Râfizî
şöyle diyor:
“Ali
aleyhisselam, dünyayı üç defa boşamıştır. Ekmeği arpa unundan, giyeceği basit
ve yamalı, kılıç bağları ve kabzası liften idi. Ahtab Havârzem, Ammar'dan
rivayet ettiğine göre Ammar şöyle diyor:
Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in “Ey Ali! Allah, dünyaya karşı gösterdiğin zühd
ile seni tezyin etti. Dünyayı değil, fakirleri sana sevdirdi. Sen, fakirlerin
kendine tabî olmalarına rıza gösterirken, onlar da seni imam kabul ettiler.
Seni seven ve seni tasdik edene mutluluklar, seni sevmeyene ve seni tekzib
edene de yazıklar olsun!” Süveyd b. Gafle şöyle diyor:
“Bir defasında
Ali'nin yanına gitmiştim. Elinde kokuşundun ekşiliği belli olan
bir
tabak
yoğurt ve üstünde arpa kabukları görünen bir parça ekmek vardı..” ve uzun
uzadıya haberi anlatıyor. Dirar da şöyle diyor:
“Ali'nin (r.a.) şehîd edilmesinden sonra Muaviye'nin yanına gitmiştim. Muaviye, benden
Ali'nin niteliklerini sordu. Onun iyilikte sınırsız, güçlü-kuvvetli olduğunu,
doğru konuştuğunu, adaletle hükmettiğini, her tarafından ilim fışkırdığını,
dünya ve güzelliklerine yüz çevirdiğini, gece ve karanlığından hoşlandığını,
çok akıllı ve düşünceli olduğunu, basit giyimden, yemek artığından
hoşlandığını, hülâsa aramızda nümune-i imtisal olduğunu anlatınca Muaviye
ağlayarak :
Allah
ebul-Hasan-ı rahmet etsin! Vallahi senin anlattığın gibiydi, dedikten sonra, Ey
Dirar! Ona karşı olan üzüntünün derecesi nedir? diye sordu. Ben de; çocuğu
kucağında kesilen kimse gibiyim. Böyle bir kimsenin ne göz yaşları kesilir ve
ne de üzüntüsü sona erer, cevabını verdim.”
Ey
Rafızî!
Ali'nin (r.a.) zâhid
olduğu hususunda münakaşaya gerek yoktur. Fakat Ali'nin (r.a.) zühdünün;
Ebubekir'in (r.a.) zühdüne yetişmediğini daha önce beyan etmiştik. Onun hakkında
söylediğin bazı sözler, ona iftira olup hiçbir zaman kendisine medih olamaz.
“Dünyayı üç defa
boşamıştır” şeklindeki söze gelince, meşhur olan Ali'nin (r.a.) şöyle
demesidir:
“Ey
sarışın! Ey beyaz! Seni üç talakla boşadım. Aldatacaksan başkasını aldat. Sana
bir daha dönecek değilim.”
Bu söz, hiçbir zaman
Ali'nin (r.a.) aynı sözü söylemeyenden daha zâhid olduğuna
delâlet etmez. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), İsa (a.s.) ve daha
birçok zâhid peygamber böyle bir söz söylememişler ve bu hususta susmayı tercih
etmişlerdir. Ali'nin (r.a.), arpa ekmeğini yediğini söylemen de, Ona medih
değildir. Üstelik tamamen yalandır. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem),
zâhidlerin imamı olmasına rağmen, koyun, tavuk eti, bal ve tatlı yediği
hususunda ittifak edilmiştir. Bunları da seviyordu. Yemek geldiğinde iştahı
varsa yer, yoksa onu bırakırdı. Mevcud olanı reddetmez, yok olanı da isteyerek
başkasına zahmet vermezdi. Bazan da açlıktan midesine taş bağlıyordu.
