Ey
Râfizî!
“Allah cisim değildir” sözüne karşı şöyle deriz:
Cisim
kelimesinde icmâlî bir mâna vardır. Bazan cisim kelimesiyle parçaları dağınık
olup sonradan toplanan veya bölünme ve toplanmayı kabul eden veya madde ve
şekilden meydana gelen mürekkep anlaşılır. Allah (c.c.) ise bütün bunlardan
münezzehtir. Bazen de cisim kelimesiyle kendisine işaret edilen, görülmesi
mümkün olan veya sıfatlarını kendisinde kâim olduğu varlık anlaşılır. Allah
(c.c.) ise duada kastedilir, ahiretde gözle görülür, sıfatları da zâtıyla
kâimdir.
Eğer sen Ey Râfizî, “O cisim değildir” cümlesiyle bu ikinci maninin
nefyini, -yokluğunu- kastediyorsan, bu verdiğimiz mânâ sahih nakil ve salim
akılla sabittir. Üstelik sen bunun aleyhine bir delil getirebilmiş değilsin.
Bütün bunlara rağmen
“cisim” lâfzını Allah için kullanmak veya kullanmamak
bidattir.
Çünkü vârid olan nasslarda ve Selefin sözlerinde bu hususta hiçbir
açıklama yoktur. Allah (c.c.)'a “Cevher” veya “Cihet” nisbet etmek de görülmüş
değildir.
(Gaybı ilgilendiren bütün konularda müslüman
nasslarla sabit olduğu şekilde konuşmalıdır. İnkâr etme ve etmeme cihetine
fikir yürüterek gitmemelidir. Bu hususta selefin yolunu tutmalıdır. İsim ve
sıfatlarda da bu durum böyledir. Mesela “İstiva” vardır. Fakat keyfiyeti
meçhuldür. Ona iman etmek de vâciptr. Keyfiyetini araştırmak bid'attır. Şeyhul
İslâm İbn-i Teymiyye de bütün kitaplarında Seleften, İmam Mâlik ve
başkalarından vârid olan kelimelerin aynısını kullanmıştır.)
“Hiçbir
mekânda değildir” şeklindeki sözün de böyledir.
Çünkü
Mekân ile;
- bir şeyi içine
alan, onu çevreleyen ve kendisine ihtiyaç duyulan yer anlaşıldığı gibi,
- varlığı olsa dahi
âlemin üstünde ve ötesinde bir varlık da anlaşılır.
İşte
Allah (c.c.) birinci manâdan münezzehtir. İkinci manâya ise evet, diyoruz.
Çünkü Allah yaratıklarının üstündedir.
Hiçbir
Hâlık ve Mahlûk yoktur ki, Hâlık, Mahlûktan üstün olup bu üstünlüğü de apaçık
olmasın.
O zahirdir. O'nun üstünde hiçbir varlık yoktur. O arşına istivada
bulunmuştur. Yarattıklarından ayrıdır. Arşa istiva ettiği kitap ve sünnet ile
sabit olup bu hususta müslüman ümmeti ittifak halindedir.
İnsanlara
gerekli olan Allah'a ve Rasûlüne iman ile Onu tasdik ve itaattir. İşte
bu durum bütün saadetin kaynağıdır.
Allah
(c.c.) şöyle buyurmuştur.
“Elif,
Lâm, Ra. Bu Kur'an öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rab'lerinin izniyle
karanlıklardan aydınlığa, herşeye galip ve hamde layık olan Allah'ın
yoluna çıkarman için Onu sana indirdik.”
(İbrahim: 14/1)
Allah
(c.c) mukaddes isim ve sıfatlarını tam ve tafsilatlı olarak açıklamaları,
icmalen de Allah (c.c.)'ın hiçbir noksan sıfata sahip olmadığını, bir şeye
benzemediğini bildirmek üzere Peygamberlerini göndermiştir.
Allah
(c.c.) sonu olmayan, kemal sıfatlarıyla muttasıf, her yönden de noksan
sıfatlardan münezzehtir. Kemâl sıfatlarda da ona benzer olması mümkün değildir.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
“Cennette kimsenin hatırına gelmiyecek nimetler vardır.”
(Müslim
Cennet: 51)
Mahlûklarda
durum böyle olunca, acaba Allah (c.c.) hakkında nasıl olacaktır?
İbn-i
Abbas:
“Dünyada cennet nimetlerinin ancak isimleri vardır.”
buyuruyor.
