Râfizî
şöyle diyor:
“İki
kadın bir çocuk üzerine hak iddia ederek münakaşa ettiler, Durum Ömer'e
aktarıldı. Ömer aralarında hükmedemedi.. Ömer meseleyi emirul mü'minine (Ali
(r.a.)) havale etti. Ali her iki kadını da çağırdı. Onlara vaazetti.
Kadınlardan her biri ısrarla çocuğa sahip çıkmak isteyince, Ali kendisine
bir testere getirilmesini istedi. Ve kendilerine çocuğu böleceğini söyledi.
İşte o zaman kadınlardan biri; Yâ emirel mü'minin müsaade edersen çocuğun hepsi
öbür kadının olsun dedi. Ali de :
“Allahu
Ekber! çocuk senindir. Eğer şu kadının olsaydı mutlaka çocuğa acırdı,” dedi
Ey
Râfizî;
Bu anlattığın mesele
Ömer'le (r.a.) ilgili değildir. Aksine hadise, Ebu Hüreyre'nin
merfu olarak rivayet ettiği sahih bir hadis ile Süleyman'a (a.s.) ait olduğu
bilinmektedir. Hadisenin anlatılmasındaki maksat da Allahu Taala'nın Süleyman'a
(a.s.) bildirdiği hükümleri Davud'a (a.s.) bildirmediğini açıklamaktır.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“Biz,
o meselenin hükmünü Süleyman'a bildirdik” (Enbiya: 21/79).
Süleyman (a.s.) Cenab-ı
Allah'tan hükmüne uyacak bir hükmü kendisine vermesini isteyince Allah da Ona
istediğini vermişti. Bununla birlikte Süleyman'ın (a.s.) Davud'dan
(a.s.) daha üstün olduğunu bilmiyoruz. Davud'un
(a.s.) bütün insanlardan daha âbid olduğu hakkında da rivayetler gelmiştir.
|