Râfizî
şöyle diyor:
“Ali'nin imametin gerçek sahibi olduğunu gösteren delillerden biri de:
Onun
gayıbtan haber vermesi ve henüz meydana gelmemiş olan bir şeyin vuku bulacağını
söylemesidir. O, Talha ve Zübeyr Umre yapmak üzere izin istedikleri zaman
onlara:
Siz
Umre yapmak değil, Basra'ya gitmek istiyorsunuz, dedi. Gerçekten dediği gibi
oldu. Zîkâr denilen mevkide otururken ve millet Ona biat ettiği sırada:
Küfeden
size bin kişi gelecektir. Bunlar ne bir fazla ve ne de bir eksiktirler.
Gerekirse ölüme dahi gidecekleri hususunda bana biat edeceklerdir, haberini
verdi ve durum Omun haber verdiği şekilde oldu, Onların sonuncusu da Uveys
el-Karanî idi. Yüce zâtının şehid edileceği haberini vermiştir. Mel'un
Şehriyar'ın el ve ayaklarının kesileceğini haber verdi. Gerçekten Muaviye haber
verileni başına getirdi. Meysem et-Temmar'ın asılacağını ve asılacağı hurma ağacını kendisine
göstermiş, bilahare verdiği haber aynen vuku bulmuştur. Rüşeyd EI-Hicrî'nin öldürüleceğini haber vermiş, gerçekten verdiği haber tahakkuk etmiştir. Haccac'ın
Kümeyl b. Ziyad'ı öldüreceğini ve Kanber’i de keseceğini haber vermiş, bu
haber Haccac zamanında gerçekleşmiştir.
(Rüşeyd EI-Hicrî Nusayri inancında olan bir şiîdir.
İbn-i Hibban Onun Ric'at'a inandığını söyler. Şa'bî, Rüşeydin Alinin (r.a.)
ölümüne inanmadığını ve Ondan haber aldığını iddia ettiğini haber verir. Şiîler
onu masumiyet derecesine yüseltirler. )
Bera
b. Âzib'e:
Oğlum Hüseyin öldürülecektir. Sen de Ona yardımcı olmayacaksın, demiş nitekim
de öyle olmuştur. Abbasilerin saltanatında zorluk değil kolaylık olacağını ve
Türkler, Deylemler, Sindler ve Hindliler onların saltanatını yıkmak üzere
toplanacaklar fakat buna güç yetirmêyeceklerini haber vermiştir. Ancak onlara
tabi olanlardan ve devlet ricalinden bir kısmı onlardan ayrılırlarsa onların
hükümranlığı yıkılacaktır. Yıkımlar da şöyle olacak:
Devletinin
kurulduğu istikametten bir Türk hükümdarı onlara musallat olmak üzere gelecek,
üzerinden geçtiği her şehri fethedecek, Ona karşı savaşmak üzere çekilen her
sancak başını eğecektir. Ona karşı gelmeyenlere yazıklar olsun. Bu hükümdar
tamamen zaferi elde edinceye kadar hücumlarına devam edecektir. Sonra bu
zaferini hakkı söyleyen ve hakka göre amel eden soyumdan birisine teslim
edecektir. Gerçekten de haber verdiği gibi oldu. Horasan tarafından Hülâgû
gelerek bu işleri gerçekleştirdi.”
Ey
Râfizî!
Ali'nin (r.a.) gaybten haber verdiğini iddia ediyorsun. Bu doğrudur. Aslında (Allah
(c.c.)'ın
verdiği ilham ile) gayıbtan haber verme işi Ali'nin (r.a.) derecesine varmayan ve
imamete yaramayan birçok sâlih kişilerden de meydana gelmiştir. Ebu Hureyre ve
Huzeyfe bu haberlerden kat kat fazla, olanları dile getiriyorlardı.
Ebu Hureyre
bu gibi haberleri Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) isnad ederken, Huzeyfe onları bazan
Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) isnad eder bazan da etmezdi. Ali'nin
(r.a.) gayıbtan verdiği haberler bazan
Rasulullah'tan işittikleri haberlerdi. Bazıları da Ali'nin (r.a.) kendi kalbine
doğan keşiflerden ibarettir. Nitekim Ömer'in (r.a.) de buna benzer kalbi keşiflerine
dayanarak verdiği haberler vardır.
Ahmed
b. Hanbel'in
“El-Zühd”, Ebu Nu'aym'in “El-Hilye” ve İbn-i Ebi'd-Dünyanın
“Kerâmetü'l-Evliya” gibi eserleri Ashab, Tabiîn ve onlardan sonra gelen
sâlih zatlardan sudur etmiş ve Ali (r.a.)' nin haberlerine benzeyen birçok
haberlerle doludur.
