Râfizî
şöyle diyor:
“Tarikat ilmi Ali'ye dayanır. Sûfiyye, hırkayı Ona nisbet ederler.”
Bu
hususta şöyle diyoruz:
Birkaç hırkadan
bahsediliyor. En meşhur olanları iki tanedir.
Bunlardan biri Ömer
(r.a.)'e diğeri de Ali'ye (r.a.) nisbet edilir.
Ömer (r.a.)'e nisbet edilen hırka,
Üveys el-Kuranî (Karanî) veya Ebu Müslim el-Hevlanî'ye,
Ali'ye (r.a.) nisbet
edilen hırka da, Hasan el-Basrî'ye varmıştır.
Müteahhirûn âlimleri ma'ruf
el-Kerhiye kadar vardırıyorlar. Ondan sonra da isnad kesiliyor. Müteahhirûn
âlimleri, bazan Ma'ruf el-Kerhi'nin Ali b. Musa'nın sohbetinde bulunduğunu
söylüyorlar ki, bu iddia kesinlikle yanlıştır. Çünkü Ma'ruf, Bağdad'ta inzivaya
çekilmiş iken, Ali b. Musa, Horasan'da Me'mun'un beraberindeydi.
Üstelik Ma'ruf, Ali b. Musa'dan daha yaşlıdır. Ma'ruf el-Kerhî'nin onunla bir araya
geldiğine ve ondan bir şeyler aldığına dair iddiaya asla inanmıyoruz. Allah
(c.c.)'a
kasem ederim ki, Ma'ruf Ali b. Musa'nın bevvabı olmadığı gibi Onun eliyle de
müslüman olmuş değildir.
Müteahhirûn
âlimleri, bazan da Ma'ruf el-Kerhî'nin Davut et-Tâî'nin arkadaşlığını yaptığını
söylüyorlar. Bunun da aslı yoktur. Ma'rufun, Davut et-Tâî'yi gördüğü de
bilinmemektedir. Hırkanın bir isnadında Davud et-Tâî'nin Hübeyb el-Acmî ile
arkadaşlık ettiği de söylenmektedir. Bunun aslı da bilinmemektedir. Yalnız
Hubeyb el-Acmî'nin, Hasan el-Basrî ile arkadaşlık ettiğini söylüyorlar. Bu ise
doğrudur. Çünkü Hasan el-Basrî'n'in arkadaşları çoktu. Eyyûb es-Sehatiyânî,
Yunus b. Ubeyd, Abdullah b. Avf, Muhammed b. Vâsi', Mâlik b. Dînar, Hubeyb
el-Acmî, Farkad es-Sebhî (veya Sebehî) ve emsalleri Basra âbid ve zâhidleri
gibi arkadaşları vardı.
Ali'ye (r.a.) nisbet edilen hırkanın bir isnadında Hasan el-Basrî'nin Ali (r.a.) ile
arkadaşlık ettiğini söylüyorlar. Bu da asılsız bir iddiadır. Ali'nin (r.a.)
Basra'ya girip Hasan Basrî'yi bırakıp, vaizi camiden çıkarttığına dair yapılan
rivayet açık bir yalandır. Çünkü Hasan Basri, Ali'nin (r.a.) vefatından sonra ilim
tahsiline başlamıştır. Bununla beraber Osman'ı (r.a.) hutbe irad ederken
görmüştür. İbnü'l Cevzî, Hasan Basrî'nin menkibeleriyle ilgili olarak
başlı başına bir eser te'lif etmiştir.
Biz kesin olarak
biliyoruz ki; Ashab-ı Kiram, müridlerine (kendilerine tâbi
olanlara) hırka giydirmemişler ve onların saçlarını kestirmemişlerdir. Tâbiûn
da böyle birşey yapmamışlardır. Onlar ancak ashabın edebiyle edeplenmişlerdir.
Tabiîn,
beldelerinde bulunan ashabtan ilim almışlardır.
Medine
ehli, Ömer (r.a.), Übeyy, Zeyd ve Ebu Hureyre'den ilmi almışlardır.
Ali
(r.a.) Küfeye gittiğinde oranın halkı dinî ilimlerde İbn-i Mesud, Sa'd, Ammar
ve Huzeyfe'in yanında yetişmişlerdi.
Basra
ehli, ilimlerini İmrân b. Huseyn, Ebu Musa, Ebubekire ve İbn-i Mağfelden
almışlardır.
Şam
halkı da, dini bilgilerini Muaz, Ebu Ubeyde, Ebudderdâ, Ubâde b. es-Sâmit ve
Bilal'den elde etmişlerdir.
Durum
böyle olunca, “Bütün zühd ve tasavvufİ tarikatlar yalnız Ali (r.a.)'den
alınmıştır” sözünü nasıl söyleye biliyorsun ey Râfizî?
Zühd
ile ilgili olarak ciddi bir çok eserler yazılmıştır. Mesela:
Ahmed
b. Hanbel, İbn-i Mübarek, Vekîl b. Cerrah ve Henad b. es-Sirri Zühd mevzuunda eser te'lif
etmişlerdir. “Hilyetü'l-Evliya” ve “Safvetü's-Safve” gibi Zühd'ten
bahseden eserler de, Muhacirin, ensar ve onlara güzelce tâbi olanların
zühdleriyle ilgili haberler vardır.
Bu
eserlerde Ali'nin (r.a.) zühdünden bahseden haberler, Ebubekir, Ömer, Muaz, İbn-i Mesud, Ubey b. Ka'b, Ebu Zerre, Ebu Umâme
(r.a.) ve emsallerinin
zühdünden bahseden haberlerden fazla değildir. Allah cümlesinden razı olsun.
|