بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3.2.14

 

Râfizî şöyle diyor:

Ebul Bahteri (H. 83 te vefat eden Said b. Ebi İmran olduğu umulur. Bu zat Salih idi. Maalesef ona isnad edilmiş bir çok uydurma haberler mevcuttur. Bu haberde de aynı şey görülmüştür. ) şöyle der:

“Üstüne bir zırh giymiş, kılıç kuşanmış ve sarıklı olduğu bir halde Ali'nin (r.a.) Küfe mimberine çıktığını gördüm. Parmağında Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzüğü olan Ali, karnını açarak şöyle dedi:

“Beni kaybetmeden sorunuz. Kaburgalarımın arası ilimle doludur. Bu göğüs ilim sandığıdır. Vâhiysiz olarak, doğrudan doğruya Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bana verdiği ilimdir bu. Allah (c.c.)'a yemin ederim ki, bir döşek serip üzerine oturur ve fetva vermeye kalksaydım, Tevrat ehline Tevrat ile, İncil ehline de İncil iie hüküm verirdim. Öyle ki, Tevrat ve İncil:

“Ali doğru söylüyor, gerçekten Allah (c.c.)'ın indirdiğiyle size fetva veriyor” diyeceklerdi.”

Evet, bu haber fahiş bir yalandır.

Hakikaten Allah (c.c.)'ın varlığını tanıyan Ali (r.a.), Ehl-i Kitaba da olsa Tevrat ve İncil'e hükmedilemiyeceğini biliyor. Çünkü Kur'an varken böyle bir hüküm caiz olmaz.

Kim Ali'nin (r.a.) Yahudi ve Hıristiyanlar arasında Tevrat ve İncil'le hükmettiğini veya fetva verdiğini der ve Onu bununla överse, ya dinde câhil veya dinsiz bir zındıktır.

Bu kişi, sahabeyi zem ve cezaya müstahak kılan bu gibi sözlerle Ali'yi (r.a.) töhmet altına almak istemiştir. Ali (r.a.) hiç bir zaman bu sözle övülemez ve bundan dolayı da sevaba nail olmaz.

 

İÇİNDEKİLER

Üçüncü Bölüm

3.2