Râfizî
şöyle diyor:
“Ehl-i
Sünnet, Ebu Bekir'i “Rasulullah'ın halifesi” diye isimlendirdiler. Halbuki
Rasulullah, ne hayatında ve ne de vefatından sonrası için Ebubekir'i halife
bırakmamıştı. Ehl-i sünnet Ali'yi (r.a.) “Rasulullah'ın halifesi” diye
isimlendirmediler. Halbuki Rasulullah, Ali'yi (r.a.) Medine'ye istihlaf etmiş
ve Ona:
“Medine
ancak benim veya senin vasıtanla düzelebilir” demiştir. Rasulullah, Ebubekir ve
Ömer'in de içinde bulunduğu Orduya komutan olarak Üsâme'yi tayin etmiş ve O'nu
azletmemiştir. Ona da “Rasulullah'ın halifesi” dememişlerdir. Ebubekir işbaşına
gelince Üsame kızmış ve O'na:
Ben
senin üzerine emir olarak tayin edildim. Seni kim üzerime istihlâf etti?
diyerek üzerine yürümüş, nihayet Ebubekir ve Ömer Üsame’nin gönlünü
yapmışlardır.
Ey
Râfizî!
“Halife”
nin lügat
mânâsı birisine halife olan ve Onun yerine geçen kimse veya başkası tarafından
istihlâf (tayin) edilen kimse demektir. Şiîler ve bazı zahirîler ikinci mânâyı
kasdediyorlar.
Birinci
mânâya göre
Ebubekir (r.a.) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) halifesidir. Çünkü
Onu gerisinde bırakmış ve vefatından sonra Onun makamına geçmiştir. Hilafeti
hak eden de Odur. Bunun böyle olduğu zarureten bilinmektedir. Nitekim Şiîler ve
başkaları da Ebubekir'in işbaşına geçtiği konusunda ihtilafa düşmemişlerdir.
Ebubekir (r.a.) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yerine geçerek müslümanlara
namaz kıldırmış had (ceza) leri tatbik etmiş, ganimet mallarını bölüştürmüş,
onlarla beraber savaşmış, müslümanlara vali ve komutanlar tayin etmiştir. (Ali
(r.a.) de Ebubekir'in arkasında namaz kılanlardandır. )
Bu
işlerin Rasulullah'dan (sallallahu aleyhi ve sellem) sonra Ebubekir tarafından yapıldığı ittifakla
sabittir. Binaenaleyh Ebubekir'in Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) halifesi
olduğu kesinleşmiş oldu.
İkinci
mânâya göre ise, Ehl-i sünnetten bazıları :
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem), açık veya gizli nassla Ebubekir'î halife olarak
tayin etmiştir, diyorlar. Bunların açık veya gizli nass ileriye sürerek
Ebubekir'in hilafetini ispatlamaları hususundaki delilleri, şiîlerin Ali (r.a.)
hakkında iddia ettikleri nasslardan daha kuvvetlidir. Çünkü Ebubekir'in
hilafeti ile ilgili ve tesbit edilmiş olan deliller oldukça çoktur, Ali'nin (r.a.)
hilafetine delil olarak getirilen deliller ise ya uydurmadır veya
muhtevalarında onun hilafetine delâlet edecek bir mânâ yoktur.
Binaenaleyh
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), vefatından sonrası için Ebubekir'den
başkasını halife olarak tayin etmemiştir. İste bunun içindir ki, Ebubekir
halife olmuştur. Nitekim mutlak halife vefatından sonra Rasulullah'ın yerine
geçen veya vefatından sonrası için halife olarak - Rasulullah tarafından -
tayin edilen zattır. Bu her iki vasıf da ancak Ebubekir'de mevcuttur. Onun için
halife O'dur.
Rasulullah'ın
Ali'yi (r.a.) Medine'ye istihlâf (vekil olarak tayini) etmesi de yalnız Ona has
olan bir iş değildir. Nitekim İbn-i Ümm-i Mektûm, Osman b. Affan ve
Ebu Lûbâb b. Abdülminzir'i de muhtelif zamanlarda Medine'ye istihlâf
etmiştir.
