Râfizi
İbnu'l-Mutahhar şöyle diyor:
“Kerramiyye,
Allah yüksek bir yerdedir diyorlar. Bir cihette olan bir şeyin sonradan olup ve
o cihete muhtaç olduğunu bilmiyorlar.”
Evet,
bu söz Kerramiyye ve ilk büyük şiîlerin mezhebine aittir. Sen de bunun batıl
olduğuna dair bir delil zikretmemişsin. Bütün mü'minler “Cihet”
lafzından bahsetmeseler de Allah (c.c.)'ın âlemin fevkinde olduğunu kabul
ederler. Evet onlar ma'budlarının alemin üstünde olduğu inancı ile
yoğrulmuşlardır.
Ebu
Ca'fer el-Hemedanî
(Ebu Ca'fer el-Hemedanî, Muhammed b.
Hasan b. Muhammed'dir. Hadiste sağlam hafızdır. Asrında yaşayan Horasan, Irak
ve Hicaz'daki hadis hafızlarından rivayet etmiştir. İbnus-Sem'ânî: Asrında
ondan daha çok hadis dinleyeni görmedim, diyor. H. 531 de vefat etmiştir.
Yalnız yukarda zikredilen Ebul Meâlî'nin İmam'ul Herameyn el-cüveyni olduğunu
kabul etmiyoruz. Çünkü imamül Haremeyn “El-Risaletün-Nizamiyye” adlı
eserinde alimlerin istiva konusunda muhtelif görüşte olduklarını, bazılarının
te'vile giderek bu hususta kitap ve sünetten delil getirdiklerini, bazılarının
da -ki bunlar seleftir- te'vile baş vurmadıklarını, Selefin, delillerin
zahirine göre hareket ederek manayı Allah (c.c.)'a havale ettiklerini söylüyor.
Yine imamül Haremeyn, bu meselede selefe umduklarını, onların icma'i delil
teşkil ettiğini, şeriatın dayanağı onlar olduğunu, ayrıca beyan ettikten sonra
ashab-i kiramın asrı bu şekilde sona erdiği için istiva hususunda hiçbir
te'vile başvurmadan öylece inanılması hak olduğunu söylüyor. Ancak Allah
(c.c.)'ı yaratıklara hiçbir surette benzetmemek şarttır. Alah'ın arşa istiva
ettiği ve dünya semasına zaman zaman indiğini bildiren ayet ve hadislerin
te'viline baş vurmadan mananın aslını Allah (c.c.)'a havale ederek hareket
etmek gerekir.)
Ebul
Meâliye şu
soruyu soruyor:
İstivanın
nasslara dayanmayan, semaî bir yorum ile bilindiğinin manası nedir? Halbuki
istiva ile ilgili rivayet olmasaydı onu bilemezdik. Sen de bunu te'vil etmeye
kalkışıyorsun. Bu iddianı terket. Kalbimizde ve zarurî olarak hissettiğimiz
şeyden bahset. O da şudur:
Şunu
kesinlikle biliyoruz ki, her “Ya Allah!” diyen kimse diliyle bu kelimeyi
telaffuz etmeden mutlaka kalbinde yüksekliği kasdeden bir mana hisseder. Sağa
-sola dönüp başka bir manayı kasdetmeye yeltenmez. Bu hissi kalbimizden söküp
atacak bir yol gösterebilir misin?
Bunun
üzerine muhatab sarığıyla oynayarak:
Hemedanî
beni şaşırttı dedi. İşte bununla Allah (c.c.)'ın âlemin üstünde olduğunu nefyeden
delilin nazari olduğu anlaşılmış oldu. Bu nazarı delil de hiçbir zaman fıtratın
zaruretini değiştiremez. Hele mütevatir nassları asla ortadan kaldıramaz.
Zaruri olan bir
şeyi nazari iddialarla ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Aslında böyle bir
yola tevessül edilmesi halinde nazari deliller de temelden sarsılmış olur. Çünkü
böyle bir yol aslın ferini çürütmek olur ki, neticede nazari ve zaruri bütün
deliller hükümsüz kalır.
İşte
Kerramiler akli delillerle Allah (c.c.)'ın yukarı cihette olduğunu kabul
ediyorlar. Onlara göre iki şey varsa bunlar ya girift veya ayrıdırlar. Bunun
böyle olmasını da zaruri görerek, mevcut olup da kendisine işaret edilemeyen
bir şeyin varlığını kabul etmek aklı ve hissi zorlamak olur.
