Rafızî
şöyle diyor:
“Allah
(c.c.)'ı insana benzeten Haşviyyeciler (Ş.
İslâm İbni Teymiyye şöyle der: Bu kelimeyi ilk kullanan Mutezili Amri İmam
Ahmed b. Hanbel sonra her sünniîdir. Aynı şeyi iddia eden râfizîler sahih
hadisleri esas alan bu zâtlara bu ismi vermişlerdir) dediler ki:
“Allah
cisimdir. Yüksekliği, genişliği ve derinliği vardır. O'nunla musâfaha (el
sıkışma) caizdir.
Salih kişiler O'nu dünyada görüyorlar.”
Râfizi
devam ederek tecsîmi iddia eden Davud El-Cevarîbi'nin şöyle dediğini
naklediyor:
“Bana
ferc ve sakal hariç istediğiniz her şeyden sorabilirsiniz. Şunu biliniz ki, Ma'budum cisimdir. Eti, kanı ve organları vardır. Hatta başkaları, O'nun
gözleri ağrıdığını melekler de bundan dolayı O'nu ziyaret ettiklerini, Nuh
tufanı için gözleri ağrıyıncaya kadar ağladığını söylemişlerdir.” diyor.
Yukarıdaki
nakiller kendisine reddiyye yazdığımız Râfizî İbnu'I-Mutahhar tarafından
yapılmıştır.
Bu
Râfizîye verilecek cevap şudur:
Bu
senin naklettiklerin daha önce de belirttiğimiz gibi râfizî Hişam b. El-Hakemin
sözlerinin aynısıdır. Bu sözlerin aynısını nakleden Şiîlerden Ebu İsa
El-Varrak, Zurkan, İbnül Nevbahtî, zahirîlerden İbn-i Hazm, Ehl-i
Sünnetten Ebu Musa el-Eş'arî, Şafiî şehristânî ve diğerleri Allah
(c.c.)'ın cisim olduğunu ilk söyleyenin Hişam b. El-Hakem olduğunu
söylemişlerdir.
Azılı
Şiîlerden ve Emevî devleti zamanında İslama büyük düşmanları olan Beyan İbn-i
Sem'ân Et-Temîmî:
“Allah
insan suretine benzer. Yüzünden başka herşeyi helak olacaktır.” demesi üzerine Halid
b. Abdullah el-Kuserî onu öldürmüştür.
Başka
bir azılı Şiî olan Muğîre b. Said'in:
Ma'budum
nurdan olup, başında nurdan bir taç bulunan ve insan gibi organları, karnı ve
kalbi olup, organları da ebced harfleri kadar olan bir insan gibidir, diye iddia
ettiği nakledilmiştir. Yine bu azılı Şiî ölüleri dirilttiğini iddia ettiği için
taraftarları onun peygamberliğini iddia etmişlerdir. Bunun üzerine onu da Halid
b. Abdullah öldürmüştür.
Azılı
Şiilerden bir tanesi de Kûfeli Ebu Mansur El-Aclî'dir. Taraftarlarına
Mansûriyye deniliyor. Ebu Mansur, Ali (r.a.), Hasan, Hüseyin, Ali b.
Hüseyn ve Muhammed'in peygamber olduklarını söyledikten sonra, kendisinin
göklere yükseltildiğini, ma'budunun başını meshederek kendisine “Git emir ve
yasakları beyan et” dediğini iddia etmiştir.
Şiî Ebu Mansur'un taraftarları
olan Mansûrilerin yeminleri her zaman “La vel Kelime” (Yani Allah (c.c.)'ın
kelimesi olan İsa'ya yemin ederim)dir. Ebu Mansûr'a göre Allah (c.c.)'ın ilk
yarattığı varlık İsa (a.s.), ondan sonra da Ali (r.a.)'dir.
Peygamberlerin hiç kesilmeyeceğini, cennet ve cehennemin iki insan ismi
olduğunu iddia etmektedir. Haramları, kanı, deri ve şarabı mubah kıldıktan
sonra, bunların birer kavim ismi olduklarını ve Allah (c.c.)'ın bu -kavimlere
başkanlığı haram kıldığını söylemektedir. Farzları da kaldırarak farz denilen
şey reislikleri vacip olan insanların ismi olduğunu iddia etmektedir. Bu
sözleri üzerine onu da Yusuf b. Ömer öldürtmüştür.
