Râfizî
şöyle diyor:
“İmamiyye
mezhebi mensubları, seven ve sevmiyen kimselerin Ali (r.a.) hakkında naklettikleri
ve sayılmayacak kadar olan faziletlerini, bunun yanında cumhurun da Ali (r.a.)
hariç, başkaları hakkında rivayet ettikleri kusur ve eksiklikleri görünce, Ali'ye
(r.a.) uyarak O'nu imam edindiler, başkasını da terkettiler. Biz Ali'nin
(r.a.)
üstünlüğüne dair ve onların (Ehl-î Sünnet) yanında da sahih olan birkaç delili
zikredeceğiz ki, bunlar kıyamet gününde onların aleyhinde hüccet olacaktır. Bu
delillerden bir tanesi Ebul Hasan el-Endülüsî'nin “El Cemiu
beynes-Sihahissitte” adlı eserde Ümmü Seleme'den rivayet ettiği şu
hadisedir:
Ümmü
Seleme
kendi evinde otururken:
“Ey
Ehli- Beyt = Peygamber ailesi! Allah sizden sırf günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab: 33/33) Ayet-i
kerimesinin inmesi üzerine, Yâ Rasûlullah! ben ehI-i beytten değil miyim? diye
sordu.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
Sen
bana hayırlısın. Sen peygamberin zevcelerindensin, cevabını verdi. Ümmü Seleme
devamla şöyle dedi:
Evde
Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (r. Anhum) da bulunuyorlardı. Rasulullah
Onları bir aba (bürgü) ile bürüdükten sonra şöyle buyurdu:
“Allahım! bunlar ehl-i beytimdir. Onların günahını affet ve
tertemiz kıl!”
(Tirmizi Menakıb: 60, Ahmed 1/331)
Râfizî'nin
bu iddiasına şöyle cevab veriyoruz:
Her
şeyden önce Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) faziletleri hakkında rivayet
edilen hadisler Ali'nin (r.a.) faziletleri hakkında rivayet edilen hadislerden fazladır. Kaldı ki râfizînin cumhura
atfederek sahih dediği hadislerin çoğu cumhura yapılan en açık iftiralardır.
Gerçekten sahih olanlar ise onların hiç birisinde Ali'nin (r.a.) Ebu Bekir'den
(r.a.) üstün olduğu
belirtilmemiştir. Üstelik böyle hadîslerde başkalarının da fazilet hususunda
Ali (r.a.) ile müşterek olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Ebu Bekir (r.a.) ve
Ömer'in (r.a.)
faziletleriyle ilgili hadisler ise yalnız onlara hastır. Özellikle Ebubekir'in
(r.a.) faziletlerine başkaları ortak edilmemiştir.
İlk üç halifeye isnad
edilen eksiklik ve kusurlara gelince, bunlar ancak râfizînin yaptığı gibi, nâsibînin
(Ehl-i beyte düşmanlık edenler) Ali'ye (r.a.) tevcih ettiği kötü sözleri gibidir.
Ey
Râfizî!
“İmâmîler,
seven ve sevmeyenler de Ali'yi (r.a.) tenzih ettikleri için O'nu imam edindiler.
Başkasını da terkettiler. Çünkü başkası dediğimiz kimse hakkında imametine
inanan kimseler dahi halifeliğine dil uzatmışlardır.” diyorsun.
Ey
Râfizî!
Bu
iddian açık bir iftiradır. Ali'ye (r.a.) muhalif olanlar onu tenzih etmemişlerdir.
Üstelik Onu zemmedenler müteaddit fırkalardır. Hem de Ali'yi (r.a.) zemmeden bu
fırkalar Ebu Bekir (r.a.), Ömer
(r.a.) ve Osman'ı
(r.a.) zemmedenlerden nisbeten daha iyidirler.
Ali'yi (r.a.) zemmedenler de O'nun lehinde aşırılığa gidenlerden daha üstündürler.
Meselâ;
Hâricîler
(Bunlar Ali (r.a.) taraftarları ve en güçlü
askerleri iken sonradan Ali'ye (r.a.) karşı çıkanlardır.) Ali'nin (r.a.) (Hâşâ!) küfrü üzerine
ittifak etmişlerdir. Bununla beraber haricîler bütün müslümanların indinde
Ali'nin (r.a.) ilâhlığına veya peygamberliğine inanan (sapık) ğulât-i şîadan daha
iyidirler. Yine haricîler ve Ali'ye (r.a.) karşı savaşan sahabe ve tabiîn, bütün müslümanların
indinde, Ali'yi (r.a.) ma'sum imam olarak kabul eden ve bu şekilde
inanan râfizî İmamilerden de hayırlıdırlar.
