Râfizî şöyle diyor:
“Üstünlükler ya manevî, ya bedenî veya haricîdir. Emirü'l-Mü'mini
ise hepsini elde etmiştir. Zühd, ilim ve hikmet elde etmiştir ki bunlar
manevîdir. İbadet, şecaat ve zekâtı bir arada yaşamıştır ki bu da bedenîdir.
Haricî üstünlüğe gelince Ali, hiç kimsenin kendisine yetişemediği soya nail
olmuştur. O, âlemlerin efendisi olan Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kızıyla evlenmiştir.
Evlendiği kız bütün hanımların efendiyesidir. Ahtab Harzem, kendi isnadıyla
rivayet ettiğine göre Câbir (r.a.) şöyle diyor:
Ali, Fâtıma ile evlendiğinde Allah (c.c.), yedi gök
üstünden Fâtıma ile olan evliliklerini akdetmiştir. Fâtıma'yı Ali'ye isteyen de Cibril idi. Şâhidler; Mikaîl, İsrafil ile beraber yetmişbin melek
idi. Allah (c.c.) kendisinde ne kadar mücevherat varsa onları saçmak için tuba
ağacına vahyetti. Tuba ağacı mücevheratını saçtı, huriler de onları
topladılar.”
Ey Râfizî!
İman ve Takva dışındaki meziyetlerle Allah indinde bir
üstünlük meydana gelmez.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
“Mütenebbih olunuz ki, arabın arap olmayana, takvadan
başka hiçbir üstünlüğü yoktur.” buyurmuşlardır. Yine Ebu
Hureyre'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Yâ Rasulullah! İnsanların Allah indinde en çok kerem ve
ihsana nail olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da:
“(Hayır işlemek
cihetiyle) insanların en çok müttakî olanıdır.” buyurdu. Soru
soranlar:
Ya Rasulullah! Size amel cihetiyle kerem sahibi olanı
sormuyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasulullah:
“Öyle ise
(şeref
cihetiyle de) Yusuf Allah'ın peygamberidir. Yusuf, Nebiyullah'ın oğludur. O
da Nebiyullah'ın oğludur. O da Halîlullah'ın oğludur”, buyurdu. Sual
soranlar:
Yâ Rasulallah! Biz size bunu da sormadık, dediler. Bu defa
Rasulullah:
“Anlaşılan siz
(mensubiyetleriyle
iftihar ettiğiniz) Arab şeceresinin usûlünden (asıl soylarından) soruyorsunuz!
İyi biliniz ki arabların câhiliyet zamanında hayırlı olanları ilim üzerine
hareket ederlerse, İslam devrinde de en hayırlıdırlar!” buyurmuştur.
(Câhiliyet devrinde farklılık, neseble, ecdadın şerefine
izafetle idi. İslâm nazarında ise insanlar arasında fark, fazilet ve ilm-ü
hikmet cihetiyle olduğuna işaret etmiştir.)”
Görülüyor ki İbrahim (a.s.) Allah indinde Yusuf (a.s.)'dan
daha üstündür. O halde babaları arasındaki fark elbette ki büyüktür. Buna
rağmen insanoğlu orasında nesebçe Yusuf (a.s.)'dan üstün olanı yoktur.
Birisinin babası Peygamber, diğerinin babası kâfir olan iki kişinin
mevcudiyetini farzedersek, bu iki kişi de takva ve amel yönünden eşit olurlarsa
bunların cennetteki makamları eşit olur. Fakat dünyada icra edilen, hükümler
açısından durum farklıdır. İmamette, zevciyyette, şeref ve zekatı alıp verme
konularında olduğu gibi. Tabiî ki soyluların iyi olması alelade insanların iyi
olmalarından daha faydalıdır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Gerçekten Allah, Ademi, Nuh'u, İbrahim hanedanını ve İmran
âilesini âlemler üzerine seçkin kıldı.”
(Al-i
İmran: 3/33),
“Celâlim hakkı için, Nuh'u ve İbrahim'i
(bir peygamber)
gönderdik. Peygamberliği de, kitabı da onların nesillerine verdik. Öyle iken
hilaveti, içlerinden bazısı kabul etmiştir, çokları da fâsıklardır.” (Hadîd: 57/26)
“Allah şöyle buyurdu: Ey Nuh! O, senin ailenden değildir.
Çünkü o, salih olmayan bir amel sahibidir
(kâfirdir). O halde bilmediğin
bir şeyi benden isteme. Seni, cahillerden olmaktan menederim” (Hud: 11/46)
Halbuki sen, kişi ister kötü ister iyi olsun onun
kurtuluşunu alevî olmakta görüyorsun.
Bunu bırak artık!
İşte kendilerine
gazap edilen yahudiler de peygamberlerin soyundan olmalarına rağmen bir fayda
görmemişlerdir.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ona ibadet edin ve bir
günün azabından korkun ki, baba çocuğundan bir şey ödeyemez. Çocuk ta
babasından bir şey ödeyecek değildir.”