Binâenaleyh
bu istihlâf mutlak istihlâf değildir. Onun için bunlardan hiçbirine
“Rasululah'ın Ali'yi (r.a.) Harun (a.s.)'a benzetmesi de mutlak değil
istihlâfin mânâsından kaynaklanmaktadır. Musa (a.s.), münâcât'a giderken
Harun'u İsrailoğullarına istihlâf etmiştir. Ama Rasulullah'ın durumu böyle
değildir. O Ali'yi (r.a.) istihlâf ederken halkın büyük bir çoğunluğu Onunla
beraber idi. (Harun Peygamber idi. Ali (r.a.) ise Peygamber değildir. Sonra Musa'ya Harun
değil Yuşa' (a.s.) halef olmuştur. Harun, Musa'nın kardeşidir fakat Alî
Rasulullah'ın kardeşi değildir. )
Râfizînin
hadis diye iddia ettiği ve “Muhakkak Medine benim veya senin vasıtanla
düzelebilir” mealindeki söz de uydurma bir yalandır. Çünkü Ali (r.a.), Bedir,
Hayber, Hüneyn ve daha başka savaşlarda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) ile beraber iken, Rasulullah O'ndan başkalarını Medine'ye istihlâf
etmişti. Ebubekir de Üsame'nin başına getirildiği orduda değildi. Aksine
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), hastalığının başlangıcından beri
Ebubekir'i namaz kıldırmak için yerine vekil olarak tayin etmişti. Kaldı ki
hiçbir zaman ordu komutanlarına “Halife” ismi verilmemiştir. Çünkü ordu
komutanları Rasulullah'ın vefatından sonra Ona halef olmadıkları gibi,
hayatından da herşeyde ve mutlak olarak Rasulullah'a halef olmamışlardır.
Üsame
(r.a.)'nin, Ebubekir'in hilafeti için kızdığı hususundaki iddia ise soğuk bir
yalandır. Çünkü Üsame (r.a.), tefrikadan ve hilafetten en uzak duran zatlardan
idi. O, Ali ve Muaviye'nin taraftarlığını yapmayarak aralarındaki savaştan uzak
durmuştur. Ondan sonra Üsame Kureyş'ten olmadığı için bir noktada zaten halife
olamazdı. Rasulullah, Üsame'yi Ebubekir'in de içinde bulunduğu orduya komutan
tayin ettikten sonra vefat ettiğini kabul edecek olsak dahi, malum olduğu gibi
bilahare Ebubekir halife seçilmiştir. Binaenaleyh orduyu sefere çıkarması veya
çıkarmaması, Üsame'yi komutanlıkta bırakması veya azletmesi halifenin hakkıdır.
Bu durumu ancak câhil olan inkâr edebilir.
Bu
müfteri(râfizi)lerin hayret edilecek sözlerinden biri de şudur:
Üsame;
Ebubekir'e kızmış, kendisi ve Ömer Onun gönlünü almışlardır. Bir başka yerde
Ebubekir ve Ömer'in Ali'yi, Abbas'ı, Hâşim ve Menâf oğullarını kızdırdıklarını
ve onların gönüllerini almadıklarını iddia ediyorlar. Cidden bu iddia
gülünçtür. Çünkü Ebubekir ve Ömer'in Kureyş eşrafını kızdırıp, mal ve akrabası
olmayan ve ondokuz yaşında olan zaif birisinin (Üsâme) gönlünü almalarında ne
gibi bir faydaları olabilir?
Râfiziler:
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem), Onu sevdiği ve Onu ordu komutanı olarak atadığı
için Ebubekir ve Ömer Onun gönlünü almışlardır, diyecek olurlarsa Onlara:
Siz
bir yandan bunu söylerken öte yandan Ebubekir ve Ömer'in Rasulullah'ın emrini
ve vasiyetini değiştirdiklerini iddia ediyorsunuz, deriz.
|