بســـم الله الرحمن الرحيم

 

1.8

 

Ey Râfizî!

Ehl-i sünnetin “Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kimsenin halifeliği hakkında hüküm vermemiştir. O, vasiyet etmeden vefat etmiştir.” dediklerini iddia ediyorsun.

Bu söz, bütün ehli sünnetini sözü değildir. Bazılarına göre  Ebu Bekir'in (r.a.) hilafeti nass ile sabittir diyorlar. Bu hususta da Ebu Ya'lâ, İmam Ahmed bu iki rivayeti naklediyor.

Birincisi  Ebu Bekir'in (r.a.) hilafeti seçimle tahakkuk etmiştir.

İkincisi gizli bir nass ve işaret ile sabit olmuştur. Hasan el Basrî ve bazı haricîler ikinci görüştedirler.

İbn-i Hamid diyor ki:

Ebubekr'in (r.a.) halifeliğini isbatlayan nass Buharinin Cübeyr bin Mut'imden rivayet ettiği hadistir. Cübeyr bin mut'im şöyle diyor:

“Kadının biri Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi. O da tekrar kendisine gelmesini emretti, kadın, bir daha geldiğimde sizi bulamazsam -vefatını kastediyor- demesi üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Beni bulamazsan Ebu Bekir'e git” (Müslim Fedail: 10).

İbn-i Hamid bir kaç hadis daha zikrederek bunların  Ebu Bekr'in (r.a.) hilafetine nass teşkil ettiklerini söylüyor. Huzeyfe (r.a.) den gelen hadiste Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :

“Benden sonra gelecek iki kişiye yani Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz” buyuruyor. (Tirmizi Menakıb: 16, 37, İbni Mace Mukaddime: 11, Ahmed: 5/382, 385).

Ali bin Zeyd bin Cud'â'nın Abdurahman bin Ebi Bekre'den O da babasından rivayet ettiği hadiste de Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bîr gün:

“Hanginiz rüya gördü?” (Buyurması üzerine Ebu Bekre ben gördüm ya Rasulallah!) diyerek rüyasını şöyle anlatır:

“Gördüm ki, gökten bir terazi sarkıtıldı. Ebu Bekir'le tartıldınız, Ebubekir'e karşı ağır geldiniz. Sonra Ebubekir'le Ömer karşılıklı tartıldılar. Ebubekir ağır geldi. Sonra Ömer ve Osman tartıldılar. Ömer ağır geldi. Sonra da terazi kaldırıldı.” buyurdu. (Buhari Tefsir Sure: 7/3).

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:

“Hilafet nübüvvettir -yani nübüvvetin işlerindendir, bu da kalkınca- sonra Allah mülkü dilediğine verir.” (Ahmed bin Hanbel'in müsnedi).

Ebu Davud, Câbir (r.a.) den şu hadisi nakleder:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bu gece sâlih bir zât rüyasında Ebubekir'in Rasûlullah'a, Ömer'in Ebubekir'e, Osmanın da Ömer'e bağlandığını gördü.” (Ebu Davud).

Câbir dedi ki:

Rasûlullahın yanından kalkacağımızda şöyle dedik:

“Salih kişi Rasûlullahtır. (Bu zâtların) birbirlerine bağlanmalarının manâsı ise Allah (c.c.)'ın Onunla Peygamberini gönderdiği İslâmı tatbik için onların mü'minlere imam olacaklarını ifade ediyor.”

Bu rivayetlerin bir benzeri de Salih bin Keysân'ın, Zuhrî'den, o da Urve'den, O da Aişe (r.a.)'den rivayet ettiği bir hadistir ki, bu hadiste  Aişe (r.a.) şöyle diyor:

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın hastalandığı günde Onu ziyaret ettim. Bana şunu söyledi:

“Bana babanı ve kardeşini çağır ki, Ebubekir'e bir mektup yazayım.”

Sonra şunu buyurdu:

“Allah ve müslümanlar Ebubekir'den başkasını reddederler.” (Müslim Fedail: 11).