İşte
Kur'an-ı Kerim bir çok yerlerde Allah (c.c.)'ın yüksekte olduğunu
açıklamaktadır. Hatta bu yerlerin üçyüz kadar olduğunu söylemişlerdir. Sünnet
ise bununla doludur. Selefin sözleri Onların bu hususta ittifak ettiklerini
göstermektedir. Bunun zıddını iddia edenlerin delil getirmeleri gerekir.
Râfizînin “Herhangi bir yerde olan her şeyin
hadis ve o cihete muhtaç olması gerekir” sözü, şu iki şartın tahakkuku halinde
doğrudur.
Birincisi,
cihetin maddeten mevcut olması ve kendisine bizzat işaret edilebilmesi,
İkincisi, o varlıktan ayrılmamasıdır.
Şüphesiz ki Halikın bir cihet (yer)
içinde olduğunu ve o cihete ihtiyacı bulunduğunu söyleyen kimse Allah (c.c.)'ı
mekana muhtaç kılmıştır. Bunu kimse iddia etmemiştir. Çünkü Arşı O yaratmıştır.
Dolayısıyla Ona muhtaç olmadığı kesindir.
Allah (c.c.)'ın arşın üstünde olması
hiçbir zaman O'nun arşa muhtaç olduğunu gerektirmez. Kaldı ki Allah (c.c.)
âlemi tabaka tabaka yaratmasına rağmen yüksektekini alttakine muhtaç
kılmamıştır. Yerin üstünde boşluk, onu da bulut, gökler ve arş takib eder ki,
biz bütün bu varlıklar karşısında mutlak kuvvetin Allah'ta olduğuna inanıyoruz.
Arşın meleklerini ve güçlerini yine Allah (c.c.) yaratmıştır.
Ey
Râfizî!
Senin
selefin olan El-Kummi Er-Râfizî “Arş Allah (c.c.)'ı taşıyor” derse ona
nasıl cevab verebilirsin? Veremezsin. İstivayı kabul edenler şöyle diyor:
“Allah
arşa muhtaç değildir. Allah her şeye kadirdir. Allah (c.c.)'ın kendisini
taşıyacak bir varlığı yaratmaya kadir olması, O'nun yüceliğine delâlet ediyor.
Hiçbir zaman O'na muhtaçtır, denilemez.”
Daha
önce “Cihet” lafzıyla biri yaratılmış mevcud, diğeri ma'dum olan iki şey
kasdedilir, demiştik. “Allah âlemin üstündedir” diyenlerin tümü Onun
yaratılmış ve mevcut olan bir yerde olduğunu söylemezler. Ancak “cihetten”
arş-ı a'lâ kasdedilirse elbette ki, Allah arşın üstündedir. Semanın üstündedir,
diye hadislerde beyan edildiği gibi.
Râfizîier
ise “Cihet” lafzını genel manasıyla olarak Allah (c.c.)'ın bir cihette
olduğunu kabul etmek, O'nun o cihetin (yer) içinde olmasını kabul etmek
gibidir, şüphesini ortaya koydular. İnsanın evinde olduğu gibi. Buna dayanarak,
böyle olması halinde Allah başkasına muhtaç olur, dediler. Aslında bütün bunlar
tutarsız iddialardır.
Rafizîler
devamla şöyle dediler:
“Allah
bir cihette olsaydı, cisim olması gerekirdi. Her cisim de sonradan
yaratılmıştır. Çünkü cisim değişikliklerden kurtulamadığı için sonradan
olmadır.”
Evet
bu iddialar da münakaşa konusudurlar. Hatta bazı âlimler:
Cisim
olmayan bir şey cihette olabilir, demişlerdir. Bu âlimlerin sözlerine itiraz
edilerek:
Bu
fikriniz akla aykırıdır, denilecek olursa; bizim fikrimiz, alemin içinde ve
dışında olmayan bir mevcudu kabul etmekten akla daha çok yakındır,
diyeceklerdir. Bazıları da, ner cismin hâis -sonradan olma- olduğunu kabul
etmezler. Kerramiyye ve ilk şiiler gibi. Bunlar “cisim hadislerden kurtulmaz”
fikrini de kabul etmezler. Hadîs, Kelam ve felsefecilerin bir çoğu da
“havadisle -sonradan yaratılanlar- ilgisi olan herşey hadistir” sözünde
münakaşa etmişlerdir.
|