Râfizî:
“İmamîler,
mezheblerini ma'sum kişilerden öğrenmişlerdir. Ali (r.a.), harblerden dolayı
şiddetli bir şekilde yorgun olmasına rağmen birgün ve gecesinde bin rek'at
namaz kılıyordu. Zeynül-âbidin ve El-Bâkir da böyle idiler...” diyerek,
imamlar hakkında bir kısmı yalan olan, uydurulmuş pekçok menkibeler saymıştır.
Ey
Râfizî!
Sizin,
mezhebinizi ehl-i beytten aldığınıza inanmıyoruz. Çünkü siz, usûl ve furûda Ali
(r.a.) ve ehl-i beytine muhalefet ediyorsunuz.
Ehl-i beyt Allah (c.c.)'ın
sıfatlarını isbat, kaderî ve ilk üç halifenin hilafet ve üstünlüklerini kabul
ederken, siz onlara aykırı davranıyorsunuz. Ayrıca mezhebinizi kimden
aldığınıza dâir muttasıl sened zinciriniz yok ki, bunların doğru olup
olmadıklarına bakmış olalım.
Kaldı ki yalanınız oldukça boldur. İmamîler,
başkalarına karşı hüccet getirme kabilinden nasslarının mütevatir olduğunu
iddia ediyorlarsa başkaları da aynı iddiayı yapıyorlar. Binâenaleyh her iki
fırka arasında fark yoktur. Sonra onların mezhebi iki esas üzerine kurulmuştur.
Birincisi mezhebi kendisine nisbet ettikleri
kişilerin ma'sumiyeti,
İkincisi yaptıkları nakillerin ma'sum
imamdan gelmiş olmasının sübûtudur. Her iki esas ile ilgili olarak da
imâmîlerin hiçbir delilleri yoktur.
Ali
(r.a.) ve çocukları hakkında sıhhati sabit olmuş birçok menkibeler vardır ki,
İbnü'l Mutahhar bunları zikretmemiştir. O, ancak yalan ve meçhul olanlarını
dile getirmiştir. “Hel-etâ” sûresinin onlar hakkında nazil olduğunu
zikretmesi gibi.
Halbuki mezkûr sure ittifakla Mekkîdir. Ali (r.a.) de, ancak
Bedir muharebesinden sonra Fâtıma ile evlenmiştir. Hicri ikinci yılında Hasan
(r.a.), dördüncü yılında da Hüseyin (r.a.) doğmuştur.
Bütün bunlar “Hel-etâ”
suresinin nüzulünden bir kaç sene sonra vuku bulmuştur. Sûrenin Ali (r.a.) ve
çocukları hakkında nazil olduğunu iddia eden kimsenin sözü yalandır. Bu durum
Kur'an'ın nûzûlü ve bu yüce zatlar hakkında bilgisi olan zatlar indinde gizli
değildir.
Ahzab süresindeki:
“...
Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.” âyeti de mezkur şeylerin ehl-i
beytten gittiğini haber vermiyor. Aksine kusuru gideren ve tertemiz kılmaya
vesile olan şeylerin yapılması için bu âyette emir vardır.
“Allah
sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak
ister ki şükredesiniz.” (Mâide: 5/6),
“Allah
size açıklamak ve sizden öncekilerin
yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister.”
(Nisa:
4/26),
“İnsan
zayıf yaratılmış olduğundan, Allah sizden yükü hafifletmek ister.” (Nisa:
4/28)
Ayetlerindeki
ilâhî irade, emir, muhabbet ve rızayı tazammun eder. Muradın meydana gelmesini
gerektiren irade değildir. Eğer muradın meydana gelmesini gerektiren bir irade
olsaydı Allah (c.c), temiz olmasını istediği herkes temizlenip arınacaktı.
Zamanımızdaki şiîlerin sözlerine göre bu durum daha açıktır. Çünkü onlar
mu'tezilî olup “Allah, olmayan birşeyi istiyor” derler.
Allah-ü
Teâlâ'nın:
“...Şüphesiz
Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister” (Ahzâb:
33/33) âyetine gelince şöyle diyoruz:
Bu
tertemiz yapma işi, emredileni yapmağa ve yasaklardan kaçınmağa bağlı ise - ki
böyledir - bu iş, onların irade ve fiillerine bağlıdır. Onlar, emredildikleri
şeyleri yaparlarsa, tertemiz olurlar. Bu tertemiz olma işinin emredilen şeyleri
yapmağa bağlı olup ve onun meydana gelmiş olduğunu haber vermek kabilinden
olmadığını isbat eden delillerden bir tanesi de şudur:
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem), Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyin'i örtmek
istediğinde:
“Allahım! Bunlar ehl-i beytimdir. Onlardan kusuru gider ve onları
tertemiz kıl” buyurmuşlardır.
(Tirmizi Menakıb: 60, Ahmed: 1/331)
Müslim, bu hadisi Âişe (r.a.),
Sünen sahipleri de aynı hadîsi Ümmü Seleme tarîkiyla rivayet
etmişlerdir. Hadiste Allah (c.c.)'ın kusuru giderip tertemiz kılmaya kadir
olduğuna ve Mu'tezile'ye red olarak da kulların fiilleri Allah (c.c.)
tarafından yaratıldığına delil vardır. Sözün gelişi ve üslûbu da ayetin emir ve
nehyi mutazammun olduğunu açıklamaktadır.
