Râfizînin,
“Ömer
kendisinden öncekine muhalefet ederek halifeyi seçme işini şûraya havale
etmiştir” sözüne gelince şöyle deriz:
Ey
Rafızî:
Muhalefet
ikiye ayrılır.
Birincisi;
tam zıdlık ifade eden muhalefettir. Bir kimsenin bir şeyi vacip kılarken
diğerinin onu haram kılması gibi.
İkincisi;
fer'î olan muhalefettir. Kıraat şekilleri gibi. Bazıları bir kıraati seçerken
diğer başkaları başka kıraatları seçmelerine rağmen bütün bu kıraat şekilleri
caizdir.
Buhari ve Müslim'de rivayet edildiğine göre Rasulullarr (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Kur'an-ı Kerim yedi lehçe üzerine inmiştir. Hepsi de şâfi ve
kâfidir (haktır).”
Ömer
(r.a.) ile Hişam b. Hakîm b. Hizam “El-Furkan” sûresinin okunuşunda ihtilafa
düşerek ayrı şekillerde okudular. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
onlara “El-Furkan” suresi sizin ikinizin okuduğu şekilde inmiştir”
buyurdu.
Halifenin
tasarruf yetkisi de bu feri ihtilaflar arasındadır. Onun içindir ki,
Rasulullah, Bedir muharebesinde esir edilenlerin durumu hususunda Ebubekir (r.a.) ve
Ömer'i istişare ettiğinde Ebubekir (r.a.), Fidye karşısında esirlerin salınmalarını,
Ömer (r.a.) de öldürülmelerini istediler. Bunun üzerine Rasulullah Ebubekir'i
(r.a.) İbrahim ve
İsa peygambere, Ömer'i (r.a.) de Nuh ve Musa peygambere benzetti. Bu fikirlerinden
dolayı hiçbir zaman Ebubekir (r.a.) ve Ömer'i (r.a.) ayıplamamıştır. Aksine her ikisini
peygamberlere benzeterek medhetmiştir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bu iki fikirden birisiyle
mükellef olsaydı onlarla istişare etmezdi.
Kaldı ki ictihadlar ayrı ayrı
olmasına rağmen hepsi de hak olabilir. Mesela Ebubekir (r.a.) savaşlarda Halid b.
Velid'i komutan olarak tayin etmek isterken, Ömer Onun azledilmesini
istiyordu. Fakat Ebubekir (r.a.):
“O
Allah (c.c.)'ın müşrikler üzerinde musallat ettiği bir kılıçtır,” diyerek Halid'i
azletmiyordu, Ömer halife olunca Halid’i azlederek yerine Ebu Ubeyde b.
Cerrah'ı tayin etti. Buna rağmen her ikisinin icraatı, devirlerindeki
maslahata binaen en münasib olanı idi. Ebubekir'in (r.a.) yumuşaklığı karşısında Ömer
biraz sert olmasına rağmen Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) her
ikisiyle istişare ederek:
“İkiniz bir hususta ittifak ettiğiniz takdirde size muhalefet
etmem”
buyurur.
Sahih
hadiste rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Müslümanlar Ebubekir ve Ömer'e itaat ederlerse doğruyu
bulurlar.”
buyurmuşlardır. (Müslim Mesacid: 311, Ahmed: 5/298)
Bir
başka rivayette de şöyle buyururlar:
“Ashabım! Mü'minler peygamberlerini kaybedip namazları da
kendilerine ağır geldiğinde ne yapacaklarını biliyor musunuz?” Ashab:
“Allah
ve Resulü bilir,” dediler. Rasulullah:
“Aralarında Ebubekir ve Ömer yok mu?
(devamla)
Mü'minler Ebubekir ve Ömer'e itaat ettikleri takdirde onlara itaat eden müslümanlarla beraber bütün ümmet hidâyete nail olur. Onlara isyan ederlerse
kendilerine isyan eden bütün müslümanlarla birlikte bütün ümmet dalâlete duçar
olur.” (Bu son iki cümleyi üç defa tekrar etti.)