Buhari
ve Müslim'de rivayet edildiğine göre:
“Bir kere ashabtan üç kişi Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem)'in ibadetini sormak üzere Peygamber'in hanımlarının evlerine
gelmişlerdi. Bunlara Peygamber'in ibadeti (nin kemiyet ve keyfiyeti) haber
verilince güya azımsayarak (bir ağızdan):
“Biz nerede, Rasulullah nerede? Muhakkak ki Allah Peygamberinin
geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret
etmiştir” dediler. Sonra da şöyle sözleştiler:
İçlerinden birisi: Ben geceleri dâima namaz kılacağım, dedi.
Öbürüsü de: Ben de her zaman (hergün) oruç tutacağım, dedi.
(Üçüncü) Birisi: Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç
evlenmiyeceğim, dedi. Onlar bu söz üzerinde iken Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem) bunların yanlarına gelerek:
“Siz, şöyle şöyle
söyleyen
kimselersiniz değil mi? Fakat şunu biliniz ve düşününüz ki: Ben sizin Allah'dan
en çok korkanınız ve günahlardan ençok beri olanınızım. Bununla beraber ben
(kâh) oruç
tutarım. (Bazı günlerde) tutmam. (Gecenin bir kısmında) namaz
kılarım. Bir kısmında da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim
sünnetim budur). Her kim benim bu yolum(da gitmez de on)dan yüz
çevirirse, benden değildir” buyurdu.”
(Buhari Nikah: 1, Müslim Nikah: 5, Nesai
Nikah: 4 )
Ey
Râfizî!
Ali'nin (r.a.), Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yolundan yüz çevirdiğini nasıl iddia edebiliyorsun.
Aksine Ali (r.a.)'den gelen gerçek nakiller senin iddialarının tam zıddıdır.
“Kılıç bağları ile kılıç kabzası liftendi” şeklindeki sözün yalandır. Kaldı ki,
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kılıcının kabzası gümüşten idi. Allah, bazan onlara bolluk
vermiş, işleri onlara kolaylaştırmıştır. Hicaz deri ile dolu olmasına rağmen
onları kullanmayıp yerine hurma liflerini kullanmakta ne gibi bir övgü
olabilir? Ancak deri olmadığı takdirde hurma liflenilin kullanılması övgüye
medar olabilir. Kaldı ki Ebu Ümâme (r.a.), şöyle buyuruyor:
“Muhakkak bir çok fütuhata mazhar olan bir cemaat vardır ki,
peygamberin ashabıdır. Onların kılıçlarının süsü altın, gümüş değildir. Belki o
kahramanların kılıçlarının zîneti kınlarına, kabzalarına bağlanan sırımla kalay
ve demirden ibaret idi.”
(Buhari).
Râfizînin:
“Hülâsa hiç kimse
Ali'nin (r.a.) zâhidlikteki derecesine yetişmemiş ve onu geçmemiştir.
Durum böyle olunca imam Ali (r.a.)'dir.” şeklindeki sözü de batıldır.
Çünkü Ali
(r.a.), Ebu Bekir'den (r.a.) daha zâhid değildi. Kaldı ki, daha çok zâhid olan imamete
daha lâyıktır, diye birşey de yoktur. Üstelik Abdullah b. Ahmed b. Hanbel :
Ali
b. Hakim'en, Şüreyk'den, Asım b. Küleybden, rivayet ettiğine göre Muhammed b.
Kabın: Ali (r.a.):
“Bugünkü
zekâtım kırkbin dirheme ulaştı” dediğini kendisinden işittiğini beyan ediyor.
Ali (r.a.) vefat ettiğinde de cariyeler, köleler, mülkler ve vakıflar bırakmıştır.
Ama para olarak yalnız yediyüz dirhem terketmiştir.
Ömer (r.a.)'e
gelince; o hayberden gelen payını tamamen vakfetmişti. Ondan başka da
arazisi yoktu. Vefat ederken de seksenbin dirhem borcu
kalmıştı.
|