Râfizînin:
“Ashab, Osman'ın öldürülmesi
konusunda icmâ' ettiler.” şeklindeki sözü de tamamen, çirkin bir iftiradır.
Müslümanların Cumhuru, Osman (r.a.)'ın katlini emretmedikleri gibi, Ona rıza da
göstermemişlerdir. Müslümanların çoğu da Medine'de değildi. Aksine - Mağrib ile
Horasan arasında - onlar çeşitli ülkelerde cihâd ediyorlardı. Osman'ın (r.a.) öldürülmesi
olayına müslümanların seçkinlerinden hiçbirisi karışmamıştır. Aksine O yüce
zatı yeryüzünün müfsidleri ve kötü güçlerin reisleri öldürmüşlerdir. Ali'(r.a.)
den rivayet edildiğine göre O şöyle buyurmuştur:
“Allahım! Karada, denizde, sahilde, dağda Osman'ın
katillerine lanet eyle!”
Medine'de
vuku bulan kargaşalığı göz önüne alarak müslümanlar, (r.a.) Osman'a yardım
etmemişler ve gevşeklik göstermişlerdir, deniliyorsa. Onlar bu durumun bu
dereceye varacağını bilmedikleri için söz konusu tavrı takınmışlardır. Yine
onlar işin Osman'ın (r.a.) öldürülmesine kadar gideceğini asla tahmin
etmemişlerdir. Onlar Onun öldürülmesi hususunda asla bir araya gelmemişlerdir.
Ey
Râfizîler!
Eğer müslümanlar Osman'ın (r.a.) hilafetinde icmâ etmeselerdi, öldürülmesi
hususunda ittifak ettikleri söz konusu olabilirdi. Yine de müslümanların
Ebubekir'in (r.a.) biati üzerindeki icmâ'ları, Ali'nin (r.a.) biâtı ve Osman'ın
(r.a.) katli üzerindeki ittifaklarından daha büyüktür. Nitekim Sa'd b.
Ubâde'den başka hiç kimse Ebubekir'in bîatından ayrılmamıştır. Ki, Allah da Onu
atfetmiştir. Daha önce de cennetle müjdelenen kişinin, ma'sumiyeti söz konusu
olmadığı için günah işleyebileceğini açıklamıştık.
Ey
Rafızî!
“Osman icmâ' ile öldürülmüştür” şeklindeki iddian, Nâsibî'nin:
“Hüseyin (r.a.) müslümanların
icmâı ile öldürülmüştür. Çünkü hiç kimse Hüseyin ile çarpışıp Onu öldürenlere
mani olmamıştır” şeklindeki iddiasına benzer.
Nitekim Nâsibî'nin bu yalanı,
Osman'ın katli, icma ile olmuştur, diyen râfizînin yalanından daha büyük
değildir. Hatta müslümanlar Osman'ın (r.a.) katlini Hüseyin'in (r.a.) katline
nazaran daha büyük bir felâket telakki etmişlerdir. Ordular Osman'a (r.a.) yardım
ettikleri kadar Hüseyin'e (r.a.) yardım etmemişlerdir. Osman'ın (r.a.) taraftarları.
Onun düşmanlarından öç aldıkları kadar öç almamışlardır. Osman'ın (r.a.) öldürülmesiyle
meydana gelen fitne ve fesad, Hüseyin'in (r.a.) öldürülmesiyle vuku bulan fitne
ve fesattan daha büyük olmuştur.
Yine
Osman'ın (r.a.) öldürülmesi Allah,
Resulü ve mü'minlerin
indinde, Hüseyin'in (r.a.) öldürülmesinden daha az çirkin olmamıştır. Çünkü Osman
(r.a.),ensar ve muhacirinden ilk müslümanların ileri gelenlerinden idi. O, Ali,
Talha ve Zübeyr'in tabakasından idi. O bütün müslümanların bîatında icma'
ettikleri halife-i müslimîn idi. O ümmet arasında kılıç çekmemiş, velayeti için
hiç kimseyi öldürmemiştir. Aksine O kılıcıyla müslümanların safında kâfirlere
karşı savaşmıştır. Onun kılıcı -Ebubekir ve Ömer'in devrinde olduğu gibi-
hilafeti zamanında kâfirlere karşı çekilmiş, kıble ehline karşı da kınına
konulmuştur. Halife olmasına rağmen kendisini öldürmek isteyenlere karşı sabretmiş,
nefsini müdâfaa kabilinden de olsa onlara karşı savaşmış ve nihayet şehid
edilmiştir. Şüphesiz ki, O, uğradığı bu zulümden dolayı büyük ecirlere nail,
katilleri de büyük günahlara duçar olmuşlardır.
Osman'ın
(r.a.) halife olmasına rağmen nefsini müdafaa etmemesi, Hüseyin'in (r.a.) halinden
efdaldir. Onun şehîd edilmesi de Hüseyin'in (r.a.) şehid edilmesinden daha
çirkindir. Çünkü Hüseyin (r.a.) halife olmadığı halde, Ona talip çıkarak
savaşmış nihayet şehit edilmiştir. Hasan (r.a.) ise işbaşına geçmek için
savaşmadığı gibi, savaşı terketmekle müslümanların arasını islah etmiştir.
Hatta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onu şu şekilde medhetmiştir:
“Bu benim oğlum, Seyyid'dir. Allah bu benim oğlumla yek diğeriyle harbeden iki
İslâm cemaatini barıştıracaktır.”
(Buhârî, Sulh: 9, Fedail: 2, Menakıb: 25,
Ebu Davud Sünnet: 12, Tirmizî Menakıb: 30)
Şehid
edildikten sonra Osman'a (r.a.) Muaviye ve Şam ehli, Hüseyin'e (r.a.) de
El-Muhtar b. Ebi Ubeyde es-Sakafî ve taraftarları sahip çıkmışlardır. Aklı
başında olan kişi Muaviye'nin el-Muhtar'dan daha üstün olduğu hususunda asla
şüphe etmez. Çünkü Muhtar Peygamberliğini iddia eden bir yalancıdır. Hatta
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Sakîf kabilesinden iki adam çıkacaktır ki, biri yalancı,
diğeri yıkıcıdır” buyurmuşlardır.
Yalancı
olan El-Muhtar, yıkıcı olan da Haccac b. Yusuf'tur. Mezkûr
Muhtâr'ın babası salih bir zat olan Ebu Ubeyde es-Sekâfî'dir ki, mecûsîlerle
yapılan savaşta şehid düşmüştür. Kız kardeşi de sâliha bir hanım olan Safiyye
binti Ebi Beyde olup, Abdullah b. Ömer'in hanımıdır. Muhtar ise kötü bir adam
idi.
|