Ali (r.a.)'den
rivayet ettiği haberlerin sıhhatine de teslim olmuyoruz. Çünkü bunların
yalan olduklarına dair yine Ali (r.a.)'den haberler vardır. Hülâgû da hiçbir zaman
zaferini bir aleviye teslim etmemiştir. Ali'nin (r.a.) istikbalde vuku bulacak her
hadiseyi bilmediğini isbat eden hadiselerin bir
kısmı da, Onun hilafeti zamanında
vuku bulan harpler ve o harplerde zannettiği gibi çıkmayan sonuçlardır. Ali
(r.a.), bu kadar insanın ölümünden sonra gayenin tahakkuk etmiyeceğini daha önce
bilmiş olsaydı asla muharebe etmezdi. Çünkü muharebe etmediği zaman daha üstün
ve daha güçlü idi. Eğer hüküm vermek için tayin ettiği iki hakemin verecekleri
kararı bilseydi, onları tayin etmezdi. Kendisinden sonra vuku bulacak olayları
haber verdiğine dair olan haberler nerede kaldı?
İslâmî
esaslar temellerine oturuncaya kadar Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelen tehlikeleri kılıcıya
bertaraf etmiştir, şeklindeki iddia da nerede kaldı?
Halbuki
Ali (r.a.), doksanbin kişilik ordusuyla Muaviye (r.a.)'ye karşı gaiibiyyet
sağlamamıştır. Ama râfizîler, bir yandan Ali (r.a.) hakkında bazı şeyler iddia
ederken, öte yandan da zıddı olanlarını bizzat kendileri ortaya atmaktadırlar.
Onun hakkında aşırı giderek masum olduğunu, ona unutkanlık arız olmadığını ve
gaybı bildiğini iddia ediyorlar.
Allah
Teala'nın kendisine bahşettiği cesaretle yetinmeyerek, hiçbir insanlın
yapamıyacağı ve aklen kabul etmeyeceği şeyleri çeşitli abartmalarla ona isnad
ediyorlar. Ondan sonra da Ebubekir'in (r.a.) malı ve akrabaları az olmasına
rağmen (Medine'de ve halifeliğe seçileceği sırada) Ali'nin (r.a.) Ona karşı mukavemet
edemediğini söylüyorlar. Tenakuz ancak böyle olur! Allah (c.c.):
“...
O'dur ki, seni yardımıyle ve mü'minlerle te'yid etti. Ve kalblerinin arasını
sevgi ile birleştirdi...” (Enfal:
8/62-63) âyeti
ile Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve
sellem) Ali (r.a.) ve diğer mü'minlerle te'yid ettiğini haber vermesine
rağmen râfizîler İslâm esaslarının oturuşunu yalnız Ali'nin (r.a.) kılıcına
bağlıyorlar!
Ali
(r.a.) Sıffîn savaşının gecesinde şöyle diyordu :
“Ey
Hasan! Baban işin buna varacağını bilemedi. Allah (c.c.)'a kasem ederim ki, Sa'd b.
Mâlik ile Abdullah b. Ömer'in yaptıkları iş iştir. Yaptıkları doğru ise sevabı
büyüktür. Yanlış ise cezası azdır”.
Ali'nin (r.a.), maiyetinde bulunan bazı kişilerin Ona muhalefet etmelerinden
üzüldüğünü kendisinden tevatüren nakledilmiştir. Meydana gelen hadise de Hasan
(r.a.)'ın muharebe etmeme istikametinde olan görüşünün Ümmet içi daha isabetli
olduğunu göstermiştir. Sa'd, Saîd, İbn-i Ömer, Muhammed b. Mesleme, Zeyd b.
Sabit, İmrân b. Husayn ve bir cemaat daha savaşa girmemişlerdir. Naslar onları
savaştan alıkoymuştu. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuşlardı:
“Yakın bir istikbalde bir takım fitneler olacaktır. Fitne
zamanında (ona karışmayıp) oturan kişi (karışmak üzere) ayakta
durandan hayırlıdır...” (Buhari,
Fiten: 12, Ebu Davud Melahim: 17)
Fakat
Allah (c.c.), takdir edilmiş olanı yerine getirecekti. Buna rağmen Ali (r.a.), Ona
karşı savaşan hiç kimseyi tekfir etmemiştir. Onu tekfir eden haricîleri de
tekfir etmemiş ve onlardan hiç kimseyi esir tutmamıştır.
Talha
ve
Zübeyre karşı iyi davranır, Muaviye ve Amr b. el-As'a beddua ederdi.
Fakat hiçbir zaman onları tekfir etmemiştir.
|