Ey
Râfizî!
“Ebubekir
(r.a.) ve Ömer (Hâşâ!) Münafık, Rasûlullah'a gizliden düşman, imkânları
nisbetinde dini bozan kişiler idi,” deme cür'etini göstermeye kalkışırsan;
Bir
başkası da (Hâşâ!) Ali (r.a.) hakkında “O, amcasının oğlunu (Rasûlullah)
kıskanırdı, zaten düşmanlık akrabalar arasında olur, O Rasûlullah'ın dinini
bozmak isterdi, eline imkân geçince kan akıttı, takiyye ve münafıklık yolunu
takip etti,” deme cür'etini gösterecektir.
Zaten Ali'nin (r.a.)
taraftarlarından bâtınîler Onun hakkında öyle şeyler söylemişlerdir ki, Allah
(c.c.) Onu o söylediklerinden korumuştur. Ebubekir (r.a.) ve Ömer'i (r.a.) koruduğu
gibi.
Râfizilerin
Ali (r.a.) hakkında iddia ettikleri hiçbir sıfat yok ki, O'nun arkadaşları olan
şeyheynde -Ebubekir ve Ömer- olmasın İsbat etme kapısı açıktır. Eğer Rafizîler
Ali'nin (r.a.) üstünlüğünü hadislerle iddia ediyorlarsa şeyheynin üstünlüğünü
bildiren hadisler daha çok ve daha sahihtir. Aslında râfizîlerin iddiası İbn-i
Abbas'ın fakihliğini reddeden veya Ömer'in (r.a.) fakihliğini isbat edip, İbn-i
Mesudun fakihliğini inkâr etmek isteyenin iddiasına benzer. (Hepsi de fakih
idiler. Allah Onlardan razı olsun.) Böyle bir kimsenin yolu zulüm ve cehaletten
başka bir yol değildir. Râfizîlerin yolu gibi.
Ey
Râfizî,
Ebubekir,
Ömer ve Osman (r.a.)'ın durumlarını Ömer b. Sa'd'ın durumuna benzetmen çok
çirkindir. Çünkü Ömer b. Sa'd gereçekten emirliği istiyor, hududu tecavüz
ediyor ve bununla biliniyordu. Rasûlullah'ın üç halifesinin Onun gibi olmaları
mümkün müdür?
Ömer
b. Sa'd'ın babası, yani Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) Allah (c.c.)'ın
lütfuyla bir çok memleketleri fethetmesine rağmen insanların emirliğini,
saltanatını istemiyordu ve her şeyde insanların en zahidi idi. Hilafetle ilgili
fitne meydana gelince Akik vadisindeki köşküne çekilerek insanlardan ayrı
yaşamaya başladı. Bunun üzerine oğlu Ömer b. Sa'd Ona gelerek bu hareketinden
dolayı Onu kınayarak şöyle dedi:
“Müslümanlar
halifenin kim olacağı hakkında çekişiyorlar, Sen de burada oturuyorsun.”
Babası
Sa'd b. Ebi Vakkas Ona şu cevabı verdi:
“Uzaklaş
şuradan! Ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın şöyle buyurduğunu
işittim:
“Allah Takiyy, -Allahın sevmediğinden korunan-, Hafiyy
-İnsanların bilmediği yere çekilen-, Ganiyy -Kanaat ederek insanların
elindekine düşkün olmayan- kulunu sever.”
O
zaman Sa'd b. Ebi Vakkas ve Ali'den (r.a.) başka İslâm şûrası üyesi de
kalmamıştı. (Allah her ikisinden razı olsun)
Sa'd b. Ebi Vakkas, Irak'ı
fetheden, Kisra ordusuna boyun eğdiren ve cennetle müjdelenen on zâtın, en son
vefat edenidir. Bundan dolayı Ömer b. Sa'd'ın hiçbir zaman babası Sa'd b. Ebi
Vakkas. Ebubekir, Ömer ve Osman'a benzetilmesi doğru değildir.
Râfizîler
Muhammed b. Ebibekir Essiddîk'i babasına benzetmedikleri gibi, aksine Onlar
Osman'a (r.a.) eziyet verdiği ve Ali'nin (r.a.) de üvey oğlu (Ebubekir
(r.a.) vefat ettikten sonra Ali (r.a.), Muhammed b. Ebubekir'in annesi olan Ebubekirin
(r.a.) zevcesini almıştır) olduğu için Muhammed b. Ebibekr'i çok büyük
görüyorlar. Bununla beraber babası olan Ebu Bekir’e (r.a.) lanet okuyorlar.
