Bundan dolayı kula yakışan yalnızca Allah'a, umut
bağlaması ve Allah'ın kendisine herhangi bir haksızlık edeceğinden
korkmamasıdır. Çünkü yukarıda örnek verilen âyetlerde de görüldüğü gibi Allah
kesinlikle insanlara hiçbir haksızlık yapmaz fakat insanlar kendilerine
zulmederler. Belki insan günahı yüzünden Allah'ın kendisini cezalandırmasından
korkar.
Bu hakikat Hz. Ali'den nakledilen şu sözdür, o şöyle demişti:
"Kul kesinlikle Rabbinden başka hiç kimseden bir şey
ummasın; kendi günahından başka da hiçbir şeyden korkmasın"
Merfu' bir hadiste Rasûlullah'ın bir hastanın yanına
girip ona şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hastaya:
"Kendini nasıl
buluyorsun?" diye sormuş. Hasta şu cevabı vermiş:
"Çareyi, şifayı yalnızca
Allah'tan diliyorum ve günahlarımdan korkuyorum."
Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve
sellem):
"Bu iki endişe bir kulun yüreğinde bir arada bulunmaz; ancak Allah
(c.c.) o kimseyi korktuğundan emin, umduğuna nail eder."
(Tirmizî İbn Mâce, Ebû Ya'lâ ve Beyhâkî, Şu'abul
İman, 12. şube)
Umudun mahlûka, beşerî bir güce ve eyleme değil
yalnızca Allah'a bağlanması gerekir. Çünkü: Allah'tan başkasına ümit bağlamak
şirk (Allah'a eş koşmak)tır.
Allah umulanın karşılanması için birçok nedenler
yaratsa da sebep tek başına bağımsız olarak bir işe yaramaz; ancak mutlaka bir
yardımcı ve onun işlevselliğini engelleyen geçici engellerin giderilmesi
gerekir. Bu ise ancak Allah'ın dilemesi (meşîet) ile gerçekleşir.
Bu nedenle şöyle denilmiştir:
- Nedenlere yönelmek
(her şeyi sebeplere bağlamak)
tevhid noktasında şirktir.
- Oysa
sebeplerin arzu edilene vesile olduklarını kabul etmemek
düşüncede / akılda eksikliktir
(akla halel getirir.);
- Sebepleri tamamen ortadan kaldırıp ve onlardan yüz
çevirmek de
şeriatta kınanmıştır.
(şer'î ahkâma halel getirmektir. )
Bundan dolayı yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"O halde işlerinden boşaldığın zaman ibâdetle uğraş
ve yorul."
"Ve Rabbine rağbet et."
(İnşirah, 94/7-8)
Âyette rağbetin yalnızca O'na olması
emredilmektedir. Diğer bir âyette, tevekkülle ilgili şöyle buyurulmuştur:
"Eğer inanıyorsanız yalnızca Allah'a dayanın,
güvenin." (Mâide, 5/22)
Gerçekte kalp bir şey ummadığı kimseye dayanıp
güvenmez. Her kim gücüne, ameline, ilmine, durumuna, dostuna,yakınına, şeyhine, idarecisine ya da malına, Allah'ı
dikkate almadan güvenir, ümit bağlarsa, bu nedenden ötürü burada bir
güvenme, bir dayanma (tevekkül) söz konusudur.
Bir kimse yaratıklardan bir şey umar ya da ona
dayanıp güvenirse, bu zannından dolayı ziyana uğrar ve en kötüsü müşrik
(Allah'a ortak koşanlardan) olur.
Örneği şu âyette verilmiştir:
"Kim Allah'a ortak koşarsa o, sanki gökten düşmüş de
kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir."
(Hac, 22/31)
Müşrikler mahlûklardan korkarlar, onlara umut bağlarlar. Bu yüzden o kimsenin kalbinde bir korku bir panik meydana
gelir. Şu âyet buna örnektir.
"Allah'ın, kendilerine hiçbir güç, haklarında
hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koştuklarından dolayı,kâfirlerin
kalplerine korku salacağız." (Al-i İmrân, 3/151)
Kişi şirkten tam olarak arındığı zaman gerçek güvene
kavuşur. Bu konuda yüce Allah şöyle buyuruyor:
"İnananlar ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar...
İşte gerçek güven onlar içindir ve doğru yolu bulanlar da onlardır." (En'âm,
6/82)
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) âyette geçen "zulüm" kavramını
"şirk" ile açıklamıştır.
Nitekim İbn Mes'ûd, bu âyet indiğinde, sahabenin
Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) şu soruyu sorduklarını naklediyor:
"Ey Allah'ın
elçisi! Hangimiz kendine zulmetmiyor ki? Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu cevabı vermiş:
"Bu âyette kullanılan zulüm
kelimesiyle anlatılmak istenen şirktir. Salih kul (Hz. Lokman)'un şu
sözünü duymadınız mı?:
Kuşkusuz şirk büyük bir
zulümdür."
(Buhârî, Enbiya b. C. IV, s. 112-137; Müslim,
İman babı c. 1, s. 114, H, No 124; Ahmed, Müsned, c. 1, s. 378-424-444)
Diğer örnekleri de şöyle sıralayalım:
"İnsanlardan kimi, Allah'tan başka ortaklar
edinir, Allah'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah'ı
severler. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün gücün Allah'a ait olduğunu ve
Allah'ın azabının çetin olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi ?"
"İşte tâbi olunanlar kendilerine tâbi olanlardan
uzak durdular; azabı gördüler aralarındaki bütün bağlar kesildi."
"Uyanlar şöyle dediler: "Âh keşke bir daha dünyaya
dönmemiz mümkün olsaydı, şimdi onların bizden uzak durduğu gibi biz de onlardan
uzak dursaydık. Böylece Allah, onlara işledikleri bütün fiilleri hasret olarak
gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değillerdir."
(Bakara, 2/165-167)
"De ki: O'ndan başka ilah olduğunu sandığınız
şeyleri çağırın, onlar ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de onu başka bir şeye çevirebilirler."
"O yalvardıkları da, onların Allah'a en yakın
olanları da Rab'lerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun merhametini umarlar,
azabından korkarlar. Çünkü Rabb'inin azabı, cidden korkunçtur."
(İsrâ, 17/56-57)
Bu yüzden Allah nedenleri zikrederek vesilelere
itimad edilmemesini, Allah'tan başka bir kimseden bir şey umulmamasını emrediyor:
Allah, meleklerin indirilmesiyle ilgili olarak da
şöyle buyuruyor:
"Allah bunu ancak sizi sevindiren müjde olsun,
kalbiniz yatışıp güven ve huzura kavuşasınız diye yapmıştır. (Bedir savaşı
sırasında melekleri indirmiştir.) Yardım, yalnız Allah katındandır. Allah
aziz ve hakimdir." (Al-i İmrân,
3/126)
Diğer bir âyette şöyle buyurulmaktadır:
"Eğer Allah size yardım ederse size galip gelecek,
sizi yenilgiye uğratacak hiçbir güç yoktur. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa,
O'ndan sonra artık size yardım edecek kim var? Mü'minler yalnızca Allah'a dayansınlar."
(Âl-i İmrân,
3/160)
|