Râfizî
şöyle diyor:
“İmamî
mezhebine ittiba etmenin vücûbuna delâlet eden delillerden biri de büyük
üstadımız Nasîruddin Muhammed b. Hasan et-Tûsî (Allah ruhunu
yüceltsin)'nin şu söylediğidir:
“Bütün mezhepler ve “Ümmetim yetmişüç fırkaya
ayrılacaktır...” mealindeki hadisi araştırdık, kurtuluşa eren fırkanın
imamî fırkası olduğunu müşâhade ettik. Çünkü İmamîler, bütün mezheblere
muhalefet etmişlerdir.”
Ey
Râfizî!
Hiç
unutma ki sen “Allah mûcibün bizzattır” diyeni tekfir etmiştin. Senin
bahsettiğin bu üstadın da “Allah mûcibün bizzattır” diyor. Ayrıca üstadın
âlemin ezelî olduğunu iddia ederek bu fikrini de “Şerhül İşârât” adlı
eserinde beyan etmiştir. Daha önceleri Elmut'ta mülhid İsmaililerin vezirliğini
yapan üstadın bilahare Hülâgû'nun müneccimliğini yaparak onunla aynı
istikamette yürümüştür. Halife ve âlimleri öldürmek ve müslümanların başına
daha başka fitne ve belâları indirmek için Hülâgü'ya fikir veren o'dur. Nusayr
(Nasîruddin et-Tûsî) ve yoldaşlarının yaptıkları fenalıklar bütün müslümanlarca
malumdur. Bazıları O'nun ömrünün son günlerinde tevbe edip namaza devam
ettiğini, Beğavî tefsiri ve fıkıhla meşgul olduğunu söylemişlerdir.
(Nasiruddîn
(Nusayr) et-Tûsî'nin tevbe ettiği doğru ise, onun hayat sahifelerini
dolduran küfür ve ilhâddan, Allah (c.c.)'a Rasulüne ve müminlere yaptığı
düşmanlıktan pişmanlık duyduğunu alenen beyan etmesi gerekirdi. Böyle yaptığı
takdirde tevbesinin sahih olduğu kabul edilebilir. Eğer İbnül Mutahhar el-Hillî
gibi müslümanlara büyük kötülükler yapmağa devam etmiş olmasaydı bütün
müslümanlar tevbesinden haberdar olacaktı. )
Râfizînin:
“İmamîler bütün mezheblere
muhalefet etmişlerdir” şeklindeki sözleri hezeyandır.
Haricîler,
Mutezile ve başkaları da bütün mezheblere muhalefet etmişlerdir. Eğer Râfizî,
İmamilerin bütün görüşlerinde herkesten ayrı ve başlı başına olduklarını
kasdediyorsa asla öyle değildir. Nitekim Tevhid ve kader meselelerinde
Mutezile'ye, bazı konularda da Cehmiyye'e muvafakat etmişlerdir. Ondan sonra
kendi aralarında da pekçok ihtilaflar mevcuttur.
Râfizînin
şaşılacak hallerinden birisi de Onun Ebubekir, Ömer,Osman (r.a.)
ve ümmetin diğer büyük âlimlerini kendisinin onlara yaptığı iftiralarla
zikrederek; öte yandan müslümanlarca Allah ve Resulüne karşı muharebe etmekle
iştihar bulan üstadı Nasîruddin et-Tûsî'den “Üstadımız şöyle
buyurdu”, “Allah O'nun ruhunu yüceltsin” diye bahsetmesidir. Bununla
birlikte farkında olmadan üstadına küfürle şehâdette bulunmaktadır. (Râfizî
“Allah mûcibün bizzâttır.” diyenleri tekfir ediyor. Halbuki Üstadı da “Alah
mûcibün bizzâttır.” diyor. )
Aslında
üstadı o Kadar ileriye gitmişti ki, müslümanların en hayırlı neslini (hâşâ!)
lanetle anmıştır. Haddi zatında kendisine reddiyye yazdığımız müellif İbnül
Mutahhar, et-Tûsî ve benzerleri; Allah-ı Teâlâ'nın şu âyetindeki hükme
dâhildirler.
“Kendilerine
kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta iman ediyorlar. Sonra
da kafirler için: “Bunlar Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadırlar”
diyorlar.
Bunlar Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı
(lanetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa: 4/51-52)
Ayrıca
İmâmilerin bütün mezheblere muhalefet etmeleri onların görüşlerinde doğru değil
yanlış olduklarını gösteriyor. Çünkü bir gurubun delilsiz ve mücerred olarak
bütün guruplara muhalefet etmesi, o gurubun görüşünde isabetli olduğuna delâlet
etmez. Diğer gurupların bir görüşte ittifak etmeleri de onların o görüşlerinin
bâtıl olmasını gerektirmez.
|