H.18] şevval ayında." Bk. Müsned, 1/247, H;no:
2227. Ahmed Muhammed Şâkİr her iki rivayetin de sahih olduğuna hükmeder. Hadis
sahih li ğayrihî seviyesindedir.
Heysemî, İbn Mâce'nİn
Sünen'inde geçmesine rağmen hadisi zevâidine alır ve sadece Taberânî'nin
Evsat'ında geçtiğini ifade ederek senedinde Saîd b. Süleyman en-Neşîtînin bulunduğunu,
Ebû Zür'a'nın bu râvinin kuvvetli olmadığını söylediğini belirtir. Bk. Meana',
H/l 11.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıyallalui anlı) şahidi için bk. 520/1390. hadis.
[98] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/164.
[99] Sened:
Hasen: Müsned, 11/428, H.no;9496; Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:819-820;
Senedinde yer alan (Ebû Ali) Cafer b. Meymûn el-Enmâtî et-Temîmî saduk fakat
çok hata yapan biridir. Hakkında Nesâî: "sika değildir", Ahıned b.
Hanbel: "kuvvetli değildir", İbn Adiy ise: "hadisi yazılır"
der. Bu râvinİn Tirmizî iki, Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel dört, İbn Mâce ve
Dârimî ise birer rivayetini nakleder. Tirmizî rivayetlerinden birisi için
"hasen-sahih" (Bk. Sünen, Emsal, H.no :2861), diğeri için ise
"hasen" (Bk. Sünen, Deavât, H.no:3556) hükmü vermiştir. Ayrıca Ebû
Hüreyre'den nakledilen diğer rivayet ve şâhidleri için bk. 520/1390. hadis.
[100] Bk. Azimâbâdi, Avnu'l-Ma'bûd, 111/27; Bennâ, 111/195;
Ayrıca bk. Ubâde b. Samit'ten gelen diğer rivayet, Miisned Trc. H.no:521/ 1391.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/164-165.
[101] Sened:
Sahih: Müsned, III/10I,
H.no: 11930; Mükerrer için bk. III/114, H.no: 12074. Tahrici için bk.
512-516/1382-1386. hadisler. Isme'den (RadıyaHahii anlı) şahidi: Heysemî hadisin
Taberânrnin Kebîrinde lafzı ile nakledildiğini, senedinde kezzâb olan Fadl b.
Cebbâr'ın bulunduğunu söyler. Yine Taberânrnin Kebîr'ınde İbn Abbas'tan lafzı
ile nakledildiğini, râvilerinin ise sika olduklarını İfade eder. Taberânî'nin
Kebîr'indc benzer lafızlarla İbn Mes'ûd'dan nakledilen hadisin senedinde ise
çok zayıf olan Osman b. Matar'ın bulunduğunu belirtir. Bk. Mecma', 11/112.
[102] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/165.
[103] Sened:
Hasen: Müsned, V/78,
H.no:20619; Heysemî, hadisin senedinde isimlendirilmeyen bir râvİnin
bulunduğunu belirtir. Bk. age., 11/111-112.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıyallahu anh) şahidi İçin bk. 520/1390. hadis. Hadisin
senedinde isnıİ bilinmeyen râvi bulunması sebebiyle müphem rivayet zayıftır.
Fakat hadis şâhidleri ile kuvvetlenip hasen liğayrihî seviyesine yükselir.
[104] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/165-166.
[105] Sehnûn, Müdevvene, 1/65-66; İbn Rüşd, age., 1/91;
Nevevî, Mecmu, III/326; İbn Kudame, age., 1/525.
[106] Kâsânî, age., 1/160.
[107] İbn Huzeyme, 1/248, H.no: 490.
[108] Kâsânî, age., 1/160; İbn Rüşd, age., 1/91; İbn Kudame,
age., 1/525.
[109] Buharı, Ezan, 95.
[110] Kâsânî, age., 1/205; İbn Rüşd, age., 1/92; İbn Kudame
el-Makdisî, eş-Şerhu'l-kebir, 1/525 (Muğni ile birlikte)
[111] Buharı, Ezan, 104; Müslim, Salât, 42 (396); İbn
Huzeyme, 1/275; H.no: 547; İbn Hibban, V/80,H.no: 1781.
[112] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/166-167.
[113] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/167.
[114] sened:
Sahih: Müsned, 11/420,
H.no:9401; Benzer rivayetler için bk. 11/376, H.no:8875 (Sonunda şu ziyade ile
:
(Senedinde Ebu's-Sa'd
Muhammed b. Meyser es-Sâğânî var. Ahmed b. Hanbel bu ravinin saduk biri
olduğunu söyler) 11/341, H.no:8483 (Mus'ab b. Muhammed el-Abdi hakkında tenkit
bulunmasına karşın sika sayılmıştır); 11/411, H.no:9300; 11/314, H.no:8141
(Hemmâm, Sahtfe, H.no:44); U/230, H.no:7144; Buhârî, Ezan, 74, 82; Müslim,
Salât, 86, 89; Ebû Dâvûd, Salât, 68, H.no:603; Nesâî, İftitâh, 30,
H.no:919-920; İbn Mâce, İkâme, 13, 144, H.no:846, 1239; Dârimt, Salât, 71,
H.no:1317; İbn Ebî Şeybe, 1/331, H.no:3799; H/115, H.no:7137; VII/286,
H.no:36137. Ebû HUreyre'den nakledilen benzer rivayet 1416/2286. hadiste
zikredilecektir.
Hadisin şâhidleri:
a-Ebû Mûsâ
el-Eş'arî'den (Raehyallahii anh) şahidi için bk. 529/1399. hadis.
b-Enes b. Mâlik'ten
(RadıyaUahü anh) şahidi için bk.1266/2136 (III/l 10, H.no:12013;
HI/l62,H.no:12593). hadis.
c-Câbir'den
(Radıyaliaha anh) şahidi için bk.1267/2137 (111/300, H.no: 14139). hadis.
d-Hz. Âişe'den
(Radıyaliaha anlıa) şahidi için bk.1268/2138 (VI/51, H.no:24131; VI/57-58,
H.no:24184; VI/148, H.no:25029; VI/194, H.no:25494; VI/68, H.no:24277). hadis.
e-İbn Mes'ûd'dan
(Radıyallalıii aııh) şahidi için bk. Taberânî, el-Mu'cemU'l-kcbtr, IX/275,
H.no:9378. Heysemî, Taberânî tarafından nakledildiğini, râvilerin sika
sayıldıklarını belirtir. Bk. Mecma MI/78.
Heysemî, yine Ebû
Hüreyre'den Taberânî'nin Evsat'ında lafzı ile nakledilen bir başka rivayetini
verir ve râvilerin sika sayıldıklarını belirtir. Bk. age.II/124.
[115] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/167-168.
[116] sened:
Sahih: Müsned, IV/415,
H.no:19611; Benzer rivayetler için' bk. IV/401, H.no:I9484 (Mükerreri: IV/405,
H.no:195l7); IV/409, H.ııo:19553 (1415/2285. hadis); IV/393, H.no:19396;
Abdürrezzâk, 11/201, H.no:3065; Müslim, Salât, 62-64; Ebû DâvÛd, Salât, 178,
H.no:972; Nesâî, İmame, 38, H.no:828; Tatbik, 23, 101-102, H.no:1062,
1170-1171; Sehv, 44, H.no;I278; İbn Mâce, İkâme, 13, 24, H.no:847, 901; Darımı,
Salât, 71, H.no:1318; Ebû rü7â,XIII/311,H.no:7326.
[117] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/168.
[118] Sened:
Sahih: Müsned, 11/284,
H.no:7806; Benzer rivayetler için bk. 11/301-302, H.no:7994; 11/240, H.no:7268
(Bahsedilen namazın sabah namazı olduğu zannedilmektedir: "^_jU)ı 0'jû
ftC» " );
11/285, H.no:7820;
11/487, H.no: 10267; Malik, Salât, 44; Ebû DâvÛd, Salât, 133, H.no:826;
Tirtnizî, Salât, 116, H.no:312 (Hadis Ibn Mes'ûd, Imrân b. Husayn ve Câbir b.
Abdullah'tan da nakledilir. Ebû Hüreyre'nin bu rivayeti ise hasendir); Nesâî,
İftitâh, 28, H.no:917; İbn Mâce, İkâme, 13, H.no:849; Abdiirrezzâk, N/135,
H.no:2795; Ibn Hibbân, V/161. 157, H.no:1849, 1851; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrû,
1/157-158. Hadisin şâhidleri:
a-Abdullah b. Mâlik İbn
Buhayne'den (Radıyallalıü anlı) şahidi için bk. 531/1401. hadis.
b-tbn Mes'ûd'dan
(Radıyallalıü anlı) şahidi için bk. 534/1404. hadis.
C-Enes'ten
(Radıyallalıü anh) şahidi:
Taberânî,
el-Mu'cemü'l-evsar, 111/329, H.no:2701; Heysemî, hadisin Ebû Ya'lâ ve Taberânî
tarafından Evsafında nakledildiğini, râvilerinin sika olduklarını belirtir. Bk.
M ecma\ 11/110.
d-Abdullah b. Amr'dan
(Radıyallalıü anhümâ) şahidi:
Heysemî, hadisin Bezzâr
ve Taberânî tarafından Kebîrinde nakledildiğini, senedinde zayıf olan Mesieme
b. Ali'nin bulunduğunu belirtir. Bk. age., II/l 10.
e-Müphem bir sahâbİden
(Radıyallalıü anh) şahidi için bk. 532/1402. hadis.
f-Ebû Katâde'den fRadıyallaim
anh) şahidi için bk. 533/1403. hadis.
g-Ebu'd-Derdâ'dan
(Radıyallalıü anh) şahidi İçin bk. 534/1404. hadis.
h-Ubâdeb. es-Sâmit'ten
(Radtyallahüanh) şahidi için bk. 523/1393. hadis.
[119] Bk. Azimâbâdi, AvniVl-Mabûd, 111735.
[120] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/168-169.
[121] A'raf, 7/204.
[122] İbn Kesir, Tefsir, 1/269.
[123] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/169-170.
[124] Sened:
Sahih: Müsned, V/345,
H.no:22819; Heysemî, hadisin Ahmed b. Hanbel ve Taberânî tarafından Kebîr ve
Evsafında nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali
olduklarını belirtir. Heysemî Bezzâr'ın rivayetini de verir:
Bk.MecmaMI/109-110.
Hadisin sahabesi
Abdullah b. Mâlik b. el-Kaşb (v.56/676) annesine nisbetle İbn Buhayne ile de
meşhur olmuştur. Buhayne'nin babaannesi olduğu da iddia edilir. Bk.
İbnti'l-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, III/372-373, Trc.no:3160.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıyailahü anhiim) şahidi İçin bk. 530/1400. hadis.
[125] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/170.
[126] Sened:
Sahih: Müsned, V/60, H.no:20478; Diğer rivayet için bk. IV/236,
H.no:17988; Benzer rivayet için bk. V/410, H.no:23373; Ziyâdeli rivayet için
bk. V/81, H.no:20644; Abdiirrezzâk, 11/127, H.no: 2766; Heysemî, Ahmed b.
Hanbel'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma',
H/111. Bennâ İse Hafız İbn Hacer'in hadisin hasen olduğuna dâir sözünü naklederek
İbn Hıbbân tarafından Enes'ten (Radıyallahü anh) şahidinin nakledildiği ifade
eder. Bk.Bülûğu'l-emânî, IH/198. Ebû Htireyre'den ve diğer sahabeden
(Radıyallahü anhiint) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
[127] Metindeki ziyade;
(Bir rivayette; Rasûlullah bunu iki ya da Üç kere dedi, diğer rivayette
ise; üç kere dedi, şeklinde nakledimiştir.)
[128] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/170-171.
[129] Sened:
Sahih: Müsned, V/308,
H.no:22524; Heysemî hadisin senedinde isimlendirilmeyen bir râviden
bahsetmektedir. Bk. Mecma', II/l 11. Fakat râvilerinin hepsinin isimleri
bulunmaktadır ve her biri sikadır.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıyallahü anhüm) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
Ebû Katâde'nin
namazdaki kıraatler ile ilgili diğer rivayeti için bk. 548/1418. hadis.
Ayrıca 456/1326 ve
523/1393.hadislere bk.
[130] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/171-172.
[131] Metinde Abdullah olarak geçen zat İbn Mes'ûd'dur. Bk.
İbn Abdilber, Temhid, XI/32;
Miibarekpûrî,
Tuhfetü'l-ahvezî, 11/199.
[132] Sened:
Sahih: Müsned, 1/451,
H.no:4309; İbn Ebî Şeybe, 1/330, H.no:3778; Tahâvî, Şerhu meâniV âsâr, V217;
Ebû Ya'lâ, VHI/423, H.no:5006; IX/275, H.no:5397; Heysemî, hadisin Ahmed b.
Hanbel, Ebû Ya'lâ ve Bezzâr tarafından nakledildiğini, Ahmed b. Hanbel'in
râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Heysemî İbn Mesûd'dan
nakledilen diğer rivayetleri, hadisi nakleden musannifleri ve hadis hakkındaki
hükümlerini şu şekilde sıralar:
nakletti. Râvileri
sikadır. Buradaki lafzı anlamındadır. Bk. Abdullah Muhammed Derviş,
Buğyetü'r-râid, 11/284.
Taberânî f'vjo/ ve
K"eWVinde nakletti. Râvileri sika sayılmıştır.
Taberânî öiVinde nakletti. Senedindeki İbrahim, İbn
Mes'ûd'a yetişmedi.
Bk. Mecma\ 11/110-111.
Ebû Hüreyre'den ve
diğer sahabeden (Radıyallahu anlüim) şahidi için bk. 530/1400. hadis.
[133] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/172.
[134] Sened:
Sahih: Müsned, VI/448,
H.no:27401; Benzer rivayetler için bk. V/197, H.no:21617:
Nesâî, İftitâlı, 31,
H.no:921 (Nesâî lafzı ile naklettiği rivayetin sonunda: "Rivayetin son
bölümünü Hz. Peygamber'e nisbet edenler hata etmiştir. Bu kısım Ebu'd-Derdâ'nın
sözüdür" der). İbn Mâce farklı bir senedle şu şekilde nakleder:
Bk. İbn Mâce, İkâme,
11, H.no:842. Bu rivayet de Nesâî'nin sözünü doğrulamaktadır. Tahâvî, Şerhu
meâni'î-âsâr. 1/216; Heysemî, hadisin Taberânî'nİn Kebîr'mûe lafzı ile
nakledildiğini, isnadının hasen olduğunu belirtir. Bk. Mecma', II/l 10. Bennâ
ise Beyhakî'den naklettiği değerlendirmede Zeyd b. Hubâb ve Leys'in kâtibi Ebû
Salih'in rivayetlerinin hatalı olduğunu söyleyerek kendisi hataya düşmüştür.
Çünkü yukarıda metnini verdiğimiz rivayet de Zeyd b. Hubâb'ın naklidir ve söz
Ebu'd-Derdâ'ya aittir. Bk.Bülûğu'l-emânî, IIT/132.
Ebu'd-Derdâ'nın ismi
Uveymir b. Mâlik b. Kays el-Ensârî el-Hazrecî'dir (v.32/652) Ebû Hüreyre'den
(Radıyalhhu anh) şahidi İçin bk. 561/1431.hadis.
[135] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/172-173.
[136] Sened:
Sahih: Müsned, IV/426,
H.no:19701-19702; Diğer rivayetler için bk. IV/431, H.no:19760; IV/433,
H.no:19775; IV/441, H.no:19846; Abdürrezzâk, 11/136, H.no:2799; ibn Ebî Şeybe,
1/330, 313, H.no:3777, 3582; Müslim, Salât, 48-49; Ebü Dâvûd. Salât, 134,
H.no:828-829; Nesâî, İftitâh, 27, H.no:915-916 (Nesâî ikinci rivayetinde
hadisin gerçekleştiği namazın öğle ve ikindi namazında olması ile İlgili
râvinin şüphesini belirtir. Benzer bir rivayet de Müslim'in İki naklinden
birinde de görülmektedir. Hattâ bu rivayetlerde: ">-İı *i\ l_^ iji 'y3
tf : r^ı ^ ji-j jıü"
ziyâdesi de
vardır); Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XVIu7210-212, H.no:519-525; İbn Hıbbân, Y/155, H.no:1846; Tahâvî, Şerhu
meâni'l-âsâr, 1/207. Câbir b. Abdullah'tan (Radıyallahü anhiimâ) şahidi:
Bk. Ebû Yûsuf,
Kitâbü'l-Âsâr, s.23, H.no:l 12.
[137] Bir rivayette; 'Benim, Ey Allah'ın RasûlüT şeklinde
geçti.
[138] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/173-174.
[139] Müsned Trc. H.no:534/1404-535/1405; Ayrıca bk. Tahavi,
Şerhu meâni'l-âsâr, 1/216,218; Kâsâni, Bedûiu's-sanâi', I/110;Merğınânî, Hidaye,ll55.
[140] A'raf, 7/204.
[141] Müsned Trc. H.no:528/1428-529/1429; Bk. Abdullah b.
Ahmed b. Hanbel, Mesâil, 71; İbn Rüşd, Bidaye, 1/112; İb Kudame, Muğııî,
1/604-605.
[142] Müsned Trc. H.no:521/1391, 532/1402-533/1403; Bk.
Nevevi, Mecmu, III/364, Ravzalu't-talibin, I/247.
[143] Bk. Leknevi, Muhammed Abdtilhay, îmamü'l-kelâm fima
yetealleku bi'l-kırâatü halfe'l-imam.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/174-175.
[144] Sened:
Hasen: Müsned, 1/88,
H.no:663; İkinci rivayet için bk. 1/96-97, H.no:752; Benzer rivayet için bk.
1/104, H.no:817; Ebû Ya'lâ, 1/384, H.no:497. Hadis senedindeki Ebû Züheyr Haris
b. Abdullah el-Hemdânî el-Hûtî el-A'ver sebebiyle zayıftır. Heysemî de bu
râvinin zayıf olduğunu belirtmiştir. Bk. Mecma', 11/265. Haris el-A'ver'in
Tİrmizî 21, Nesâî üç, Ebû Dâvûd beş, İbn Mâce 17, Dârimî 13, Ahmed b. Hanbel
ise 43 rivayetini nakleder. Tirmizî bazı rivayetleri için Haris hakkında tenkid
vardır derken bir kısım rivayetlerin hasen (H.no:530) olduğunu belirtmiştir.
Bir rivayetinde ise: "hocam Buhârî'ye sordum. Her İki isnadın da sahih
olduğunu söyledi" der. Fakat Ebû Hüreyre, Ebû Saîd ve Beyâzî'nin
rivayetleri ile bu hadis hasen li ğayrihî seviyesine yükselir.
[145] Metindeki ek: (Bir rivayette; şeklinde geçmektedir) ki
aynı manadadır.
[146] Metindeki ek: (Bir rivayette; Namazda, şeklinde
geçmektedir.)
[147] Bu zikirlerle ilgili hadisler için bk. Nevevi, Ezkâr.
137, 148, 153-155.
[148] Bennâ,age., III/201.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/175-176.
[149] Sened:
Sahih: Müsned,
11/36," H.no:4928; Diğer rivayetler için bk. 11/67, H.no:5349; 11/129,
H.no: 6127; İbn Huzeyme, 111/350, H.no:2237; İbn Ebî Şeybe, H/232, H.no:8462;
VI/85, H.no: 29666; Cürcânî, Târilm Ciircân, s.l 15, 389. Heysemî, hadisin
Ahmed b. Hanbel, Bezzâr ve Taberânî-nİn Kebîr'inde nakledildiğini, senedinde
Muhanımed b. Abdurrahman b. Ebû Leylânın bulunduğunu, bu râvi hakkında
tenkidlerin varlığını ifade eder. Bk. Mecma', 11/265. Heysemî'nin değindiği bu
rivayet, bizim "diğer rivayetler" diye verdiğimiz hadislerin
senedleri için söz konusudur. Tercih edilen senedeki Sadaka el-Mekkî'nin diğer
Öğrencisi Ma'mer, Muhanımed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ'nın mütâbüdir. Sadaka
b. Yesâr el-Cezerî el-Mekkî (v. 132/749) ise İmam Mâlik'in hocasıdır. Mâlik
Muvatta'da dört, Ahmed b. Hanbel on, Müslim, Nesâî, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce birer
rivayetini nakleder. Sadaka, sika biridir. Bk. İbn Hacer, Takrib, Trc.no:2922;
Zehebî, Kâşif, Trc.no:2389. Bennâ ise hadisin senedindeki râvinin Sadaka b. Amr
el-Mekkî olduğunu söyleyerek İbn Hacer'in Takrib'dt (Trc.no:2915) bu zat İçin
"mechûl" dediğini nakleder. Bk. Bulûğu'l-emânî, 111/225. Fakat bu zât
Bennâ'nın belirttiği gibi Sadaka b. Amr değil, Sadaka b. Yesâr'dır. İbn Huzeyme'nin
rivayetinde bu durum açıklanmıştır: (.-** y j* j^-i j>. yi y-^ ,yO Bk. İbn
Huzeyme, III/350, H.no:2237 (^ J* ^^ ^ jiSJ;) ziyadesi ile, Taberânî de Sadaka
b. Yesâr'ın İbn Ömer'den rivayetleri başlığı altında hadise yer vermiştir. Bk.
el-Mu'cemü'l-kebîr, XlI/428, H.no:13572. Ayrıca Mizzî bu hadisi Sadaka b.
