Râfizî
şöyle diyor:
“Ehl-i
sünnet: Daha önceden de anlaşıldığı gibi fiillerimizin bize isnadı ve irademiz
dahilinde meydana gelmesi zaruridir. Şöyle ki:
“Sağa
doğru hareket etmek istediğimizde bu hareket sola doğru tahakkuk etmez. Bunun
tersi de böyledir. Bunda şüphe etmek safsatadır, diyorlar.”
Ey
Râfizî!
Ehl-i
sünnetin çoğunluğu bu görüştedirler. Gerçekten fiillerimiz bize dayanır ve
onları biz meydana getiriyoruz. Buna dâir nasslar Kur'anda çoktur.
Şunu iyi bil
ki, kişi, irade edip fiili işler durumda değilken, birşeyi isteyip onu
yapmasıyla “hadis” birşey meydana gelmiş olur.
Binalenaleyh yapılan işin
bir yaratıcısı ya vardır veya yoktur. Eğer yaratıcısı yoksa yaratılmışların
Halik ile meydana gelmesi gerekir. Yaratıcı varsa, bu yaratıcı ya kul veya
Allah'dır. Yaratıcının kul olduğunu kabul edersek teselsül meydana gelir ki,
teselsül de batıldır. Öyleyse kul ve Onun yaptığı fiillerin yaratıcısı Allah'tır.
Onun için ehli sünnet:
Kul
faildir, Allah da kulu işlerinin faili olarak yaratmıştır. İşlerini isteyen kul
olup, Allah da onu bu istek kabiliyetinde yaratmıştır, diyorlar.
Allah (c.c.) şöyle buyurur:
“Fakat
âlemlerin Rabbi olan Allah, dilemeyince, siz dileyemezsiniz.”
(Tekvir: 81/29),
“Rabbim!
Beni, gereği üzere namaza devam eden kıl.”
(İbrahim: 14/40)
Dolayısıyla
kulun iradesi vardır. Ancak Allah (c.c.)'ın isteği ile vücud bulabilir. Kul
iradesinde tamamen serbest olup Allah (c.c.)'ın iradesine bağlı değildir;
diyenlerin iddiaları asılsızdır. Çünkü kulun iradesi hadistir ve her hadisin
bir muhdisi varır. Bunlar daha aşırı giderek:
Allah
sebepsiz ve yersiz olarak iradeyi yaratır, demek suretiyle muhal olan şeyleri
mümkün kılıyorlar.
Bu
durumda üç şeyi söylemiş oluyorlar:
a
- Allah
(c.c.)'ın iradesi olmadan bir hadis meydana gelebilir,
b
- Hiçbir
sebep olmadan bir hadis zuhur edebilir,
c
- Hiçbir
mahal olmadan kendi kendine sıfat kaim olabilir.
Birisi: Bir hadisin iki muhdisi olur mu?
diye soracak olursa, şöyle denir:
Allah
(c.c.)'ın iradeyi meydana getirmesi Onu yaratması demektir. Kul ise o irade
muvacehesinde daha onca kendisinde yaratılmış kudret ve isteğiyle bir şeyin
faili olur. Dolayısıyla Allah (c.c.)'ın yaratmasıyla kulun fiili birbirinden
ayrılmayan iki şey mesabesindedir. Allah (c.c.)'ın; kulun fiilini yaratması,
fiilin meydana gelmesini gerektirir. Fiilin meydana gelebilmesi için de Allah
(c.c.)'ın yaratması şarttır.
İmamî şöyle
diyor:
“Kulun
fiillerini kendisine isnad eden deliller, Kur'anda pek çoktur. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
“Yapmış
olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cenete...” (Nahl :
16/32),
“Kim
salih amel işlerse, (sevabı) kendine; kim de kötülük ederse, (cezası)
yine kendinedir.” (Fussilet: 41/46)
Ve
daha birçok ayetler zikretmiştir.”
Ey
İmamî!
Bütün bu söylediklerin doğrudur. Yine Kur'an işlerimizin Allah (c.c.)'ın
meşieti - irade - ile meydana geldiğine dair delillerle doludur.
“Eğer
Allah dileseydi, birbirinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediği şeyi
yapar.” (Bakara: 2/253),
“Allah,
kime hidayet etmeği dilerse, İslama Onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir.” (En'am:
6/125) mealindeki âyetler gibi.
Ey
İmami!
Kur'an'ın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar etmen caiz değildir. Eğer
meşiet - istek - emir mânâsına gelseydi, “İnşâ Allah” diyerek yemin
edenin, söylediğini yerine getirmediği taktirde yemininde hânis (yeminini
bozmuş) olması gerekirdi.
Allah
(c.c), şöyle buyuruyor:
“Allah, bu misalle bir çoğunu şaşırtıp saptırır ve yine onunla ancak fasıkları
şaşırtır.” (Bakara: 2/26),
“Bilin
ki Allah, gerçekten kişi ile kalbi arasına girer.”
(Enfal:
8/24)
|