(Lokman: 31/33)
Biz eğer “Araplar acemlerden üstündür” diyorsak,
araplardaki iyilik, takva ve güzel huyların diğerlerine nisbeten daha çok
olmasındandır. Yoksa mücerred bir ırkçılıktan değildir. Çünkü Ebu Davûd ve
başkalarının da rivayet ettiklerine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuşlardır:
“Arabın arap olmayana, beyazın zenciye,
zencinin beyaza olan üstünlüğü ancak takva iledir. İnsanlar Âdem'den, Âdem ise
topraktandır.”
(Müslim Zühd: 8)
Başka bir hadiste de şöyle buyururlar:
“Muhakkak Allah, câhiliyye devrindeki
kibrinizi ve ecdad ile olan övünmenizi sizden gidermiştir. İnsanlar iki
çeşittir; Muttaki olan mü'min ve şakiy olan günahkârdır.”
Biz Ali'nin (r.a.) kemalde en yüksek dereceye sahip olduğu
konusunu tartışmıyoruz. Tartışmamız Onun kendisinden önceki üç halifeden
üstünlüğü ve imamete daha lâyık olup olmadığı konusu ile ilgilidir.
Oysa Râfizî'nin delillerde Ali'nin (r.a.) onlardan daha üstün
ve imamete daha lâyık olduğuna dair hiçbir ispatı yoktur. Bu konuda âlimler iki
görüştedirler.
Birinci görüşte olanlar şöyle derler:
Bir kısım şahısların Allah indinde diğerlerinden üstün
olduğunu bilmemiz ancak nasslarla mümkündür. Çünkü Allah indinde tercihe sebep
olan kalblerdeki hakikatler haber-i sâdıkla anlaşılabilir.
İkinci görüşte olanlar da şöyle derler:
Bir kısım insanların Allah indinde diğer bir kısım
insanlardan üstün oluşu aklî delillerle bilinir.
Ehl-i Sünnet ise, her iki görüşe göre de olsa, hakka
teslim olunduktan sonra ilk üç halifenin Ali (r.a.)'den daha mükemmel oldukları
açıkça anlaşılmaktadır, demektedirler. Kaldı ki, tevkîfî yol olan icmâ' ve nass
ile bu durum bedihîdir (açıktır), diyorlar. Şöyle ki:
Sizden başka bütün
ümmet Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) üstünlükleri üzerinde icmâ' etmişlerdir. Tevkîfî
yolla ilgili olan nassları da daha önce zikretmiştik. Sahihaynde rivayet
edildiği gibi İbn-i Ömer (r.a.), şöyle buyuruyor:
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
henüz hayatta iken, Rasulullahtan sonra bu ümmetin en üstünü Ebubekir
(r.a.), sonra
Ömerdir, derdik.”
Bir başka ifade de, bu sözümüzü Rasulullah işittiği halde
Onu kabul etmemezlik yapmazdı, denilmektedir.
Osman (r.a.)'a gelince, âlimlerin bir kısmı, Onun Kur'an
bilgisi yönünden Ali (r.a.)'den, Ali (r.a.) de sünnet bilgisi yönünden Osman
(r.a.)'dan
daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Cihad yönünden de Osman (r.a.) mâlen; Ali
(r.a.)de bedenen üstün idiler. Osman (r.a.) hilâfete karşı zâhid iken, Ali
(r.a.) de
mala karşı zâhid idi. Osman'ın (r.a.) hal ve gidişi Ali'nin (r.a.)kinden daha tercihe
şayandır. Çünkü Osman (r.a.), Ali (r.a.)'den yirmi küsur yaş daha büyüktü. Ashab-ı
Kiram Onu Ali'ye (r.a.) tercih etme hususunda icma etmişlerdir. Dolayısıyla
Osman'ın (r.a.) Ali (r.a.)'den daha üstün olduğu ortaya çıkmış oldu.
Râfizîler, Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)olan
yakınlığından dolayı Ali'nin (r.a.) daha üstün olduğunu söyleyecek olurlarsa; biz de, Hamza'nın (r.a.)
İslama
ilk girenlerin en yaşlısı ve Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)en yakın olanıdır, deriz. Nitekim
Onun şehidlerin efendisi olduğuna dair rivayet vardır. Dolayısıyla en üstün
olması gerekir.
Râfizîler Osman (r.a.) hakkında:
O yaptığını yaptı. Akrabalarını çeşitli mevkilere getirdi.
Onlara bol bol mükâfaatlandırdı diyecek olurlarsa, Biz de şöyle deriz:
Osman'ın (r.a.) bu konulardaki içtihadı ümmetin maslahatına
daha yakın idi. Çünkü malı sarfetmenin tehlikesi kan akıtmak tehlikesinden daha
hafiftir. Bundan dolayıdır ki Onun hilafeti zamanında, İslâm memleketleri
sakin; cihad ve fütuhat bakımından ileri, gelir açısından da zengin idi. Fakat
hiçbir zaman ondan önceki iki halifenin zamanındaki duruma yetişmemiştir. Osman
(r.a.)'a isyan edenler de Onu küfürle itham etmişlerdir ki, her iki fırkada da
hayır yoktur.
|