- Allah'ın zâtını isteyen ve O'na bakan "âbid",
- Dileğinin yerine getirilmesini uman, "râgıb",
- Dileğinin yok olmasından korkan "râhib"
olarak aynı zamanda hem korkan hem de umandır.
Şu iki âyet bunun misâlidir.
"Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve
korkarak bize duâ ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi."
(Enbiyâ, 21/90)
"Yanları
yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab'lerine duâ ederler."
(Secde, 32/16)
İster "ibâdet", isterse "dilek" amacı içeren duâ olsun,
Allah'a duâ eden kimsenin, "umma" ve "korkma" duygularından uzak olduğu düşünülemez.
Bazı şeyhlerin korku ve ümidi avama has makamlardan
saydıkları anlatılır. Bu anlayış şu şekilde yorumlanmaktadır:
Bunu söyleyen
şeyhin anlatmak istediği, mukarrabinler'in (yani Allah'a yakınlık kesbetmiş
kimseler) sadece Allah'ın zâtını istedikleri, O'na bakmakla haz almayı
amaçladıklarıdır. Orada O'nunla haz alan yaratıklar bulunmasa da onlar bu
isteğin gerçekleşmesini umarlar, ondan mahrum kalmaktan korkarlar.
Aslında
onlar da korku ve ümid duygularından uzak değildir, fakat onların umdukları
ve korktukları, talep ettiklerine göredir.
Sözgelimi bunlardan birisi şöyle söylemektedir:
"Sana ne cennetini arzulayarak ne de ateşinden
korkarak ibâdet ediyorum."
Bu sözü söyleyen zât cennetin, alelade yaratıkların
yararlandığı bir yerin, ateşin ise, yaratıkların duydukları acının
ötesinde özel bir azab olmayan yerin adı olduğunu sanıyor.
Oysa böyle
düşünen kimseler cennetin adını anlama noktasında büyük eksiklik içindedirler.
Halbuki Allah'ın dostlarına ödül olarak ahirette hazırladığı yerin adı
cennettir.
Allah'ın cemâline bakmak da cennet nimetlerinden bir nimettir.
Bunun için mahlûkatın en faziletlisi olan kimse Allah'ın cennetini ister,
cehennem ateşinden de O'na sığınır.
Bu yüzden Rasûlullah'ın sahabesi
namazlarında şöyle duâ ederlerdi:
"Ben Allah'tan cenneti dilerim ve
cehennem ateşinden Allah'a sığınırım."
(İbn Mâce, el-İkâme b, c. 1, s. 295, H. No 910;
Duâ, c. 2, s. 1264, H. No 3847; İbn Huzeyme, Sahih, c. 1, s. 258, H. No 725, Ebû
Salih Ebu Hüreyre'den. Ebû Dâvud, Namaz babı, c. 1, s. 501, H. No 792; Ahmed,
el-Müsned, c. 3, s. 474, c. 5, s. 74; Rivayet eden sahabi zikredilmemiş)
Bir grup kelamcı, yukarıda zikredilen
(senden cemâline bakma lezzetini isterim) sözünü yadırgamışlardır.
(En-Nesâî, el-Müctebâ, Kitab-üs-Sehv c. 3, s. 54;
Ata b. Sâib babasının şöyle dediğini naklediyor:
Ammar bin Yâsir bizimle kısa
bir namaz kıldı. Orada bulunanlar namazı niçin kısaltarak kıldığını sordular,
şöyle cevap verdi: Ben orada Rasûlullah'dan dinlenilen duayı
okudum. Ammar oradan kalkınca, aralarından birisi onu izleyerek okuduğu duanın
hangi duâ olduğunu sordu. O da şu duayı okudu:
“Allah’ım! Gayb bilgine ve
yarattıklarına olan kudretine dayanarak senden
istiyorum. Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece
beni yaşat. Ölüm benim için hayırlı olduğu zaman beni
öldür.
Allah’ım! Gizli ve açık hallerimde senden
korkmayı istiyorum. Kızgın olduğum ve olmadığım zamanlarda doğru konuşmayı
istiyorum. Zenginlikte ve fakirlikte senin rızana uygun hareket etmeyi
istiyorum. Senden bitmeyen nimetler istiyorum. Kesintisiz göz aydınlığı
istiyorum. Başa gelen olaylara razı olup isyan
etmemeyi istiyorum. Ölümden sonra (kabirde) güzel yaşamayı
istiyorum. Senin yüzüne bakma lezzetini tattır. Başıma gelen kötü bir olay veya
saptırıcı bir fitne sebebiyle olmaksızın seninle karşılaşmayı özlettir.
Allah’ım! Bizi iman ziyneti ile süsle. Hidayete
çağıran, hidayete ermiş kullarından eyle.”
Bu haber ayrıca şu kaynaklarda yer almaktadır:
Hâkim, el-Müstedrek, c. 1, s. 524; İbn Hibban, s. 509; Hadisi Hâkim, sahih kabul
etmiş, Zehebî de bu görüşü onaylamış. Ayrıca Nesâî, c. 3, s. 55. Ahmed, el-Müsned,
c. 4, s. 264, Hadisin ravileri güvenilir kimselerdir. Rasûlullah'a ait olduğu
tesbit edilen bu duanın kelimelerini inkâr eden kelâmcıların görüşüne iltifat
edilmemiştir.)
Onlar sanıyorlar ki Allah'a bakmaktan tad alınmaz; yaratılmışların dışında haz
alınacak nimet yoktur.
Diğer (sûfiler) gibi bunlar da cennetin mânâsı
konusunda yanlışa düşmüşlerdir.
Ancak onlar talep edilmeye lâyık gördüklerini
istiyorlar, bunlar ise bu talebi inkâr ediyorlar.
|