Ehli
beytin aleyhinde olan Nâsibiler, sizin yaptığınız gibi Osman'ın (r.a.)
taraftarlarından olduğu ve Hüseyn'i (r.a.)
öldürdüğü için Ömer b. Sa'd'i över, buna karşılık Muaviye ile Ali (r.a.)
arasındaki savaşa katılmadığı için de babası olan Sa'd b. Ebi Vakkas'a
küfrederlerse, bunlar sizin gibi râfizî olmazlar mı? Elbette olurlar. Fakat
muhakkak ki râfizîler onlardan da daha kötüdür. Çünkü Ebubekir (r.a.), Sa'd b.
Ebi Vakkas'tan üstündür.Osman (r.a.) da öldürülmekten elbette Hüseyin'den
(r.a.) daha uzaktır. Bununla beraber her ikisi de mazlum ve şehittirler. Allah
her ikisinden de razı olsun.
İşte bunun içindir ki, Osman'ın (r.a.)
öldürülmesiyle ümmet arasında doğan fesat ve düşmanlık, Hüseyin'in (r.a.)
öldürülmesiyle ümmette meydana gelen fesat ve düşmanlıktan daha büyüktür. Hem
de Osman (r.a.) ilk müslümanlardan olan, haksız olarak halifelikten alınması istenen
ve bu haksızlığı kabul etmeyen mazlum bir halifedir. Aynı zamanda nefsi için
çarpışmaya girişmeyen ve şehid edilinceye kadar sabreden bir zâttır.
Hüseyin
(r.a.) ise halife değildi. O başta halifeliğe talip idi. Bilahare bu talebini
uygun görmedi. Ancak Yezid'e götürülmek üzere teslim olması istenince, bu
isteği reddederek şehid edilinceye kadar çarpışmıştır.
Bütün bunlara rağmen
Osman'a (r.a.) yapılan zulüm Hüseyin'e (r.a.) yapılan zulümden büyük idi. Sabrı
ve yumuşaklığı daha mükemmeldi. Yine de her ikisi mazlum birer şehittirler.
Birisi
kalkıp da Ali (r.a.) ve Hüseyin'in (r.a.) halifeliği istemelerini İsmailîlerin
talebine benzeterek:
“(El-Hakim
ve Übeyd oğullarının diğer reisleri gibi), Ali ve Hüseyin'in haksız olarak
halifeliğe talip çıkan iki zâlimdir.” diyecek olursa, Ali (r.a.) ve Hüseyin'in
(r.a.) sağlam din ve imanlarına, diğerlerinin de dinsizlik ve münafıklıklarına
binaen yukardaki sözleri söyleyen kimse, sözlerinde yalancı olmaz mı?
Onları
doğuda veya batıda, Hicaz'da veya başka bir yerde haksız olarak halifeliği
isteyip halka zulmedenlere benzetmek tam bir iftira ve zulüm olmaz mı?
Elbette
ki bu kimse müfteri ve zâlim olacaktır. İşte Ebubekir (r.a.) ve Ömer'i (r.a.)
Hüseyin'in (r.a.) öldürülmesine sebep olan Ömer b. Sa'd'a benzeten de en büyük
müfteri ve zâlimdir.
Üstelik Ömer b. Sa'd hayırdan uzak olmakla beraber
günahının büyüklüğünü itiraf etmiştir. O, Cibril bana vahiy getiriyor, diyerek,
Hüseyin'e (r.a.) sözde yardım ettiğini iddia eden ve onun katillerini
araştırmaya kalkışan yalancı Şîîden daha iyidir. Bu Şiî, Ömer b. Sa'd ve zâlim
Haccac'dan daha kötüdür. Çünkü Şiî, Allah ve Rasûlüne iftira etmiştir.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de:
“Sakıf kabilesinden biri yalancı, biri de kan dökücü olmak üzere
iki kişi çıkacaktır.” (Müslim Fedail: 229,
Tirmizi Fİten: 44) buyurmuşlardır.
İşte
yalancı olan el-Muhtar b. Ebî Ubeyd, kan döken de Yusuf oğlu Haccac'dır.
İkisi
de Sakif kabilesindendir. Evet Ömer b. Sa'd Hüseyin'i (r.a.) öldüren birliğin
komutanı idi. Ama zulme ve dinden fazla dünyaya düşkün olmasına rağmen
günahta el-Muhtar b. Ebî Ubeydullah'ın günahına yetişmemiştir.
