Râfizî
şöyle diyor:
“Ali'nin imametine delâlet eden delillerin diğer bir kısmı yaşayışı ile İlgili
olan hallerdir.”
Rafızî,
Ali'nin (r.a.) insanların en zahidi,
en âbidi, en âlimi ve en cesaretlisi olduğunu anlatırken onun hakkında bir çok
harikuladelikler uydurmuştur.
Evet,
Ali (r.a.), Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Ebubekir (r.a.)'de sonra insanların en zahidi idi. Çünkü Ebubekir (r.a.) kendisiyle ticaret yaptığı malının tümünü Allah yolunda infak
etmiştir.
(Ebu Davud'un, Kitabüz-Zühd'te sahih bir senedle Hişam b.
Urveden rivayet ettiğine göre Hişam, babası Urve'nin: Ebubekir (r.a.) İslâmı kabul
ederken kırkbin dirhemi olduğunu kendisine haber verdiğini beyan etmektedir.
Urve diyor ki: Aişe (r.a.), Ebubekir (r.a.) vefat ederken ne bir dinar ve ne de bir
dirhem bıraktığım, bana haber verdi, diyor. Usame b. Zeyd b. Esleme'den gelen
bir başka rivayetle, Ebubekir'in ticaretle tanındığı, Rasulullah'ın (sallallahu
aleyhi ve sellem) bisetinde
kırkbin dirhemi olduğu, hicret ederken bundan ancak beşbini kaldığı, onu da
aynı şekilde Allah yolunda harcadığı, Ebubekir'in, parasıyla köle azad edip,
durmadan müslümanlara yardım ettiği beyan edilmektedir. )
Halife
olunca da nafakasını temin etmek için omuzuna elbise alır, çarşıya gider ve
onları satardı. Muhacirler onu bu halde görünce, beytül malden günde iki dirhem
almasını istediler. Bunun üzerine Ömer (r.a.), Ebu Ubeyde'ye yemin vererek bunun
caiz olup olmadığını sorunca, Ebu Ubeyde caiz olduğunu söylemiştir. İbn-i
Zencüveyh
(İbn-i Zencüveyh, Hümeyd b. Mahled olup güvenilir olduğu
sabittir. Kendisi hadiste hafız olup H. 247 de vefat etmiştir. ):
Ali'nin (r.a.) İslâmın ilk devrelerinde fakir olduğunu, bilâhare durumunun giderek
düzeldiğini, mezra ve hurmalıklara sahip olduğunu, vefat ettiğinde ondokuz
câriye ve dört hanım bıraktığını söylemektedir. Şüreyk, Asım b. Küleyb'den
rivayet ettiğine göre Muhammed b. Ka'b El-Kurazî şöyle diyor:
“Ali
(r.a.), Ben, Rasulullah devrinde açlıktan mideme taş bağlardım. Fakat bugün
malımın zekatı kırkbin dirheme ulaştı” diyordu. İbrahim b. Said El-Cevherînin
(İbrahim
b. Said el-Cevherî, hadiste hafız olup, Müsned'i vardır. Hicrî 249 da vefat
etmiştir. )
rivayetine göre de:
Dört
bin dinar'a ulaştığını, söylediğine dair beyanı vardır. Ebu Bekir (r.a.) ve Ali
(r.a.)
her ikisi de zâhid olmalarına rağmen görülüyor ki biri infakta diğerine nazaran
daha ileridir. Ömer (r.a.) de, zâhidlikte Ebubekir'in (r.a.) yolunu takib etmiştir. Ebu
Ubeyde ve Ebu Zerr dahi bu hususta Ebubekir'in yolunu izlemişlerdir. Ama bir
kısım ashab mal edinerek dünyadan istifade etmişlerdir.
İbn-i Hazm; Ali'nin
(r.a.)
gelir getiren arazilerinden biri Yenbu arazisi olup, her sene ekininden başka,
bin deve yükü hurma getiriyordu, diyor.
Zühd; ses çıkarmamak, mal ve lezzetleri
arzu etmemek, çoluk çocuğa meyletmemek mânâsına gelir. Bundan başka zühdün
hiçbir mânâsı yoktur.
Ebu
Bekir (r.a.) ise
bütün
malını infak etmiştir. Hatta onun bir tek abası kalmıştı ki, yere oturunca onu
altına sererdi. Halbuki ondan başkası, mal mülk edinmişti.
Ondan sonra Ebubekir
(r.a.),
halife olunca da, ne bir câriye ve ne de bir mülk edindi.
Ama Ali (r.a.),
kendisine helâl olanlardan istifade etmiştir. Vefat ettiğinde zevceler,
cariyeler ve hizmetçiler bırakmıştır. Hatta kızlı erkekli yirmidört çocuğu
olup, hepsine de yetecek kadar mülk terketmiştir. Bu durum hiç kimsenin inkâr
edemiyeceği kadar açıktır.
Ondan
sonra Ebubekir'in Abdürrahman gibi oğlu ve Talha gibi aşere-i Mübeşşereden olan
akrabası olmasına rağmen hiç birisini Mekke, Yemen, Hayber, Bahreyn, Umman gibi
maiyetindeki şehirlere vali olarak tayin etmemiştir. Ömer (r.a.) de Onun bu
husustaki tutumunu izleyerek çok iş yapmasına rağmen mensubu olduğu Adiyy
oğullarından Nu'man b. Adiyy el-Adevî'den başka hiç kimseyi tayin etmemiştir.
Şam, Mısır, Irak ve Horasan'a kadar olan yerleri fethettiği halde yalnız adı
geçen Nu'man b. Adiyy'i Misan'a vali olarak tayin etmiş, kısa bir müddet sonra
Onu da azletmiştir. Akrabaları arasında aşere-i Mübeşşereden Saîd b. Zeyd, Ebu
Cehm b. Huzeyef, Hârice b. Huzâfe, Ma'mer b. Abdullah ve Ömer'in (r.a.) oğlu
Abdullah gibi büyük zâtlar da bulunuyordu.
Ebu Bekir ve Ömer (r.a.) de çocuklarını vali olarak ta'yin etmemişlerdir. Hatta bir
kısım müslümanlar İbn-i Ömer'in halife olmasını istemişlerdi. Ömer (r.a.) de Onu
halife tayin etseydi hiç kimse itiraz etmeyecekti. Ali (r.a.) ise, akrabalarından
olan İbn-i Abbas'ı Basra'ya, Ubeydullah b. Abbas'ı Yemen'e, Kuşem ve Ma'bed
adlı Abbas'ın iki oğlunu Haremeyn'e, kız kardeşinin oğlu Ca'de b. Hübeyr'i
Horasan'a, Hanımının oğlu ve Muhammed b. Ebibekir'in kardeşini Mısır'a vali
olarak tayin etmiştir.
Bütün bunları
söylerken hiçbir zaman Ali'nin (r.a.) ehliyetini, zühdünü ve yüceliğini
inkâr etmiyoruz. Aksine Onun ve İbn-i Abbas'ın da işin ehli olup, zâhid ve yüce
olduklarını tasdik ediyoruz. Fakat biz ayrıca şunu demek istiyoruz:
Ebubekir ve Ömer (r.a.) zahidlikte ve dünyaya karşı olan ademi muhabbetle, mubahları yapan
zahid'den daha mükemmel idiler.
|