Râfizî
şöyle diyor:
“Müslümanlardan
onbinlerce kişi Âişe'ye itaat edip, Emirülmü'minin'e karşı ilan ettiği savaşta
kendisine yardım etmelerine rağmen; Bunlardan bir tek kişi bile Fâtıma hakkını
Ebubekir'den istediği zaman bir tek kelime ile de olsa Fatma'ya yardım
etmemişlerdir.”
Ey
Râfizî!
Bu
iddian da senin aleyhindedir. Çünkü aklı olan kimse bütün müslümanların
Rasulullah'ı, akrabasını, ve kızını Ebubekir ve Ömer'den daha çok sevdiklerini
ve onları her ikisinden daha fazla ta'zim ettiklerini seksiz şüphesiz inanır.
Yine Arapların câhiliyye devrinde olsun İslâm devrinde olsun Menâf oğulları'na
karşı yaptıkları hürmet, Teym ve Adiyy oğullarına karşı yaptıkları hürmetten
daha büyük olduğunda asla şüphe yoktur. Hatta Ebubekir (r.a.) halife seçilince
babası Ebu Kuhâfe:
Mahzum
ve Abd-i Şemsoğulları buna rıza gösterdiler mi? diye sormuştur. “Evet”
denilmesi üzerine Ebu Kuhâfe:
“Bu
Allah (c.c.)'ın fazlıdır. Dilediğine verir.” şeklinde konuşmuştur. Yine
Ebubekir'in seçilmesiyle Ebu Süfyan Ali'ye (r.a.) gelerek:
Hilafetin
Teym oğullarında olmasına rıza gösterdiniz mi? demesi üzerine, Ali (r.a.):
Ey
Ebu Süfyan câhiliyye devrindeki durum İslâm devrindeki duruma benzemez,
cevabını vermiştir. Bütün müslümanlar arasında; Fâtıma'nın mazlum olduğunu ve
Ebubekr'in de Ona zulmettiğini, söyleyen birtek kişi olmadığına göre, hatta ona
fiilen veya kavlen yardım eden olmadığını kabul etsek dahi, Fâtıma'nın zulme
uğramadığına kesin olarak inanıyoruz.
Ebubekir
(r.a.) başkasının mücerred sözüne bakarak hareket etmediği gibi,
adaletsizliğiyle de tanınan bir kişi değildir. Kaldı ki Fâtıma'nın (r.a.) sevgisini
icap ettiren durumların mevcut olması sebebiyle bütün müslümanlar, Ona karşı
buğz değil muhabbet beslemişlerdir.
Ali (r.a.)
hakkında da durum böyle olmuştur. Hâsseten bütün Kureyş, ensar ve diğer araplar
ne câhiliyye devrinde ve ne de İslâmî devirde Ali'ye (r.a.) kötülük etmedikleri
gibi, o da onlara hiçbir kötülükte bulunmamıştır. Halbuki câhiliyye devrinde
araplar, Ömer'e (r.a.) karşı Ali'den (r.a.) daha fazla düşmanlık besliyorlardı.
Her ikisi de hiddetli oluşlarıyla biliniyorlardı. Bununla birlikte Ömer (r.a.) müslümanlara
halife olmuş, vefat edince de bütün müslümanlar onu rahmet ve övgü ile anmışlar
ve şehid edildiği için de çok müteessir olmuşlardır.
Bütün bunlar râfizîlerin
iddialarını nakzediyor ve ashab-ı kiramın Fâtıma'nın mazlum olmadığını
bildiklerini gösteriyor. Sonra müslümanların Osman'ın (r.a.) kanı için kanları
dökülünceye kadar savaşıp, Rasulullah'a ve ehl-i beytine yardımcı olmamaları
mümkün müdür?
Eğer
az bir gurup çıkıp -râfizîlerin dediği gibi- “Ali vâsîdir” deyip biz ondan
başkasına bîat etmeyiz, Rasulullah'a isyan edip Teym oğullarından olan zâlim ve
münafıkları Hâşim oğullarına tercih etmeyiz; deselerdi, bütün müstümanlar
onlara icabet ederlerdi...
Hâsseten
Ebubekir (r.a.) ilk icabet edenlerden olacaktı. Çünkü Onun hilafette gözü
yoktu. Hilafet Ona tevdi edildikten sonra da onun hakkını vermekten
korkmamıştır. Eğer hak râfizîlerin dediği gibi olsaydı Ebubekir, Ömer ve ilk
müslümanlar yeryüzünün en kötüleri ve en câhilleri olacaktı. Çünkü râfizîiere
göre bunlar, Rasulullah’ın, (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra
zulme meyletmişlerdir.
Ama bütün bu iddialar, açıkça bilinmektedir ki, İslâm
dinini ifsad için yapılan iddialardır.
Yine
bu iddialardan anlaşılıyor ki, râfizî mezhebini ortaya atan İslâm düşmanı bir
zındıktır.
|