Konu ile ilgili olarak şu âyeti örnek verelim:
" Bana sıkıntı dokundu; Sen merhamet edenlerin en
merhamet edenisin." (Enbiyâ, 21/83)
Görüldüğü gibi âyette Hz. Eyyûb -selâm üzerine-
kendi durumunu, Rabbinin durumunu, ona dokunan sıkıntıyı kaldırması için
rahmetini dilemeyi içeren bir anlatımla tasvir etmektedir. Duanın sözleri haber
kalıbında sözlerdir, ancak aynı zamanda dilekte bulunma anlamını da içeriyorlar.
Bu anlatım biçimi dilek ve duada bulunmada izlenecek
en güzel yoldur.
Bir kimsenin tazim ettiği, rağbet ettiği ve korktuğu
kimseye, ben açım, ben hastayım demesi, ondan dilekte bulunmanın en güzel
yoludur. Böyle demeyip de beni doyur, beni tedavi et vb. istek kalıplarını
kullansa, bu dilenenden kesin istekte bulunan ifade kalıplarıdır.
Burada da dilekte bulunan kimse durumunu açığa
vurmakta, güçsüz olduğunu ve muhtaç olduğunu bildirmektedir. Burada talep
kalıbıyla ifade edilen kelimelerde tam bir umma ve tam bir dileme vardır.
Bu kalıp "Dilek ve duâ" kalıbıdır. Bu ifade
kalıplarını dilekte bulunan kimse, kendisinden dilediği kimseye muhtaç olduğu,
ya da kendisinden istekte bulunulan varlığın kahrına mukadder kaldığında
kullanır. Bu tür dilekler emir kipiyle söylenilirler. Bu yöntem ya talep edenin
ihtiyacından ya da talep edilenin yararı gözetilerek kullanılır. Ama her açıdan
zengin bir varlığa duyulan ihtiyaç söz konusu olduğu zaman, bu durumda tezellül,
muhtaçlık ve durumun dışa vurulmasıyla salt dilek kipi kullanılır.
İhtiyaç ve muhtaçlığı nitelemek, hal diliyle
dilemektir. Bilgi ve açıklama açısından en etkili olan yol budur.
Kasd ve irade açısından da en açık yöntem bu
yöntemdir. Bu nedenle, çoğu dualar ikinci kısma dahil duâ çeşitleridirler. Çünkü
talep eden ve dileyen kimse amacını ve anlatmak istediğini niteler de öylece onu
talep eder ve diler. Bu yöntem ilk amaçlanan ve uyumlu bir dileme yöntemidir. Dilenen şeyi sözle açıklama, isteyen ve istenilenin durumu nitelendirilmemiş ise de, şayet bu her ikisinin durumunun niteliklerini
kapsıyorsa bu yöntem, iki dileme türünden en mükemmel olanıdır. Çünkü bu yöntem
dilemeyi ve kabulü gerekli kılan bilgi ve haberi içerdiği gibi, dilemenin
bizatihi kendisi olan talep ve kasdı da içerir. Bunların tümü dilemeyi, onu
gerekli kılanı ve dileği kabul etmeyi kapsar.
Hz. Ebûbekir'in -üzerine selâm
olsun- Allah Rasûlü'ne -salat ve selâm üzerine olsun- "bana bir duâ öğret ki
namazımda onunla duâ edeyim." demesine karşılık ona öğrettiği şu duada olduğu
gibi.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
"Ey Ebubekir!
De ki: "Allah'ım ben kendime (nefsime) çok zulmettim; günahları yalnızca
Sen bağışlarsın. Katından bir mağfiret ile beni mağfiret et. Ve bana merhamet
eyle. Çünkü Sen çok mağfiret eden ve çok rahimsin."
Hadisi, Buhârî ve Müslim
tahric
etmiştir.
(Buhârî, Ezan, c. 1, s. 203; Daavât-Duâlar- b. c.
7, s. 150; Tevhîd, c. 178; Müslim, Zikir, s. 2078, H. No 2705; Ahmed, el-Müsned,
c. 1, s. 7; Tirmizî, Dualar, c. 5, s. 543 H. No 3531; En-Nesâî, Sehv babı, c. 3,
s. 53; İbn Mace, Daavât, b. c. 2, s. 1261; H. No 3835; Ebû Yâ'lâ Müsned, c. 1,
s. 7, H. No 31-38-32)
Bu duânın sözlerinde kulun mağfirete ihtiyaç duymayı
gerekli kılan nefsinin durumunu nitelemesi söz konusu olduğu gibi, bu istenilene
kendisinden başka hiç kimsenin gücü yetmemeyi gerekli kılan Rabbinin nitelenmesi
de söz konusudur.
Aynı zamanda bu duada kulun talep ettiği şeyi
açıkça, kendisinden dilekte bulunduğu varlığa bildirmesi, dileğin kabulünü
gerekli kılan gerekçenin açıklanması -ki bu gerekçe, Rabbin mağfiret ve rahmetle
vasıflanmasıdır- vardır. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı dileme yöntemlerinin
ve şekillerinin en mükemmeli budur.
|