Râfizî:
“Bu ma'sum imamlar..., sözüyle
oniki imamı kasdediyorum” diyorsa, Ona şöyle deriz:
Ali
b. Hüseyin, Ebu Ca'fer ve emsallerinin rivayet ettikleri hadisler,
başkalarının rivayet ettiği hadisler gibi kabul edilmiştir. Eğer müslümanlar Mâlik,
Şafiî ve Ahmed'in yanında buldukları hadisleri Musa b. Ca'fer, Ali b.
Musa ve Muhammed b. Ali'nin yanında olan hadislerden daha çok görmeselerdi
bunları bırakıp Mâlik, Şafiî ve Ahmed'e yönelmezlerdi. Aksi halde ilim
ve takva ehlinin bu tavırlarında ne gibi maksatları olabilir?
Halbuki
Musa b. Ca'fer ile Mâlik b. Enes muasır ve hemşehridirler.
Üstelik müslümanlar hadisleri öğrenmeye oldukça azimkar idiler. Kaldı ki,
bizzat Hâşim oğulları, hadis ilmini amcazadeleri olan Musa b. Ca'fer'den
ziyade Mâlik b. Enes'ten alıyorlardı.
İmam-ı
Şafiî de Mâlik'ten
sonra gelmiştir. Bazı meselelerde Mâlike muhalefet ederek onları
reddettiği için Mâlikin talebeleriyle arasında münakaşalar vuku bulmuştur. Şafiî
de, Mâlike nisbeten Haşim oğullarına neseb bakımından daha yakındır. O,
hadisi talep etme hususunda amcazedelerinden ve başkalarından daha düşkün idi.
Şafiî, amcazadelerinin yanında bulunan hadisleri Mâlik'in yanında bulunan
hadislerden fazla görseydi mutlaka hızla onlara koşardı. Şafiî'nin, hadisleri en
çok Mâlik ve Süfyan b. Uveyne'den aldığını itiraf etmesi,
kitaplarının bu iki zat ve başkalarının rivayet ettikleri hadislerle dolu
olması, Musa b. Ca'fer ve emsalinden rivayet edilen hadislerden hiçbir
şeyin kitaplarında bulunmaması, O'nun Mâlik'ten aldığı hadislerin diğerlerinden
(Musa b. Ca'fer v.s.) aldığı hadislerden daha fazla
olduklarını açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Ahmed
b. Hanbel
(r.a.) de, Rasulullah'a, hadislerine, fillerine, O'na ittiba edenlere ve Hâşim
oğullarına olan kemâl-i muhabbetiyle; ona ittiba etmeyenlere de adavetiyle
tanınan bir zattır.
Ahmed
b. Hanbel (r.a.);
Hâşim oğulları, Ali, Hasan ve Hüseyin'in faziletleri hakkında kitap te'lif
etmiştir. Bununla birlikte Ahmed'in eserleri Mâlik, Sevrî, Evzâî,
Leys b. Sa'd, Vekî' b. Cerrah, Yahya b. Saîd, Hüseym b. Beşir Abdurrahman b.
Mehdî ve emsallerinin rivayetleriyle dolu olmasına rağmen Musa b.
Ca'fer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali ve emsallerinden bir şey yoktur. Ahmed,
bu zatlar yanında istediği kadar hadis bulsaydı başkalarından ziyade mutlaka
onlara (Musa b. Ca'fer Ali b. Musa, Muhammed b. Ali) daha çok rağbet
gösterecekti.
Herhangi
birisi:
“Oniki
imamda bulunan ilim, ehl-i sünnetin imamlarında yoktu. Lakin onlar ilimlerini
gizliyorlardı.” diye iddia ederse, gizlenen bir ilmin insanlara olan faydası
nedir? deriz. Çünkü anlatılmayan ilim, kendisinden infak edilmeyen bir hazineye
benzer. Müslümanlar kendilerine ilmî açıklamalarda bulunmayana nasıl
uyabilirler? Gizli ilim de ma'dum imama benzer. Her ikisinde de ne bir maslahat
ve ne de bir lütuf vardır. Râfizîler:
“Bu
ma'sum imamlar, ilimlerini ehl-i sünnetin imamlarına değil de çok yakınlarına
veriyorlardı” diyecek olurlarsa, onlara şöyle cevap verilir:
Evvela,
bu onlara yapılan bir iftiradır. Saniyen, Ca'fer b. Muhammed eşsiz bir
âlim olmasına rağmen. Mâlik, İbn-i Uyeyne, Şu'be, Sevrî, İbn-i Cüreyc, Yahya
b. Saîd ve emsalleri meşhur alimlerden ilim tahsil etmiştir. Dolayısıyla
oniki imamdan sayılan Ca'fer b. Muhammed, kendisinden önceki imamlardan
değil de adı geçen ehl-i sünnet âlimlerinden nasıl ilim tahsil etmiş olabilir?
Kim oniki imamın ehl-i sünnet alimlerine karşı ilimlerini gizlediklerini ve onu
ancak taraftarları olan özel kişilere tevdi ettiklerini ileriye sürerse onlar
hakkında sû-i zanda bulunmuş olur.
Ehl-i
sünnet âlimleri, Allah ve Rasulüne olan muhabbet ve itaatta, İslâm dinini
koruma, tebliğ ve ona uyanı sevmede, düşmanlık edene karşı düşmanlıkta; şiî
liderlerinden çok ileridirler.
Her
iki gurubu iyice tanıyanlar bu durumu gayet iyi bilirler. Sünnî ve Şiî
âlimlerin bulundukları zamanları nazar-i dikkate alarak bu durumu düşününüz!
Meselâ
kendisine reddiyye yazdığımız râfizî İbnü'l Mutahhar, İmamîlere göre
zamanındakilerinin en üstünüdür. Hatta bazıları, şarkta ve garpta ve her çeşit
ilimde ondan üstün hiçbir âlimin bulunmadığını iddia ediyorlar. Buna rağmen
onun sözleri; Rasulullah'ın söz, fiil ve takrirleri hakkında insanların en
câhili olduğuna delâlet eder. Öyle şeyler rivayet ediyor ki yalan oldukları
açıkça ortadadır.
Eğer rivayet ettiklerini yalan olduklarını bilerek
naklediyorsa, bu hususta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın şöyle
buyurdukları sabittir:
“Kim bilerek bana yalan isnad ederse o, yalancılardandır.”
(İbn Mace Mukaddime:
1)
Eğer
bu işi bilmeyerek yapıyorsa o kişinin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in
halleri hakkında câhil olduğuna delâlet eder.
|