Müslimin
rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas, Ömer'den (r.a.) rivayet ederek şöyle
buyurur:
“Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) Bedir muharebesinde müşriklerin bin, kendilerinin
de üçyüzondokuz kişiden müteşekkil olduklarını görünce, kıbleye dönerek
ellerini yukarıya kaldırdı ve Allah (c.c.)'a şöyle dua etmeye başladı.
“Allah'ım! Bana va'dettiğini yerine getir. Allahım! Bana
va'dettiğini ver. Allahım! Şu küçük İslâm topluluğunu yok edersen yeryüzünde
sana ibadet edecek kimse kalmayacak”.
Cübbesi
omuzlarından düşünceye kadar duaya devam etti. Ebubekir (r.a.), Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) gelerek
düşen cübbesini kaldırdı ve Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) omuzuna koydu. Sonra arkasında
durarak:
“Ey
Allah’ın Peygamberi! Allah (c.c.)'a olan duanız yetti. Muhakkak iki, Allah sana vadettiğini verecektir,” dedi. Bunun üzerine Allah (c.c.):
“O vakit Rabbinizden yardım ve zafer istiyordunuz da O size:
Gerçekten ben arka arkaya bin melek ile imdad ediyorum, diye duanızı kabul
buyurmuştu”
(Enfal: 8/9). ayetini indirdi.
Böylece
Allah (c.c.) meleklerini Resulünün imdadına gönderdi.”
Ali'nin (r.a.) taraftarları ve istisnasız olarak Selef, Ebubekir ve Ömer'in
(r.a.) fazilette
olan üstünlüklerini kabul etmişlerdir. İbn-i Batte, Ebul Abbas b. Mesruk diye
bilinen hocasının şöyle söylediğini naklediyor:
Muhammed
b. Hümeyd, Cerir'den, O da Sufyan'dan, O da Abdullah b. Ziyad b. Hudeyr'den
rivayet ettiğine göre Abbullah b. Ziyad b. Hudeyr şöyle diyor:
“Ebu
İshak Es-Sübey'î Kûfe'ye geldi. Şemr b. Atiyye, birlikte yanına gitmemizi
istedi. Yanına gittik ve sohbet ettik.” Ebu İshak şöyle dedi:
“Ben
Kûfe'de iken istisnasız olarak bütün Küfe ehli Ebubekir ve Ömer'in (r.a.)
faziletlerine inanıyor ve onları sair ashaba tercih ediyorlardı. Şimdi ise
konuşabildikleri kadar konuşuyorlar. Vallahi ne dediklerine akıl erdiremiyorum.”
(Bu hadise şiî'liğin gelişmesini gösteren tarihi bir delildir.
Ebu ishak Kûfe'nin büyük âlimlerinden idi. Osman'ın (r.a.) şehadetinden üç sene
önce doğdu. Uzun bir ömürden sonra H. 127 de vefat etti. Ali'nin (r.a.) hilafeti
esnasında çocuk olan Ebu İshak, Onun hakkında şöyle diyor:
Ali (r.a.) Kûfe'de mimberin üstünde hutbe irad ederken babam beni
kaldırdı. Onu beyaz saç ve sakalıyla gördüm.
Ebu İshak'ın Kûfe'yi ilk defa ne zaman terkettiğini ve ondan
sonra tekrar Kûfe'yi ne zaman ziyaret ettiğini bilseydik, Kûfe'deki alevîlerin
Ebubekir ve Ömer'i
(r.a.) ne zaman tercih ettiklerini ve ne zaman terkettiklerini
bilecektik.
Ali (r.a.), Küfede Ebubekir ve Ömer'i
(r.a.) medhederken aleviler de Tahkim
(Hakem olayı) hadisesine kadar imamlarına muhalefet etmemişlerdir. Maalesef bu
olaydan sonra haricîler ve onların bir fırkası olan İbâdiyye aynı istikamette
kalmalarına rağmen alevîler imamlarına muhalefet ederek H. Birinci asırdan
sonra Ebubekir ve Ömer
(r.a.)
hakkında ileri geri konuşmuşlardır. Bu durum Ebu
İshak'ın son günlerine rastlamaktadır. )
Damure,
Said b. Hasan’ın, Leys b. Ebi Selim'den aşağıdaki, sözleri işittiğini nakleder.
