Râfizî
şöyle naklediyor:
“Amr b. Meymun şöyle dedi:
“Ali'nin başkasında olmayan on üstünlüğü vardır. Onlar da şunlardır:
Rasulullah
(Ali için):
Allah
(c.c.)'ın ebede kadar mahcup etmiyeceği bir adamı göndereceğim,
O Allah ve Rasulünü sever, Allah ve Rasulü de onu sever, bu vazifeye nail olan
şereflenmiştir.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ali b. Ebi Talib nerededir?” diye sordu.
Ashab:
“Değirmende
kendisinden başka öğütecek kimse olmadığı için gözleri rahatsızlanmıştır. cevabını
verdiler. Bunun üzerine Ali (r.a.) geldi fakat nerdeyse göremiyordu. Rasulullah
gözlerine üfürdü ve bayrağı üç defa sallayarak Ali'ye (r.a.) verdi. O da savaşı
kazanarak Safiyye binti Huyayy
ile
döndü.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Ebubekir'i
(r.a.) bir ültimatomla gönderdikten sonra
Ali'yi (r.a.) arkasından yolladı
ve:
“Onu benden olan, benim de ondan olduğum kimse götürsün”
buyurdu.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem),
Ali'nin (r.a.) de hazır olduğu bir yerde amca çocuklarına:
“Sizden hanginiz dünya ve ahirette yardımcım olabilir?” sorusuna karşı hepsi çekimser
kaldılar. Bunun üzerine Ali (r.a.):
“Ahirette
de, dünyada da ben seninle beraberim” dedi.
Sonra
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onu bırakarak teker teker orada oturanlara yukarıdaki soruyu sordu.
Hiç kimseden ses çıkmayınca Ali (r.a.) tekrar:
“Ya
Rasulallah! ahirette de dünyada da ben seninle beraberim” dedi. Bu hâdise
üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ali'ye (r.a.):
“Sen dünya ve ahirette benim dostumsun” buyurdu.
Ali
(r.a.), Hatice'den (r.a.) sonra ilk müslüman olanlardandır.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) elbisesini Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyn'in (r. Anhum) üzerine
gererek:
“Ey ehhi Beyt = Peygamber ailesi! Allah sizden sırf günahı
gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” (Ahzab: 33/33) ayeti
kerimesini okudu.
Ali
(r.a.) canını feda ederek Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) (sallallahu aleyhi ve sellem) elbisesini giydi ve yatağına yattı.
Müşrikler de onu taşlamağa başladılar.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Tebuk gazvesine çıktığında Ali (r.a.) Ona:
“Seninle
geleyim mi?” dedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayır demesi üzerine
Ali (r.a.) ağladı. Bunun
üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Ali'ye (r.a.) şöyle dedi:
“Harun'un Musa'ya olan yakınlığı gibi sen de bana yakın olmak
istemez misin?
Ama sen Peygamber
değilsin Seni halife tayin etmeden sefere çıkmam uygun değildir”.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Ali'ye (r.a.):
“Benden sonra bütün mü'minlerden önce sen benim dostumsun” buyurmuştur.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Ali'nin (r.a.) kapısı hariç mescide açılan bütün
Kapıları kapatmıştır. Başka yolu olmadığı için Ali (r.a.) cünüp iken de camiden
geçerdi.
Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
“Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” buyurmuştur.
(Tirmizi Menakıb: 19 )
Rasulullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem),
merfu olarak rivayet edildiğine göre O, Ebubekir'i Mekke'ye götürmek üzere bir
ültimatomla gönderdi. Beraberinde de üç kişi vardı. Sonra Ali'yi (r.a.) arkalarından
göndererek; çabuk ona yetişip kendisinin ültimatomu bildirmesini istedi. Ali
(r.a.) de bu işi o şekilde yaptı. Ebu Bekir geri döndüğünde ağladı ve:
“Ya
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bende bir kusur mu meydana geldi? demesi üzerine, Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem):
Hayır,
fakat onu benim veya benden olan birisi tarafından tebliğ edilmesi için bana
emir verildi, buyurdu.”
Râfizînin
yukardan beri devam ede gelen ve hadis olarak iddia ettiği bu sözlerine karşı
diyeceğimiz şudur:
Bu
hadis sabit ise her şeyden önce mürseldir, demek mecburiyetindeyiz. Çünkü
râvisi olan Amr b. Meymun Muaz b. Cebel’in tebliği üzerine müslüman olmuş ve
Rasulullah'ı (sallallahu aleyhi ve sellem) görmemiştir. Ayrıca içinde yanlış haberler vardır. “Seni halife
tayin etmeden benim gitmem doğru değildir” sözü gibi. Çünkü Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) başka zamanlarda Ali'den (r.a.) başkasını yerine
vekil tayin etmiştir.
