Râfizî
şöyle diyor:
“Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) El-Hakem ve oğlunu Medinenin dışına sürgün
etmiştir.”
Ey
Râfizi!
O
zaman Mervan yedi yaşındaydı. Sürgün edilecek bir suçu da yoktu. Babasının
Medine'ye hicreti de söz konusu değildir ki, Medineden sürgün edilsin. Üstelik
Mekkenin fethinde affedilenlerden hiçbiri Medineye hicret etmemiştir. Çünkü
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) :
“Fetihten sonra hicret yoktur” buyurmuşlardır.
(Buhari Cihad: 1,
27,194, Ciye: 22, Hacc: 43, Cezau's-Sayd: 10, Müslim İmaret: 20)
EI-Hakem’in
sürgünü ile ilgili hikayenin hiçbir senedi yoktur. Böyle bir şey olsaydı
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Onu Medine'den değil Mekke'den sürgün edecekti ki, Medineden
sürseydi yine böyle bir sürgün Mekkeye olurdu. İlim erbabının bir çoğu bu
meselenin sıhhatsizliğinde konuşarak:
“El-Hakem
isteğiyle herhangi bir yere gitmiştir” demişlerdir. Böyle bir sürgünün vücudu
kabul edilse dahi sünnette sürgün ile ilgili tatbikatlar yapılmıştır. Mesela;
bir zamanlar zâniler ile kadınlara benzemek isteyenler sürgün edilerek ta'zir
edilmişlerdir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) herhangi birisini
ta'zir ederek sürmüşse de bu durum sürgününün sürekli olmasını gerektirmez.
Böyle bir sürgün hiçbir suç hakkında vârid değildir. Aksine, tesbit edilmiş
sürgün süresi bir yıldır. Yani sahabi de olsa sürgün ile ta’zir edilebilir.
Yine El-Hakem'in sürgün edildiği kabul edilirse de, kesinlikle biliniyor ki,
Osman (r.a.), Rasulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) isyan olsun diye veya İslam ahkâmının inadına
El-Hakem'in Medine'ye dönmesine müsaade etmiş değildir. Osman (r.a.), El-Hakem'i
yaşayışını düzeltmiş olarak görünce ona izin vermiştir. Ama bu bir ictihaddır.
Hata veya sevab olabilir. Mervan da bazı kusurlarına rağmen müslüman idi.
Kur'ân okuyor ve fıkhı öğreniyordu. Osman'ın (r.a.) Onu kâtib olarak
görevlendirmesinde hiçbir suçu yoktur. Maalesef Mervan bilahare çeşitli
iftiralara maruz kalmıştır.
Ebu
Zerr'in durumuna gelince de şöyle diyoruz:
Abdullah
b. es-Sâmit, Ümmü Zerr'in şöyle dediğini rivayet ediyor:
“Vallahi
Osman, Ebu Zerr'i Rabeze'ye göndermemiştir. Lakin Rasulullah (sallallahu aleyhi
ve sellem), Ebu Zerr'e şöyle demişti:
“Binalar Sel'e (Sel vadisine) yetişince Medineden
çık.”
Hasan
el-Basri:
“Osman
Ebu Zerr'i çıkarmıştır, demekten Allah (c.c.)'a sığınırım” diyor. Şüphesiz ki, Ebu
Zerr zâhid idi. O, malın ihtiyaçtan fazlasını infak etmek gerekir; onu infak
etmemek vücudu yakmaktır, diyerek ;
“...
Bir de altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayan
kimseler! İşte bunları acıklı bir azab ile müjdele... Kıyamette, o biriktirilen
altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırılacak da, bu mal
toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle
denecektir: İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık
topladıklarınızın acısını tadın bakalım!..”
(Tevbe 9/34-35) ayetini de okuyor ve Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)'in şu hadislerini hatırlıyordu:
“Ey Ebu Zerr! Uhud'un altın olup yanımda üç gün kalmasını
istemem”,
“Dünyalığı çok olanlar, kıyamette az kurtulanlardır. Ancak malının
zekatını sağındaki solundaki fakirlere verenler müstesnadır.”
Abdurrahman
b. Avf
vefat edince bir miktar mal bırakmıştı. Ebu Zerr bu malı insanın kendisiyle
cezalandırılacağı mal birikintisi olarak kabul etmiştir. Hatta Şam'da bu
meseleden dolayı Muaviye
(r.a.) ile arasında (Ebu Zerr) münakaşalar olmuştur. Fakat diğer bütün
imamlar Ebu Zerr'in görüşüne muhalefet ederek şöyle diyorlar:
“Kenz, (biriktirilen mal), zekatı
verilmeyen mala denir.”
Allah
(c.c), Kur'an-ı Kerimde mirasın taksimini yapmıştır. Miras da ancak gerisinde
mal bırakanlar için söz konusudur. Rasulullah
(sallallahu aleyhi
ve sellem) devrinde ashabtan birçokların
malları olmasına rağmen bazılarının da külliyetli malları vardı. Buna rağmen
Ebu Zerr mal biriktirilmesine karşı o kadar ileriye gitmiştir ki, müslümanları
mubahtan da alıkoymuş ve onlardan ayrı yaşamıştır. Ebu Zerr, idarecilik
yapmaması gereken bir yapıya sahip olduğu için Rasulullah
(sallallahu aleyhi
ve sellem) Ona şöyle demiştir:
“Ben seni zayıf görüyorum. Ben nefsime istediğimi sana da
istiyorum; iki kişiye de olsa, onlara emirlik yapma ve yetimin malına veli
olmalı”,
“Kuvvetli mü'min zait mü'minden üstün ve Allah'a karşı daha
sevimlidir. Bununla birlikte her ikisinde de fayda vardır.”
Şûra
ehli de Ebu Zerre nisbeten daha güçlü, faziletçe de ondan daha üstün idiler.
|