بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.10.15

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ali, fesahat ilminin kaynağıdır. Hatta onun hakkında: konuşmasındaki fesahat, Halk'ın kelâmı hariç her konuşmanın üstündedir, denilmiştir.”

Evet; şüphesiz ki Ali (r.a.) ashab-ı Kiramın en iyi hatibi idi. Ama Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)'de hatîp idiler.

Sabit b. Kays oldukça belağatlı bir hatip idi.

Ebubekir (r.a.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzurunda ve gıyabında çeşitli hitablarda bulunuyordu.

Allah (c.c.)'ın Rasulü de hitaplarının dinler ve ikrarda bulunurdu. Ebubekir (r.a.), Sakife günü çok belağatlı bir hitapta bulunmuştur. Bu hususta Ömer (r.a.) şöyle diyor:

“Ben, beğendiğim bir hitabet metnini hazırlamıştım. Onu dile getirmek istediğimde, Ebubekir:

Acele etme! dedi. Ben de Onu üzmek istemedim. Kızgın olduğu bazı hallerde onunla idare ederdim. Daha sonra hitabetine başladı. Hitabetinde benden daha çok akıllı ve vakarlı davrandı. Allah (c.c.)'a yemin ederim ki, çalışıp çabalıyarak hazırladığım hiçbir söz ve fikir kalmadı ki, Ebubekir ondan daha iyisini veya mislini söylemiş olmasın.”

Enes b. Mâlik şöyle diyor:

“(Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat edince korkudan) hepimiz tilki gibi iken, Ebubekir, yaptığı bir konuşma ile bizi öyle cesaretlendirdi ki, arslanlar gibi kesildik.”

Sabit b. Kays'a Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hatibi denildiği gibi, Hasan b. Sabit de Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) şâiri diye çağırılıyordu. Ziyad b. Ebih, arapların en hatibi ve telaffuzunda en beliği idi. Hatta Şa'bî Onun hakkında şöyle demiştir:

Hitabette bulunan hiç kimse yoktur ki, hata eder korkusuyla onun susmasını temenni etmiş olmayayım. Ancak Ziyad bundan müstesnadır. O, hitabetini uzattıkça güzel konuşuyordu.

Şa'bi Aişe (r.a.) hakkında da:

Aişe insanların en iyi hatiplerinden ve fasih konuşanlarından idi. Öyle ki, Ahef b. Kays, Onun belagatından hayrete düşerdi, diyor.

İbn-i Abbas da en iyi hatiblerden idi.

Hülâsa; İslâmdan evvel ve sonra arap milletindeki hatipler oldukça çoktu. Bütün bunların Ali (r.a.)'den hitabetle ilgili olarak birşeyler aldığı sabit değildir.

Hadd-i zâtında fesahat, yani açık ve düzgün konuşmak, Allah vergisidir. Ne Ali (r.a.) ve ne de adı geçen hatipler hiçbir zaman ilm-i bedî'den olan kafiyeli ve cinaslı (kelime harflerinin birbirine benzemesi) konuşmak için kendilerini zorlamamışlardır. Aksine onlar normal hitabette bulunmuşlar ve kafiyeli konuşmayı kasdetmemişlerdir.

Bedî' (güzel konuşma ilmi) ilmi, müteahhir alimler zamanında kaideleşmiş ve dana sonra bu kaideler doğrultusunda konuşularak tatbikata konmuştur.

Binaenaleyh “Ali (r.a.), fesahatin kaynağıdır” şeklindeki sözün mücerred bir iddiadır. Hakikatte insanların en fasîh ve belîğ konuşanı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.

Fesahat ve belagat, derinden ve ağzını doldura doldura konuşmak değildir. Aksine fesahat ve belagat, meramı tam bir şekilde ifade etmektir. Konuşmacı kasdettiği mânâ ile ifade ettiği lafızları böylece bir araya getirmeğe çalışır.

Şunu da iyi bil ki; “Nehcü'l Belâğa” sahibi, Ali'ye (r.a.) nisbet ederek naklettiği hutbelerin çoğu Ali'ye (r.a.) yapılan iftiralardır.

Ali (r.a.) (r.a.), nakledilen hutbeleri dile getirmekten çok daha yücedir. Fakat bu râfizîler, onu öveceğiz diye nice yalanlar uydurdular. Bu uydurmalar doğru olmadığı gibi, Ali (r.a.) için medih de değildirler.

 

İÇİNDEKİLER

Üçüncü Bölüm

3.10