Yesâr'ın biyografisinde verir ve Ahmed b. Hanbel'in hasen kabul ettiğini iddia
eder. Bk. Tehzîbiİ'l-Keınâl, XI1I/155-157, Trc.no:2871. Hadis şâhidleri ile
sahih li ğayrihî seviyesindedir. Hadîsin şâhidleri:
a-Ebû Saîd el-Hudrî'den (Radıyallahü anh) şahidi için bk.540/1410.hadis.
b-İbn Abbas'tan
(Radıyallahü cınhüma) şahidi:
Bk. Ezdî,
Müsnedü'r-Rebî1, s.97, H.no:227.
c-Hz. Aişe ve Ebû
Hüreyre'den (Radıyallahü anhiinıa) şahidi için bk. 539/1409. hadis.
d-Ferve h. Amr
el-Ensârî el-Beyâzî'den (Radıyallalıii anlı) şahidi için bk.540/1410. hadis.
[150] Bu inana için bk. Bennâ, age., 111/202.
[151] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/176-177.
[152] Sened:
Sahih: Müsned,
11/326, H.no:8309; Heysemî,
hadisin Ahmed b.
Hanbel, Bezzâr ve Taberûnî'nin Kebîr'inde nakledildiğini,
Ahmed b. Hanbcl'in râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk.
Mecma', U/265. Bennâ, hadisi Bezzâr';ı da nisbet eder ve Irâkînin badis
hakkında: "isnadı sahihtir" dediğini nakleder. Bk.Biilûğu 'l-cmânî,
111/50. İbn Huzeyme Ebû Hüreyre'den şu rivayeti de nakleder:
Bk.Sahih, î/241,
H.no:474.
Hadis Hz. Âişe ve Ebû
Hüreyre'den de şöyle nakledilir:
Bk. Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, V/41, H.no:4620. Şâhidleri için bk.
538/1408. hadisin tahrici.
[153] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/177.
[154] Sened:
Sahih: Müsned, 111/94, H.no:11835; Abdiirrezzâk, 11/498, H.no:4216; Ebû
Dâvûd, Tatavvu', 25. H.no:1332; Nesâî,
es-Sünenü'l-kübrâ, V/32, H.no:8092;
Hâkim, 1/454, H.no:ll69 (Hâkim: "Bııhârî ve Müslim'in
şartına/râvisine göre sahihtir" der. Zehebî de bunu onaylar); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ,
III/l I; Saydâvî, Mu'cemü'ş-şüyûh, s.298. Şâhidleri için bk. 538/1408. hadisin
tahriri.
[155] Râvi buradaki kelimeyi tam hatırlayamadı, bundan
dolayı kıraatte ya da namazda şeklinde şek ifadesi kullandı. Aslında İkisi de
aynı şeyi işaret etmekte, ancak râviler lafız rivayetine önem verdikleri için
hatırlayamadıkları kelimeleri bazen böyle şek ifadeleri ile nakletmektedirler.
(Bennâ, age., III/202).
[156] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/178.
[157] Sened:
Sahih: Müsned, IV/344,
H.no: 18923; Mâlik, Salât, 29; Abdürrezzâk, 11/498, H.no:4217; Abdullah b.
el-Mübârek, ZiiM, s.402, H.no:1144; İbnü'1-Ca'd, Müsned, s.239, H.no:1575;
Nesâî, es-Sünenu'l-kübrâ, U/264, H.no:3360-3364; V/32, H.no:8091; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kiibrâ, in/12; İbn Abdilber, age., XXIII/317. Heysemî, hadisin
Ahmed b. Hanbel, Bezzâr veTaberânî'nin Kebîr'İnde nakledildiğini, Ahmed b.
Hanbel'İn râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma',
11/265.
Hadisin sahâbîsinin künyesi Ebû Amra el-Ensârî'dir.
Bk. Ahmed eş-Şeybânî,
el-Âhâd ve'I-mesânî, IV/60-61, H.no:2006-2007. İsmi ise Ferve b. Amr b. Vedka
b. Ubeyd b. Amir b. Beyaza el-Ensârî el-Beyâzrdİr. Akabe'de, Bedir ve diğer
savaşlarda bulunmuştur. Rasûlullah kendisini Abdullah b. Mahreme el-Amirî ile
İslâm kardeşi yapmıştır. Hz. Osman'ın şehİd edilmesinde katillere yardım ettiği
için rivayetlerde isminin gizlendiği iddia edilmektedir. Fakat bu iddianın bir
delili bulunmamaktadır. Bk. İbn Beşkuvâl/ Beşkol, Gavâmidü'l-esmâi'l-mübheme,
11/875-876; İbnü'1-Esîr, age., IV/341, Trc.no:42l9; Şevkânî, Neylü'l-evtâr,
111/72 (Irâkî'nin hadisi sahih saydığını da sözlerine ekler). Hadisin Ebû Hâzim
et-Teminâr el-Ensârî'den mürsel olarak şahidi:
Bk. AbdUrrezzâk, U/498,
H.no:4217; Abdullah b. Mübarek, Zühd, 402; Mervezî, Ta'zîmü kadri's-salah,
1/181-182, H.no:130; Nesâî, es-Sünenü'l-kübrö, 11/265, H.no:3365-3368; İbn
Abdilber, Temhîd, XXIN/317.
Ebû Hâzİm'in Abdullah
b. Câbir el-Beyâzî el-Ensârî olduğu belirtilmektedir. Bu zâtın sahâbi olduğu
dikkate alınırsa rivayete "sahabe mürseli" diyebiliriz. Bk. Miza,
age., XXXV/118; İbn Hacer, Tehzîbu't-Tehzîb, XII/421, Trc.no:2699; lbnü'1-Esîr,
Üsdü't-ğâbe, III/192-193, Trc.no: 28 53.
Şâhidleri için bk.
538/1408. hadisin tahricİ.
[158] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/178-179.
[159] Ahmed b. Hanbel, IV/151,158; Ebu Davud, Tatavvu'. 25,
H.no: 1333; Tirmizi, Fedâilü'l-Kur'ân, 20, H.no: 2919; İbni Hibban, III/8,
H.no: 734 (Tirmizi'nin hasen-ğarib dediği bu rivayetin senedinde İsmail b. Ayyaş bulunmaktadır. İsmail b. Ayyaş'in
Şamlılardan gelen rivayetleri kabul edilmiştir. Bu rivayeti de Şamlılardandır.
Bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, IV/149; Mübarekpûrî, Teuhfetü'l-Ahvezî,
VIII/190).
[160] Mübarekfûrî, age., VIII/190; Bennâ, age., III/203.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/179-180.
[161] Sened:
Sahih: Müsned, 11/233,
H.no:7187; Benzer rivayetler için bk. U/238, H.no:7243; 11/270, H.no:7647;
11/449-450, H.no:9766; 11/459, H.no:9883-9884; Mâlik, Salât, 44-45; Buhâri,
Ezan, 111; Tefsîr, 1/2; Deavât, 63; Müslim, Salât, 72; EbÛ DâvÛd, Salât, 168,
H.ııo:935-936; Tirnıizî, Salât, 71, H.ııo:250 (Hasen-sahih); Nesâî, İftitâh,
33-35, H.no:923-928; Ibn Mâce, İkâme,
14, H.no:851-852; Dârimİ, Salât, 38, H.no:1248-1249; Ibmİ'l-CârÛd, s.57, 88, H.no:190, 322; îbn Huzeyme, 1/286,
288, H.no:569-570, 575; 111/37, H.no:1583;//7/i Htbbân, V/106-108,H.no:I804.
Ebû Hüreyre'den şu
zİyadeli rivayet de nakledilir:
Ebû Ya'lâ, XI/296-297,
H.no:6411; Heysemî bu rivayetin senedinde bulunan Leys b. Ebû Siileym'in
sika-müdellis olduğunu fakat an'ane ile naklettiğini ifade eder. Bk. Mecma\
11/113.
Ayrıca bk.
543-544/1413-1414. hadisler.
[162] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/180.
[163] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/262; Mübarekpûrî,
Tuhfetü'l-Ahvezl 11/58.
[164] Müsned Trc. H.no: 544/1414; Müslim, Salât, 71 (410).
[165] Müslim, Salîıt, 71 (410); İbn Huzeyme, IH/46, H.no:
1597.
[166] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/130; İbn Hacer, Fethu
'l-Bari. 11/265; Bennâ. age, 111/204.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/180-181.
[167] sened:
Sahih: Müsned, 11/459.
H.no:9883; Ayrıca bk. 542, 544/1412, 1414. hadisler.
[168] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/181.
[169] Sened:
Sahih: Müsned, 11/459, H.no:9886; Ayrıca bk. 542-543/1412-1413.
hadisler. Gelmiş geçmiş günahların
affedilmesine sebep olacak ameller için bk.652/1522.hadis.
[170] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/181-182.
[171] Sened:
Sahih: Müsned, IV/3İ6,
H.no: 18744-18745; Benzer rivayetler için bk. IV/315, H.no:I8743; IV/318,
H.no:18771; İV/316, H.no:18756; IV/318, H.no:18775. Ebû Dûvûd, Salât, 168,
H.no:932-933; Tinnizî, Salât, 70, H.no:248; Nesât. İftilâh, 4, 36, H.no:877;
930; İbn Mâce, İkâme, 14, H.no:855; Dârimî, Salât, 39, H.no:1247.
Vâil b. Hucr'un Hz.
Peygamber'in namazı ile ilgili olarak diğer rivayetleri için
bk.474-475,546/1344-1345, 1416, 670-671/1540-1541. hadisler.
[172] Bu mana için bk. Bennâ, age., 111/205.
[173] Beyhakî, es-Sünen'l-kübra. 11/58, No: 2278.
[174] Azimâbâdi, Avnü1-Mabûd, III/146; Mübarekpûrî,
Tuhfetü't-Ahvezî, 111/146.
[175] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/182-183.
[176] Sened:
Sahih: Müsned, IV/316,
H.no: 1875Ö; Vâil b. Hucr'un Hz. Pcygamber'in namazı ile ilgili olarak diğer
rivayetleri için bk.474-475, 545/1344-1345, 1415, 670-671/1540-1541. hadisler.
[177] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/183.
[178] Darekutnî, 1/334, (Babü't-te'mîn).
[179] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/130.
[180] Sehnûn, Müdevvene, 1/71; Ibn Abdilber, Temhid, VII/11;
Kâsâni, Bedâi', 1/207.
[181] İ. Şafiî, Ümm, 1/131; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel,
Mesâil, 72; Nevevi, Mecmu', 111/371; İbn Kudame, Muğnî, 1/529; Mübarekpûri,
Tuhfetü'l-Ahvezi. 11/59.
[182] Ebu Davud,
Salât, 167, H.no: 934.
[183] İbn Mace. İkâme, 14, H.no: 853 (İbn Mâce bu lafızla
tek kaldı, Bûsirî'nin Zevâid'de belirttiğine göre bu rivayetin senedindeki Bişr
ve Ebû Abdülah sebebiyle zayıftır. İbn Hibban senedinde başka senedle de
nakletti.)
§Abdullah b. Zübeyr ve diğer imamların 'Âmin' dediğinde cemaatin de
'Amin' dediği ve mescidde güçlü bir ses ses oluştuğu nakledildi. Bk.
Abdürrezzak, 11/96. No: 2640, 11/97, No: 2643; Beyhakî, 11/59, No: 2285; Bu
rivayetlerde kelimesi kullanıldı ki sayha manasındadır. (Bk. İbnü'1-Esir,
Nihaye, II/234).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/183-184.
[184] Sened:
Hasen: Müsned. IV/382,
H.no: 19304; Benzer rivayetler için bk. IV/353, H.no: 19011; TV/356,
H.no: 19039:
Abdürrezzâk,
II/İ2I-122, H.no:2747; Ebû Dâvûd, Salât, 135, H.no:832; Nesâî, İftitâh, 32,
H.ııo:922; İbn Huzeyme, 1/273, H.no;544; Humeydî, ü/313, H.no:717; Bezzâr,
VIII/280, H.no:3345-3347; Taberânî, el-Mu'cemil'l-evsat. III/237, H.no:3025;
İbn Hıbbân, V/l 14-116, H.no:1808-1809, 1810 (jy^Ij-i 'o-* j^—«j-f**^,^) senedi
ile nakleder (Fakat İbn Hacer
senedinde yer alan Fadl
b. Muvaffık'ın Ebû Hatim tarafından zayıf sayıldığını belirtir. Bk.
Telhîsii'l-habîr, 1/236); Hâkim, 1/367, H.no:880 (Buhârî'nin şartına/râvisine
göre sahihtir); İbnü'l-Cevzî, Tahkik, 1/374, H.no:493-495.
İbrahim b. Abdurrahman
b. İsmail es-Seksekî (Ebû İsmail el-Kûfî) saduktur ve hafi' zası zayıftır. İbn
Hıbbân Sikât'ında zikrederken Alımed b. Hanbel, Şu'be ve Nesâî ise onun zayıf
olduğunu belirtir. Ayrıca Nesâî onun pek kuvvetli olmadığını ancak hadislerinin
yazılabileceğini ifade eder. İbn Adiy de münker metinli rivayetini
bulamadığını vurgular ve onun başkalarına göre sıdk mertebisine daha yakın
olduğunu, Nesâî'nin de dediği gibi hadislerinin yazılabileceğini söyler.
İbnü'l-Kattân: "Bazı âlimler hadisini zayıf saydılar ve onunla delil
getirmediler" der. Nevevî hadisini Hulâsa isimli eserinde zayıf konusunda
ele al(r. Buhârî dört (Buyu', 27; Şehâdât, 25; Cihâd, 134; Tefsîr, 3/3), Nesâî
bir, Ebû Dâvûd iki, Ahmed b. Hanbel İse altı rivayetini nakleder. Bk. Mizzî,
Telmbü'l-Kemâl, 11/132, Trc.no:201; İbn Hacer, Tehzîbii'l-Tehzîb, 1/120,
Trc.no:246; Telhis, 1/236; Zehebî, Mîzûn, 1/166, Trc.no: 135; tbn Adiy, Kâmil,
1/210, Tre.no:57.
Ahmed b. Hanbel'in konu
ile ilgili olarak naklettiği fakat eserinden çıkarılmasını istediği
rivayetlerin senedinde Fâİd b. Abdurrahman bulunmaktadır. Tirmizî bir, İbn Mâce
iki rivayetini eserine almıştır. Bk. İbn Mâce, Taharet, 46, H.no:416; İkâme,
189, H.no:I384. Tirmizî ise rivayetinin sonunda Fâid b. Abdurrahman ile ilgili
olarak: "Hadiste zayıf sayılır" der. Bk. Sünen, Vitir, 17, H.no:479.
Rifaa b. Râfi'den
(Radıyallahü anlı) şahidi:
Müsned, IV/340,
H.no:l8896;
Tirmizî, Salât, 110,
H.no:302 (Ebû Hüreyre ve Ammar b. Yâsir'den (Radıyatlahü anhüma) şahidi
bulunmaktadır. Rifâa b. Râfi'nin hadisi ise hasendir); İbn Huzeyme, 1/274,
H.no:545.
Hz, Ömer ve Ali'den
(Radıyallahü anhtima) şu rivayetler de nakledilir:
Bk. Abdürrezzâk,
11/122, H.no:2748-2749.
[185] Duanın Trc: Allahım beni bağışla, bana merhamet et,
beni affet, beni (doğruya) hidayet et ve bana rızık ver.
[186] Ahmed b. Hanbel'in aşırı zayıf gördüğü ve
çıkarılmasını İstediği iki rivayeti oğlu Abdullah mütâbaat açısından Müsned'e
almıştır. Biz de bu rivayetlerin metnini vermekle yetiniyoruz:
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/184-186.
[187] Ebu Davud, Salât, 134, H.no: 832; Nesai, İftitah, 32,
H.no: 922.
[188] Bu manalar için bk. Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, II1/7.
[189] îbn Hibban, V/l 16, H.no: 1809; Beyhaki, 11/381, H.no:
3790.
[190] İ. Muhammed, Asi, 1/39; Şirazî, Mühezzeb, I/73,
Nevevi, Mecmu, III/335; Ibn Kudame, Muğni, 1/526.
[191] Serahsi, Mebsût, 1/137-138; İmam Ebu Hanife'nin diğer
İmamlarda olduğu gibi bazı görüşleri alınmamakta ve şaz kabul edilmektedir:
İçki yapacağı bilinen kişiye üzüm satmanın cevazı, zinada ücretin haddi
düşürdüğü ve başka ceza verilmesi gerektiği, darü'l-harbte faizin serbestliği
gibi. Ancak bunlar o büyük insanın büyüklüğüne halel getirmez, zira o,
tasarrufları ayrı ayrı düşünmekte, bazı konularda titiz olunması ve maslahata
dikkat edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ancak Kur'ân ve Sünnet dışında her
insanın görüşü alınabilir ya da terk edilebilir.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık:
5/187.
[192] Sened:
Sahih: Müsned, IV/383,
H.no;193I2; Benzer rivayetler için bk. V/308, H.no:225I6; V/3O8-309,
H.no:22526-22527; V/295, H.no:22419; V/297, H.no:22438; V/305, H.no:22494-22495
(sonunda ziyadesi ile), 22496; V/310, H.no:22547;
V/310, H.no:22553,
22557; V/300^ H.no:22462; V/301, H.no:22469; Buharı, Ezan, 96; Müslim, Salât,
154; Ebû Dâvûd, Salât, 125, H.no:798; Nesâî, İftitâh, 56-60, H.no:972-976; tbn
Mâce, İkâme, 8, H.no:829; Dârimî, Salât, 63, H.no: 1295-1297. Ayrıca bk.
560/1430. hadis.
Ebû Katâde'nİn
namazdaki Fatiha suresi İle İlgili diğer rivayeti için bk. 533/1403. hadis.
[193] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/188.
[194] Buhari, Ezan, 97; Müslim, Salât, 154, (451); Beyhaki,
11/64, H.no: 2309.
[195] Müslim, Salât, 154,155 (451).
[196] Abdurrezzak, 11/104, H.no: 2675; Ebu Duvud, Salât,
124, H.no: 800.
[197] Abdurrezzak, 11/361, No: 3710.
[198] İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 11/244; Benim, age., III/208.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/188-189.
[199] Sened:
Sahih: Müsned, 111/85,
H.no: 11741 (j£-i4ı - pM lafzı ile; Benzer rivayetler için bk. III/2, H.no:
10928 lafzı ile (569/1439. hadis); V/365, H.no:22991 (Senedinde Zeyd el-Ammî
bulunmaktadır. Bu rivayet 573/1443. hadis olarak İleride zikredilecektir);
Müslim, Salât, 156-157; Ebû Dâvûd, Salât, 126, H.no:804; NesâÛ İftitflh, 16,
H.no:473-474; es-Sünenü'î-kübra, I/İ50, H.no: 351; îbn Mace, İkâme, 7,
H.no:828; Dârimt, Salât, 62, H.no:1292; îbn Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
Ayrıca bk. 569/1439 ve
573/1443. hadisler.
Ebû Hureyre'den
(Radtyallahü anlı) şahidi için 558/1428. hadise bk.
[200] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/189-190.
[201] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/173,188; Benna, age.,
III/209.
[202] Müslim, salât, 162, H.no: 454; îbn Mace, Salât, 7,
H.no: 825.
[203] Ibnü'l-Esir.M/raye. 1/146.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/190.
[204] Sened:
Sahih: Mü'sned, III/3,
H.no:I0940; Benzer rivayetler için bk, 111/45, H.no:11353; 111/97. H.no:11861;
Ebû Dâvûd, Salât, 132, H.no:818; Taberânî, el-Mu'cenıü'l-kebîr, XI/238,
H.no:11606. Bennâ, İbn Seyyidünnâs'ııı: "İsnadı sahihtir, râvİleri
sikadır" dediğini nakleder. Bk.Bülûğu'l-emânî, III/209.
[205] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/190-191.
[206] Sened:
Sahih: Müsned, 1/176,
H.no:1518; İkinci tarik için bk. 1/175, H.no:1510; Benzer rivayetler için bk.
1/179, H.no: 1548; I/18O, H.no:1557; Buhari, Ezân.95: Sened:
Sahih: Müsned, 1/176,
H.no:1518; İkinci tarik için bk. 1/175, H.no:1510; Benzer rivayetler için bk.
1/179, H.no: 1548; I/18O, H.no:1557; Buhari, Ezân.95: 95, 103; Müslim, Salât,
158; Ebû Dâvûd, Salât, 126, H.no: 803; Nesâî, İftitâh, 74, H.no:1000-1001;
Taberânî, el-Mu'cemü'I-evsat, VI/208, H.no: 6207.
