Râfizî
şöyle diyor:
“Mâlik'ten
rivayet edildiğine göre O, Rabîa'dan Rabîa' İkrime'den, İkrime, İbn-i Abbas'tan
ilmini almıştır. İbn-i Abbas da Ali'nin talebesidir.”
Ey
Râfizî!
Bu da yalandır. Böyle olsa da bunda iftihar
edilecek bir şey yoktur. Çünkü Allah (c.c), Ali'yi (r.a.) Kitap ve Sünnete muhalif
olan sözlerden tenzih etmiştir. Ashab ve tabiin'den hiç kimse, âlemin hudûsunu
cisimlerin hudûsuyla ispatlamaya kalkışmamıştır. Doğrusu kelam ilmini ilk icad
edenler, Ca'd b. Dirhem ve
Cehm b. Safvân'dır.
Bunu
da hicrî ilk yüz yıldan sonra ortaya atmışlardır. Daha sonra bu ilim, Amr b.
Ubeyd ve Vâsıl b. Atâ'ya kadar ulaşmıştır. Bunlar da ahiret ve kader
meselelerinde konuşunca münakaşalar Ebu'l Huzeyl el-Allaf, Nazzam ve Bişr
el-Müreysî'ye kadar uzadı. Zaten bütün bunlar bidatçıdırlar. Ali (r.a.)'den sabit
olmuş hutbelerde de, Mu'tezilenin beş usulü ile ilgili hiçbir şey yoktur.
(Şîîler, Kader meselesinde mu'tezilî oldukları için bunlardan bahsedildi. Müt.)
Hatta
ilk Mu'tezililerden bazıları Ali'nin (r.a.) adaletinden şüphe etmişlerdir. Cemel
hâdisesine iştirak edenlerden bir guruba fâsık dediğini de iddia etmişlerdir.
Ali'nin (r.a.) ilk taraftarları (Kitapta ilk Şîîler
şeklinde geçiyordu. Müt.) Kaderi kabul etmelerine rağmen, daha sonra
gelenler bunu inkâr etmişler hatta bunlardan Hişam b. el-Hakem daha
ileri giderek, (hâşâ!) Allah (c.c.)'ın cisim olduğunu ileri sürmüştür. Halbuki, Ca'fer
es-Sâdık'a ve Kur'ân'ın mahlûk mudur, değil midir? meselesi sorulunca “Kur'ân,
ne hâlık, ne de mahlûktur. O, ancak Allah (c.c.)'ın kelâmıdır” cevabını verdiği
tesbit edilmiştir. Şüphesiz ki Ebu Hasan el-Eş'arî, Ali el-Cübbâî'nin
talebesi idi. Ancak bilâhare ondan ayrılmış, Hadisi Zekeriyya b. Yahya
es-Sâcî'den almıştır. “El-Mekalat” adlı eserinde de Selefi sâlihînin
itikadında olduğunu beyan etmiştir.
Fakat sen ey Râfizî! Arkadaşlarınla
beraber en rezil mezhebleri bir araya getirerek onları ileri sürüyorsunuz.
- Sıfatlar
konusunda Cehmîyyeyi,
- kulların fiilleri hususunda
Kaderiyyeyi,
- imamet ve tafdîl
konusunda da Râfizîliği kendinize mezheb edindiniz.
Bütün bunlardan da
anlaşılıyor ki, Ali (r.a.)'den naklettikleriniz Ona isnad ettiğiniz iftiralardır.
Bunlarda da Ali (r.a.) için hiçbir medih yoktur. Ali'ye (r.a.) isnad edilen
iftiraların en bariz olanı Karamita ve İsmailîler'in iftiralarıdır. Her iki
sapık fırka da, Ali'ye (r.a.) zahiri ilimden başka bâtınî ilim verildiğini iddia
ediyor. Ali (r.a.) bir sözünde şöyle diyor:
“Daneleri yeşerten ve ruhları yaratan (Allah)a
yemin ederim ki. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bana bildirdiği her
şeyi başkasına da bildirmiştir. Bu sahifedekiler ile Allah (c.c.)'ın kuluna verdiği ve
onunla kitabını kavrayabildiği anlayış müstesnadır.”
Aslında
ehl-i beyte yapılan iftiraların haddi hesabı yoktur.
Hatta
Öşür hırsızları, Ali (r.a.)'den kalma ve hırsızlık için müsaade ettiğine dair kendilerinde
bir kitabın mevcut olduğunu iddia etmişlerdir. Hayber yahudileri de, Ali'nin
(r.a.) cizyeyi kendilerinden düşürdüğüne dair bir kitabın mevcudiyetini ileri
sürmüşlerdir. Bu sapıklıktan daha büyük bir sapıklık var mıdır?
Kendilerini
Ali'ye (r.a.) taraftar olarak ilan eden Bâtınîler de, İslâmın kemâli, feleklerin
ilâh olduklarını kabul etmekle mümkün olacağını, âlemin idarecisinin felekler
olduğunu ve feleklerin dışında onları idare eden bir yaratıcının olmadığını
iddia
ediyorlar.
Bu sapıklar, böyle bir inanç, Muhammed'in getirdiği İslâm'ın bâtını (gizli)
yönü olduğunu, Muhammed'in mezkûr inancı Ali'ye, Ali de onu özel kişilere
arzettiğini söylüyorlar.
İddialarına
devam eden bu sapıklar, söz konusu olan inancın Muhammed b. İsmail b. Ca'fer'e
ulaşıncaya kadar bu şekilde geldiğini ayrıca beyan ediyorlar. Bunlar, Muhammed
b. İsmail b. Ca'fer'i idarecileri olarak kabul ederler. Kralları da, önce
Mağrib'i sonra Mısır'ı iki-yüz seneden fazla hâkimiyetleri altında tutan Ubeyde
oğullarıdır.
Kadı Ebubekir et-Tayyib, Kadı Abdu'l Cebbar b. Ahmed, Kadı Ebu
Ya'la, Gazâlî, İbn-i Akîl ve Şehristanı, Ubeyde oğulları hakkında eserler
te'lif ederek onların sapıklıklarını ortaya koymuşlardır.
Hasan
Sabbah ve
taraftarları ile Nusayrîler bu sapık bâtınîlerdendir. Bunların en açık
alâmetleri râfizîlik, bâtınî yönleri de zındıklıktır.
Bâtınîliği
iddia eden bu zındıklar Şiîlik yoluyla İslâm dinini ifsad etmeye
çalışmışlardır.
Bununla kalmayıp propagandacılarına Şîîlik yoluyla müslümanların arasına sızmalarını tavsiye etmişlerdir.
Şîîlerin yalan ve
iftiralarına kendilerinin de uydurdukları yalan ve iftiraları ilave ederek, hıristiyan, yahudi ve putperestlerin yapamadığını bu sapıklar, Ehl-i imana
yapmışlardır.
|