Râfizî
şöyle diyor:
“Osman,
Cuma ezanına ikinci bir ezan ilave ederek bid'at ihdas etmiştir.”
Ey
Râfizî!
Ali
(r.a.) buna muvafakat etmiş ve kendi hilafetinde de devam ettirmiştir. Bid'at
olsaydı, Ali (r.a.) için bu bid'atı kaldırmak, Osman'ın (r.a.) vali olarak tayin
ettiği Muaviye ve başkalarını azletmekten ve onlarla dövüşmekten çok kolaydı.
Ali (r.a.) böyle bir harekette bulunmuş olsaydı bunu herkes bilir ve naklederdi.
Şayet buna karşı; herkes bunun kaldırılmasını istemiyordu, denilirse bundan
herkesin bu âdetten hoşlandığı ve bu âdeti icad ettiğinden dolayı Osman'dan
(r.a.) hoşnut olduğu, bunu sevdiği ve beğendiği, hatta Ali (r.a.) ile birlikte harb eden ve ilk müslümanlardan olan Ammar, Sehl b. Huneyf ve diğerlerinin de
bundan memnun oldukları anlaşılır. İhtilâf vâkî olmuşsa bu bir ictihâdî
meseledir. Bid'at olduğundan maksad, bunun daha evvel yapılmadığını beyan ise,
kıble ehli ile silahlı çatışma da bid'attır. Çünkü Ali (r.a.)'den evvel hiç bir
devlet başkanının kıble ehli ile savaştığı görülmemiştir.
Hem
siz ey Râfizîler!
Rasulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hiç izin vermediği bir bid'atı ezanın bizzat
kendisine ilave etmişsiniz. O da “Hayyealel hayril amel”dir. Bu bid'atı
icad ederken de İbn-i Ömer'in bunu tatbik ettiğini iddia ediyorsunuz, İbn-i
Ömer'in bazan bunu söylediği mümkün olabilir. Fakat bazılarının ezanı ve ikamet
arasında “Hayye alel hayrilamal, hayyealel felah (En güzel işe geliniz,
kurtuluşa geliniz)” dediği vuku bulmuşsa da bu nidalara âmirlerin nidası
denir ki, âlimlerin büyük bir çoğunluğu bunu kerih görmüşlerdir.
|