İbn-i Ebî Müleyke, Aişe'nin (r.a.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

Rasûluluh (sallallahu aleyhi ve sellem)in hastalığı ağırlaşınca şöyle buyurdu:

“Ebubekir'in oğlu Abdurrahman'ı bana çağırınız. Ebubekir'e öyle bir mektup yaz ki, Onun üzerine ihtilaf etmiyecekler.”

Devamla şöyle buyurdu:

“Mü'minlerin Ebubekir'de ihtilafa düşmelerinden Allah'a sığınırım.” (Müslim Fedail: 11).

İbn-i Hamid, Rasûlullah'ın  Ebubekir'i (r.a.) namaza imam tayin etmesiyle ilgili hadisler yanında, dereceleri sıhhate varmayan daha birçok hadis rivayet etmiştir.

İbn-i Hazm diyor ki:

Alimler imamet konusunda ihtilaf ettiler. Bir kısmı; Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) imam tayin etmemiştir, bir kısmı; Ebubekir'i namaza imam tayin edince imamet ve hilafete en lâyık olanın kendisi olduğuna delildir. Diğer bir kısmı, fazilet bakımından en üstünleri olduğu için Onu öne geçirdiler. Diğer bir kısım âlimler de, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden sonra halifenin  Ebu Bekir (r.a.) olacağını açık bir nassla ifade etmiştir, dediler. Biz de bu son görüşteyiz. Delillerimiz de şunlardır:

Birincisi: Halifeliğinde icma edilmesidir. İcma edenler hakkında Allah (c.c.) :

“Onlar sâdıklardır (Hucurat: 49/15) buyuruyor.

Sadakatla isimlendirilen bu mü'minler,  Ebubekr'e (r.a.) “Allah Rasûlünün halifesi” ismini vermekte ittifak etmişlerdir.

Halifenin lügattaki manâsı; kişinin tayin ederek geride bıraktığı kimsedir. Tayin etmeden yalnız geride bıraktığı kimse anlamında değildir. Lügatte bu manadan başkası caiz değildir. Falan adam, falanı tayin etti. Yani Onu yerine geçirdi, denilir. Tayinsiz olursa, buna o kişinin halifesi değil halefi denir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) henüz hayatta iken Ebubekir'e (r.a.) namaz kıldırdığı için Rasûlullah'ın halefi demek muhaldir. Ancak Rasûlullah'ın tayin ettiği kimse denilir. Bundan da anlaşılıyor ki Rasûlullah'ın Ebubekir'i (r.a.) tayini namazın dışında bir istihlâf, (tayin)dir.

İkincisi: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in bütün tayinleri; Tebukte Ali'yi (r.a.) Hendek'te İbn-i Ümmü Mektûm'u, Zâturrika'da  Osmanı (r.a.) ve diğerleri için yaptığı bu tür tayinler şümullü ve mutlak tayin değildir. Bundan da anlaşılıyor ki, Rasûlullahtan sonraki hilafet ümmetin uhdesindedir. Rasûlullah  Ebubekr'i (r.a.) nass ile tayin etmeseydi ümmetin Ebubekr'in (r.a.) hilafeti üzerine icma etmeleri muhal olurdu. Bunun gibi sahih rivayette kadın:

Geri gelip de seni görmezsem? -vefatını kastediyordu- dediğinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Ebubekr'e git” buyurdular. (Müslim Fedail: 10).

İbn-i Hazm, devamla şöyle diyor:

“Aşağıdaki hadis de Ebubekr'in (r.a.) halife olarak tayin edildiğine açık bir nasstır. Sahih rivayette sabittir ki, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) son hastalığında  Aişe'ye (r.a.) şöyle buyurdu:

“İçimden şu geliyor, babanı ve kardeşini çağırayım, bir mektup yazayım, bir de yemin vereyim ki, biri kalkıp da ben daha lâyıkım demesin, diğer birisi de bir temennide bulunmasın. Allah ve mü'minler Ebubekir'den başkasını reddederler.” (Müslim Fedail: 11).