El-Muhtar,
fikrince Hüseyin'e (r.a.) taraftar çıkarak katilini öldürmüştür! Bu adam yalan
ve masiyette Ömer b. Sa'd'i geçmişti. Bu yalancı Şiî, Haccac'tan da kötüydü.
Evet haccac Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in isimlendirdiği gibi
haksız olarak kan döküyordu.
El-Muhtar ise Cibrilin kendisine gelerek vahiy
getirdiğini iddia eden bir yalancı idi.
El-Muhtar'ın bu yalan iddiası ise
elbette ki insanları öldürmekten de daha büyüktü. Çünkü vahyi iddia etmek
küfürdür. Bu iddiasından vazgeçmediyse mürted gitmiştir. Şüphesiz ki küfür kan
akıtmaktan daha büyüktür. Bu sonu gelmeyen bir konudur.
Çünkü haklı veya
haksız olarak Şiilerin zemmettikleri hiçbir kimse yok ki ondan daha berbat olanı
aralarında olmasın.
Yine Şiilerin medhettikleri bir kimse olursa, mutlaka
haricîlerin medhettikleri ondan daha hayırlı olur.
Râfizîler, ehl-i beyte
düşmanlık eden Nevâsıbdan daha kötü olmakla beraber, râfizîlerin kâfir veya fâsık
dedikleri kimseler, nevâsıbın kâfir veya fasık dedikleri kimselerden daha
üstündürler.
Ehl-i
sünnete gelince:
Onlar bütün mü'minlerin dostudurlar. Bilerek ve adaletli konuşurlar.
Allah (c.c.)'ın ehl-i beyte nasîb ettiği hukuklarına riayet ederler. Hiçbir
zaman El-Muhtar ve Onun gibi yalancıların yaptıklarını yapmadıkları gibi,
Haccac ve Onun gibi zâlimlerin yaptığını da yapmazlar.
Bütün bunlardan sonra İslâmı ilk olarak kabul eden sahabilerin derecesini de takdir ederler. Ebubekir
(r.a.) ve Ömer'in (r.a.) fazilette hiç bir sahabinin ulaşamadığı makama sahip
olduklarını bilirler. Bunlar gibi Osman'la (r.a.) Ali'nin (r.a.) de. Allah
cümlesinden razı olsun.
Bu derecelendirme asr-ı saadette, kenarda kalmış birkaç
kişi hariç herkesçe kabul ediliyordu. Hatta o zaman Ali'nin (r.a.) arkadaşı
olan sahabiler de Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) Ondan üstün olduklarında
şüphe etmiyorlardı. Üstelik mütevâtir bir şekilde Ali'nin (r.a.):
“Bu
ümmetin peygamberinden sonra en faziletlisi Ebubekir ve Ömer'dir” dediği rivayet
edilmiştir.
Fakat
Ali'nin (r.a.) bazı arkadaşları O'nu Osman'a (r.a.) üstün tutuyorlardı.
Bundan dolayı ehli
sünnet; Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) önüne geçilmez haklara
sahip oldukları hususunda ittifak halindedir. Ebu Hanife, Şafiî, Mâlik,
Ahmed b. Hanbel, Sevrî, Evzaî ve Leys b. Sa'd' in mezhepleri ile
ümmetin fıkıh, hadis, tefsir ve Zühd ehlinin mütekaddimin ve müteahhirîn
âlimleri de bu görüştedirler.
Osman (r.a.)
ve Ali'nin (r.a.) durumuna gelince; Medineli bir gurup müslüman
hangisinin üstün olduğu hususunda susuyorlardı. Malikten bir rivayet de aynı
istikamettedir. Kûfelilerden bir gurup müslüman ise Ali'yi (r.a.) ön planda
tutuyorlardı. Süfyanı Sevri'den gelen bir rivayet de bu istikamettedir. Fakat
Eyyûb Es-Sehteyânî ile buluştukları bir sırada Süfyan'ın bu görüşünden vaz
geçerek :
“Ali'yi
Osman'dan üstün tutan kimse muhacir ve ensarın kıymetini bilmemiştir.” dediği
rivayet edilmektedir.
Diğer bütün imamlar Osman'ı (r.a.) üstün tutmuşlardır.
Hadis ehlinin cumhuru da bu görüştedir. Nass buna delâlet ettiği gibi icma'da
bu istikamettedir.
Mütekaddimînin
Ca'fer veya Talha'yı (Allah her ikisinden razı olsun) tercih ettikleri
hususundaki rivayetler ise, bu tercihin umumi değil bazı hususlarda olduğu
hakkındadır. Ali (r.a.) hakkında onlardan rivayet edilen de böyledir.
|