[207] Bennâ, age., III/209.
[208] Metinde raviden kaynaklanan şeklinde bir şek lafzı
bulunmaktadır. İki lafızda aynı manada olduğu için yukarıdaki şekilde terceme
edildi.
[209] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/191-192.
[210] Bennâ, age., III/210.
[211] İ. Şafiî, Üınm, 1/131; Abdullah b. Ahmed, Mesöil, 71;
Kasanî, Bedaiu's,sanai\ 11/110 vd.; İbn Rüşd, Bklayetii'l-müctehid, 11/91;
Şirazi, Mühezzeb, 1/173; İbn Kudame. Muğni, 1/532.
[212] Tahavi, Serim meâni'l-âsâr, 1/210; Kâsânî, age.,
1/111; Nevevi, Mecmu', 111/386; İbn Kudame, Muğni, 1/613-614.
[213] Serahsî, age., 1/103.
[214] Anlamı için bk. Müsned Tr. 552/1422 nolu rivayetin
açıklaması.
[215] İbn Abdilber, Istizkâr, IV/174; Serahsî, Mebsût,
1/317; Şirazî, age., 1/73-74; Merğınanî, Hidaye, 1/54; Nevevi, Şerhu Sahihi
Müslim, IV/174; İbn Kudame el-Makdisi, eş-Şerhu'l-kebir, 1/533 (Muğni ile
birlikte); Desûkî, Haşiye, 1/247-248.
[216] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/175 İbn Kudame.age.,
1/534-536.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/192-193.
[217] Sened:
Sahih: Müsned, VI/204, H.no:25563; İkinci rivayet için bk. VI/21S,
H.no:25705; VI/171, H.no:2526i; Ebû Dâvûd, Salât, 176, H.no:956; İbn Huzeyme,
1/271, H.no:539; Hâkim, 1/265 (Hâkim hadisi sahili saymış, Zelıebî de onu
onaylamıştır). Bennâ hadisi Beyhakî'ye nisbet ederek isnadının ceyyid olduğunu
söyler. Bk.Bütûğtt'l-enumî, IH/211.
[218] Yani birden fazla sureyi birleştirerek okurdu. Bk.
Bennâ, 111/211.
[219] Yani insanların İşlerini yüklenip, onların arasında
ihtiyarladıktan sonra. Bk. Nevevi, Şerhıt Sahihi Müslim, VI/13; AzımâbMl
Avnü'l-Ma'bı'ıd, 111/160.
[220] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/193-195.
[221] Merğmani. age., 1/54-55; İbıı Hacer, Fetim'I-Bari,
11/249; Nevevi, Mecmu', 111/384; Ibn Nüceym, Tebyimi't-Hakâık, 1/130; Desûkî,
Haşiye, 1/247; İbıı Müflih, Mübdi', 1/443; Ebû Abdi İlah Abderî, el-Tac
ve'l-iklil, 1/537; İbn Abidin, Reddü'l-muhtar, 1/363; Şarkâvî, Haşiye, 1/204;
Zerkeşi, Burhan, 1/308-309; Bennâ, age., III/211.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/195.
[222] Sened:
Sahih: Müsned, H/13,
H.no:4610; Mükerrer için bk. V/66, H.no:20530; Mâlik, Saiât, 26: Heysemî, Ahmed
b. Hanbet'in râvilerinİıı sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk. Mecma',
11/114.
[223] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/195.
[224] Sened:
Sahih: Müsned, HAM,
H.no:3958; İkinci tarik için bk. 1/418, H.no:3968; Benzer rivayetler için bk. 1/436,
H.no:4154; 1/411, H.no:3910:
1/380, H.no:3607:
Şekîk b. Seleme kanalı
ile gelen bir rivayette ise denilmektedir. Bk. 1/455, H.no:4350; 1/421,
H.no;3999;
Ebû Vâİl bir
rivayetinde ise başında şu cümle ekli olarak nakleder:
Bk. 1/462, H.no:44I0;
1/427, H.no:4062; Sif/ıor/", Ezan, 106; Fezâilü'l-Kur'ân, 6, 28;
Müslim, Müsâfîrûıı,
275; Ebû Dâvûd, Ramazân, 9, H.no: 1396 (Ebû Dâvûd rivayetinde surelerin
isimleri bulunmaktadır. Ebû Dâvûd bu terıibin İbn Mes'ûd'a göre olduğunu
söyler):
Tirmizi Cuma, 69, H.no:602;
Nesât, İftitâlı, 75, H.no: 1002-1004;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebtr, X/34, H.no:9863.
[225] Bu mana için bk. İbnü'1-Esir, Nihaye, V/14;
MUbarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvezi, III/177.
[226] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/195-197.
[227] Buharı, Fedâilii'l-Kur'ân, 8.
[228] Buhari, Fedâilü'l-Kur'ân, 8.
[229] Ahmed b. Hanbel, 1/126.
[230] Ahmed b. Hanbel, I/462; Müslim, müsafirün, 279 (822);
İbn Hibban, VI/341, H.no:2607.
[231] Ahmed b. Hanbel, I/436; Müslim, müsafirün, 279 (822);
İbn Hibban, VI/19, H.no:1813.
[232] Said b. Mansur, II/457, H.no:156 (Sahih).
[233] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, IX/90.
[234] İbn Eşte’nin el-Mesahif’teki nakli için bk. Suyuti,
İtkan , I/202-203; İbn Nedim, Fihrist, 29.
[235] ibn Nedim, age., 39.
[236] Küçükkalay, Hüseyin, Abdullah b. Mes 'ûd ve Tefsir
İlmimleki Yeri, 36-39.
[237] Bennâ, age., III/212.
[238] Müslim, Müsâfırûn, 279 (822); Nesâi,
es-Siiııenü'l-Kiibra, 1/344, H.ııo: 1076.
[239] Ebu Davud, Salât, 326, H.no:1396; Nesâi, age. 1/345,
H.no: 1078; Beyhaki, 1II/9, H.no: 4467.
[240] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/197-201.
[241] Sened:
Sahih: Müsned, 1/265,
H.no:2386; Benzer rivayetler için bk. 1/231, H.no:2045 (Bu rivayette Saîd b.
Yesâr, İbn Abbas'tan nakletmektedir. Hadisin baş tarafı:1/230, H.no:2038:
Müslim, Müsâfirûn, 99;
Cuma, 64; Ebû DâvCtd, Salât, 212, H.no: 1074; Tirmizî, Cuma, 23, H.no:520;
Nesâî, İftitâh, 38. 47, H.no: 942, 954; Cuma, 38, H.no:1419; İbn Mâce, İkâme,
6, H.no:821; Tayâlisî, s.343, H.no:2634; Ebû Ya'İÖ, İV/408, H.no:2530; Taberânî,
el-MıCcemü'l'kebîr, XIl/28, 43, H.no:12375, 12422; el-Mu'cemü't-evsat. 11/101,
H.no:1385. Ahmed b. Hanbel'in senedinde ismi müphem bir râvi bulunmaktadır. Bu
râvî Ahmed b. Hanbel, Nesâî ve Müslim'in diğer rivayetlerinde Saîd b. Yesâr i/e
desteklenmektedir.
[242] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/201.
[243] Müslim, H.no:726.
[244] İbn Abdilber, Temhid, XXIV/43.
[245] Müslim, Müsâfirûn, 99 (727); İbn Huzeyme, 11/163,
H.no: 1115; Hâkim, 1/150, H.no: 1152.
[246] Bakara, 2/136.
[247] Âli İmrân, 3/52.
[248] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/201-202.
[249] Sened:
Sahih: Müsned,
11/396-397, H.no:9125; Benzer rivayetler için bk. H/496-497, H.no: 10395 lafzı
ile, U/466, H.no:9974 (Sonunda şu ziyade ile:
(171/1041. hadise bk.) Müslim, Müsâfırûn, 250; İbn Mâce, Edeb, 52,
H.no:3782; Dârimî, Fezâİlü'l-Kur'ân, 1, H.no:3317.
[250] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/202-203.
[251] Sened:
Sahih: Müsned, V/149,
H.no:21225; Benzer rivayetler için bk. V/161-162, H.no:21327 (Bu rivayet
6/857.hadisin tahricinde verilmişti);
V/145, H.no:21196;
V/148, H.no:21211; TırniızT, Deavât, 130, H.no:3602 (hasen-sahih):
Nesai, İftitâh, 79,
H.no:1008; İbn Mâce, İkâme, 179, H.no:1350; Dârimî, Siyer, 29. H.no:2470 (Bu
rivayet için 6/857. hadis ve sahicilerine bk.).
Aynı surenin bütün
rekatlarda okunabileceğini gösteren Enes'ten nakledilen rivayet de şudur:
Tirmizî,
Fezâilü'l-Kur'ân, 130, H.no:2901 (hasen-garib-sahilı). Ayrıca bk. Müsned, HI/141, H.no:12372; III/149, H.no:12451; Buhârî,
Ezan, 106 (muallak olarak); Dârimî,
Fezâilü'l-Kur'ân, 24, H.no:3438.
[252] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/203-204.
[253] Nevevi, Şerha Sahihi Müslim, m/75; İbn Hacer,
Fethu'l-Bari, XI/96-97.
[254] Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-ahvezî, X/45.
[255] Diğer rivayette şeklinde olduğu için bu şekilde
açıklandı.Su/um, Daavât, 1; Müslim, İman, 339; Tirmizi, Daavât, 130.
[256] Buharı, Tevhid, 31; Müslim, İman, 334 (198); İbn
Hibban, XIV/373, H.no: 6460.
[257] Tirmizi, Daavât, 130 (3602), (Tirmizi, bu hadis
hasen-sahihtİr, dedi.); Ebû Avâne, Müsned, 1/86, H.no:255; Beyhaki, VIII/I7,
X/190.
[258] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/204-205.
[259] Sened:
Sahih: Müsned,
11/329-330, H.no:8348; Diğer rivayet için bk. 11/300. H.no:7978; Benzer
rivayetler için bk. 11/532, H.no: 10826 ile; Afesâf, İftitâh, 60-61, H.no:978,
980-981 ziyadesi ile; ibn Mâce, İkâme, 7, H.no:827.
Ebû Hüreyre'nİn
rivayetinin sonunda Enes b. Mâlik'ten (Radıyallahü anh) de nakledildiği
anlaşılmaktadır. Müsned'de ayrı bir rivayet olarak Enes'ten de nakledilir. Bu
rivayet için bk. 627/1497.hadis.
Ebû Saîd el-Hudrî'den
(Radtyaüahü anh) şahidi için bk. 549/1419. hadis.
Ebû Hüreyre'nİn
(Radıyallahü anh) bizzat kendisinin namazının da Rasûlullah'ın kıldığı namaza
en yakın namaz olduğunu bildiren rivayetler de vardır:
Bk. Müsned, 11/452,
H.no:9798; 11/319, H.no:8236; 11/236, H.no:7219; 11/417, H.no: 9369; 11/502,
H.no: 10467; Müslim, Salât, 27.
İbn Mes'ûd'dan
{Radıyallahü anh) şahidi:
Bk. Afits/ı«/, 1/443,
H.no:4225; 1/442, H.no:4224; 1/426-427, H.no:4055; 1/418, H.no: 3972; 1/406.
H.no:3849; 1/386, H.no:3660; 1/394, H.no:3736:
Müslim, Mesâcid, 117;
Tirmizî, Salât, 105, H.no:295; Ebû Davûd, Salât, 184, H.no: 996; İbn Mûce,
İkâme, 7, H.no:827; Dârimi, Salât, 87, H.no:1353 (Müsned'in dışındaki bu
eserlerde sadece selâmla ilgili kısmı zikredilmektedir).
İbn Ömer'den (Radıyallahü anhiiına) şahidi:
Bk. Müsned, 11/152,
H.no:6397; 11/71-72, H.no:5402; Nesâî, Sehv, 71, H.no:1322-1323; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, 11/178.
[260] Bu kişi sonraki rivayette beyan edileceği gibi Ömer b.
Abdülaziz’dir.
[261] Diğer rivayette:
'Rasûlullah'tan sonra kimsenin arkasında böyle (benzer) bir namaz
kılmadım' şeklindedir.
[262] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/205-207.
[263] İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, IX/194.
[264] Nesâi, İftitah, 61, No: 976; Bu rivayetin Said b.
Cübeyr'den gelen mütâbü için bk. Ebû Davud, Salât, 149, H.no: 888.
[265] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/207-208.
[266] Sened:
Sahih: Müsned, V/10I,
H.no:20859; Mükerrer için bk. V/108, H.no:20945 (Aynı senedle gelen bu
rivayetin metninde bazı önemli değişiklikler vardır:
Benzer rivayet için bk.
V/86, H.no:20687 (572/1442.hadis); Mükerrer için bk. V/88, H.no:20704; V/103,
H.no:20880 3; V/108,
H.no:20946; V/106,
H.no:20916
Müslim, Salât, 170-171;
Ebu Davud, Salat, 127, H.no:805; Tirmizi, Salât, 112, H.no:307; Nesai, İftitâh,
60, H.no:977-978; Dârimî, Salât, 62, H.no:1294; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ,
11/391.
[267] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/208.
[268] Sened:
Sahih: Müsned, V/295,
H.no:22419; Mükerrer rivayet için bk. V/301, H.no:22469. Tahrici için bk. 548/1418.
hadis. Ayrıca bk. 533/1403. hadis.
[269] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/208-209.
[270] Sened:
Sahih: Müsned, 11/258,'
H.no: 7494; Benzer rivayetler için bk. 11/285, H.no: 7821 (Başında lafzı İle);
11/348, H.no:8568 (Başında ziyadesi ile); 11/411, H.no:9301(Başında lafzı ile);
H/416, H.no:9357 ve 11/343, H.no:8506 ve 11/301, H.ııo:7993 (Başında lafzı
ile); 11/435, H.no: 9582; 11/446, H.no: 9723 (Başında lafzı ile nakledilen bu
hadisin senedinde Harun b. İbrahim es-Sekafî bulunmaktadır. Mechûl sayanlar
vardır. Fakat meçhul olması zararlı değildir. Kendisini sika sayanlar vardır);
11/487, H.no: 10272; 11/273, H.no:7682; Bıthârî, Ezan, 104 (Sonunda şu ziyade
vardır: Müslim, Salât, 42 (Sonunda Buhârî'nin naklinde olduğu gibi iki
rivayetinde de şu ziyadeler vardır:
Ebu davud, Salât, 125,
H.no:797; Nesâî, İftitâh, 54, H.no:967-968. ,
Ebû Hüreyre'ye âit bu mevkuf rivayet hükmen merfûdur. Ayrıca bk.
562/1432. hadis. Ebu'd-Derdâ'dan (Radıyatlahü anh) şahidi için bk. 535/1405.hadis.
[271] Bu mânâ için bk.Bennâ, age., III/217.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/209.
[272] Sened:
Sahih: Müsned, II/308,
H.no:8062; Benzer rivâyeller için bk. 11/443. H.no;9672; H/428, H.no:9496;
Müslim, Salât, 44:
Ayrıca bk. 561/1431.
hadis.
[273] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/209-210.
[274] Kâsânî, Bedaiu'S'Sanâi1, 1/277; İbn Kudame el-Makdİsî,
eş-Şerhu'İ-kebir, 11/241 (Muğni ile birlikte)
[275] Şirazi, Mühezzeb, 1/84; Kâsânî,age., 1/160-161;
Nevevi, Mecmu', III/389-39O; Meydânî, , 1/86-87; Azimâbâdî, Avnü'l-Ma 'bûd,
111/10.
[276] İbn Hacer, Fethu'l-BarU 11/245; Kâsânî, Bedâi',
1/160-161; İbn Kudame, Muğni, 1/606; Desûkî, Haşiye, 1/310, 313, 315.
[277] Nevevi, Mecmu', III/384; İbn Hacer, age., H/199.
[278] Buharı, Ezan, 61, 63; Müslim, Salât, 37 (466); İbn
Hibbân, V/509, H.no: 2137.
[279] Müslim, Salât, 178 (465); Buharı, Edeb, 74; Ebû Davud,
Salât, 123, H.no: 790; İbn Huzeyme, 1/262, H.no:521.
[280] Metindeki kelimesi sulamada kullanılan deve,
anlamındadır. Bk. Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/182.
[281] Bennâ, age.,III/218.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/210-212.
[282] Sened:
Sahih: Müsned, V/112,
H.no:20976; Mükerrer rivayet için bk. VI/395, H.no:27091; Benzer rivayetler
için bk. V/109, H.no:20955, 20959; V/109-110, H.no:20960; Btıhârî, Ezan, 91,
96, 108; Ebû Dâvfld, Salât, 125, H.no:801; İbn Mâce, İkâme, 7, H.no:826;
Hıtmeydî, 1/84, H.no:156.
Zeyd b. Sâbit'ten
(Radıyallalm anh) şahidi için bk. 567/1437. hadis.
Ebu'l-Ahvas'ın
kendisinden naklettiği sahabeden birinin (Radıyallahü anh) şahidi için bk.
568/1438. hadis.
[283] Bennâ,age., III/2I9.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/212.
[284] Sened:
Sahih: Müsned, 1/249,
H.no:2238; Benzer rivayet için bk. 1/225, H.no: 1977 (Sonunda şu ziyade vardır:
Şu iki rivayet aynı
senedle gelmesine rağmen hadisin birer ayrı bölümünü dillendirmektedir:
a-Abdesti lam alma:
Müstakil rivayetler için bk. MU.med, 1/232, H.no:2060 konunun Hz. Ali'den de
şahidi vardır. Bk. Müsned, 1/78, H.no:582.
b-Ehli Beyt'in
sadaka/zekat alamaması:
c-Eşeğin ata
aşırılması: Müstakil rivayetler için bk. Müsned, 1/234-235, H.no:2092; Bu
konunun da Hz. Ali'den de şahidi vardır. Bk. Müsned, 1/95, H.no:738; İ/98,
H.no:766; 1/100, H.no:785; 1/132, H.no:1108; 1/158, H.no:1358.
Ebu Dâvûd, Salât, 127,
H.no:808; TirmûS, Cihâd, 23, H.no:1701 (Hz. Ali'den (Radtyallahü anh) de şahidi
olan bu hadis hasen-sahİhtir); Nesâî, Taharet, 106, H.no:141; Hıyel, 10,
H.no:3579.
[285] Bu kelime bedduadır
ve yüzünün derisi
dökülsün ya da
tırnaklarla tırmalansın
manasındadır. (Bk. Azimâbâdi, Avnil'i-Ma'bûd, 111/18).
[286] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/213.
[287] Ebu Davud, Salât, 127, H.no: 808; Nesâi,
es-Sünenü'l-kübra, 111/40, H.no: 4422.
[288] Mübarekpûrî, Tuhfetil'l-Ahvezi, V/289-290; Bennâ,
age., III/220.
[289] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/214.
[291] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/214-215.
[292] Tahavi, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/206.
[293] Tahavi, age., 1/206.
[294] Müsned Trc. H.no: 566/1436.
[295] Müsned Trc. H.no: 563/1433.
[296] Müsned Trc. H.no: 560/1430.
[297] Müsned Trc. H.no: 559/1429.
[298] Müsned Trc. H.no: 567/1467.
[299] Müsned Trc. H.no: 568/1468.
[300] Müsned Trc. H.no: 571/1471.
[301] Müsned Trc. H.no: 573/1473 ve açıklaması.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/215-216.
[302] Sened:
Sahih: Müsned, 1/249,
H.no:2246; Diğer rivayet için bk. 1/234, H.no:2085 (Bu rivayet Hasan
el-Uranfnin İbn Abbas'tan naklidir. Hasan el-Uranî'nin İbn Abbas'tan rivayeti
için bk. 469/1339. hadis.) Benzer rivayet için bk. 1/257-258, H.no:2332
(munkatı bir rivayettir):
1/334, H.no:3092; Ebû
Dâvûd, Salât, 127, H.no:8Ü9.
14 kıraat imamı lafzını
te harfi ile okudular. Hazma, Kİsâî, A'nıeş ve Hafs ayın harfinin kesrası ile,
diğerleri ise zammesi ile okudular.lafzının okunuşu ise Ebû Hayyân Bahr'de
(VI/175) Abdullah ve Mücâhid'den (iLi) şeklinde okunduğunu nakleder. Dânî de
İbn Abbas'tan bu rivayeti nakleder. Zemahşerî, Übey ve Mücâhid'den benzer
nakilde bulunur.Lügatte ve kelimeleri kurudu/yaşlandı/yaşı ilerledi
anlamlarında
kullanılmaktadır.
Biten, sonu gelen bir şey İçin de bu kelimeler kullanılır. Bk. Ahmed Muhammed
Şâkİr haşiyesi, H.no:2245.
[303] Meryem, 19/8; Bu ayetin manası: (Zekeriyya;) Rabbim!
dedi. Karım kısır olduğu ve ben de ihtiyarlığın son sınırına vardığım hâlde,
benim nasıl oğlum olabilir?'
