Ey Râfizî!
Ehl-i sünnetin “Peygamber (sallallahu
aleyhi ve sellem)
kimsenin halifeliği hakkında hüküm vermemiştir. O, vasiyet etmeden vefat
etmiştir.” dediklerini iddia ediyorsun.
Bu söz, bütün ehli sünnetini
sözü değildir. Bazılarına göre Ebu Bekir'in (r.a.) hilafeti nass ile sabittir
diyorlar. Bu hususta da Ebu Ya'lâ, İmam Ahmed bu iki rivayeti
naklediyor.
Birincisi Ebu Bekir'in (r.a.) hilafeti
seçimle tahakkuk etmiştir.
İkincisi gizli bir nass ve işaret ile sabit
olmuştur. Hasan el Basrî ve bazı haricîler ikinci görüştedirler.
İbn-i Hamid diyor ki:
Ebubekr'in (r.a.) halifeliğini isbatlayan nass
Buharinin Cübeyr bin Mut'imden rivayet ettiği hadistir. Cübeyr bin mut'im şöyle
diyor:
“Kadının biri Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)
geldi. O da tekrar kendisine gelmesini emretti, kadın, bir daha geldiğimde sizi
bulamazsam -vefatını kastediyor- demesi üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle
buyurdu:
“Beni bulamazsan Ebu
Bekir'e git”
(Müslim Fedail: 10).
İbn-i Hamid
bir kaç hadis daha zikrederek bunların Ebu Bekr'in (r.a.) hilafetine nass teşkil ettiklerini
söylüyor. Huzeyfe (r.a.) den gelen hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) :
“Benden sonra gelecek
iki kişiye yani Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz” buyuruyor.
(Tirmizi Menakıb: 16, 37, İbni Mace Mukaddime: 11, Ahmed: 5/382,
385).
Ali bin Zeyd bin Cud'â'nın Abdurahman bin Ebi
Bekre'den O da babasından rivayet ettiği hadiste de Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) bîr gün:
“Hanginiz rüya gördü?”
(Buyurması üzerine
Ebu Bekre ben gördüm ya Rasulallah!) diyerek rüyasını şöyle anlatır:
“Gördüm ki, gökten bir terazi
sarkıtıldı. Ebu Bekir'le tartıldınız, Ebubekir'e karşı ağır geldiniz. Sonra Ebubekir'le Ömer karşılıklı tartıldılar. Ebubekir ağır geldi. Sonra Ömer ve
Osman tartıldılar. Ömer ağır geldi. Sonra da terazi kaldırıldı.” buyurdu. (Buhari
Tefsir Sure: 7/3).
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:
“Hilafet nübüvvettir
-yani nübüvvetin işlerindendir, bu da kalkınca- sonra Allah mülkü dilediğine
verir.”
(Ahmed
bin Hanbel'in müsnedi).
Ebu Davud, Câbir (r.a.) den
şu hadisi nakleder:
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurdu:
“Bu gece sâlih bir zât rüyasında Ebubekir'in Rasûlullah'a, Ömer'in Ebubekir'e,
Osmanın da Ömer'e bağlandığını gördü.” (Ebu
Davud).
Câbir dedi ki:
Rasûlullahın yanından kalkacağımızda şöyle dedik:
“Salih kişi Rasûlullahtır. (Bu zâtların)
birbirlerine bağlanmalarının manâsı ise Allah (c.c.)'ın Onunla Peygamberini gönderdiği İslâmı tatbik için onların mü'minlere imam olacaklarını ifade ediyor.”
Bu rivayetlerin bir benzeri de Salih bin Keysân'ın,
Zuhrî'den, o da Urve'den, O da Aişe (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadistir ki,
bu hadiste Aişe (r.a.) şöyle diyor:
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'ın hastalandığı günde Onu ziyaret ettim.
Bana şunu söyledi:
“Bana babanı ve
kardeşini çağır ki, Ebubekir'e bir mektup yazayım.”
Sonra şunu buyurdu:
“Allah ve müslümanlar
Ebubekir'den başkasını reddederler.”