Leys
(Leys b. Ebi Selim el-Kureyşi el-Kûfi, âlim olup
İkrime'den hadis nakletmiştir. Ma'mer, Şube ve Sevri'nin hocalarındandır.
Kûfe'nin en iyi âlimlerindendir. H. 143 te vefat etmiştir. ) şöyle diyor:
“İlk şiîleri gördüm. Onlar Ebu Bekir ve Ömer'e hiç kimseyi
tercih etmiyorlardı.”
Ahmed
b. Hanbel,
Sufyan b. Uyeyne'den O da Halid b. Seleme’den, O da Mesruk'tan rivayet ettiğine
göre Mesruk şöyle dâyor : “
“Ebubekir ve Ömer'i sevmek ve onların
faziletlerini bilmek sünnettendir.”
Mesruk, Kûfe'de bulunan en büyük tâbilerden idi. Tavus
da aynı görüştedir. Aynı rivayet, İbn-i Mesud'dan da nakledilmiştir. İlk şiîler
elbette Ebubekir ve Ömer'i (r.a.) tercih edecekler. Çünkü Emirulmü'minin
Ali'nin (r.a.):
“Bu ümmetin peygamberlerinden sonra en hayırlıları Ebubekir ve
Ömer'dir.”
dediği sabit olmuştur.
Bu
söz bir çok yollarla nakledilmiş hatta seksen ayrı yoldon geldiği ayrıca beyan
edilmiştir.
Buhari
yukarıdaki sözü El Hemdaniyyen (iki Hemedanlı) hadisiyle sahihinde
nakletmiştir. Bu iki Hemedanlı da Ali'nin (r.a.) en samimi arkadaşlarından idi.
Öyle ki Ali (r.a.) bir şiirinde onlar hakkında şöyle diyor:
Cennetin
kapıcısı olsaydım,
İki
Hemadaniye selametle girin, derdim.
Buhari'nin,
Süfyan-i Sevri'den, O da Munzir'den (bu iki zat da hemedanlıdır) O da Muhammed
b. El-Haneîiye'den rivayet ettiklerine göre, Muhammed b. El-Hanefiyye
(Ali'nin (r.a.) oğlu) şöyle diyor:
“Babacığıma Rasulullah'dan sonra insanların en hayırlısı kimdir?
diye sordum. Ebubekir'dir dedi. Ondan sonra kimdir? diye tekrar sorunca;
Ömer'dir, dedi.”
Ali
(r.a.), oğluna böyle söylediğine göre “Bu da takiyyedir” denilemez. Muhammed b.
Hanefiyye'nin naklettiği
bu sözler, bizzat babası tarafından ve açık olarak
mimberde halka açıklanmıştır.
Yine
Muhammed b. El-Hanefiyye'den rivayet edildiğine göre Ali (r.a.) şöyle diyordu:
“Beni
Ebubekir ve Ömer'e (r.a.) tercih eden birisini bana getirirlerse, mutlaka
Onu iftira cezasıyla cezalandırırım.”
Sünen'de
rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):
“Benden sonraki iki kişiye, yeni Ebubekir ve Ömer'e uyunuz” buyuruyorlar.
(Tirmizi, Menakıb: 16, 37,
İbni Mace Mukaddime: 311)
Onun
için Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen ve âlimlerin iki görüşünden bir
görüşe göre -ki en kuvvetli görüş budur- Ebubekir ve Ömer (r.a.) bir hükümde ittifak
ettiklerinde, O hüküm hüccet olur ve ondan ayrılmak caiz değildir. Alimlerin
kuvvetli olan bir başka görüşlerine göre; dört halifenin ittifakı hüccettir.