[304] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/216.
[305] Buharı, Vudû, 10.
[306] Ahmed b.
Hanbel, 1/359; Buhari, İlim, 17,
Fedâilü Ashabi'n-Nebt, 24; İbn Hibban, XV/530, H.no; 7054.
[307] Taberanî, XI/362, H.no: 12022; Hakim, III/618,
H.no:6288.
[308] Hakim, 111/618, H.no:6288.
[309] Buhari, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 24; Taberani, XI/345,
H.no: 11961.
[310] İbn Mace, Mukaddime, 11, H.no: 166.
[311] Bu mana için bk. İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, VII/50.
[312] Buhari, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 24.
[313] Ahmed b. Hanbel, 1/335; Hakim, ffl/615, Rno: 6280; İbn
Hibban, XV/53J, H.no: 7055.
[314] Müsned Trc. H.no: 230/538.
[315] Müsned Trc. H.no: 294/602.
[316] Müsned Trc. H.no: 320/628.
[317] Bk. 320/628 numaralı rivayetin açıklaması.
[318] Müsned Trc. H.no: 5/875.
[319] Tahâvî, Şerhti Meâni'l-âsûr, 1/308-309.
[320] Müsned Trc. H.no: 430/1300.
[321] Müsned Trc. H.no: 431/1301432/1302 ve açıklaması.
[322] Bk. Tirmizi, Nikah, 29; Beyhakt, VII/205-206.
[323] İbn Huzeyme, IV/330.
[324] Bk. Müsned Trc. H.no: 431/1301, 432/1302.
[325] Bk. Müsned Trc. H.no: 430/1300.
[326] Bk. Müsned Trc. H.no: 453/1323 ve açıklaması.
[327] Tahavi, Şerhıı meani'l-âsâr, 1/389-393; Heysemi,
Mecma', 111/294, 296.
[328] Meryem, 19/8.
[329] ibn Manzur, Lisanü'l-Arab, XV/28, 54.
[330] Kurtubî, el-Cami' li Aahkâmi'l-Kur'ân, XI/57.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/216-219.
[331] Sened:
Hasen: Müsned, V/182,
H.no:21472; Benzer rivayetler için bk. V/186, H.no:21514:
Heysemî, hadisin Ahmed
b. Hanbel ve Taberânî tarafından (Kebtr'möt) nakledildiğini, senedinde Kesir b.
Zeyd'in bulunduğunu, bu râvi ile delil getirme hususunda ihtilâf edildiğini
ifade eder. Bk. Mecma', 11/115. Kesîr b. Zeyd el-Eslenıî es-Sehmî (v.158/775)
sadûk biridir. Fakat bazen hata yapar. Tirmİzî dört, Ebû Dâvûd beş, Dârimî bir,
İbn Mâce altı, Ahmed b. Hanbel ise yirmi dört rivayetini nakleder. Tirmizî bir
hadisinin değerlendirmesinde hasen hükmü verdikten sonra der ki:
"Buhârî'ye bu hadisin hükmünü sordum. 'Kesîr b. Zeyd mukârİbü'l-hadis
biridir. Hadis İse sahihtir1 cevabını verdi." Bir rivayeti için İse
hasen-sahih hükmünü verir. Bk. Sünen, Siyer, H.no:1579; Menâkıb, H.no:3916.
Kesîr b.'Zeyd hakkında bilgi için bk. 57/254.hadİs.
Ebu'l-Ahvas'm
naklettiği sahabeden birinden {Radıyallahü anh) şahidi için bk. 568/1438. hadis.
Habbab'dan (RadtyallahU
anh) şahidi için bk. 563/1433. hadis.
Ebû Katâde'den (Radıyallahü anh) nakledilen rivayetler için bk.
533/1403, 560/1430 ve 548/1418. hadis.
[332] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/219.
[333] sened:
Sahih: Müsned, V/371,
H.no:23046. Heysemî, senedindeki râvilerin sika olduklarını belirtir. Bk.
Mecma', 11/115. Senedde sahâbinin bilinmemesi zararlı değildir. Üstelik
rivayetin şâhİdleri de bulunmaktadır;
Zeyd b. Sâbit'ten
(Radıyallahii anh) şahidi İçin bk. 567/1437. hadis.
Habbab'dan (Radıyallahü
anh) şahidi için bk. 563/1433. hadis.
[334] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/220.
[335] Sened:
Sahih: Müsned, III/2,
H.no:l0928; Benzer rivayet için bk. ni/85, H.no:11741 (549/1419. hadis).
Hadisin tahrici için
bk. 549/1419. hadis. Avncabk. 573/1443. hadis.
[336] Başka rivayette okurdu, şeklindedir:
'Hz. Peygamber öğle
namazının ilk iki rekâtının her rekâtında otuz ayet okurdu...' {Ahınedb.
Hanbel, V/365; Müslim, Salât, 157 (452).
[337] Yani öğlen namazının son iki rekâttndaki kıyamının
yansı kadardı. Şu rivayetteki beyan bunu açıklamaktadır:
'...(Rasûiullah'ın) İkindi namazmdaki ilk iki rekât kıyamını öğle
namazının son iki rekâttaki kadar olduğunu tahmin ettik..." Bk. Ebû
Davıul, Salât, 126, H.no: 804; Nesâi, es-Siinenü'l-kübra, 1/150, H.no: 351; ibn
Hibban, V/136, H.no: 1828.
[338] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/220-221.
[339] Sened:
Sahih: Müsned,
111/35-36, H.no:11246. Hadisin devamında Kazaa'nın Ebû Saîd el-Hudrî'ye sorduğu
zekât ve oruç ile ilgili sorularda bulunmaktadır. Hadisin devamı şöyledir:
Hadisin bu bölümleri için bk. 27/2986 (Zekât konusunda) ve 162/3373.
hadisler (Oruç konusunda). Müslim, Salât, 161-162; Nesât, İftitâh, 56,
H.no:971; İbn Mâce, İkâme, 7, H.no:825. Heysemî de Ahmed b. Hanbel'in
râvilerinİn sahih hadis ricalinden olduklarını belirtir. Bk. Mecma' III/72.
[340] Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, IV/176.
[341] Yani uzun olduğu İçin onun gibisini yapamazsın. (Bk.
Nevevi, age., IV/176; Benna, age., III/223).
[342] Bakî': Geniş arazi, sahra anlamındadır ki daha çok
ağaçlı bölge İçin kullanılırdı. (İbnü'l-Esir, Nihaye, 1/146). O
dönemdeki.insanların ihtiyacını gidermek için gittikleri ayrı bir bölgedir.
Baktu'l-ğarkad: Garkad denilen dikenli bir ağaan olduğu bölge ki, burası
o dönemde mezarlık olarak kullanılıyordu. Zamanla bu ağaç tükendi, ancak o
bölgenin ismi olarak kaldı. (Ibn Manzur, age., VIII/18).
[343] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/221-222.
[344] Sened:
Hasen: Müsned, IV/356,
H.no: 19047; Ebû Dâvûd, Salât, 125, H.no:802. Senedde ismi bilinmeyen (müphem)
bir râvi bulunması sebebiyle hadisin İsnadı zayıftır. Burada müphem zatın Tarfe
el-Hadramî olduğu ifade edilmektedir. Beyhakî onun bir rivayetini daha verir.
Bu rivayette hocasının Abdullah b. Ebû Evfâ, talebesinin ise Muhammed b. Cühâde
olduğu görülmektedir ki bu da iddiayı destekler mahiyettedir:
Bk. es-Sünenü'l-kübm,
11/66; Bezzâr, VIII/302-303, H.no:3376. Ezdî'ye göre bu râvinin hadisi sahih
değildir. Bk. Heysemî, Mecma', U/133. İbn Hibbân Sikât'mda zikreder. Bk. age.,
IV/398, Trc.no:3549; İbn Hacer, Lisân, III/208, Trc.no:932; Telıztb, V/l 1,
Trc.no:17 (Müphem râvinin bu zat olduğu Ziya el-Makdisî tarafından ortaya
konulmuştur); Takrîb, Trc. No:3012 (makbuldür); Tethîs, 11/28-29 (Tarfe
el-Hadramî meçhuldür). Azîmâbâdî de Ebû Dâvûd ve Münzİrrnin hadis hakkında
sükût ettiklerini İfade eder. Bk. Avnü'l-Ma'bûd, 111/13. Tarfe'nin makbul
olduğu görüşü tercih edilecek olursa rivayetin hasen li ğayrihî seviyesine
yükseldiği söylenebilir.
[345] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/222.
[346] sened:
Sahih: Müsned, V/86,
H.no:20687; Mükerrer rivayet için bk. V/88, H.no:20704; Müslim. Salât, 171; £M
DûvÛd. Salât, 127, H.no:805-806:
İftitâh, 60, H.no:978.
Ayrıca bk. 559/1429.hadis.
[347] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/223.
[348] Sened:
Hasen: Müsned, V/365,
H.no:2299l; Benzer rivayetler içinbk. 111/85, H.no:l 1741 (549/1419. hadis);
III/2, H.no:10928 (569/1439. hadis). Heysemî hadisin senedinde Abdurrahman b.
Abdullah el-Mes'ûdî'nin bulunduğunu, bu zatın sika olduğunu fakat ihtilât
ettiğini, Yezİd b. Harun'un Mes'ûdî'den ihtilât döneminde hadis işittiğinin
söylendiğini belirtir. Bk. Mecma', II/l 14-115. Heysemî'nin gösterdiği bu
gerekçe ile hadis zayıftır. Senedde de görüldüğü üzere Ahmed b. Hanbel bu
rivayeti Yezid - Süfyan - Zeyd el-Ammî... kanalı ile ikinci bir senedle de
nakleder. Bu mütâbaat ve şâhidlerin desteği ile hasen li ğayrihî seviyesine
yükselir:
Bk. Müslim, Salât,
156-157; Ebû Dâvûd, Salât, 126, >H.no:804; Nesâl İftilâh, 16, H.no: 473-474;
es-Siinenü'l-kiibra, 1/150, H.no: 351; Dârimî, Salât, 62, H.no:1292; İbn
Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
İbn Mâce Yahya b. Hakîm
- Ebû Dâvûd et-Tayâlisî - Mes'ûdî - Zeyd el-Ammî - Ebû Nadre - Ebû Saîd
el-Hudrî kanalı ile Ahnıed b. Hanbel'in senediyle nakleder:
Bk. İbn Mace, İkâme, 7,
H.no:828. Ayrıca bk. 569/1439 ve 549/1419. hadisler.
[349] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/223-224.
[350] Müslim, Salât, 156-157; Nesâi, es-Siinenü'l-kübra,
1/150, H.no: 351; İbn Huzeyme, 1/256, H.no: 509.
[351] Bk. Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, 111/15.
[352] Müsned Trc. H.no: 559/1429.
[353] Tirmizi, Salât, 112, H.no:307.
[354] Nesâi, eS'Silnenü'l-kübra, VI/469, H.no:l 1525 ; İbn
Mâce, İkâme, 18, H.no:830.
[355] Nesâi, age., 1/334, H.no:1044; İbn Huzeyme, 1/257,
H.no: 512.
[356] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/224-225.
[357] sened:
Sahih: Müsned, İV/85,
H.no:16729; Benzer rivayetler için bk. IV/83, H.no:16707; IV/85, H.no: 16727;
Rivayetlerin bir kısmı da İbn Şihâb ez-Zührî - Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im -
babası (Cübeyr b. Mut'im) kanalı ile gelmektedir:
IV/80, H.no:
16680:IV/83, H.no: 16710: IV/84,H.no:16718; Mâlik, Salât, 23; B«/mn, Ezan, 99;
Cihâd, 172; Megazî, 12; Tefsîr, 52/1:
Müslim, Salât, 174; Ebû
Dâvûd, Salât, 128, H.no:811; Nesûî, İftitâh, 65, H.no:985;
İbn Mâce, İkâme, 9,
H.no:832; Dârimî, Salât, 64, H.no: 1299.
[358] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/225-226.
[359] Tur, 52/35-37.
[360] Buharı, Tefsiru'l-Kur'ân, 52; İbn Mace, İkâme, 9,
H.no: 832.
[361] İbn Abdilber, İstînb, 1/232-233, No: 311;
fbnii'1-Esir, Üsdü'l-ğâbe, 1/323-324. No: 698; Zehebi, Siyerıt âlâmi'n-nübelâ,
111/95-99; İbn Hacer, İsabe, 1/225, No: 1091.
[362] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/226.
[363] sened:
Sahih: Müsned, V/188,
H.no:21534; Benzer rivayetler için bk. V/189, H.no:21539; V/187. H.no:21526:
V/185, H.no:21501:
Buharı, Ezan, 98; Ebû
Davûd, Salât, 128. H.no:812; Nesâî, İftitâh, 67, H.no:987-988; ibn Huzeyme,
1/259, H.no:516.
Heysemî hadisi sonunda
ziyadesi ile zikreder ve: "Hadisi Taberânî Kebîrinde nakleder,ziyadesi
olmadan sahih eserlerde de nakledilir. Taberânî'nin râvileri sahih hadis
ricalidirler" der. Bk. Mecma\ 11/118.
Ayrıca bir sonraki
576/1446. hadîse bk.
[364] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/226-227.
[365] Ebû Davûd, Salât, 132, H.no: 812.
[366] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 11/272; Benna, 111/226.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/227.
[367] Bu ifade râvinin şekki olabilir; Yani hadis aldığı
saiıabi Ebû Eyyûb ya da Zeyd b. Sabit olabilir ya da ayrı ayn rivayete de
işaret olabilir, çünkü başka rivayetlerde her iki sahabiden münferiden ayrı
ayrı bunu nakletmiştir; (Enes b. Malik rivayeti için bk. İbn Huzeyme. 1/259,
H.no:516; Ebû Eyyub rivayeti için bk. İbn Ebî Şeybe, 1/314, H.no:3591, 1/324,
H.no: 3712; Hz. Aişe rivayeti için bk. Nesâi, es-Simenü'l-kübra, 1/340,
H.no:1063.
[368] sened:
Sahih: Müsned, V/418,
H.no:23434 (Ahmed b. Hanbel bu hadisi Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin hadisleri
arasında zikrederek senedin sahâbisinde olan ihtilâfta hangi tarafta yer aldığını/tercihini
de göstermektedir). Heysemî hadisi sonunda
ziyadesi ile zikreder ve:
"Hadisi Ahmed ve
Taberânî nakleder. Zeyd b. Sâbit'in hadisi zindesi almadan sahih eserlerde de
nakledilir. Ahmed b. Hanbel'in râvileri sahih hadis ricalidirler" der. Bk.
Mecma’ II/117-118.
Zeyd b. Sâbit'ten
nakledilen bir diğer hadiste Eııfal sûresini okuduğu ifade edilmektedir:
Heysemî bu rivayeti
Taberânî Kebîr'İnde naklettiğini ve râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını
söyler. Ebû Eyyûb'dan da bir şâhid verir. Bu şahidin de Taberânî Kede
nakledildiğini ve râvilerinin de sahih hadis ricali olduklarını belirtir. Bk.
age., 11/118.
Ebû Hüreyre'den
(Radıyallahü anh) şahidi: Bk. 558/1428.hadis.
İbn Ömer'den
(Radıyallahü anhiima) nakledilen rivayette Kâfîrûıı ve İhlas sûresi okuduğu
kayıtlıdır:
Bk. İbn Mâce, İkâme, 9,
H.no:833. Heysemî de İbn Ömer'den nakledilen bir başka rivayeti verir.
Bu rivayeti
Taberânî'nİn üç Mu'cem'inde naklettiğini, râvilerinin İse sahih hadis ricali
olduklarını söyler. Bk. age., 11/118.
Abdullah b. Yezid'den
(Radıyallahü anh) gelen rivayette ise Tin suresini okuduğu ifade edilmektedir:
Heysemî bu rivayeti de
Taberânî'nİn Kebîrinde naklettiğini, senedinde Câbir el-Cu'fî'nin bulunduğunu,
bu râviyi Şu'be ve Süfyan'ın sika, diğer hadis İmamlarının ise zayıf saydıklarını
belirtir. Bk. age., H/l 18.
Abdullah b. Haris b.
Abdulmuttalib'den (Radıyallahü anh) gelen rivayete göre Hz. Peygamber'in
kıldığı en son akşam namazında okuduğu surelerin A'lâ ve Kâfirûn olduğu
zikredilir:
Heysemî bu rivayeti de
Taberânî'nİn Kebîr'inde naklettiğini, senedinde Haccâc b. Nusayr'in
bulunduğunu, bu râviyi İbnü'l-Medînİ ve cemaatin zayıf, İbn Hıbbân ve (bir
rivayete göre) İbn Maîn'in sika saydıklarını belirtir. Bk. age., 11/118.
Ümmü'l-Fadl bt.
el-Hârİs'ten (Radıyallahü anim) nakledilen rivayette Mürselât sûresini okuduğu
bildirilmektedir. Bk. 577-578/1447-1448. hadis.
Ukbe b. Amir'den Felak
sûresinin okunması ile ilgili rivayet nakledilmektedir. Bk. 580/1450. hadis.
Ayrıca bir Önceki
575/1445. hadise bk.
[369] Şafak, Arapçada iki zıd mânâsı olan (ezdad)
kelimelerdendir. a-Güneş battıktan sonra görülen kırmızılıktır ki bu mânâyı
İ.Şafiî almıştır. b-Kırmızıliktan sonra hava kararıncaya kadar kalan
beyazlıktır, bu mânâ ile de İ.Ebû Hanîfe amel etmiştir. Bk. Râzî,
Muhtâru's-Sıhûh, 342; Bennâ, age., 11/240 .
[370] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/228-229.
[371] Sened:
Sahih: Müsned, VI/340,
H.no:26763; Benzer rivayetler için bk. VI/338, H.no:26746; VI/340, H.no:26759;
Mâlik, Salât, 24; Bulum, Ezan. 98; Megazi, 84 (Sonunda ziyadesi ile); Müslim,
Mesâcid, 173; Ebû Dâvûd, Salât, 128, H.no:810; TirmizU Salât, 113, H.no:308:
(Bu konuda Cübeyr b. Mut'ım, İbn Ömer, Ebû Eyyûb ve Zeyd b. Sâbit'ten de
rivayet nakledilir. Ümmü'l-Fadl'ın rivayeti ise hasen-sahihtir); Nesâî,
İftitâh, 64, H.no:983-984; İbn Mâce, İkâme, 9, H.no:831 (İbn Mâce'nin hocası
İbn Ebî Şeybe, İbn Abbas'ın annesinin isminin Lübâbe olduğunu söyler); Dârimt,
Salât, 64, H.no: 1298.
Ümmü'l-Fadl bt.
el-Hâris'ten (Radıyallahü anha) nakledilen diğer rivayet için bk, 578/1448.
[372] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/229.
[373] Tirmizi, Salât, 113, H.no: 308; İbn Huzeyme, 1/260,
H.no:519.
[374] İbn Sa'd, Tabakût, IV/I5; İbn Abdilber, htî'âb, 1/196;
İbnü'I-Cevzî, Sajvetü's-Sajve, 1/507.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/229-230.
[375] Sened:
Sahih: Müsned,
VI/338-339, H.no:26749; Heysemî, senedindeki râvilerİn sika olduklarını
belirtir. Bk. Mecma', 11/49.
Hadisin tahricİ için
bk. 577/1447. hadis.
Ayrıca 378/1248. hadis
ve tahricine bk.
[376] Buhari, Meğazi, 83; Ahmed b. Hanbel, VI/236.
[377] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, II/175.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/230.
[378] Sened:
Hasen: Müsned, 1/282,
H.no:2550; Benzer rivayette bayram namazından bahsedilmektedir:
Bk. 1/243, H.no:2174
(Şehr b. Havşeb hakkında geniş bilgi için 4/4.hadisin tahrİcİne bk.). Heysemî:
"Hadisi Ahmed, Ebû Ya'lâ, Bezzâr ve Taberânî Kebîr'inde nakletti.
Senedinde yer alan Hanzale b. (Ebû Safıyye) Abdullah/Ubeydullah/Abdurrahman
es-Sedûsî'yi İbn Maîn vd. zayıf, tbn Hibbân ise sika saydı" der. Bk.
Mecma, H/115-116. Eserinin başka bir yerinde: "Ahmed b. Hanbel,
İbnü'l-Medînî ve cemaat tarafından zayıf, İbn Hibbân tarafından da sika sayılmıştır"
der. Bk. age., 11/139. Fakat eserinin bazı yerlerinde ise bu râvinin varlığına
bile değinmez. Bk. 11/203; VI/228 (1/243, H.no:2I74. şerhinde). Tirmizî, Ebû
Dâvûd ve İbn Mâce birer, Ahmed b. Hanbel İse sekiz rivayetini nakleder. Tirmizî
kendi rivayeti için hasen hükmü verir. Bk. Sünen, İsti'zân, H.no:2728. Buhârî,
Yahya el-Kattan'ın şu görüşünü nakleder: "Onun durumunu gördüm ve onu
bilerek terk ettim. Çünkü o ihtilâl etmişti". Bk. et-Târîhu'1-kebîr,
II/1/41.