(Müslim Fedail: 11).
İbn-i Ebî Müleyke, Aişe'nin (r.a.) şöyle buyurduğunu
rivayet ediyor:
Rasûluluh (sallallahu aleyhi ve sellem)in hastalığı ağırlaşınca
şöyle buyurdu:
“Ebubekir'in oğlu Abdurrahman'ı bana çağırınız. Ebubekir'e öyle bir mektup yaz ki, Onun üzerine
ihtilaf etmiyecekler.”
Devamla şöyle buyurdu:
“Mü'minlerin Ebubekir'de
ihtilafa düşmelerinden Allah'a sığınırım.” (Müslim
Fedail: 11).
İbn-i Hamid, Rasûlullah'ın Ebubekir'i (r.a.)
namaza imam tayin etmesiyle ilgili hadisler yanında, dereceleri sıhhate
varmayan daha birçok hadis rivayet etmiştir.
İbn-i Hazm diyor ki:
“Alimler imamet konusunda ihtilaf ettiler.
Bir kısmı; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) imam tayin etmemiştir, bir kısmı; Ebubekir'i namaza
imam tayin edince imamet ve hilafete en lâyık olanın kendisi olduğuna delildir.
Diğer bir kısmı, fazilet bakımından en üstünleri olduğu için Onu öne geçirdiler.
Diğer bir kısım âlimler de, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden
sonra halifenin Ebu Bekir (r.a.) olacağını açık bir nassla ifade etmiştir, dediler. Biz de bu son
görüşteyiz. Delillerimiz de şunlardır:
Birincisi:
Halifeliğinde icma edilmesidir. İcma
edenler hakkında Allah (c.c.) :
“Onlar sâdıklardır”
(Hucurat:
49/15) buyuruyor.
Sadakatla isimlendirilen bu mü'minler, Ebubekr'e
(r.a.) “Allah Rasûlünün halifesi” ismini vermekte ittifak etmişlerdir.
Halifenin lügattaki manâsı; kişinin tayin ederek geride bıraktığı kimsedir. Tayin etmeden yalnız
geride bıraktığı kimse anlamında değildir. Lügatte bu manadan başkası caiz
değildir. Falan adam, falanı tayin etti. Yani Onu yerine geçirdi, denilir.
Tayinsiz olursa, buna o kişinin halifesi değil halefi denir. Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) henüz hayatta iken Ebubekir'e (r.a.) namaz kıldırdığı için Rasûlullah'ın halefi
demek muhaldir. Ancak Rasûlullah'ın tayin ettiği kimse denilir. Bundan da
anlaşılıyor ki Rasûlullah'ın Ebubekir'i (r.a.) tayini namazın dışında bir istihlâf,
(tayin)dir.
İkincisi:
Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) in bütün
tayinleri; Tebukte Ali'yi (r.a.) Hendek'te İbn-i Ümmü Mektûm'u, Zâturrika'da Osmanı (r.a.)
ve diğerleri için yaptığı bu tür tayinler şümullü ve mutlak tayin
değildir. Bundan da anlaşılıyor ki, Rasûlullahtan sonraki hilafet ümmetin
uhdesindedir. Rasûlullah Ebubekr'i (r.a.) nass ile tayin etmeseydi ümmetin Ebubekr'in
(r.a.) hilafeti üzerine icma etmeleri muhal olurdu. Bunun gibi sahih
rivayette kadın:
Geri gelip de seni görmezsem? -vefatını kastediyordu-
dediğinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi
ve sellem):
“Ebubekr'e git”
buyurdular. (Müslim
Fedail: 10).
İbn-i Hazm, devamla şöyle diyor:
“Aşağıdaki hadis de Ebubekr'in
(r.a.) halife olarak
tayin edildiğine açık bir nasstır. Sahih rivayette sabittir ki, Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) son hastalığında Aişe'ye (r.a.) şöyle buyurdu:
“İçimden şu geliyor, babanı ve kardeşini çağırayım,
bir mektup yazayım, bir de yemin vereyim ki, biri kalkıp da ben daha lâyıkım
demesin, diğer birisi de bir temennide bulunmasın. Allah ve mü'minler
Ebubekir'den başkasını reddederler.” (Müslim
Fedail: 11).