Râfizînin
“Ali'nin (r.a.) kapısından başka diğer bütün kapıları kapatın” şeklinde
naklettiği haber de şiîlerin uydurmasıdır. Çünkü Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) vefat etmeden önceki son hastalığında:
“Malında ve sohbetinde insanlar arasında bana en çok minneti
olan Ebubekir'dir. Eğer bir dost edinseydim O'nu dost edinirdim. Lakin İslâm yüzünden
olan kardeşlik efdaldir. Mescide açılan kapılar arasından Ebubekir'in kapısından
başka hiçbir kapı kalmasın. Hepsi kapatılsın”
buyurmuşlardır.” (Buharî Salat: 80, Ahmed: 1/27) (Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve
sellem) mutlak dostluğu, Cenabı
Allah iledir. (Mütercim)
Râfizî “Bütün mü'minlere bedel sen benim yerimdesin” iddiası, bütün hadis ehlinin
ittifakı ile uydurmadır.
Geri
kalan özellikler ise yalnız Ali'ye (r.a.) mahsus değildir. Allah ve Resulünü sever
denilmesi;
Medineye halife tayin edilmesi, Harun'un Musa'ya
yakınlığı gibi Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) yakın olması Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ültimatomunu Ali (r.a.)'den
başka kimse tebliğ etmesini demesi gibi.
(Râfizi,
Ali'nin (r.a.) Medine'ye vekil bırakıldığını iddia ederek bu
Ona mahsus bir özelliktir diyor. Halbuki sahih hadislerle sabittir ki başka
zamanlarda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) başkalarını da vekil
bırakmıştır. Eğer üstünlük yalnız Ali'ye (r.a.) mahsus olsaydı başkalarını tayin
etmemesi gerekirdi. Halbuki sahabelerin bir çokları Medine'de oldukları halde Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem), Ali (r.a.)'den başkasını kendisine vekaleten onlara emir olarak tayin
etmiştir. Üstelik Tebuk seferinde Ali'yi (r.a.) Medine'ye vekil bıraktığında
orada kadın ve çocuklardan başkaları yoktu. Öyle ki bu durumu gören Ali (r.a.) cihaddan
geri kaldığı için üzülmüştür. )
(Ebu Bekir (r.a.) ültimatomla çıkıp sonra Ali (r.a.) ile azledilmiş
değildir. Bu iddia râfizînin vehminden başka birşey değildir. Ebubekir
(r.a.) Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yerine hac işleriyle görevli olarak gönderilmişti. Nitekim
Ebubekir (r.a.)'in Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) vekâlet etmesi, hem hayatında hem de vefatından
sonra Ona daha uygundur. Ebubekir (r.a.) sefere çıkınca müşriklere bir Beraet =
Ültimatom indi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) iki sebepten dolayı bu
ültimatomu Ali (r.a.) ile gönderdi. Bu sebeplerden biri çarpışma ile korkutma
ültimatomunun karşidakilere onlara yakın olan birisi tarafından bildirilmesinin
uygun oluşudur İkinci sebep ise şudur:
Allah (c.c.):
“Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah
vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekkeden
çıkardıklarında, ikinin ikincisi
(Peygamberin arkadaşı Ebu Bekir)
ile
(Sevr dağında)
mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu:
“Mahzun
olma, zira Allah bizimle beraberdir.” (Tevbe: 40) buyurarak Ebubekir'i
övmüştür.
Bu övgü de Kur'anla beraber ebedîdir. Ali'nin (r.a.) müşriklere olan
bu ültimatomu ve Ebu Bekir'e (r.a.) ait olan bu ilahi övgüyü hacılara tebliğ etmesi Ebubekir (r.a.)in büyüklüğüne işarettir. Bu durum aynı zamanda yüce zat Ebu
Bekir'i
(r.a.) tenkid edenlerin itibarsızlıklarını gösteriyor. )
Çünkü
carî olan âdete göre anlaşmayı ancak itaat edilenlerden birisi bozmalıydı.
Râfizînin
Ali'nin (r.a.) üstünlüğünü ispat etmek için iddia ettiği delillerden birisi de
şudur:
Ahtab
Havarzem'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
Ali'ye (r.a.) şöyle dedi:
“Biri,
Nuh'un kavmi arasında yaşadığı kadar Allah (c.c.)'a' ibadet etse, Uhud dağı kadar
da Allah yolunda altın infak etse, yaya olarak yüz kere hac etse ve Safa ile
Merve arasında mazlum olarak öldürülse seni sevmedikten sonra cennetin kokusunu
almaz ve ona giremez de..”
Zaten
Ahtab b. Havarzem'in bu konuda kitabı vardır. Onda da hadsiz hesapsız
yalanlar vardır. Vallahi
bu da onlardandır.
(Ahtab b. Havarzem Şiî bir edîbtir. Zemahşerî'nin
talebelerindendir. İsmi El-Muvaffak b. Ahmed b. İshak'tır. 484 de doğmuş 568
hicri yılında ölmüştür. Buğyetü'l-Vu'ât, Ravdatul-cennat ve daha başka eserleri
vardır. Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem)isnad ettiği bu iftira ise “Menâkıb-i ehli Beyt”
adlı eserindedir. )
|