Bir
nevî Şiî olan Nusayrîler de Mansûrîlere benzerler.
(Nusayrîler onbirinci imam Hasan
el-Askerî'nin vefatından sonra geride bıraktığı 5 yaşındaki çocuğunun Sîrdab'a
(mağara) girip kaybolduğunu ve bunun 12'nci imam olduğuna inanırlar. Bunların
bâtıl itikadları arasında en belirgin olanları şunlardır: Derler ki
(Haaşâ!) Ali (r.a.), Rab'dır. Muhammed perdedir. Selman-ı Farisi bunlara
giden kapıdır. Yeri ve gökleri yaratan Ali (r.a.)'dir. O yerde ve gökte
imamdır. Alem onlara göre ezelîdir. Ruhlarda tenasüh vardır. Haşir ve neşir
yoktur. Cennet ve cehennem dünyevî iki remzdir. Beş vakit namaz Ali, Hasan,
Hüseyin, Muhsin ve Fatımanın isimleridir. 30 gün oruç, 30 kişinin isminden
kinâydir. Şarap içmek helâldir. (Hâşâ!) Şeytanların şeytanı Ömer
(r.a.)'dir. Sonra Ebu bekir (r.a.) sonra Osman (r.a.)'dır. Onlara
göre Ali (r.a.)'nin yeri bulutlardır. Bulut geçerken ona “Esselâmu aleyke
yâ ebel Hasan” derler.
Daha birçok sapık iddiaları olan bu
Nusayrîlere, Alevî de denilir. En-çok Suriye'nin Lazkiye kentinde bulunurlar.)
Şiilerin
bir çeşidi de Hitabiyye'dir. Ebu'l-Hitab b. Ebî Zeyneb'in
taraftarıdırlar. Bunlar da 12 imamın peygamber olduklarını, onlardan iki
kişinin peygamberliklerinin devam ettiğini, birisini konuşmakta, diğerinin de
susmakta olduğunu, konuşanın Muhammed (a.s.), susanın da Ali (r.a.)
olduğunu iddia ediyorlar. Bunlar Ebu'l-Hitab'a ibadet edercesine bağlıdırlar.
Ebu'l-Hitab, Mansûrîlerin lideri Ebu Mansur el-Aclî'nin yanına giderken Kûfe'de
İsa b. Musa tarafından öldürülmüştür. Bunlar fikirlerine muvafakat edenleri
yalandan överler.
Şiilerin
bir bölümü de Deziiyye'dir.(Deziiyye, Deziy b.
Yunus el-Hâik taraftarlarıdır. Deziy, Ca'fer es-Sâdık zamanında yaşamıştır. Bu
adam taraftarlarıyle beraber Cafer es-Sadık'ın evi etrafında durmadan
dolaşmasına rağmen İslama olan düşmanlıklarından dolayı Ca'fer es-Sadık ve
taraftarlarını lanetliyordu. Deziy' vahyi iddia ederdi. Arıya vahiy caiz ise,
bize haydi haydi caizdir derdi. Bu adam öldürüldüğünde Ca'fer es-Sadık (r.a.)
“Allah (c.c.)'a hamdolsun, İslâmı değiştirmek isteyen bu kişilere ölümden daha
hayırlı bir şey yoktur. Bunlar kıyamete kadar dost edinemezler” demiştir.)
Beziiyyeler (Hâşâ!)
Ca'fer
b. Muhammed'in Allah olduğunu ve her mü'mine vahiy gelebileceğini iddia
ediyorlar.
Ebu
Hasan el-Eş'arî, bazı Şiîlerin Selman el-Fârisî'nin uluhiyetini iddia
ettiklerini söylemektedir. Bazı sapık sûfîler de hoşlarına giden bir şey
gördüklerinde “Olabilir ki Allah buna hulul etmiştir” diyorlar. Daha ileri
giderek mabuduna erişen bir sûfîden dinî vecibelerin düşebileceğini de
söylüyorlar.
