Râfizî
şöyle diyor:
“Ebul
Bahteri
(H. 83 te vefat eden Said b. Ebi İmran olduğu umulur. Bu zat
Salih idi. Maalesef ona isnad edilmiş bir çok uydurma haberler mevcuttur. Bu
haberde de aynı şey görülmüştür. )
şöyle der:
“Üstüne bir zırh
giymiş, kılıç kuşanmış ve sarıklı olduğu bir halde Ali'nin (r.a.) Küfe mimberine çıktığını gördüm. Parmağında
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzüğü olan Ali, karnını
açarak şöyle dedi:
“Beni
kaybetmeden sorunuz. Kaburgalarımın arası ilimle doludur. Bu göğüs ilim sandığıdır.
Vâhiysiz olarak, doğrudan doğruya Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bana verdiği ilimdir bu.
Allah (c.c.)'a yemin ederim ki, bir döşek serip üzerine oturur ve fetva vermeye
kalksaydım, Tevrat ehline Tevrat ile, İncil ehline de İncil iie hüküm verirdim.
Öyle ki, Tevrat ve İncil:
“Ali
doğru söylüyor, gerçekten Allah (c.c.)'ın indirdiğiyle size fetva veriyor”
diyeceklerdi.”
Evet,
bu haber fahiş bir yalandır.
Hakikaten
Allah (c.c.)'ın varlığını tanıyan Ali (r.a.), Ehl-i Kitaba da olsa Tevrat ve İncil'e hükmedilemiyeceğini biliyor. Çünkü Kur'an
varken böyle bir hüküm caiz olmaz.
Kim Ali'nin (r.a.)
Yahudi ve Hıristiyanlar arasında Tevrat ve İncil'le hükmettiğini veya fetva
verdiğini der ve Onu bununla överse, ya dinde câhil veya dinsiz bir zındıktır.
Bu
kişi, sahabeyi zem ve cezaya müstahak kılan bu gibi sözlerle Ali'yi (r.a.)
töhmet altına almak istemiştir. Ali (r.a.) hiç bir zaman bu sözle övülemez ve
bundan dolayı da sevaba nail olmaz.
|