Yukarıdaki hadis, Rasûlullah'ın
kendisinden sonra Ebubekr'i (r.a.) ümmete halife olarak tayin ettiğinin açık bir delilidir.
İbn-i Teymiyye de şöyle diyor:
Bu nass Rasûlullahın Ebubekir'i (r.a.) ümmete halife
olarak tayin ettiğine delil değil de, belki Rasûlullahın halife olması için Ona
rıza gösterdiğine ve ümmetin onun üzerine ittifak edeceklerine bir delildir.
Allah (c.c.)'ın bu ümmeti Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine birleştireceğini bildiği
için, bununla iktifa ederek açık bir nass söylememiştir.
İbn-i Hazm
devamla şöyle diyor:
Rasûlullah,
“ Ebubekr'i (r.a.) tayin etmemiştir.” Diyenlerin delilleri (r.a.) Ömer'in:
“Tayin edersem benden hayırlı
olanı - Ebubekir'i (r.a.) kastederek- tayin etmiştir. Tayin etmezsem, yine benden hayırlı olan
-Rasûlullahı kastederek- tayini terketmiştir.” sözleridir.
Diğer delilleri de: Aişe'ye
(r.a.),Rasûlullah halife
tayin etseydi kimi ederdi? sorusuna karşı Aişe'nin
(r.a.) Ebubekir'i tayin edecekti, şeklindeki cevabıdır. (Müslim
Fedail: 8).
İbn-i Hazm dedi ki;
“Ömer (r.a.) ve Aişe'nin
(r.a.) sözleri yukarıda zikrettiğimiz iki hadis ve sahabenin icma'ı ile
mütenakız değildirler. Ömer (r.a.) ve Aişe'ye (r.a.) bu durum kapalı kalmış
olabilir. O ikisi tayinin yazılı bir fermanla olmasını istiyorlardı.”
Şeyhimiz İbn-i Teymiyye
diyor ki:
“Şia'nın, Ali'nin (r.a.) tayini nassla sabittir,
şeklindeki iddialarını te'yid edecek hiçbir delilleri yoktur. Râvendiyye'nin
hilafet nass ile Abbas'a (r.a.) aittir demeleri gibi.”
Kadı Ebu Ya'la da şöyle diyor:
“Râvendiyye'den bir gurup:
Rasûlullah Abbas'ı (r.a.)
bizzat halife olarak tayin etmiş ve tayinini de ilan etmiştir. Ümmet ise bu nassı inkar ile irtidat etmiş ve inadına devam
etmiştir, derken diğer bir gurubu da:
Rasûlullah hilafeti Abbas'a
(r.a.) ve kıyamet kopuncaya kadar çocuklarına vermiştir”
diyorlar.
İbn-i Batte, Müberake bin Fudale'den rivayet
ettiğine göre İbn-i Fudâle şöyle diyor:
Hasan'ın yemin ederek Rasûlullah'ın
Ebubekiri halife olarak tayin etti, dediğini işittim.
Ebubekir (r.a.) açık nassla halife tayin edilmiştir,
diyenlerin dayanakları sahabelerin onu “Rasûlullah'ın
halifesi” şeklinde tesmiye etmelerindendir. Bu tesmiye de ancak
başkası tarafından tayin edilen kimse için yapılır. Bu da mutlak olarak böyle
değildir. Çünkü başkalarının tayin ettiği kimseye “Filanın halifesi”
denildiği gibi, başkasına vekil olana da aynı tabir kulanılır.
Rasûlullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Allah yolunda cihad
edecek olanı techiz edecek kimse, bizzat gaza etmiş gibidir. Gazaya giden
kimsenin ailesini görüp gözeten kimse de bizzat gaza etmiş gibi sevaba erişir.”
(Buhari Cihad; 38, Ebu Davud Cihad: 21)
“Ya Rabbi sen seferde
arkadaşım, ehlimde vekilimsin.”
Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Allah, O'dur ki, sizi arzın
halifeleri yaptı.”
(Enam: 6/165),
“Sonra, onların arkasından sizi
arzda halifeler yaptık.” (Yunus:
10/14)
“Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım.” (Bakara: 2/30)
“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde
halife kıldık.”
(Sa'd: 38/26)
Yani insanlar arasında hak ve adaletle hükmetmek,
insanları Allah (c.c.)'ın yolundan başkasına saptırmamak için seni halife tayin ettik. Mülhidlerin dediği gibi Davud (a.s.), mutlaka
Allah (c.c.)'ın yerinde değildir.
(Söz konusu olan
Mülhidler, Mümkin-i Vücud (Yani yaratılan varlık) ile vacibul vücud (yani
Yaratıcı)un varlığını birleştirenler ve “Vücut birliğini” iddia edenlerdir.
Böyle bir Vahdet-i Vücutçuluk Yaratıcı ile yaratığın vücudu bir olması
demektir. Buna göre kainat (Hâşâ!) Allah'tır. Aslında
bu itikat Brahma inancının bir gereğidir. Brahmanist Tâğur'un eserleri bu inanç
sistemi üzerine kurulmuştur. Bu inancıyla doğu ve batının bütün dinsizlerini
etrafına çağırıyor. Bu dinsizlerden en zararsız olanları küfürleri açık olan ve
insanları aldatamıyanlardır.)
Onlar'a göre Davud (a.s.)
Allah (c.c.)'a nisbetle, gözün
insana nisbet edilmesi gibidir. Daha ileriye giderek Davud'un esma-i hüsnası
olduğunu (Hâşâ!) iddia ettikten sonra;
“Allah Adem'e
bütün isimleri öğretti” (Bakara 30) âyetini
de delil olarak getirirler.
Böylece o halifenin Allah (c.c.) gibi olduğunu
saçmalıyorlar. Şüphesiz ki Allah (c.c.) benzerlikten ve başkasının kendisine
halef olmaktan münezzehtir. Çünkü hilafet kaybolmuş, birisi adına yapılır.
Allah (c.c.) ise her zaman hazırdır, kulların işlerini görür ve halkı idare
eder. O, ehlinden ayrı kaldığı zaman kulunun halifesi olur.
Yine rivayet edilir
ki, Ebubekir'e (r.a.):
“Ey Allah (c.c.)'ın halifesi” denildiğinde O “Ben
Rasûlullah'ın halifesiyim. Bu bana kâfidir” buyurmuştur.
Ebubekir'in (r.a.) hilafeti gizli bir nass ile sabittir
diyenlerin dedikleri şunlardır :
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur :
“(Rüyamda) gördüm ki,
kuyu başındayım. Ondan su çekiyorum. Ebu Kuhâfe'nin oğlu kovayı alarak bir veya
iki kova su çekti. Yalnız suyu çekmekte metanet gösterdi. Allah onu bağışlasın.
Sonra İbnül Hattab, kovayı aldı. Fakat kovayı sertçe çekince, su etrafa
saçılmaya başladı. Onun yaptığını gerçekleştirecek bir kimse dâhi görmedim. Ve
etraftakiler kenara çekildiler”.
(Buradan işlerinde metanetli ve mü'tedil
olan Ebubekir'in (r.a.) hilafete layık olduğu, anlaşılırken, hiç bir zaman
ondan sonra halife olacak Ömer'in (r.a.) bu işi yapamıyacağı anlaşılamaz.)
(Mütercim).
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurur:
“Ebubekr'e söyleyin
namazı kıldırsın.”
(Buhari Ezan: 39, 46, 68, İ'tisam: 5, Müslim Salat: 169, Tirmizi
Menakıb: 16 )
Ebubekir (r.a.)
Rasûlullah'ın hastalığı boyunca namazı kıldırdı. Hatta vefaat edeceği
gün kapının perdesini aralıyarak cemaata baktı. Ashabın Ebubekir'in arkasında
namazı kıldıklarını görünce buna çok sevindi.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurdu:
“Eğer yeryüzünde
halil (samimi bir dost)
edinseydim, Ebubekir'i edinirdim. Ebubekir'in penceresinden
başka mescide bakan açık pencere kalmasın. Hepsi kapatılsın.”
