Râfizînin:
“Aişe, Allah-ü Teâlâ'nın:
“Evlerinizde
oturun; eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmayın..” (Ahzab:
33) emrine muhalefet etmiştir” iddiasına gelince şöyle diyoruz:
Aişe
(r.a.) eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmamıştır. Evlerde oturma konusundaki
emir, emredilen maslahatın temini için evden çıkmaya münâfî değildir. Kadının
efendisiyle hac, umre veya sefere çıkması gibi.
Nitekim
yukardaki âyeti kerime Rasulullah'ın
(sallallahu aleyhi ve sellem) hayatında nazil olmuş, ondan sonra
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Aişe ve Hafsa ile beraber veda haccına
gitmiştir. Ayrıca Âişe'yi kardeşi Abdurrahman ile Umreye de göndermiştir. Veda
Haccı ise âyetin nüzulünden sonra ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından en azından üç ay kadar
önce idi. Bunun için Rasulullah'ın ezvâc-i tâhiratı, Ömer'in (r.a.) hilâfetinde
hac ettikleri gibi, diğer zamanlarda da hac etmişlerdir. Ömer (r.a.)'de,
onların deve katarlarına Osman (r.a.) veya Abdurrahman b. Avfı gönderiyordu.
Binaenaleyh ezvâc-ı tâhirattn bir maslahat için sefere çıkmaları caiz ise,
Aişe'nin (r.a.) de Cemel vak'ası münasebetiyle müslümanların maslahatı için
sefere çıkışı da caizdir. Çünkü O bu konuda ictihad etmiştir.
Yukardaki
durum aşağıdaki âyet-i kerimelere benziyor. Şöyle ki:
Allah
(c.c.) şöyle buyuruyor:
“Ey
inananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan
ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah
şüphesiz ki size merhamet eder.” (Nisa: 4/29),
“Birbirinizi
kötü lâkaplarla çağırmayın” (Hucûrât: 49/11),
“Onu
işittiğiniz zaman, erkek-kadın mü'minlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda
bulunup da “Bu apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?”
(Nûr: 24/12)
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) da şöyle buyuruyorlar :
“Muhakkak ki, bu şehrinizde, bu beldenizde bu gününüzün haram
olduğu gibi kanlarınızı dökmek, mallarınızı almak, namuslarınızı selbetmek de
haramdır.”, (Müslim Hacc: 164)
“İki müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya geldiklerinde katil ve
maktul cehennemdedir.”
Bunun üzerine ashab:
Yâ Rasulullah! Katilin durumu bellidir. Peki maktûlün suçu
nedir? Diye sormaları üzerine, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Maktul, karşısındakini öldürmeğe azimli idi”
buyurdular.
(Buhari İman: 22,
Fiten: 10, Müslim Fiten: 14)
Biri
kalkar da:
Ali
ve Ona karşı savaşanlar kılıçlarıyla karşı karşıya gelmişler ve müslümanların
kanlarını helâl kılmışlardır. Binaenaleyh (Rasulullah'ın bahsettiği) cezaya
duçar olmaları gerekir, diyecek olursa, Ona verilecek cevap şudur:
İctihad
eden zat hata etse de söz konusu olan cezaya duçar olmaz. Nitekim Allah (c.c.)
mü'minlerin duası konusunda şöyle buyuruyorlar:
“Rabbimiz!
Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma.” (Bakara:
2/286)
Dolayısıyla
Allah (c.c), unutkanlık veya hata eseri olarak mü'minlerden sâdır olacak günahı
affetmiştir. Hata eden müctehidin durumu da böyledir. Yani hatası
affedilmiştir. Allah (c.c), mevzu bahis olan bu yüce zatları mü'minlerle olan
kıtallerinden dolayı affederse, Aişe'nin (r.a.) affedilmesi evlâdır. Çünkü O
içtihadına binaen evinde oturmamıştır.
Yine
birisi kalkar ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın:
“Medine çirkin şeyleri kendisinden uzaklaştırır, güzel şeyleri
de barındırır” (Buhari Fedail Medine: 2, Müslim Hacc: 488, Muvatta: 4)
“Biri Medineye tenezzül etmediği için Onu terkederse mutlaka
Allah Ona (Medine'ye)
hayırlısını verir.” (Buhari
Fedail Medine: 5, Müslim Hacc: 499) buyurduğunu söyledikten sonra:
Ali (r.a.)
Medine'den çıkmıştır. Ondan önceki halifeler gibi bu şehirde kalmamıştır, bu
sebepledir ki iki yakası bir araya gelmemiştir, derse Ona şu cevab verilir:
Ali'nin
(r.a.) derecesinde olmayan müctehidleri takdirde cezaya duçar olmadıklarına
göre Ali'nin (r.a.), içtihadından dolayı cezaya duçar olmaması evlâdır. Aynı
cevap Âişe (r.a.) için de carîdir. Müctehid ictihadda bulunur ve hata ederse
kitap ve sünnete göre o müctehidin hatası affedilmiştir.
Râfizînin:
“Âişe, hatası olmadığı halde
(r.a.) Ali'ye karşı savaşmak üzere çıkmıştır.” şeklindeki iddiası, Âişe'ye (r.a.)
iftiradır. Her iki tarafın da çarpışmayı kasdettiklerini takdir etsek dahi
onların bu durumu şu âyet-i kerîmeye dahildir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer
mü'minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer
biri diğeri üzerine saldırırsa, saldıranlarla Allah'ın buyruğuna dönmelerine
kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını
adaletle bulunuz, âdil davranınız, şüphesiz Allah âdil
davrananları sever. Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise
dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size
acısın.” (Hucurât:49/ 9-10)
Görülüyor
ki Allah (c.c.) birbirlerine karşı savaşmalarına rağmen mü'minleri kardeş
kılmıştır.
|