بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.2.1

 

Râfizî şöyle diyor:

“Ehli sünnet, Ebu Bekir'in mimberden halka şöyle hitab ettiğini naklederler:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) vahiy ile korunuyordu. Halbuki beni aldatan şeytanım vardır. Doğru olursam bana yardımcı olunuz, saparsam da beni doğrultunuz.”

Mâhiyetindekilerden kendisinin doğrultulması için yardım dileyen kimse imamete yarar mı?”

Ey Râfizî!

Bu söz onun faziletine delalet eden en büyük delillerdendir. Onun başkanlığa düşkün ve zalim olmadığını gösteriyor. Onun içindir ki, Hak yolda olduğum müddetçe bana yardımcı olunuz. Haktan saptığım taktirde de beni doğrultunuz, buyurmuştur.

Ayrıca, Allah (c.c.)'a itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz, demiştir. Ebu Bekir'i (r.a.) aldatmağa çalışan şeytan, başkasını da aldatıyor. Çünkü hiçbir insan yoktur ki, cinlerden veya meleklerden bir arkadaşı olmasın. Kaldı ki şeytan insanoğlunda kanın mecrasında gezip dolaşıyor.

Ebu Bekir'in (r.a.) gayesi masum olmadığını ifade etmektir. Gerçekten de doğru söylemiştir. Zira imam, maiyetindekiler için Rab değildir ki, onlara muhtaç olmasın. Aksine iyilikte ve takvada ona yardımcı olurlar. Namazdaki imam gibi. Doğru kıldığında cemaat ona uyarlar. Yanıldığında da ona tesbih ile hatırlatır ve doğrulturlar.

Ondan sonra, Ali'nin (r.a.) mâhiyetindekilerden yardım talebi, Ebubekir'in (r.a.) mâhiyetindekilerden yardım dilemesinden daha çok olduğu söylenmiştir. Ebu Bekir'in (r.a.) halka hâkimiyeti ve halkın da ona itaati, Ali'nin (r.a.) halka hakimiyetinden ve halkın da ona itaat etmelerinden daha çoktur. Çünkü, halk Ebu Bekir'le (r.a.) münakaşaya kalkışmak istediklerinde, delil getirerek onları ilzam ederdi. Hatta Ömer (r.a.) zekatı vermeyenlere karşı savaşa itiraz etmesi üzerine Ebubekir (r.a.) ona deliller getirerek ikna etmiştir. Onun için Ebubekir  (r.a.) bir şeyi emretti mi, mutlaka onu yerine getirirlerdi.

Ali'ye (r.a.) çocukları olan cariyenin satılıp satılamayacağı hususunda soru sorduklarında önce Ömer'in (r.a.) görüşüne muvafakat ederek, satılamayacağını söylemiş ise de daha sonra satılabileceğine hükmetmiştir. Bunun üzerine kendisinin tayin ettiği kadısı Ubeyde es-Selmanî, ona şöyle demiştir:

Vallahi görüşünüzün Ömer'in (r.a.) görüşüne muvafık olup cemaatla beraber olmanız, bizim için ayrı kalmanızdan daha sevimlidir.

Ali (r.a.) hakimlerine:

Daha önce hüküm verdiğiniz gibi hüküm veriniz. Ben müslümanların tek cemaat olmalarını isterim. Onların ihtilafa düşmelerini istemem. Bu hal, ben ölünceye kadar böyle devam edecektir, demiştir. Buna rağmen imameti esnasında çok ihtilaflar vardı. Bazan ona fikir veriyorlardı, fakat onlara muhalefet ederdi. Daha sonra da onların fikri doğru çıkıyordu.

Hasan (r.a.), Ona Medine'den çıkmamasını ve Muaviye'yi (r.a.) görevden olmamasını tavsiye etmişti. Tabii ki siyaset, Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in devrinde Ali'nin (r.a.) devrinden daha çok muntazam olduğu hususunda hiçbir akıl sahibinin şüphesi yoktur. Allah (c.c.) cümlesinden razı olsun.

 

İÇİNDEKİLER

Üçüncü Bölüm

3.2