[379] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/230-231.
[380] Bk. Heysemi, Mecmau'z-zevûid, II/115.
[381] Ahmed b. Hanbel, 1/243.
[382] Buharı, Ezan, 104; Müslim, Salât, 42 (396); İbn
Huzeyme, 1/275; H.no: 547; İbn Hibbân, V/80,H.no: 1781.
[383] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/231-232.
[384] Sened:
Sahih: Müsned, IV/155,
H.no:17349; Benzer rivayetler için bk. IV/159, H.no:17386; IV/149, H.no:17274,
17275:
Nesai, İftitâh, 46,
H.no:951:
İstiâze, 1, H.no:5436;
Darımı, Fezâilü'l-Kur'ân, 25, H.no:3442; Taberânî, el-Mu'cemii'l-kebîr,
XVII/345, H.no:951; el-Mu'cemü'l-evsat, VI/149, H.no:6049; 11/80, H.no:1311.
Ukbe b. Âmir'den
nakledilen rivayetlerin büyük bir bölümünde (Muavvizeteyn) Felâk ve Nâs
sûrelerinin fazileti ile ilgilidir;
Bk. Müsned, IV/144,
H.no: 17232, 17236; IV/146, H.no:17255; IV/150, H.no:17287; IV/151, H.no:
17299.
17303; IV/152,
H.no:17311; Müslim, Müsâfirûn, 264-265; Tinnizî, Fezâilü'l-Kuı'ân, 12,
H.no:2902 (hasen-sahilı); Nesâî, İftitâh, 46, H.no:952; İstiâze, 1, H.no:5437;
Ebû Dûvûd, Vitir, 19, H.no: 1462; Dârimî, Fezâilü'l-Kur'ân, 25, H.no:3443-3444.
Bu sûrelerin uyku
öncesi ve sonrası okunması tavsiye edilmiştir:
Bk. Müsned, IV/144,
H.no: 17229;
Sabah namazında
okuduğunu gösteren rivayet:
Bk. Müsned, IV/153,
H.no:17325; IV/149-150, H.no:17283 (Her iki rivayetin senedinde Muâviye'nin
mevlâsı Kasım b. Abdurrahman eş-Şâmî vardır ki bu râvî sebebiyle rivayet
hasendir); Nesâî, İftitâh, 45, H.no:950.
Bazı rivayetlerde
muavvizeteyne İhlâs suresinin eklendiği de görülmektedir;
Bk. Müsned, IV/148,
H.no: 17267 (Senedinde Ali b. Yezid el-Elhânî bulunmaktadır); IV/158-159,
H.no:17383; Nesûî, İstiâze, 1, H.no:5427-5428, 5430, 5435. Heysemî rivayeti
zayıf saymıştır. Bk. Mecma', VII/147, 149.
Bu üç sûreyi her
namazın ardından okumasını emrettiğini gösteren rivayetler:
Bk. M«.wıeJ, IV/155,
H.no:17348; IV/201, H.no:17719; Tirmizî, Fezâiİü'l-Kur'ân, 12, H.no:2903
(hasen-garib); Ebû Dâvûd, Vitir, 26, H.no:1523; Af«df, Sehv, 80, H.no:1334.
Ukbe b. Amir bazen
dedesine nisbet edilerek İbn Abis el-Cühenî diye isimlendirilir:
Bk. Müsned, IV/144,
H.no:I7230; IV/154, H.no:17322.
[385] Bu açıklama başka bir rivayette bulunmaktadır. Bk.
Nesâi. es-Sünenü't-kübra, IV/437, H.no: 7839.
Rivayetin metni:
[386] Sindi cümlesini şeklinde açıkladı. Bk. Haşiye, VIII/254.
[387] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/232-233.
[388] İbn Abdilber, İstiâb, III/1073, No: 1824; lbnü'1-Esir,
Üsdü'l-ğâbe, IV/53-54, No: 3705; İbn Hacer, İsabe, 11/468, No: 5601.
[389] Müsned Trc. 574/1474-580/1480 arası rivayetler.
[390] Müsned Trc. No: 558/1428.
[391] Taberani, XII/372, H.no: 13380; Heysemi, Taberânî'nin
üç Mu'cem'İnde de geçen bu rivayetin ricalinin sahih olduğunu belirtti. Bk
Mecmau'z-zevâid, II/l 18.
[392] Ahmed b. Hanbel, IV/286; Bu rivayetin Abdullah b. Ömer'den
gelen şahidi için bk. Tahavi, Şerhti meâni'l-âsâr, 1/214; Ayrıca Hz. Ömer akşam
namazı kıldırdığında birinci rekatta 'Vettini' ve ikinci rekâtta 'Elemtera' ve
'Liîlâfi'yi beraber okuduğu nakledildi. Bk. Abdürrezzak, 11/109, No: 2697.
[393] Bu ziyadeler için bk. Tayâlisî, Müsned, 1/99, H.no:
733.
[394] Taberani rivayeti hakkında Heysemî şöyle dedi: Burada
Haccac b. Nusayr isimli tartışmalı bir râvi bulunmaktadır, bu kişi
İbnü'l-Medinî ve bir grup alim zayıf kabul ettiği hâlde, İbn Hübban ve bir rivayette İbn Meîn sika
kabul etmiştir. (Bk. Mecma', II/l 18)
[395] İbn Hibbân, V/149, H.no: 1841.
[396] Tirmizi, Salât, 113, H.no: 308'in devamında.
[397] İbn Hacer, Felhu'l-Bâri,} 1/248-250;Desûkî, Haşiye,
1/247; Bennâ, age., III/228-229.
[398] Kâsâni, Bedâi\ 1/205; İbn Kudame, Muğni, 1/536.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/233-235.
[399] Sened:
Zayıf: Müsned, 11/327,
H.no:8315; Mükerreri için bk. 11/531, H.no:10823; İkinci tarik: 11/326-327,
H.no:8314; Ebu'l-Mühezzİm et-Temîmt el-Basrî metruk bir râvidir. İsmi bir
rivayete göre Yezîd b. Süfyan, bir rivayete göre de Abdurrahman b. Süfyan'dır.
Heysemî de bu râviyi Şu'be, İbnü'l-Medînî, Ebû Hatim ve Nesâî'nin zayıf
saydığını, Ahmed b. Hanbel'in de:
dediğini ifade eder.
Bk. Mecma', 11/118. Tİrmizî üç, Ebû Dâvûd ve Dârimîbir, İbn Mâce beş, Ahmed b.
Hanbel ise on dört rivayetini nakleder. Bütün bu rivayetlerde künyesi ile
zikredilmiştir. Sadece Ahmed b. Hanbel'in bir naklinde İsmi Yezid olarak
geçmektedir. Bk. Müsned, VI/75, H.no:24350. Tİrmizî rivayetlerinin ardından şu
değerlendirmelerde bulunur: " Ebu'l-Mühezzİm'İn ismi Yezîd b. Süfyan'dır.
Hadis sahih değildir. Şu'be b. Haccâc onu tenkid etmiş ve zayıf
saymıştır." (Bk. Sünen, Hac, H.no:850; Cenâiz, H.no:1041 -Bu rivayette
Ebu'l-Mühezzİm Ebû Hüreyre'ye on yıl talebelik yaptığını söylemektedir-; Buyu',
H.no: 1281). Ebû Dâvûd ise naklettiği bir rivayetten sonra "
Ebu'l-Mühezzim " der. Bk. Sünen, Menâsİk, H.no:1854.
[400] Semâvât ile burada 'Ve's-semâi zati'l-burûc' ve
'Ve's-semâi ve't-tarık' sureleri kastedilmektedir. Sonraki rivayet bunu
açıklamaktadır.'
[401] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/235-236.
[402] Sened:
Sahih: Müsned, IV/284,
H.no:18414; Ziyadeli birinci rivayet için bk. İV/291, H.no:18474; Ziyadeli
ikinci rivayet için bk. IV/298, H.no: 18546; Benzer rivayetler için bk. IV/303,
H.no:18604; IV/286, H.no:l8437 (Bu rivayette akşam namazı
zikredilmektedir"
IV/302, H.no:18587;
IV/302, H.no:18594; İV/286, H.no: 18436; IV/304, H.no:18614; Mâlik, Salât, 36;
Buhâri, Ezan, 100, 102; Tefsir. 95/1; Tevhîd, 52; Müslim, Salât. 175; Ebû
Dâvûd, Sefer, 6, H.no:1221; Tirmizî, Salât, 114, H.no:310 (hasen-sahih); Nesâî,
İftitâh, 72-73, H.no:998-999; İbn Mâce, İkâme, 10, H.no:835; Tayâlist, s.99
H.no:733; Hıtmeydt, 11/317, H.no:726; Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, 1/143.
H.no:450; V/201,H.no:5078.
[403] Metindeki iki ziyadeden sadece birisi terceme edildi,
zira ikisi de aynı mânâdadır.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/236-237.
[404] Sened:
Sahih: Müsned, V/354,
H.no:22890; Benzer rivayet için bk.
V/355. H.no:22904 (Aynı senedle nakledilen hadiste Büreyde diyor ki:
(Heysemî, hadisin râvilerin sahih hadis
ricalinden olduklarını ifade eder. Bk. Mecma', 11/118-119); Tirtnizh Salât, 114,
H.no:309 (Tirmizî "Berâ b. Âzib ve Enes'ten şahidi vardır. Büreyde
rivayeti ise hasendir" der ve ekler:
Nesai, İftitâh, 71,
H.no:997.
[405] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/237.
[406] Sened:
Sahih: Müsned, IV/419,
H.no:19648; Tayâlisî, s.69 H.no:512; Nesâl Kıyam, 46, H.no:1726:
Yatsı namazındaki
kıraatle İlgili olarak Enes b. Mâlik'ten nakledilen hadis:
Müsned, III/124,
H.no:12187; III/101, H.no:I1921;
Enes b. Mâlik
rivayetinin Câbir b. Abdullah el-Ensârî'den şahidi:
Müsned, III/299,
H.no:14124; III/308, H.no:14241; III/300, H.no:14136; 111/369, H.no:I4901;
III/302, H.no:14175; Bıthâri, Ezan, 60, 63, 66; Edeb, 74; Müslim, Saiât,
178-181; Ebû Dcıvûd, Salât, 67, 124, H.no:599, 600, 790; Tirmizh Cuma, 57,
H.no:583; Nesâ'u İmame, 39, 41, H.no:829, 833; İftitâh, 63, 70-71, H.no:982,
995-996; İbn Mâce, İkâme, 10, 48, H.no:836, 986; Dârimî, Salât, 65, H.no:1300;
Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat, VII/233, H.no:7363; V1II/7, H.no:7787.
Abdurrahman b.
Yezid'den şahidi:
Heysemî, hadisin
Taberânfııin Kebir'ınde nakledildiğini belirtir ve râvileriııin sika
sayıldıklarını ifade eder. Bk. Mecma', TI/119.
[407] Bk. Nesâi, es-Sünenü 'l-kübra, 1/446, No: 1424.
[408] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/237-238.
[409] İbn Hacer, Fethıı'l-BÜri, 11/250-251.
[410] Müslim, Salât, 178 (465); Buharı, Edeb, 74; Ebû Davud,
Salât, 124, H.no: 790; İbn Huzeyme, 1/262, H.no;521.
[411] Metindeki kelimesi sulamada kullanılan deve,
anlamındadır. Bk.Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/182.
[412] Müsned Trc. 581/1481-583/1483 arası rivayetler.
[413] İbn Huzeyme, 1/33, H.no: 523.
[414] İbn Hibbân, V/149, H.no: 1841.
[415] Taberâni, V/43, No: 4538.
[416] Müsned Trc. No: 558/1428.
[417] İbn Ebî Şeybe, 1/370, No: 4252; TirmizU Salât, 114,
No: 309'un devamı.
[418] Taberâni IX/263, No: 9309.
[419] Bennâ, age., III/230-231.
[420] Bu rivayet için bk. Müsned Trc. 481/1351 nolu hadis ve
açıklaması.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/238-240.
[421] Sened:
Sahih: Müsned, IV/34,
H.no:16348; Heysemî, Ahmed b. Hanbel'in râvilerinİn sahih hadis ricali
olduklarını belirtir. Bk. Mecmu', 11/119. Buradaki müphem sahâbî Câbİr b.
Semüra olabilir. Bk.590-59I/I460-1461.hadisler.
Sabah namazı kıraati
ile ilgili diğer rivayetler:
a-Sa'd b. Ebî
Vakkas'tan (Radıyallahü anlı):
Bk. İbn Mâce, İkâme, 6,
H.no:822 (Senedindeki Haris b. Nebhan'tn metruk olması sebebiyle çok zayıftır);
Ebû Ya'lâ, 11/135, H.no:813. b-Ebû Hîireyre'den (Radıyallahü anlı):
Müsned, H/472, H.no:
10058; 11/430, H.no:9526; Buhâri, Cuma. 10; Sücûd, 2; Müslim, Salât, 65-67
Nesâî, İftitâh, 47,
H.no:953; İbn Mâce, İkâme, 6, H.no:823; Dâhini, Vudû', 107, H.no:1047;
Tayâlisî, s.313, H.no:2379.
Ebû Hüreyre'den şu
rivayet de nakledilir:
Heysemî bu
rivayetin Bezzâr tarafından
nakledildiğini, ravilerinin sahih
hadis ricalinden olduklarını söyler. Bk. age,, 11/119.
c-İbn Abbas'tan
(Radıyallahü anhüma) nakledilen rivayet için bk. 593/1463.hadise bk. d-İbn
Mes'ûd'dan (Radıyallahü anlı):
Müsned, 1/272,
H.no:2456 (İlk rivayet mürseldir, çünkü Ebu'l-Ehvas tabiûndandır. Ancak
rivayetin muttasıl olarak şahitleri bulunduğu için sahih li gayrihi sayılır);
Abdürrezzak, 11/18, H.no: 2731; Bezzâr, V/34, 133, 231, H.no:1593, 1720, 1842;
Taberânî, el-Mu'cemus-sağîr, U/120, 178, H.no:887, 986
İbn Mes'ûd'dan şu rivayet
de nakledilir:
Heysemî rivayetin
Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde Atâ' b. Sâîb'in bulunduğunu,
bu zatın sika olduğunu, fakat ömrünün son döneminde ihtilât ettiğini belirtir.
Bk., age., 11/119-120.
h-Eaz el-Müzenî'den
(Radıyallahü anlı) şahidi:
Heysemî hadisin Bezzâr
tarafından nakledildiğini, senedinde Müemmel b. İsmail'in bulunduğunu ve bu
râvinin sika olduğunu söyler, fakat hakkında "çok hata yapar" diye
tenkidde bulunulduğunu ilave eder. Bk. age., II/l 19. ı-Rifaa el-Ensârî'den (Radıyallahü
anlı) şahidi:
Heysemî hadisin
Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde kendisiyle delil getirilip
getirilmeyeceği hususunda ihtilâf olan İbn Lehîa'nm bulunduğunu belirtir. Bk.
age., 11/119.
i-İbn Ömer'den
(Radıyallahü anhüma) şahidi için bk. 594/1454.hadise bk.
[422] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/240-241.
[423] Sened:
Sahih: Müsned, IV/306, H.no:18639; İkinci tarik: IV/307, H.no: 18643;
Benzer rivayetler için bk. IV/307, H.no:18644; Müslim, Saiât, 164; £&h
Dâvûd, Salât, 131, H.no:817; A^eraf, İftitâlı, 44, H.no:949; İbn Mâce, İkâme,
5, H.no:817; Dârimî, Salât, 66, H.no:1303 (Sonunda ziyadesi ile; Humeydî, 1/258, H.no:567; Ebû
Ya'lâ, Mtı'cem, s.237, H.no:290; Müsned, 111/41, 45, 48, H.no:1457, 1463, 1469.
Sabah namazı kıraati İle ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin
tahrici.
[424] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/241-242.
[425] Sened:
Sahih: MhW, IV/322,
H.no:I8805; Müslim, Salât, 165-167; Tinnizî, Salât, 111, H.no:306 (Sonunda
"birinci rekatta okudu" ziyadesi vardır. Tirmizî "Hadisin Amr b.
Hureys, Câbİr b. Semüra, Abdullah b. Sâİb, Ebû Berze ve Ümmü Seleme'den şahidi
vardır. Kutbe b. Mâlik hadisi de hasen-sahihtir" der ve şu rivayetlere de
işaret eder:
Nesai, İftitâh, 43,
H.no:948; İbn Mâce, İkâme, 5, H.no:816; Dârimî, Salât, 66, H.no: 1301, 1302
(Sonunda "birinci rekatta okudu" ziyadesi vardır); Tayâlisî, s.94,
H.no:413; Bezzâr, IX/153-154, H.no:3703-3705; Ebû Ya'lâ, XIl/231, H.no:684I;
faberânî, el-Mu'canü'l-kebîr, XIX/17-19, H.no:26, 30-34; Hâkim, IÎ/464, (Hâkim
rivayeti sahih saymış, Zehebî de bunu onaylamıştır).
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk.
585/1455.Hadisin tahrici.
[426] Müslim, Salât, 165 (457); Tinnizi, Salât, 111, H.no:
306; Nesâi, es-Sünenü'l-kübra, 1/329, H.no: 1022; İbn Huzeyme, 1/264, H.no:
527.
[427] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/242-243.
[428] Sened:
Sahih: Müsned, VI/463,
H.ııo:27501; Benzer rivayetler için bk. VI/463, H.no: 27500 (Cuma günü hutbe
irad ederken ezberlediği ifade ediliyor); VI/435, H.no:27328; VI/435-436,
H.no:27329:
Af/to/(m, Cenâiz,
98-101; £M Dâvûd, Salât, 223, H.no:1100, 1102; Nesâî, İftitâh, 43, H.no:947;
Cuma, 28, 1409; Ahmed eş-Şeybânî, Â/ıâi, VI/137, H.no:3362;III/211; Hâkim,
1/284, (Hâkim rivayeti Müslim'in şartına/râvisine uygun olarak sahih saymış,
Zehebî de bunu onaylamıştır).
Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer rivayetler için bk.
585/1455.hadisin tahriri.
[429] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/243.
[430] Sened:
Sahih: Müsned, III/200,
H.no:13Ü07; Benzer rivayetler için bk. III/l 13, H.no:12055; 111/205, H.no:
13063; III/235, H,no: 13400; 111/247, H.no: 13511:
III/10I, H.no: 11929;
HI/İ70, H.no: 12670; III/I73, H.no:12709; III/179, H.no:12778: 111/205,
H.no:13059; III/207, H.no:I3084; III/231, H.no:13347; III/234,
H.no:l3382-13383; 111/240, H.no;j3457:
III/262, H.no:
13693-13694; III/276, H.no:13862; III/277, H.no:13880; III/279, H.no: 13900;
III/282, H.no:13944; III/233, H.no:13379; III/100, H.no:11906; Buharı, Ezan,
64-65; Wüs//nı, Mesâcid, 188-190, 196; Ebû DâvÛd, Salât, 143, H.no:853;
Tlrmiz/, Salât, 61, 159, H.no: 237, 376; Nesâî, İmame, 35, H.no:822; İbn Mâce,
İkâme, 48, H.no:985; Dârimî, Salât, 46, H.no: 1263; /bnü'l-Ca'd, s.482,
H.no:3349; Ebû Ya'lâ, VI/99, 438, 453, H.no:3360, 3817, 3844.
Sabah namazı kıraati
ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisİn tahrici.
[431] Ne uzun, ne kısaydı. Bk. Bennâ, III/233.
[432] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/243-244.
[433] Burada iki ayrı takdir yapılmaktadır: O kadar beklerdi
ki sanki Öncekini iptal etti ve yeniden başladı, derdik ya da o kadar beklerdi
ki sanki sonrakini terk etti, derdik. Bk. Azimâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, III/64.
[434] Müslim'in diğer rivayetinde, râvi, Enes b. Malik'in
kıldığı namazı tarif ederken hatta onu gören unuttu derdi, lafzını kullandı.
Bk. Müslim, Salât, 195 (472).
[435] Müslim, Salât, 196(473).
[436] Benna,age.,III/233.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/244.
[437] Sened:
Sahih: Müsned, V/90-91,
H.no:20735; Benzer rivayetler için bk. V/103, H.no:20887; V/102, H.no:20867;
V/91, H.no:20737 (Başında ziyadesi
ile); V/105, H.no:20901
(biraz önce verdiğimiz ziyade burada rivayetin sonunda geçmektedir);
Müslim, Salât, 168-169; Mesâcid, 286; Ebû Dâvûd, Tatvvu', 12, H.no:1294;
Tirmizî, Cuma, 59, H.no:585; NesâU Sehv, 99, H.no:1355-1356. Ebû Hüreyre'den
şahidi için bk. Müsned, 11/472, H.no: 10053, 10055;
Sabah namazı kıraati
ile ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
Ayrıca 173/1043.hadisle birlikte değerlendiriniz.
