Ey
Râfizî!
“Âli'nin sözleri her mahlûkun sözünden üstündür.”
şeklindeki ifaden laneti hakketmiş bir
sözdür.
Bunda
Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) karşı bir sû-i edep vardır.
Bu sözün, İbn-i Sebîn'in “Bu kelam
(Kur'an) bir yönüyle insan kelâmına benzer.” şeklindeki sözüne benziyor.
İbn-i
Sebîn, bu sözüyle Allah (c.c.)'ın kelamını insanların telaffuz ettiği kelama
benzetiyor ki, bu söz müslüman sözü olamaz.
Ali'nin (r.a.) sözlerinde bulunan doğru mânâlar, diğer halifelerin sözlerinde de
mevcuttur. Fakat “Nehcül Belâğa” sahibi bir çoklarının sözlerini alarak
Ali'ye (r.a.) mal etmiştir. Halbuki bu sözlerden ancak bazıları Ali'ye (r.a.)
aittir. Bir kısım sözler de, Ali'nin (r.a.) onları dile getirmesi mümkün olmasına rağmen
onun sözleri olmayıp, başkalarına aittir.
Câhız'ın
“El-Beyan vet Tebyîn” adlı eserinde Ali'ye (r.a.) ait olmayan birçok sözler
vardır. “Nehcü'l Belâğa”nın sahibi ise onları alır ve Ali'nin (r.a.)
olduğunu iddia eder. Eğer bu eserdeki hutbeler Ali'nin (r.a.) olsaydı, daha eser
meydana gelmeden önce, hem de senedlerle Ali (r.a.)'den rivayet edilip gelecekti.
Rivayet ilmi hakkında biraz bilgisi olan, “Nehcül' Belâğa”daki bu
hutbelerin ekserisi, eserin tasnifinden önce ortada olmadıklarını bildiğine
göre, mezkûr hutbelerin Ali'ye (r.a.) isnadının yalan olduğu ortaya çıkmış oldu.
Yalan değilse hutbeleri nakleden musannif, onları hangi kitaptan aldığını,
kimler tarafından nakledildiklerini ve senedlerini beyan etmesi gerekir. Aksi
halde mücerred iddiaları dile getirmekten hiç kimsenin âciz olamadığı
muhakkaktır.
Hadis
ve isnad ilmini anlayan, onların sahih ve mevzu olanlarını birbirinden
ayırabilen kimse, Ali (r.a.) adına bu gibi nakilleri yapanların; nakil ilminden
uzak olup, doğrusunu yalanından ayıramayacak kadar câhil olduklarını gayet
güzel bir şekilde bilmiş oldu.
|