Ebu Davud'un Süneninde ve Ebi Bekre'den rivayet
edilen bir hadiste, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün şöyle
buyurdu:
“Sizden hanginiz rüya
görmüştür?”
Ashabtan biri gördüğü rüyayı anlatmaya başladı:
“Semadan indirilen
bir terazi gördüm. Siz ve Ebubekir karşılıklı tartıldınız ve siz ağır geldiniz.
Sonra Ebubekir ve Ömer tartıldılar, Ebubekir ağır geldi...”
Aynı hadisi Ebu Davud Hammad b. Seleme, O da İbn-i
Cüd'â'dan, O'da Abdurrahman İbn-i Ebi Bekre'den, O'da babasından aynısını
rivayet etmiştir. Bu hadiste:
“Hilafet nübüvvetin
bir parçasıdır. Sonra Allah -Hilafet kalkınca- mülkü, gücü, saltanatı,
dilediğine verir.” ibaresi de vardı.
Yine Ebu Davud'un Zuhri'den, O'da Amr b. Ebân'dan,
O'da Câbir'den rivayet ettiği hadiste Cabir (r.a.),
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini naklediyor:
“Bu gece sâlih bir kişiye
rüyada Ebubekir'in Rasûlullah'a, Ömer'in Ebu Bekr'e, Osman'ın da Ömer'e
bağlandığı gösterildi.”
Cabir dedi ki, Rasûlüllahın huzurundan ayrılırken
şöyle dedik:
“Sâlih zat, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dır. Diğer üç zâtın birbirlerine bağlanması
ise Allah (c.c.)'ın Peygamberini gönderdiği hususlarda Onların mü'minlere imam
olacaklarına işarettir.”
Yine Ebu Davud Hammed b. Seleme'den, O'da Eş'as b.
Abdurrahman'dan, O da babasından, O'da Semure'den rivayet ettiğine göre, bir zât. Yâ Rasûlallah şu rüyayı
gördüm:
Gökten bir kova su indirilmiş, Ebubekir gelerek
kovanın kulpçuklarından tutup biraz içti. Sonra Ömer gelerek kulplarından tutup
kana kana içti. Sonra Osman gelerek kulaklarından tutup kana kana içti. Sonra
Ali gelerek kulplarından tuttu ve kulpları koptu. Üzerine biraz da su döküldü.”
Şüphesiz ki yukarıda saydığımız Ehl-i sünnetin
görüşleri, hilafet hakkı Ali (r.a.) veya Abbas'a ait olduğu nass ile sabittir
diyenlerin görüşlerinden daha isabetlidir. Bunların bilinen yalanlarından başka
hiçbir delilleri yoktur. Elbette ki bu iddiaları tamamen bâtıldır.
İslâm tarihini ve Rasûlullah'ın yaşadığı günleri bilen bunu pek
iyi bilir. Delilleri olsa da delâleti kâfi olmayan bazı hadislerdir.
Tebük seferinde Ali'nin (r.a.) Medine'ye vekil tayin edilmesi gibi.
Gerçek olan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın doğrudan halife tayin etmeyip, bir çok işlerde
Müslümanları Ebubekir'e (r.a.) yönelmelerini istemesi, Ona rıza göstermesi,
halife tayin edilmesi için bir vasiyyeti yazmak için azmetmesi, sonra
müslümanların Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edeceklerini bilmesi,
Onun halifeliğini istediğine bir işarettir.
Rasulullah, arzu ettiklerinin ümmet içinde ihtilâfa
yol açacağından şüphe etseydi, bunu bertaraf etmek için o hükmü kesin bir
şekilde açıklayacaktı. “Allah ve Mü'minler Ebu Bekir'den başkasını
reddederler” gibi sözleri Ümmetin Rasûlullah'ın rızasına uygun olarak
ittifak edeceklerini gösteriyor. Bu da vasiyyetten daha açıktır.
|