Râfizî,
İmamın nassla belirlenmiş ve
ma'sum olması gerektiğini iddia ediyorsa:
Rasulullah'dan (sallallahu aleyhi ve sellem) daha mı büyüktür ki O'nun vekilleri ve tayin ettiği memurları bile masum
değillerdi. Şâri'nin her muayyen şeye nassla hüküm koyması mümkün olmadığı
gibi, Peygamber ve imamın da muayyen olan her hususta gaybı bilmeleri mümkün
değildir. Kaldı ki, ferî meselelerin bir çoğu Ali'nin (r.a.) zannettiği gibi
çıkmamıştır. Binaenaleyh ma'sum olan ve olmayan kimseler için fer'î konularda
içtihadın gerekli olduğu böylece ortaya çıkmış oldu. Müslim'de rivayet
edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyorlar:
“Muhakkak ki, siz ihtilaflı meselelerinizde bana geliyorsunuz.
Bazılarınız delil getirme hususunda diğerinizden daha maharetli olabilir. Ben
getirdiğiniz delillere göre hükmederim.
(Hakkı olmadığı halde ve getirdiği
delillere istinaden) kime kardeşinin hakkından bir şey verirsem onu almasın.
Çünkü ona cehennemden bir parça vermiş olurum.”
(Buhari Şehadet: 27, Ahkam: 30, Hilye:
10,Müslim Akdiye: 4, Ebu Davud Akdiye: 7, Tirmizi Ahkam: 11, Nesai Kudat: 13,33
İbn Mace Ahkam: 5)
Bu
hadisten anlaşıldığı gibi hakkında kesin nass olmayan muayyen yerlerde ictihad
yapılır. Onun için Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zahir delillerin
hilafına da olsa davayı kazanan şahsa eğer gerçekten haklı değilse kardeşinin
hakkını olmamasını istemişlerdir.
Evet
Ömer (r.a.) Halife olduğu için Müslümanlara en faydalı olan şahsı kendi yerine
tayin etmesi gerekirdi. Onun için bu hususta ictihad etti ve hilafete lâyık
olan altı kişiyi tesbit etti. İçtihadı da doğru ve haktır. Çünkü hiç bir sahabi
bu altı kişiden başkası hilafete layıktır, dememiştir. Halifeyi seçme işini bu
altı kişiye bırakmasının sebebi tayin edeceği bir kişinin diğerlerine nazaran
daha yararlı olmayabileceğinden korktuğu içindir. Bu durum da Ömer'in (r.a.)
takvasına delâlet eder. Bu yüzden ictihad ederek hilafet için altı kişi tercih
etmiş fakat, birisini tayin etmemiştir. O şöyle diyordu:
“Tayin işi alt: kişinin hakkıdır. Onlar kendi aralarında birini
tayin etsinler.”
Âdil
olup ve havaî arzusu olmayan bir imam için bu en güzel bir ictihaddır. Allah
ondan razı olsun.
Allah
(c.c.) şöyle buyurur:
“...
Onların işleri aralarında danışma iledir.”
(Şûra: 42/38),
“...
İş hakkında onlarla danış...”
(Ali İmran: 3/159).
Binaenaleyh
Ömer'in (r.a.) şûra ile yaptığı işler mutlaka yararlı idi. Ebubekir'in, Ömer'i
(r.a.) tayini de müslümanların maslahatı için olmuştur. Ömer'in (r.a.)
olgunluğunu ve yüceliğini gören Ebu Bekir (r.a.), bu tayin için Şûraya ihtiyaç duymamıştır.
Tabii ki, Ebubekir'in bu güzel ve mübarek kararının eseri müslümanların
hayatında açıkça görülmüştür. İnsafı olan her akıl sahibi Osman, Ali, Talha,
Zübeyr, Sa'd ve Abdurrahman b. Avf (Allah cümlesinden razı olsun)'ın Ömer'in
(r.a.) yerine geçemiyeceklerini gayet iyi bilir.
Ömer'in (r.a.) hilafet için altı kişiyi tercih etmesi, Ebubekir'in (r.a.) Ömer'i hilafete
tayin edip müslümanların da Ona bîat etmesi gibidir.
Hatta
bu sebepledir ki, Abdullah İbn-i Mesud (r.a.) şöyle demiştir :
İnsanlarını en
ferasetlisi -çok ileri zekâlı- üçtür.
Birincisi Şuayb (a.s.)'ın kızıdır ki, şöyle demiştir:
“Babacığım!
Onu ücretli olarak tut; ücretli tuttuklarının en iyisi bu güçlü ve güvenilir
adamdır.” (Kasas: 28/26),
İkincisi Mısır kralının hanımıdır ki, şöyle demiştir:
“...
Belki bize faydalı olur yahut Onu oğul ediniriz.”
(Kasas: 28/9),
Üçüncüsü Ömer'i halife olarak tayin ettiği için Ebubekir'dir.
Evet
Ömer (r.a.) hilafet işini seçtiği altı kişiden birine lâyık görmüş ve bu hareket
tarzını şöyle açıklıyordu:
“Ben halife tayin edeceksem benden hayırlı olan -Ebubekir
(r.a.)-
halife tayin etmiştir. Halife seçim işini başkasına bırakıp terkedeceksem yine
benden hayırlı olan da -Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)-
terketmiştir.”
Görülüyor
ki, halifelerin tayin işinde ihtilaf olmamıştır. İhtilaf ancak kıraat
şekilleri, fıkıh v.s. konularda olmuştur. Bu da normaldir. Çünkü bir tek âlimin
de iki görüşü olduğu vâkidir. Hâlen de büyükler görüşlerde ihtilaf ediyorlar.
Kaldı ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in:
“Müslümanlar Ebubekir ve Ömer'e itaat ederlerse doğru yolu
bulurlar.”
dediği sabittir. (Tirmizi Mesacid: 311, Ahmed: 5/298)
Yine
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), Ebu Bekir ve Ömer'e (r.a.):
“İkiniz bir hususta ittifak ederseniz size muhalefet etmem.” diyordu.
Başka
bir hadislerinde de şöyle buyururlar:
“Benden sonraki iki kişiye, yani Ebubekir ve Ömer'e uyunuz.”
(Tirmizi Menakıb: 16 37, İbn Mace,
Mukaddime: 11)
Onun
içindir ki, Ebubekir'in (r.a.), güzel meziyetlerinden dolayı Ömer'i halife olarak
tayin etmesi uygun bir iş olup tesiri de müslümanların hayatında görülmüştür,
diyebileceğimiz gibi, Ömer'in (r.a.) aynı işi faziletlerde birbirine yakın olan
altı kişiye terkederek onlardan birini hilafete tercih etmemesi de maslahata
binaendir diyebiliriz. İnsaf sahibi olan herkes de bunu böyle kabul eder.
Ondan
sonra ashab-ı kiram Osman'ın (r.a.) hilafeti üzerine ittifak ettiler. Çünkü
Onun halife olmasında başkasına nazaran çok fayda ve az zarar vardı. Gerekli
olan da çok faydalı ve az zararlı olanın tercih edilmesidir. Halife'nin
ölümünden sonrası için yerine birini tayin etmesi de vacip değildir. Onun için
Ömer (r.a.):
“Halife seçme işi Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kendilerinden razı olarak
ayrıldığı altı kişinin Şûrasına bağlıdır,” diyordu.
|