Ey Râfizi!
“Sonra bütün halkın bîatıyle Ali
İmam oldu.” Sözün, mühassısı olmayan bir tahsistir.
Çünkü ondan önceki üç
halife için cereyan eden biat ona yapılan biattan çok daha üstündür.
Osman'ın (r.a.) şehid edilmesinden sonra henüz kalpler üzgün iken birlik ve beraberlik
yokken Ali'ye (r.a.) biat edilmişti. Hatta Talha'yı zorla getirip Aliye (r.a.) bîat için mecbur ettiler. Fitneyi çıkaranlar ise Medine'de
henüz güçlü ve kuvvetli idiler. Bununla beraber birçok sahabi Ali'ye (r.a.)
biat etmemişti. İbn-i Ömer bunlardan birisidir.
Hal böyle iken ey Râfizî!
Nasıl olur da (r.a.) Ali
için “Bütün halk biat etmiştir” diyorsun ve fakat bu sözün aynısını
ondan önceki üç kişi hakkında söylemiyorsun? Üstelik ) Ali'ye (r.a. biat edenlerin
bir bölümü onunla bozuştular, bir bölümü de Ona karşı harp ilân ettiler. Şam
ehli de Osman'ın (r.a.) öcünü alıncaya kadar biat etmediler. Hatta bazıları
Ali (r.a.)
ve Muaviye'nin (r.a.) beraberce halifeliklerinin sıhhatine kail oldular.
Diğer bir gurup da o zaman müslümanların umumî bir imamlarının olmadığını,
belki o zamanın bir fitne zamanı olduğunun görüşünde idiler. Bu görüş bir kısım
Basra ehli muhaddislerinindir.
Üçüncü bir gurup da mutlaka (r.a.) Ali'nin halife
olduğunu, Talha ve Zübeyr gibi O'na karşı gelenlerle savaşmada isabet ettiğini
söylüyorlardı. Halbuki Talha ve Zübeyr de isabet
edenlerdendir. Ebu'l-Huzeyl, Cübbâî, O'nun oğlu, İbnü'l Bâkillânî
ve Eşarîlerin bir kısmı bu görüştedirler. Bunlar aynı zamanda (r.a.) Muaviye'yi
de isabet eden bir müctehid kabul ederler.
(Ebubekir Muhammed b.
et-Tayyib el-Bakillânîdir. , (v. 403) Mutezileye
karşı gelebilmesi için hocası Ebu Hasan el-Eş'arî'nin ilmî dirayetine vâris
olmuştur. Mücadele yollarını gayet iyi bilen bilgili bir zât
idi. Birçok eserleri olup bazıları basılmıştır. “İ'cazül Kur'ân ve't-Temhid”
bunlar arasında sayılır.)
Dördüncü bir gurup da Ali'nin
(r.a.)
imam ve içtihadında isabetli, onunla savaşanın hata etmiş müctehid olduğunu
söylediler. Bu görüş de Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeiîlerden bir bölümünün
görüşüdür.
Beşinci bir gurup da şöyle diyor:
Halife (r.a.) Ali'dir. (r.a.) Muaviye'den çok hakka
yakındır. Her ikisinden de ayrılıp savaşa katılmamak daha hayırlıdır. Çünkü
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Öyle bir fitne olacak
ki, O'na karışmayan karışandan daha hayırlıdır.”
(Müslim Fiten: 3)
Hasan (r.a.) hakkında da
şöyle buyuruyor:
“Benim şu oğlum
Seyyiddir. Allah (c.c.) Onunla iki büyük müslüman gurubun arasını Islâh edecektir.”
(Buhari, Sulh: 9 , Fedail:
22, Fiten: 20, Ebu Davud Sünet: 12, Tirmizi , Menakıb: 30)
Bu hadis ile O'na “Islah = Sulh” sıfatını
vermiştir. Kitâl vacip veya müstehap olsaydı. Rasullullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) Onu terkedeni methetmezdi. Bunlar devama şöyle dediler:
“Allah (c.c.) saldırgana karşı hemen savaşı
emretmemiştir. Hem de her sadırganla da değil. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer mü'minlerden iki birlik
çarpışırlarsa, hemen aralarını düzelterek barıştırın. Eğer Onlardan biri
tecavüz ediyorsa, o vakit tecavüz edenle Allah (c.c.)'ın emrine dönünceye kadar
savaşın.”
(Hucurat 49/9)
Cenab-ı
Allah önce barıştırmayı emretmiştir. Onlardan
biri tecavüze devam ederse, Allah (c.c.)'ın emrine dönünceye kadar Onunla savaşılır.
Bunun için her iki birliğin de savaşması maslahat değildir. Allah (c.c.)'ın emrettiği
ve mütecavize karşı olan savaş da şüphesiz ki mefsedete tercih edilen bir
maslahattır. (O da fitneyi ortadan kaldırmaktır.)
İbn-i Sîrin, fitneye düşüp de akibetinden
korkmayan bir kişi varsa, o da Muhammed b. Mesleme'dir. Çünkü Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) in O'nun hakkında “Fitne
ona zarar veremez” buyurduğunu
işittim.
Şû'be, Eş'as b. Süleym'den, O'da Ebu Bürde'den,
O'da Sa'lebe b. Dabi'â'nın şöyle dediğini rivayet ediyor:
Huzeyfe'nin yanına gittim. O da şöyle dedi:
“Ben öyle bir adam bilirim ki fitne Ona hiç zarar
vermez.” sonra çıktığımızda içinde Muhammed b. Meslemenin tek başına bulunduğu
bir çadırı gördük. O'na bu durumu sorduk. O da “Olan oluncaya, herşey açığa
çıkıncaya kadar, şehirlerinden hiçbir yerin beni içine almasını istemiyorum.”
dedi.
İbn-i Mesleme, hiç savaşa iştirak etmemiş, Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) in haber verdiği gibi fitne de O'na zarar verememiştir.
İbn-i
Mesleme gibi Sa'd bin Ebi Vakkas, Usâme b.
Zeyd, İbn-i Amr, Ebubekr'e, İmran b. Husayn ve daha bir çok ileri gelen
sahabi Ali (r.a.)
ve Muaviye'nin karşılıklı savaşlarına katılmamışlardır.
Bu durum bir tarafı tutup savaşmanın ne vacip ve ne de müstehap olduğunu
gösteriyor.
İşte bu son görüş ehl-i sünnetin cumhuru, hadis
ehli, Mâlik, Süfyan es-Sevri, Ahmed b. Hanbel ve
daha birçoklarının görüşüdür.
Bütün bu görüşlerden başka Osman
(r.a.),
Ali (r.a.) ve taraftarlarını tekfir eden haricîlerin görüşü, Râfizilerin Ali (r.a.) ile
savaşanlarla bir çok sahabeyi fâsık ve kâfir kılan görüşleri,Ali (r.a.) ve
taraftarlarını fâsık ve zâlim kabul eden Nasîbî ve
Emevîlerin iddiaları vardır. Mutezilenin bir bölümü ise Cemel vakasının karşı
guruplarından birini -ismini vermeden- fasıklıkla nitelendiriyorlar.
Binaenaleyh ey Râfizî!
Ali'ye (r.a.) yapılan biat
ondan öncekilere yapılan biattan daha umumi olduğunu nasıl iddia edebiliyorsun?! Kaldı ki sen, Ali'nin (r.a.) imameti nass ile sabit
olduğunu iddia ediyordun. Şimdi ise halkın çoğunluğu ile tahakkuk ettiğini
söylüyorsun. Bu nasıl olur?!
|