(Haricîlerin, şiîlerden imtiyazlı oldukları bir başka nokta,
onların peygamberden başkasına ma'sumiyet isnad etme sapıklığından uzak
kalmalarıdır. Ali (r.a.) ile beraber oldukları zaman, Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.)
hakkındaki iyi kanaatleri, ondan ayrılmalarından sonra da devam etmiştir. Ayrıca
haricîler, Ali'nin (r.a.) “Bu ümmetin en hayırlıları Ebu Bekir (r.a.), sonra
Ömer'dir
(r.a.)”
görüşünden de ayrılmadılar. Fakat haricîler Osman'ın (r.a.)' şehid
edilmesi olayında O'nunla ilgili hususlarda ve hakem olayından sonra Ali'yi
(r.a.)
tekfir ettikleri için sapıtmışlardır. Buna rağmen haricilerle râfizîlerin
sapıttıkları konular tartılıp karşılaştırılacak olursa, haricilerin sapıklığı
râfizîlerin sapıklığına karşı az görülecektir.
Bizim inancımıza göre Allah (c.c.)'ın Ali'ye (r.a.) vereceği cevabın
en büyüğü bu iki sapık taifenin O'na yaptıkları iftira ve hakkındaki aşırı
tutumları ve onların bu cinayetkârane aşırı davranışlarından ötürü Medine’den
Irak'a hicret edip şehid oluncaya kadar sabretmesinden olacaktır.)
Hem
de râfizîlerden başka Ebubekir (r.a.) ve Ömer
(r.a.)'i zemmeden kimse yoktur.
(Bazı hususlarda onlardan ayrılan ve
hadd-i zâtında kardeşleri olan İsmailîler, Nusayrîler, Şeyhîler, Bâbîler ve
Bahaîler de rafizîler gibi Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'i (r.a.) zemmediyorlar.)
Hatta
haricîler bile her ikisinin halifeliğini kabul ediyor ve onlardan iyilikle
bahsediyorlar. Mervânîler dahi Ali'nin (r.a.) (hâşâ!) zâlim olduğunu ve
halifeliğe hakkı olmadığını söylemelerine rağmen, akrabaları olmadıkları halde
Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'in (r.a.) halifeliklerini kabul ediyorlar.
Bütün
bu ihtilaflardan sonra Ali'yi (r.a.) sevenler de sevmeyenler de Onu iyilikle
andılar da diğer üç halifeyi anmadılar denilebilir mi?
Üstelik bütün bu
halifeleri tenzih edenler hem daha çok hem de daha faziletlidirler. Ali (r.a.)'den
(hâşâ!) küfür, zulüm ve isyan ile bahsedenler ise mahdut bir kaç guruptur.
Onlar da râfizîlerden daha bilgili ve onlara nazaran daha dindardır. Rafizîler
onlara karşı aciz kalırlar. Râfizîlerin onları ilzam edecek bir delil
getirmeleri de mümkün değildir. Savaşta dahi rafizîler haricilere galip
gelemediler.
(Hakem olayından sonra)
Ali'ye (r.a.) küfür ve zulüm nisbet
edenlerden hiç bir gurubun İslâmdan irtidat ettiği bilinmemektedir. Ama diğer
üç halifeyi zemmedenler böyle değildir. Onlardan aşırı gidenler irtidat etmiş
sayılırlar. Ali'nin (r.a.) ulûhiyetini iddia eden Nusayrîler, nusayrilerden de
daha berbat olan mulhid İsmailîler ve Peygamberliğini iddia edenler gibi. Bütün
bunlar kâfir ve mürteddirler. Allah ve Resulüne olan küfürleri, İslâm dinini
bilen herkes için gizlenemiyecek kadar açıktır.
Bir
beşer hakkında ulûhiyet iddia edenler veya Rasûlullah'tan sonra bir peygamberin
varlığına inananlar, bütün bu söz ve benzeri sözlerin sahipleri, İslamı az da
olsa bilen kimsenin yanında kafirlikleri çok açıktır.