[438] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/245.
[439] Sened:
Sahih: Müsned, V/104,
H.no:20893; Taberânî, el-Mu'cemü'I-kebîr, 11/222, H.no:19!4; Hâkim, 1/240,
(Hâkim rivayeti sahih saymıştır); Beyhakî, 1II/119.
Heysemî Câbir b.
Semüra'dan nakledilen şu rivayetlere de işaret eder:
Bu rivayetlerin ilki
için "Sahih hadis ricali İle nakledildi", diğeri için ise
"Senedinde Yakup b. Humeyd b. Kâsib var, birçok âlim zayıf saydı. İbn
Hıbbân Sİkât'ta zikretti. Diğer râvileri sahih hadis ricâiindendir" der.
Bk. Mecma', 11/119. Hadisin tahrici için bk. 590/1460. hadis.
Sabah namazı kıraati
İle İlgili diğer rivayetler İçin bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[440] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/245-246.
[441] Sened:
Sahih: Müsned, IV/419,
H.no:19652; Benzer rivayetler için bk. IV/419, H.no:19653; İV/420, H.no:19655;
IV/423, H.no:19682, 19684; IV/424, H.no:19688; IV/425, H.no:19697; Mâlik,
Salâtü'l-leyl, 6 (Saîd b. Müseyyeb'in sözü (maktu1) olarak); Buharı, Mevâkît,
13, 23, 39; Müslim, Salât, 172; Mesâcid, 236; Ebû DâvÛd, Salât, 3, H.no:398;
Tinnizî, Salât, II. H.no: 168 (Aişe ve İbn Mes'ûd'dan da şahidin bulunduğunu,
Ebû Berze rivayetinin ise "hasen-sahih" olduğunu söyler); Nesâî,
Mevâkît, 2, 16, 20, H.no:493, 523, 528; İftitâh, 42, H.no:946; İbn Mâce, Salât,
3, 12, H.no:674, 701; İkâme, 5, H.no:818; Darımı, Salât, 66, H.no:1305;
Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, 11/248, H.no:l 109; Rûyânî, Müsned, 11/25,
H.no:763.
Ayrıca karşılaştırınız
96/966, 102/972 ve 147/1017.hadisIer. Sabah namazı kıraati ile ilgili diğer
rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[442] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/246.
[443] Sened:
Sahih: Müsned, 1/226,
H.no: 1993;'Benzer rivayetler için bk. 1/354, H.no:3325; 1/340, H.no:3160;
1/361, H.no:3404; Hadisin sadece ilk bölümünün nakledildiği rivayetler: 1/307,
H.no:2800; 1/315, H.no:2908; 1/272, H.no:2456-2457; 1/328, H.no:3040; V334,
H.no:3096-3097; 1/354, H.no:3326; İbn Ebi Şeyhe, 1/471, H.no: 5447; Müslim,
Salât, 64 Ebû Davud, Salât, 211, H.no: 1074; ibn Huzeyme, 1/266, H.no: 533. İbn
Abbas'tan nakledilen bir diğer rivayet için 555/1425.hadise bk.
İbn Abbas'tan
nakledilen bir başka rivayet ise şöyledir:
Heysemî, hadisin
Taberânî tarafından nakledildiğini, senedinde hakkında tenkid bulunan İbn
Lehîâ'nın varlığını belirtir. Bk. Mecma', II/l 19. Bu râvî ile ilgili geniş
bilgi için bk.22/64.hadis.
Sabah namazı kıraati
İle ilgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisin tahrici.
[444] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/246-247.
[445] Sened:
Hasen: Müsned, II/115,
H.no:5957; Senedinde zayıf bir râvi olan Câbİr el-Cu'fî bulunmaktadır. Benzer
rivayetin mütâbİ olduğu görülmektedir. Fakat bunun senedinde de inkıta vardır:
Bk. 11/83, H.no:5556;
Ebû Dâvûd. Salât, 127, H.no:807. İbn Ömer'den nakledilen bir başka rivayet ise
şöyledir:
Heysemî hadisin
Taberânî'nin Kebir'inde nakledildiğini, senedinde Cafer b. Ebû Cafer'in
bulunduğunu, bu râvinin zayıf oluşu hakkında İcma edildiğini söyler. Bk.
Mecma', 11/120. Eserinin bir başka yerinde ise Câbir el-Cu'ff nin varlığına
işaret ederek Şu'be ve Sevrî'nin hu zatı sika sika saymasına rağmen hakkında
tenkidin bulunduğunu söyler. Bk. age., 11/285;
Sabah namazı kıraati
İle İlgili diğer rivayetler için bk. 585/1455.hadisİn tahrici.
[446] Ahmed b. Hanbel, 11/472; Buharı, Cum'a, 10.
[447] İbn Ebi Şeybe, 1/471, H.no: 5447; Ahmed b. Hanbel,
1/354; Müslim, Salât, 64 (879); Ebû Davud, Salât, 211, H.no: 1074; İbn Huzeyme,
1/266, H.no: 533; Ayrıca bk. Müsned Trc. H. No: 593/1463.
[448] Taberanî, el-Mu'cemu's-sağîr, 11/120, H.no: 887
(Heysemi, bu rivayetin ricalinin sika olduğunu belirtti. Bk. Mecma', 11/168).
[449] Taberanî, el-Mu'cemu'l-evsaty VII/8, H.no: 6693
(Heysemi, zayıf dedi. Bk. Mecma', ü/169).
[450] Abdürrezzak, 11/18, H.no: 2731; Ahmed b. Hanbel,
1/272; Bu rivayet mürseldir, çünkü Ebu'I-Ehvas tabiûndandır. Ancak rivayetin
muttasıl olarak şahitleri bulunduğu için sahih li gayrihi sayılır. (Bk. Müsned,
Thk: Şuaybu'l-Arnavut, IV/268)
[451] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/247.
[452] Müsned Trc. 585/1485-592/1492 nolu hadisler.
[453] Müsned Trc. H.no: 558/1428.
[454] Ebu Davud, Salât, 130, H.no: 816.
[455] Nesâi, es-Sünenü'l'kübra, 1/328, H.no: 1018-1019.
[456] Tahâvî, Şerhu meâni'l-Ûsâr, 1/180.
[457] Buharı muallak olarak, Ezan, 106.
[458] Malik, Salât, 7 (35).
[459] Buharı muallak olarak. Ezan, 106.
[460] Malik, Salât, 7 (36).
[461] Nesâi, age., 1/330, H.no: 1026.
[462] Müsned Trc. H.no: 593/1493.
[463] Şirbînî, Muğni'l-muhtac, 1/163; Desûkî, Haşiye, 1/242;
Bennâ, age., 111/234.
[464] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/378.
[465] Kâsâni, Bedâitı's-sanai', 1/205-206; İbn Kudame,
Muğni, 1/535-536; Şirbînî, age., 1/163; Desûkî, age., 1/242.
[466] Taberânî, eî-Mu'cemu's-sağîr, 1/287, H.no; 473
(Zayıf)- Bk. Bennâ, age., 111/235.
[467] İbn Hacer, age., 11/379.
[468] Kâsânî, age., 1/193; İbn Kudame, age., 1/654; Desûkî,
age., 1/310.
[469] Bennâ, age.. III/235.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/248-249.
[470] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/249-250.
[471] Sened:
Sahih: Mü'sned, 1/109,
H.no:865; Makdisî, Muhtara, 11/397-399, H.no:785-787; Heysemî, senedindeki
râvilerin sika olduklarını belirtir. Mecma', 11/266.
[472] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/250-251.
[473] Ebû Davûd, Tatavvu', 25, H.no: 1327; Tirmizi, Salât,
212, H.no: 447; Müstedrek, 1/154, H.no:1168 (Hakim, Şeyhaynİn tahriç etmediği
bu rivayet Müslim'in şartına uygun olarak sahih, olduğunu söyledi.); İbn
Huzeyıne, 11/189. H.no: 1161; (Ebû Davud, Tirmizi ve İbn Huzeyme bu rivayeti
gece namazında kıraat başlığı altında zikrettiler.)
[474] Şöyle ekledi:
[475] Ebû Davûd, Tatavvu', 25, H.no: 1330 (Ebû Davud bu
rivayeti 'Gece Namazında Kıraat' başlığı altında zikretti.).
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/251-252.
[476] Sened:
Sahih: Mü'sned, III/119, H.no:12137; Benzer rivayetler için bk. III/131,
H.no:12281; III/192, H.no: 12936; III/289, H.no:14009; III/127, H.no:12223;
111/198, H.no: 12984; Buhârî, Fezâilü'I-Kur'ân, 29; Ebû Dâvûd, Vitir, 20,
H.no:1465; Nesâî, İftitâh, 82, H.no:1012; İbn Mâce, İkâme, 179, H.no:1353.
[477] Uzatndı. (Bk. Bennâ, agc, İÜ/236); Yükseltirdi. (Bk.
Mübarekpûrî, Tuhfetü'l-Ahvey, 11/59).
[478] Buhari, Fedâilü'l-Kur'ân, 29.
[479] İbn Hacer, Fethıı'l-Bâri, IX/91.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/252.
[480] Sened:
Sahih: Müsnecl, 1/271,
H.no:2446; Ebû Dâvûd, Tatavvu', 25, H.no:1327 (Münzirî rivayet hakkında şunları
söylemektedir: "Abdurrahman b. Ebu'z-Zinâd Abdullah b. Zekvân (v.174)
hakkında tenkid vardır. Buharı bu râvi ile delil getirmiştir. Eleştirilere
rağmen sika biridir."). İsmi zikredilen bu râvî hakkında Ali b. el-Medîni:
"Medine'deki rivayetleri sahihtir, Bağdad'a geldikten sonra hafızası
zayıflamıştır" der. Buhârî 10, Tirmizî 14, Ebû Dâvûd 18, İbn Mâce 11,
Dârimî 8, Ahmed b. Hanbel ise 81 rivayetini nakleder. Tirmîzî rivayetlerinin
bir kısmını hasen, bir kısmını da sahih saymıştır.
[481] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/252-253.
[482] Sened:
Sahih: Müsned, VI/288,
H.no:26350; Benzer rivayetler için bk. VI/285, H.no:26321-26323; VI/286,
H.no:26331; Mâlik, Cemaat, 21; Müslim, Müsâfırûn, 118;
Tirmizî, Salât, 158, H.no:373;
Nesâî, Kıyam, 19, H.no:1656; Dârimî, Salât, 109, H.no: 1392; İbn Huzeyme,
11/238, H.no: 1242. Heysemî rivayetin sahih hadis ricali ile nakledildiğini
söyler. Bk. Mecma', 11/108. Ayrıca 519/1389.hadİsin tahricine bk.
[483] Teressül tertîl demektir ki ağır ağır okumak anlamına
gelir. Bk. İbn Manzûr, Lİsanii'I-Arab, XV265.
[484] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/253.
[485] Tirmizu Fedâilü'I-Kur'ân, 23, H.no: 2923 (Tirmizi, bu
rivayet için Hasen Sahih, dedi.); Nesâi, es-Sünenü'1-kübra, 1/432, H.no: 1375.
[486] Ebû Davud, HurÛf ve Kırâât 1, H.no: 4001; Tirmizi,
Kıraat 1, H.no: 2927.
[487] Tirmizi, Kıraat 1, 2927 nolu rivayetin
değerlendirmesi.
[488] Azimâbâdİ, Avnü'l-Ma'bûd, XI/24.
[489] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/254-255.
[490] Sened:
Sahih: Müsned,
VI/341-342, H.no:26774; Benzer rivayetler için bk. VI/343, H.no:26785; VI/424,
H.no:27255; Tirmizî, Şemail, s.253, H.no:301; Nesûî, İftitâh, 81. H.no:1011; An
Mâce. İkâme, 179, H.no:1349 (İsnadı sahih, râvilerİ sika bir rivayettir).
[491] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255.
[492] Sened:
Sahih: Müsned, IV/347, H.no:18956;Ebu davud Salât, 149, H.no:88l; Ah
Mâce, İkâme, 179, H.no:1352. Vekî'nin Şeyhi İbn Ebî Leylâ sebebiyle hadis hasen
sayılmış olsa da bu râvinin Müslim'in Sahihinde rivayetleri bulunmaktadır.
[493] Metinde geçen veyh
ve veyl kelimelerinin manaları
birbirine yakındır, ancak bazı alimlere göre veyh kelimesi acıma duygusu için
veyl de azap için kullanılır. (Bk. Razi, Muhtar, 739).
[494] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255.
[495] Sened:
Sahih: Müsne'd, V/384,
H.no:23154; Benzer rivayetler için bk. V/382, H.no:23133 (635/1505. hadis);
V/388, H.no:23193; V/390, H.no:23204; V/394, H.no:23237; V/396-397, H.no;23256;
V/397, H.no:23260; V/398, H.no:23268; V/400, H.no:23292; V/401, H.no:23304;
Müslim, Müsâfirûn, 203; Ebû Dâvûd, Salât, 147, H.no:871, 874; Tirmizî. Salât,
79, H.no:262 (hasen-sahih); Nesât, İftitâh, 77-78, H.no:I006-1007; Tatbik, 9,
25, 74, 86, H.no:I044, 1067, 1131, 1143; Kıyam, 25, H.no:1662-1663 (Nesâî bu
rivayet hakkındaki kanaatinin mtirsel olduğunu söyler); İbn Mâce, İkâme, 20,
23, 179, H.no:888, 897, 1351; Dârünî, Salât, 69, 76, H.no: 1312, 1330; Humeydî,
1/210, H.no:1442.
Rükûda okunacak dualar
ile ilgili bölümde benzeri zikredilecektir. Bk. 635/1505.hadİs. Hadisin tamamı
ileride gece namazı konusunda zikredilecektir;
Bk. 1012/1882. hadis.
Hz. Âişe'den de nakledilen benzer rivayet için bk. 1034/1904. hadis. RUku'dan
diyerek kalktıktan sonra okunan dualar ile ilgili rivayetler:
a-Huzeyfe'den: Bk. Müsned, V/388,
H.no:23193;
b-Abdullah b. Ebû
Evfâ'dan:
Bk. Müsnerf, IV/353,
H.no:19005-19006; ' c-Ebû Saîd el-Hudrî'den:
Bk. Müsned , III/87,
H.no; 11766-11767.
[496] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/255-256.
[497] İbn Hacer. Fethu'l-Bari, XI/206.
[498] Nevevi, Şerhıı Sahihi Müslim, VI/62.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/256-257.
[499] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/257.
[500] Sened:
Sahih: Müsned, III/407,
H.no: 15301; İbn Hıızeyme, 111/73, H.no: 1647. Müsevver b. Yezîd el-Esedî'den
şahidi için bk. 604/1474.hadis. İbn Ömer'den şahidi:
Bk. Ebû Dâvûd, Satât,
158-159, H.no:907, 906; Heysemî râvilerinin sahih hadis ricali olduklarını
söyler. Bk. Mecma', 11/69.
[501] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/258.
[502] Ebû Davud, Salât, 159, H.no: 907; îbn Hibban, VI/14,
H.no: 2242.
[503] İbn Hibbân'da şeklinde geçmektedir ki manası;
takıldığım yeri açma/bana bildirme konusunda seni engelleyen neydi,
şeklindedir. Bk. Sahili, VI/İ3, H.no: 2242.
[504] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/258-259.
[505] Sened:
Sahih: Müstıed, IH/411,
H.no:15329; Benzer rivayetler için bk. IH/410, H.no:15331; EI/411, H.no: 15330,
111/411, H.no:I5336; Müslim, Salât, 163; Ebû Dâvûd, Salât, 88, H.no:649; Nesâî,
Kıble, 25, H.no:774; İftilâh, 76, H.no:1005; İbn Mace, İkâme, 5, H.no:820.
Ayrıca 408/1278.hadİsIe karşılaştırınız.
[506] Bu ayet şudur: 'Sonra biz Musa ve kardeşi Harun'u
ayetlerimiz ve açık bir delille gönderdik.'
(Mü'minûn, 23/45); Bk. Azimâbâdî, Avnii'l-Ma 'bûd, 11/248.
[507] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/259.
[508] sened:
Hasen: Müsned, IV/74,
H.no:16638; £M DdvÜrf, Salât, 159, H.no:907: Yahya b. Kesîr el-Kâhilî sebebiyle
zayıftır. Bu râvinin Müsned ve Ebû Davud'un Sünen'indeki bu rivayetinden başka
rivayeti de yoktur. Fakat hadis şâhidleri ile hasen seviyesindedir:
Abdurrahman b. Ebzâ'dan
şahidi İçin bk. 604/1474.hadis.
İbn Ömer'den şahidi:
Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XII/313, H.no:13216; Heysemî râvilerinin sika
sayıldıklarını söyler. Bk. Mecma', 11/70.
[509] İbn Hibban, VI/13, H.no: 2241.
[510] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/259-260.
[511] İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 11/256.
[512] Hakim, 1/410, H.no: 1023.
[513] Nevevi, Mecmu', IV/238-239; İbn Kudame, Muğni,
1/711-712; Mevsılî, İhtiyar, 1/60-61; Desûkî, Haşiye, 1/282-283.
[514] Ahmed b. Hanbel, t/146; Ebû Davûd, Salât, 159, H.ııo:
908 (Ebû Davud bu rivayeti 'Namazda Telkinin Yasaklanması' başlığı altında
zikretti. Ebû Davûd rivayetin sonunda, Hz. Ali yoluyla nakledilen bu rivayetin
senedini; Ebû İshak, Haris'ten ancak dört hadis dinledi, bu onlardan değildir,
diye tenkid etti.); Bezzar, 111/84, H.no: 854.
[515] Nevevi, age., IV/239-241; İbn Kudame, age., 1/711-712;
Mevsılî, age., 1/61; Desûkî, age., 1/282-283.
[516] Şevkânî, Neylü'l-evtar, 11/373-374.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/260-261.
[517] sened:
Sahih: Müsned, 1/25-26,
H.no:175 (İki İsnadlı tek hadistir. Bu hadisin bir bölümü burada, tamamı ise
Abdullah b. Mes'ûd'un menkıbelerinde 287/10913.hadİste zikredilecektir). Diğer
rivayet için bk. 1/7, H.no:35; 1/26, H.no: 178; Mükerrer için bk. 1/34,
H.no:228. Hadisin tamamı:
Tirmizî, Salât, 12,
H.no:169 (Tirmizî, (ıl4^ ıîfj) ziyadesi ile nakleder, "hasen" hükmünü
belirttikten sonra, hadisin Abdullah b. Amr, Evs b. Huzeyfe ve İmrân b.
Husayn'dan (RadıyaUahü anhüm) da rivayet edildiğini söyler); İbn Mâce,
Mukaddime, II, H.no:138; Bennâ hadisin râvilerinin sahih ricali olduklarını
belirtir. Bk. Bulûğu'l-emânî, 11/272. Bennâ eserinin bir başka yerinde şöyle
der: "Hz. Ömer'in hadisini bir başka kaynakta bulamadım. Fakat Ammar b.
Yâsİr hadisini Bezzâr ve Taberânî nakleder. Heysemî, Bezzâr'ın râvilerinin sika
olduklarını söyler. Ebû Hüreyre rivayetini ise Bezzâr ve Ebû Ya'lâ nakleder.
Bunun senedinde ise metruk bir râvi olan Cerir b. Eyyûb el-Becelî
bulunmaktadır." Bk. age., III/241
148/1018 ve
287/10913.hadislere bk.
Hadisin şâhidleri:
a-İbn
Mes'ûd'dan:Müsned, 1/445-446, H.no:4255; Benzer rivayetler için bk. 1/454,
H.no:4340; 1/400, H.no:3797; 1/437, H.no:4165; 1/386, H.no:3662; Tirmizî, Cuma,
63, H.no:593.
b-Ebû Hüreyre'den:
Müsned, 11/446, H.no:9716;
c-Amr b. Haris b.
Mustalık'tan:Müsned, IV/278-279, H.no:18369.
d-Abdullah b. Amr'dan
şahidi için bk. 607/1477.hadis.
[518] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/261-262.
[519] Ibn Ebi Şeybe, VII/İ4, No: 33880; İbn Hibbcrn, XV/537,
No: 7062; Hakim, III/354, No: 5367; TaberanU 1X165, No: 8406; (Heysemi, ricali
sahih, dedi. Bk Mecma", IX/298).
[520] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/262-263.
[521] Sened:
Sahih:Müsned, III/273,
H.no:13818; Benzer rivayetler için bk. III/284, H.no:13965; III/233,
H.no:13376; 111/218, H.no:13219 ziyadesi ile; III/185, H.no:l2854; III/137,
H.no:12343; III/130, H.no:12260; Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 16; Müslim,
Müsâfîrûn, 246; Tinnizî, Menâkıb, 32, H.no;3792 (Hasen-sahih).
[522] Metindeki bu ziyade râvilerden Haccac ve Şu'be'den
gelmektedir.
[523] Yani Beyyine suresini.
[524] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/263.
[525] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/264.