Âyetlerin
meali şöyledir:
“Ey
Peyamberin hanımları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun
azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır. Sizlerden Allah'a ve
Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyene ecrini iki kat veririz; Ona
cömertçe rızık hazırlamışdır. Ey Peygamberin hanımları! Sizler herhangi bir kadın
gibi değilsiniz. Allah'tan sakınıyorsanız edalı konuşmayın, yoksa kalbi
bozuk olan kimse kötü şeyler ümid eder; dâima ciddi ve ağırbaşlı söz söyleyin.
Evlerinizde oturun; eski câhiliyyede olduğu gibi açılıp saçılmayın; namazı
kılın; zekâtı verin; Allah'a ve peygamberine itaat edin. Ey Peygamberin ev
halkı! Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak ister.
Evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmetini hatırda tutun...” (Ahzâb: 33/30-34).
Sözün
geliş ve üslûbundan anlaşılmaktadır ki, âyette bulunan hükümlerin bir kısmı
emir diğer bir kısmı da nehiydir. Ayrıca Rasulullah'ın zevcelerinin de ehl-i
beytten oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü hitab onlara yapılmıştır.
“...
Şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak
ister.!” âyetindeki müzekker zamîri, hitabın zevcelerden
başkalarına; Ali, Fâtıma ve her ikisinin çocuğuna da şâmil olduğuna delâlet
eder. Kubâ mescidi ile Mescid-i Nebevî'nin takva üzerine te'sis
edilmelerine rağmen, ikincisinin birincisinden daha üstün olması gibi.
“...
İlk günden beri Allah'a karşı gelmekten sakınmak için kurulan mescidde
bulunman daha uygundur.” (Tevbe: 108)
mealindeki âyet inip, lâfzı da Kubâ mescidini içine aldığına göre, aynı ayetin
şümulüne Mescid-i Nebevî'nin girmesi elbette evlâdır. Ahmed b. Hanbel'
den rivayet edilen ve en doğru olan rivayete göre ezvâc-ı tâhirat ehl-i
beyttendirler. Sahihaynde rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem):
“Allahım! Muhammed'e, ezvacına ve nesline rahmet ve mağfiret
ihsan eyle!”
buyurmuşlardır. (Buhari Enbiya: 10, Müslim Salat:
65-66, İbn Mace İkamet: 25, Muvatta Sefer: 67).
Ehl-i
beyti sevmenin vâcib olduğu hususuna gelince, bununla ilgili âyetin tefsiri
İbn-i Abbas'a sorulunca onun şöyle cevab verdiği sabit olmuştur:
“Kureyş'ten hiçbir şey yoktur ki, Rasulullah onlara akraba
olmasın.”
Allah
(c.c.):
“Ben
(Rasulullah),
sizden bana karşı bir ücret istemem. Ancak aramızdaki akrabalıktan dolayı beni
sevmenizi (isterim)” buyurmuş olup, “Benden dolayı akrabalarımı
sevmenizi...” denilmemiştir. Allah (c.c.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi
ve sellem) akrabalarını kasdederken de şöyle buyurmuştur.
“Biliniz
ki, kâfirlerden ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin muhakkak beşte biri
Allah içindir. O da, Peygambere ve Onun akrabasına, yetimlere, miskinlere ve
yolda kalmışlara aittir.” (Enfal: 8/41)
Ehl-i
beyte olan sevgimiz de herhangi bir şeyden dolayı peygambere karşı bir ücret
değildir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) da bizden ücret istemez.
Onun mükâfatı Allah (c.c.)'a aittir.
Allah
(c.c.), şöyle buyurur:
“De
ki: Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak
dileyen kimseler olmanızı istiyorum.”
(Furkan: 25/57)
Kaldı
ki, meveddetle ilgili âyet mekkîdir. Ali (r.a.) de henüz Fâtıma ile evlenmemiş
ve onların çocukları da olmamıştı.
Râfizî, Ali'nin (r.a.) birgün ve gecesinde
bin rek'at namaz kıldığını iddia ediyor ki, bu doğru değildir. Kaldı ki
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bir gecede onüç rek'attan fazla
kılmıyordu. Her geceyi ihya etmek de müstehab değildir. Aksine mekruhtur.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Abdullah b. Amr b. As'a:
“Muhakkak bedeninin senin üzerinde hakkı vardır” buyurmuşlardır.
(Buhari Savm: 54-59, Enbiya: 37,Müslim Siyam: 181-194).
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
bir gün ve gecesinde kırk rek'at kadar namaz kılıyordu. Ali'nin (r.a.)
Rasulullah'ın sünnetlerini ve yolunu çok iyi bilen bir zat olarak kabul etmekle
beraber O'nun günde bin rek'at namaz kılmakla Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) muhalefet edeceğini
düşünemeyiz.
Bunun
ötesinde, Ali'nin (r.a.) farzlarla beraber bin rek'at namaz kılması nasıl
mümkün olabilir?
Çünkü
farzlardan başka yerine getirmekle yükümlü olduğu görevleri de vardır. Zatî
ihtiyaçları, uyuması, yemesi, içmesi, câriyeleriyle ilgili olan münasebetleri,
çocuklarına ve ailesine bakması gibi.
Bütün
bunlarla ilgili olan meşguliyet takriben ömrün yarısını alır. Kaldı ki bir
saatte seksen rek'at edâ edilemez. Ancak yalnız fatiha okunur ve ta'dil-i erkân
yapılmazsa belki mümkündür. Halbuki Ali (r.a.), sırf gagalama olan münafıkların
namazı gibi namaz kılmaktan çok yücedir. Sahîhaynde belirtildiği gibi, münafık,
kıldığı namazında da Allah (c.c.)'ı çok az zikreder.
|