(Hayret edilecek şey râfizîlerin ona peygamber ismi verip
vermemeleri değildir. Esas hayreti gerektiren şey Ali (r.a.)”yi peygamber
sıfatlarıyla nitelendirmeleridir. Onların indinde “Buhari” mesabesinde
olan El-Küleynî'nin “El-Kâfi” adlı eserinin konu başlıklarında bu
durum şöyle müşahade edilmektedir:
“İmamlar, Allah (c.c.)'ın halifeleri ve ilminin hazineleridir, imamlar
yeryüzünün direkleridir, imamlar, dilleri ayrı olmalarına rağmen bütün
kitapları bilirler. İmamlardan başkası Kur'an-ı Kerimi toplamamıştır. İmamlar
peygamberlere ve meleklere verilen bütün ilimleri bilirler. İmamlar ne zaman
öleceklerini bildikleri gibi ölüm onların isteklerine bağlıdır. İmamlar olmuş
ve olacak şeyleri bilip, Onardan hiçbir şey gizli değildir. Allah peygamberine
ne bildirdiyse onu Ali (r.a.)ye bildirmesini emretmiş ve ilimde ortak olduklarını
söylemiştir. İmamlar insanların gizlediklerini, leh ve aleyhlerindeki şeyleri
dilerlerse açıklayabilirler. Bir imam ondan önce geçen imamın hallerini bilir.
İmam, kendisinden sonra imam olacak kimseyi bilir. İmamlar hakim olduklarında Davud (a.s.) ve Ali'nin hükmüyle hüküm verirler. İmamlar yaptıklarından
sorulamazlar. Ancak, imamlardan çıkan emir ve yasaklar haktır. Arzın tümü
imamın hükmü altındadır.” Bütün bu konular itimad ettikleri kitaplarının
başlıklarındandır. Râfizîlerin aşırılığa gitmeden önceki itikadları böyle idi.
Aşırılıktan sonraki itikadlarının bu şekilde olması artık mezheblerinin
gerekliliğinden oldu. “Tuhfetül İsnâ Aşeriyye” adlı eserde itikad
ettikleri sapıklıklardan bazılarının kısacası şöyledir:
Ali (r.a.) peygamberlerden üstündür. (S. 100).
İmamlar peygamberlerden âlim oldukları için makamca onlardan
üstündürler. (S. 102),
Ali (r.a.) gelmiş ve geleceklerin hayırlısı olduğuna dair
uydurdukları hadisler (S 103),
İmamiyyeye göre Ali'ye (r.a.) vahiy gelirdi. Fakat yalnız sesi
işitiyordu. (S. 114)
Ama
Ali'yi (r.a.) tekfir edip, Ona lanet eden hariciler ile Muaviye (r.a.)
taraftarlarından ve Mervanoğullarından Ona lanet okuyup Onunla savaşanlar bu
statüde sayılmazlar.
Bunlar
İslâmı ve hükümlerini kabul ederek namaz kılıyor, zekat veriyor, ramazan
orucunu tutuyor, Haccediyor ve Allah (c.c.)'ın haram kıldığını da haram kılıyorlar.
Onlarda açık bir küfür alâmeti de yoktur. Aksine onlarda açıkça görülen İslâm
şiarı ve onu üstün tutma duygusu vardır. İslâmı bilen herkesçe bu böyle
bilinmektedir. Bütün bunlara rağmen sevenler ve sevmeyenler, ilk üç halifeyi
değil de ancak Ali'yi (r.a.) tenzih etmişler, iddiası nasıl doğru olabilir?
Ali'ye (r.a.) buğzedip
Osman'ın (r.a.) halifeliğini kabul edenlerle, Osman'a (r.a.) buğzedip Ali'yi
(r.a.) sevenler ayrı ayrı düşünülecek olursa haricîlerin bütün bunlardan
bazı yönlerde daha iyi oldukları görülecektir.
Ehl-i
Sünnet Ali'yi (r.a.), halifeliği esnasında kısmî de olsa tek başına
bırakmışlarsa onların Ali'ye (r.a.) buğzeden harici, emevî ve Mervanîlere karşı koyacak bir güce
sahip olmayışlarındandır. Çünkü bu guruplar kalabalık idiler. Bilindiği gibi
Ali'yi (r.a.) zemmedenlerin en kötüleri de hâricilerdir. Onlar Ali'yi (r.a.) (hâşâ!)
tekfir ediyor, mürtedliğini iddia ediyor ve Allah (c.c.)'a yaklaşabilmek için kanını
helal görüyorlardı.