Yukarıdaki hadis, Rasûlullah'ın kendisinden sonra  Ebubekr'i (r.a.) ümmete halife olarak tayin ettiğinin açık bir delilidir.

İbn-i Teymiyye de şöyle diyor:

Bu nass Rasûlullahın  Ebubekir'i (r.a.) ümmete halife olarak tayin ettiğine delil değil de, belki Rasûlullahın halife olması için Ona rıza gösterdiğine ve ümmetin onun üzerine ittifak edeceklerine bir delildir. Allah (c.c.)'ın bu ümmeti  Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine birleştireceğini bildiği için, bununla iktifa ederek açık bir nass söylememiştir.

İbn-i Hazm devamla şöyle diyor:

Rasûlullah, “ Ebubekr'i (r.a.) tayin etmemiştir.” Diyenlerin delilleri (r.a.) Ömer'in:

“Tayin edersem benden hayırlı olanı - Ebubekir'i (r.a.) kastederek- tayin etmiştir. Tayin etmezsem, yine benden hayırlı olan -Rasûlullahı kastederek- tayini terketmiştir.” sözleridir.

Diğer delilleri de:  Aişe'ye (r.a.),Rasûlullah halife tayin etseydi kimi ederdi? sorusuna karşı  Aişe'nin (r.a.) Ebubekir'i tayin edecekti, şeklindeki cevabıdır. (Müslim Fedail: 8).

İbn-i Hazm dedi ki;

“Ömer (r.a.) ve Aişe'nin (r.a.) sözleri yukarıda zikrettiğimiz iki hadis ve sahabenin icma'ı ile mütenakız değildirler.  Ömer (r.a.) ve Aişe'ye (r.a.) bu durum kapalı kalmış olabilir. O ikisi tayinin yazılı bir fermanla olmasını istiyorlardı.

Şeyhimiz İbn-i Teymiyye diyor ki:

“Şia'nın, Ali'nin (r.a.) tayini nassla sabittir, şeklindeki iddialarını te'yid edecek hiçbir delilleri yoktur. Râvendiyye'nin hilafet nass ile Abbas'a (r.a.) aittir demeleri gibi.

Kadı Ebu Ya'la da şöyle diyor:

“Râvendiyye'den bir gurup:

Rasûlullah Abbas'ı (r.a.) bizzat halife olarak tayin etmiş ve tayinini de ilan etmiştir. Ümmet ise bu nassı inkar ile irtidat etmiş ve inadına devam etmiştir, derken diğer bir gurubu da:

Rasûlullah hilafeti Abbas'a (r.a.) ve kıyamet kopuncaya kadar çocuklarına vermiştir” diyorlar.

İbn-i Batte, Müberake bin Fudale'den rivayet ettiğine göre İbn-i Fudâle şöyle diyor:

Hasan'ın yemin ederek Rasûlullah'ın Ebubekiri halife olarak tayin etti, dediğini işittim.

Ebubekir (r.a.) açık nassla halife tayin edilmiştir, diyenlerin dayanakları sahabelerin onu “Rasûlullah'ın halifesi” şeklinde tesmiye etmelerindendir. Bu tesmiye de ancak başkası tarafından tayin edilen kimse için yapılır. Bu da mutlak olarak böyle değildir. Çünkü başkalarının tayin ettiği kimseye “Filanın halifesi” denildiği gibi, başkasına vekil olana da aynı tabir kulanılır.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

“Allah yolunda cihad edecek olanı techiz edecek kimse, bizzat gaza etmiş gibidir. Gazaya giden kimsenin ailesini görüp gözeten kimse de bizzat gaza etmiş gibi sevaba erişir.” (Buhari Cihad; 38, Ebu Davud Cihad: 21)

“Ya Rabbi sen seferde arkadaşım, ehlimde vekilimsin.”

