Râfizî
şöyle diyor:
“Ehli
sünnet, Ebu Bekir'in mimberden halka şöyle hitab ettiğini naklederler:
“Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) vahiy ile korunuyordu. Halbuki beni aldatan
şeytanım vardır. Doğru olursam bana yardımcı olunuz, saparsam da beni
doğrultunuz.”
Mâhiyetindekilerden
kendisinin doğrultulması için yardım dileyen kimse imamete yarar mı?”
Ey
Râfizî!
Bu
söz onun faziletine delalet eden en büyük delillerdendir. Onun başkanlığa düşkün
ve zalim olmadığını gösteriyor. Onun içindir ki, Hak yolda olduğum müddetçe bana
yardımcı olunuz. Haktan saptığım taktirde de beni doğrultunuz, buyurmuştur.
Ayrıca,
Allah (c.c.)'a itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz, demiştir. Ebu Bekir'i
(r.a.) aldatmağa çalışan şeytan, başkasını da aldatıyor. Çünkü hiçbir insan
yoktur ki, cinlerden veya meleklerden bir arkadaşı olmasın. Kaldı ki şeytan
insanoğlunda kanın mecrasında gezip dolaşıyor.
Ebu Bekir'in (r.a.) gayesi masum olmadığını ifade etmektir. Gerçekten de doğru
söylemiştir. Zira imam, maiyetindekiler için Rab değildir ki, onlara muhtaç
olmasın. Aksine iyilikte ve takvada ona yardımcı olurlar. Namazdaki imam gibi.
Doğru kıldığında cemaat ona uyarlar. Yanıldığında da ona tesbih ile hatırlatır
ve doğrulturlar.
Ondan sonra, Ali'nin (r.a.) mâhiyetindekilerden yardım talebi, Ebubekir'in (r.a.) mâhiyetindekilerden yardım dilemesinden daha çok olduğu
söylenmiştir. Ebu Bekir'in (r.a.) halka hâkimiyeti ve halkın da ona itaati,
Ali'nin (r.a.) halka hakimiyetinden ve halkın da ona itaat etmelerinden daha çoktur.
Çünkü, halk Ebu Bekir'le (r.a.) münakaşaya kalkışmak istediklerinde, delil
getirerek onları ilzam ederdi. Hatta Ömer (r.a.) zekatı vermeyenlere karşı savaşa
itiraz etmesi üzerine Ebubekir (r.a.) ona deliller getirerek ikna etmiştir.
Onun için Ebubekir (r.a.) bir şeyi emretti mi, mutlaka onu yerine getirirlerdi.
Ali'ye (r.a.) çocukları olan cariyenin satılıp satılamayacağı hususunda soru sorduklarında
önce Ömer'in (r.a.) görüşüne muvafakat ederek, satılamayacağını söylemiş ise de
daha sonra satılabileceğine hükmetmiştir. Bunun üzerine kendisinin tayin ettiği
kadısı Ubeyde es-Selmanî, ona şöyle demiştir:
Vallahi
görüşünüzün Ömer'in (r.a.) görüşüne muvafık olup cemaatla beraber olmanız, bizim
için ayrı kalmanızdan daha sevimlidir.
Ali
(r.a.) hakimlerine:
Daha
önce hüküm verdiğiniz gibi hüküm veriniz. Ben müslümanların tek cemaat
olmalarını isterim. Onların ihtilafa düşmelerini istemem. Bu hal, ben ölünceye
kadar böyle devam edecektir, demiştir. Buna rağmen imameti esnasında çok
ihtilaflar vardı. Bazan ona fikir veriyorlardı, fakat onlara muhalefet ederdi.
Daha sonra da onların fikri doğru çıkıyordu.
Hasan
(r.a.), Ona Medine'den
çıkmamasını ve Muaviye'yi (r.a.) görevden olmamasını tavsiye etmişti. Tabii ki
siyaset, Ebubekir (r.a.) ve Ömer'in devrinde Ali'nin (r.a.) devrinden daha çok muntazam
olduğu hususunda hiçbir akıl sahibinin şüphesi yoktur. Allah (c.c.) cümlesinden
razı olsun.
|