Râfizî
şöyle diyor:
“Ömer
hükümlerde tereddüt ediyordu. Dedenin mirası hususunda yüz çeşit hüküm
vermiştir.”
Ey
Râfizî!
Ömer
(r.a.) dedenin payı meselesinde ihtilâfa düşen sahabilerin en
bahtiyarlarındandır. Ashâb-ı Kiram, dede kardeşlerle bulunduğu takdirde durumu
nasıl olur meselesinde iki görüştedirler.
Birincisi:
Dedenin kardeşleri mirastan
düşürmesidir. Bu görüş Ebubekir (r.a.), Ebu Musa, İbn-i Abbas ve daha bir kısım
ashab ile Ebu Hanife, şâfiîlerin İbn-i Süreye ve Hanbelilerden Ebu Hafs
el-Bermekkî'nin görüşüdür. Hak olanda budur. Alimler dedenin torunlarla
bulunması halinde baba gibi mütâlâa edileceğinde ittifak etmişlerdir. Baba da
elbette amcalardan mukaddemdir. Onun için babanın babası (dede) kardeşlerden önce
olması gerekir.
İkincisi:
Dede kardeşlerle ortak olacağı
fikridir. Bu da Osman, Ali, Zeyd ve İbn-i Mesud'un (r.a.) görüşüdür. Fakat tafsilata
geçince aralarında çok açık bir ihtilaf vardır. Cumhur, Zeyd'in
görüşündedirler. Mâlik Şafiî ve Ahmed gibi.
Ali'nin (r.a.) dedenin payı
hususundaki görüşüne fakihlerden hiçbir imam katılmamıştır. Ancak İbn-i Ebi
Leylâ'nın bu görüşe katıldığı söylenmektedir.
Ömer'in (r.a.) dede meselesinde yüz çeşit hüküm vermesi mümkün değildir. Kaldı ki on
senelik halifeliği esnasında dede meselesinde az konuşmuş ve Buhari'de rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir:
“Üç
şeyin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından bize açıklanmasını
istiyordum. Dedenin mirastaki payı, Kelâlenin durumu ve Ribanın bütün
çeşitleri. ”
Bunları
bilmeyenler onlar hakkında hüküm vermemişlerdir.
|