[526] Sened:
Sahih: Müsned, 11/163, H.no:6523; İkinci tarik: 11/189, H.no:6767;
Benzer rivayetler için bk. 11/190-191, Rno:6786; 11/190, H.no:6790; 11/191,
H.no:6795; ÎI/I95, H.no:6838; Buhârî. Fezâİlü'l-Ashâb, 26-27; Menâkıbü'l-Ensâr,
14, 16; Fezâilü'l-Kur'ân, 8; Müslim, Fezâilü'l-Sahâbe, 116-118; Tirmizî,
Menâkıb, 37, H.no:3810(Hasen-sahih).
Heysemî senedinde metruk olan Hammad b. Ömer en-Nusaybî'nin bulunduğunu
söyler. Bk. Mecma', IX/t56.
[527] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/264-265.
[528] Geniş bilgi için bk. Kur'ân Tarihi Sürecinde Kıraatler
makalesi, Müsned Trc. V. Cilt.
[529] Ebû Şâme, el-Mürşidü'l-veciz, 186 (Thk. Tayyar
Altıkulaç); Bu konuda fazla bilgi için bk. Müsned Trc. V. Cİld, 'Kur'âıı Tarihi
Sürecinde Kıraatler' makalesi.
[530] Nevevî, Mecmu, III/392-393; Sa'dî Ebû Ceyb,
MevsûatüUcma', 11/822.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/265-266.
[531] Sened:
Sahih: Müsned,
11/71-72, H.no:5402; Benzer rivayet için bk. 11/152, H.no:6397:
Selâmla ilgili diğer
rivayetler için bk. 1/465, H.no:4432; 1/448, H.no:4280; 1/444, H.no:4239,4241;
1/438, H.no;4172; Beyhakî, III/176.
Nesâî, Sehv, 70-71,
H.no:1318-1319; Beyhakî, 11/178.
Aynca bk. 558/1428 ve 613/1483.hadisler.
[532] Sa'dî Ebû Ceyb, Mevsûatü'l-îcma', 11/601; Bennâ, age.,
III/244-245.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/266.
[533] Sened:
Sahih: Müsned, IIl/i
19, H.no:12134; Benzer rivayetler için bk. III/262, H.no:13700; 111/257,
H.no:13633 (Mükerreri: m/251, H.no;13570:III/179-180, H.no:12784; III/132,
H.nö:12289; III/125, H.no:12199; Nesâî, Sehv, 1, H.no:1177. Senedinde yer alan
Abdurrahman b. el-Esam Müslim'in râvisidir. Müslim ve Nesâî birer, Ahmed b.
Hanbel ise 12 rivayetini nakletmiştir.
[534] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/266-267.
[535] Sened:
Sahih: Müsned, V/341,
H.no:2279l; İkinci tarik: V/342, H.no:22796; Benzer rivayetler için bk. V/344,
H.no:22814; V/344, H.no:22811; V/344, H.no:22809 (6U/1481.hadis); V/343,
H.no:22804; V/341-342, H.no:22794; V/342, H.no:22799:
Ebû Dâvûd, Salât, 96,
H.no:677; İbn Mâce, Taharet, 46, H.no;417; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr,
III/280, H.no:3412.
Heysemî, hadisin Ahmed
b. Hanbel ve Taberânî tarafından nakledildiğini, her birinin senedinde Şehr b.
Havşeb'in bulunduğunu söyler ve şunu ilave eder: "Bu râvi hakkında tenkid
bulunmaktadır. Fakat İnşallah sikadır." Bk. Mecma', 11/130.
Şehr b. Havşeb hakkında
geniş bilgi için 4/4.hadisİn tahricine bk.
Ayrıca
bk.478/1348.hadis.
[536] Dört rekâtlı bir namazda iftitah (başlama) tekbiri
dışında yirmi bir tekbir bulunmaktadır. Çünkü her rekâtta beş tekbir vardır ve
bunları birinci teşehhütten sonra üçüncü rekâta kalkış tekbiri de
eklenmektedir.
[537] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/267-268.
[538] Sened:
Sahih: Müsned, V/344,
H.no:22809; Hadisin tahrici için bk. 610/1480.hadis. Şehr b. Havşeb hakkında
geniş bilgi için 4/4.hadisin tahricine bk. Ayrıca bk. 478/1348.hadis.
[539] Karahisarî, Ahtert-i kebir, 1/186.
[540] Doğru anlaşılması için bu takdirin yapılması şarttır.
Bk. Nevevî, Şerhu Sahihi Müslim, IV/99.
[541] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/268-269.
[542] Sened:
Sahih: Milsned, 1/218,
H.no:1886; Benzer rivayetler için bk. 1/292, H.no:2656: yerine lafzı ile şu
rivayetler nakledilmiştir: 1/351, H.no:3294 şeklinde kayıtlıdır); 1/339,
H.no:3140; 1/335, H.no:3101, H.no:3016; 1/250, H.no:2257; Buharî, Ezan, 116,
118; İbn Hıızeyme, 1/290, H.no: 577.
[543] Bathâ,; vadi, geniş alan demektir. (Bk. İbnü'l-Esîr,
Nihûye, 1/134); Bu vadinin Mekke ile
Mina
arasında olduğu belirtilmektedir. (Bk. İbn Hacer, Fethul-Bân, III/590).
[544] Buharî, Ezan, 116; İbn Huzeyme, 1/290, No: 577;
Benzeri Ahmed b. Hanbel tarafından da ayrıca nakledildi. Bk. Müsned, 1/327.
[545] İbn Hacer, age., III/590.
[546] Buharı, Ezan, 118; Karahisarî, age., 1/183.
[547] İbn Hacer, age., 11/272.
[548] Azimâbâdi, Avnü'l-Ma'bûd, 1/288.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/269-270.
[549] Sened:
Sahih: Müsned, 1/386,
H.no:3660; Benzer rivayetler için bk. 1/465, H.no:4432; 1/448, H.no: 4280
1/444, H.no:4239, 4241; 1/442, H.no:4224; 1/443, H.no:4225; 1/438, H.no:4172;
1/426-427 H.no:4055; 1/418, H.no:3972; 1/414, H.no:3933; 1/409, H.no:3887-3888;
1/408, H.no: 3879 1/406, H.no:3849; 1/394, H.no:3736; 1/390, H.no:3699, 3702
(âı î^jj ^ f^Jı j» ÎJ-jj ^t f^O;
ziyadesi ile; 1/426^27, H.no:4055; MOs/im, Mesâdd, 117-118; Ebû DâvM,
Salât, 184, H.no:996 Tirmizî, Salât, 105, H.no:295; /tn Mâce, İkâme, 28,
H.no:914; Dârimî, Salât, 87, H.no: 1353. Ayrıca bk. 588/1428 ve
608/1478.hadisler.
[550] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/270.
[551] Sened:
Sahih: Müsned, 11/270,
H.no:7644-7646; Benzer rivayetler için bk. 11/527, H.no:10765; U/502,
H.no:10467; 11/497, H.no:10398 (Senedinde Rişdin b. Sa'd var); 11/452,
H.no:9798; 11/434, H.no:9574:
11/236, H.no:7219;
11/337, H.no:8426; Mâ/tt, Salât, 19; Buhâri, Ezan, 115, 117, 128; Müslim,
Mesâcid, 27-32; Ebû Dûvûd, Salât, 136, H.no:836; Tirmizî, Salât, 75, H.no:254;
Nesâî, İftitâh, 84, H.no:1021; Tatbik, 21. 94, H.no:1058, 1153; İbn Mâce,
İkâme, 15, H.no:860; Dârimt. Salât, 40, H.no: 1251.
Ayrıca 615/1485,
558/1428 ve 616/1486.hadislere bk.
[552] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/270-271.
[553] Sened:
Sahih: Müsned, 11/417,
H.no:9369; Benzer rivayetler için bk. 11/500, H.no:10439-10440
(490/1360.hadisebk.):
H/434, H.no:9574;
11/375, H.no:8861; ü/236, H.no:7219 ziyadesi ile; Abdürrezzâk, 11/67,
H.no:2517; Müslim, Salât, 28-32; Ebu
Dâvud, Salât, 117, H.no:753; Tirmizî, Salât, 63, H.no:239-240; Atesdf,
İftitâh, 6, H.no:881; es-Sünenü'l-kiibrâ, 1/308, H.no:957; IMrimf, Salât, 32,
H.no:1240; İbn Huzeyme, 1/233, H.no:459; f/ûfcım, 1/336, 359, H.no:781, 856
(isnadı sahihtir); Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XIX/284; Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, 11/27, 195; X/16, 19.
Ayrıca 614/1484,
558/1428 ve 616/1486.hadislere bk.
[554] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/271.
[555] Sened:
Sahih:Müsned, 11/454,
H.no:9812;İbn Ömer'den şahidi için bk. Müsned, 11/133-134, H.no:6175; 11/132,
H.no:6l63-6164; 11/147, H.no:6345 (491/1361.hadis); 11/106, H.no:5843; 11/100,
H.no:5762; 11/18, H.no: 4674; II/8, H.no:4540; n/44, H.no:5033-5034 (Tâvûs'un
talebelerinden biri bilinmediği için senedi zayıftır); 11/45-46, H.no:5054
(Câbir b. Yezid el-Cu'fî sebebiyle zayıftır); 11/47, H.no: 5081; 11/62,
H.no:5279; 11/58, H.no:4540; 11/145, H.no:6328; 11/147, H.no:6346; Mâlik,
Salât, 16; Buhâri, Ezan, 83, 86; Müslim, Satât, 21-23; Ebû Dâvûd, Salât,
115-116, H.no:721-722, 741; Tirmizî, Salât, 76, H.no:255; Nesâî, lftitâh, 1, 3,
86, H.no:874-876, 1023; Tatbik, 21, 37, 85,H.no:1057, 1086, 1142; İbn Mâce,
İkâme, 15,H.no:858;Dân"mf, Salât, 41,71, H.no:1253, 1314-1316.
Ayrıca
491/1361ve614/1484.hadise bk.
[556] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/271-272.
[557] Sened:
Sahih: Müsned, 111/18,
H.no:11083; Btıhûrî, Ezan, 144; Hâkim, 1/223 (Hâkim rivayeti sahih saymış,
Zehebî de bunu onaylamıştır); Beyhakî, 11/18. Heysemî, hadisin Sahih'te
muhtasar olarak geçtiğini, Ahmed b. Hanbel'İn râvilerinin sahih hadis ricali
olduklarını belirtir. Bk. Mecma', 11/103-104.
[558] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/272-273.
[559] îbn Hacer, Fethul-Bârî, 11/304.
[560] Buhari, Ezan, 144.
[561] İbn Abdilber, İstizkâr, IV/1671,1672, No: 2997;
İbnü'1-Esîr, (jsdü't-ğâbe, 11/365, No: 2035.
İmam Ahmed b. Hanbel,
El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/273-274.
[562] Sened:
Sahih: Müsned, IV/392,
H.no: 19386; Benzer rivâyelter için bk. IV/392, H.no: 19390 ziyadesi ile;
IV/400, H.no:19475 (£üij^ k,'ğ'j^^0 lafzı ile; IV/411-412, H.no:19579; IV/415,
H.no:19610:
(Senedindeki müphem râvî, Esved b. Yezid'dir.
Diğer rivayetlerde bu İsim açıkça verilmiştir.) İbn Mâce, İkâme. 28, H.no:9I7.
İmrân b. Husayn'dan
şahidi için bk. 619/1489.hadis.
[563] Müsned, IV/392, H.no:19390.
[564] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/274.
[565] Sened:
Sahih: Müsned, IV/432,
H.no: 19767: Hadisin kısmı bulunmayan benzer rivayetler için bk. IV/429,
H.no:19746;
IV/428, H.no:19726;
IV/440, H.no:19837; IV/444, H.no:19880; Buharı, Ezan, 115-116, 144; Müslim,
Salât, 33; Ebû Dâvûd, Salât, 136, H.no:835; Nesâî, Tatbik, 34, H.no: 1080.
Rivayetin senedinde
müphem bir râvi bulunmaktadır. Bu senedle rivayet zayıftır. Fakat diğer
rivayetlerde mütâbiî vardır.kısmını bir başka kaynakta bulamadık.
Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den
şahidi için bk. 618/1488.hadis.
[566] Bk. Bu rivayetin açıklaması.
[567] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/274-275.
[568] Bennâ, age., III/249.
[569] Ahmed b. Hanbel, IV/440, 444; Buharı, Ezan, 116, 144;
Müslim, Salât, 33 (393); £6ıî Davud, Salât, 136, No. 835; Nesâi,
es-Sünenü'l-kübra, 1/227, No: 669.
[570] İbn Huzeyme, 1/291, No: 580,11/292, No: 581.
[571] İbn Hacer, age., H/270; Azimâbâdî, Avnü'İ-Ma'bûd,
III/53.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/275-276.
[572] Sened:
Zayıf: Müsned, III/406,
H.no:15288; Benzer rivayetler için bk. IH/407, H.no:15305; Tayâlist, s.181,
H.no:1287; Ebû Dâvûd, Salât, 136, H.no:837; Tahâvî, Şerhu meâni'l-âsâr, 1/220.
Buhârî bu hadisin,
senedde yer alan Hasan b. Umrân'ın münker rivayetlerinden biri olduğunu söyler.
Bk. et-Târîhu'l-kebîr, 11/300. Bu rivayetinden başka da bir naklini bulamadık.
[573] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/276.
[574] Razi, Muhtam's-Sıhah, 720; Hamevî, Mu'cemü'l-büldân,
V/400, No: 12361.
[575] Buharı, et-Tarihu'l-kebir, 11/300, No: 3540; Ebû
Davud, Salât, 136, No: 837.
[576] Ebû Davud et-Tayâlisî, 181, No: 1287; İbn Ebî Şeybe,
1/218, No: 2497; Beyhakî, 11/347, No: 3677.
[577] Buhari, et-Tarihu'l-kebir, 11/300, No: 3540.
[578] İbn Ebî Hatim, el-Cerh ve't-Ta'dîl, 111/27, No: 114.
[579] İbn Hibban, Sikât, VI/162, No: 6167.
[580] Zehebî, Mizanü'U'tidâl, VIII/79, No: 283.
[581] Şirâzî, Mühezzeb, 1/74-75; Kâsânî, Bedâiu-s-Sanâi',
1/209; İbn Rüşd, Bideyetü'l-müctehid, 1/88; İbn Kudame, Muğnu 1/543; Sa'dî Ebû
Ceyb, Mevsûatü'l-icma'fi'l-filchi'l-hlâmî, 11/601.
[582] İbnKudame,age., 1/543.
[583] Kâsânî, age., 1/211.
[584] Sehnûn, Müdevvene, 1/70.
[585] Şirâzî, age., 1/75; Nevevî, Mecmu', III/417-418.
[586] Bu hadisin tamamı ve tahrici için bk. MüsnedTrc. V.
Cilt, 511/1381 nolu rivayet..
[587] İbn Kudame, age., 1/545-549.
[588] İbn EbîŞeybe, 11/115, No: 7134; Ahmed b. Hanbel,
11/230, 341, 376, 411, 440; III/110. 162; IV/394, 401; Buhârî, Ezan, 74, 82;
Müslim, Salât, 86, (414), 89 (417); Ebû Dâvûd, Salât, 68, H.no:601, 603; Nesâî,
İftîtah, 1-3; İbn Mâce, İkâme, 44, H.no: 1239.
[589] Bennâ,age.,III/251.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/276-278.
[590] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/279.
[591] İbnü'l-Cezeri, Ebu'1-Hayr Muhammet! b. Muhammed b.
Yusuf, Müncidü'i-mukriîn, 3.
[592] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/279.
[593] İbn İshak,Siret,213.No:310.
[594] İbn İshak, age., 187-188, No: 268.
[595] İbn İshak, age., 185-186, No: 263/264.
[596] İbn İshak, age., 160-161, No. 223; İbnü'1-Esir,
el-Kamilfi't-Tarih, 1/601-603.
[597] İbnü'l-Esir, age., 1/599.
[598] İbn Sa'd. age., IV/208-209.
[599] Ahmed, 1/24, 40, 42; Buharî, Fedailu'l-Kur'ân 5, 27,
Husûmat 4, Tevhid 53; Müslim, Müsâfirin 270, (818); Ebû Davud, Salât 357, No: 1375;
Tirmizî, Kırâ'ât 2, No: 2943; Nesâî, Salât 37, No: 2, 150-152; Muvatta, Kur'ân
5, No: 1, 102.
[600] Metinde kelimesi geçmektedir, o dönemde Araplar
arasında kızılan bir konuda bu kelime kullanılırdı ki manası 'yalan
söyledin'şeklindedir. Ancak burada yalancılıkla suçlama değil de, yanıldığı
kastedilmektedir. Bu nedenle terceme 'yanılıyorsun' şeksinde yapıldı.
[601] Müslim, Müsafirûn, 273 (820); İbn Hibban, 111/12, No:
737,111/13, No: 738.
[602] Ahmed, IV/205; (Heysemi, bu rivayetin ricalinin sahih
olduğunu, ancak mürsel olduğunu belirtti. Bk. Mecmeu'z-Zevâİd, VII/150);
Heysemi bu rivayetin mürsel olduğunu belirtmekte, ancak başka tarikle gelen
sahih bir rivayetle kuvvetlenir. Beni Haşim'in mevlâsı Ebû Said yoluyla gelen
Amr b. Âs rivayetinin senedi sahihtir ve bu rivayeti kuvvetlendirmektedir. Söz
konusu rivayet için bk. Ahmedb. Hanbel, IV/204, Thk: Şuaybü'l-Anıavud,
XXIX/353, No. 17819.
[603] Ahmed, IV/169; (Heysemi, bu rivayetin ricalinin sahih
olduğunu belirtti. Bk. Mecmeu 'z-Zevâid,VII/15l).
[604] Ahmed, 11/300; İbn Hibban, 1/275, No: 74; (Heysemi, bu
rivayetin Ahmed b. Hanbei tarafından İki ayn tarikten nakledildiğini ve
tariklerden birinin ricalinin sahih olduğunu. Bk. Mecmeu 'z-Zevâid, VII/151).
[605] Ahmed, 11/181.
[606] O dönemde Araplar için en kıymetli mallar bu şekilde ifade
edilirdi. (Bk. Nevevi, Şerhıt
Sahihi
Müslim, XV/178); Şimdiki bazı gençlerin kırmızı renkli modellİ araba sevdası
gibi.
[607] Ahmed, 1/401 (Ricali sikadır.)
[608] Ahmed, V/51; (Bu rivayet zayıftır. Çünkü Heysenıİ,
râvilerden Ali b. Zeyd'in su-i hafızasını (hafızasının kötü olduğunu) belirtti.
Bk. Mecma', VII/151)
[609] Buraya kadar ki kısmının şahidi Huzeyfe'den de
gelmektedir. (Bezzar'ın bu rivayetinde Asım b. Behdele bulunmaktadır. Kendisi
sikadır, hakkındaki bazı sözler zarar vermez, seneddeki diğer râviler de sikadır.
Bk.Heysemi,Mecma', V1I/150)
[610] Hastalar için ya da müminlerin kalbleri için
şifalıdır. Bk. Münâvi, el-Feyzu'l-Kadir, III/54.
[611] Ahmed, V/41' de buraya kadar Rasûlullah'ın sözü olarak
nakledildi.
[612] Bu kelimelerin anlamlan birbirine yakındır, Kur'ân']
bu şekilde aynı/yaklaşık anlamdaki bir
başka kelime ile
okumak mümkündür, ancak
bu kelime mutlaka
RasÛlullah'tan duyulmalıdır, her kişi dilediği şekilde okuyamaz. Bu
kelimelerin manası: Teâl gel, agbil gel/yaklaş, helümme haydi/gel, izheb git ve
esri' şeklindedir, Arapça sözlüklerde bu kelimeler birbirleriyle açıklanır.
[613] Ahmed, V/16; (Taberani ve Bezzar'da da geçen bu
rivayetin ricali sahihtir. Bk. Heysemi, Mecma\WlV 152).
[614] Ahmed, V/l 14 (Ricali sikadır.)
[615] Ahmed, 1/263; Buharı, Fedai İÜ'I-Kur'ân, 5; Müslim,
Müsafirûn, 272 (819); Nesai, îftitah, 37.
[616] Taberani, XX/150, No: 312; (Heysemi, ricalinin sika
olduğunu belirtti. Bk. Meana', VIÎ/154)
[617] Ahmed, VI/433; (Heysemi, Taberanİ'nİn ricalinin sika
olduğunu belirtti. Bk. Meana', VII/154)
[618] Ahmed, V/391; (Bezzar ve Taberanİ'den de gelen bu
rivayetin ricali sahihtir. Bk. Heysemi, Meana', VII/150)
[619] Taberani, IX/26, No: 8296; (Bu zayıf bir rivayettir,
Çünkü seneddeki Ammar b. Matar cidden zayıf bir râvidir. Bazıları da sika
demiştir. Bk. Heysemİ, Mecma', VII/153).
[620] İbn Abdilber, Temhid, VIII/275.
