Resûl'e itaat farzdır; çünkü kim Resûl'e itaat
ederse gerçekte Allah'a itaat etmiştir;
- Helâl O'nun helâl kıldığı,
- Haram O'nun haram kıldığı,
- Din, O'nun teşri ettiği (kanun
ve şeriat olarak kabul ettiği)
dir.
Resûl'ün dışında kalan âlimler, şeyhler, idareciler
ve krallara, ancak onlara itaat Allah için olduğu zaman itaat gereklidir.
Bu kimseler, Allah ve Resulü onlara itaat emrettiği
zaman, onlara itaat edildiğinde Resûl'e itaat kapsamına girer.
Allah konuyu şu şekilde belirlemiştir:
"Ey iman edenler! Allaha itaat edin. Rasulüne ve
sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa
düşerseniz Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman etmişseniz onu Allah’a ve
Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha iyidir."
(Nisa, 4/59)
Âyette: "Etî'ûr-Resûl ve etîû ulil-Emri minkum"
denilmemiş.
Çünkü burada ulûlemre itaat, Resûl'e itaat kapsamına dahil
edilmiştir. Resûl'e itaat ise gerçekte Allah için itaattir.
Âyette, Resûl'e
itaat hususunda "etîû" fiili tekrarlanırken ulûlemre itaat konusunda
tekrarlanmamıştır. Çünkü kim Resûl'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat
etmiştir. Zira bir kimsenin, Resul bir şeyi buyurduğunda o şeyi Allah'ın emredip
emretmediğini sorgulaması gerekli değildir.
Ulûlemr ise bunun tersinedir. Çünkü
onların bazan Allah'a isyan ile emrettikleri olur. Bu yüzden onlara her itaat
eden kimse gerçekte Allah'a itaat etmiş değildir.
Yalnızca, Allah'a isyan olmadığı kesinlikle
bilindiği, emredileni Allah'ın emredip emretmediğine bakıldıktan sonra, onların
emrettiklerine itaat edilir.
Bu kimselerin ulemadan ya da idarecilerden olan emir
sahiplerinden olmaları bu hakikati değiştirmez.
Âlimlerin taklid edilmesi, diğer saygın iktidar sahibi emir sahiplerine itaat da
bu yasa kapsamına dahildir. Ancak bu uygulama neticesinde din tamamen Allah'a
ait kılınmış olur.
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:
"Fitne tamamen yok oluncaya ve din tamamen Allah'ın
oluncaya dek onlarla savaşın." (Enfâl, 8/39)
Öte yandan Rasûlullah da şöyle buyurmaktadır:
"Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a soruldu:
Ey Allah'ın elçisi!
Kişi şecaat arzetmek için savaşır; kızgınlık ve gayret için savaşır; riya için
savaşır; şimdi bu durumda bunlardan hangisi Allah yolundadır? Rasûlullah şu
cevabı vermiş:
"Kim, Allah'ın kelimesi en yüce olsun diye savaşırsa işte
yalnızca o Allah yolundadır."
(Buhari, Kitab-ül-İlim, c. I, s. 40; Kitab-üt-Tevhîd,
c. VIII; Müslim, Kitab-ül-İmâre, c. II, s. 1512-1513, H. No 1904; Tirmizî, K.
Fezail-ül-cihad, c. IV, s. 179, H. No 1646; İbn Mâce, K. Cihâd, c. II, s. 931,
H. No 2783; Ahmed, el-Müsned, c. IV, s. 397-405, 417; Beyhâkî,Sünen, c. IX, s.
167-168)
Gerçekte insanların çoğu bir halifeyi bir âlimi, bir
şeyhi ya da bir idareciyi öylesine severler ki onu Allah'a eş koşar. Her ne
kadar o kimseyi Allah için sevdiğini iddia etse de işin aslı budur.
Her kim Resûl'den başkasını, Allah'ın ve Resûlü'nün
emirlerine ters olduğunu bile bile her emrettiği ve yasakladığı konuda itaat
edilmesi gerekli birisi olarak bellerse, işte o kimseyi Allah'a ortak / şirk koşmuştur.
Belki de o kimse, hıristiyanların Mesih'e yaptıkları
gibi, o kimseye duâ eder, o kimseden imdat ister ve onun dostlarını veli edinir,
düşmanlarına düşmanlık eder. Her emrettiği ve her yasakladığı konuda helâl ve
haram olarak belirlediği meselelerde itaati gerekli görür. Böylelikle söz konusu
kimseyi Allah'ın ve Resûl'ün yerine koyar.
İşte bu Mesih'in yandaşlarının içine düştüğü
şirktir.
Nitekim şu âyet-i kerîmede buna işaret edilmiştir:
"İnsanlardan kimileri, Allah'tan başka ortaklar
edinerek, Allah'ı sever gibi onları severler. İman edenler ise en çok Allah 'ı
severler." (Bakara, 2/165)
Aslında "tevhid" ve "şirk" kalpten kaynaklanan söz ve
görüşler ile yine kalpten kaynaklanan amellerde olur.
Bunun için Cüneyd
(Bağdadî) şöyle demiş:
"Tevhid, kalbin sözü ve görüşü, tevekkül ise kalbin
amelidir."
Cüneyd bu sözü ile şunu demek istemiş:
"Tevhid,
tasdikten ibarettir. Tasdiki, tevekküle yakın bulduğu için Cüneyd, tevekkülü
tasdikin temeli kılmıştır."
Zira tevhid kelimesi tek kaldığında bu durumda
kalbin sözünü ve eylemini / amelini de içerir. Tevekkül ise, tevhidin tamamlayıcısıdır.
|