Râfizî
şöyle diyor:
“Kâfir
küfrüyle muti' (Allah (c.c.)'a itaat eden) olması gerekir. Çünkü o, Allah
(c.c.)'ın iradesine uygun olanı yapmıştır.”
Ey
Râfizî!
Taat
emire mi muvafıktır, yoksa iradeye mi?
Emir iradeyi gerektirir mi, gerektirmez
mi?
Önce bunu bilmek lâzımdır. Daha evvel belirttiğimiz gibi, Allah kendi
iradesiyle kulların bütün fiillerini ve hatta bazan emretmediği şeyleri de
yaratıyor. (Çünkü kullar bunu istiyor).
Bütün
âlimler, bir kimse “Allah dilerse yarın borcumu ödeyeceğim” diye yemin etse ve
ertesi gün borcu ödemeye imkânı olduğu halde ödemezse yeminini bozmuş
sayılamıyacağı hususunda ittifak etmişlerdir.
Binaenaleyh
Allah (c.c.)'ın mücerred istemesi emir mânâsında olsaydı yeminin bozulmuş
olması gerekecekti. Meşîete (dilemeye) bağlı tutulan bütün yeminler de
böyledir.
Allah
(c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer
Rabbin dileseydi, yer yüzünde kim varsa, hepsi toptan iman ederlerdi.” (Yûnus:
10/99)
Halbuki
Allah insanlara imanı emretmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki, emir meşietten
ayrıdır. Bir başka âyette de Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Allah,
kime hidayet etmeği dilerse, İslama onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir.
Her kimi de sapıklığa bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır
sıkıştırır...”
(En'am: 6/125)
Bu
ayet de Allah (c.c.)'ın istediği kimseyi dalâlete götürebileceğini, fakat O'nu
dalâletle emretmediğini ifade ediyor. Daha önceleri iradenin iki manâya
geldiğini bunlardan birinin Kaderi irade, diğerinin de Şer'î irade olduğunu
açıklamıştık.
İşte buradaki irade
kadere değil, muhabbet ve rıza'ya dahildir.
|