[621] Meselâ bk. Hasan Ziyauddin, el-Ahrufu's-seb'a ve
menzileiü'l-kıruati minha, Daru'l-Beşari'I-iimiyye, Beyrut, 1988.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/279-288.
[622] İbn EbîŞeybe, Vl/148, No: 30229; Abdullah b. Ebû
Davud, KitabiH-Mesahif, 11 (İbn Hacer isnadının hasen olduğunu belirtti. Bk.
Fethu'l-Bâri, IX/12).
[623] Hakim, U/249, No: 2901. rivayetin açıklaması.
[624] Buharı, Fedailü'l-Kur'ân, 3,4; Tayalisi, 1/3, No: 3; Ahmed
b. Hanbel, 1/13; Tinnizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3103; İbn Hibban, X/360, No:
4506.
[625] İbn Hacer bu şekilde takdir yapılması gerektiğini
bildirir. Fethu'l-Bâri, 1X/12; Aynı yerde İbn Hacer, Müseylemü'l-kezzab ile
yapılan Yemame savaşı ile ilgili bilgi verir ve bu savaşta yaklaşık yedi yüz
sahabenin şehİd olduğunu, ancak Müseylemü'l-kezzab fitnesinin de ortadan
kaldırıldığını zikreder.
[626] Sonraki rivayetten anlaşılıyor ki bu sahabi Hz.
Ömer'in yanına geldiğinde Hz. Ömer de bunu duyduğunu belirtmiştir, böylece o
ayetler de iki kişi tarafından bildirilmiş oldu.
[627] Tevbe suresinin son iki ayeti:
"Gerçekten size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok
şefkatlidir, merhametlidir. (Ey Muhammedi) Eğer reddederlerse de ki: Allah bana
yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O, yüce
arşın sahibidir." (Tevbe, 9/128-129)
[628] İbn Ebî Davud, age., 16-17; İbn Hacer, Fethu 'l-Bari,
IX/I4.
[629] Künyesi Ebû Huzeyme olan bu zat, sonraki rivayette
İsmi Haris b. Hazeme olarak açıklanmaktadır. Bu konuyla ilgili rivayetlerin
bazılarında ise Ebû Huzeyme ismi Huzeyme b. Sabit olarak geçmektedir. (Bk.
Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân, 9, No. 3103 (hasen sahih); Ebû Ya'iâ, 1/66, No: 64;
İbn Hibban, X/360, 36)
Anlaşılan o ki râviler
burada şüpheye düştüler, hâlbuki rivayetler dikkatle incelenirse ortaya şu
sonuç çıkar: Tevbe süresindeki söz konusu ayetleri getiren Ebû Huzeyme ve Ahzab
süresindeki ayeti getiren ise Huzeyme b. Sabit'tİr. Huzeyme b. Sabit'in
şahitliği Rasûlullah tarafından iki şahit kabul edilmiştir. (Bk. İbn Hacer,
Fethu'l-Bari, IX/15) Huzeyme b. Sabit'in Ahzab suresinin ilgili ayeti ve
şahitliği ile ilgili rivayet:
Mushaf ı yazarken
Rasûlullah'tan duyduğum bir ayeti kaybettim/bulamadım ve onu Huzeyme b,
Sabit'in yanında buldum. O ayet şudur:
"Müminler İçinde
Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü
yerine getirip (o yolda can vermiştir); kimi de (şehitliği) beklemektedir.
Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab, 33/23)
(Râvi) ekledi: Huzeyme
iki şelıadet sahibi diye anılırdı, Rasûlullah onun şahitliğini iki şahit yerine
kabul etmişti. Huzeyme Sıffîn günü Hz. Ali ile beraberken öldürüldü. (Bk. Mamer
b. Raşid, Cami', XI/235 (Abdürrezak'ın Musannefinde); Abdiirrezzak, VIII/367;
Ahmed b. Hanbel, V/188; Buharı, Fedailü'l-Kur'ân, 3, Meğazi, 17; Nesâi,
es-Sünenü'l-kübra, VI/430,No: 11401)
Huzeyme b. Sabit'le
ilgili bu olay Hz. Osman zamanındaki çoğaltmada olmuş ve sadece bir ayetteki
problem Allah'ın izniyle bu şekilde halledilmiştir. (Bk. İbn Hacer, age.,
1X/21)
Sonuç olarak rivayeti erdeki Ebû Huzeyme ve Huzeyme b. Sabit farklı
kişilerdir.
[630] İbn Hacer, age., IX/12-16.
[631] BkAhmed b. Hanbel, 1/57. 1/69; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân
9, No: 3086 (Hasen Sahih); Beyhaki, es-Sünenü'l-kübra, V/10, No:8007; Hakim.
11/241, No: 2875; 11/360, No; 3272.
[632] Bu konudaki çok sayıda örnek için bk. Müsned Trc. V.
Cilt; Namazlarda Okunan Sureler, öğle ve İkindi Namazlarında Kıraat (Kur'ân
Okumak), Akşam Namazında Kıraat (Kur'ân Okumak), Yatsı Namazında Kıraat (Kur'ân
Okumak), Sabah Namazında, Özellikle Cuma Gününün Sabah Namazında Kıraat (Kur'ân
Okumak), Genel Olarak Namazda Kıraat (Kur'ân Okumak)... bölümleri.
[633] Ahmed b. Hanbel, 1/199; Bu rivayetin senedinde
Muhammed b. İshak bulunmaktadır ve müdellistir. Diğer
râvileri sikadır. (Bk.
Heysemi, Mecmeu'z-zevâid, VII/35).
Senedde müdellis bir râvinin bulunması rivayeti zayıf kılar, çünkü
senedde haddesenî gibi işitme lafızları yerine an lafzı geçmektedir ve bu
şekilde rivayet başka yerde işitme lafzıyla geçmemektedir.
[634] Bk. Tayalisi, 1/3, No: 3; Ahmed b. Hanbel, 1/13;
Buhari, Fedailü'l-Kur'ân, 3,4; Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3103; İbn
Hibban, X/360, No: 4506.
[635] Ahmed b. Hanbel, V/134; İbn Ebî Davud, Mesahif, 38;
Beyhaki, Delâilü'n-Nübüvve, VII/139; Müsned'de Abdullah b. Ahmed'in
ziyadelerinden olarak nakledilen bu rivayetin senedinde tartışmalı İki râvi
bulunmaktadır. Biri Ebû Cafer er-Râzi'dir ki kendisinin hadiste saduk ve salih
birisinin olduğu, ancak hıfzının kuvvetli olmadığı nakledilmektedir. (Bk. İbn
Hacer, Takribu't-Tehzib, 414, no: 4921) Ahmed b. Hanbel'den gelen iki rivayette
'hadiste kuvvetli değil' ve 'salihu'l-hadis' şeklinde zikredilmektedir. İbn
Main'den: "Horasan'ın sikası (güvenilir râvİsi)' olduğu nakledilir. A1İ b.
Medîni: 'Bİzİm yanımızda sikadır' dedi, Ebû Hatim; onun Salih, saduk ve sika
olduğunu, belirtti. (Bk. İbn Hacer, Tehzibu't-Tehzib, XII/56-57)
Diğer tartışmalı râvi ise Ömer b. Şakik'tir. İbn Hibban onu 'es-Sikât'
adlı eserinde zikretti, İbn Hacer 'makbul' dedi. İbn Adi, 'kalilü'l-hadis'
veZühlî, "onu zayıf göreni görmedim dedi.' (Bk.. İbn Hacer,
Tehzibu't-Tehzib, XII/56,57, 463).
[636] Bu ayet:
"Bir sûre
indirildiği zaman, (alay ederek) birbirlerine bakar (ve): (Etraftan) sizi
birisi görüyor mu? diye sorarlar, sonra da ayrılıp giderler. Anlamayan bir
kavim olduklar için Allah
onların kalplerini (imandan) ayırmıştır." (Tevbe, 9/127)
[637] Bu ayetin manası:
"Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona: "Benden baka ilâh
yoktur; şu halde sadece bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım."
(Enbiya, 21/25)
[638] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/288-293.
[639] İbn Ebî Davud, age., 18-19.
[640] Timizi, Tefsirul-Kur'ân 9, No. 3104 (Hasen sahih);
Beyhaki, 11/385, No: 3806-3807; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, IX/20; Mübarekpûrî,
Tuhfetü'l-Ahvezi, VI1I/413.
Bu kelime iki yerde geçmektedir: Bakara, 2/248, Taha, 20/39.
[641] İbn Ebî Davud, age., 43.
[642] İbn Ebî Davud, age., 27.
[643] İbn Ebî Davud, age., 20-21.
[644] İbn Ebî Davud, age., 25.
[645] Müslim, Müsafırûn, 252.
[646] Abdürrezzak, 11/147 , No: 2843; İbn EbîŞeybe, 1/327,
No: 3699.
[647] BkAhmed b. Hanbel, 1/57,1/69; Tirmizi,
Tefsiru'l-Kur'ân 9, No: 3086 (Hasen sahih); Ebû Davud, Salat, 125, No: 826;
Beyhaki, es-Sünenü'l-kübra, V/10, No:8007; Hakim, 11/241, No: 2875; 11/360, No:
3272.
[648] Mesânî, ayet sayısı yüzden aşağı olan surelere denir.
[649] Mİûn, ayet sayısı yüz kadar olan surelere denir.
[650] Tayalisl 1/136, No: 1012; Ahmed, IV/107 (Bu senedeki
rical sikadır, sadece İmran el-Kattân'ı İbn Hibban ve bazıları sika, Nesai gibi
alimler zayıf kabul etmişlerdir. Bk. Heysemi,Mecma\ VII/46); Taberanî, XXII/76,
No: 187.
* Bu rivayetin Ebû
Ümame'den gelen şahidi için bk. Taberaııi, VIIl/258, No: 8003 (Rivayetin
senedindeki Leys b. Ebû Süleym zayıf kabul edilmiş, ancak rivayetine ilibar
edilir. Seneddeki diğer râviler sikadır. Bk. Mizzi, TehzM'l-Kemâl, XXIV/279,
No: 5017; Heysemi, age., VII/158)
[651] Ahmed b. Hanbel, IV/9, 343; İbn Ebi Şeybe, II//242,
No: 8583; Ebû Davud, Şehru Ramazan 9,
No. 1393; îbn Mace, İkâmetü's-Salât 178, No:1345; Ebû Bekir eş-Şeybanî, el-Âhad
ve'l-Mesânî, III/218, No:1578; Taberanî, XVU/41, No: 87; Beyhakî, Şuabü'l-İman,
11/396, No: 2176; Bu konudaki diğer rivayetler ve değerlendirmesi için bk.
Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 11/269.
[652] Ebu'l-Mehâsin, Mu'tasam'I-Muhtasar, 11/ 238;
Azimâbâdî, Avnü'i-Ma'bûd, İV/190
[653] Uzun hadisten bir bölüm. Bk. Ahmed b. Hanbel, VI/282;
Buharı, Menakıb, 25, FedaillTl-Kur'ân, 7; Nesâî, es-SünenU'l-kübra, IV/251, No:
7078.
[654] Abdürrezzak İÜ/355, H.no: 5956; Ahmed b. Hanbel,
11/163, 199; Nesai, es-Sünenü'l-kübra, V/24, H.no: 8064; İbn Mace,
İkâmetü's-Salât, 178, H.no: 1346; Jbn Hibban, III/333, H.no: 756; Aynı
sahabiden benzer rivayet için bk. Buhari, Ezan, 34; Ebû Davûd, Şehru Ramazan,
8, H.no: 1388,1389, 1390,1391.
[655] Tayalisi, 1/300, H.no: 2275; İbn Ebi Şeybe, 11/241,
H.no: 8573; Ahmed b. Hanbel, 11/164, 165; Timizi, Kırâât, 11; 2949 (Hasen
Sahih); Ebû Davud, Şehru Ramazan, 8, H.no: 1390; Nesai, age., V/25, H.no: 8067.
[656] Bu rivayetin metni:
Bk. îshak b. Râhûye,
Müsned, 1/235; Ahmed b. Hanbel, VI/405; îbn Huzeyme, 111/89, H.no: 1676;
Taberanİ, XXV/ 134, H.no: 326; Beyhaki, III/130, H.no; 5136.
[657] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/294-299.
[658] İbn Ebî Dâvud, age., 162.
[659] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/299-300.
[660] Bu konudaki ihtilaf için bk. Müsned Trc. 552/1422 nolu
hadisin açıklaması.
[661] Abdürrezzak, 11/147 , No: 2843; İbn EbtŞeybe, 1/327,
No: 3699.
[662] Tayalisî, 1/136, No: 1012; Ahmed, IV/107 (Bu senedeki
rical sikadır, sadece îmran el-Kattân'ı İbn Hibban ve bazıları sika, Nesaİ gibi
alimler zayıf kabul etmişlerdir. Bk. Heysemi.
Mecma\ VII/46);
Taberanî, XXII/76, No: 187
*Bu rivayetin Ebû Ümame'den gelen şahidi için bk. Taberani, VIII/258,
No: 7003 (Rivayetin senedindeki Leys b. Ebû Süleym zayıf kabul edilmiş, ancak
rivayetine itibar edilir. Seneddeki diğer râviler sikadır. Bk. Heysemi, age.,
VII/158)
[663] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi,
Ensar Yayıncılık: 5/300-301.
[664] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/301.
[665] İbn Nedim, et-Fihrist, 30; İbn Ebî Davud, age., 16.
[666] Suyûtî, İtkan, 1/195.
[667] Kummî, İbrahim, Tefsir, 1/10.
[668] Kuleynî, Ebû Cafer Muhammed b. Yakub b. İshak,
el-Kâfi, 1/228.
[669] Kazrânî, Abdiillatif, Mirâtü'l-envâr ve
mişkâtü'l-esrûr, Mukaddime bölümü, 7.faide, 8.kısım (Zehebî, Muhammed Hüseyin,
et-Tefsir ve 'l-müfessirûn, II/77'den naklen)
[670] Kâşi, Muhsin, es-Safi fi tefsiri'l-Kur'âni'l-Kerim,
Mukaddime bölümü (Zehebî, age.,II/157'den naklen)
[671] Alevî, Abdullah, Tefsüru'l-Kur'ân, 546 (Zehebî, age.,
II/191'den naklen)
[672] Şeyh Müfıd, Muhammed b. Muhammed b. Numan,
Evail'ul-Makalâl, 55; Aştiyanî, Muhammed Hasan, Bahr'ul-Fevaid, 99.
[673] Fani İsfahanî, A\i,Ârâ Havi'el-Kur'ân, 102.
[674] Hûî, Ebu'l-Kasım, el-Beyanfi tefsiri'l-Kur'ân,
1/223-225; Sağir, Muhammed Hüseyin Ali, Tarih'ut-Kur'ân, s. 172.
[675] Tabersî, Ebû Ali Fadl b. Hasan, Mecmau'l-Beyan li
ulûmi'l-Kur'ân, 1/85.
[676] Belaği, Muhammed Cevad, Mukaddime, 26 (Tabersî, Mecmau
'l-Beyari'm başında)
[677] Nurullah, Kadı, Mesaibü'n-nevâsıb (Beîâği, Mukaddime,
26'den naklen)
[678] Bu eser Tabersî'nin olduğu İddia edilen ^Faslü'l-hıtab
fi isbati tahrifi Kitabi Rubbi't-Erbab'dır. Ancak bugün bu kitaba
ulaşılamamaktadır.
[679] Belâği, Mukaddime, 26.
[680] Tabatabâî, el-Mizanfı tefsiri'i-Kur'ân, 11/104-124
arası özetlendi.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/301-304.
[681] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/304.
[682] İbn Eşte'nin el-Mesahifte'ki rivâyeli için bk. Suyûtî,
hkan, 1/ 201-202; İbn Nedim, Fihrist, 30.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/305.
[683] Dımyâtî, Ahmed b. Muhammed, İthafu fudelâi'l-beşerfi'l-kıraâti'I-arbaa
aşer, 7.
[684] Vessâ ve Evsâ
gibi...Hz. Osman dönemindeki
heyet bu kıraatlerin kaybolmaması için mushaflann
bazılarına Vessâ , bir kısmına da Evsâ kelimesini yazmışlardır. Ancak bir
kelime İle gösterilen kıraatler için aynı kelime yazılmış ve iki şekilde
okunmuştur; Fatiha'daki Mâlik ve Melik kıraatleri gibi. Bunlar o dönemdeki
heyetin kitabet ile birlikte kıraatlerin de tespitinde ne kadar titiz
çalıştıklarını göstermektedir.
[685] Zürkânî, Muhammed Abdülazim, Menahitü'l-irfanfı ıtlûmi'l-Kur'ûn,
I/412-413.
[686] Bu kıraatlere Şia ve Mutezile her ne kadar mütevatir
demeseler de Kur'ân'ı yine bu kıraatlerden birisi ile okumaktadırlar. Tartışma
sadece kavramlar üzerinde olmaktadır, ancak ameli noktada bir ihtilaf yoktur.
En çok tutulan kıraat İmam Âsım'ın kıraatidir.
[687] İbn Mücahid, es-Seb'a fi'l-kırâât, 53-64;
İbnU'l-Cezerî, Taknbü'n-Neşr, 2 (Thk. İbrahim Atve ivaz), Tayyibetü'n-Neşr, 8;
Zerkeşi, age.. 1/405, 413,451; Zürkâni, age., 1/457-458.
[688] İbnü'l-Mücahid, age., 64-69; İbnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2, Tayyibetü'n-Neşr, 9; Zürkânî, age.,
1/454-455.
[689] İbnü'l-Mücahid, age., 79-85; Ibnü'l-Cezerî,
Takribü'n-Neşr, 2-3, TayyibetU'n-Neşr, 9-10; Zerkeşî, age., 1/405; Zürkânî,
age. 1/456.
[690] Hz. Osman'dan kıraati direk alma rivayeti zayıftır. Zürkânî,
age. 1/453.
[691] İbnü'l-Mücahid, age., 85-88; İbnU'l-Cezerî,
Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 10; Zerkeşî, age., 1/405,413; Zürkânî,
age., 1/453-454.
[692] İbnü'l-Mücahid, age., 67-71; İbnü'l-Cezerî,
Takribü'n-Neşr, 2-3; Zerkeşî, age., 1/405; Zürkânî, age., 1/455-456.
[693] Ebû Şame, el-Mürşidü'l-Vecîz, 172 (Thk. Tayyar
Altıkulaç); Zerkeşi, age., 1/408.
[694] İbnü'l-Mücahid, age., 71-78; İbnÜ'l-Cezerî,
Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 11-12; Zerkeşî, age., 1/405,413;
Zürkânî, age., 457.
[695] İbnü'l-Mücahid, age., 78-79; İbnii'l-Cezerî,
Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr, 12; Zerkeşî, age., 1/405-406, 413;
Zürkânî, age., 1/458-459.
[696] İbnü'l-Cezerî, Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Ncşr,
12-13; Zürkânî, age., 1/459-460.
[697] İbnü'l-Cezerî, Takribü'n-Neşr, 2-3, Tayyibetii'n-Neşr,
13.
[698] İbnü'l-Cezerî, Takribii'n-Neşr, 2-3, Tayyibetü'n-Neşr,
13-14.
[699] Ebû Şame, age., 186; Zerkeşî, age., 1/408.
[700] Ebû Şame, age., 173-174; Zerkeşî, age., 1/406-407.
[701] Zürkânî, age., 1/412-413.
[702] Zerkeşî, age., 1/409-410.
[703] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/307-318.
[704] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/318.
[705] Nisa, 4/164.
[706] Zemahşeri, Keşşaf, II/8.
[707] Bu örneklerle ilgili bk. Kasas, 28/46, Meryem, 19/52,
Sâffât, 37/4; Taha, 20/11...
[708] Zehebi, et-Tefsir ve'l-müfessirûn, 1/377.
[709] Kuleyni. Kâfi, 11/630 (Kur'ân'ın Faziletleri konusu);
Ebû Cafer et-Tûsi, Tefsiru't-Tibyân, 1/7; Hûî, Beyân, 137, 165-172; Mağrife,
Muhamed Hadi, et-Temhidfi ulümi'l-Kıır'ûn, II/46-48.
[710] Mağrife, age., 11/51.
[711] Tusî, age., 1/7.
[712] Durûs, 35.
[713] Muhsin, Emin, Nakztt'l-veşîa, 169.
[714] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/319-320.
[715] ZUrkânî, age.. 1/403; İzmirli, 1. Hakkı, Tarih-i Kttr'ân,
13.
[716] Keskioğlu, Osman, Kur'ân Tarihi, 247.
[717] Okiç, M. Tayyib, Usul-H Tefsir Notları, 51.
[718] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/320-322.
[719] İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani
Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/322.
[720] Bk. Katib Çelebi, KeşfıTz-zunûn, 1/15, 43, 210, 644.
647; 11/1318-1319, 1436, 1449; Karaçam, İsmail, Kur'ân-ı Kerim'in Nüzulü ve
Kıraati, 268-275.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/323-324.
[721] Karaçam, age., 312.
İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar
Yayıncılık: 5/324.