Ebu
Hasan el-Eş'arî sapık Şiîlerin bir başka bölümü de rûh'ul Kudüs'ün Allah
olduğunu sonra peygambere, akabinde Ali'ye (r.a.) O'nun akabinde de Hasan'a (r.a.) bu şekilde “el-Muntazar”a gelinceye kadar peyder pey
şahıslara hulul ettiğini iddia ediyorlar. Bunlara göre oniki imam ilâh
mesabesindedir. Çünkü Rûhu'l-Kudüs Ali (r.a.)'nin (Hâşâ!) Allah olduğunu
iddia eden diğer bir Şiî fırkası peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)e
küfrediyorlar. İddialarına göre Ali (r.a.),emirlerini tebliğ etmek isterken
Rasûlullah'ı memur olarak göndermiştir. Fakat O peygamberliğin kendisine ait
olduğunu iddia etmiştir.
Başka
bir sapık şiî fırkası da Allah (c.c.)'ın beş kişiye hulul ettiğini, bu beş
kişinin de Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Ali, Hasan, Hüseyin ve
Fâtıma olduğunu söylüyorlar. Bu fırkanın beş düşmanı vardır. Onlar da:
Ebubekir
(r.a.), Ömer, Osman, Muaviye ve Amr b. el-As'tır.
Başka
bir sapık şiî fırkası Sebeiyyedir. Abdullah b. Sebe'e bağlıdırlar. Ali
(r.a.)'nin ölmediğini iddia ederler. Ali (r.a.)'nin dünyaya dönüp yeri
adaletle dolduracağını söylerler.
Bir
başka sapık şiî kolu da Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın Allah
tarafından dünya işleri ile görevlendirildiğini, O da dünyayı yaratıp idare
ettiğini iddia ediyorlar. Bunların bir başka fikri de imamların gerektiğinde
şeratı hükümsüz kılabileceklerini ve meleklerin onlara vahiy getirdiklerini
söylüyorlar.
Bazı
şîler de bulut geçtiğinde Ali'nin (r.a.) bu bulutta olduğunu söylerler.
El-Eş'arî,
Nusayrîylerin ve İsmailîlerin bile söyliyemedikleri şeyleri dahi
söyleyen daha bir çok şiî fırkaları zikretmiştir.
(Bu her iki ekol de davalarını gizlice yürüterek Muhammed b. Nusary en-Numeyrî
yolunu takib ediyorlar. Bu da Hasan el-Askerî zamanında yaşamıştır.
İsmaililerin ilk kurucusu Ebu'l Hattab b. Ebi Zeynebtir. Kendisi Ca'fer-i
Sâdık'ın arkadaşlarından idi.)
Nusayrîlerin
kötü sözlerinden biri aşağıdaki şiirdir.
Ali
(r.a.)'den başka ilâh olmadığına şehadet ederim.
Onun
örtüsü sâdik'ul-emîn Muhammed'dir.
Ona
varmanın tek yolu Selmân'ın yoludur.
Nusayri'ler
“Ramazan” otuz adamın ismi olduğunu iddia ediyorlar. Maalesef bütün
musibetlerin başlangıcı râfizîliktir.
Ey
Râfizî!
Senin
naklettiklerinin hiç birisi ehl-i Sünnetten fakih, muhaddis ve müfessirlerine
aid değildir. Ehl-i Sünetten Allah (c.c.)'ın cisim olduğunu söyleyen
olmamıştır. Allah (c.c.)'ın dünyada değil ancak ahirette görülebileceği üzerine
ittifak etmişlerdir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sahih hadiste
şöyle buyurur:
“Biliniz ki, sizden hiç biriniz ölmedikçe Allah'ı göremiyecektir.” (Müslim Fiten: 95, Tirmizi Fiten: 56)
Râfizîye
şunu da hatırlatmak istiyoruz. Bir kimse veya bir guruptan herhangi birşey
nakledecekse, o sözü kim söylemişse adını söylesin yoksa yalan olur.
Daha
önce bahis konusu olan “Haşviyye” ye gelince, bunlarla kim kastedildiği
kesin değildir. Ama daha önce belirtildiği gibi Haşviyye'den hadis ehlini
kastediyorsan -ki öyle diyen râfizîler vardır- şunu iyi bil ki onların akidesi
hadisin özüdür. Allah (c.c.)'a hamd olsun ki senin iddia ettiğin gibi söyleyen
yoktur.
|