Râfizî
şöyle diyor:
“Ehl-i
sünnete göre, Allah (c.c.)'ın Gafur, Halim ve Afuvv (affedici) sıfatlarıyla
tavsifi (sıfatlanması) doğru değildir. Bu gibi sıfatlarla tavsif edilebilmesi
için fâsıkları tecziyeye müstahak olması lâzımdır ki, cezalarını affettiği
zaman kendisine Gafur, Afuvv denilebilsin. Fâsıkları tecziye edebilmesi için de
isyanın Allah (c.c.)'tan değil kuldan olması şarttır.”
Ey
Râfizî!
Bu
iddiana birkaç yönden cevap vereceğiz.
Birincisi:
Ehl-i sünnetin çoğunluğu “Allah
(c.c.)'ın bu sıfatlarla tavsif edilebilmesi için onlara müstahak olması
şarttır” sözüne teslim olmazlar.
Onlara göre; Allah (c.c.)'ın bu sıfatlarla
tavsifi - Müstahak olup olmaması sözünden tamamen sarf-ı nazar ederek - ceza
vermeye gücü yettiği anda gerçekleşmiştir. Böylece Allah dilediğini yapar ve
dilediği hükmü verir.
İkincisi:
“Fâsıkları tecziyeye müstahak
olması gerekir” sözünü söyleyenlerin kasdettikleri mânâ, O'nun fâsıkları
tecziye etmesi âdetinin gereği olmasıdır. Bu mana üzerinde ittifak vardır. Af
ve mağfiret Allah (c.c.)'tan bir ihsandır. Bu sözler “Allah kullarının
fiillerini yaratır” diyenlerindir. “İsyan ve fasıklığı Allah yaratır. Kulun da
bunlarda kesbi vardır” diyenler de, fâsıkları tecziye etmek Allah (c.c.)'ın
adaletindendir, diyorlar.
Üçüncüsü:
Allah (c.c.) ya Mağfiret, Af ve
Rahmetle -Tecziyenin Allah için kabih olduğunu söyleyenler olmakla beraber-
vasıflandırılacak veya tecziye caiz görüldüğü müddetçe vasıflandırılmayacak.
Birincisi kabul edilirse Allah (c.c.)'ın tevbe edenlere, salih amel işleyerek
hidayete erenlere karşı Gafur olmaması gerekir. Çünkü bunları tecziye etmek
zaten kabîhtir. (Kötü bir fiildir). Üstelik bunların tevbesini kabul etmek
vaciptir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki: Allah peygamberlerine karşı Gafur ve
Rahîm olmadığı gibi, zulmedip sonra vazgeçmekle kötülüğünü iyiliğe tebdil
edenlere karşı da Gafur ve Rahim değildir.
Halbuki bütün bunların aksine Allah
(c.c.)'ın tevbe edenlere karşı Gaffar (çok affedici) mü'minlere karşı da Rahim
(çok merhametli)dir. Böylece Allah (c.c.)'ın Mağfiret ve Rahmet sıfatlarıyla
mevsuf olduğu anlaşılmış oldu.
Dördüncüsü:
İsyanın kuldan olmasının mânâsı Ehl-i sünnetin çoğunluğuna göre kulun onu yapması
demektir.
Diğer bir kısmına göre ise onu kesbetmesi demektir. Buna göre zâlim
bir başkası tarafından tecziye edilmesine müstahak olur. Kul kulu tecziye
edebilirse, haliyle Allah (c.c.)'ın zâlimi tecziye etmesi evlâdır.
Allah
(c.c.)'ın zâlimin isyanını yaratması ise Ona râci olan bir iştir. Allah
(c.c.)'ın yarattığı her şey hikmete mebnîdir, diyenlere göre bunda hikmet
varken; hikmetin illet olmadığını söyleyenlere göre ise bu iş sırf Allah
(c.c.)'ın iradesi için tahakkuk etmiştir.
|