Onların hilafına hareket etmek caiz değildir. Çünkü Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) onların sünnetlerine uymayı emretmiştir. O Peygamberki, adil
ve mükemmel emirlerle gönderilmiş, rahmet ve merhamet Peygamberidir. Ümmeti de
bu güzel sıfatlarla tavsif edilmiştir.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“Muhammed
Allah'ın elçisidir. O'nun beraberinde bulunanlar, inananlara karşı alçak
gönüllü, inkarcılara karşı güçlü...”
(Mâide: 5/54)
Rasulullah, şiddet ve merhameti birleştiriyor, adalete uygun olanı
emrediyordu. Ebubekir ve Ömer'de (r.a.)
O'na itaat ediyorlardı. Böylece Onların hareketleri
kemâl-i istikametle gerçekleşiyordu.
Rasulullah vefat edince bu iki zat, ayrı ayrı Peygamberlerinin
halifeleri oldular.
Ebubekir (r.a.), kemâlinin gereği olarak ve adaletin tecellisi
için yumuşaklığı ve sertliği birbirine mezcetmiş ve tabiatında sert olanı tayin
etmiştir.
(Halid b. Velid'i ordu komutanı olarak tayin etmesi gibi) çünkü
yalnız yumuşaklık işi bozduğu gibi, yalnız sertlik de işi bozar.
Onun için Ebubekir (r.a.), Ömer'le
(r.a.)
istişare etmekle ve Halid'i
komutanlığa getirmekle gerçekten Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) halifeliğine lâyık olmuştur. Bu
da Ebubekir'in (r.a.) yüce faziletine delalet eder. Bunun içindir ki, Ömer'in
şiddetini aşan bir şiddetle irtidad edenlere karşı savaşmıştır. Hatta Ömer
(r.a.):
“Ey Ebâbekir! İnsanlara karşı yumuşak davranmakla kendini onlara
sevdir”, demesi üzerine Ebubekir (r.a.):
“Neden kendimi onlara sevdireyim? (Suçun basit olmadığına işaret
ederek) Yalan konuşmuş veya bir şiir mi söylemişlerdir?” Şeklinde Ona cevap
verdiği rivayet edilmiştir.
Enes (r.a.) şöyle diyor:
“Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatı ile tilkiler gibi (şaşkın) olduğumuz bir
halde iken Ebubekir (r.a.) bize bir hutbe verdi. Bizi o kadar cesaretlendirdi ki,
âdeta aslanlar gibi kesildik.”
Ömer
(r.a.), gerçekten tabiatında sert idi. Kemaline delalet eden en açık delil,
işlerinde mutedil olması için yumuşaklığa sarılmasıdır. Onun için
Ebu übeyde
b. Cerrah, Sa'd b. Ebi Vakkas,
Ebu Ubeyde es-Sekafî, Nu'man b. Mukarrin, Said b. Âmir
ve benzeri
ashabtan yardım talep ediyordu. Bu zatlar zühd, takva ve ibadette Halid b.
Velid ve emsalinden daha ileri idiler.
İşte
bunun içindir ki Ömer (r.a.), Allah ve Resulünün açık olarak hükümlerini
beyan etmedikleri meselelerde ashab ile istişare ediyordu. Çünkü Şâri'in kıyamete
kadar herkes için ayrı ayrı hüküm koyması mümkün değildir. Hal böyle olunca,
Genel hükümlerin kapsamına girip girmedikleri hususunda bazı muayyen
meselelerde ictihad edilmesi gerekir. İşte bu ictihad şekline fakihlere göre “Tahkikül
Menat denir.” Buhususta kıyası kabul eden ve etmeyen bütün âlimler ittifak
etmişlerdir. Meselâ:
Allah
(c.c); âdil olanların şâhid olmasını emrediyor. İctihad yapılmadan şahitlik
yapacak âdil kimselerin kim olduklarını bilmek mümkün müdür?
Yine
Allah (c.c.) emanetlerin sahiplerine verilmesini ve işlerin de ehline tevdi
edilmesini emrediyor. Bunlara lâyık olanların veya başkasına tercih edilecek
muayyen kimselerin nassla bilinmesi mümkün olmadığı için bunlar, ancak
ictihadla tesbit edilebilir.
|