Hatta
şâirlerinden biri olan İmran b. Hittan şöyle diyor:
- Öyle
temiz birisinden bir darbe indi ki, (Ali'ye (r.a.))
- Ki
O, Onunla ancak Allah (c.c.)'ın rızasını istedi.
- Öyle
bir günde hatırlıyacağım ki Onu, biliyorum.
- Allah
indinde tam mükâfatını alacaktır.
Ehl-i
Sünnetten bir şâir de bu harici şâir'e şöyle cevap veriyor:
- Öyle
bedbaht birisinden bir darbe indi ki (Ali'ye (r.a.))
- Ki
O, onunla Allah rızasını kaybetti.
- Öyle
bir günde hatırlıyacağım ki, Ona lanet edeceğim.
- İmran
b. Hittane de lanet okuyacağım.
İşte
hariciler de bunlardır...
Bunlar
sahabe ve Tabiîn zamanında yaşıyor ve onlarla münakaşa ederek gerektiğinde
savaşıyorlardı. Ashab-ı kiram onların öldürülebileceği hususunda ittifak
etmelerine rağmen, onları tekfir etmiyorlardı. Ali (r.a.) de onları tekfir
etmemiştir.
Ama
Ali'ye (r.a.) olan bağlılıklarında aşırı gidenlerin küfürleri hususunda sahabe ve
diğer müslümanlar ittifak etmişlerdir. Hatta Ali (r.a.) bizzat onları tekfir etmiş
ve ateşle yakmıştır. Fakat müslümanlardan birini öldürmedikleri ve mallarını
gasbetmedikleri müddetçe Ali (r.a.) haricîlerle savaşmamıştır.
Ali (r.a.) hakkında
aşırı gidenlerin mürted olduklarına Ali (r.a.) ve sahabe hüküm vermelerine rağmen
haricîler için böyle bir hüküm vermemişlerdir.
Bundan da
anlaşılıyor ki;
Ebubekir
(r.a.), Ömer ve Osman'ı (r.a.) terkedip Ali'yi (r.a.) imam kabul ettiklerini
iddia edenlerde bulunan kötülük ve küfür - Ali (r.a.) ve ashabın icmaı ile -
Ali'ye (r.a.) düşmanlık edip küfür isnad eden kimselerde bulunan kötülük ve küfürden
daha çoktur.
Yine Ebubekir (r.a.) ve Ömer'e buğzedenlerin
-Ali (r.a.) ve sahabe indinde- Ali'ye (r.a.) buğzedenlerden kötü oldukları anlaşılmış oldu.
Âbâ hadîsine
gelince;
Tirmizî bunu sahih görmüştür. Müslim de Aişe (r.a.)'den rivayet
edilen hadisten tahric etmiştir. O da şudur:
Aişe
(r.a.) buyuruyor ki:
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) güneşin doğumuna yakın
bir zamanda, üstünde siyah kıldan yapılmış süslü bir peştimal olduğu halde çıka
geldi. Hemen o esnada Hasan ve Hüseyin de geldiler. Onları peştimalın altına
aldı. Sonra Fâtıma geldi. Onu da peştimalın altına aldı. Sonra Ali geldi Onu da
peştimalın altına aldı. Sonra “Allah sizden sırf günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor.”
(Azhab: 33-33)
ayetini okudu.
“Aslında
bu hadisin övgüsüne Fatıma, Hasan ve Hüseyinde (r.a.) katılmışlardır. Onun için yalnız
Ali'nin (r.a.) özelliklerinden sayılmaz. Bilindiği gibi kadın imam olamaz.
Binaenaleyh bu hadisin fazileti yalnız imamlar hakkında değil aksine başkaları
da buna müşterektir. Eğer delilin mazmumunda Allah (c.c.)'ın ehli beytin günahını
giderip onları tertemiz çıkarması varsa, Ebubekir es-Sıddık (r.a.) hakkında da
Allah (c.c.):
“Uzaklaştırılacaktır
ondan (cehennemden)
takva sahibi olan, malını (hayra) veren, (Gösteriş yapmıyarak)
temizlenen.” (Leyl: 92/17-18) buyurmuştur.
O
esnada Ali (r.a.) takva övgüsüne girmemişti. Çünkü o zaman onun malı yoktu. Ama hayberi fethedip mal sahibi olunca o da ayetin şümulüne girmiştir.
|