Ey Râfizî!
Ehl-i sünnetin “Peygamberler,
masum değildir” dediklerini iddia ediyorsun. Bu sözün tek kelime ile
iftiradır.
Ehl-i sünnet, Peygamberlerin tebliğ ettiği risalet
konusunda masum olduklarında ittifak etmişlerdir. Diğer konularda kendilerinde
hatacıklar sâdır olabilir. Fakat onlar asla o hataya ve herhangi bir zelleye
devam etmezler. Peygamberliğe zarar getirecek her şeyden uzaktırlar.
“Peygamberlerden zelleler -küçük hata- meydana gelebilir” diyenlerin umumu
onların bu hatacıklara devam etmediklerinde müttefiktirler. Hiç şüphesiz ki, Davud (a.s).ın istiğfardan önceki hali, sonraki hali kadar faziletliydi.
Fakat Rafiziler hıristiyanlara benzediler. Cenab-ı
Allah (c.c.), emredildikleri ve haber verdiği hususlarda Peygamberlere itaat ve onları
tasdik etmek için emir buyurdu. Fakat hırıstiyanlar o kadar aşırı gitti ki,
İsa'yı (a.s.)
Allah (c.c.)'a ortak koştular, dinini değiştirerek Ona isyan ettiler. Bu
aşırılıklarıyla dinden de çıktılar. Aynı şekilde Râfizîler de Peygamberler ve
imamlar hakkında aşırı gittiler. Öyle ki onları Allah
(c.c.)'tan başka rablar
edindiler. Peygamberlerin tevbe ve istiğfarlarını haber veren nassı
yalanladılar. Bir de bakarsın ki mescidlerde Cuma ve cemaate engel olup,
kabirlerin başında büyük topluluklar meydana getirerek Onları yüceltirler, hacceder gibi yaparlar. Hatta bazıları daha aşırı giderek o kabirleri tavaf
etmenin daha büyük bir ibadet olduğunu iddia ettiler.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur :
“Allah, yahudi ve
hıristiyanlara lânet etti. Onlar Peygamberlerinin kabirlerini mescidlere
çevirdiler. Allah Onların yaptıklarını yasaklıyor.”
(Buhari Enbiya: 50, Müslim Mesacid: 22, Nesai, Mesacid: 13)
“İnsanların en
şerlileri hayatta iken kıyameti görenlerle, kabirleri mescid yapanlardır,”
(Ahmed: 1/435, İbn-i
Hibban
Mesacid: 340)
“Ya Rabbi Kabrimi
tapılan bir put yapma, Allanın gazabı peygamberlerinin kabirlerini mescid yapan
kavime karşı şiddetlendi.”
(Muvatta Sefer: 85, Ahmed: 2/246, Ebu Nuaym
Hilye: 7/317)
Ey Râfizî!, Üstadınız el-Müfîd “Meşhedlerin haccı”
adındaki bir kitap te'lif ederek, mahlûkatın kabirlerinin kâbe gibi
haccedilebileceğini iddia ediyor.
(Meşhedlerle (Râfizîlerce mukaddes
tanınan kabir ve mekanlar) ilgili olarak büyük
üstadları el-Müfid'in te'lif ettiği Menâsik kitabından başka, putlarının te'lif
ettikleri daha birçok menâsik kitapları vardır. Bunlar mushaflar gibi elden ele
dolaşmaktadır. Bunlar meşhedlerini Mekke, Kâbe ve göklerden de üstün saymaktan
çekinmezler. On Muharrem 1366 tarihinde “Perçem-i İslâm” adı altında fakihleri
Abdül Kerim Şirâzî'nin İran'da neşrettiği gazetede, Farsça satırlar arasında
sardedilmiş bir Arapça şiirinde şöyle dediğini
okudum :
O “Tufûf”tur, lâyıkıyla yedi şavt tavaf
et,
Onun mânası kadar Mekke'nin mânâsı yoktur,
O bir
yerdir, fakat tahkim edilmiş yedi gök Ona eğilmiştir,
Semaların zirvesi O'nun
en alçak yerine inmiştir.
Tufuf: “Tuf”un çoğulu olup bu kelime ile
Kerbela toprağı kastediliyor. İçinde kesinlikle kime ait olduğu bilinmeyen bir
kabir vardır. Bunlar bu kabrin üstüne kubbe inşa ederek bu kabrin Ebi Abdullah
el-Hüseyin (r.a.)'e ait olduğunu iddia ederek milyonlarca kişiyi oraya doğru
çekiyorlar. Şâir dinleyicisine ve okuyucusuna bu kabre
yedi şavt tavafı emretmekle küfrünü ve putperestliğini de aşılıyor. Ayrıca
şiirinde müslümanların tavaf ettiği Kabe'nin, içinde
bulunan (ve kime ait olduğu bilinmeyen) kabirden dolayı Kerbelâdan manâca daha
üstün olmadığını da iddia ediyor. Elleriyle inşa ettikleri bu kabrin bulunduğu
Kerbelânın en çirkin yeri göklerin en yüce makamına üstün olduğuna da
inanmışlardır. Belki de (Hâşâ!) Allah (c.c.)'ın arşına işaret ediyor. Üstelik
hayvanların dahi küfür kabul edecekleri bu şiiri Şîraz
fakihi AbdülKerim, emniyet ve ihlasla Farsçaya terceme etmiştir.)
|