Râfizî
şöyle diyor:
“Ehl-i
sünnetin iddiasına göre masiyetlere karşı cezaların tatbik edilmemesi gerekir.
Çünkü zina ve hırsızlık Allah (c.c.)'ın müessir iradesiyle vuku bulmuştur. Buna
göre devlet başkanının hırsızı muaheze etmesi caiz değildir. Onu muaheze ederse
hırsızı Allah (c.c.)'ın iradesini gerçekleştirmesinden alıkoymuş olur. Halbuki
bizden biri iradesinden alıkonursa üzülür. Binaenaleyh Allah (c.c.)'ın her iki
mütenâkızı istemesi gerekir. Çünkü ma'siyet O'nun iradesiyle olduğu gibi,
mâ'siyetten alıkoymak da O'nun iradesiyledir.”
Ey
Râfizî!
Aslında
bu konuyu daha önce açıklamıştık. Yine de açıklamaya devam ederek şöyle
diyoruz:
Allah
(c.c.)'ın takdir ettiği şeyler ancak vuku bulduktan sonra onların takdir
edildiğini bilebiliriz. Vuku bulan bir şeyi de kimse reddedemez. Binaenaleyh
vuku bulan ve cezayı gerektiren birşey vuku bulduğunda bir daha tekerrür etmemesi
için sahibine ceza tatbik edilir. Allah (c.c.)'ın dilediği olur, dilemediği
olmaz.
“Hırsızı
Allah (c.c.)'ın iradesinden alıkoyuyor” şeklindeki sözün yalandır. Çünkü
hırsızı hırsızlıktan alıkoyan henüz meydana gelmemiş olan bir şeyden
alıkoyuyor. Meydana gelmemiş olanı da Allah istememiştir. Bunun içindir ki
birisi, “Allah dilerse şu malı çalacağım” diye yemin eder ve o malı
çalmazsa icma' ile yeminini, bozmuş sayılmaz. Çünkü Allah hırsızlık etmesini
istememiştir. Lâkin kaderiyyecilere göre “İrade” mutlaka “Emir”
mânâsındadır. Onlar, hırsızlık irade ile oluyorsa, onunla da emredilmiştir,
diye iddia ediyorlar. Halbuki biz yakınen biliyoruz ki, Allah (c.c.) asla
hırsızlığı emretmemiştir. Kim emretmiştir, derse kâfirdir.
Takdir
edilmiş fakat reddi ve izalesi güzel kabul edilmiş şeyler vardır. Hastalık
gibi. Hastalık Allah (c.c.)'ın yaratması olmasına rağmen, Onu tedavi ve başka
yollarla izale etmek ve onu önlemek, yine Allah tarafından bizim için güzel
kabul edilmiştir. Yangına sebep olacak ateşi söndürmek, yıkılmak üzere olan
duvarı yapmak, soğuğu sıcakla, sıcağı gölgeyle önlemek de bunlardandır.
Görülüyor ki bir istek ile bir başka istek önleniyor. Ve bunda hiçbir beis
yoktur.
Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'a:
Ya
Rasûlullah! İlaçlarla, okumalarla tedavi görerek korkudan korunmaya çalışırsak
bu yaptıklarımız Allah (c.c.)'ın takdirinden herhangi birşeyi reddeder mi? diye
sormaları üzerine:
“Bu tedbirler de Allah'ın takdiridir”
şeklinde cevab verdiler.
Allah
(c.c.), şöyle buyuruyor:
“Her insan, için, önünden ve arkasından takip eden Melekler vardır; Onu Allah'ın emriyle korurlar...”
(Ra'd: 13/11)
“(Allah) iki
mütenakızı da istemesi gerekir.” şeklindeki iddian hükümsüzdür. Çünkü mütenakız
olan iki şey birbirinin zıddıdır.
Zecir ise, yalnız
vuku bulan ve irade edilenlere mahsus değildir. Aksine geçmişte yapılan kötülüğe
ceza tatbik edilir ve gelecekte olması muhtemel olan kötülüklere de zecir ile
manî olunur.
Cezalandırmayı
gerektiren şey meydana gelmemişse yasaklanan şey meydana gelmemiş demektir.
Bu takdirde yasaklama
mutlak cezalandırma mânâsına değil, teorik bir yasaklamadan ibarettir.
|