Râfizî
şöyle diyor:
“Muhammed'in
Babası ve kızkardeşi (Ebubekir (r.a.) ve kızı Aişe (r.a.)) Muâviye'nin
babasından ve kız kardeşinden daha üstündürler.”
Ey
Râfizî!
Senin
bu delilin İslâmî esaslara göre geçersizdir. Şöyle ki:
Ehl-i
sünnet kişiyi ancak bizzat kesbettiği takvasından dolayı yüceltirler.
Muhammed
b. Ebî Bekr'in, Ebubekir (r.a.) ve Aişe'ye (r.a.) olan mücerred yakınlığı
kendisine fayda vermediği gibi, nesebçe Muaviye'den (r.a.) üstün olması da Muaviye'ye
(r.a.) zarar vermez.
İlk
müslüman, muhacirin ve ensardan olup, Mekke fethinden önce infakta bulunmuş,
Allah yolunda cihad etmiş ve fakat nesebçe daha aşağı olan -Bilal, Süheyb,
Habbab ve emsali- zatların derecesini, onlardan sonra müslüman olmuş ve fakat
nesebçe onlardan üstün olan kimselerin -Ebu Süfyan, iki oğlu Muaviye ve
Yezid, Ebu Süfyan b. Haris, Rabîa b. Haris, Akîl b. Ebî Talib ve emsali-
durumu öncekileri küçük düşürmez. Çünkü bu mevzuda nesebin bir tesiri yoktur.
Ebu Süfyan ve diğerleri Abd-i Menaf oğulları'ndan ve Kureyş'in eşrafından
olmalarına rağmen, Bilâl, Süheyb ve Habbab'ın nesebçe üstünlükleri yoktur.
Fakat Allah (c.c.) bazı meziyetlerden dolayı onları diğerlerinden üstün
tutmuştur. O meziyet de Mekke fethinden önce İslâmî kabul ederek, İnfakta
bulunmaları ve cihad etmeleridir. Fetihten sonra müslüman olanlardan geride
kalanları artık siz düşünün!
Eğer
râfizîler nesebi şeref ve derecede muteber sayıyorlarsa onlara göre Muhammed b.
Ebî Bekir, insanların en kötüsü olması gerekir. Çünkü onlar babasını ve kız
kardeşini takbih ediyorlar. Binaenaleyh nesebi üstünlük vesilesi kılmaları
ölçüsü dahilinde de olsa, Muhammed b. Ebî Bekr'i üstün tutmaları caiz değildir.
Ama yukardaki iddialarını (Yani Muhammed'in
babası ve kız kardeşi, Muaviyenin babasından ve kız kardeşinden daha
üstündürler) Ehl-i Sünneti ilzam için ileri sürüyorlarsa;
Şunu iyi bilsinler ki ehl-i sünnet;
Allah (c.c.)'ın üstün kıldıklarını üstün tutuyorlar. Bu hususta da
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz,
Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.”
(Hucurât:
49/13)
|