Bu
iki yaratık, yani dünya ve ahirette isimleri aynı olup, fakat hakikatte tamamen
ayrı olan ve dünyada iken ahirettekinin hakikati kavranamıyorsa, -ki böyledir-
Allah (c.c.)'ın muttasîf olduğu kemâl sıfatlarının kulun sıfatlarından daha
üstün ve onlardan tamamen ayrı olmaları elbette kesin olacaktır. Fakat
hakikatlerini idrak etmek mümkün değildir.
İbn-i
Teymiyye devamla
şöyle diyor:
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'dan sahih olarak gelen haberlerin muhtevasına
inanmak farzdır. Rasûlullah'tan gelmeyen haberler hakkında ise mütekellim'in
kastettiği şeyin ne olduğu bilinmediği müddetçe müsbet veya menfi hüküm vermek
ve inanmak farz değildir. Tafsilatını bilmeden mücmel kelimeler hakkında müsbet
veya menfi hüküm vermek, insanı cehalete, sapıklığa ve dedikoduya sevkeder.
Akılcıların en çok ihtilaf ettikleri konunun, isimlerdeki müştereklik olduğu
söylenmiştir.
Allah
(c.c.)'ın (c.c.) cisim olduğunu ortaya atanlar Şiîler olmuştur. Cisim lâfzını
ilk ortaya atan Râfizîlerin kelâmcısı sayılan Hişam bin El-Hakem'dir. İbn-i
Hazm da böyle nakletmektedir.
Eş'arî
“Makâlât el-İslâmiyyîn” adlı eserinde tecsim -Allah (c.c.)'ı cisim kabul
etme - konusunda râfizîleri altı guruba ayırıyor.
1
- Hişâmiyye:
Bunlar Hişam bin el-Hakem'in taraftarlarıdır. Onlara göre ma'butları cisim
olup, O cismin de en ve boy gibi sınırı vardır. O gümüş parçası gibi etrafa
ışık yayar. Yuvarlak inci tanesi gibi parlar. Rengi, tadı ve kokusu vardır.
2 -
Bu fırka,
Allah (c.c.)'ın ne şekil ve ne de cisimden ibaret olduğunu söylüyorlar. “O
cisimdir” sözünden, O'nun var olduğunu, parçalardan mürekkep olmadığını
anlıyorlar. Aynı zamanda Onun hissedilmez ve keyfiyetsiz olarak arşı
kuşattığını ifade ediyorlar.
3 - Bu guruptakiler Allah (c.c.)'ın
insan suretinde olup fakat cisim olmadığını iddia ediyorlar.
4
- Bu gurup
da Hişam bin Salim el-Cevâlikî'nin taraftarlarıdır. Allah (c.c.)'ın insan
suretinde olup fakat et ve kandan mürekkep olmadığını, ancak O parlayan bir nur
ve beş duyuya sahip el, ayak, burun, ağız, göz ve daha başka organları olduğunu
iddia etmektedirler.
Ebu
İsâ el-Verrâk
(Hâşâ!) Allah (c.c.)'ın uzun ve siyah bir saçı olduğunu ve bu saçın siyah bir
nur saçtığını iddia etmektedir. (Şiî
kelamcılarındandır. Esas ismi Muhammed bin Harun'dur. Mutezile âlimleri Onu
tenkid ederler. Kesin olmamakla beraber Harun Reşid zamanında yaşadığı tahmin
edilir. Ebu'l-Hasan el-Eşarî küfründen bahseder. Râfizîler bunu inkar
edemezler. Kendileri dahi bunu itiraf etmektedirler.)
5
- Bu fırka
Allah (c.c.)'ın lambanın ışığı gibi saf bir ışığa sahip olduğunu söylerler.
Öyle ki, nereden gelirsen gel O, seni hemen görür. Şekli olmadığı gibi,
mürekkep de değildir.
6
-
Râfizîlerin bu fırkası da Allah (c.c.)'ın cisim ve şekilden ibaret olmadığını,
ne durgun ne de hareket halinde olduğunu, elle hissedilmediğini
söylemektedirler. Bunlar Tevhidi Mu'tezile gibi anlarlar.
İmam
El-Eş'arî bu son fırka hakkında:
“Bunlar Râfizîlerin son zamanlarındaki
fırkalarıdır.” demektedir. Halbuki ilk zamanlarda ki Râfizîler yukarıda
anlattığımız gibi maddeye benzetirler.
|