Allah (c.c.) şöyle buyurur:

“Allah, O'dur ki, sizi arzın halifeleri yaptı.” (Enam: 6/165),

“Sonra, onların arkasından sizi arzda halifeler yaptık.” (Yunus: 10/14)

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Bakara: 2/30)

“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık.” (Sa'd: 38/26)

Yani insanlar arasında hak ve adaletle hükmetmek, insanları Allah (c.c.)'ın yolundan başkasına saptırmamak için seni halife tayin ettik. Mülhidlerin dediği gibi Davud (a.s.), mutlaka Allah (c.c.)'ın yerinde değildir.

(Söz konusu olan Mülhidler, Mümkin-i Vücud (Yani yaratılan varlık) ile vacibul vücud (yani Yaratıcı)un varlığını birleştirenler ve “Vücut birliğini” iddia edenlerdir. Böyle bir Vahdet-i Vücutçuluk Yaratıcı ile yaratığın vücudu bir olması demektir. Buna göre kainat (Hâşâ!) Allah'tır. Aslında bu itikat Brahma inancının bir gereğidir. Brahmanist Tâğur'un eserleri bu inanç sistemi üzerine kurulmuştur. Bu inancıyla doğu ve batının bütün dinsizlerini etrafına çağırıyor. Bu dinsizlerden en zararsız olanları küfürleri açık olan ve insanları aldatamıyanlardır.)

Onlar'a göre Davud (a.s.) Allah (c.c.)'a nisbetle, gözün insana nisbet edilmesi gibidir. Daha ileriye giderek Davud'un esma-i hüsnası olduğunu (Hâşâ!) iddia ettikten sonra;

“Allah Adem'e bütün isimleri öğretti” (Bakara 30) âyetini de delil olarak getirirler.

Böylece o halifenin Allah (c.c.) gibi olduğunu saçmalıyorlar. Şüphesiz ki Allah (c.c.) benzerlikten ve başkasının kendisine halef olmaktan münezzehtir. Çünkü hilafet kaybolmuş, birisi adına yapılır. Allah (c.c.) ise her zaman hazırdır, kulların işlerini görür ve halkı idare eder. O, ehlinden ayrı kaldığı zaman kulunun halifesi olur.

Yine rivayet edilir ki,  Ebubekir'e (r.a.):

“Ey Allah (c.c.)'ın halifesi” denildiğinde O “Ben Rasûlullah'ın halifesiyim. Bu bana kâfidir” buyurmuştur.

Ebubekir'in (r.a.) hilafeti gizli bir nass ile sabittir diyenlerin dedikleri şunlardır :

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur :

(Rüyamda) gördüm ki, kuyu başındayım. Ondan su çekiyorum. Ebu Kuhâfe'nin oğlu kovayı alarak bir veya iki kova su çekti. Yalnız suyu çekmekte metanet gösterdi. Allah onu bağışlasın. Sonra İbnül Hattab, kovayı aldı. Fakat kovayı sertçe çekince, su etrafa saçılmaya başladı. Onun yaptığını gerçekleştirecek bir kimse dâhi görmedim. Ve etraftakiler kenara çekildiler”.

(Buradan işlerinde metanetli ve mü'tedil olan Ebubekir'in (r.a.) hilafete layık olduğu, anlaşılırken, hiç bir zaman ondan sonra halife olacak Ömer'in (r.a.) bu işi yapamıyacağı anlaşılamaz.) (Mütercim).

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:

“Ebubekr'e söyleyin namazı kıldırsın.”  (Buhari Ezan: 39, 46, 68, İ'tisam: 5, Müslim Salat: 169, Tirmizi Menakıb: 16 )

Ebubekir (r.a.) Rasûlullah'ın hastalığı boyunca namazı kıldırdı. Hatta vefaat edeceği gün kapının perdesini aralıyarak cemaata baktı. Ashabın Ebubekir'in arkasında namazı kıldıklarını görünce buna çok sevindi.

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Eğer yeryüzünde halil (samimi bir dost) edinseydim, Ebubekir'i edinirdim. Ebubekir'in penceresinden başka mescide bakan açık pencere kalmasın. Hepsi kapatılsın.”

Ebu Davud'un Süneninde ve Ebi Bekre'den rivayet edilen bir hadiste, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün şöyle buyurdu:

“Sizden hanginiz rüya görmüştür?    

Ashabtan biri gördüğü rüyayı anlatmaya başladı:

“Semadan indirilen bir terazi gördüm. Siz ve Ebubekir karşılıklı tartıldınız ve siz ağır geldiniz. Sonra Ebubekir ve Ömer tartıldılar, Ebubekir ağır geldi...”

Aynı hadisi Ebu Davud Hammad b. Seleme, O da İbn-i Cüd'â'dan, O'da Abdurrahman İbn-i Ebi Bekre'den, O'da babasından aynısını rivayet etmiştir. Bu hadiste:

“Hilafet nübüvvetin bir parçasıdır. Sonra Allah -Hilafet kalkınca- mülkü, gücü, saltanatı, dilediğine verir.” ibaresi de vardı.

Yine Ebu Davud'un Zuhri'den, O'da Amr b. Ebân'dan, O'da Câbir'den rivayet ettiği hadiste Cabir (r.a.), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini naklediyor:

“Bu gece sâlih bir kişiye rüyada Ebubekir'in Rasûlullah'a, Ömer'in Ebu Bekr'e, Osman'ın da Ömer'e bağlandığı gösterildi.”

Cabir dedi ki, Rasûlüllahın huzurundan ayrılırken şöyle dedik:

“Sâlih zat, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dır. Diğer üç zâtın birbirlerine bağlanması ise Allah (c.c.)'ın Peygamberini gönderdiği hususlarda Onların mü'minlere imam olacaklarına işarettir.”

Yine Ebu Davud Hammed b. Seleme'den, O'da Eş'as b. Abdurrahman'dan, O da babasından, O'da Semure'den rivayet ettiğine göre, bir zât. Rasûlallah şu rüyayı gördüm:

Gökten bir kova su indirilmiş, Ebubekir gelerek kovanın kulpçuklarından tutup biraz içti. Sonra Ömer gelerek kulplarından tutup kana kana içti. Sonra Osman gelerek kulaklarından tutup kana kana içti. Sonra Ali gelerek kulplarından tuttu ve kulpları koptu. Üzerine biraz da su döküldü.”

Şüphesiz ki yukarıda saydığımız Ehl-i sünnetin görüşleri, hilafet hakkı Ali (r.a.) veya Abbas'a ait olduğu nass ile sabittir diyenlerin görüşlerinden daha isabetlidir. Bunların bilinen yalanlarından başka hiçbir delilleri yoktur. Elbette ki bu iddiaları tamamen bâtıldır. İslâm tarihini ve Rasûlullah'ın yaşadığı günleri bilen bunu pek iyi bilir. Delilleri olsa da delâleti kâfi olmayan bazı hadislerdir. Tebük seferinde Ali'nin (r.a.) Medine'ye vekil tayin edilmesi gibi.

Gerçek olan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın doğrudan halife tayin etmeyip, bir çok işlerde Müslümanları Ebubekir'e (r.a.) yönelmelerini istemesi, Ona rıza göstermesi, halife tayin edilmesi için bir vasiyyeti yazmak için azmetmesi, sonra müslümanların Ebubekir'in (r.a.) hilafeti üzerine ittifak edeceklerini bilmesi, Onun halifeliğini istediğine bir işarettir.

Rasulullah, arzu ettiklerinin ümmet içinde ihtilâfa yol açacağından şüphe etseydi, bunu bertaraf etmek için o hükmü kesin bir şekilde açıklayacaktı. “Allah ve Mü'minler Ebu Bekir'den başkasını reddederler” gibi sözleri Ümmetin Rasûlullah'ın rızasına uygun olarak ittifak edeceklerini gösteriyor. Bu da vasiyyetten daha açıktır.

 

İÇİNDEKİLER

Birinci Bölüm